İnvitro, Labaratuar sitesinin yazarı - Sayfa 3 / 3
Author: İnvitro
Frengi-Sifiliz farklı zamanlarda değişik belirtiler gösterebilen veya senelerce gizli kalabilen bulaşıcı bir hastalıktır. Sifiliz sebebi olan spiroket bakteri Treponema pallidum olarak tanınır. Hastalığın teşhisi VDRL tahlili veya yara oluşumundan alınan akıntının mikroskopla gözlenmesi neticesinde belirlenir. Çoğunlukla cinsel birleşme sonucunda insandan insana geçer. Anneden bebeğe hamilelik veya doğum sırasında bulaşabilir. Üç haftalık kuluçka süreci vardır.
Frengi Belirtileri
Mikrop kapmış bölgelerde yani üreme organları, dudak ve parmak gibi yerlerde sert yara oluşumu gözlenir.
Frengi Evreleri
Genellikle üç ayrı evrede seyir gösterir. İlk evre hastalığın kuluçka döneminden hemen sonra başlar. Mikroplu bölgede gözle görülen sert yaralar oluşur ve ilgili bölgede bulunan lenf bezleri şişer. Yaralarda ve şişmiş lenf bezlerinde ağrıya rastlanmaz.
İkinci evre sert yaraların belirmesinden yaklaşık dört hafta sonra başlar. Bu evrede tüm vücutta, avuçlarda, ayak tabanlarında kırmızı veya pembe rengini anımsatan ve bir iki hafta içinde oluşan kaşıntısız döküntüler belirir. Ağızda ve boğazda sümüklü böceklerin geçtikten sonra bıraktığı izleri andıran yaralar oluşur. Boğazda ağrı görülür. Bu belirtiler bir süre sonra kaybolarak tekrar ortaya çıkabilir. Bu dönemde yapılan tahlillerde pozitif sonuç görülmesi kesindir.
Üçüncü evrede bu hastalık bulaşıcılık özelliğini kaybeder. Üçüncü evre bulaşmanın gerçekleşmesinden yaklaşık üç ile on beş yıl sonra oluşur. En belirgin özelliği tümöre benzeyen iltihaplı topların oluşmasıdır. Bu topların en sık görüldüğü bölge aorttur. Bu topların oluşumu sonucu aort iltihabı, kalp atardamarlarının ağızlarında daralma ve damar çeperlerinde keseciklerin oluşumu, aort kapağı bozukluğu gibi yan etkiler görülür. Beyin zarında da bu iltihaplı toplar oluşabilir.
Frengi-Sifiliz Tedavisi
Sifiliz tüm vücuda yayıldığı için bazı hastalıkların belirtilerini de taşıyabilir. Bu sebeple kesin teşhisin yapılacak tahlillerle konulması gerekmektedir.Hastalığın tedavisi için en etkili ilaç penisilindir. Penisiline hassasiyet gösteren hastalarda daha uzun süreyle kullanmak şartıyla doksisiklin veya tetrasiklin kullanılabilir. Sifilizin tedavisi tahlil sonuçlarıyla beraber evre belirtilerine ve seyrine göre değerlendirilip uygulanacak penisilinin dozu ayarlanmalıdır.
Frengi-Sifilizden Korunma Yolları
Henüz hastalıktan korunmak için bir aşı bulunamamıştır. Frengi taşıyan kişilerle temastan kaçınılmalıdır. Cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanımı enfeksiyon riskini azaltıyor olsa da tamamen koruyucu etki göstermeyebilir. Özelikle tek eşli cinsel yaşam tercih edilmelidir. Altmış yaş üstü veya otuz yılı aşkın bir süre gizli frengisi olan kişilere ve üremi, ağır kalp yetmezliği bulunan ve ameliyat edilemeyen kanserli hastalara hiçbir tedavi uygulanamaz.
