Kanser Tanı ve Tedavisi | Adana Ortadoğu Hastanesi

Kanser Tanı ve Tedavisi | Adana Ortadoğu Hastanesi

Kanser Tanı ve Tedavisi

Kanser vakalarında her geçen gün artış olmasına rağmen gelişen teknoloji ve tedavi yöntemleri ile can kayıplarında düşüşler yaşanıyor. Özel Adana Ortadoğu Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Cem Mirili, kanser vakalarının tedavisinde erken tanı ve teşhisin önemli olduğunu söylüyor. Doç. Dr. Mirili, kanser vakalarının teşhis ve tedavileri nasıl oluyor, süreç nasıl işliyor sizin için kaleme aldı.

Kanser Tedavi Süreci

Kanserin teşhisi ve tedavisinde süreç üç aşamada gerçekleşiyor. Bunlar,

Hızlı teşhis Doğru evreleme Ve en güncel tedavi yaklaşımıdır. Hızlı Teşhis

Hızlı teşhis için, öncelikle kan testleri, görüntüleme yöntemleri (MRI), bilgisayarlı tomografi, ultrason ve iğne biyopsi veya klasik biyopsi işlemi ile alınan parçaların patolojik açıdan incelenmesi gerekir. Ek olarak hastalara ameliyat sırasında ‘Frozen yöntemiyle’ 15 dakikalık bir süre içerisinde alınan örneklerden de teşhis konulabilir.

Doğru Evreleme

Patoloji sonucunun kanseri işaret ettikten sonra tedavinin başarısını doğrudan etkileyen “evreleme” kısmına geçilir. Kanserli hücreler organ ve dokulara farklı hızlarda yayılır ve tedavi yöntemleri de farklıdır.

Başarı Yükseliyor

Doğru evreleme yöntemiyle kanserler tedavi edilmeye başlandığında hastaların da iyileşme başarısı yükselir. Bu nedenle doğru ve hızlı evreleme uygun tedavi için çok önemlidir.

Tanı Teknikleri

Kanser evrelerinin belirlenebilmesi için kanserli hücrelerin yayılımını ölçecek tanı teknikleri uygulanır. Tanısal yöntemlerin uygunluğunu, tıbbi onkoloji uzmanı değerlendirir. Kanserin tanı, teşhis ve hangi evrede olduğunun belirlenmesinde kullanılan başlıca yöntemler ise şunlardır:

Tedavi Yaklaşımı

Evreleme aşamasından sonra sıra tedavi planlanmasına gelir. Elde edilen veriler ışığında hastalara kemoterapi, hedefe yönelik ilaçlar, immunoterapi, radyasyon tedavilerinden en uygun, en doğru ve en güncel tedavi belirlenip uzun zamanlı takibi gerçekleştirilir.

Kansere karşı Özel Ortadoğu Hastanesi tıbbi onkoloji uzmanları önderliğinde birçok branştan uzman hekim birlikte çalışıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Cem Mirili'den randevu almak için bizi arayabilir ya da WhatsApp üzerinden bizlere ulaşabilirsiniz.

#Adana #OrtdoğuHastanesi #ÖzelOrtadoğuHastanesi #AdanaÖzelHastane #checkup #onkoloji #kanser #erkenteşhis #akciğer #meme #kolon #prostat #jinekolojik #sağlık #doktorkontrolü #sağlıktaraması #tarama #sağlığınızıertelemeyin

Uzman görüşleri sadece tavsiye niteliğindedir gerekli görüldüğünde ilgili uzmana başvurmanız önerilir.

"
Lenf Bezleri Büyümesi (Lenfadenopati) - Ankara KBB Doktoru

Lenf Bezleri Büyümesi (Lenfadenopati) - Ankara KBB Doktoru

Lenf Bezleri Büyümesi (Lenfadenopati)

Lenf bezleri (lenf nodları) vücudun hemen her bölgesine yayılmış olan bağışıklık sisteminin parçası olan önemli dokulardır. Birçok bölgede gruplar halinde bulunurlar. Boyunda sayıları 200-300 adet civarındadır. Vücudun savunma görevlerinden dolayı enfeksiyon ve kanser gibi yabancı tehditlere karşı savaşırlar. Bu mücadele sırasında büyüyebilirler. Bunun nedeni içerisindeki savaşçı hücre (lenfosit- antikor) sayısının artmasıdır. Genelde 1 cm çapına kadar olanlar normal kabul edilmektedir. Daha büyükler mutlaka yakından takip edilmelidir.

İçindekiler Ayırıcı Tanıda Neler Yapılır? Neler Yapılmalıdır? Boyun Lenf Bezi Şişmesi Nasıl Anlaşılır Lenf Bezi Şişmesi Tedavisi

Boyunda çene altında, kulak ön ve arkasında, boyun orta hattı ve yanlarında, boyundaki en büyük kasın üst, orta ve altında gruplaşırlar. Baş boyunda her hangi bir yerde vücuda zarar verme potansiyeli olan bir olay varsa bu bezeler irileşir. Kanserlerin büyük kısmı lenf yollarıyla yayılmaya çalışırlar ve uzun süre boyun bezelerine takılırlar. Aslında bu durum vücuttaki diğer bölgeler için de geçerlidir. Genellikle kanserin çevresindeki bölgeye ait lenf düğümleri tutulurlar. Sonra geniş yayılım olur.

Bir lenf bezi gurubunun büyümesinin tehlikeli işaretleri sadece bezin boyutu ile ilgili değildir. Bezenin şekli, ultrasondaki içeriği, kalsifikasyonu, ağrılı olup olmaması ve içinde nekroz olup olmaması gibi ek faktörlere de bakılmalıdır.

Boyunda kitle ile gelen bir hastada öncelikle hastanın yaşı ve kitlenin yeri çok önemlidir. Çocuklarda genellikle enfeksiyonlar ön planda iken, 40 yaşını geçenlerde kanser akla gelmeli ve bu yönde araştırma yapmalıdır. Boyun orta hattında bulunan tiroid bezine ait hastalıklar da boyunun ön tarafındaki lenf guruplarını etkilemektedir.

Ayırıcı Tanıda Neler Yapılır?

Enfeksiyon kaynaklı olanlarda şu özellikler öne çıkmaktadır:

Ağrı olması Kısa sürede ortaya çıkmış olması Üstteki ciltte kızarıklık olması Enfeksiyon kaynağının görülebilir olması(bademcik, farenjit gibi boğaz enfeksiyonları, dudakta uçuk, ciltte sivilce ve yaralar gibi) Muayenede yumuşak olması Kanser kaynaklı olanlardaki muhtemel özellikler: Hastanın yaşı (40 üzeri) Uzun süredir (haftalar) var olması Ağrı olmaması Muayenede cilde yapışık gibi durması, sert olması Birbirine yapışık gibi duran lastik kıvamında birden fazla lenf gurubunun varlığı Hastanın sigara, alkol kullanma öyküsü. Neler Yapılmalıdır?

Büyümüş lenf bezleri ile başvuran hastamızda öncelikle ayrıntılı KBB muayenesi gerekir. Endoskopik kamera sistemleri ile ağız içi, boğaz, burun, geniz, yutak, gırtlak, dil kökü, ses telleri ve yemek borusu başına bakmak şarttır. Gerek görülürse kan tetkikleri, ultrason ve MRI gibi görüntüleme yöntemlerine başvurulur.

Enfeksiyon bulguları tespit edildiyse ilaç tedavisi verilir, yakın takip edilerek lenf bezlerinin normal boyut ve yapısına döndüğüne emin olunur. Tümörden şüphelenildiyse var olan büyümüş lenf bezinden ultrason eşliğinde ince iğne aspirasyon biopsisi ve gerekirse kitle saptanmışsa buna yönelik diğer girişimler yapılabilir. Patoloji sonuçlarına göre cerrahi ya da diğer tedavi yöntemleri uygulanır.

Eğer lenf bezesinin kaynağı diğer organ sistemlerinden ise meme, sindirim sistemi, yumurtalıklar ve akciğerler de taranmalıdır.
Ayırıcı tanıda boyundaki şişliklerde birçok farklı hastalık akla gelmelidir. Örneğin doğumsal kitleler genellikle küçük yaşlarda fark edilmelerine karşın bazen ileri yaşlara kadar ortaya çıkmazlar. Enfekte olduklarında büyüyüp ortaya çıkabilirler. Tedavileri cerrahidir.

Boyun Lenf Bezi Şişmesi Nasıl Anlaşılır

Boyun lenf bezi şişmesi nasıl anlaşılır sorusunun cevabı elbette ki boyundaki lenf bezlerinde ele gelen bezeler ile anlaşılmaktadır. Lenf bezlerinin şişmesi oldukça endişe uyandırıcı bir durumdur ve akla ilk gelen hastalık lenf kanseri olmaktadır. Ancak lenf kanserinin yanı sıra lenf bezlerinin şişmesi diğer pek çok hastalığın da belirtisi olabilmektedir. Boyundaki lenf bezlerinin şişmesi aynı zamanda çene kaslarının çalışması sonucunda çiğneme ya da başın çevrilmesi sırasında acı ve ağrı hissine yol açabilmektedir.

Lenf Bezi Şişmesi Tedavisi

Lenf bezi şişmesi tedavisi öncesinde nitelikli tanı için mutlaka ayrıntılı bir değerlendirme süreci yaşanmaktadır. KBB uzmanlarına başvuran hastada kulak burun boğaz ve boyun dokuları çeşitli radyolojik görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilmektedir. Lenf bezlerinin şişmesi hangi hastalığın belirtisi olduğu tespit edilmektedir ve tedavi planlaması ilgili hastalığa özgü olarak uygulanmaktadır.

Enfeksiyona bağlı lenf bezi şişmesi tedavisinde ilaçla tedavi yöntemlerinin yanı sıra cerrahi yöntemlere de başvurulabilmektedir.

Akciğer Kanseri Belirtileri, Evreleri, Tanı ve Tedavisi | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

Akciğer Kanseri Belirtileri, Evreleri, Tanı ve Tedavisi | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

Akciğer Kanseri Belirtileri, Evreleri ve Tedavisi

Dünya çapında, akciğer kanseri 2020'de tahminen 1,8 milyon yaşam kaybına neden oldu. Ülkemizde 2020 yılında 41.264 yeni akciğer kanseri vakası ve bu hastalığa bağlı 37.070 yaşam kaybı bildirildi. Bununla birlikte, muhtemelen tarama ve tedavideki ilerlemeler (örn. hedefe yönelik tedavi ve immünoterapi) nedeniyle tanıdan sonra sağkalım son yıllarda iyileşmektedir.

1953 civarında, akciğer kanseri erkeklerde kansere bağlı ölümlerin en yaygın nedeni haline geldi. 1985'te akciğer kanseri, kadınlarda kanser ölümlerinin önde gelen nedeni haline geldi ve şimdi meme kanserinden yaklaşık iki kat daha fazla ölüme neden oluyor. Genel olarak, akciğer kanseri meme, prostat, kolorektal ve beyin kanserlerinin toplamından daha fazla ölüme neden olur. Bununla birlikte büyük ölçüde sigara kullanımındaki azalma nedeniyle akciğer kanseri ölümlerinin erkeklerde ve kadınlarda azaldığına dair iyi haberler var. Ancak şimdi, kadın ve erkeklerde eşit sayıda yeni vaka ortaya çıkıyor ve tüm akciğer kanseri ölümlerinin yaklaşık yarısı kadınlarda meydana geliyor.

Akciğer kanseri veya bronkojenik karsinom terimi, hava yollarından veya akciğer dokusundan kaynaklanan kanserleri ifade eder. Tüm akciğer kanserlerinin yaklaşık yüzde 95'i histolojik incelemeye dayalı olarak ya küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) ya da küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) olarak sınıflandırılır. Biyolojik davranış, doğal seyir ve tedaviye yanıtta belirgin farklılıklar göz önüne alındığında, bu ayrım uygun evreleme, tedavi ve hastalık gidişatını öngörmek için gereklidir. Diğer hücre türleri, akciğerde ortaya çıkan kanserlerin yaklaşık yüzde 5'ini oluşturur.

Bu yazı, hem KHDAK hem de KHAK'li hastaların başlangıç tedavisine ve hastalık gidişatına genel bir bakış sunacaktır.

Akciğer kanseri tedavisinde multidisipliner ekip çalışması çok önemlidir. Tıbbi onkolog, göğüs cerrahı, radyasyon onkoloğu, nükleer tıp uzmanı, radyolog ve girişimsel radyolog, patolog ve moleküler patoloji hep birlikte ortak bir görüş felsefesinde çalışmalıdır. Hastalığın başında planlanması ve multidisipliner olarak değerlendirilmesi, geleceğe yönelik bir yol haritası çizilmesi açısından son derece önemlidir.

Akciğer Nedir?

Akciğerler, kalple birlikte göğüs boşluğunda, göğüs ve karın boşluğunu ayıran diyafram olarak adlandırılan zarın üzerinde bulunur. Süngerimsi yapısı sayesinde hacmi büyür ve küçülür. Sol akciğer, kalple birlikte yer aldığı için daha küçük ve 2 lobdan (bölümden) oluşurken, sağ akciğer 3 lobdan (bölümden) oluşmaktadır.

Akciğerler, göğüs bölgesinde bulunan havadaki oksijeni vücuda çeken organlardır. Oksijeni vücuda çekerken, vücuttaki karbondioksiti dışarı atar. Buna, nefes alıp verme hareketi denir. Nefes alıp vermek, canlının hayatta kalmasını sağlayan en önemli unsurlardan biridir.

Kan vücuttaki hücrelere oksijen ve besin taşır. Hücrelere ulaşan besinlerin oksijenle yakılması sonucu ortaya çıkan enerji hareketine solunum adı verilir. Ortaya çıkan bu enerji vücut tarafından kullanılırken, solunum yoluyla açığa çıkan atık maddeler (karbondioksit gibi) aynı enerjinin yardımıyla vücuttan dışarı atılır.

Vücudumuzda nefes almamızı sağlayan solunum sistemini oluşturan başka organlar ve dokular da mevcuttur. Bu sistemin ana bölümleri hava kesecikleri, akciğerler ve akciğerlere bağlı kan damarları ve nefes almamıza imkan veren kaslardan oluşur.

Hava kesecikleri, oksijen yönünden zengin havayı akciğerlere taşırken, karbondioksit ve artık gazları akciğerlerden dışarı atar. Hava kanalları aşağıda belirtilen bölümlerden oluşur:

Burun ve geniz boşluğu Ağız Larinks veya ses telleri Soluk borusu Bronşlar Akciğerler

Ağız veya burun yoluyla solunan hava burada nemlenir, ısınır ve vücuda girer (kuru ve soğuk hava akciğerlere zarar verebilir).

Ses tellerinden ilerleyen hava soluk borusuna iner. Yutak ve akciğerleri birbirine bağlayan soluk borusu, akciğerlere giren iki bronşa ayrılır.

Akciğerin içindeki bronşlar, binlerce küçük ince dallara ayrılarak bronşşiolleri oluşturur. Bronşçuklar, alveol olarak adlandırılan bir grup küçük yuvarlak hava keseciklerinde sonlanır. Bu küçük hava kesecikleri, kılcal damarlar olarak adlandırılan küçük kan damarları ile çevrilidir. Akciğerler ve akciğerlere bağlı kan damarları, oksijeni vücuda taşırken, karbondioksiti vücuttan dışarı atar. Kılcal damarlar, vücutta kan dolaşımını sağlayan atardamar ve damar ağına bağlıdır.

Vücutta böylesine hayati bir işleve sahip olan akciğerlerde gelişen kanser nedir gelin birlikte inceleyelim..

Akciğer Kanseri Nedir? Türleri Nelerdir?

Akciğer kanseri, akciğer dokusundaki hücrelerin anormal şekilde büyümeye ve çoğalmaya başlaması sonucu oluşan bir kanser türüdür.

Akciğer kanserlerinin %60-70 kadarı tanı anında 4. evrededir, yani diğer doku ve organlara metastaz yapmıştır. Akciğer kanseri en sık kemikler, karaciğer, beyin gibi organlara metastaz yapar.

Akciğer kanserlerinin %90'ının nedeni tütün ve tütün ürünlerine aktif ve pasif maruziyettir. Tütün ürünleri 1900'lü yılların başında dünya genelinde yaygınlaşmadan önce akciğer kanseri nadir görülen bir hastalık idi. Sigaradan sonra akciğer kanserinin en önemli nedenleri hava kirliliği, radon gibi çevresel faktörler veya genetik yatkınlıktır.

Akciğer kanseri başlıca 2 grupta incelenir:

Küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) Küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK)

Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri

Akciğer kanserlerinin %75’ini oluşturan küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri genellikle daha yavaş gelişme yayılma gösterir.

Adenokanser, Skuamöz (yassı) hücreli kanser, Büyük hücreli kanser Karma tip olmak üzere dört ana grupta sınıflandırılır

Bu akciğer kanseri türlerinin tedavileri benzer olmakla birlikte, kanser yapıcı mutasyonlara yönelik akıllı ilaçlar özellikle akciğer adenokanserde % 40'lara varan oranda kullanılabilmektedir. Ayrıca hem akciğer adenokanserde hem akciğer yassı hücreli kanserde immünoterapiler, 2015 yılı sonrası FDA onayları alarak kullanıma girmiştir.

Küçük Hücreli Akciğer Kanseri

Küçük hücreli akciğer kanseri, tüm akciğer kanserlerinin % 15 kadarını oluşturan ve hemen hepsinin sebebi sigara içmek olan nöroendokrin bir tümördür.

Küçük hücreli akciğer kanseri hücreleri, küçük hücreli olmayan akciğer kanseri hücrelerine göre hada hızlı büyüme ve bölünme, ve daha erken metastaz yapma özelliklerine sahiptir.

Küçük hücreli akciğer kanseri, tanı anında çoğunlukla 4. (ileri) evrededir ve bu kanserin tedavisinde kullanılabilecek ilaç sayı ve çeşidi, diğer akciğer kanserlerine göre daha azdır.

Akciğer Kanseri Nedenleri ve Risk Faktörleri Nelerdir?

Herkesin akciğer kanserine yakalanma ihtimali aynı değildir. Bir kansere yakalanma ihtimalinizi artıran nedenlere risk faktörleri denilir. Akciğer kanseri ve diğer birçok kanser türünde erken tanı için risk faktörlerini bilmelisiniz.

Akciğer kanseri için risk faktörleri şunlardır:

Tütün kullanımı: akciğer kanseri riskini arttırdığı bilinen en karsinojen (kansere yol açma kapasitesine sahip madde) maddelerden biridir. Tütün ürünleri kullananlarda akciğer kanseri gelişme riski, içmeyenlere nazaran 25-40 kat daha fazladır. Sigara içmeyi bırakmak bir kişinin akciğer kanseri olma riskini büyük ölçüde düşürür. Asbest: yalıtım malzemesi olarak bazı endüstrilerde kullanılan ve doğal olarak fiber halinde bulunan bir mineral grubudur. Çalışmalar asbeste maruz kalan işçilerde akciğer kanseri gelişme riskinin, maruz kalmayanlara göre 3–4 kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu artış, gemi inşası, asbest madenleri, yalıtım işi ve fren tamiri gibi endüstrilerde çalışanlarda daha fazladır. Radon gazı: kokusuz radyoaktif bir gazdır. Evlerimizin bulunduğu arazilerde ve özellikle uranyum içeriği zengin bölgelerde uranyumun radona dönmesi sonrası zeminden evimizin içindeki havaya karışan radon gazı solunum yoluyla akciğer kanseri oluşumuna katkıda bulunur. Ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye radon oranı değişkenlik gösterir. Kimi kaynaklara göre sigaradan sonraki en önemli akciğer kanseri nedenidir. Hava kirliliği: akciğer kanseri ile hava kirliliğine maruz kalmak arasında bir ilişki bulunmuştur. Ama bu ilişki açıkça tarif edilememiştir ve daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Akciğer kanserinde kalıtımın ve gen mutasyonlarının etkisi: Mutasyon olarak adlandırılan genomik değişikliklerin kanserlerdeki rolü artık bilinmektedir. Son yıllarda bu genomik değişikliklerden akciğer kanseri ile en ilişkili olanları EGFR, KRAS, MET, LKB1, BRAF, PIK3CA, ALK, RET ve ROS1 olarak sayılabilir. Akciğer kanserinde bu genlerde saptanan mutasyonlar aynı zamanda akıllı ilaç şeçimini de etkilemektedir. Akciğer hastalıkları: verem gibi bazı akciğer hastalıkları, kişinin kanser olma riskini artırırlar. Akciğer kanserinin veremden etkilenen bölgelerde daha fazla gelişme eğilimi vardır.

İlginizi Çekebilir

Akciğer Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Akciğer kanserlerinin % 85-90'ı uzun süreli tütün ve tütün ürünleri kullanımına bağlıdır. Bu nedenle özellikle 30 yılı aşkın sigara tüketimi olanlar akciğer kanserine işaret edebilecek aşağıdaki belirti ve şikayetlere dikkat etmelidir.

1. Kronik Öksürük

Herkes zaman zaman soğuk algınlığı ve öksürükten muzdariptir. Ancak, üç hafta veya daha uzun süre devam eden kronik öksürüğünüz var ve diğer soğuk algınlığı bulgularınız yoksa bu durum, akciğer kanserinin erken bir belirtisi olabilir.

Çoğu zaman, hastalar öksürük sırasında omuza ya da kolun altına uzanan göğüs ağrısından şikayet eder.

Akciğer kanserinde öksürük kuru ya da balgamlı olabilir.

