MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ NÖROLOJİK HASTALIKLAR | Abdi İbrahim
MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ
NÖROLOJİK HASTALIKLAR
Toplumda “sara hastalığı” olarak da bilinen epilepsi hastalığı, kısa süreli beyin fonksiyon bozukluğuna bağlıdır ve beyin hücrelerinde geçici anormal elektrik yayılması sonucu ortaya çıkar.
Nöbetlerle karakterize ve kronik bir beyin hastalığıdır. Epilepsi bulaşıcı bir hastalık değildir. Hemen her yaşta görülebilmekte ve değişik nedenlerle olabilmektedir.
Epilepsi uzun süreli tedavi ve izlem gerektiren bir hastalık olup, epileptik nöbetler, ilaçların yan etkileri ve sosyal önyargılar nedeniyle oluşan kısıtlamalar yüzünden, hastaların yaşam kalitesini de önemli ölçüde etkilemektedir. Dünya nüfusunun yaklaşık %1’ini etkilemektedir
Epilepsi nöbetlerinin sıklığı, şiddeti de bireyler arası farklılıklar göstermektedir, kimi hastalarda bilinç kaybıyla ilerlediği gibi, kimi hastalarda ise daha farklı belirtilere neden olabilmektedir. Nöbetin ne tip bir nöbet olduğunun belirlenmesi tedavisinin düzenlenebilmesi açısından oldukça önemlidir.
Epilepside doğru tanıyı koyabilmek için, hasta ve hasta yakınlarından, detaylı bir öykü alınması gerekir. Tanı koyabilmek adına, gerekiyorsa hekim tarafından hastanın video kayıtları ve yazılı açıklamaları istenebilmektedir. Özellikle çocuk yaşlardaki nöbetlerde aile bireylerinin gözlemleri çok önemlidir. Tanı için hastanın vereceği klinik bilgiler yanında en önemli tanı yöntemi EEG’dir (elektroensefalografi).
Bunun yanı sıra, MR ve hekimlerin gerek göreceği kan analizleri de yapılmaktadır. Özellikle hastanın hangi tip epilepsiye sahip olduğunun belirlenmesi tedavisinin düzenlemesi açısından oldukça önemlidir.
Epilepside nöbetin tipi belirlendikten sonra, hekim tarafından verilen ilacın veya ilaçların düzenli ve planlı kullanımı çok önemlidir. Çalışmalara bakıldığında yaklaşık her beş hastadan dördünde, verilen ilaçlar düzenli kullanıldığında nöbetleri durmaktadır.
Çoğu hekim öncelikle tek ilaçla tedaviye başlar, eğer nöbetler tek ilaçla kontrol altına alınamıyorsa, o zaman yanına ya başka bir ilaç ekleyebilir ya da ilaç değişimi yapabilmektedir. Hastaların hekiminin tavsiyesine uyarak düzenli kontrole gitmeleri, hatta gerektiği dönemlerde, hekimin tavsiyesiyle ilaç kan düzeyi ölçümlerini yaptırmaları gerekebilmektedir.
İlaçların düzensiz kullanımı veya hastanın iyi olduğunu düşünerek ilaçlarına ara vermesi, hastanın tekrar nöbet geçirmesine neden olabilmektedir. Dolayısıyla epilepside hastanın olduğu kadar hasta yakınlarının da bu konuda duyarlı olması gerekmektedir.
Epilepsi tedavisinde başarılı sonuca ulaşana kadar doktorla sıkı irtibat halinde olunmalı ve aşağıdaki durumlarla karşılaşınca doktorun önerileri alınmalıdır:
- Nöbet sayısında beklenmedik bir artış olursa
- Herhangi bir nedenle ilaç alınamadığında (örn. Mide yakınması)
- Diğer sağlık nedenleriyle
- Gebelik söz konusu olduğunda veya gebe kalmak düşünüldüğünde
İlaçlar, doktorun söylediği şekilde düzenli olarak alınmalıdır. İlaçların düzensiz alınması veya almaya ara verilmesi bu ilaçların nöbetler üzerine sağladığı olumlu etkiyi ortadan kaldıracaktır.
İlaç tedavisi dışında ketojenik diyet, cerrahi yöntemler de özellikle dirençli epilepsi hastaları için alternatif tedavi yöntemleri arasında yer almaktadır.
EPİLEPSİ İLE YAŞAM
Epilepsi, hastaların toplumda damgalanmasına yol açan bir hastalıktır. Toplumdaki negatif davranışlar epilepsiye karşı oluşan damgalanmayı arttırıp, epilepsili bireylerde psikososyal problemlere (evlenme, çalışma, eğitim gibi) ve tedavi aksamasına neden olmakta bu da epilepsi hastalarının yaşam kalitelerini negatif yönde etkilemektedir.
Oysa epilepsi hastaları da meslek sahibi olabilirler, sorumluluklar alabilirler, okuyabilirler, üniversiteye gidebilirler. Tarihe bakıldığında birçok başarılı, ünlü epilepsi hastası olduğunu görüyoruz. Bunlar içinde, Van Gogh, Dostoyevski, Jül Sezar ve birçok bilim adamı, siyasetçi, iş adamı sayılabilir
Epilepsili çocuklar ise ne kadar erken topluluk içine girer ve çevresine uyum sağlarsa o kadar kendine güven kazanacaktır. Anne-baba ve diğer ilgililer, onun diğerlerinden farklı olduğunu hatırlatıcı koruyuculuk, kollayıcılık içinde olmamalıdırlar. Bu onu güvensiz ve tedirgin biri yapabilir.
Epilepsi hastası bazı çocuklar okulda nöbetleri nedeni ile tanınarak bazı çocukların alay konusu olabilir ya da bu nedenle kötü davranışlarla karşılaşabilirler. Bu durum çocuğunuzun kendine güvenini kaybetmesine, sinirli, saldırgan ya da alışılmamış davranışlar (okuldan kaçmak gibi) sergilemesine neden olabilir. Bunlarda şüpheleniyorsanız çocuğunuzun öğretmenleriyle konuşarak, çocuğunuza desteğinizi hissettirebilirsiniz ve kendine güvenini kazanması için cesaretlendirebilirsiniz.
Doğru bilgi sahibi olmak, pozitif yaklaşımla birleştiğinde size yardımcı olacak ve çocuğunuz çocukluğunu keyifle yaşayabilecektir. Onun anlayabileceğini düşündüğünüz kadar ona epilepsi hakkında bilgi verin ve onun bu durumun üstesinden gelebileceği basit ipuçlarını öğretin. Yaşı ilerledikçe kendisi ile ilgili sorumluluklar alması için cesaretlendirmelisiniz, aşağıdaki öneriler bu konuda size yol gösterici olabilir,
- Çocuğunuzun nöbetlere eğilimi olan özel bir birey olduğunu kabul edin ve onun da kabullenmesi için cesaretlendirin,
- Farklı durumlarla baş edebilmesi için kendine güveninin gelişmesine yardımcı olun,
- Çocuklarınızın her birinin sizin zamanınızı, ilginizi ve enerjinizi paylaşmaya hakları olduğunu unutmayın,
- Epilepsi hastası çocuğunuzun yapamadıklarından çok, yapabildiklerine konsantre olmaya çalışın,
- Çocuklarınızı çok sevmenize rağmen bazı anlarda onlara karşı kızgınlık ve öfke hissetmenizin tamamen normal olduğunu bilin,
- Aile olarak hep birlikte eğleneceğiniz aktiviteler planlayın
- Çocuğunuzun açık bir şekilde yardıma ihtiyacı olmadıkça ona yardım etmek için koşuşturmayın,
- Çocuğunuz epilepsi hastası olduğu için aile yaşamınızı kısıtlamayın,
- Epilepsi hastası çocuğunuza diğerlerinden farklı davranmayın,
- Çocuğunuzun kendini hasta olarak görmesine ya da epilepsiyi bir özürmüş gibi kullanmasına izin vermeyin
- Ruhsal ve bedensel enerjinizi yeniden kazanmak için arada sırada diğer kişilerden yardım almaktan çekinmeyin.