Frengi-Sifiliz Teşhisi
Sizde frengi belirtileri taşıyor iseniz muhakkak laboratuvar tahlillerini yaptırmalısınız. Kanda antikor araştıran VDRL ve TPHA tahlillerini yaptırarak bu bakteri ile temas edip etmediğini öğrenebilirsiniz. Ayrıca bu hastalıktan şüpheleniyorsanız cinsel yolla bulaşan hastalıklar panelindeki tüm testleri yaptırmanız faydanıza olacaktır.
AİDS Teşhisi
Aids teşhisi yapılabilmesi yani HIV virüsünün anlaşılması için şüpheli temastan sonra en az üç ay gibi bir zamanın geçmesi gereklidir. Bu yüzden kuşkulu bir cinsel ilişkiden veya riskli temastan hemen sonra test yapılması zaman ve para kaybınıza sebep olur. Üç aydan daha kısa sürede yaklaşık olarak şüpheli temasın on beşinci gününden sonra virüsün varlığını tespit edebilen HIV RNA (PCR) testi HIV enfeksiyonu tanısı koyan en hızlı testtir. Son derece güvenilir bir test HIV RNA testi yüksek fiyatı nedeniyle hastaların tercih sebebi olmamaktadır.
Korunmasız cinsel ilişki, güvenli olmayan kan transferi ve hamilelik öncesi HIV testlerinin yapılması önerilmektedir. Yapılacak tarama testi HIV pozitif sonuç verirse kişide HIV virüsünün varlığından bahsedilir. Fakat bazen bu testin yalancı pozitif çıkması gibi bir durum da söz konusu olabilir. Kesin olarak HIV taşıdığını öğrenmek için doğrulama testinin Westernblood yöntemi ile yapılması gerekir.
Aids Teşhisi İçin Testler
1.HIV Combo Testi
Şüpheli ilişkiden sonra en erken sonuç almak için kullanılan testlerden bir tanesi de HIV combo veya diğer adıyla p24 antijen testidir. Cinsel ilişki sonrası eğer HIV virusu ile enfekte olunmuş ise hasta kanında HIV p24 antijeni 15 gün ile 45 gün içinde saptanabilmektedir. Bu zaman diliminde kanda virüse karşı antikor oluşmayacağından HIV Combo P24 antijen testi ile varlığı tespit edilebilir. HIV virüsu ile temas edip bulaş gerçekleşmesiyle virüs çoğalma dönemi geçirerek yaklaşık 14 gün sonra kanda HIV p24 antijeni saptanabilmektedir.
2.Anti HIV Testi
HIV ile temas ederek bulaşın gerçekleşmesi durumunda antikor oluşumu 21. günden sonra başlamaktadır. Kullanılan test yöntemi ve kitin kalitesiyle ölçülebilir sonuç vermeleri 1 ay ile 3 ay arasında değişiklik gösterebilir.
Kullanılan testin yöntemine göre doktorunuz sizleri bu konuda bilgilendirilmelidir. Dünya sağlık örgütü raporlarına göre üç aydan sonra yapılan Anti HIV testi kesin sonuç olarak kabul edilmektedir. Anti HIV 1-2 antikor testi olarak isimlendirilebilen bu testin pozitif çıkması durumunda Westernblood yöntemiyle doğrulanmalıdır.
3.HIV RNA(PCR) Testi (aids teşhisi için en garanti test)
HIV virüsü ile temas sonrası virüsün varlığını en kısa sürede ve güvenilirlikle yakalayabilen testtir. Bunun sebebi virüsün genetik materyalinin çoğaltılarak tespit edilecek duruma gelmesinin sağlanmasıdır. Hastalığa yakalanan bir kişinin kanında virüs bulunmasına rağmen erken dönemde virüse karşı antikor oluşmamaktadır. HIV RNA testi bulaşın 10. gününden sonra virüsün varlığını tespit edebilir. Sonucun kesinliği içinse dört hafta bekledikten sonra yaptırmak gerekmektedir. PCR yöntem ile çalışıldığından maliyeti yüksek olup örnek verildikten sonra sonuçlanma süresi diğer iki teste göre daha uzun olacaktır. Aids teşhisi ve hastalığın takibi için önemli testlerdendir.