Uzun ve haftalarca süren ve ilaca cevap vermeyen sürekli öksürüğünüz varsa, doktorunuza danışın. Bazı röntgen filmleri veya diğer testlerle doktorunuz kesin nedeni öğrenebilir ve uygun tedaviyi planlayabilir.

2. Öksürürken Kan Gelmesi veya Kanlı Balgam

Kanlı öksürüyorsanız, ki buna tıp dilinde buna hemoptizi diyoruz, miktarı küçük veya büyük olsun, nedenini öğrenmek için mümkün olan en kısa sürede doktorunuza danışın.

Bu, özellikle sigara kullanıyorsanız, kanlı öksürük akciğer kanserini gösterebilir. Hem küçük hücreli dışı akciğer karseri hem de küçük hücreli akciğer karseri bu şikayetlere neden olabilir.

Öksürükte kanın diğer olası nedenleri arasında verem ( tüberküloz ), bronşit veya zatürre ( pnömoni ) ve bazı kalp damar hastalıkları vardır.

3. İniltili, Hırıltılı Solunum

Hava yolları daraldığı, tıkandığı ya da iltihaplandığı zaman hırıltı solunum ya da wheezing dediğimiz iniltili solunum sesi duyulabilir.

İniltili solunumun en yaygın nedenleri astım ve alerjidir. Bununla birlikte, aynı zamanda akciğer kanseri belirtisi olabilir.

İniltili veya hırıltılı solunum uzu sürerse, nedenin araştırılması için doktora başvurulmalıdır.

4. Nefes Darlığı

Nefes alamama veya solunum zorluğu çekme, akciğer kanseri belirtisi olabilir. Tıp dilinde buna dispne diyoruz.

Akciğer kanseri olan 10 kişiden yaklaşık 9'u nefes darlığı şikayeti yaşar.

Ayrıca akciğerin atar damarlarının tıkanması ( pulmoner emboli ), kasızlık ( anemi ), solunum yolu enfeksiyonu, kronik bronşit, yüksek egzersiz programları ve yüksek rakımlı bölgelerde oksijen eksikliği de nesef darlığı nedenleri arasındadır.

Normal koşullar altında, yeterli oksijen almadığınızda nefes darlığı yaşarsınız ve akciğerleriniz bunu telafi etmek için daha fazla hava çekmeye çalışmaktadır.

Akciğer kanseri mevcutsa, solunum yolunda tıkanma olması veya akciğer zarları arasında kansere bağlı sıvı oluşması durumunda, ki buna plevral efüzyon diyoruz, nefes darlığı ortaya çıkabilir.

Geçmişte kolayca yapmış olduğunuz basit bir işi yaparken aniden nefes darlığı yaşarsanız, bunu dikate alın. Doktorunuza danışın.

5. Göğüs ve Kemik Ağrıları

Öksürük, gülme veya derin solunum ile kötüleşen göğüs ağrısı akciğer kanserinin erken bir belirtisi olabilir. Bu durum, kanser akciğer zarına yayılırsa olur.

İleri evrelerde kanser kemiklere yayılabilir ve ayrıca sırt, kollar, boyun, omuz veya vücudun diğer bölgelerinde ağrı hissedebilirsiniz.

Ağrı süresi ve şiddeti, tümörün lokal etkileri ve tümörün bölgesel veya uzak yayılımı da dahil olmak üzere farklı faktörlere bağlı olarak değişebilir.

Dört haftadan uzun süren açıklanamayan göğüs veya kemik ağrısı için daima doktorunuza danışın.

6. Sık akciğer / Alt Solunum Yolu Enfeksiyonları

Antibiyotik kullanmaya rağmen sık sık bronşit veya pnömoni gibi göğüs enfeksiyonlarından muzdarip olursanız, kanser de dahil olmak üzere bir dizi akciğer hastalığının bir işareti olabilir.

Bir tümör hava yolunu tıkadığında, tıkanmanın arkasında bir enfeksiyon oluşabilir. Bu enfeksiyonun tedavisi antibiyotiklerle bile zordur. Ayrıca, birkaç hafta sürecek kuru öksürük eşlik de edebilir.

Pnömoni veya bronşitiniz tedaviye yanıt vermezse, doktorunuzdan kanser olasılığını ortadan kaldırmak için kapsamlı bir akciğer kontrolü gerçekleştirmesini isteyin.

7. Yutma Zorluğu

Yutma güçlüğü ( tıp dilinde disfaji ) boğaz enfeksiyonu yaşarken yaygındır. Bununla birlikte, birkaç hafta devam eden ve hatta daha da kötüleşen katı veya sıvı gıda yutarken ağrı yaşıyorsanız, bu durum, baş-boyun veya mide kanseri belirtisi olabileceği gibi akciğer kanseri belirtisi de olabilir.

Yutmada zorluk çekiyorsanız, nedeni ve en iyi tedavi seçeneklerini öğrenmek için mümkün olan en kısa sürede doktorunuza danışın.

8. Ses Kısıklığı, Değişikliği, Kaba Bir Ses

Çoğumuz, özellikle de larenjit ( bir üst solunum yolu viral enfeksiyonu ) yaşadığında, kısmen ses kısıklığı çekmektedir.

Ayrıca, gastroözofageal reflü hastalığı ( GÖR ), alerji, sürekli öksürme ve solunum yolu irritanlarını teneffüs etmek de ses kısıklığına yol açabilir.

Akciğer kanseri ile ilgili ses kısıklığı, tümörün ses tellerini kontrol eden siniri etkilediğinde ortaya çıkar. Kansere bağlı olarak, ses telleri ( vokal kordlar ) rahatsızlanır ve iltihaplanır, böylece sesiniz değişir.

9. Açıklanamayan / Sebepsiz Kilo Kaybı

Eğer aniden kilo kaybediyorsanız, özellikle de zayıflamak için aktif bir çabanız olmadığı halde, bu, bir kanser varlığına bağlı olabilir.

Akciğer kanseri olan 10 kişiden yaklaşık 6'sında ani kilo kaybı yaşanıyor ( kanser kaşeksisi ). Aynı zamanda mide, pankreas veya özofagus kanseri gibi diğer kanser türlerinden de kaynaklanabilir.

Kanser olduğunda, kilo verirsiniz çünkü kanser hücreleri vücutta depolanan enerjiyi kullanmaya başlarlar. Artı, vücudunuz yediğiniz gıdalardaki tüm yağ, protein ve karbonhidratları ememez. Genellikle kilo verme ile birlikte, sürekli yorgunluk, iştahsızlık ve güçsüzlük gibi belirtiler yaşayacaksınız.

Diyet yapmıyorsanız ve halen kilo veriyorsanız, kesin nedeni öğrenmek için doktorunuza danışın.

10. Çomak Parmak

Tırnaklarda tokmaklaşma, çomak parmak veya clubbing olarak da bilinir. Çeşitli hastalıklarda görülebilen bir bulgu olup, parmak ve tırnaklarda deformiteyi tanımlar. Sıklıkla akciğer ve kalp hastalıklarında görülebilmekle beraber, kendiliğinden de olabilir. Tırnaklar kıvrık ve parlak görünümdedir.

Çomak parmağın nedeni, bazı kalp veya akciğer problemleri nedeniyle kandaki oksijen miktarının azalmasıdır. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri olan 10 kişiden 3'ünde bu belirti gelişebilir.

Yukarıdaki bulgular akciğer kanserinden ya da daha hafif seyreden başka hastalıklardan kaynaklanabilir. Bu sebeple bu şikayetlerden bir ya da birkaçına sahipseniz vakit kaybetmeden bir doktora başvurarak uzman görüşü almanız yerinde bir karar olacaktır.

Akciğer Kanserinde Erken Tanı ve Tarama Mümkün müdür? Nasıl Teşhis Edilir?

Akciğer kanseri %90 sigara veya diğer tütün ürünleri kullanımı nedeniyle geliştiği için özellikle genç yaşlarda sigara içmeye başlayanlar, uzun süre sigara kullananlar, günlük sigara tüketimi yüksek olan kişilerin erken tanı için düzenli doktor kontrolünde olmaları önerilmektedir. 20 yıl günde bir paket sigara içen ve 50 yaşını dolduran herkes düşük doz kontrastlı akciğer tomografisi ile erken tanı amacıyla mutlaka taranmalıdır.

Akciğer Kanserinde Erken Tanı Mümkündür!

Akciğer kanseri için yüksek risk grubunda iseniz veya belirtileri taşıyorsanız hekime başvurmanızı öneririz. Geçirdiğiniz hastalıklar, tütün kullanma ( sigara, pipo, puro vs.) durumunuz, çevresel veya mesleki olarak maruz kaldığınız maddeler ve diğer aile fertlerinizde kanser olup olmadığı hekiminiz tarafından sorgulanacaktır. Düşük doz kontrastlı akciğer tomografisi sonucu eğer hekiminiz akciğer kanserinden şüphelenirse emin olmak için akciğer dokusunun incelemesini (biyopsi) isteyebilir.

Akciğer Kanseri Olduğum Belirlenirse İlk Olarak Ne Sormalıyım?

Akciğer kanserinin hangi çeşidi ile karşı karşıya olduğunuzu ve hastalığın hangi aşamada olduğunu sormalısınız.

Doğru tedavi için, akciğer kanserinin türü (küçük hücreli olmayan veya küçük hücreli) ve yayılma durumu (metastaz) bilinmelidir. Akciğer kanseri bölgesel olarak akciğerlerde ilerleyebilir veya lenf bezleri, kemik ve beyin dahil vücudun başka diğer bölgelerine yayılma (metastaz) göstermiş olabilir. Bu sebeple, akciğer kanseri ve türünü belirlemek için akciğerden biyopsi ile alınan doku örneği çeşitli testlere tabi tutulur.

İlginizi Çekebilir:

Akciğerde görülen ve kanser olduğuna inanılan dokudan biyopsi almak tümörün yayılmasına ve hastalığın kötüleşmesine neden olmaz.

Tanının kesinleşmesi sonrası yapılacak PET / BT ve beyin MR gibi görüntüleme yöntemleri ile kanserin evresi yani yaygınlığı belirlenir ve tedavi planı tüm bu bilgiler bir araya toplandıktan sonra yapılır.

Akciğer kanseri tanısı için yapılabilecek testler ve tıbbi girişimler

Bronkoskopi: Bronşlara ve soluk borusuna ağızdan sokulan ince ışıklı bir tüp yoluyla hava yolları incelenir ve küçük doku örnekleri alınır. Bu işlem sırasında endoskopik cihazlar kullanılır. Tümör bronş içi yerleşimli veya bronş içine uzanıyorsa, tümörün görünümü hakkında bilgi edinebileceğimiz gibi biyopsi ile tümör hakkında kapsamlı bilgi edinmemizi sağlar. Günümüzde hasta için son derece sevimsiz olabilecek bu işlem, göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahi uzmanlarınca hafif bir anestezi yöntemi ile hastayı üzmeden yapılabilmektedir.

İğne aspirasyon biyopsi uygulaması: Akciğerdeki kitleye yönelik göğüs duvarından iğne ile girilerek şüpheli dokudan örnek alınarak incelenir. Tru-cut biyopsi olarak adlandırılan kalın iğne biyopsisi, tümörden yeterli doku elde etmemizi sağlar. Böylece, kanserin türü ve tedaviye yardımcı olabilecek özellikleri konusunda kapsamlı bilgi edinmemizi sağlar. Günümüzde bu işlem deneyimli girişimsel radyologlar tarafından, hastayı üzmeden son derece kolay ve kısa sürede tomografi eşliğinde yapılmaktadır. İğne aspirasyon biyopsi uygulaması, tomografi sonrası akciğerde saptanan kitlelerin özelliklerini saptamada bugünlerde en çok tercih edilen yöntem olmaya başlanmıştır. Kliniğimizde 1500’e yakın hastaya akciğere yönelik iğne biyopsi işlemi başarı ile yapılmıştır.

Ameliyatla açık akciğer biyopsisi: Bu yöntem akciğerde saptanan bir kitlenin tanımlanması için günümüzde en tercih edilmeyen yöntemdir. Hastalar, alanında yetkin olmayan hekimlerce çok daha kolay yöntemler ile tanı konulabilecekken “kanserin yayılımına neden olur” gibi çağ dışı korkutucu uyarılar ile akciğer iğne biyopsisinden korkutularak ameliyatla açık akciğer biyopsisine ikna edilmeye çalışıldıklarını gözlemekteyim ki, bu son derece yanlıştır. Akciğer kanseri tanısı için zorunlu olmadan açık akciğer biyopsileri yapılmamalıdır. Bu yöntem, çoğunlukla akciğer kanserinde uygulanacak ana tedavilerin gecikmesine neden olmakta ve ameliyat kesi yerine bağlı ortaya çıkan ve uzun sürede geçmeyen ağrılar ile hastanın yaşam kalitesini bozmaktadır.

Torasentez uygulaması: Kanser hücrelerini tespit etmek için akciğerleri çevreleyen sıvıdan iğneyle örnek alınır.

Balgam Sitolojisi Uygulaması: Akciğerlerdeki mukozadan derin öksürükle çıkan balgam örneği laboratuvar ortamında incelenir.

Mediastinoskopi Uygulaması: Mediastinoskopi, kanserin göğüste bulunan lenf düğümlerine yayılımını (metastaz) göstermek için kullanılan bir yöntemdir. Genel anestezi altındaki hastanın boynundan küçük bir kesi açılarak mediastinoskopi (ince bir tüp) göğüs boşluğuna sokulur. Her iki akciğerin ortasında yer alan göğüs boşluğundaki lenf düğümleri kontrol edilir ve doku örneği alınır.

Akciğer Kanserinde Görüntüleme Testleri

Tomografi veya BT taraması: BT taraması, vücut doku ve organlarını X ray ışınları ile görüntüleme tekniğidir. Bu yöntemle organların ve dokuların detaylı görüntüleri alınır. Bu metot, göğüs röntgeninden daha hassastır.

Manyetik Rezonans Görüntüleme veya MRG uygulaması: Bu yöntem sırasında bilgisayara bağlı güçlü bir mıknatıs, vücudun bölgelerinin detaylı resmini çeker.

Pozitron Emisyon Tomografisi (PET-BT): Bu alanı en iyi görüntüleyen testler, tomografi ve çok sayıda avantajı bulunan kanser tanı yöntemi PET-tomografi yöntemleridir. Akciğer üst kısmında yerleşen tümörlerde ve beyinde PET-BT yetersiz kalabilir ve beyin metastazlarını saptamak için manyetik rezonans görüntülemeye ihtiyaç duyulur. Bu görüntüleme yöntemleri, kimi zaman tek tek kimi zaman ise kombine olarak yapılabilir. Günümüz koşullarında tümörün yerleşim yerini, lenf bezlerine olan yayılımını, komşu organlara temasını ve ameliyat edilebilirliğini belirlemek amacı ile hemen her zaman PET-tomografiden yararlanırız. Başlangıç görüntülemesi olarak kolay ve daha ucuz olduğu için sık tercih edilen bir yöntem olmasının yanında, özellikle akciğer kanserleri için PET-tomografinin klasik tomografiye üstünlüğü tartışılamaz düzeydedir. Bu görüntüleme yönteminin bir diğer önemli özelliği ise, tüm vücudu aynı anda değerlendirebilme şansı vermesidir. Bu sayede, hastalığın farklı organlara (akciğer, karaciğer, kemik vs.) yayılıp yayılmadığını (metastaz) anlayabiliriz. Hastanın böbrek testleri uygun ise, PET-tomografide FDG (florodeoksiglikoz) kullanılması ve tomografik görüntülemede damardan kontrast maddenin uygulanması ilave avantajlar sağlamaktadır. Bu kombine uygulama, deneyimli nükleer görüntüleme merkezlerinde yapılmaktadır.

Kemik sintigrafisi: Kanserin kemiklere yayılma durumunu gösterir. Az bir miktar radyoaktif madde kan dolaşımına verilerek anormal kemik gelişimi olan yerde toplanması sağlanır. Tarayıcı denen alet bu alanlardaki radyoaktif seviyeyi ölçerek röntgen filmine kaydeder. PET-BT yapılmış ise çok nadir durumlar dışında kemik sintigrafisine gerek yoktur.

Akciğer Kanserinde Evreleme

Akciğer kanserinin evresini ve ne kadar yayıldığını belirlemek, doğru tedavi seçeneklerini saptamak adına önemlidir. Akciğer kanserinin evresini belirlemek için sıkça kullanılan bazı tetkikler şunlardır,

Akciğer Kanserinin Evreleri Nedir?

Tüm yeni tedavi yöntemleri ile ilgili bilgiler, hastanın küçük hücreli veya küçük hücreli dışı akciğer kanseri olup olmadığına ve hastalığın evresine göre sınıflandırılır.

1. Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri Evreleri

TNM sistemi (Tümör, Nod, Metastaz), kanserli hastalardaki tümörün yayılma durumunu tanımlamak için kullanılan bir sınıflandırma sistemidir.

T: Tümör boyutu ve içerisindeki hücresel değişiklikleri tanımlar. N: Tümörün lenf bezlerine yayılıp yayılmadığını tanımlar. M: Tümörün diğer vücut bölgelerine yayılıp yayılmadığını tanımlar.

Bu bilgiler, kanserin nihai evresini belirlemekte ve tedavisi için en uygun yaklaşımın seçiminde yardımcı olur.

TNM Sistemi

TNM sistemi, evrelerin daha anlaşılır bir biçimde sınıflanmasını sağlar.

T (tümör boyutuna göre değerlendirme)

Tümör, tümörün büyüklüğünü (kanser bölgesi) tanımlar. Aşağıda, T evresinin basitleştirilmiş bir açıklaması bulunmaktadır.

T1'den T4'e 4 kategori vardır:

T1

T1, kanserin tek bir akciğerde sınırlı kaldığı anlamına gelir. Tümörün çapına göre T1a, T1b ve T1c olarak ayrılır.

T1a, kanserin en geniş yerinde 1 cm veya daha az olduğu anlamına gelir. T1b, kanserin 1 cm ile 2 cm arasında olduğu anlamına gelir. T1c, kanserin 2 ila 3 cm arasında olduğu anlamına gelir. T2

T2 farklı anlamlara gelebilir.

Kanser 3 cm ila 5 cm arasındadır ya da kanser aşağıdaki özelliklerden bir veya daha fazlasına sahiptir:

ana hava yolunu (ana bronş) içerir, ancak bronşun her bir akciğere gitmek için ayrıldığı alana yakın değildir göğüs boşluğunun iç astarını içerir (visseral plevra) akciğerin bir kısmı veya tamamı iltihaplanma nedeniyle çöker veya bloke olur (buna atelektazi deriz)

T2, T2a ve T2b olarak ikiye ayrılır.

T2a, kanserin 3 cm ile 4 cm arasında olduğu anlamına gelir. T2b, kanserin 4 cm ile 5 cm arasında olduğu anlamına gelir. T3

T3 farklı anlamlara gelebilir.

Kanser 5 cm ila 7 cm arasındadır ya da akciğerin aynı lobunda birden fazla tümör bulunur veya kanser şu yapılardan birine veya daha fazlasına temas etmiştir:

göğüs duvarı (akciğerleri ve göğüsteki diğer organları çevreleyen koruyucu yapı) göğüs boşluğunun dış astarı (pariyetal plevra) akciğere yakın sinir (frenik sinir) kalbin dış zarı (perikard) T4

T4 farklı anlamlara gelebilir.

Kanser 7 cm'den büyük olabilir ya da akciğerin birden fazla lobundadır veya aşağıdaki yapılardan birine veya daha fazlasına yayılmıştır:

akciğerlerin altındaki kas (diyafram) göğsün ortasındaki akciğerler arasındaki alan (mediasten) kalp büyük bir kan damarı soluk borusu (trakea) ses tellerini kontrol eden sinir yemek borusu omurga kemiği ana hava yolunun her bir akciğere gitmek için ayrıldığı alan N (bölgesel lenf nodu tutulumuna göre değerlendirme)

Lenf nodu (N), kanserin lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını açıklar.

N0, lenf düğümlerinin kanser hücreleri içermediği anlamına gelir.

N1

N1, akciğer içindeki lenf düğümlerinde veya akciğerlerin hava yolu ile birleştiği bölgedeki (hiler) lenf düğümlerinde kanser hücreleri olduğu anlamına gelir.

N2

N2, lenf düğümlerinde kanser olduğu anlamına gelir:

Etkilenen akciğer ile aynı taraftaki göğsün merkezinde (mediasten) veya nefes borusunun her bir akciğere ayrıldığı yerin hemen altında N3

N3, lenf düğümlerinde kanser olduğu anlamına gelir:

etkilenen akciğerden göğsün karşı tarafında veya köprücük kemiğinin üstünde veya akciğerin apeksinde (tepesinde) M (metastaz, uzak organ tutulumun göre değerlendirme)

Metastaz (M), kanserin vücudun farklı bir bölgesine yayılıp yayılmadığını tanımlar.

Metastazın 2 aşaması vardır - M0 ve M1.

M0, kanserin akciğerin başka bir lobuna veya vücudun herhangi bir yerine yayılmadığı anlamına gelir.

M1, kanserin vücudun diğer bölgelerine yayıldığı anlamına gelir. M1a, M1b ve M1c olarak ayrılmıştır.

M1a, aşağıdakilerden biri veya birkaçı anlamına gelir: iki akciğerde de kanser var akciğerin etrafındaki astarda veya kalbin etrafındaki astarda kanser alanları var akciğer veya kalp çevresinde kanser hücreleri içeren sıvı var - buna habis plevral efüzyon veya habis perikardiyal efüzyon denir

TNM sisteminden elde edilen bilgilere göre hastalığın nihai anatomik evresi belirlenir. Bu evreler I ila IV arasındadır ve küçük sayılar kanserin az yayıldığı yani tümörün küçük boyutta olduğu erken evreleri gösterir. Bu evreler tedavi planının en önemli belirleyicilerindendir.