Epilepsi, kesinlikle utanılacak bir hastalık olmadığından hastalarla vakit geçiren kişilerin (örneğin, öğretmenleri gibi) durumu bilmelerinde sakınca yoktur. Çünkü durumu bilmeyen kişilerin, nöbet sırasında hastaya herhangi bir yardımı olamayacaktır.
Dengeli beslenme de her hastalıkta olduğu gibi epilepside de önemlidir. Açlık, uykusuzluk, kafa travmaları gibi durumlar nöbetleri ortaya çıkarabileceği için bu durumlardan kaçınılması gerekmektedir.
EPİLEPSİ VE SOSYAL UĞRAŞLAR
Tüm kronik hastalığı olanlara çevresinin uyguladığı aşırı kollamacılık, bu kişileri toplumdan izole edip yalnızlığa ve fiziksel atalete itmektedir. Epilepsi hastalarına sıklıkla güvenli bir yerde bulunmaları hatırlatıldığı için bu kişiler evlerinden dışarı çıkmak istemezler.
Hatta evdeki iş bölümüne bile katılmadıkları ve mazeret olarak hastalıklarını öne sürdükleri görülmektedir. Norveç'te yapılan bir çalışmada epilepsi hastalarının boş zamanlarındaki sosyal aktiviteleri incelenmiştir. Birçok hastanın ailesi ile aynı mahallede oturmasına karşın en fazla haftada bir aile ve arkadaşları ile görüştükleri, evde TV izlemeyi, radyo dinlemeyi ve kitap okumayı tercih ettikleri görülmüştür.
Sosyal olanakların en iyi olduğu ülkelerden birisi olması, parasal sorunların olmamasına karşın epilepsi hastalarının her türlü sosyal faaliyetlerden kaçındıkları görülmüştür. Neden olarak o aktiviteye karşı ilgilerinin olmaması, aldığı antiepileptik ilaçların yarattığı yorgunluk, nöbet geçirme korkusu, öğreneceği yeni bir aktivite sırasında kendine eşlik edecek kimsenin olmayışı vb. ileri sürülmüştür.
Grubun büyük kısmı, inaktif yaşamı sevmediklerini daha aktif olmak istediklerini belirtmişlerdir. Sosyal aktiviteler arasında ışığa duyarlı nöbeti olan hastalar televizyonu uzaktan seyretmeli. Güneşli havalarda şapka ve koyu renkli güneş gözlüğü ile dışarı çıkmalıdır.
EPİLEPSİ VE İLK YARDIM Bir kişi yanınızda nöbet geçirirse neler yapmalısınız?
Öncelikle sakin olun, hastanın yanından ayrılmayın, yardıma gerek varsa başkasını gönderin
- 1- Hastanın hareketlerini durdurmaya ve/veya engellemeye çalışmayın!
- 2- Hastayı güvenli bir yere yatırın veya alın!
- 3- Yaralayabilecek ucu sivri veya sert eşyalardan (Sivri köşeler vb.) hastayı uzaklaştırarak veya bunları hastanın yanından uzaklaştırarak hastayı koruyun!
- 4- Sıkı giysileri varsa giysilerini gevşetin (kravat, kemer gibi), şayet takıyorsa gözlüğünü çıkartın!
- 5- Sabit ve rahat olacak bir şekilde onu bir tarafa doğru yatırıp, tükürüğünün dışarı akması sağlayın. Rahat nefes alması için mümkünse ağzını ve solunum yolunu açık tutun!
- 6- Asla ağzına bir şey sokmaya veya koymaya (örneğin, dişlerini sıkıyorsa açmaya veya su vermeye) çalışmayın!
- 7- Çene ile ilgili zorlayıcı hareketler yapmayın!
- 8- Nöbet sırasında ilaç vermeye çalışmayın, kendi kendinize nöbetin geçmesine yönelik bir şey yapmayın! Soğan, kolonya vb. şeyler koklatmayın!
- 9- Epilepsi krizi olduğu bilinen bir kişi ise yapay solunum veya kalp masajı yapmayın!
- 10- Hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğunu gösteren ve/veya öyle ise sizin neler yapmanız gerektiğini açıklayan bir kart veya sağlık karnesi olup olmadığına bakın!
- 11- Nöbetinin bitmesini bekleyin!
- 12- Unutmayın ki, sıklıkla nöbet sonrasında kişi yorgun, ne yaptığını bilemez haldedir, dolayısıyla bu aşamada elinizden geldiğince sakin ve güven verici olun! Engellemeler olumuz olabilir ama açık bir cama veya yola doğru gitme vb hareketlere yumuşakça engel olun!
- 13- Nöbet hakkında verebileceğiniz bütün bilgilerin hem hastaya hem de doktora yardımcı olacağını unutmayın!
- 1- Hasta suda nöbet geçirdiyse (örneğin yüzerken)
- 2- Hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğuna dair hiçbir bilgi yoksa veya hastanın bu nöbetinin bir epilepsi hastalığı nedeniyle geçirilip geçirilmediğini bilinmiyorsa
- 3- Kişi yaralanmışsa, gebe ise veya diyabetikse
- 4- Nöbet 5 dakikadan daha uzun süredir devam ediyorsa
- 5- İkinci nöbet, ilk nöbet bittikten çok kısa bir süre sonra başlıyorsa
- 6- Kasılmalar bittikten sonra kişinin bilinci açılmıyorsa
- 1- Oyun alanında biri nöbet geçiriyorsa en önemli şey kişiyi yaralanmalara karşı korumaktır, bu amaçla kişiye zarar verebilecek cisimler etraftan uzaklaştırılmalıdır. Ağzın içine herhangi bir şey yerleştirmeye ya da sıkılmış yumrukları açmaya çalışmak herhangi bir yarar sağlamaz.
- 2- Nöbetler genellikle 2-5 dakika sonra kendi kendine durur.
- 3- Nöbet sonrasında hastaların zihinsel fonksiyonlarında, şuur, motor ve duyusal fonksiyonlarda geçici bozukluklar olabilir.
- 4- Nöbetten sonra hava yolu, solunum ve dolaşımın durumu kontrol edilmelidir. Nabız ya da solunum yoksa kardiyopulmoner resüsitasyona başlanmalıdır.
- 5- Hasta güçlükle soluyor, nöbetler hiç durmaksızın devam ediyor ya da hasta yarım saat geçmesine rağmen hâlâ kendine gelemediyse acil yardım istenmelidir.
- 1- Nefes almada sorun varsa
- 2- Kardiyopulmoner resüsitasyon ihtiyacı varsa
- 3- Şuur açılmaksızın nöbetlerin peş peşe olması
- 4- 10 Dakikadan uzun süren şuur bulanıklığı
- 5- Daha önce epilepsi olmayan bir kişide ilk nöbetin olması
- 1- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi , Tıklayınız
- 2- Karaagac N, Yeni SN, Senocak M, et al, Prevalence of epilepsy in Silivri, a rural area of Turkey, Epilepsia, 1999, 40, 637-42
- 3- Epilepsi Rehberi, Türk Nöroloji Derneği Epilepsi Çalışma Grubu, 1-42
- 4- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız
- 5- Kubra Y et al, Epilepsy&Behavior 2016, 60, 142-148
- 6- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız
- 7- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız
- 8- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız
- 9- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız
Parkinson hastalığı, beyinde dopamin üreten hücrelerin kaybı ile gelen titreme, hareketlerde yavaşlama, kaslarda kasılma gibi klinik belirtilerle kendini gösteren ilerleyici bir hastalıktır. Parkinson hastalığı, adını ilk olarak 1817 yılında hastalığı tanımlayan İngiliz Doktor James Parkinson’dan almıştır. İleri yaşlarda daha sık rastlanan bir hastalık olup genç yaşlarda da nadir de olsa görülebilmektedir. Parkinson hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir, genetik ve çevresel faktörlerin hastalığın ortaya çıkışında önemli olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de yaklaşık 100.000 parkinson hastası olduğu tahmin edilmektedir.