AIDS Tedavisi
Aids’in günümüzde maalesef kesin bir tedavisi hala bulunamamıştır. Ama özellikle son yıllarda yapılan çalışmalarla geliştirilen farklı ilaçlar sayesinde HIV virüsü kontrol edilir hale getirilerek bu virüsü taşıyan kişiler uzun yıllar sağlıklı olarak yaşamlarına devam edebilmektedirler. Önemli olan tedavi sürecinde düzenli olarak kontrollerini yaptırmak ve ilaçlarını aksatmadan kullanmaktır. Çünkü HIV virüsüne gerekli tedavi uygulanmazsa bağışıklık sistemi bir süre sonra tamamen çökebilir. Aids tedavisi önceki yıllara göre daha etkili bir şekilde yapılabilmektedir. Kesin tedavisi tam olarak henüz bulunamamış olsa bile, artık ölümün beklendiği çaresiz şifa bulunamayan bir hastalık değildir.
HIV virüsünün tedavisine etkili bir şekilde devam eden birçok ilaç geliştirilmiştir. Böylece değişik ilaçlar birbirlerinin yerine alternatif olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca ilaçların olumsuz etkileri daha da azaltılmış bir şekilde üretim yapılabilmektedir.
Ayrıca artık kan testleri çok daha detaylı bir şekilde yapılabildiğinden hekimlerin bu hastalıktaki deneyimlerinin de yükselmiş olması hastalığa pozitif olarak farklılıklar getirebilmektedir. Böylece Aids tedavisi daha kontrollü ve düzenli bir şekilde yapılabilmektedir. Hastanın da bundan olumlu etkilenip moral motivasyonu ve hastalıkla baş etme çabası daha da artmaktadır.
Şu an için hekiminiz tarafından kullanılması uygun görülen ilaçlar bu hastalık için elinizdeki tek çözüm olduğundan ilaçların miktarları ve zamanları dikkat edilmesi gereken en önemli aids tedavisi biçiminiz olup düzenli kullanmanız hastalığın takibi açısından çok önemlidir. İlaçlar düzenli olarak kullanılsa dahi virüs kendini kopyalamaya devam edebilir. Kendi kopyalarını oluştururken kullandığınız ilaçlar sebebiyle kopyalama işlemini doğru olarak gerçekleştiremez. Böylece oluşan yeni kopya bir öncekinden daha farklı şekilde kopyalanır ve mutasyona uğrar. Bu virüste oluşan mutasyonun bir kısmı HIV ilaçlarının hedef almış olduğu bölümlerde meydana gelir. Böylece eski tip virüsler kullanılan ilaçtan etkileniyor iken mutasyona uğrayanlar ilaçtan etkilenmez ve bu şekilde kopyalanmaya devam ederler. Bu istenmeyen bir durumdur. Kullanılan ilaca gösterilen direnç kandaki virüs miktarını artırır. Alınan ilacın değiştirilmesi gereklidir.
Virüsün ilaca karşı direncini değiştirmek ve durdurmak için, ilaç kombinasyonlarının güçlü olması gerekir. İyi bir takip süreci ile ilacı zamanın da reçetelendirerek, miktarlarına ve kullanma zamanına dikkat etmek gerekir. Dünyada mevcut bulunan kabul görmüş ilaçlar bu ilaçlara karşı dirençli virüslerin oluşmasını da sağlamaktadır. Dirençli bir virüsten hastalık alan kişilerde tedavi seçeneği de zorlaşmaktadır. Virüs ilaca direnç gösteriyorsa tedavi başarısız olur ve hemen ilaç değişimi gerekir. Aids tedavisi kaliteli bir yaşamın sürdürülebilir olması adına ihmal edilmemesi gereken önemli bir konudur. Ve tedaviye cevap almak için hastanın moral motivasyonunu yüksek tutması önem arz etmektedir.
"