TNM'nin 8. Baskısından Uyarlanan KHDAK Evreleri

Evre I

Evre I, en erken evre akciğer kanseridir. Evre I, Evre IA ve IB olarak ikiye ayrılır:

Evre IA

Evre 1A akciğer kanseri. Tümör sadece tek bir akciğerdedir ve 3 santimetre veya daha küçüktür. Kanser lenf düğümlerine yayılmamıştır.

Evre IB

Evre 1B akciğer kanseri. Tümör 3 santimetreden büyük ama 4 santimetreden büyük değildir. Kanser lenf düğümlerine yayılmamıştır, VEYA tümör 4 santimetre veya daha küçüktür. Kanser lenf düğümlerine yayılmamıştır ve aşağıdakilerden biri veya daha fazlası bulunur: (a) kanser ana bronşa yayılmıştır ancak karinaya yayılmamıştır, ve/veya (b) kanser, akciğeri kaplayan iç zara yayılmıştır, ve/veya (c) akciğerin bir kısmı veya tüm akciğerin çökmesi veya pnömoni (akciğer iltihabı) gelişmiştir.

Evre II

Evre 2, evre 2A ve 2B'ye ayrılır.

Evre IIA

Evre 2A akciğer kanseri. Tümör 4 santimetreden büyük ama 5 santimetreden büyük değildir. Kanser lenf düğümlerine yayılmamıştır ve aşağıdakilerden biri veya birkaçı bulunabilir: (a) kanser ana bronşa yayılmıştır ancak karinaya yayılmamıştır, ve/veya (b) kanser, akciğeri kaplayan iç zara yayılmıştır, ve/veya (c) akciğerin bir kısmı veya tüm akciğerin çökmesi veya pnömonit (akciğer iltihabı) gelişmiştir.

Evre IIB

Evre 2B akciğer kanseri (1). Ana tümör 5 santimetre veya daha küçüktür ve kanser, ana tümörle göğsün aynı tarafındaki lenf düğümlerine yayılmıştır. Kanserli lenf düğümleri akciğer içinde veya bronş yakınındadır.

veya

Evre 2B akciğer kanseri (2). Kanser lenf düğümlerine yayılmamıştır ve aşağıdakilerden biri veya daha fazlası bulunur: (a) birincil tümör 5 santimetreden büyük ancak 7 santimetreden büyük değildir, ve/veya (b) akciğerin aynı lobunda birincil tümör olarak bir veya daha fazla ayrı tümör vardır, ve/veya kanser aşağıdakilerden herhangi birine yayılmıştır: (c) göğüs duvarı ve/veya göğüs duvarının içini kaplayan zar, (d) diyaframı kontrol eden sinir ve/veya (e) kalbin etrafındaki kese dokusunun dış tabakası.

Evre III

Evre 3, evre 3A, 3B ve 3C'ye ayrılır.

Evre IIIA

Evre 3A akciğer kanseri (1). Tümör 5 santimetre veya daha küçüktür ve kanser, birincil tümör olarak göğsün aynı tarafındaki lenf düğümlerine yayılmıştır. Kanserli lenf düğümleri, trakea veya aort (gösterilmemiştir) çevresinde veya trakeanın bronşlara ayrıldığı yerdedir. Ayrıca aşağıdakilerden biri veya birkaçı bulunabilir: (a) kanser ana bronşa yayılmıştır ancak karinaya yayılmamıştır, ve/veya (b) kanser, akciğeri kaplayan iç zara yayılmıştır, ve/veya (c) akciğerin bir kısmı veya tüm akciğerin çökmesi veya pnömonit (akciğer iltihabı) gelişmiştir.

veya

Evre 3A akciğer kanseri (2). Kanser, birincil tümör olarak göğsün aynı tarafındaki lenf düğümlerine yayılmıştır. Kanserli lenf düğümleri akciğerde veya bronş yakınındadır. Ayrıca aşağıdakilerden biri veya birkaçı bulunur: (a) tümör 5 santimetreden büyük ancak 7 santimetreden büyük değildir, ve/veya (b) akciğerin aynı lobunda primer tümör olarak bir veya daha fazla ayrı tümör vardır, ve/veya kanser aşağıdakilerden herhangi birine yayılmıştır: (c) göğüs duvarı ve/veya göğüs duvarının içini kaplayan zar, (d) diyaframı kontrol eden sinir ve/veya (e) kalbin etrafındaki kese dokusunun dış tabakası.

veya

Evre 3A akciğer kanseri (3). Kanser, birincil tümör olarak göğsün aynı tarafındaki lenf bezlerine yayılmış olabilir. Kanserli lenf düğümleri akciğerde veya bronş yakınındadır. Ayrıca aşağıdakilerden biri veya daha fazlası bulunur: (a) birincil tümör 7 santimetreden büyüktür, ve/veya (b) akciğerin farklı bir lobunda birincil tümörle birlikte bir veya daha fazla ayrı tümör vardır, ve/veya tümör herhangi bir boyuttaysa ve kanser aşağıdakilerden herhangi birine yayılmışsa: (c) trakea, (d) karina, (e) yemek borusu, (f) göğüs kemiği veya omurga, (g) diyafram, (h) kalp, (i) kalbe giden ana kan damarları (aort veya vena kava) veya gırtlağı kontrol eden sinir (gösterilmemiştir).

Evre IIIB

Evre 3B akciğer kanseri (1). Birincil tümör 5 santimetre veya daha küçüktür ve kanser, birincil tümör olarak göğsün aynı tarafındaki köprücük kemiği üzerindeki lenf düğümlerine veya göğsün karşı tarafındaki herhangi bir lenf düğümüne yayılmıştır. Ayrıca aşağıdakilerden biri veya birkaçı bulunabilir: (a) kanser ana bronşa yayılmıştır ancak karinaya yayılmamıştır, ve/veya (b) kanser, akciğeri kaplayan iç zara yayılmıştır, ve/veya (c) akciğerin bir kısmı veya tüm akciğerin çökmesi veya pnömonit (akciğer iltihabı) gelişmiştir.

veya

Evre 3B akciğer kanseri (2). Tümör herhangi bir boyutta olabilir ve kanser, birincil tümör olarak göğsün aynı tarafındaki lenf düğümlerine yayılmıştır. Kanserli lenf düğümleri, trakea veya aort (gösterilmemiştir) çevresinde veya trakeanın bronşlara ayrıldığı yerdedir. Ayrıca, aşağıdakilerden bir veya daha fazlası bulunur: (a) primer tümörle birlikte akciğerin aynı lobunda veya farklı bir lobunda bir veya daha fazla ayrı tümör vardır, ve/veya (b) kanser aşağıdakilerden herhangi birine yayılmıştır: göğüs duvarı veya göğüs duvarının içini kaplayan zar, gırtlağı kontrol eden sinir, trakea, karina, yemek borusu, göğüs kemiği veya omurga (gösterilmemiştir), diyafram, diyaframı kontrol eden sinir, kalp, kalbe giden ana kan damarları (aort veya vena kava).

Evre IIIC

Evre 3C akciğer kanseri. Tümör herhangi bir boyutta olabilir ve kanser, birincil tümör olarak göğsün aynı tarafındaki köprücük kemiği üzerindeki lenf düğümlerine veya birincil tümör olarak göğsün karşı tarafındaki herhangi bir lenf düğümüne yayılmıştır. Ayrıca, aşağıdakilerden bir veya daha fazlası bulunur: (a) primer tümörle birlikte akciğerin aynı lobunda veya farklı bir lobunda bir veya daha fazla ayrı tümör vardır, ve/veya (b) kanser aşağıdakilerden herhangi birine yayılmıştır: göğüs duvarı veya göğüs duvarının içini kaplayan zar, gırtlağı kontrol eden sinir, trakea, karina, yemek borusu, göğüs kemiği veya omurga (gösterilmemiştir), diyafram, diyaframı kontrol eden sinir, kalp, kalbe giden ana kan damarları (aort veya vena kava) veya kalbin etrafındaki kese dokusunun dış tabakası.

Evre IV

4. evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri, 4A ve 4B evrelerine ayrılır.

Evre IVA

Evre 4A akciğer kanseri. Tümör herhangi bir boyutta olabilir ve kanser lenf bezlerine yayılmış olabilir. Aşağıdakilerden biri veya daha fazlası bulunur: (a) akciğerde primer tümörü olmadan bir veya daha fazla tümör vardır, ve/veya (b) kanser, akciğer veya kalp çevresindeki sıvıda bulunur veya akciğerlerin etrafındaki astarda veya kalbin etrafındaki kesede kanser nodülleri vardır, ve/veya (c) kanser, beyin, adrenal bez, böbrek, karaciğer veya kemik gibi akciğere yakın olmayan bir organ veya dokuda bir yere veya akciğere yakın olmayan bir lenf düğümüne yayılmıştır.

Evre IVB

Evre 4B akciğer kanseri. Kanser, beyin, adrenal bez, böbrek, karaciğer, uzak lenf düğümleri veya kemik gibi akciğere yakın olmayan bir veya daha fazla organda birden fazla yere yayılmıştır.

2. Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Evreleri

İki evre bulunur, toraksa (göğüs boşluğuna) sınırlı ve yaygın.

Sınırlı evrede tümör bir akciğerde ve yanındaki lenf bezlerinde mevcuttur. Yaygın evrede tümör vücuttaki diğer organların yanı sıra diğer akciğere de sirayet etmiştir.

Özellikle küçük hücreli akciğer kanseri beyin metastazı yapma eğilimindedir. Bu nedenle hastalık evrelendirme aşamasında mutlaka beyin MR çekilmeli ve beyinde hastalık varlığı araştırılmalıdır.

Akciğer Kanseri Tedavisi Patolojik Alt Türün Tedavi Seçimine Etkisi Yakın zamana kadar, KHDAK'nin KHAK'den patolojik olarak basitçe ayrılması ve kanserin evresinin belirlenmesi, tedavi kararları vermek için yeterliydi. 2008'den beri, adenokarsinom ve skuamöz (yassı) hücreli karsinomun ayrılmasının, evre IV KHDAK için optimal kemoterapinin belirlenmesinde önemli olduğu gösterilmiştir. KHDAK'de genotip alt tip analizi ve spesifik gen mutasyonları için hedefe yönelik tedavinin (akıllı ilaçların) geliştirilmesi, kişiye özel tedavi ile sonuçlanmıştır. Hedefe yönelik tedavi, epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR), anaplastik lenfoma kinaz (ALK) ve c-ROS onkogen 1 (ROS1) mutasyonları ve diğerleri dahil olmak üzere KHDAK'nin belirli alt tipleri için standart kemoterapi ile elde edilenden daha iyi yanıtlar verir. Adenokarsinomlu 700'den fazla hastanın bir analizi, hastaların yüzde 60'ından fazlasında tetikleyici mutasyonlar saptadı. KHDAK'de PD-L1 pozitifliği, kontrol noktası inhibitörlerinin (immünoterapi) tek başına mı yoksa kemoterapi ile kombinasyon halinde mi kullanılacağını etkiler. Akciğer kanserlerinde tetikleyici mutasyonların test edilmesi için, biyopsi ile yeteri kadar doku alınmalıdır, bu nedenle çoğu zaman tru-cut (kalın iğne) biyopsi gereklidir. KHDAK'nin moleküler patogenezinin anlaşılmasındaki hızlı ilerlemeler, KHDAK'nin heterojen/karma bir hastalık grubu olduğunu göstermiştir. KHDAK'li hastalarda tümör dokusunun moleküler karakterizasyonu, adjuvan ortamda (ameliyat sonrası koruyucu) ve ayrıca metastatik hastalığı olanlarda ve birincil tedaviden sonra kanseri tekrarlayanlarda tedavi için bir kılavuz görevi görür. Akciğer kanseri için şu anda tanımlanmış akıllı ilaç hedefleri, yani tetikleyici genetik değişimler için şu genler taranmalıdır: EGFR, ALK-EML4, BRAF, HER2, ROS1, CMET, RET, NTRK, KRASG12C. Yüksek düzeyde PD-L1 pozitifliğinin gözlemlendiği (yoğunluğa bakılmaksızın tümör hücrelerinin en az yüzde 50'sinde boyanan) tetikleyici mutasyonları olmayanlar için, birinci basamak tedavi olarak immünoterapi mevcuttur. Düşük PD-L1 ekspresyonu olanlar için kemoterapi ve immünoterapi kombinasyonları mevcuttur. Tedavi

Akciğer kanserinde tedavi, kanserin küçük hücreli dışı veya küçük hücreli olup olmamasına göre belirlenir.

Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinin (KHDAK) Tedavisi

Cerrahi rezeksiyon, ameliyat edilebilir KHDAK'li hastalarda uzun süreli sağkalım ve kür (tam şifa) için en iyi fırsatı sunar. Bilinen veya şüphelenilen KHDAK'li hastalar için cerrahi rezeksiyonun uygunluğu, postoperatif fonksiyonun tahminine izin vermek için preoperatif evreleme ve eşzamanlı komorbiditeler ve pulmoner fonksiyon ile performans durumunun değerlendirilmesini içerir.

Akciğer kanserli bir hasta, cerrahi olarak çıkarılabilir bir KHDAK'ye sahip olması nedeniyle potansiyel olarak "rezektabl" olabilir, ancak zayıf pulmoner fonksiyon veya komorbiditeler nedeniyle "opere edilebilir" olmayabilir. Cerrahi teknikteki gelişmeler, sınırlı rezeksiyonun rolü ve postoperatif bakım, daha önce agresif tedavi adayı olarak görülmeyen hastalarda cerrahi rezeksiyon fırsatı sağlayabilir. Akciğer kanseri nedeniyle ameliyat olacak hastalarda ameliyat öncesi egzersiz, hastanede kalış süresini ve ameliyat sonrası komplikasyonları azaltabilir.

Evre I veya II KHDAK'li hastalar, mümkün olduğunda tam cerrahi rezeksiyon ile tedavi edilmelidir.

Cerrahi rezeksiyon için aday olmayan veya cerrahiyi reddeden evre I veya II hastalığı olan hastalar cerrahi dışı lokal tedavi için aday olabilir. Radyoterapi (RT), stereotaktik teknikler veya geleneksel yöntemlerle uygulanabilir. Radyofrekans ablasyon (RFA) ve kriyoablasyon RT'ye alternatiftir. Fotodinamik tedavi, yüzeysel hava yolu lezyonları olan dikkatle seçilmiş hastalarda birincil tedavi yöntemi olarak da yararlı olabilir.

Akciğer kanseri evre IIIA olan hastalar için, ameliyat öncesi immünoterapi ile eşzamanlı kemoradyoterapiyi kullanan kombine bir modalite yaklaşımı genellikle tercih edilir.

Evre IIIB, tümörün ameliyatla çıkarılamayacağı anlamına gelir ve bu durumun standart tedavisi kemoterapi eşzamanlı radyoterapi ve idame olarak immünoterapi durvalumabdır. Evre IIIB akciğer kanseri hastalığa sahip olanlarda kemoradyoterapiyi takiben cerrahinin rolü aktif bir araştırma alanıdır.

Postoperatif adjuvan kemoterapi, patolojik evre II ila IIIA hastalığı olan hastalarda sağkalımı artırır ve evre IB hastalığı olan hastalar için bir rolü olabilir. EGFR-mutant KHDAK'li hastalarda adjuvan osimertinib önerilir.

Atezolizumab, ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından, tümör hücrelerinin ≥ yüzde 1'inde PD-L1 ekspresyonu olan evre II ila IIIA KHDAK'li yetişkin hastalarda ameliyat ve platin bazlı kemoterapiyi takiben adjuvan tedavi olarak onaylanmıştır.

Evre IV kanseri olan hastalar genellikle palyatif sistemik kemoterapi, immünoterapi veya semptoma dayalı palyatif yaklaşımla tedavi edilir, Uygun şekilde seçilmiş hastalarda kemoterapi, moleküler hedefli tedavi ve/veya immünoterapi, yaşam kalitesinden ödün vermeden sağkalımı uzatabilir. Bu evrede tedavi ile 5 yıllık sağkalım elde eden hasta oranı %10 civarındadır. Bu durumda tedavi, mümkün olduğunda tümörün mutasyon durumuna göre yönlendirilmelidir. RT ve cerrahi de bazı hastalarda semptom palyasyonu için yararlı olabilir.

İzole bir metastazın (örn. beyin, adrenal bez) varlığına dayanan evre IV hastalığı olan hastalar, ki bu duruma oligometastaz denir, primer tümörün agresif tedavisinin yanı sıra metastazın RT veya rezeksiyonundan fayda görebilir.

Lokal palyatif önlemler, kontrol edilemeyen akciğer hastalığı olan hastalarda yararlı olabilir. Merkezi hava yolu tutulumuna bağlı dispne (nefes darlığı), pıhtılaşma veya kriyoterapi için lazer kullanılarak tümörün sert veya esnek bronkoskopik olarak çıkarılmasıyla hafifletilebilir. Hava yolu açıklığını korumak ve RT'ye izin vermek için stentleme gerekli olabilir. Brakiterapi (içten radyoterapi), bronkoskopiye yönelik bir kateter yerleştirilmesiyle lokal olarak uygulanabilir ve hava yolunda tekrarlayan veya inatçı hastalık için yardımcı olabilir.

Tekrarlayan, semptomatik malign plevral efüzyonları olan hastalar, kendi kendini kontrol eden drenaj için tünelli bir plevral kateterin yerleştirilmesinden fayda görebilir.

KHDAK'de Prognoz (hastalık gidişatı)

Hastalığın evresi — KHDAK'li hastalarda başvuru anındaki tümör, düğüm, metastaz (TNM) evresi, prognoz üzerinde en büyük etkiye sahip olan faktördür.

Hem önceki hem de sekizinci baskı evreleme sistemlerine göre, sağkalım daha ilerlemiş hastalıkla birlikte aşamalı olarak azalır.

Klinik parametreler — Tanı anında var olan ve hastalığın evresinden bağımsız olarak sağkalımı tahmin edebilen diğer klinik faktörler. Bu faktörlerin çoğu, öncelikle ilerlemiş veya ameliyat edilemeyen KHDAK'li hastaları içeren çalışmalarda tanımlanmıştır:

Performans durumu – Düşük performans durumu ve kilo kaybı, hayatta kalma süresinin kısalması ile ilişkilendirilmiştir. Kilo kaybının habercisi olan iştah azalmasının da olumsuz prognostik etkileri vardır. Hem tek değişkenli hem de çok değişkenli analizlerde prognostik olarak önemli olan diğer klinik faktörler arasında yaş, performans durumu ve sigarayı bırakma yer alır.

Histopatoloji — KHDAK'li hastalarda yapılan çalışmalar, adenokarsinom ve skuamöz hücreli karsinom arasındaki ayrımın prognozu etkileyip etkilemediği konusunda çelişkili sonuçlar vermiştir. Bazı çalışmalarda prognozla ilişkilendirilen diğer patolojik faktörler arasında farklılaşma derecesi, lenfatik invazyon, gizli lenf düğümü metastazları ve yoğun tümör lenfositik infiltrasyonu yer alır.

Her histolojik alt tip, farklılaşma derecesine göre değişebilir. Tümör farklılaşmasının rezeke edilebilir KHDAK üzerindeki etkisi belirsizdir. Bazı çalışmalar, az diferansiye tümörlerin daha iyi diferansiye tümörlerden daha kötü bir prognoza sahip olduğunu göstermektedir. Ancak, bu bulgu kesinleşmemiştir.

Lenfatik damar invazyonunun sonuç üzerinde olumsuz bir etkisi vardır. Evre I KHDAK'li ameliyat edilen 244 hastanın bir çalışmasında, lenfatik damar invazyonu olmayan hastalarda beş yıllık kansersiz sağkalım daha yüksekti (yüzde 74'e karşı yüzde 54). Mikroskobik vasküler invazyonun (MVI) varlığının da rezeke edilmiş T1/T2 N0 lezyonları olan hastalarda sağkalım üzerinde olumsuz bir etkisi vardır. Bu bulgunun önemi, 257'sinde (yüzde 34) MVI'nın mevcut olduğu, 746 hastadan oluşan tek bir kurum serisinde gösterilmiştir. Çok değişkenli analizde, MVI olmayanlarda beş yıllık sağkalım oranı önemli ölçüde arttı (yüzde 65'e karşı yüzde 55).

Gizli lenf düğümü metastazı, immünohistokimya ile saptanabilir ve büyük bir çalışma, bu tür mikrometastazların varlığını, evre I hastalığı olan hastalarda daha kötü uzun vadeli sonuçlarla ilişkilendirmiştir. Ters transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR), KHDAK'li hastalardan alınan lenf nodlarındaki tümör belirteçlerini saptamak için de kullanılmıştır. Ancak, RT-PCR'ye dayanan bu bulgunun klinik önemi, uzun süreli çalışmalar rapor edilene kadar belirsiz kalacak olsa da, bu tür çalışmalar laboratuvar standardizasyonu ve tekrarlanabilirlik eksikliği nedeniyle sınırlıdır.

Platin bazlı adjuvan kemoterapi ile tedavi edilen ameliyat edilmiş KHDAK'li yaklaşık 1000 hastayı içeren bir çalışmada, tümörlerin yüzde 6'sında yoğun lenfositik infiltrasyon gözlendi ve bu durum genel sağkalımda (tehlike oranı [HR] 0,45, %95 GA 0,23-0,85) ve altı yıllık ortanca takipte hastalıksız sağkalımda iyileşme ile ilişkilendirildi (HR 0.44, %95 GA 0.24-0.78).