Dopamin, vücut hareketlerini kontrol eden sinir hücreleri (bu hücrelere tıpta nöron diyoruz) tarafından salgılanan bir kimyasaldır. Beyin bölgesindeki dopamin üreten hücrelerin kaybı sonucunda artık bu hücreler dopamin üretemez ve bu durum hastalarda özellikle hareketlerde ortaya çıkan çeşitli klinik belirtilerle kendini gösterir. Hatta parkinson hastalığının erken evrelerinde, uyku bozuklukları, koku duyusu kaybı, kabızlık gibi sadece bu hastalığa özgü olmayan belirtiler de görülebilmektedir.
- 1- Titreme
- 2- Hareketlerde yavaşlama
- 3- Kol, bacaklar veya gövde de katılık
- 4- Denge sorunları ve düşmeler
Bunlardan ikisinin bir süredir olması aslında uzman tarafından tanının koyulabilmesi için yeterli olmaktadır. En önemli özelliği ise belirtilerin vücudun sadece tek tarafında ortaya çıkmasıdır. Örneğin, hareket halinde tek kolun sallanması azalabilmektedir. Titremeler ise daha çok dinleme halinde olmaktadır. Parkinson hastalığı ilerledikçe hastalar daha az yüz ifadesi kullanıp yavaş konuşmaya başlayabilirler.
Ancak her titreme parkinson demek değildir. Bu tür klinik belirtilerin olması durumunda uzman bir hekim tarafından hastanın değerlendirilerek ayırıcı tanının yapılması özellikle bu hastalıkta erken tedaviye başlayabilmek adına önemli olmaktadır.
Nasıl tedavi edilir?
Parkinson hastalığı, sinsi bir şekilde başlayıp yıllar geçtikçe ilerleyen bir hastalıktır. O yüzden birçok hastalıkta olduğu gibi erken tedavi bu hastalıkta da oldukça önem taşımaktadır.
Tedavi yöntemleri hastanın klinik durumuna ve yaşına göre değişebilmektedir. Her hastaya aynı tedavi uygulanmadığı gibi her hastada da hastalığın ilerleyişi aynı olmamaktadır.
Aslında mevcut tedavi yöntemlerinin bir uzman kontrolünde, hastalar tarafından uygun ve doğru şekilde kullanılması ile hastalar hayattan kopmadan yaşamlarına devam edebilmektedir. Birçok hastalıkta olduğu gibi parkinson hastalığında da kullanılan tedavi yöntemleri kesinlikle hasta tarafından “iyileştim” diye uzman ile görüşülmeden kendi kendine kesilmemelidir. Aynı zamanda tedaviye ek olarak yapılan düzenli egzersizin de hastaların duygudurumu, uyku kalitesi ve bilişsel fonksiyonları üzerine olumlu etkisinin olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Özellikle bu aşamada birçok hastalıkta olduğu gibi hekim ve hasta yakınlarının iş birliği içinde olması, hastaya destek olmak adına oldukça önemlidir.
Parkinson hastalığında doğru beslenme
Parkinson hastalığını ve bulgularını tedavi eden belirli bir diyet yoktur ama sağlıklı ve dengeli bir beslenme şekli, genel iyilik halini sağlar. Sebze ve meyve yemek sizi enerjik tutar ve vücudunuzda su kaybını önler.
Zengin lifli yiyecekler ve sıvı alımı tansiyon ve kabızlık şikayetlerini hafifletir. Tedavi rejiminiz diyetinizi etkileyebilir. Yemeklerin zamanı ve içeriğini ayarlamak tedavinin daha etkin olmasını sağlar. Özellikle bazı yiyeceklerin yan etkilerinden korunmak için onları yemekten kaçınmanız gerekir.
Doktorunuzla ve bir diyetisyen ile birlikte size en uygun diyeti belirlemek için çalışmalısınız. Sağlıklı bir beslenme programı için:
- Farklı tür yiyecekler yiyin.
- Sağlıklı porsiyonlarda yiyin.
- Yiyecek gruplarını doğru dengede yiyin.
- Düzenli öğünler yiyin.
- Yeterli miktarda su için
- Günde en az beş öğün sebze yiyin.
Kabızlık parkinson hastalarında sık görülür. Sıvı ve lifli gıdaların tüketimini artırmak barsak hareketlerini düzenler. Sabah ılık içecekler içmek, günde 8 bardak su içmek barsak hareketlerini hızlandırır. Meyveler, sebzeler, tam buğday içeren besinler lif kaynağı olan yiyeceklerdir ve bunların çoğu aynı zamanda da antioksidandır.
Bazı parkinson ilaçlarının yan etkisi düşük tansiyondur. Sıvı ve tuz alımı tansiyonu yükseltecektir ancak kalp ve böbrek problemleriniz varsa öncelikle hekiminiz ile konuşmalısınız. Az ve sık yemek arada olan tansiyon dalgalanmalarını engeller. Yutma problemleri öksürme ve boğazda takılma hissi olarak kendini gösterebilir. Bir konuşma terapisti kişisel olarak size uygun bir beslenme değişikleri yapabilir. Yutma algısını artıran yiyecekleri artırabilir, katı ve sıvı gıdaların dengesini değiştirebilir.
Dik olarak oturmalısınız, küçük lokmalar ısırmalısınız, yavaş yemelisiniz ve yemek zamanlarını uzun tutmalısınız. Bazı Parkinson hastalarında özellikle geceleri ve doz sonu kötüleşmesi yaşadıklarında ağrılı kas krampları olabilir. Sarı hardal, zerdeçal yemek, soda içmek yardımcı olabilir. Doğru miktarda su alınmış olması kramplardan koruyabilir. Daha çok sabahları olan tansiyon oynamaları ve baş dönmeleri tansiyon ilaçlarının öğlene doğru alınması ile giderilebilir. Tansiyon düşüklüğünün sabah içilen Türk kahvesi ile dengelenmesi de olasıdır.
Sağlıklı kiloyu devam ettirmek
Parkinson hastalığında hareket azaldığı için kilo alınabilir. Fazla kilolu olmak eklemleri yorar ve hareket etmeyi zorlaştırır. Eğer kilo alırsanız diyetinize ve aldığınız kalorilere dikkat etmeniz gerekir örneğin kızarmış yiyeceklerden, tatlılardan, pastalardan, bisküvilerden ve tatlı içeceklerden uzak durmalısınız.
Genel olarak parkinson hastaları kilo kaybeder. Eğer kilo kaybediyorsanız bunun iştah kaybı, yeme ve yutmada zorluk, bulantı, istemsiz hareketlerle (diskinezi) baş etmek için vücudun kullandığı ekstra enerji ve vücudun besinleri etkili bir şekilde emilimini yapamaması gibi bir çok nedeni vardır. Farklı ilaç tedavileri de vücut ağırlığını etkiler.
Doğru dengeyi bulmak
Dengeli beslenme aşağıdaki listedeki farklı yiyecek grubundan çeşitli gıdaları içermektedir. Gün boyunca bütün gruplardan yediğinizden emin olmak için, ideal olarak bir öğünde en az üç gruptan yiyecekler ile beslenmelisiniz. Eğer belirli bir tedavi alıyorsanız bu her zaman mümkün olmayabilir ve size verilen diyete uymanız gerekebilir.
Genel diyet önerileri şu şekildedir:
Eğer istemsiz hareketleriniz oluyorsa vücut ağırlığınızın her bir kilosu için 25-30 kalori almalısınız. Karbonhidrat protein oranı 4-5:1 olmalıdır. Günlük protein alımı vücut ağırlığınıza göre kilo başı 0,8 gram olmalıdır.
Yiyecek Grupları Karbonhidratlar
Karbonhidratlar vücudun temel enerji ihtiyacını karşılayan nişastalı ve şekerli besinlerdir. Tipik karbonhidratlar ekmek, hamur işi, patates, makarna, pirinç, bisküviler, kek ve pastalardır.
Şekerler, parkinson ilaçları ile etkileşmezler ancak bazen şekerin insülin salgısını artırmasından dolayı aminoasit döngüsü seviyesi düşer ve ilaçların beyne ulaşması sırasında farklı etkileri olabilir.