Moleküler karakterizasyon — Çağdaş araştırmalar, KHDAK'li hastaların belirli alt gruplarının karakterizasyonuna izin veren çeşitli moleküler anormallikler tanımlamıştır. Bu alt sınıflandırma, tedavinin kişiselleştirilmesi için önemli çıkarımlara sahiptir ve farklı prognozlara sahip hasta kategorilerini de tanımlayabilir.

Spesifik hedefe yönelik tedaviler, spesifik moleküler özelliklere sahip ilerlemiş hastalığı olan hastalar için yaygın olarak kullanılmaktadır:

EGFR'deki aktive edici mutasyonlar, hiç sigara içmeyen, kadın ve/veya Doğu Asyalı insanları daha sık etkileyen adenokarsinomlu hastaların bir alt kümesini tanımlar. Bu hastalar genellikle EGFR tirozin kinaz inhibitörlerine (osimertinib, erlotinib, gefitinib, afatinib) yüksek düzeyde yanıt verir ve EGFR mutasyonu olmayanlara göre önemli ölçüde daha iyi bir prognoza sahiptir. ROS1 veya EML4 - ALK füzyon onkogeninin varlığı, sigara içmeyenlerde veya sigarayı bırakmış kişilerde daha sık görülen ve daha genç yaşta ortaya çıkan diğer KHDAK alt kümelerini tanımlar. Bu hastalar ALK inhibitörlerine oldukça duyarlıdır. BRAF, insan epidermal büyüme faktörü reseptörü 2 (HER2), nörotrofik reseptör tirozin kinaz (NTRK) , MET ve RET dahil olmak üzere, küçük hücreli dışı akciğer kanserinde daha seyrek görülen diğer tetikleyici mutasyonları tanımlanmıştır. Çoklu ve tüm genom testi, bu potansiyel hedeflerin varlığını belirleyebilir. Tümör PD-L1'in ekspresyonu, belirli immünoterapilere yanıtı tahmin eder ve hem birinci basamak hem de sonraki basamak tedavi ayarlarında tedavi seçimine rehberlik edebilir.

PET/BT — Florodeoksiglukoz pozitron emisyon tomografisi (FDG-PET), tek başına veya bilgisayarlı tomografi (PET/BT) ile entegre olarak, tümör tutulum bölgelerini belirlemek için ilk evrelemede yararlıdır. Entegre PET/BT'nin evreleme doğruluğunu tek başına FDG-PET'e göre iyileştirdiği gösterilmiştir.

Bir tümörün metabolik aktivitesi, tümörün FDG alımını değerlendirmek için standartlaştırılmış alım değeri (SUV) kullanılarak ölçülebilir. Evre I ila IV KHDAK'si olan 2637 hastayı içeren 21 retrospektif çalışmaya dayanan bir meta-analiz, yüksek SUV'nin kötü prognoz ile ilişkili olduğunu bulmuştur. 1500 hastayı içeren müteakip çok değişkenli analiz, evre IV hastalığı olan hastalar için olmasa da, evre I ila III hastalığı olan hastalarda SUV'nin bağımsız bir prognostik özellik olduğunu öne sürdü. Evre I KHDAK'li hastalarla sınırlı ikinci bir bağımsız meta-analiz, daha düşük bir FDG alımının daha iyi bir prognoz ile ilişkili olduğunu da bulmuştur. PET (veya PET/BT), kemoterapiye yanıtı tahmin etmede de yararlı olabilir.

SUV'un prognostik bir araç olarak veya tedaviye yanıtı öngörmedeki rolünü belirlemek için ek çalışmalara ihtiyaç vardır.

Tam rezeksiyon sonrası nüks — KHDAK için tam rezeksiyon uygulanan hastalarda nüks ve/veya metastatik hastalık gelişebilir. Hastalığın nüksetmesinden sonra sağkalımı etkileyen çok sayıda faktör vardır.

Tam rezeksiyon yapılan 1073 hastalık bir seride, 445 hastada (%41) tekrarlayan KHDAK saptanmıştır. Ameliyat sonrası nükse kadar geçen ortanca süre 11.5 aydı ve nüks sonrası oranca sağkalım 8.1 aydı. Çok değişkenli analiz, nüksü takiben daha kısa sağkalımı öngören birkaç faktör tanımladı. Bunlar, düşük performans durumu, bir yıl veya daha kısa hastalıksız dönem, önceden neoadjuvan kemoterapi veya adjuvan RT kullanımı ve uzak metastazları (yalnızca intratorasik nüksün aksine) içermektedir.

Belirli hedeflenebilir mutasyonlarına sahip tümörlerle nüks eden hastalar, bazı durumlarda daha uzun hayatta kalma süresini sahip olabilir.

Aşağıda, tümörü belli genetik mutasyonları taşımayan ileri evre KHDAK tedavi yönetimi ve onaylı tedavilerin indirekt karşılaştırması görülebilir:

Küçük Hücreli Akciğer Kanserinin (KHAK) Tedavisi

Tedavi — Tanı sırasında KHAK'li hastaların yaklaşık üçte ikisinde ileri evre (toraks dışına yayılmış) hastalık vardır. Bununla birlikte KHAK, birinci basamak kemoterapiye çok yanıt verir. Bu nedenle, sistemik kemoterapi başlangıç ​​tedavisinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Sınırlı (erken) evre KHAK, ipsilateral hemitoraks ve bölgesel lenf düğümleri ile sınırlı ve güvenli bir radyoterapi alanı içine alınabilen hastalık olarak tanımlanır. Sınırlı evre hastalığı olan hastalar öncelikle kemoterapi ve radyasyon tedavisi (RT) kombinasyonu ile tedavi edilir, çünkü RT eklenmesinin tek başına kemoterapi tedavisine kıyasla sağkalımı uzattığı gösterilmiştir. Metastaz yapmamış ve bölgesel lenf düğümü tutulumu olmayan soliter pulmoner nodül ile başvuran nadir hasta dışında cerrahi kullanılmaz. Profilaktik (koruyucu) beyin radyoterapisi, başlangıç tedavisine yanıt veren sınırlı evreli KHAK'li hastalarda beyin metastazı sıklığını azaltır ve sağkalımı uzatır. İleri evre KHAK'si olan hastalar için (sınırlı evrenin ötesinde herhangi bir aşama), artık standart başlangıç tedavisi kemoterapi ile birlikte immünoterapidir. Hem profilaktik beyin radyoterapisi hem de torasik RT'yi içeren RT, ilk kemoterapilerine tam veya kısmi yanıt veren hastalarda faydalı olabilir.

İleri evre küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) başlangıç tedavisinde kemoterapiye immünoterapi eklenmesi artık standart yaklaşım olmuştur. Bu amaçla 2019'da atezolizumab (Tecentriq) ve 2020'de durvalumab (Imfinzi) FDA onayı aldı. Ülkemizde de bu amaçla hem atezolizumabın hem de durvalumabın T.C. Sağlık Bakanlığı ruhsatı vardır, fakat henüz geri ödeme kapsamına alınmamıştır.

İmmünoterapilerden önce bu durumdaki hastaların ortanca genel sağkalımı 10 ay civarında iken, günümüzde serplulimab ile 15 ayı geçtiğini görüyoruz.

Aşağıda, ileri evre KHAK birinci basamak tedavisinde dikkat çeken 3 çalışmanın sonuçlarının indirekt karşılaştırması görülebilir.

Prognoz — KHAK'li hastalarda en önemli prognostik faktör, başvuru sırasındaki hastalığın evresidir. Sınırlı evre hastalığı olan hastalar için ortanca sağkalım 15 ila 30 ay arasında değişir ve bildirilen beş yıllık sağkalım oranı yüzde 10 ila 13'tür. Buna karşılık, ileri evre hastalığı olan hastalarda ortanca sağkalım 8 ila 13 ay ve beş yıllık sağkalım oranı yüzde 1 ila 2'dir.

KHAK'li hastalarda klinik parametreler de prognostik öneme sahiptir. Kötü performans durumu ve/veya kilo kaybı, daha kısa sağkalım ile ilişkilendirilmiştir.

Akciğer Kanserinde Yan Etki Yönetimi

Akciğer kanserinin hem iyileştirici hem de palyatif tedavisi genellikle cerrahi, RT ve sitotoksik kemoterapi veya moleküler olarak hedeflenmiş ajanlar kullanılarak sistemik tedaviyi içerebilen multimodalite yaklaşımları içerir.

Sistemik tedavinin yan etkileri, hem tedavi sırasında hem de sonrasında yaşam kalitesi üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri nedeniyle genellikle özel bir endişe kaynağıdır. Yan etkilen, kullanılan tedavi çeşitlerine bağlı olarak değişecektir.

Akciğer kanseri tedavisi gören hastalarda gözlemlenen yaygın yan etkiler şunları içerir:

Kemoterapinin neden olduğu değişken şiddette bulantı ve kusma, çoğu kemoterapi rejiminde görülebilir, ancak ciddi bulantı ile genellikle önlenebilir veya etkili bir şekilde yönetilebilir. Hematolojik yan etkiler, özellikle anemi ve artan enfeksiyon riski ile nötropeni dahil olmak üzere çoğu kemoterapi rejiminde görülür. Özellikle sisplatin içeren kemoterapi rejimleri nefrotoksisite (böbrek fonksiyonlarında bozulma) şiddetli olabilir. Bu komplikasyonu önlemek için yoğun hidrasyon gereklidir. Sisplatin ve taksanlarla (paklitaksel, dosetaksel) özellikle sık görülen nörotoksisite, tedavi kesildikten sonra genellikle en azından kısmen geri döndürülebilir. Yorgunluk sık görülür ve sistemik kemoterapi, radyasyon tedavisi veya kanserin kendisinden kaynaklanabilir. Anoreksiya ve kilo kaybı akciğer kanserli hastalarda sık görülür ve hastalığa veya tedavisine bağlı olabilir.

Özet Tablo: Akciğer Kanseri Tedavisinde İmmün Kontrol Noktası İnhibitörlerinin Kullanım Endikasyonları.

Author: David E Midthun, MD. "Overview of the initial treatment and prognosis of lung cancer." Literature review current through: Jan 2023. | This topic last updated: Aug 09, 2022. UpToDate.com

Sağlık ve Mutlulukla Kalın.

Sayfada yer alan yazılar sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

"
Kanser belirtileri nelerdir, nasıl anlaşılır? (Kanser türleri ve görülme sıklıkları) - Sağlık Haberleri

Kanser belirtileri nelerdir, nasıl anlaşılır? (Kanser türleri ve görülme sıklıkları) - Sağlık Haberleri

Kanser belirtileri nelerdir, nasıl anlaşılır? (Kanser türleri ve görülme sıklıkları) Kanser, DNA'da oluşan birtakım hasarlar sonucu hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ve çoğalması sonucu oluşan bir hastalıktır. Peki, kanser belirtileri nelerdir ve nasıl anlaşılır?

Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te NTV'ye abone olun.

Araştırma: Yeni kan testi 50'den fazla kanser türünü tespit edebilir

KANSER NEDİR?

Sağlıklı hücreler, bölünme yetenekleriyle yenilenir, ölen hücrelerin yerini doldurur ve doku hasarlarını onarır. Bu bölünme ve çoğalma DNA aracılığıyla kontrol edilir ve belli bir düzeni vardır.

Fakat DNA'da oluşan birtakım hasarlar sonucu bazı hücreler kontrolsüz bölünür ve çoğalır. Bu şekilde kontrolsüzce bölünüp çoğalan hücreler ''Kanser'' hücreleri olarak adlandırılmaktadır.

Bu hücreler bir araya gelerek ''Tümör''leri oluşturur. Vücudumuzun çeşitli doku ve organlarında meydana gelebilen tümörler ''iyi huylu'' ve ''kötü huylu'' olarak ikiye ayrılır. Kötü huylu tümörler büyüdükçe normal dokulara zarar verirler ve kanser olarak adlandırdığımız hastalıklar ortaya çıkar.

Kimi zaman kanser hücreleri oluştukları dokudan kan ve lenf dolaşımı yoluyla başka dokulara ulaşıp hastalığın vücudun başka bölümlerine de taşınmasına neden olur. Bu duruma ''Metastaz'' adı verilir.

Kanser türleri ve görülme sıklıkları:

Kanserler oluştukları organ, bölge ve mikroskobik yapılarına göre sınıflandırılırlar. 100'e yakın kanser türü olsa da bazı türler çok daha sıklıkla görülmektedir. Sık görülen kanser çeşitleri:

Bağırsak (kolon) kanseri

Rahim ve rahim ağzı kanserleri

Nazofarenks kanseri olarak sayılabilir.

KANSER NEDENLERİ

Kanserin nedenleri tam olarak bilinmemekle beraber iki grup risk faktörü vardır. Bunlardan biri genetik yatkınlık yani ailedeki hastalık geçmişi, diğeri ise çevresel ''kolaylaştırıcı'' faktörlerdir.

Çevresel faktörler, sigara ve alkol kullanımı, yoğun güneş ışınına maruz kalma, radyasyona veya yüksek dozda röntgen ışınına maruz kalma, kanserojen olarak anılan bazı kimyasallara maruz kalma, bazı virüsler, kötü beslenme alışkanlıkları ve hava kirliliği gibi faktörlerdir.

Bunların yanında hamilelik döneminde anne karnında fetüsün maruz kaldığı faktörler de kanserin nedenlerinden sayılmaktadır.

KANSER BELİRTİLERİ

Kanser, her vücutta farklı birtakım belirtiler ortaya çıkarır.

Açıklanamayan kilo kaybı

Meme, koltukaltı ve ya vücudun başka bölümlerinde hissedilen sert ve hareketsiz kitleler

Ciltteki, özellikle ben ve siğillerde değişiklikler

Ağızda diş etlerinde yoğun kanamalar

Balgamda kan gelmesi ve kronik öksürük

Zamansız vajinal kanamalar

Dışkıda kan bulunması ve uzun süren dışkılama problemleri

İdrarda kan bulunması ve idrar sıklığının değişmesi

Bu belirtiler her zaman kanser olduğunuz anlamına gelmez fakat bir uzman doktor tarafından mutlaka değerlendirilmelidir. Doktor kontrolü öncesinde erken teşhisin birçok hastanın hayatı kurtardığı ve herhangi bir kalıcı hasara uğramadan hastalığı atlatmasına yardımcı olduğu unutulmamalıdır.

Ancak erken teşhis, belirtilerin doğru değerlendirilmesi ve düzenli basit kontrollerin ihmal edilmemesiyle mümkün olabilir. Özellikle ileri aşamalara kadar herhangi bir belirti göstermeksizin ilerleyen kanser türlerinde erken teşhis ancak doktor kontrolleriyle mümkün olmaktadır.

Bu sebeple doktora gitmek için hastalığı hissetmeyi beklemeyip düzenli kontrolleri ve rutin tahlilleri aksatmamak çok önemlidir.

KANSER TANI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Belirtiler sonrası kanser tanısı koymak için birkaç yöntem kullanılmaktadır. Başlıca yöntemler, kan testleri, görüntüleme yöntemleri (MRI, bilgisayarlı tomografi vb.) ve biyopsi işlemi ile alınan parçaların patolojik açıdan incelenmesidir.

Kanserler, türlerine bağlı olarak farklı mikroskobik yapılara ve yayılma hızına sahiptir. Bu yüzden her kanser türünde farklı tedavi yolları izlenir.

Genel olarak kanser tedavileri, çeşitli ilaçlarla uygulanan kemoterapiler, radyoaktif ışınlardan yararlanılan radyoterapiler, cerrahi girişimler ve hastaların yaşam kalitesini arttırmak için kullanılan tamamlayıcı (alternatif) tıp yöntemleri olarak sınıflandırılır.

Bu tedavi yöntemlerinde teknolojinin ve bilimsel çalışmaların etkisiyle her geçen gün gelişmeler sağlanmakta ve ilerlemeler kaydedilmektedir.

Bütün bu tedavi yöntemlerinin yanı sıra kanser hastalarında moral ve motivasyon, iyileşmenin en büyük yardımcısıdır. Zaman zaman hastaların psikolojik destek alması da tedaviye katkı sağlamaktadır.

KANSER EVRELEMESİ NEDİR?

Kanserin, hastalığın anatomik boyutuna, yani evreye göre sınıflandırılması, hasta bakımı, araştırma ve kanser kontrolü için gereklidir. UICC TNM evreleme sistemi, her bir hasta için kanser boyutu hakkında iletişim kurmak için onkoloji sağlık uzmanları tarafından benimsenen ortak dildir.

Kanserin evresi bilindikten ve anlaşıldıktan sonra, bu genellikle uygun tedaviye ve bireysel prognoza karar vermek için bir temel oluşturur. Ayrıca tedavi kılavuzlarını bilgilendirmek ve değerlendirmek için kullanılabilir ve kanser kontrolü, önleme planları ve araştırmaları geliştiren veya uygulayan politika yapıcılar için hayati bilgiler oluşturur.

TNM sınıflandırması, tümörün anatomik boyutuna odaklanır ve aşağıdaki kategoriler değerlendirilerek belirlenir:

T, ana (birincil) tümörün boyutunu tanımlar

N, kanserin yakındaki lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını açıklar

M, kanserin metastaz yapıp yapmadığını açıklar (birincil tümörden vücudun başka bir bölümüne yayılması)

METASTAZ NEDİR?

Metastaz, kanserin başladığı yerden farklı bir vücut bölümüne yayılmasına denir. Yani kanser hücreleri vücudun farklı bir bölümünde yerleşip çoğalır ve yeni tümörler oluşturabilir.

Kanser hücreleri, lenfatik sistem ve kan dolaşımı yoluyla diğer bölgelere metastaz yapar. Orijinal veya birincil tümörden gelen kanser hücreleri, akciğerler, kemikler, karaciğer, beyin ve diğer alanlar gibi diğer bölgelere gidebilir.

Bu metastatik tümörler, birincil tümörden kaynaklandıkları için ‘ikincil kanserlerdir’. Metastaz, evreleme ve tedaviyi belirlemeye yardımcı olduğu için önemlidir.

KANSERDEN KORUNMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

Kişi ideal kilosunu korumaya çalışmalıdır.

Tek yönlü beslenmeden kaçınılmalıdır. Et, süt, tahıl, meyve- sebze ve yağ olmak üzere tüm besin gruplarından gün içinde uygun miktarlarda tüketilmelidir.

Günde 5 porsiyon meyve ve 2 porsiyon sebze yemeye dikkat edilmelidir.

Kanserden korunmada posa alımının çok önemlidir. Bu sebeple beyaz ekmek yerine çavdar, kepek veya tam buğday ekmeğini tercih edilmelidir.

Kabuklarıyla yenebilen meyveler soyulmadan tüketilmelidir.

Pişirme yöntemi olarak fırında veya haşlamayı tercih edilmelidir.

Kızartmalardan uzak durulmalı, yemekleri fazla kavurmadan pişirilmelidir.

Sigara içmemek ve içilen ortamlarda bulunmamak önemlidir.

Hareketsizlikten kaçınılmalı, günlük fiziksel aktiviteleri artırmaya özen gösterilmelidir. Haftada en az 2 gün spor yapılması sağlıklı bir yaşam için önemli koşullardandır.

Günde 2-2,5 litre su tüketilmelidir.

Çay ve kahve tüketimi azaltılmalıdır. Kahve içerken süt tozu yerine yarım yağlı süt kullanılabilir.

Asitli içecekler, hazır meyve suları gibi şeker içeriği yüksek içecekler yerine, az şekerli komposto, hoşaf, taze sıkılmış meyve suları içilebilir.

Aşırı alkol alımından uzak durulmalıdır.

İçerdiği Omega- 3 yağ asidinin olumlu etkilerinden faydalanmak için haftada 2 veya 3 kez balık tüketimi önemlidir.

Brokoli, karnabahar, lahana gibi antioksidan içeriği yüksek besinlerin tüketim sıklığı artırılmalıdır.

Her türlü besinin iyi yıkanıp temiz hazırlanmasına özen gösterilmeli ve temiz su kullanılmalıdır.

Kızartma yağları tekrar tekrar kullanılmamalıdır.

Doğrudan ateşte pişirilen yiyecekler haftada en fazla bir gün tüketilmelidir.

Günlük tuz tüketimi 5 gramın altında olmalıdır. Salamura, turşu gibi tuz oranı yüksek yiyeceklerin tüketimi sınırlandırılmalıdır.

Salam, sosis ve tütsülenmiş yiyecek gruplarından mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.

Gün içinde 2 bardak süt veya yoğurt tüketimi önemlidir.

Özellikle yaz mevsiminde direkt güneş ışığından kaçınılmalıdır.

"
Kalın bağırsak (Kolon) kanseri nedir? Kolon kanseri belirtileri, evreleri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Kalın bağırsak (Kolon) kanseri nedir? Kolon kanseri belirtileri, evreleri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Kalın bağırsak (Kolon) kanseri nedir? Kolon kanseri belirtileri, evreleri ve tedavi yöntemleri nelerdir? Kalın bağırsak kanseri, günümüzde karşılaşılan önemli sağlık sorunlarından biri olarak kabul edilir ve bu durum, erken teşhis ve etkili tedavinin ne kadar hayati olduğunu vurgular. Bu kanser türü, genellikle yavaş ilerleyen bir hastalık olup, erken evrelerinde fark edilirse tedavi edilebilir. Belirtiler, tanı yöntemleri, evreler ve tedavi seçenekleri ile oldukça geniş bir spektruma sahip olan bu hastalık, hasta ve sağlık profesyonelleri için büyük bir meydan okumayı temsil eder. Bu içerik, kolon kanseri hakkında kapsamlı ve güncel bilgiler sunarak, hastaların ve sağlık profesyonellerinin bu zorlu hastalıkla mücadele etmelerine yardımcı olmayı hedefler. Giriş: 05.02.2024 - 08:07 Güncelleme: 05.02.2024 - 08:07 facebook twitter-x linkedin whatsapp mail print copy

REKLAM advertisement1

Kalın bağırsak (kolon) kanseri, dünya çapında pek çok insanı etkileyen, özellikle yaşlı nüfus arasında daha sık görülen ciddi bir sağlık sorunudur. Bu kanser türü, sindirim sisteminin bir parçası olan kalın bağırsakta gelişir ve tedavi edilmezse hayati riske yol açabilir. Kalın bağırsak kanseri, belirtileri ve tedavi yöntemleri bakımından oldukça karmaşık bir hastalıktır. Hastalığın erken evrelerinde belirti vermeyebilir, bu yüzden düzenli tarama ve erken teşhis büyük önem taşır. Bu içerik, kalın bağırsak kanserinin ne olduğunu, nasıl teşhis edildiğini, belirtilerini, evrelerini ve mevcut tedavi seçeneklerini derinlemesine ele almakta ve okuyuculara bu ciddi hastalık hakkında geniş kapsamlı bir bakış açısı sunmayı amaçlamaktadır. Özellikle risk faktörlerinin anlaşılması, hastalığın önlenmesi ve etkili tedavi stratejilerinin uygulanmasında hayati rol oynar. İşte, kalın bağırsak (Kolon) kanseri nedir? Kolon kanseri belirtileri, evreleri ve tedavi yöntemleri nelerdir? Sorularının cevapları…

KALIN BAĞIRSAK (KOLON) KANSERİ NEDİR?

Kalın bağırsak kanseri, bağırsağın iç yüzeyindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla başlar. Bu kanser genellikle polipler olarak adlandırılan, bağırsak duvarında oluşan küçük, benign (iyi huylu) büyümelerle başlar. Zamanla bazı polipler kansere dönüşebilir. Kalın bağırsak kanseri, genellikle 50 yaş ve üzerindeki kişilerde görülür, ancak genç yetişkinlerde de görülebilir. Risk faktörleri arasında ailede kolon kanseri öyküsü, bazı genetik bozukluklar, düşük lifli ve yüksek yağlı diyet, obezite ve sigara kullanımı bulunur. Erken evrelerde genellikle belirti vermez, bu yüzden düzenli tarama testleri önemlidir. Kalın bağırsak kanserinin teşhisi genellikle kolonoskopi ile yapılır ve erken teşhis, hastalığın başarılı bir şekilde tedavi edilme şansını artırır.

KOLON KANSERİ BELİRTİLERİ

Kolon kanserinin belirtileri, kanserin evresine ve konumuna bağlı olarak değişebilir. En yaygın belirtiler arasında dışkıda kan, değişen bağırsak alışkanlıkları (örneğin, kabızlık veya ishal), sürekli karın ağrısı veya kramp, kilo kaybı ve yorgunluk bulunur. Dışkıda görülen kan, kanserin ileri evrelerinin bir işareti olabilir ve mutlaka tıbbi değerlendirme gerektirir. Bağırsak alışkanlıklarındaki değişiklikler, bağırsak geçişinde bir engel veya daralma olduğunu gösterebilir. Ayrıca, kanser ilerledikçe, karın ağrısı, gaz ve şişkinlik gibi semptomlar da görülebilir. Bu belirtiler başka sağlık sorunlarına da işaret edebilir, bu yüzden kesin tanı için tıbbi değerlendirme önemlidir.

Kolon (bağırsak) kanserinin belirtileri şunları içerir:

Devamlı ishal ya da kabız olma gibi dışkılamada değişiklik Dışkıda kan ve/veya rektal bölgede kanama Kansızlık (anemi) Yorgunluk ve halsizlik Dışkının kalem gibi ince ve uzun olması Dışkıda yumurta akı görünümlü salgı Karın ağrısı ya da pelvik ağrı Kilo kaybı Mide bulantısı ve kusma Göz akında ve ciltte sararma Dışkılamaya rağmen bağırsakların boşalmadığı hissi Yutma güçlüğü Yemek yerken çok çabuk doyma hissi

KOLON KANSERİ EVRELERİ

Kolon kanseri, kanserin yayılma derecesine göre sınıflandırılan çeşitli evrelere ayrılır. Evre 0'da kanser, sadece bağırsağın iç yüzeyini kaplayan mukozal tabakada sınırlıdır. Evre I'de kanser, bağırsağın daha derin katmanlarına ilerlemiş, ancak lenf düğümlerine veya uzak organlara yayılmamıştır. Evre II'de kanser, bağırsak duvarını tamamen geçmiş ancak yakın lenf düğümlerine yayılmamıştır. Evre III'de kanser, yakın lenf düğümlerine yayılmıştır ve bu, kanserin vücudun diğer bölümlerine yayılma potansiyeli taşıdığını gösterir. Evre IV, kanserin en ileri evresidir ve bu aşamada kanser, karaciğer veya akciğer gibi uzak organlara metastaz yapmıştır. Her evre, tedavi seçenekleri ve prognoz açısından farklılık gösterir. Evrelerin doğru saptanması, en uygun tedavi planının oluşturulmasında hayati önem taşır.

KOLON KANSERİ NEDENLERİ VE RİSK FAKTÖRLERİ

Kolon kanserinin kesin nedenleri tam olarak bilinmese de, çeşitli risk faktörleri tanımlanmıştır. Yaş ilerledikçe kolon kanseri riski artar, özellikle 50 yaş üstü bireylerde daha yaygındır. Ailesel geçmişte kolon kanseri veya polipleri olan kişilerde risk daha yüksektir. Bazı genetik sendromlar, Lynch sendromu ve ailesel adenomatöz polipozis (FAP) gibi, kolon kanseri riskini artırabilir. Diyet faktörleri de önemlidir, yüksek yağlı, düşük lifli gıdaların tüketimi ve kırmızı et aşırı tüketimi riski artırabilir. Fiziksel aktivite eksikliği, obezite ve sigara kullanımı da kolon kanseri riskini artıran diğer faktörlerdir. Bu risk faktörlerinin farkında olmak ve düzenli tarama testleri, kolon kanserinin erken teşhisinde önemli rol oynar.

KOLON KANSERİ TANISI VE TARAMA YÖNTEMLERİ

Kolon kanser tanısı, tarama programı çerçevesinde ya da hastanın kolon kanser belirtileriyle hekime başvurmasıyla koyulur. Hekim, öncelikle hastanın anamnezini alır ve ardından fizik muayenesini yapar.

Tanı için kan testleri, dışkıda gizli kan bakılır. Alınan dışkı işlemden geçirilerek içinde hemoglobin varlığı araştırılır. İlk örnek pozitif çıkarsa yalancı pozitiflik araştırılır. Bunun için 3 ardışık testte her testte 2 örnek alınacak şekilde inceleme yapılır. Kan testleri: Kansızlık ve genel durum değerlendirmesi için istenen kan testlerinin yanında kanser belirteci olan karsinoembriyonik antijen (CEA) istenir. CEA kolon kanserine özgü olmasa da yüksekliği kolon kanseri için ipucu verir. CEA seviyesi tedavi sonrası hastalık takibinde kullanılır.

Kolonoskopi kolonoskopi ışıklı bir endoskopi aletidir ve kalın bağırsağın iç yüzeyinin ayrıntılı incelenmesine yardımcı olur. Bağırsakta var olan lezyonların saptanmasına ve lezyonlardan biyopsi alınmasına olanak tanıyan kolonoskopi sayesinde alınan doku parçası, laboratuvar ortamında incelenir. Patolojik tanıya bağlı olarak kişiye kolon kanser tanısı koyulur.

Son yıllarda fekal DNA adı verilen kalın bağırsaklardaki kanserleşmeye uygun poliplerden dışkı ile gelen genetik kodlara bakılarak kolon kanserini erken evrede yakalayabilmek mümkündür.

Çift kontrastlı baryumlu enema (lavman): Bu tanı yönteminde bağırsak mukozası baryumla sıvanır, rektumdan kateterle kolona hava verilir ve floroskopi altında çok sayıda grafi çekilir. Hastalarda tetkik öncesi bağırsak hazırlığı yapılmalıdır. Sedasyon genellikle yapılmaz. Hastalar işlem sırasında kramp tarzı ağrılar hissedebilirler, fakat işlem sonrasında işe dönebilirler. İnceleme 1 cm’den büyük adenomların yarısını ve tüm poliplerin % 39’unu saptayabilmektedir.

Görüntüleme yöntemleri arasında ultrasonografi daha düşük hassasiyete sahiptir. Küçük çaplı polipleri atlayabilir, ama bağırsak duvar kalınlaşmasında artış gibi özellikli olmayan bulguları göstererek hekimin şüphelenmesini sağlayabilir.

KOLON KANSERİ NERELERE SIÇRAR?

Kolon kanseri, ilerledikçe vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Bu yayılma, metastaz olarak bilinir ve kanserin başka organlara veya dokulara sıçramasını ifade eder. Kolon kanserinin en yaygın metastaz yaptığı yerler şunlardır:

Karaciğer: Kolon kanserinin metastaz yapma olasılığı en yüksek olan organ karaciğerdir. Kanser hücreleri, kan dolaşımı aracılığıyla kolondan karaciğere taşınabilir. Karaciğerdeki metastaz, tedavi seçeneklerini ve prognozu etkileyebilir.

Akciğerler: Kolon kanseri, karaciğerden sonra en sık akciğerlere yayılır. Kanser hücreleri, lenfatik sistem veya kan dolaşımı yoluyla akciğerlere ulaşabilir.

Peritoneum: Peritoneum, karın boşluğunun iç yüzeyini kaplayan zarıdır. Kolon kanseri bazen peritoneuma yayılarak, karın içindeki diğer organları etkileyebilir.

Lenf Düğümleri: Kolon kanseri, ilk olarak yakın lenf düğümlerine yayılabilir. Lenf düğümlerindeki kanser varlığı, kanserin yayılma derecesini ve tedavi stratejisini belirlemede önemlidir.

Diğer Organlar: Daha nadir durumlarda, kolon kanseri beyin, kemikler veya diğer organlar gibi daha uzak bölgelere de yayılabilir.

Kolon kanserinin yayılma eğilimi, kanserin evresi ve diğer prognostik faktörlerle yakından ilişkilidir. Metastazın varlığı, genellikle kanserin daha ileri bir evrede olduğunu ve daha agresif tedavi yaklaşımlarının gerekebileceğini gösterir. Bu nedenle, düzenli taramalar ve erken teşhis, kolon kanserinin yönetiminde büyük önem taşır.

KOLON KANSERİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Kolon kanseri tedavisi, kanserin evresine, hastanın genel sağlık durumuna ve diğer faktörlere bağlı olarak değişir. Erken evre kolon kanseri genellikle cerrahi ile tedavi edilir ve bu, kanserli dokunun ve çevredeki lenf düğümlerinin çıkarılmasını içerir. İleri evre kanserlerde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi bir kombinasyon olarak kullanılabilir. Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek ve tümörleri küçültmek için yüksek enerjili ışınlar kullanır. Kemoterapi, kanser hücrelerinin büyümesini durdurmak veya yavaşlatmak için ilaçlar kullanır ve ağızdan alınabilir veya damar yoluyla verilebilir. Hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapi gibi yeni tedavi yöntemleri de bazı kolon kanseri hastaları için seçenek olabilir. Tedavi planı, her hasta için bireyselleştirilmelidir ve multidisipliner bir yaklaşım gerektirir.

KOLON KANSERİ GENETİK Mİ?

Kanser, hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması neticesinde ortaya çıkan bir hastalıktır. Hücrelerin kontrolsüz çoğalmasında çoğu zaman hücrelerde meydana gelen bir DNA bozulmasının etkisi vardır. Bu nedenle diğer kanser türlerinde olduğu gibi kolon kanseri de ailesinde kolon kanseri tanısı olan bireylerde daha yaygın görülür.

KOLON KANSERİ CİNSİYETE BAĞLI MI?

Bilimsel araştırmalara göre erkeklerin kadınlara oranla kolon kanserine yakalanma riski daha fazladır. Kolon kanserinin cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde ise kolon kanseri erkeklerde üçüncü, kadınlarda ikinci en çok görülen kanser çeşididir.

KOLON KANSERİ NASIL İLERLER?

Bir polipte kanser oluşursa, kanserli doku zamanla kolon veya rektum duvarına ilerleyebilir. Kolon ve rektumun duvarı birçok katmandan oluşur. Kolon kanseri en içteki katmanda (mukoza) başlar ve diğer katmanların bir kısmı veya tamamı boyunca dışa doğru büyüyebilir.

Kanser hücreleri kolon duvarında olduğunda, kan damarlarına veya lenf damarlarına (atıkları ve sıvıyı taşıyan küçük kanallar) doğru büyüyebilirler. Oradan yakındaki lenf düğümlerine veya vücudun uzak kısımlarına ulaşarak metastaz yapabilirler.

Bir kolorektal kanserin evresi (yayılma derecesi), kanserli dokunun duvara doğru ne kadar ilerlediğine ve kolon veya rektumun dışına yayılıp yayılmadığına bağlıdır.

KOLON KANSERİNDE YAŞAM TARZI VE DESTEK

Kolon kanseri teşhisi ve tedavisi sırasında, sağlıklı yaşam tarzı seçimleri ve psikolojik destek önemlidir. Dengeli ve sağlıklı bir diyet, fiziksel aktivite ve sağlıklı kilo koruma, kanserin tekrarlama riskini azaltabilir ve genel sağlık durumunu iyileştirebilir. Sigara kullanımından kaçınmak ve alkol tüketimini sınırlamak da faydalıdır. Kanser tedavisi sırasında ve sonrasında, duygusal ve psikolojik destek sağlamak önemlidir. Kanser destek grupları, danışmanlık hizmetleri ve sosyal destek, hastaların ve ailelerinin bu zorlu süreçte başa çıkmalarına yardımcı olabilir. Hastaların tedavi sürecinde ve sonrasında düzenli tıbbi takip ve kontrolleri sürdürmeleri, sağlıklarını korumak ve kanserin tekrarlamasını önlemek için önemlidir.

"
Safra Kesesi Kanser Belirtisi, Tanı ve Tedavileri - Prof. Dr. Serdar Turhal

Safra Kesesi Kanser Belirtisi, Tanı ve Tedavileri - Prof. Dr. Serdar Turhal

Safra Kesesi Kanser Belirtisi, Tanı ve Tedavileri

Makale

SAFRA KESESİ KANSERİ

Karaciğer tarafından üretilen ve safra kesesi içerisinde depolanan safra sıvısı yağların sindirimi üzerinde önemli role sahiptir. Safranın üretilmesini, depolanmasını veya ince bağırsağa salgılanmasını etkileyen herhangi bir hastalık durumunda yağların sindirimi zorlaşır ve bu durum kişinin beslenme düzeninde önemli sorunlara yol açabilir. Toplum genelinde nadir görülen safra kesesi kanseri geç fark edilmesi sebebiyle genellikle kötü prognoza sahiptir. Bu nedenle safra kesesi kanseri hakkında bilgi sahibi olmak, belirti ve bulguları erken dönemde fark edebilmek ve doğru tanıyı başlangıç evrelerinde alabilmek yaşamsal açıdan kritik önem taşır.

Safra Kesesi Kanseri Nedir?

Safra kesesi kas dokudan oluşan, armut şeklinde bir torbadır ve karaciğerin hemen altında yer alır. Safra kesesi kanserleri sıklıkla kese duvarında ortaya çıkan ve karaciğer dışı safra yollarına ait tümörlerin ⅔’ünü oluşturan kötü huylu tümörlerdir. Sindirim sistemi kanserleri içerisinde mide kanserinden sonra 5. sırada yer alan bu kanser türü aynı zamanda ölüme yol açan kanserler arasında 9. sıradadır.

Morfolojik olarak incelendiğinde safra kesesi kanserinin infiltratif ve fungatif tip olmak üzere iki farklı türünden bahsetmek mümkündür. İnfiltratif tip daha yaygın görülür ve genellikle teşhis edildiği evrede kesenin tamamını veya büyük bir bölümünü tutmuş haldedir. Tümör hücreleri kese duvarının yapısını tamamen değiştirir ve etkilenen kısımlar sert, beyaz, katı bir kıvam alır. İlerleyen evrede tümör dokusunun iç yüzeye bakan kısmı ülserleşir ve bu durum kese duvarında delinmeye yol açabilir.

Fungatif tipte ise tümör dokuları kese duvarından içeriye doğru düzensiz, küçük, karnabahar görünümüne sahip kitleler şeklinde büyür. Bu tip safra kesesi kanserleri teşhis edildiğinde büyük olasılıkla karaciğer metastazı gerçekleşmiş durumdadır. Gelişme sürecinde tamamen asemptomatik olarak seyreden fungatif tip safra kesesi tümörleri genellikle kitlenin kanalı tıkayacak boyuta ulaşması sonucunda safra kesesi hidropsu gelişmesiyle tespit edilir.

Safra kesesi kanseri evreleri

Evre 1: Bu evrede kanser in-situ karsinom olarak adlandırılır ve tümör yalnızca safra kesesi duvarında intramüsküler (kas içi) yerleşimlidir. Bu evrede fark edilebilen kanserlerde cerrahi tedavi ile başarı oranı oldukça yüksektir.

Evre 2: Safra kesesi kanserinin ikinci evresinde tümör kesenin iç yüzünden dış yüzüne doğru ilerlemiş ancak halen safra kesesi duvarını aşmamış haldedir. Karaciğer veya lenf gibi komşu organlara metastaz görülmez.

Evre 3: Safra kesesinin tüm katmanları kanserli hücreler tarafından sarılmış haldedir. Bu evrede büyük olasılıkla duktus sistikus lenf nodüllerine metastaz gelişir.

Evre 4: Hastalığın son evresinde kanser hücreleri safra kesesinden karaciğere ve diğer komşu organlara yayılım göstermiş haldedir. Safra kanalları ve diğer lenf nodüllerinde metastaz görülür.

Safra Kesesi Kanseri Nedenleri

Safra kesesi kanserinin nedenleri kesin olarak bilinmiyor olsa da bu kanser türüne zemin hazırlayan bazı faktörlerden bahsetmek mümkündür.

Yaş

Safra kesesi kanserleri büyük oranda ileri yaş grubu bireylerde ortaya çıkar. Safra ile ilişkili tüm kanser olgularının %75’inden fazlası 65 yaş ve üzeri kişilerde görülür. Bunun yanı sıra kanser dışı hastalık nedeniyle safra yolları cerrahisi uygulanan 65 yaş üzeri kişilerin yaklaşık %10’unda safra kesesi kanseri saptandığı görülmüştür. Bu doğrultuda yaş faktörü safra kesesi kanseri için zemin hazırlayıcı faktörlerden biri olarak kabul edilir.

Cinsiyet

Safra kesesi kanseri gelişme riski tüm ırklar ve tüm yaş grupları için kadınlarda erkeklere oranla 3 ila 6 kat daha fazladır.

Safra kesesi taşları

Safra kesesi kanseri ile safra kesesi taşları arasındaki etiyolojik ilişki net bir şekilde ortaya konmamıştır. Ancak kanser teşhisi almış tüm olguların %75-90’ında safra kesesi taşı bulunduğu, taşlı kolesistit (safra kesesi iltihabı) tanısıyla cerrahi tedavi uygulanan hastaların ise yaklaşık %1’inde, daha önceden şüphe duyulmamış safra kesesi kanseri saptandığı görülmüştür. Kolelitiazis (safra kesesi taşı) nedeniyle kolesistektomi (safra kesesinin alınması) işlemi uygulanan hastaların yaklaşık %13’ünde prekanseröz hücre değişiklikleri görülmüş, yaklaşık %8’inde anormal hücre grupları ve %4’ünde ise direkt olarak kötü huylu tümör varlığı fark edilmiştir. Bu doğrultuda safra kesesi taşlarının safra kesesi kanserleri ile ilişkili olduğu söylenebilir.

Ülseratif kolit

Ülseratif kolit tanısı almış kişilerde safra kesesi kanseri gelişme riskinin, bu kişilerin içinde bulunduğu popülasyona oranla 5-10 kat artış gösterdiği bildirilmiştir.

Diğer zemin hazırlayıcı faktörler

Sağlıksız beslenme rutini, obezite, genetik yatkınlık, kimyasal karsinojen maruziyeti, pankreas ve safra salgılarının anatomik varyasyonları, porselen safra kesesi, primer sklerozan kolanjit, kronik enfeksiyon varlığı ve çeşitli ilaçların kullanımı safra kesesi kanseri ile ilişkili olduğu kabul edilen diğer faktörlerdir.

Safra Kesesi Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Safra kesesi kanseri oldukça sinsi ilerleyen bir kanser türüdür. Dolayısıyla belirti ve bulgular özellikle kanserin ilk evrelerinde gözden kaçabilir. Hastalık büyük oranda bir sıkıntı ortaya çıkmadan gelişebilir ancak ilerleyen evrelerde bazı şikayetlerle kendini gösterebilir.