Eğer uzun zamandır parkinson iseniz karbonhidratlar ve şekerli yiyeceklerin istemsiz hareketleri arttırdığını kötüleştirdiğini fark etmiş olabilirsiniz ama aynı zamanda karbonhidratları diyetinizde tutmanız vücut ağırlığınızı ve enerji seviyelerinizi korumak için önemlidir. Bütün besinleri içeren dengeli bir diyet bulmanız gerekir.
Proteinler vücudunuzun gelişim ve onarımı için temel yapı taşlarıdır. Tipik proteinler et, süt ürünleri, yumurta ve balıktır. Aynı zamanda hayvansal olmayan protein alternatifleri (baklagiller) de mevcuttur.
Mide ve barsak boşaltımını yavaşlattığı için parkinson ilaçlarının emilimini de azaltabileceği için yağların alımı kontrol altında olmalıdır. Öte yandan doymuş yağ asitlerinin çok olduğu bir beslenme tarzı kolestrol ve beyin damar hastalığı riskini artırabilir. Tekli doymamış yağlar (zeytinyağı) ve çoklu doymamış yağlar (balık ve kuru meyve) ise koruyucu rol oynadıkları için tercih edilebilir.
Lif bir parkinson hastasının beslenme programında olması gereken en temel bileşenlerden biridir. Kabızlığı azaltmak için günde 30-35 gr lif alınmalıdır. Lifler sindirimi hızlandırması için kabuklu bir şekilde tercih edilmelidir.
Süt ve Süt Ürünleri
Süt ve süt ürünleri en önemli üç ana besin kaynağı olan karbonhidrat, protein ve yağ içerir. Aynı zamanda vitamin ve mineral de içerirler. Eğer süt ürünü yemiyorsanız, temel kalsiyumu ve süt ürünlerindeki besleyici maddeleri başka kaynaklardan aldığınıza emin olmalısınız. Gözlemsel veriler özellikle erkeklerde yüksek hayvansal yağ ve süt ürünü tüketimi ile parkinson gelişimi arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu bulguları doğrulamak ve keşfetmek için daha fazla klinik çalışma gerekmektedir.
Sebze ve Meyveler
Sebzeler ve meyveler sağlıklı barsaklar ve kabızlık için iyi bir lif kaynağıdır. Aynı zamanda biraz karbonhidrat, vitamin ve mineral içermektedir. Sebze ve meyveler taze, dondurulmuş, konserve ve kurutulmuş olarak yenebilir. Yüksek derecede doymamış yağ asitleri alımı ve bitkisel temelli bir beslenme şekli ve ek olarak doymuş yağ oranı düşük olan balık yemek parkinsona karşı koruyucu olabilir.
Gün boyunca 8-10 bardak sıvı almak çok önemlidir. Asitli içecekler ve meşrubatlar şişkinlik yapabilir bu nedenle bu içeceklerden kaçınmak en iyisidir. Doktorunuz tavsiye etmedikçe alkol tüketmemelisiniz.
Mesane işlev problemleriniz varsa ve sık tuvalete gitmek zorundaysanız sıvı tüketimini sabah saatlerinde tercih etmelisiniz. Ağzınız kuruyorsa düzenli olarak az miktarda su yudumlamak, bir şekeri ağızda emmek ve sakız çiğnemek tükürük salgısını artıracağı için ağız kuruluğuna iyi gelebilir. Yaşlandıkça su içme ihtiyacımız azalır ve bazı parkinson ilaçları da vücudu susuz bırakabilir düzenli su içmek bu yüzden çok önemlidir. Yemekler de su ile daha kolay yenebilir ve sindirilebilir.
Kalsiyum ve D Vitamini
Parkinson hastalarında, düşme riski fazla olduğu için osteoporoz (kemik erimesi) özellikle kaçınılması gereken bir durumdur. Parkinsonun şiddeti ve kemik yoğunluğu arasında bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir bu nedenle doktorunuzla kalsiyum ve Vitamin D ölçümlerinizi değerlendirip osteoporoz riskinizi azaltmalısınız. Kemiklerinizi güçlü tutmak için günde en az 1200 mg kalsiyum ve 600IU D vitamini almalısınız. (70 yaşın üzerinde günde 800 IU D vitamin alınmalıdır).
Bu ihtiyaç yemeklerin, içeceklerin ve ek desteklerin bir arada ayarlanması ile karşılanabilir. Kalsiyum için iyi yiyecek ve içecek kaynakları: Düşük yağlı süt, yağlı balık ve yoğurttur. Günde 3 porsiyon süt veya süt ürünü, günlük kalsiyum ihtiyacınızı karşılar. Bir porsiyon aşağıdakiler gibidir:
- Yarım litre sütün üçte biri
- 1 küçük kâse yogurt
- 1 kibrit kutusu peynir
- Yeşil yapraklı sebzeler (örneğin ıspanak)
- Kılçıksız küçük balıklar (sardalya gibi)
- Fasulye, nohut gibi bakliyatlar
- Kuru meyveler
- Kuruyemişler, tahin
Birbirinden farklı kalsiyum ve D vitamin takviyeleri mevcuttur. Doktorunuza öneriler ile ilgili danışabilirsiniz. Doktorunuza sormadan kesinlikle D vitamin ve kalsiyum takviyesi almayın. Yapabildiğiniz kadar yürüyüş, dans aerobik gibi egzersizler yapın. Günde 30 dakika ve daha fazla egzersiz yapmaya çalışın. Doktorunuz ve fizyoterapistinizle hayatınızda nasıl güvenli aktivite yapabileceğinizi konuşun.
Çeşitli yemek gruplarından farklı yiyecekler tüketerek vücudunuzun ihtiyacı olan tüm vitamin ve mineralleri almalısınız. Vücudunuzda hangi vitamin veya mineral eksikse takviye gıda olarak almaktansa o vitamin ve minerali içeren yiyeceği yemeniz daha iyidir fakat bazen vücudunuz yiyeceklerin emilimini iyi yapmadığı durumlarda takviye almak tek çözüm olabilir. Vitamin A, D, E ve K süt ve süt ürünlerinde bulunurlar. Yağda çözünen ve kullanılmadan önce haftalarca vücutta depolanabilen vitaminlerdir. B vitamini seviyeleri Parkinson olan insanlarda düşük bulunmuştur ve bu B6 vitaminin iyi seviyelerde olması Parkinson olma riskini düşürebilir diye düşünülmektedir.
B12 vitamini sağlıklı bir beyin fonksiyonu için önemlidir ve B12 vitaminini normal seviyelerde tutmak zihinsel sorunlarla ilgili riski düşürebilir. B vitaminleri ve C vitamini suda çözünür, turunçgillerde, yeşil yapraklı sebzelerde bulunur ve vücutta depolanmadıkları için günlük tüketilmeleri gerekir.
Mineraller yiyeceklerin içinde çok az, eser miktarda bulunmaktadır. Önemli mineraller kalsiyum, krom, tuz, florür, iyot, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum, selenium, sodium, sülfür ve çinkodur.
Aldığınız vitamin ve mineral takviyelerinin diğer Parkinson ilaçları ile etkileşmemesi için doktorunuz ile bu konuyu konuşmanız çok önemlidir. Takviyeleri yüksek miktarda almak başka sağlık problemlerine neden olabilir.
Bazı vitaminler ve mineraller antioksidanlar olarak bilinir ve serbest radikallerin verdiği zararları azaltmaya sebep olur. Antioksidanlar serbest radikalleri durdurarak hücrelerin zarar görmesini engeller.
E vitamini Parkinson’un ilerleyişini yavaşlattığı düşünülen bir antioksidandır fakat çalışmalar bunu henüz kanıtlamamıştır. Yemek kaynaklarından koruyucu olduğu gösterilenler bitkisel yağlar, kuruyemişler, tohumlar ve buğday ruşeymidir. Vitamin E takviyelerinin Parkinson hastalığının ilerlemesini geciktirmek ve motor fonksiyonları düzeltmek ile ilgili bir faydası yoktur. Antioksidanların Parkinson’un ilerlemesini yavaşlatmasıyla ilgili hiçbir kanıt yoktur. Eğer sağlıklı ve dengeli bir beslenme programınız varsa ayrıca antioksidan takviyesi almanıza gerek yoktur ancak beslenme programınızla ilgili sorunlarınız varsa doktorunuza danışın. Antioksidan takviyelerini yüksek miktarlarda almak sağlığınıza zararlı olabilir ve Parkinson ilaçlarıyla etkileşebilir.