Sağ üst kadranda ağrı şikayeti safra kesesi kanseri ile birlikte ortaya çıkan yaygın şikayetlerden biridir. Bulantı, kusma ve iştahsızlık gibi sindirim sistemi belirtileri safra ile ilişkili pek çok hastalıkta olduğu gibi safra kesesi kanserinde de görülebilir. Ciltte ve gözün beyaz kısmında görünür olan sarılık tablosu yine safra kesesi kanserinin türüne göre sık görülen belirtilerden biridir. İdrar renginin koyu kahveye, dışkı renginin ise neredeyse şeffaf-beyaz hale gelmesi safra kesesi ve karaciğer ile ilişkili pek çok hastalığın önemli belirtilerinden biridir. Göbek bölgesine yakın kısımda ele gelen kitle varlığı özellikle safra kesesi kanserinin ilerleyen evrelerinde görülebilir. Safra Kesesi Kanseri Teşhisi Nasıl Konulur?

Safra kesesi ile ilişkili hastalıkların tıbbi bulguları birbiriyle fazlasıyla benzer olduğundan özellikle bir şikayete yol açmadan seyreden tablolar safra kesesi taşı ve safra kesesi iltihabı ile karıştırılabilir. Bu nedenle laboratuvar bulguları tanıyı işaret ediyor olsa dahi tek başına yeterli değildir.

İlk olarak fizik muayenede elde edilen bulgular göz önünde bulundurulur ve daha sonra detaylı inceleme için ultrasonografi ile görüntüleme tercih edilir. USG sonucu kanser ile ilişkili şüpheleri destekliyorsa bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG), endoskopik ultrasonografi, perkütan kolanjiografi, endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP), pozitron emisyon tomografisi (PET) ve laparoskopi gibi çok sayıda görüntüleme yöntemine başvurulabilir.

Safra Kesesi Kanseri Tedavi Yöntemleri

Tüm tedaviler gibi safra kesesi kanserinin tedavisi de hastaya özgü planlanır. Tedavi için tercih edilecek yöntem belirlenirken hastanın yaşı, genel sağlık durumu, mevcut hastalığın türü ve evresi gibi çok sayıda önemli faktör göz önünde bulundurulur.

Safra kesesi kanserleri büyük oranda ilerleyen evrelerde teşhis edilebildiği için bu kanser olgularının cerrahi yöntem ile tedavisi oldukça güçtür. Ancak kanserin erken evrede fark edildiği durumlarda hastaların ameliyat şansı bulunur. Henüz 1. veya 2. evrede olan, karaciğer ya da lenf nodüllerine yayılım göstermemiş, hastanın genel sağlık durumunda ciddi bozulmalara yol açmamış safra kesesi kanserleri için sıklıkla cerrahi tedavi yöntemi tercih edilir ve oldukça başarılı sonuçlar alınır.

Kanserin 3. ve 4. evrelerde fark edildiği durumlarda cerrahi tedavi ile başarı oranı düşmektedir. Bu evrede tanı alan hastalar için radyoterapi, kemoterapi veya tüm yöntemlerin bir arada uygulandığı farklı tedavi planları tercih edilebilir. Tedavi edilemeyecek derecede ilerlemiş olan hastalık tablolarında ise kişinin ağrısını dindirmeye yönelik bazı endoskopik veya perkütan drenaj gibi girişimsel radyolojik işlemler uygulanabilir.

Prof. Dr. Serdar Turhal

Prof. Dr. Serdar Turhal, lisans öncesi öğrenimlerinin ardından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini başarıyla tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise, Amerika Birleşik Devletlerinde Connecticut eyaletindeki Yale Üniversitesi’ne bağlı Griffin Hastanesi’nde 1993 yılında tamamlayarak Dahiliye - İç Hastalıkları uzmanı olmuştur. Ayrıca Mount Sinai Tıp Fakültesi Hematoloji – Onkoloji Bilim Dalı Mount Sinai Tıp Fakültesi, New York, New York, ABD'de Tıbbi Onkoloji üzerine yan dal ihtisas eğitimini de tamamlamıştır. Marmara Üniversite Hastanesi Onkoloji Bilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak görev yapmış olan Prof. Dr. Serdar Turhal, mesleki çalışmalarına şu an İstanbul'da bulunan özel muayenehanesi'nde devam etmektedir.

"
Mesane Kanseri Belirtileri, Tanısı, Evreleri ve Tedavisi

Mesane Kanseri Belirtileri, Tanısı, Evreleri ve Tedavisi

Mesane Kanseri

Mesane kanseri, dünyada en yaygın görülen kanser türlerindendir. Yüzbinlerce insanı etkileyen mesane kanseri, erkeklerde daha sık görülür. Bu kanser her yaşta görülebilir ancak sıklıkla yaşlı-yetişkin insanları etkiler.

Mesane kanseri, üriner sistem organlarından olan mesanenin çeper dokusunda oluşan kötü huylu tümörler sebebiyle oluşur. Kanserin %90'ı mesanenin iç yüzeyindeki 'transizyonel hücreli karsinomlar' sebebiyle oluşur.

Mesane, alt karın bölgesinde bulunup idrarı depolayan içi boş kaslı bir organdır. Mesanenin iç kısmını döşeyen hücrelerde kanser hücrelerinin çoğalmasıyla tümör oluşumu başlar. Mesane tümörü yaygın olarak mesanede görülmesine rağmen, boşaltım sisteminin diğer bölümlerinde de ortaya çıkabilir.

Mesane Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Mesane kanseri belirtileri arasında en yaygın olarak görülen semptom idrarda kan görülmesidir. İdrar kesesi kanseri hastalarının % 80'inde idrarda kan görülmesi durumu yani hematüri görülür.

Mesanede kanser oluşması durumunda en sık görülen diğer belirtiler şunlardır:

idrarda kana rastlanması (hematüri) idrara sıkışma hissi sık sık tuvalate gitme hissi gelmesi mesanenin tam boşaltılamaması hissi idrar yaparken ıkınma gerekliliği idrar yaparken ağrı hissedilmesi

Bu belirtiler doğrudan kanser teşhisi konulması için yeterli değildir. Belirtilerin bazıları farklı sorunlardan dolayı da görülebilir.

Mesane Kanseri Risk Faktörleri Nelerdir?

Mesanede kanser hücrelerinin çoğalmasına neden olabilecek risk faktörleri şunlardır:

Sigara İçmek: Sigara tüketmek, idrarda kimyasal birikmesine neden olur. Bu da kanser riskini artırabilir. Sigara içerken, vücudunuz dumandaki kimyasalları işler ve idrarınıza bir miktar salgılar. Bu zararlı kimyasallar mesanenin iç kısmına zarar verebilir.

Artan Yaş: Kanser riski yaşlandıkça artar. Her yaşta kanser ortaya çıkabilir, ancak 40 yaşın altındaki insanlarda nadiren görülür.

Erkek Olmak: Erkeklerin mesanesinde tümör oluşumu olasılığı kadınlardan daha fazladır.

Kimyasala Maruz Kalmak: Böbrekler, kandaki zararlı kimyasalları filtreleyerek mesaneye taşır. Bu kimyasalların mesanede birikmesinin mesanede kanser riskini artırdığı düşünülmektedir. Arsenik ve boya, kauçuk, deri ve tekstil imalatında kullanılan kimyasallar bu riski taşır.

Önceden Kanser Tedavi Geçirmek: Anti-kanser ilacı (siklofosfamid) almış olmak. Daha önceden bir kanser tedavisi almış olmak kanser riski doğurabilir.

Kronik Mesane İltihabı: Üriner kateterin uzun süreli kullanımı mesanede tümör oluşma riski doğurur. Tekrarlanan üriner enfeksiyonlar veya iltihaplar (sistit), mesanede kanser riskini artırabilir.

Kişisel veya Ailevi Kanser Geçmişi: Daha önce mesanesinde kanser oluşmuş olan kişilerde tekrar kanser oluşma riski yüksektir. Birinci derece yakınlarında kanser hikayesi olanlarda da risk bulunmaktadır.

Mesane Kanseri Tanısı

Mesane kanserinde tanı koymak için kullanılan bazı testler ve prosedürler vardır.

Sistoskopi: Sistoskopi yapmak için doktorunuz üretraya küçük, dar bir tüp (sistoskop) yerleştirir. Ürolog, sistoskop sayesinde üretra ve mesane içini görebilir, hastalığı inceleyebilir.

Biyopsi: Ürolog, sistoskopi sırasında biyopsi incelemesi için özel bir alet kullanır. Bu prosedür bazen mesane tümörünün transüretral rezeksiyonu (TURBT) olarak adlandırılır. TURBT ayrıca kanser tedavisinde de kullanılabilir.

İdrar Sitolojisi: İdrar örneği, idrar sitolojisi adı verilen bir prosedürle alınır. Alınan örnek mikroskop altında analiz edilir.

Görüntüleme Testleri: Bilgisayarlı tomografi (BT), ürogram ve retrograd pyelogram testleri uygulanır. Bu görüntüleme teknolojileri sayesinde hastanın idrar yolu yapısı incelenir.

Retrograd Piyelogram: Üst idrar yollarına ayrıntılı olarak bakmak için kullanılan bir X-ışını muayenesidir. Üretra ve mesaneye ince bir tüp (kateter) geçirerek üreterlere boya enjekte edilir. Boya daha sonra röntgene aktarılır ve X-ışını görüntüleri yakalanır.

Mesane Kanseri Evreleri

Mesane kanseri evreleri bir dizi bulgu ve test sonucu ile belirlenir. Testler, fiziksel muayeneler, biyopsi ve görüntüleme testlerinin tümünün sonuçlarına bağlı olarak kanser evresi saptanır.

Amerika NCCN kılavuzlarındaki kanser sınıflamasına (TNM sınıflaması) göre, bu kanser türünde 4 ana evre vardır.

Evre 0

Diğer kanser tiplerinden farklı olarak, mesane kanserlerinde Evre 0 evresi vardır. Bu evrede kanser lenf bezlerine veya uzak organlara sıçramamıştır. İki grupta incelenir.

Evre 0a: Bu evrede idrar torbasının içinde bir veya daha fazla papiller kanser olabilir. Kanser yüzeyel epitel tabakasındadır. (Derinlere invazyon yapmamıştır) Evre 0is: Bu evrede mesane içine doğru papiller büyüyen değil, idrar torbası yüzeyel hücreleri yatay büyüyen kanser hücreleri vardır. Bu kanserlere “karsinoma in situ” adı verilir. Bu tip kanserler çok saldırgan seyreder. Evre 1

Bu evrede kanser yüzeyel epitel tabakasının bir alt tabakasına yani subepitelyal dokuya geçmiştir. Kas tabakasına geçiş olmamıştır.

Bu evrede lenf bezlerine veya uzak organlara sıçrama olmamıştır.

Evre 2

Bu evrede kanser kas tabakasına kadar ilerlemiştir. Kanser lenf bezlerine veya uzak organlara sıçramamıştır.

Evre 3

Bu evre iki grupta incelenir.

Evre 3A: Kanser, kasların derinindeki yağlı tabakaya veya çevre organlara (prostat/ vajina) yayılmıştır. Bölgesel lenf nodlarına en fazla 1 adet metastaz yapmıştır. Uzak organ veya (>1) lenf nodu metastazı yoktur. Evre 3B: Kanser pelvik veya üst pelvik lenf nodlarına çok sayıda metastaz yapmıştır. Uzak organ metastazı veya common iliak damarlar üstü lenf nodu metastazı yoktur. Evre 4 Evre 4A: Kanser iliak damarların üstünde uzak lenf bezlerine de yayılmıştır. Organlara metastaz yoktur. Evre 4B: Kanser kemik, akciğer, karaciğer gibi organlara metastaz yapmıştır. Mesane Kanseri Tedavisi

Oldukça yaygın görülen mesane kanseri tedavisi için birden fazla tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Hasta özelinde incelenen tedavi yöntemleri uzman ürolog eşliğinde seçilmelidir.

Mesane Kanseri Ameliyatı: Mesane kanseri tedavisinde cerrahi operasyon ile kanserli hücrelerin alınması yada temizlenmesi yöntemidir.

İntravezikal Kemoterapi: Hastanın sadece mesanesine kemoterapi uygulanması yöntemidir. Genellikle tekrarlama veya ileri evreye ilerleme riski olan kanserlerde tercih edilir.

Yapay Mesane: Hastalıklı mesanenin alınarak vücuttaki idrarın dışarı atılması için yapay bir mesanenin yapılmasıdır.

Bağırsaktan yapay mesane yapımı ile ilgili yazımızı inceleyebilirsiniz.

Sistemik Kemoterapi: Hastanın tüm vücudu için kemoterapi uygulanması yöntemidir.

İmmünoterapi: Bağışıklık sistemini tetiklemeyi hedefleyen tedavi yöntemidir.

Radyasyon Tedavisi: Ameliyatın bir seçenek olmadığı durumlarda tercih edilir.

Mesane Kanseri Ameliyatı

Kanser tedavisinde cerrahi operasyon yani ameliyat oldukça önemli bir tedavi yöntemidir. Mesane kanseri ameliyatı TUR veya Sistektomi yöntemleri ile yapılır.

Ameliyatta hedef, mesaneyi kanser hücrelerinden arındırmaktır. Ameliyat öncesinde kanserin yayılım durumuna göre yöntem tercihi ve tedavi seçeneği belirlenir.

> TUR Mesane Kanseri Ameliyatı

En bilindik mesane ameliyatı Transüretral Rezeksiyon (TUR) ameliyatıdır. Sistoskopi ile tümör saptandığında idrar yolundan girilerek TUR-Mesane ameliyatı yapılır.

Mesane tümöründe TUR yöntemi genellikle erken evredeki kanser için tercih edilen ilk tedavi yöntemidir. TUR ameliyatları, metastaz yaparak kaslara sıçramayan mesane tümörlerinde tercih edilir.

Ucunda kamera ve kazıma bıçağı olan bir aletle hastanın idrar yolundan girilerek kanserli kitlenin tamamı çıkartılır.

TUR-Mesane ameliyatının bir çok avantajı vardır. En az riskle ve mükemmel sonuçlarla tekrar tekrar gerçekleştirilebilir.

> Radikal Sistektomi ile Mesane Tümörü Ameliyatı

Radikal Sistektomi, mesanenin tamamını veya kanserli kısmını çıkarmak için yapılan cerrahidir. Kanser, mesaneye zarar vermeden çıkarılabilecek durumdaysa bir seçenek olabilir.

Radikal sistektomi, erkek hastalarda prostat ve seminal veziküllerin de çıkarılmasını içerir. Erkeklerde, prostat ve seminal veziküllerin çıkarılması, erektil disfonksiyona neden olabilir. Ancak, cerrahınız ereksiyon için gerekli olan sinirleri ayırabilir.

Kadınlarda, radikal sistektomi ayrıca uterusun, yumurtalıkların ve vajinanın bir kısmının çıkarılmasını içerir. Kadınlarda, yumurtalıkların çıkarılması kısırlığa ve erken menopoza neden olur.

Sistektomi, enfeksiyon ve kanama riski taşır.

İdrar kesesi kanseri tedavisinde başarılı bir yöntem olan radikal sistektomi, da Vinci robotik cerrahi robotu ile yapıldığında bu prosedüre robotik radikal sistektomi denir.

paylas:

"
Nöroblastom Tedavisi Ankara - Prof. Dr. Suna Emir

Nöroblastom Tedavisi Ankara - Prof. Dr. Suna Emir

Nöroblastom Nedir? Tedavisi Ankara

Sinir sistemi, merkezi sinir sistemini (beyin ve omurilik) ve çevresel sinir sistemini (merkezi sinir sisteminden ayrılan ve vücudun diğer tüm bölümlerine bağlanan sinirler) içerir.

Nöroblastom, periferik sinir sisteminin sempatik sinir sistemi adı verilen bir bölümünde gelişen nadir bir kanser türüdür. Nöroblastom, erken sinir hücrelerinde (nöroblast) başlar.

Nöroblastom, nöroblastlar sinir hücrelerine dönüşmek yerine büyüyüp kontrolden çıktıklarında meydana gelir.

Çoğu zaman, nöroblastom adrenal bezlerin dokusunda başlar. Adrenal bez böbreklerin üzerinde yer alır ve kalp atış hızını, kan basıncını ve diğer önemli vücut fonksiyonlarını kontrol eden hormonları üretir. Nöroblastom ayrıca karın, göğüs veya boyun gibi vücudun diğer bölgelerinde sinir hücrelerinden de başlayabilir.

Nöroblastom hangi yaş grubu çocuklarda olur?

Nöroblastom, genellikle gelişmekte olan bir bebekte bulunan sinir hücrelerinin çok erken formlarında gelişir, bu da yenidoğan kadar küçük çocukların neden bu kanseri geliştirebileceğini açıklar. Aslında, nöroblastom bebeklerde en sık bulunan kanserdir.

Neredeyse tüm nöroblastom vakaları, bebeklerde ve beş yaşından küçük çocuklarda görülür. Yaş büyümesiyle beraber görülme sıklığı azalır.

Nöroblastomun Belirtileri

Nöroblastom belirtileri, hastalığın nerede başladığına, kanserin ne kadar büyüdüğüne ve vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığına bağlı olarak farklı olabilir.

Ağrı, Kabızlık veya ishal, Karın şişliği, İştah kaybı, kilo kaybı, Göz çevresindeki koyu halkalar, Zayıflık, Ateş.

Bu erken belirtiler yavaş gelişebileceğinden ve diğer yaygın çocukluk hastalıklarına benzediğinden nöroblastomun teşhis edilmesi zor olabilir. Büyüyen tümör yakındaki dokulara baskı yaparsa veya kanser başka bölgelere yayılırsa farklı belirtiler ortaya çıkabilir.

Nöroblastoma Bağlı Göz Çevresinde Koyu Halkalar (Racoon Eyes)

Nöroblastom Nasıl Teşhis Edilir?

Tam bir fizik muayene yanında nöroblastom teşhisini koymak veya doğrulamak için bazı testlere ihtiyaç vardır. Nöroblastomdan şüphelenilirse tanıyı doğrulamak ve belirtilerin diğer nedenlerini ekarte etmek için testler istenir.

- İdrar Testleri ve Kan Testleri

Nöroblastom hücreleri, HVA ve VMA adı verilen maddeler üretir. Nöroblastomlu kişilerin idrarlarında yüksek düzeyde HVA ve VMA vardır, bu nedenle bu kimyasalların düzeylerini ölçmek için çocuğunuzun idrarı 24 saat boyunca toplanır. Bazen de tek idrar örneğinde çalışılır.

- Görüntüleme Çalışmaları (Direkt Grafiler, BT Taramaları, MRI'lar ve Ultrasonlar)

- Biyopsi (Küçük Bir Doku Numunesi Alarak Bir Patoloji'de Tümör Hücrelerinin Varlığını Göstermek)

Nöroblastom hücrelerinde spesifik genetik anormallikler patoloji örneğinde çalışılır. Bu, kanserin ne kadar agresif olabileceğini öngören bir çalışmadır.

- Kemik İliği Aspirasyonu ve Biyopsi

Nöroblastomun çocuğunuzun kemiklerine yayılıp yayılmadığını belirlememiz gerekirse, bir kemik iliği örneği alınabilir. Örnek tipik olarak kalça kemiğinden çıkarılır ve bir laboratuarda analiz edilir.

Test sonuçları nöroblastom olduğunu gösteriyorsa, doktorlar hastalığı düşük riskli, orta riskli veya yüksek riskli olarak sınıflandırır. Buna evreleme denir.

Nöroblastom Tedavisi Ankara

Nöroblastom tedavisi başarısı, çocuğun yaşı, ne kadar hastalık olduğu ve tümörün özellikleri dahil olmak üzere birçok şeye bağlıdır. Doktorların nöroblastomu nasıl tedavi edeceği, evrelemesine ve kanserin yayılıp yayılmadığına bağlıdır.

Evre I

Tümör, ortaya çıktığı alanla sınırlıdır (yani yayılma veya metastaz yoktur) ve ameliyatla tamamen çıkarılabilir.

Evre II

Tümör, ortaya çıktığı alanla sınırlıdır, ancak ameliyatla tamamen çıkarılamaz. Ameliyatla tümörü tamamen çıkarmak mümkün olabilir veya olmayabilir. Nöroblastom hücreleri, tümöre bitişik lenf düğümlerinde bulunur.

Evre III

Orta hattı geçen bir tümör söz konusudur, orta hattın karşı tarafından lenf bezleri tutulur. Tümör tamemen çıkarılamamış ve orta hattı geçiyor veya tümörün karşı tarafındaki lenf bezlerinde de tutulum vardır.

Tümör ameliyatla tamamen alınamaz ve şunlardan birine sahiptir:

Vücudun bir tarafından diğerine yayılmış ve yakındaki lenf düğümlerine de yayılmış olabilir, Ortaya çıktığı alanla sınırlı, ancak vücudun diğer tarafındaki lenf düğümlerine yayılmıştır veya, Vücudun ortasında sınırlı ve vücudun her iki tarafındaki lenf düğümlerine yayılmıştır. Evre IV

Tümör uzak lenf düğümlerine, kemik iliğine, kemiğe, karaciğere veya diğer organlara yayılmıştır (evre 4S ile tanımlananlar hariç).

Evre 4S

Aşama 4S sadece bir yaşından küçük çocuklar için geçerlidir. Tümör, 1. ve 2. aşamalarda olduğu gibi ortaya çıktığı alanla sınırlıdır, ancak bazı hücreler karaciğere, cilde veya kemik iliğine yayılmıştır.

Günümüzde evre, yaş, kötü patolojik özellik ve genetik mutasyonlara bağlı olarak nöroblastomlu çocuklar risk gruplarına ayrılarak tedavi edilmektedir.