- Sebzeler: yeşil yapraklı sebzeler, enginar, bamya, lahana, biber, patates
- Meyveler: çilek, armut, elma, üzüm, yaban mersini
- Yumurta
- Bakliyat: fasulye, mercimek
- Fındık, ceviz
- Koyu çikolata (bitter)
- Kırmızı şarap, kahve ve çay gibi bazı içecekler
Bazı vitaminler ve mineraller antioksidanlar olarak bilinir ve serbest radikallerin verdiği zararları azaltmaya sebep olur. Antioksidanlar serbest radikalleri durdurarak hücrelerin zarar görmesini engeller.
E vitamini Parkinson’un ilerleyişini yavaşlattığı düşünülen bir antioksidandır fakat çalışmalar bunu henüz kanıtlamamıştır. Yemek kaynaklarından koruyucu olduğu gösterilenler bitkisel yağlar, kuruyemişler, tohumlar ve buğday ruşeymidir. Vitamin E takviyelerinin Parkinson hastalığının ilerlemesini geciktirmek ve motor fonksiyonları düzeltmek ile ilgili bir faydası yoktur. Antioksidanların Parkinson’un ilerlemesini yavaşlatmasıyla ilgili hiçbir kanıt yoktur. Eğer sağlıklı ve dengeli bir beslenme programınız varsa ayrıca antioksidan takviyesi almanıza gerek yoktur ancak beslenme programınızla ilgili sorunlarınız varsa doktorunuza danışın. Antioksidan takviyelerini yüksek miktarlarda almak sağlığınıza zararlı olabilir ve Parkinson ilaçlarıyla etkileşebilir.
- Sebzeler: yeşil yapraklı sebzeler, enginar, bamya, lahana, biber, patates
- Meyveler: çilek, armut, elma, üzüm, yaban mersini
- Yumurta
- Bakliyat: fasulye, mercimek
- Fındık, ceviz
- Koyu çikolata (bitter)
- Kırmızı şarap, kahve ve çay gibi bazı içecekler
Co-enzyme Q10 yüksek antioksidan özelliklere sahiptir ama çalışmalar bunu etkili bir Parkinson tedavisi olarak tavsiye etmez. Eğer ayrıca Co-Enzyme Q 10 almak istiyorsanız doktorunuz ile konuşmalısınız. Yağlı balık, sakatat ve sığır etinde az miktarda Co-enzyme Q 10 bulunur.
Özellikle erkeklerde Parkinson Hastalığı gelişme riskini belli miktarda kafein alımı azaltır. Aynı zamanda kafein tüketimi Parkinson’dan koruyucu olması nedeniyle önerilmektedir.
Parkinson ve yetersiz beslenme
Yakın zamanda yapılan bir araştırma, Parkinson hastalarının %60'ının yetersiz beslenme riski altında olduğunu göstermiştir. Bu durum %60’ında bu risk olacak anlamına gelmez. Riskin yüksek olduğunu gösterir. Yetersiz beslenmeye neden olan tüm nedenlerin farkında olmak yetersiz beslenmeden korunmayı sağlar.
Beslenme Sorunları Yutma problemleri
Yutma, gıdanın ağızdan mideye itilmesi için çok sayıda koordineli faz içeren karmaşık bir eylemdir. Bazı Parkinson hastaları ileri evrede yutma sorunları yaşayabilir. Parkinson'da, yutma güçlüğü (disfaji), katı yiyecekleri tüketirken sıvılara oranla daha belirgindir.
- Yutma problemleri korkuyu ve boğulma riskini artırmaktadır.
- Yutma problemleriniz varsa doktorunuzla konuşmalısınız. Doktorunuz size bir konuşma veya yutma terapistine yönlendirebilir. Yutma fonksiyonunuz ve boğulma riskiniz değerlendirilmelidir.
- Terapist size güvenli yutma tekniklerini gösterebilir, yiyecekleri ince parçalara doğrayarak, püre yaparak yemeği veya yiyecek ve içecekleri düzenlemeyi anlatabilir.
Farklı gıdaların kıvamını (makarna ile çorba, meyve parçacıkları içeren jöle, et suyuyla kıyılmış et, süt ve tahıllar) birleştiren yemeklerden ve pirinç gibi küçük parçalara bölünmüş gıdalardan kaçınmak önemlidir. Bunun yerine, kompakt iri lokmalar oluşturan gıdaları seçin ve bunları soslar ile birleştirin (soslu köfte gibi).
- Sıvılar: Sorbe,jöle, milkshake, koyulaştırıcı içeren sıvılar
- Ekmek ve tahıllar: Ekmek , pişmiş tahıl, tost ekmeği, pankek
- Süt ve süt ürünleri: Tereyağ, margarin, yoğurt, dondurma
- Balık ve et: Sosta pişmiş köfte ya da köfte, yumuşak et ya da kılçıksız balık
- Sebze: Sebze püresi , haşlanmış veya püre yapılmış patates
- Meyve: Soyulmuş, konserve meyveler, olgun muzlar, jöle meyveleri, meyve püresi.
- Sıvılar: Su, hafif meyve suları, süt, çay, kahve
- Ekmek ve tahıllar: Krakerler, şişirilmiş pirinç, tahıllar, ekmek içeren tohumlar, kuru kekler, bisküviler
- Süt ürünleri: Erimiş peynir
- Balık ve et: Kuru et veya kılçıklı balık
- Sebze: Çiğneme ihtiyacı duyulan uzatılmış taze sebzeler
- Meyve: Taze meyve
Parkinsonun ilk semptomlarından biri koku kaybıdır. Koku almak yiyeceklerin tadını almak için gereklidir. Koku ve tat kaybı genelde iştahı etkilemez ama bazen de iştah kaybının bir nedeni olabilir.
Öneriler: Sevdiğiniz bir yemeği yiyin. Yemeğin tat yoğunluğuna odaklanın.
- Parkinson tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle mide bulantısına sebep olur.
- Küçük ve sık porsiyonlar yiyin.
- Zencefil mide bulantısını azaltmada oldukça etkilidir.
- Buzdolabında taze zencefil bulundurun ve zencefil çayı yapmak için kullanın ya da küçük bir dilim zencefil çiğneyin.
- Yolculuk sırasında el altında zencefil bulundurun. Aynı zamanda zencefil tozu da çay yapmak için kullanılabilir.
- Küçük porsiyonlar yiyin.
- Alkol, kafein ve asitli içecek alımını kısıtlayın ya da tamamen kaçının.
- Yemek yedikten sonra 45-60 dakika boyunca dik oturun.
- Şikayetleri tetikleyecek baharatlı yiyecekleri, çikolatayı, turunçgillerin suyunu, soğan, sarımsak ve domatesi kısıtlı tüketin veya hiç tüketmeyin.
- Öğün atlamayın.
- Yemek için yeteri kadar uzun zaman ayırın.
- Küçük, önceden kesilmiş elle yenebilecek yiyecekler hazırlayın.
- Sessiz bir ortamda yemek yiyin.
- Yemek yerken konuşmayın.
- Kaşığınız tatlı kaşığı boyutunda olursa büyük lokma almanız engellendiği için daha az genize kaçırma şikayeti yaşarsınız.
- Öğünlerde dolu dolu yemekten kaçının.
- Basit şekerlerden oluşan karbonhidrat alımını azaltın.
- Tuz ve su alımını artırın. (Doktorunuza danışın)
- Alkol tüketiminden kaçının.
- Kaslardaki sertleşme ve el becerileri kaybı yemek yerken çatal, bıçak ve tabak tutmayı zorlaştırır.
- Doktorunuz size yemenizi kolaylaştıracak özel dizayn edilmiş kâse, bardak, kaşık, tabak konusunda yardımcı olacak bir terapiste yönlendirebilir.
Depresyon, parkinsonlu insanlar arasında yaygındır ve yemek yeme isteğini etkileyebilir.
Öneri: Bunu doktorunuzla görüşün. Depresyon, B vitaminleri, D vitamini, omega-3 yağ asitleri veya diğer besin maddelerinin eksikliğine bağlı olabilir - bir kan testi bunların olup olmadığını gösterecektir ve eğer öyleyse doktorunuz yardımcı olacaktır. Bazı vakalarda, düzenli danışma oturumlarına katılarak depresyon hafifletilebilir, ancak bazıları antidepresan ilaç tedavisine ihtiyaç duyabilir.
Parkinson hastalığında kabızlık
Kabızlık, parkinson’da genel bir sorundur ve diyetinizi düzenlemek kabızlıkla baş etmek için en önemli etkendir. Sıklıkla antikolinerjik ilaçların ve dopamin agonistlerinin kullanımıyla ve hareketliliğin azalmasından kaynaklanır. Parkinson hastalarının yaklaşık yarısı günde bir defadan az bir bağırsak hareketi olduğunu söylerler. Bu nedenle, pişmiş meyve ve sebzeleri yiyerek lif alımını arttırmak önemlidir. Sıvı alımını artırmak barsaklar tarafından sıvı emilimini artıracağı için dışkıyı yumuşatır ve daha kolay atılmasına yol açar.
Sıvı kısıtlama rejiminde bulunmadığınız sürece günde en az 1,5 L su içmeniz önerilir. Kademeli olarak meyve, sebze, bakliyat, mercimek, tam buğday ekmeği ve tahıllar gibi zengin lifli gıdaların alımını artırmanız kabızlık konusunda yardımcı olur. Çok fazla lif alımı da kabızlığa neden olabilir bu konuda dikkatli olmalı ve mutlaka lif ve sıvı alımını dengelemelisiniz.
Tam buğdaylı yiyecekler, meyveler ve sebzeler gibi kompleks karbonhidratları yemek kabızlığı gidermek konusunda şekerler ve işlenmiş gıdalardan daha faydalıdır. Aynı zamanda egzersiz de barsak uyarımı için faydalıdır. Eğer diyetinizi değiştirmeniz ve egzersizi artırmanız ile kabızlık problemleri çözülmezse doktorunuza danışın.
Yeme problemleri ve beslenme programı ile ilgili kim bana tavsiye verebilir?
Bir diyetisyen size beslenme ihtiyaçlarınıza göre diyet oluşturabilir. Sizin ihtiyaçlarınıza ve şikayetlerinize göre, aldığınız parkinson ilaçlarını da göz önünde bulundurarak sağlıklı bir beslenme planı hazırlayacaktır. Bir konuşma terapisti size yutma problemlerinin ve konuşma problemlerinin üstesinden gelebilmeniz için taktikler verebilir. Ayrıca yutma problemine sebep olabilecek diğer olasılıkları da ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Bir ergoterapist yemekler ve yemekler için kullanılacak araç gereçlerle ilgili fikirler vererek yemek zamanlarını kolaylaştırabilir.
Mutfağınızdaki ve yemek yediğiniz alandaki küçük değişiklikler her şeyi farklılaştırabilir.
- Yemek hazırlamak için gereken araç gereçleri hazırlayacağınız yemeğe göre gruplandırıp bir araya toplarsanız, onları almak için çok fazla hareket etmek zorunda kalmazsınız.
- Blender, mikrodalga, küçük bir bıçak işlerinizi kolaylaştırarak yemek hazırlama süresini kısaltmaya yarar.
- Önceden dikkatli bir plan yapmak alışveriş ve yemek yapmayı kolaylaştırır. Buzdolabınızda ve dolabınızda yiyecekleri koymak için geniş bir alanınız olsun. Böylece alışveriş yapmaya fırsat bulamadığınızda yedek yiyeceğiniz olur.
Alzheimer Hastalığı (AH) primer, dejeneratif ve ilerleyici bir demans tipi olup, en önemli ve en sık görülen demans nedenidir.
Bilişsel bozukluk ve kişilik değişikliği ile birlikte anlamlı, kalıcı ve ilerleyici bir hafıza kaybı, davranış bozuklukları ve günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlık kaybı ve buna ek olarak bilişsel işlevlerin giderek azalmasına yol açan kronik nörodejeneratif bir hastalıktır.
Her Alzheimer hastası demanslıdır ama her demans hastası Alzheimer hastası değildir.
Alzheimer hastalığı ne kadar sık görülür?
Alzheimer Hastalığı 65 yaşından sonraki her 5 yılda bir ikiye katlanarak artmakta, 85 yaşın üzerinde ise her üç kişiden birinde Alzheimer hastalığına rastlanmaktadır. Hastalığın görülme sıklığı 65 yaş üstü kişilerde %10-15, 80 yaş üstünde ise %30-50 olarak belirtilmektedir.
İlerleyen yaşla birlikte, Alzheimer hastalığının görülme sıklığı artar ancak Alzheimer hastalığının, normal yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu olmadığı bilinmelidir. Normal yaşlanma sürecinde beyinde yapısal birtakım değişiklikler olur ama bilişsel/zihinsel yetilerde belirgin bir kayıp söz konusu değildir. Alzheimer hastalığında ise, belirgin şekilde “yeni bilgileri öğrenme güçlüğü” vardır.
Alzheimer bulguları ve klinik belirtileri nelerdir?
Alzheimer hastalığı yavaş başlar, sinsi ilerler, geri dönüşümsüzdür. Demans aşamasına ulaşmadan önce uzun yıllar, kliniğe ilerleyici unutkanlık şeklinde yansıyan bir demans öncesi evreden geçer. İlk semptom çoğu kez yeni bilgileri öğrenme yeteneğinin kaybıdır.
Alzheimer hastalığının karakteristik semptomlar arasında hafıza, dil, problem çözme güçlükleri ve kişinin günlük aktiviteleri gerçekleştirmesini etkileyen diğer bilişsel becerilerdeki zorluklar bulunur.
Epizodik belleğin (kişisel olarak yaşanmış zamanı ve yeri, belli spesifik olayları içerir) kaybı Alzheimer hastalığında ana belirtidir. Hastalık ilerledikçe semantik bellekte de (Oluşmuş olaylar ve genel bilgi ile ilgili bellek) yıkım başlar. Tarihi gerçeklerin veya isimlerin hatırlanmasında da yıkım oluşur.
Hasta, yürütücü işlevler alanındaki bozukluk nedeniyle zihinsel esnekliğini kaybetme eğilimindedir. Soyut anlamları kavramakta, davranışlarını planlamakta, bireysel ve toplumsal sorunlar üzerine akıl yürütmede zorlanır.
Alzheimer tanısı nasıl konur?
Alzheimer hastalığı tanısını tek başına koyduracak bir test yoktur. Alzheimer hastalığı tanısı için nörolojik muayene, kan testleri, zihinsel testler, beyin görüntülemesi yapılmalıdır.
Tanı için bellek bozukluğunun mutlaka olması gerekmektedir. Nöropsikolojik testlerle (Mini Mental Durum Değerlendirmesi, Saat Çizme vb.) ve bazı laboratuvar testleri ile konfirme edilerek, klinik olarak demans tanısı konulabilir.
Alzheimer hastalığında erken tanı önemli midir?
Preklinik dönemde tanı konması ve tedavinin başlanması hastalık ilerlemesinin yavaşlatılmasındaki anahtar noktadır.
Ancak mevcut tahminler demans ile yaşayan insanların %32'sinin hâlâ resmi bir teşhisi olmadığını göstermektedir.
Türkiye’de ise demans tanısı, genellikle, hafif evrenin sonu ya da orta evrenin başlarında konulmaktadır
En iyi uygulama, ilaç tedavisi ve bakım yönetiminin kognisyon ve fonksiyonları uzun dönemli koruyabilmesi için, tanının erken veya orta evrede konulmasıdır. Alzheimer hastalığı ve diğer demansların erken tanısı, optimal bakım kalitesinin sağlanması açısından kritiktir.
Alzheimer hastalığının hafif aşamalarında tedaviye erken başlayarak, hayat kalitesi ve bağımsızlığı korumak yolu ile, daha yüksek fonksiyonel seviyeler devam ettirilebilir. Uzun süreli çalışmalar tedaviye erken başlanan hastaların geç başlananlara göre daha iyi olduğunu göstermektedir.
Alzheimer tedavi edilebilir mi?
Alzheimer hastalığının kesin bir tedavisi yoktur. Ancak tedavi konusundaki çalışma ve gelişmelerde durum karamsar değildir. 1990′ların sonundan itibaren hastalığın tedavisinde kullanılan 4 önemli ilaç piyasaya çıkmıştır. Bu ilaçlar, erken dönemde kullanıma başlanırsa etkili olmaktadır. Son yıllarda yaşam tarzının, metabolizmanın, zihinsel ve fiziksel egzersizlerin hastalığın başlangıç yaşını yıllarca geciktirilebildiği gözlemlenmiştir.
1. Graham WV., et al. Update on Alzheimer’s Disease Therapy and Prevention Strategies, Annu. Rev. Med. 2017. 68:413–30
2. Houmani N., et al. Multi-dimensional profiling of elderly at-risk for Alzheimer disease in a differential framework, HAL Id: hal-02161052 https://hal.archives-ouvertes.fr/hal-02161052 2019
3. Souder E, Beck C. Overview of Alzheimer’s disease. Nurs Clin North Am 2004, 39(3):545-559.
4. Sağlık Bakanlığı Dünya Alzheimer Farkındalık Günü Rapor Bülteni, 2015
5. Gürvit H, Demans Sendromu, Alzheimer Hastalığı ve Alzheimer Dışı Demanslar, 2010
6. Lök N., et al. Institutional Services for Dementia Care in Turkey, Current Approaches in Psychiatry 2017, 9(4):464-473
7. Fazio S., et al. Alzheimer’s Association Dementia Care Practice Recommendations, The Gerontologist cite as: Gerontologist, 2018, Vol. 58, No. S1, S1–S9
8. Perez AS., et al. Review of Alzheimer’s Disease: Treatments and New Pharmacological Strategies, Pharmaceutical Science and Technology, 3(1): 7-21, 2019
9. NICE Guidelines, Dementia, 2018
10. H.M. Fillit., et al. Recommendations for Best Practices in the Treatment of Alzheimer's Disease in Managed Care, The American J of Geriatric Pharmacotherapy, 4,A, 2006
11. G. Small and R. Bullock, Defining optimal treatment with cholinesterase inhibitors in Alzheimer’s disease, Alzheimer’s & Dementia - (2010) 1–8
HUZURSUZ BACAK SENDROMUGenellikle gece, bacaklarda ortaya çıkan, tam olarak tarif edilemeyen ve uykuya dalmaya engel olan, garip duyu hissi (parestezi) huzursuz bacak sendromu olarak tanımlanır. Bu garip his, genellikle bacakların derinlerinde hissedilen yanma, diken batması, karıncalanma ve sıkıntı gibi tanımlanan rahatsız edici bir histir.
Huzursuz Bacak Sendromu’nun belirtileri nelerdir?
HBS’nin en belirgin karakteri, semptomların, gece, uykunun başladığı saatlerde şiddetlenmesi, uykuyla beraber devam etmesi, gün içinde kaybolması ve bacak sallama veya yürümekle hafiflemesidir.
Yakınmalar, genellikle akşam saatlerinde ortaya çıkarken, ilerleyen durumlarda gün içinde de uzun süreli oturma ve istirahat dönemlerinde ortaya çıkabilir. Hastalar akşamları TV seyredemezler, misafirliğe gidemezler ve yattıklarında bacaklarındaki huzursuzluk hissinin harekete zorlaması nedeniyle uykuya dalamazlar, yataklarından kalkıp dolaşmak isterler. En önemli özelliklerden birisi, şikayetlerin hareketle azalmasıdır ve bacaklar hareket ettirilerek geçici bir rahatlama sağlanabilir. Huzursuz Bacak Sendromu ne
Huzursuz Bacak Sendromu ne kadar sık görülür?
Huzursuz Bacak Sendromu erişkinlerin %5-10’unu etkiler.
Huzursuz Bacak Sendromu’nun sebebi nedir?
HBS’nin patogenezi tam olarak kesinleşmese de patofizyolojideki en önemli etkenin, demir metabolizması ve dopaminerjik sistem bozuklukları (beyinde dopamin isimli maddenin bazı özel bölgelerde azalması) sonucu olduğu saptanmıştır.
- Demir eksikliği (en önemli göstergesi ferritin düşüklüğü)
- İleri evre böbrek yetmezliği
- Şeker hastalığı
- Parkinson hastalığı
- Sinirlerin değişik nedenlerle etkilenmesi (polinöropati)
- Romatoid artrit
- Hamilelik
HBS tanısı, hekimler, nöroloji uzmanları ya da uyku hastalıklarıyla uğraşan uzman hekimler tarafından konulabilir. HBS tanısını koyduracak bir kan testi ya da görüntüleme yöntemi bulunmamaktadır. Tanı hastalık öyküsü ve fiziki muayene ile konulmaktadır. HBS bulguları, genellikle oldukça tipiktir ve tanı için ek testler gerekmez. Tanıda şüphe olduğunda ya da HBS’nin ortaya çıkmasını kolaylaştıran ek bir hastalık varsa bunun saptanması için kan tetkikleri, EMG ya da tüm gece yapılan uyku tetkiki gerekebilir.
Huzursuz Bacak Sendromu’nun ilaç dışı tedavisinde neler yapılabilir?
Hafif şiddetteki Huzursuz Bacak Sendromu hastalarında, gündüz yapılan düzenli egzersiz semptomları düzeltebilir. Ayrıca sıcak banyolar, bacak masajları ve sıcak pet uygulamaları semptomları azaltabilir. Akşamları alkol almaktan kaçınılmalıdır. Ayrıca alkol uykuya dalmayı geciktirir.
Uyku günlük yaşamın bir süre için kesintiye uğraması ya da boşa geçen bir zaman değildir. Zihinsel ve fiziksel sağlığımızı her gün yenilememiz için önemli olan ve yaşamımızın üçte birini kapsayan aktif bir dönemdir. İnsomni yani “uykusuzluk” ise aslında çağımızın hastalığı olup, uyku için yeterli şartlar ve koşullar olmasına rağmen,
- Uykuya dalmakta zorluk
- Uykuyu sürdürmekte zorluk ya da
- Erken saatte uyanıp uyuyamama olarak tanımlanmaktadır. Uykusuzluk, kadınlarda erkeklere göre yaklaşık 2 kat daha sık rastlanmaktadır. Türkiye’de insomni tanısı yaklaşık %9 civarında saptanmıştır.
İnsomni birincil olarak uykunun kendisinden kaynaklanabileceği gibi depresyon, kronik stres gibi başka bir psikiyatrik hastalığın da belirtisi olabilmektedir. O yüzden insomni tanısı koyarken ayırıcı tanının yapılması oldukça önemlidir.
nsomni’si olanlarda okul performasında azalma, gündüz dikkat-konsantrasyon bozukluğu, sosyal işlev bozukluğu, yorgunluk gibi belirtilere rastlanılır. Bu tür hastalarda depresyon gelişimi 4 kat, madde kötüye kullanımı veya bağımlılığına 7 kat daha sık rastlanmaktadır.
Eğer uykunuz bir aydan daha uzun bir süredir bozuksa ve sizin günlük işlevlerinizi bozuyorsa yardım arama zamanı gelmiştir.
Tanı için hasta ve hasta yakınından detaylı bir öykü alınmasının yanı sıra polisomnografi denilen gece boyunca yapılan uyku tetkiki gerekir. Bu tetkik beyin aktivitesi, solunum, kalp ritmi, nabız, kan oksijen düzeyi, vücut hareketleri başta olmak üzere vücutta gece uyku boyunca ortaya çıkan tüm aktivitelerin kaydedilmesi işlemidir. Ayrıca fizik muayene de tiroit gibi çeşitli hastalıkların olup olmadığını anlamak için yapılır. Laboratuvar testlerinin yeri insomnide sınırlı olmasına rağmen metabolik testler, endokrinolojik testler ve tam kan sayımı ayırıcı tanı için gerekebilmektedir. Uykusuzluğa sebep olan nedenler ortadan kalkmadan maalesef tedavinin başarılı olması beklenemez.
Bazen sizden bir veya iki hafta süreli uyuyarak ve uyanık dönemlerinizi gösteren bir uyku günlüğü tutmanız istenebilmektedir. İnsomni’nin en az haftada 3 gün ve en az 3 ay süresince devam etmesi kronik insomni olduğunu gösterir ki bu durumda tedavi edilmesi gerekmektedir.
Uykusuzluk bazen sadece bilgi verme ve eğitim ile düzelebilmektedir. Bazı kimseler doğal olarak daha az uyurlar. Herkesin sekiz saat uyuması gerekir düşüncesi aslında yanlıştır.
Uykusuzluğun tedavisinde farmakolojik olmayan tedavi yöntemlerine, davranışsal tedaviler ve uyku hijyeni eğitimini örnek olarak verebiliriz. İyi bir uyku hijyeni için
- Uykulu hissetmeden yatağa gidilmemelidir
- Eğer 20 dakika sonra halen uyuyamadıysanız yataktan çıkılmalıdır
- Her gece yatağa gitmeden önce rahatlatıcı meşguliyetler edinilmelidir
- Her sabah aynı saatte kalkılmalıdır
- Düzenli olarak tüm gece uykusuna sahip olmaya çalışılmalıdır
- Eğer yapabilirse, şekerleme yapmaktan kaçınılmalıdır
- Yemek, ilaçlar, diğer aktivitelerin düzenli olmasına dikkat edilmelidir
- Yatağınızı sadece uyku ve cinsel aktivite amacıyla kullanılmalıdır
- Öğle yemeğinden sonra kafein alınmamalıdır
- Yatma vaktinden altı saat öncesinde bira, bir bardak şarap veya diğer alkollü içeceklerden kaçınılmalıdır
- Yatma vakti öncesinde sigara içilmemeli veya diğer nikotin içeren gıdalar alınmamalıdır
- Yatağa aç girilmemeli, ancak yatma vaktine yakın saatlerinde ağır yemek de yenmemelidir
- Yatma vaktinden önce, altı saat içerisinde ağır egzersizden kaçınılmalıdır
- Uyku haplarını dikkatli doktor kontrolünde kullanılmalı, uyku hapı kullanırken alkol alınmamalıdır
- Endişelenmeye yol açan nedenlerle gün içinde ilgilenilmeli, bir aile bireyi ya da arkadaşla paylaşılmalıdır. Eğer endişeleriniz kalıcı olursa bir doktor ile konuşulmalıdır
- Yatak odanız sessiz, karanlık ve hafif soğuk duruma getirilmelidir1
Çoğu zaman özellikle kronik insomnide, sadece uyku hijyeni eğitimi yeterli olmamakta, doktor kontrolünde farmakolojik tedavi dediğimiz uyku hapları da kullanılmaktadır.
Uyku hapları özellikle stresli durumlarda, kronik insomni’ de periyodik alevlenme dönemlerinde yardımcı olabilmekte ve uykusuzluk ile birlikte olan endişeyi azaltabilmektedirler. Ancak kesinlikle bir uzman kontrolünde kullanılmalıdırlar.
Türk Nöroloji Derneği Websitesi : Tıklayınız
Amerikan Psikiyatri Derneği DSM-5 Tanı Ölçütleri
TUTDER TAPES çalışması
Breslau Ne et al, “Sleep disturbance and pyschiatric disorders: a longitudinal epidemiological study of young adults”, Biol.Psychiatry 1996, 39, 411-18
Uyku Bozuklukları Tedavi Rehberi 2014
NÖROPATİK AĞRI Nöropatik ağrı nedir?Sinir sistemini doğrudan etkileyen bir lezyon veya hastalık sonucu ortaya çıkan ağrı olarak tanımlanan Nöropatik ağrı, çeşitli nedenlere ve farklı ağrı dağılımlarına sahip bir grup durum için kullanılan bir terimdir. Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkan nöropatik ağrı çevresel sinir sisteminden, merkezi sinir sisteminden ya da otonomik sinir sisteminden kaynaklanabilir.
Nöropatik ağrının normal ağrıdan farkı nedir?
Nöropatik ağrı, genellikle doku hasarı gibi ağrıya sebep olabilecek bir neden olmadan, sinir sistemindeki sinirlerin hasar görmesiyle ortaya çıkan ağrıdır. Dokular normaldir. Ağrı, sinirlerdeki patolojiye bağlıdır ve sıklıkla kroniktir, alışılagelmiş ağrı kesici ilaçlara yanıt vermez. Nöropatik ağrı dışındaki ağrıda (nosiseptif ağrı) ise ağrı uyandıracak bir doku hasarı bulunmaktadır. Bu ağrı, dokudaki hasar ortadan kalkınca düzelir.
Hangi durumlar nöropatik ağrıya neden olabilir?
Birçok santral ve periferik sinir sistemi patolojisi nöropatik ağrıya neden olabilir. Diyabet, Kanser ve tedavisi, enfeksiyonlar, ilaçlar, periferik sinir hasarları, omurilik yaralanmaları, damar problemleri, cerrahi lezyonlar bu sebepler arasında en sık görülenlerdendir.
Nöropatik ağrı belirtileri nelerdir?
Nöropatik ağrı, yanma, batma, donma, karıncalanma, elektrik çarpması gibi değişik ve rahatsız edici duyularla karakterizedir. Normalde herhangi bir ağrıya neden olmayacak durumlar veya hafif dokunmalar sonucunda anormal bir ağrı oluşabilir.
Nöropatik ağrılı hastalarda, ağrının yanı sıra, uyku bozukluğu, anksiyete ve enerji azalması gibi eşlik eden durumlar da görülür. Nöropatik ağrılı hastaların %68’i ‘’kuvvetle’’ ya da ‘’çoğunlukla’’ bozulmuş uyku yaşadığını ifade etmektedir.
Nöropatik ağrı, hem ortaya çıkan rahatsız edici semptomları, hem de eşlik eden durumları ile hayat kalitesi ve günlük aktiviteler üzerinde önemli etki yapmakta 5 yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir.
Nöropatik ağrı tedavisi nasıl yapılmalıdır?
Nöropatik ağrı klasik ağrı kesicilere cevap vermez, tedavisi nöroloji uzmanı tarafından planlanmalıdır.
1. Treede RD, Neurology 2008,70:1582-1583
2. Nanna B. Finnerup et al., Neuropathic pain: an updated grading system for research and clinical practice, Pain, August 2016·Volume 157·Number 8
3. Marcus DA. Chronic Pain. 2005:111-128.
4. Strambi Lfet al., Neuropathic Pain and Sleep: A Review, Pain Ther (2017) 6 (Suppl 1):S19–S23
5.Danielle Reddi., Chronic pain after surgery: pathophysiology, risk factors and prevention, Postgrad Med J 2014,90:222–227.
6.Wright Megan E., An update on the pharmacologic management and treatment of neuropathic pane, 2017
Bizi Takip Edin
© 2024 Abdi İbrahim İlaç Sanayi ve Tic A.Ş. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu sitedeki bilgiler, bir hekim veya eczacıya danışmanın yerine geçemez.
Daha fazla bilgi için bir hekime veya eczacıya başvurunuz.
- Kişisel Verilerin Korunması
- Gizlilik
- Bilgi Toplumu Hizmetleri
İnternet sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Çerezler hakkında detaylı bilgi için Çerezler Politikası’nı inceleyebilirsiniz. Devam etmeniz halinde çerez kullanımına izin verdiğinizi kabul edeceğiz.