Düşük riskli nöroblastom, ameliyatla kolayca çıkarılabilen çok küçük tümörleri olan bebeklerde ve çocuklarda en yaygın olanıdır. Orta riskli nöroblastom, genellikle vücudun diğer bölgelerine yayılmamış daha büyük tümörleri olan çocuklarda veya tümörleri yayılmış 18 aydan küçük çocuklarda bulunur. Yüksek riskli nöroblastom, yayılan ve 18 aylıktan sonra teşhis edilen hastalığı ve ayrıca MYCN amplifikasyonu olarak bilinen genetik bir özellik içeren tümörleri olan kişilerde (yaş veya hastalığın yayılmasından bağımsız olarak) nöroblastomları içerir.

Doktorlar, düşük riskli hastalığı olan bir çocuğu yakından izleyecek ve tümörün büyümediğinden emin olmak için sık sık testler yapacaktır. Bazen tümörü çıkarmak için ameliyat tercih edilebilir.

Orta riskli hastalığı olan bir çocuk muhtemelen kemoterapiye ihtiyaç duyacaktır ve ayrıca ameliyat olabilir. Bazılarının radyasyon tedavisine ihtiyacı olabilir.

Yüksek riskli hastalığı olan bir çocuğun, tümörü çıkarmak için ameliyat, radyasyon tedavisi, kemoterapi, kök hücre nakli ve immünoterapi dahil olmak üzere daha uzun ve daha agresif tedavilere ihtiyacı vardır. MIBG tedavisinin çocuğun iyileşme şansını artırıp artırmayacağını görmek için çalışmalar yapılmaktadır.

Nöroblastom iyileşir mi?

Bir nöroblastom hastasının iyileşip iyileşmeyeceği konusu hastadan hastaya değişkenlik göstermektedir. Bu konuda hastalığın evresi, tümörün saldırganlığı ve hastanın yaşı gibi faktörler rol oynamaktadır. Nöroblastom hastalığının seyri hastadan hastaya değişiklik gösterir. Hastalık seyri özellikle tümörün büyüme şekline ve tanı anında hangi hastalık evresinde olduğuna bağlıdır.

Nöroblastom hastalığı 4S evresindeki çocuklarda, genellikle bölgesel sınırlı tümörlerde ve daha küçük çocuklarda veya hastalığı evre 1-2 olan lokalize hastalıklı çocuklarda çok iyi bir prognoz (10 yıllık sağkalım %90’dan fazla) söz konusudur. Biyolojik ve klinik olarak iyi seyirli nöroblastomların bir özelliği spontan iyi huylu tümöre değişim gösterebilme (diferansiye olabilme) veya tamamen kaybolabilme (spontan remisyon) potansiyeline sahip olmalarıdır.

Molekular genetik olarak yüksek risk kriteri olmayan 18 ayın altındaki evre 3, genellikle bölgesel sınırlı tümörlerde ve daha küçük çocuklarda iyi bir prognoz mümkün olabilmektedir. Metastaz oluşturmuş nöroblastomlu 4 büyük çocuklarda ise iyileşme beklentileri, uygulanan yoğun tedaviye rağmen hala olumsuzdur.

"
Medikal (Tıbbi) Onkoloji Nedir? Neye Bakar?

Medikal (Tıbbi) Onkoloji Nedir? Neye Bakar?

Medikal Onkoloji

Kanser tüm dünyada yaygın olarak görülen, halk sağlığını tehdit eden küresel bir sağlık problemidir. Günümüzde kanserin tanı ve tedavisinde her geçen gün önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Kanser hastalığının teşhisi, tedavisi, takibi ile ilgilenen bilim dalı onkoloji olarak adlandırılır. Onkoloji bilim dalının cerrahi onkoloji, radyasyon onkolojisi, medikal onkoloji gibi farklı alt dalları vardır.

İçindekiler Medikal Onkoloji (Tıbbi Onkoloji) Nedir? Medikal Onkolojinin Bölümü Nedir? Medikal Onkoloji Neye Bakar? Medikal Onkoloji Tedavisi Nedir? Medikal Onkoloji Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Medikal Onkoloji (Tıbbi Onkoloji) Nedir?

Onkolojinin alt dallarından olan medikal onkoloji bir diğer adıyla tıbbi onkoloji kanserin ilaçla tedavisi ile ilgilenen bilim dalıdır. Ancak medikal onkologlar kanserin sadece tedavisi ile değil aynı zamanda erken dönemde tanısının konulması ve korunma yollarıyla da ilgilenir. Medikal onkolojinin ilgi alanına giren hastalıklar, medikal onkolojide kullanılan tedavi yöntemleri gibi medikal onkoloji ile ilgili merak edilenleri yazının devamında bulabilirsiniz.

Medikal Onkolojinin Bölümü Nedir?

Liv Hospital Tıbbi (Medikal) Onkoloji Kliniği’nde kanser tanı ve tedavisi medikal onkoloji uzman kadrosu tarafından yürütülmektedir. Kanser hastalığında erken tanı ve tedavi oldukça önemlidir. Bazı durumlarda herhangi bir belirti olmamasına rağmen rutin kontroller sayesinde kanser fark edilebilir. Sizde de ani kilo kaybı, halsizlik, sebepsiz ağrı, ele gelen kitle gibi şikâyetleriniz varsa veya aileniz kanser öyküsü bulunuyorsa alanında uzman bir doktordan randevu almayı ve kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.

Medikal Onkoloji Neye Bakar? Lenfoma, lösemi, multipl myelom gibi hematolojik kanserler, Meme kanseri, Beyin kanseri, Akciğer, mide, kolon kanseri gibi kanser çeşitleri


Medikal Onkoloji Tedavisi Nedir?

Medikal onkoloji denildiğinde ilk akla gelen kemoterapi, radyoterapi ve immünoterapi gibi tedavi yöntemleridir. Bununla birlikte medikal onkolojinin uzmanlık alanı içerisinde ağrı tedavisi, semptomatik tedavi, beslenme ve diyet desteği, psikolojik tedavi ve destek gibi hizmetler de yer alır. Medikal onkoloji kapsamına giren tedavi yaklaşımlarından bazıları kemoterapi, immünoterapi, ağrı tedavisi, semptomatik tedavi, beslenme ve diyet, psikolojik tedavi ve destektir. Bu tedavi yaklaşımları aşağıda detaylandırılmıştır.

Kemoterapi Nedir? Mide bulantısı ve/veya kusma, Saç kaybı, Bağırsak hareketlerinde düzensizlik, Ateş, Ağız bölgesinde yara, Vücutta kolay morarma ve kanama İmmünoterapi Nedir? Yorgunluk ve bitkinlik, Kaşıntı, İshal, Mide bulantısı ve/veya kusma,


Ağrı Tedavisi (Algoloji) Nedir?

Ağrı kanser hastalarında sıklıkla karşılaşılan, hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir sorundur. Medikal onkoloji bilim dalı sadece kanserin tanı ve tedavisi ile değil hastaların yaşam kalitesini artırmakla da ilgilenir. Bu bağlamda medikal onkologlar genellikle ağrı tedavisi yani algoloji alanında da uzmanlığı bulunan hekimlerdir. Araştırmalar başarılı bir ağrı tedavisinin hastanın yaşam kalitesini ve hayatta kalma süresini artırdığını göstermektedir.

Semptomatik Tedavi Nedir?

Semptomatik tedavi kanser hastalarının yaşadığı iştah kaybı, uykusuzluk, mide bulantısı, kilo kaybı, yorgunluk, enfeksiyon gibi semptomları hafifletmeyi ve hastanın yaşam kalitesini arttırmayı amaçlar.

Beslenme ve Diyet Tedavisi Nedir?

Sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam kanserin önlenmesine ve ilerlemesini durdurmaya yardımcı olabilir. Kanser hastalarında görülen semptomların başında iştahsızlık ve kilo kaybı gelir. Bununla birlikte kanser tedavilerinin yan etkilerinden bir tanesi de iştahsızlıktır. Kanser tedavisi sürecinde bağışıklık sistemini güçlü tutmak önemlidir. Sağlıklı beslenme bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Bir başka ifadeyle kanser tedavisinin en önemli aşamalarından bir tanesi de hastaları sağlıklı ve dengeli beslenme ile ilgili bilgilendirmektir.

Psikolojik Tedavi ve Destek Nedir?

Kanserin hem kendisi hem de tedavi süreci hastalarda hem fizyolojik hem de psikolojik sorunlar ortaya çıkmasına neden olabilir. Kanser teşhisi konan hastalar ilk aşamada hastalığı kabullenmede zorluk yaşayabilirler. Bunun akabinde kendilerini nasıl bir sürecin beklediği ile ilgili endişe duyabilir ve sıklıkla ölüm korkusu ile karşı karşıya kalabilirler. Bu nedenle kanser hastalarında psikolojik tedavi ve destek önemlidir. Araştırmalar psikolojik desteğin hastaların yaşam kalitesini ve hayatta kalma süresini artırdığını göstermektedir.. Bu nedenle medikal onkoloji uzmanları kanser tanısının ardından hastalara diğer branşlarla işbirliği içerisinde psikolojik tedavi ve destek de sağlarlar.


Medikal Onkoloji Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Günümüzde kanser olgularının sayısında artışla birlikte onkoloji bölümü daha çok bilinir hale gelmiştir. Bununla birlikte alt dalları hastalar tarafından hala net olarak ayırt edilmeyebilir. Medikal onkoloji birimi ile ilgili sıklıkla merak edilen sorular ve yanıtları aşağıda ele alınmıştır.

Tıbbi Onkoloji ile Medikal Onkoloji Arasındaki Fark Nedir?

Tıbbi onkoloji ve medikal onkoloji aynı anlamlara gelir. Her ikisi de kanserin tanı ve tedavisinde kemoterapi, immünoterapi gibi ilaçlı tedavi yöntemlerinden faydalanır.

Tıbbi Onkolojiye Neden Gidilir?

Tıbbi onkoloji uzmanları sadece kanserin tedavisinin yanı sıra tanısı ve tedavi sürecinde olması muhtemel komplikasyonların yönetilmesi ile de ilgilenir. Aynı zamanda ailesinde kanser öyküsü olan veya kanser şüphesi olanlara tıbbi onkoloji uzmanları tarafından kanseri önlemeye yönelik bilgilendirmeler yapılır.
Kanser hastalarının veya kanser şüphesi bulunanların ilk başvurdukları doktorlar genellikle medikal onkologlardır. Medikal onkoloji uzmanların kanserin tanı, ve tedavisinin yanında kanserden korunma yolları ile ilgili de gerekli bilgilendirmeyi yaparlar. Medikal onkoloji kanser teşhis ve tedavisinin önemli alt disiplinlerinden bir tanesidir.

"
Celalettin Kocatürk - Akciğer Kanseri Tedavisi, Belirtileri ve Evreleri - Blog

Celalettin Kocatürk - Akciğer Kanseri Tedavisi, Belirtileri ve Evreleri - Blog

Akciğer Kanseri Tedavisi, Belirtileri ve Evreleri

Uzun süre sigara içenlerin yaklaşık 1/7’sinde akciğer kanseri gelişir. Sigara: Akciğer kanserlerinin %90’ından sorumludur. Günde içilen sigara miktarı, içilen yıl sayısı, sigaraya başlama yaşı önemlidir. Pasif içiciliğe bağlı olarak, başkalarının içtiği sigara sizde veya sizin içtiğiniz sigara sevdiklerinizde akciğer kanseri yapabilir. Kadın hastaların %65’ i bu sebeple akciğer kanseri olmaktadır.

Ailede akciğer kanseri olması akciğer kanserine yakalanma riskini arttırmaktadır (2,5-4 kat). Ailede akciğer kanseri olan ve sigara içmemiş bir kadının akciğer kanseri riski 2.8 kat artar Ailede akciğer kanseri olmayan ve sigara içen bir kadında bu risk 11.3 kat artar. Ailede akciğer kanseri olan ve sigara içen bir kadında ise bu risk 30 kat artar. AKCİĞER KANSERİ BELİRTİLERİ VE BULGULARI

Akciğerler göğüs kafesimizi doldurur ve oldukça büyük organlardır. Akciğerde ağrı duyusu da bulunmamaktadır. Akciğer kanserinde işte bu yüzden erken teşhis, erken tanı çok önemlidir, keza bu hastalık oldukça ileri aşamalara gelene kadar herhangi bir şikayete yol açmayabilir.

Şikayet olmaksızın, tesadüfen ya da tarama amacıyla çekilen grafi veya tomografilerde saptanabilir. İnatçı öksürük, balgam, balgamda kan, nefes darlığı, göğüs ağrısı kanser için şüphe uyandırması gereken şikayetlerdir. İştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı, terleme şikayetleri önemsenmelidir. Bazen de kanserin yayıldığı organla ilgili şikayetler (baş ağrısı, kemiklerde ağrı gibi) olabilir. YAPILMASI GEREKEN TEMEL İNCELEMELER

Ayrıntılı muayene, solunum fonksiyon testi, kardiyak değerlendirme, normal akciğer grafisi, bilgisayarlı tomografi, PET-CT ve kraniyal MR teşhis ve klinik evreleme için kullanılan teknikler arasındadır.


TANI

Kesin tanı patolojik inceleme ile konulabilir. Bu amaçla, iğne biopsisi, Bronkoskopik Biopsi, Lenf nodu biopsisi işlemlerinden biri veya fazlasını yapmak gerekebilir.

AKCİĞER KANSERİNDE TANI NASIL KONULUR ?

AKCİĞER KANSERİ HÜCRE TİPİ

Akciğer kanseri başlıca 2 tipe ayrılır,

Küçük hücreli akciğer kanseri, %10-15 oranında görülür. Hızlı büyür, çabuk yayılır, tanı konulduğunda genellikle metastaz yapmıştır. %95’i kemoterapi/radyoterapi ile, %5’i cerrahi ile tedavi edilir. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri, %85-90 oranında görülür. Daha yavaş büyür. Tedavi için “cerrahi/kemoterapi/radyoterapi” seçeneklerinden biri veya kombinasyonu yapılır. AKCİĞER KANSERİ EVRELEMESİ

Akciğer kanseri evrelemesi, hastalığın yaygınlığını öğrenmek, tedavi planı yapmak ve sağkalım ile ilgili öngörüde bulunmak için yapılır.

3 temel kriter değerlendirillir. Bunlar T, N, M kriterleridir.

“T” Durumu: Tümörün çapının büyüklüğü, yerleşimi ve işgal ettiği dokulara göre yapılır. Buna göre T1a, T1b, T1c, T2a, T2b, T3, T4 olarak derecelendirilir. “N” Durumu: Bölgesel (N1), Mediastinal (N2) ve uzak lenf bezlerine yayılım (N3) değerlendirilir. “M” Durumu: Uzak bölgelere yayılması değerlendirilir. Buna göre M1a, M1b, M1c olarak tanımlanır.

Ülkemizde görülen vakaların %18’i lokal %30’u bölgesel %52’si ise metastatik hastalıktır.

NASIL TEDAVİ EDİLİR VE TEDAVİ PLANI NEYE GÖRE BELİRLERNİR ?

Hastanın genel durumu, muayenesi, tetkikleri incelendikten ve evresi belirlendikten sonra tedavi yapılır. Her hasta için ayrı bir plan hazırlanır.

AKCİĞER KANSERİ EVRELERİ


Evre 1 ve Evre 2’de, kalp ve akciğer rezervleri iyi olan ve operasyonu kaldırabileceği düşünülen hastalarda ilk seçenek cerrahi tedavidir. Cerrahi tedavi komplet olmalıdır (ameliyat sonrası hiç tümör kalmayacak şekilde yapılan ameliyat). Evre 2 ve üzerindeki hastalarda tedavide Kemoterapi eklenir.

Cerrahi tedavi için mümkünse kapalı yöntemler (robotik, torakoskopik) ercih edilmektedir. Ancak tümör cerrahisi prensiplerinden asla ödün verilmemelidir.

Evre 3 ve Evre 4’de ile kemoterapi ve/veya Radyoterapi tercih edilir. Bu evrelerde bulunan seçilmiş hastalarda Kemoterapi/Radyoterapi uygulamasını takiben cerrahi tedavi yapılabilir.

Bazı hücre tiplerinde (özellikle adenokanser), hedefe yönelik tedaviler daha başarılı olabilmektedir. İmmünoterapi ajanları ile son zamanlarda oldukça iyi tedavi sonuçları alınabilmektedir. Akciğer kanseri ne kadar erken dönemde tespit edilebilirse, kanserden kurtulma şansı da o kadar yüksek olmaktadır.


SAĞKALIM BEKLENTİSİ

Sağkalım oranı, tüm tıbbi gelişmelere rağmen, son 30 yıldır çok az değişmiş, ancak %17.1’e gelebilmiştir. Yani 100 akciğer kanserli hastanın 17’si 5 yıl ve daha uzun süre yaşamaktadır. Evre Ia’da sağkalım %92 iken, Evre IVA’da %10, Evre IVB’de %0’dır. Bu nedenle, hastalığın henüz belirti vermediği erken dönemde yapılan tarama çalışmaları önemlidir.

Akciğer kanseri ne kadar erken dönemde tespit edilebilirse, kanserden kurtulma şansı da o kadar yüksek olmaktadır. Bu nedenle riskli gurupta yer alan kişilerin “ ” na katılması önerilmektedir. Tarama çalışmalarının özellikle NLST (The National Lung Screening) ve Nelson çalışmaları ile yararı kanıtlanmıştır ve NCCN de dahil olmak üzere hemen tüm bilimsel rehberlerde önerilmektedir. Yaşı 50’nin üzerinde olan ve 25 paket/yıl sigara öyküsü olan bireylerin tarama programına girmesi önerilmektedir. Tarama için “düşük doz bilgisayarlı tomografi” çekilmesi gerekir.

3B’yi unutmamak dileğiyle yazıma son vermek istiyorum. Başlama (sigara içmek bir statü göstergesi değildir) Bırak (istersen bırakabilirsin, bu konu ile ilgili önerilerimi ilerleyen günlerde yazacağım) Başvur (50 yaş üstünde ve 25 paket/yıl sigara içtiysen, tarama programına başvurmalısın) "
Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri | Çetin Karaca

Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri | Çetin Karaca

Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Pankreas, karın en arka bölümünde yerleşmiş, yaklaşık 15 cm uzunluğunda, mide, onikiparmak bağırsağı (duodenum) ve kalın bağırsakla (kolon) ön yüzü tümüyle kapatılmış bir organdır.

1 Pankreas Kanseri Risk Faktörleri 2 Belirtiler 2.1 Pankreas Kanseri Tanısı 2.2 Pankreas Kanseri Tedavisi 2.3 Bir Cevap Yazın Yorumu Sil

Birçok önemli görevi olmakla birlikte, alınan gıdaların sindiriminde ve kan şekerinin dengede tutulmasında önemli rol oynamaktadır. Pankreas kanseri, organın her bölgesinden gelişmekle birlikte en sık baş bölgesinden gelişmektedir. Yine en sık salgı yapan hücrelerden köken alırlar ve adenokanser olarak adlandırılırlar.

Pankreas Kanseri Risk Faktörleri

Hastalığın sebebi bilinmemekle birlikte sigara içenlerde ve şişman bireylerde daha sık görülür. Hastaların hemen hemen %30’unda pankreas kanserinin nedeni sigara kullanımıdır. Erişkin tip şeker hastalığına bağlı pankreas kanseri tartışmalıdır. Çok az sayıda hastada soya çekim ile pankreas kanseri gelişebilir. Kanser erkeklerde kadınlardan daha sık görülmekte olup risk yaşla birlikte artar. Ortalama yaş erkeklerde 63, kadınlarda ise 67’dir.

Belirtiler

Pankreas kanseri, kilo kaybı, karın ağrısı, sarılık, iştah kaybı, bulantı-kusma, halsizlik, yorgunluk, ishal, sindirim zorluğu, sırt ağrısı, camcı macunu renginde dışkılama, solgunluk, aniden ortaya çıkan ve aile öyküsü bulunmayan şeker hastalığı, depresyon gibi psikolojik bozukluklarla ortaya çıkabilir.

Şişkinlik, hazımsızlık ve iştah kaybı ile birlikte yetersiz gıda alımı sonucunda hasta kilo verir. Sarılık en sık ve en erken ortaya çıkan belirtidir. Başlangıçta gözlerde ortaya çıkar, daha sonra deride sararma olur, bunu idrar renginin koyulaşarak ‘çay renkli idrar’ yapmaya dönüşmesi takip eder ve nihayet ‘camcı macunu’ olarak tanımlan dışkının açık renk alması ile sonuçlanır.

Sarılığın nedeni, karaciğerde yapılan bilirubin maddesinin- pankreas kanseri tarafından safra yolunun tıkanması sonucunda- onikiparmak bağırsağına olan atılımının engellenmesidir. Ağrı önceleri müphem karın ağrısı olarak tanımlanan, hafif bir rahatsızlık hissi şeklindeyken, ileri dönemde sırta vuran karın ağrısı şeklini alır. Künt tabiatlıdır. Şişkinlik ve hazımsızlık belirtileri ile sıklıkla birliktedir.

Pankreas Kanseri Tanısı

Hastalık sinsi belirtilerle ortaya çıktığı için pankreas kanseri tanısı zor olabilir. Erken dönemde yakalanan hastalarda, en sık hekime başvuru anında bu hastalıktan hekimin şüphe etmesi ve buna yönelik araştırmalar yapması önemlidir.
Laboratuvar tetkikleri: Serum bilirubinleri, alkalen fosfataz, karaciğer transaminazları ile CEA, CA 19-9 ve CA 125 gibi tümör belirteçleri yükselmiştir. İdrarda bilirubin pozitifliği mevcuttur.
Ultrasonografi: Hemen daima ilk başvurulacak inceleme yöntemidir. Pankreasta sert ya da kistik kitle varlığı, kitlenin boyutu, kitlenin diğer çevre yapılarla olan ilişkisi ve damarsal yapılara olan yakınlığı hakkında bilgi verir.

Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MR): BT ağız ve damar yolu ile kontrast ilaç verilerek çekildiğinde pankreas tümörleri hakkında çok önemli bilgiler verir. Yaklaşık %95 ve üzerinde tanı koydurucu özelliği vardır.

MR görüntüleme aynı şekilde tümörün ayırıcı tanısında önemlidir. Bu iki inceleme gerektiğinde birlikte kullanılarak hastaya verilecek ameliyat kararı için doğru sonuçlara ulaşılmasını ve tümörün evrelemesinin doğru yapılmasını sağlarlar.

Pankreas Kanseri Tedavisi

Tedaviye başlarken fizik muayene, laboratuvar ve radyolojik incelemelerin sonunda, pankreas tümörünün hangi evrede olduğu, komşu organlarla ilişkisinin ne durumda olduğu, özellikle komşu damarlara ve/veya uzak organlara yayılımının olup olmadığı ortaya konulup ameliyatla çıkarılma şansı değerlendirilir. İleri evredeki tümörlerde cerrahi uygulanamaz.

Bu hastalara uygulanacak kemoterapi ile birlikte, mevcut sarılığının düzeltilmesi, beslenme desteğinin sağlanması, ağrının azaltılması yoluyla yaşam konforunu düzeltmek amacıyla bazı girişimler uygulanabilir. Bu amaçla ağızdan mide yoluyla yapılan endoskopi ile safra yoluna geçişi sağlayan bir boru (stent) konulması, karın cildinden karaciğer içi safra yollarına bir iğne yardımıyla konulan kateter ile safranın dışarı akıtılması, ağrı ile ileri mücadele teknikleri, onikiparmak bağırsağında tıkanıklığa yol açan tümörlerde bu kısma ağızdan endoskopik yöntemle girilerek stent takılması gibi yöntemler kullanılmaktadır.

Cerrahi Tedavi: Yapılan incelemelerde tümör ameliyatla çıkartılmaya uygunsa klasik olarak ‘Whipple ameliyatı’ uygulanmaktadır. Ayrıca tümör pankreasın gövde ve kuyruk kısmına yerleşmişse nispeten daha kolay rezeksiyon yöntemleri uygulanmaktadır. Tümörün cerrahi olarak çıkartılması bu hastalar için tek kür şansını oluşturmaktadır.

Pankreas başı tümörlerinde, cerrahi olarak yalnızca pankreasın baş kısmını çıkartabilmek mümkün olamadığı için ameliyat daha karmaşık olmaktadır. Uygulanan Whipple ameliyatında, pankreasın başı ile birlikte, safra kesesi, ana safra kanalının bir kısmı, oniki parmak bağırsağı, midenin bir kısmı ve etraf lenf bezleri blok halinde çıkarılmaktadır.

Pankreas Kanserinin Cerrahi Tedavisi (Whipple Ameliyatı) Oldukça uzun süreli, çok çeşitli organların çıkartıldığı ve yeniden devamlılığın sağlandığı bu ameliyat sırasında veya kısa süre sonrasında hastanın ölüm (mortalite) veya kanama olması, sindirim sisteminin devamlılığını sağlamak için yapılan dikişlerden kaçak olması (fistül) gibi kötü durumlarla (morbidite) karşılaşılabilmektedir. Dünyada kabul edilen ölüm oranı %5 ve altındaki orandır. Yine ameliyat sonrasında ortaya çıkan komplikasyonlar için dünyada kabul edilen oran %15-20’dir. Ülkemiz şartlarında bu oranlar %5-10 mortalite ve %20-25 morbidite oranlarıdır.

Radyasyon Tedavisi: Radyoterapi de denir. Kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerjili ışınların kullanılmasını içermektedir. Radyasyon tedavisi, yanızca tedavi edilen alandaki hücreleri etkiler. Radyasyon bir makine aracılığı ile dışarıdan ışın verilmesi şeklindedir. Radyoterapi, özellikle tümörün yerleşimi ve büyüklüğü cerrahiyi zorlaştırıyor ise veya cerrahi uygulanamayan durumlarda cerrahinin yerine tek başına veya kemoterapi ile kombine kullanılmaktadır. Cerrahi öncesinde tümörü küçültmek için kemoterapi ile birlikte radyoterapi kombine kullanılabilir. Bazı durumlarda ameliyat sonrası nüksleri engellemek amacı ile radyoterapi verilebilir.

Kemoterapi: Kanser hücrelerini öldürmek için antikanser ilaçların kullanılmasıdır. Pankreas kanserleri ameliyatı öncesi veya sonrası hastaların genel durumları dikkate alınarak kemoterapi denilen ilaç tedavisi uygulanabilir. Kemoterapi cerrahi öncesinde tümörü küçültmek için veya cerrahinin yerine primer tedavi olarak radyoterapi ile birlikte kullanılabilir.

Yaygın ileri evre hastalıkta cerrahi ve radyoterapinin yeri yoktur. Bu grup hastalara kemoterapi uygulanması ile hastaların hayat kalitelerinin belirgin iyileştirilebildiği ve sağkalımlarında uzama olabileceği bildirilmiştir.

Share this…

"
Kolorektal Kanser Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıl Yapılır?

Kolorektal Kanser Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıl Yapılır?

Kolorektal Kanser Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıl Yapılır?

Kolorektal kanser, kalın bağırsak (kolon) veya rektumda (anus ile kalın bağırsağın son kısmı) başlayan kanser türüdür. Erken teşhis ve tedavi, kolorektal kanser tedavisinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle, kolorektal kanser belirtilerini bilmek ve dikkate almak hayati önem taşır.

Kolorektal kanser belirtileri, hastalığın ilerleme aşamasına ve kanserin konumuna göre değişebilir. Ancak yaygın belirtiler arasında sürekli karın ağrısı, kabızlık veya ishal, kanlı dışkılama, kilo kaybı, iştahsızlık, halsizlik ve anemi yer alabilir. Bu belirtiler, diğer sindirim sistemi rahatsızlıklarında da görülebilir, bu nedenle herhangi bir şüphe durumunda mutlaka bir doktora danışmak önemlidir.

Kolorektal kanserin tedavisi, kanserin evresine, boyutuna ve yayılma durumuna bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Tedavi yöntemleri arasında cerrahi müdahale, kemoterapi, radyoterapi ve hedefe yönelik tedaviler yer alabilir. Erken evrelerde yakalanan kolorektal kanser, tedavi şansı yüksek olan bir kanser türüdür. Bu nedenle düzenli tarama ve sağlık kontrolleri, kolorektal kanser riskini azaltmak ve erken teşhisi sağlamak için önemlidir.

Kolorektal Kanser Nedir?

Kolorektal kanser, kolon veya rektumda (kalın bağırsak ve anüs arasındaki bölge) hücrelerin anormal ve kontrolsüz bir şekilde büyümesiyle oluşan bir tür kanserdir. Genellikle, bu anormal hücre büyümesi başlangıçta bir polip olarak adlandırılan ufak ve iyi huylu tümörlerle başlar. Ancak zamanla bazı polipler, kanser hücrelerine dönüşebilir ve kolorektal kanser gelişebilir.

Kolorektal kanser, dünya genelinde en sık görülen kanser türlerinden biridir. İlerleyen yaş, ailede kolorektal kanser öyküsü, inflamatuar bağırsak hastalığı geçmişi ve genetik faktörler gibi risk faktörleri, bu kanserin oluşma olasılığını artırabilir. Ayrıca, düşük lifli ve yüksek yağ içeren beslenme alışkanlıkları, sigara içme, aşırı alkol tüketimi ve hareketsiz yaşam tarzı da risk faktörleri arasında yer alır.

Kolorektal Kanser Belirtileri Nelerdir?

Kolorektal kanser belirtileri, hastalığın ilerleyen evrelerinde ortaya çıkan bulgular olabilir. Ancak, erken evrelerde kolorektal kanser genellikle belirti vermez veya belirtiler oldukça hafif olabilir. Bu nedenle, düzenli tıbbi taramalar önemlidir. Bazı yaygın kolorektal kanser belirtileri şunlardır:

1. Bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler

Kabızlık, ishal veya dışkılama sıklığında belirgin değişiklikler fark edilebilir. Özellikle dışkılama alışkanlıklarında sürekli veya uzun süreli bir değişiklik varsa, doktora başvurmak önemlidir.

2. Kanlı dışkılama

Dışkınızda kırmızı renkte veya siyah renkte kan görülebilir. Bu kanama, tümörün veya poliplerin varlığına işaret edebilir. Ancak, kanama başka bağırsak problemleriyle de ilişkili olabilir, bu nedenle kesin bir tanı için doktora başvurulmalıdır.

3. Karın ağrısı ve rahatsızlık

Karın bölgesinde sürekli veya sık sık tekrarlayan ağrılar, gaz, şişkinlik ve rahatsızlık hissi olabilir. Bu belirtiler kolorektal kanserin yanı sıra diğer sindirim sistemi rahatsızlıklarına da işaret edebilir.

4. Anemi

Kolorektal kanser kanama nedeniyle vücutta demir eksikliğine yol açabilir ve bu da anemi (kansızlık) ile sonuçlanabilir. Anemide halsizlik, yorgunluk, solgun cilt ve nefes darlığı gibi belirtiler görülebilir.

5. İştah kaybı ve kilo kaybı

Kolorektal kanser ilerledikçe iştah azalabilir ve kilo kaybı olabilir. Bu belirtiler kanser hastalıklarının genelinde görülebilir.

6. Kronik yorgunluk

Kolorektal kanser hastalarında kronik yorgunluk ve halsizlik hissi yaygın olabilir. Bu belirti kanserin ilerlemesi ve vücudunuzun kanserle mücadele etmeye çalışmasından kaynaklanabilir.

Unutmayın ki bu belirtiler tek başına kolorektal kanser olduğu anlamına gelmez. Ancak herhangi bir belirti veya risk faktörü fark edildiğinde, mümkün olan en kısa sürede bir doktora danışmak ve gerekli testleri yaptırmak, erken teşhis ve tedavi için büyük önem taşır. Erken teşhis, kolorektal kanserle mücadelede tedavi başarısını artırabilir ve sağkalım şansını yükseltebilir.

Kolorektal Kanser Tanısı Nasıl Konur?

Kolorektal kanser tanısı konulması için çeşitli adımlar ve testler uygulanır. Tanı süreci, hastanın belirtileri, risk faktörleri ve fiziksel muayenesi gibi çeşitli faktörler göz önünde bulundurularak belirlenir. Kolorektal kanser tanısı aşağıdaki yöntemlerle konabilir:

Fiziksel muayene: Doktor, hastanın tıbbi öyküsünü dinler ve fiziksel muayene yapar. Karın bölgesini ve rektumu inceler, şişlik, kitle veya anormal durumları tespit etmeye çalışır. Görüntüleme testleri: Kolonoskopi: Kalın bağırsağın tamamını ve rektumu incelemek için kullanılan bir endoskopik yöntemdir. Esnek bir tüp (kolonoskop) içeren bu testle, doktorlar kolonun iç yüzeyini inceleyebilir, polipleri tespit edebilir ve doku örnekleri alarak kanser teşhisi yapabilirler. Sigmoidoskopi: Kolonoskopiye benzer ancak sadece rektum ve sigmoid kolonu (kalın bağırsağın son kısmı) incelemek için kullanılır. Bağırsak Bariumlu Grafisi (Kontrastlı Kolon Grafisi): Bağırsaklara kontrast madde enjekte edilerek röntgen çekilir. Bu sayede bağırsakların röntgen görüntüleri elde edilir ve anormallikler tespit edilebilir.

Kolorektal kanser tanısı, belirtiler, görüntüleme testleri ve doku biyopsisi gibi çeşitli yöntemlerin kullanılmasıyla multidisipliner bir yaklaşımla konur. Erken tanı, kolorektal kanserle mücadelede tedavi başarısını artırabilir ve sağkalım şansını yükseltebilir. Bu nedenle, belirtileri olan veya risk faktörleri taşıyan kişilerin düzenli tıbbi kontroller yaptırmaları önemlidir.

Kolorektal Kanser Tedavisi Nasıl Yapılır?

Kolorektal kanser tedavisi, hastanın kanserin evresine, yerleşimine, genel sağlık durumuna ve kişisel tercihlere bağlı olarak belirlenen bir dizi yöntemi içerir. Tedavi genellikle multidisipliner bir yaklaşım gerektirir ve farklı tedavi yöntemlerinin kombinasyonu kullanılabilir. Kolorektal kanser tedavisi şu şekilde yapılır:

Cerrahi tedavi

Kolorektal kanserin tedavisinde en yaygın kullanılan yöntemlerden biri cerrahidir. Kanserli tümör ve etrafındaki sağlıklı dokuların çıkarılması (reseksiyon) amacıyla cerrahi müdahale yapılır. Eğer kanser henüz ileri evrede değilse ve bölgesel sınırlarda ise, cerrahi tedavi genellikle kanseri tamamen ortadan kaldırmak için yeterli olabilir.

Radyoterapi

Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek veya büyümelerini durdurmak için yüksek enerjili radyasyon kullanılmasıdır. Kolorektal kanser tedavisinde radyoterapi, cerrahi öncesi kanseri küçültmek veya cerrahi sonrası tekrarlama riskini azaltmak amacıyla kullanılabilir.

Kemoterapi

Kemoterapi, kanser hücrelerini yok etmek veya büyümelerini yavaşlatmak için ilaçların kullanılmasıdır. Kemoterapi, kolorektal kanseri tedavi etmek veya kanserin diğer organlara yayılmasını önlemek için tek başına veya cerrahi ve radyoterapi ile birlikte kullanılabilir.

Hedefe yönelik tedaviler

Bazı kolorektal kanser türleri belirli genetik değişikliklerden kaynaklanır. Hedefe yönelik tedaviler, bu genetik değişiklikleri hedef alarak kanser hücrelerini etkisiz hale getirmeyi amaçlar. Bu tedaviler, standart kemoterapiye ek olarak veya alternatif olarak kullanılabilir.

İmmünoterapi

İmmünoterapi, vücudun bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanıyıp yok etmesini sağlayan ilaçların kullanılmasıdır. Kolorektal kanser tedavisinde yeni bir yaklaşım olarak araştırılmaktadır ve bazı durumlarda kullanılabilmektedir.

Kolorektal Kanser Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Kolorektal kanser ameliyatı, kanserli tümörü veya polipleri çıkarmak ve çevre dokuları temizlemek amacıyla gerçekleştirilen bir cerrahi işlemdir. Ameliyatın nasıl yapılacağı, kanserin yerleşim yeri, evresi, boyutu ve hastanın genel sağlık durumu gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir. Ancak genel olarak, kolorektal kanser ameliyatı aşağıdaki adımlarla gerçekleştirilir:

Anestezi: Ameliyat öncesi hastaya genellikle genel anestezi uygulanır, böylece hastada bilinç kaybı ve ağrı hissi olmaz. Kesinin Yapılması: Cerrahi ekip, kanserin konumuna ve büyüklüğüne göre karın bölgesinde bir kesiyi yapar. Bu kesi, kanserin yerleşimine bağlı olarak farklı bölgelerde yapılabilir. Ameliyat, açık cerrahi veya laparoskopik yöntemlerle gerçekleştirilebilir. Tümör ve Poliplerin Çıkarılması: Cerrah, kanserli tümörü veya polipleri çıkarmak için kolon ve rektumun etrafındaki anormal dokuları çıkarır. Bu bölgedeki lenf düğümleri de incelenerek kanserin yayılıp yayılmadığı değerlendirilir. Bağlantının Yapılması: Kanserli bölge çıkarıldıktan sonra, sağlıklı kalın bağırsak ve rektum uçları birleştirilebilir. Eğer bu birleştirme yapılamazsa, kalın bağırsak ve rektumun uçları dışarıya getirilerek bir kolostomi veya ileostomi açılabilir. Bu, dışkının vücut dışına atılmasını sağlayan bir yapay bağırsak çıkışıdır. Kesinin Kapatılması: Cerrahi işlem tamamlandığında, kesiler dikiş veya klipslerle kapatılır ve pansuman yapılır.

Kolorektal kanser ameliyatları, hastaların genellikle hastanede birkaç gün kalmasını gerektiren büyük bir cerrahi prosedürdür. Ameliyat sonrasında, hastaların dikişlerin iyileşmesine ve normal bağırsak fonksiyonunun yeniden başlamasına kadar dikkatli bir bakıma ihtiyacı olabilir.

Ameliyatın başarısı, kanserin evresine ve yayılımına bağlı olarak değişir. Erken evrede teşhis edilen ve başarılı bir şekilde tedavi edilen kolorektal kanser vakalarında, hastaların sağkalım şansı önemli ölçüde artar. Ancak ameliyat sonrası dönemde düzenli takip ve kontrollerin yapılması, hastalığın tekrarlama riskini izlemek ve olası yan etkileri ele almak için önemlidir.

Kolorektal Kanseri Risk Faktörleri Nelerdir?

Kolorektal kanser, çeşitli risk faktörleri ile ilişkilendirilmiştir. Bunlar arasında yaş, genetik faktörler, yaşam tarzı ve çevresel etmenler yer alır. İşte kolorektal kanser gelişimiyle ilişkilendirilen bazı önemli risk faktörleri:

Yaş: Kolorektal kanser, genellikle 50 yaşın üzerindeki kişilerde daha sık görülür. Yaşın ilerlemesiyle kanser riski artar. Aile Öyküsü: Ailesinde kolorektal kanser öyküsü olan kişiler, bu kanser türüne yakalanma riski daha yüksektir. Özellikle birinci derece akrabalarda (ebeveynler, kardeşler, çocuklar) kolorektal kanser varlığı, bireyin kendi kanser riskini artırabilir. Genetik Faktörler: Bazı genetik sendromlar, kolorektal kansere yatkınlığı artırabilir. Örneğin, Lynch sendromu veya ailesel adenomatöz polipozis gibi kalıtsal hastalıklar, kolorektal kanser riskini artıran genetik değişikliklerle ilişkilidir. Kişisel Öykü: Daha önce kolorektal kanser veya kolorektal polip öyküsü olan bireyler, tekrar kansere yakalanma riski altındadır. İnflamatuar Bağırsak Hastalığı: Kronik inflamatuar bağırsak hastalıkları olan Crohn hastalığı veya ülseratif kolit, kolorektal kanser riskini artırabilir. Beslenme Alışkanlıkları: Yüksek yağlı ve düşük lifli beslenme alışkanlıkları, kolorektal kanser riskini artıran faktörler arasında yer alır. Kırmızı et ve işlenmiş et tüketimi de riski artırabilir. Obezite ve Fiziksel Aktivite: Obezite, fiziksel aktivite eksikliği ve hareketsiz yaşam tarzı, kolorektal kanser riskini artıran faktörlerdir. Sigara ve Alkol Tüketimi: Sigara içmek ve aşırı alkol tüketmek, kolorektal kanser riskini artırabilir. Diyabet: Diyabet hastalarında kolorektal kanser riski artmıştır. Radyasyon Maruziyeti: Özellikle çocukluk çağındaki radyasyon tedavisi geçiren kişilerde, kolorektal kanser riski artabilir.

Unutmayın ki risk faktörleri, kolorektal kansere yakalanma olasılığını artırsa da, kesin bir kanser teşhisi için risk faktörlerine sahip olmak yeterli değildir. Erken tanı ve düzenli tıbbi kontroller, kanseri erken evrelerde tespit etmek ve tedavi şansını artırmak için büyük önem taşır. Eğer risk faktörleri taşıyorsanız veya belirtiler fark ediyorsanız, en kısa sürede bir doktora danışarak gerekli tarama ve testleri yaptırmak önemlidir.

Kolorektal Kanserini Önlemek için Neler Yapılmalı?

Kolorektal kanserini önlemek için alınabilecek bazı önemli adımlar vardır. Aşağıda, kolorektal kanser riskini azaltmaya yardımcı olacak bazı sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve önlemler sıralanmıştır:

Düzenli Taramalar: 50 yaşın üzerindeki kişiler için kolorektal kanser taramaları önerilir. Tarama yöntemleri arasında kolonoskopi, sigmoidoskopi, ve dışkıda gizli kan testleri gibi seçenekler bulunur. Taramalar erken teşhisi sağlayarak kanserle mücadelede büyük önem taşır. Sağlıklı Beslenme: Düşük yağ içeren, yüksek lifli besinlerle zenginleştirilmiş bir beslenme düzeni benimsemek kolorektal kanser riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Sebze, meyve, tam tahıl ürünleri ve az yağlı protein kaynakları tercih edilmelidir. Aynı zamanda işlenmiş et, kırmızı et ve tuz tüketimini sınırlamak da önemlidir. Fiziksel Aktivite: Düzenli olarak fiziksel aktivite yapmak, kolorektal kanser riskini azaltabilir. Günde en az 30 dakika orta düzeyde fiziksel aktivite önerilmektedir. Sağlıklı Kilo: Sağlıklı bir kiloyu korumak, kolorektal kanser riskini azaltmada önemlidir. Obezite, kanser riskini artıran faktörler arasındadır. Sigara ve Alkol Tüketimini Azaltma: Sigara içmek ve aşırı alkol tüketmek, kolorektal kanser riskini artırabilir. Bu nedenle sigara kullanımından kaçınılmalı ve alkol tüketimi sınırlandırılmalıdır. İnflamatuar Bağırsak Hastalıkları: Eğer inflamatuar bağırsak hastalığınız varsa, tedavi ve düzenli takip altında olmak kolorektal kanser riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Genetik Risk: Ailede kolorektal kanser öyküsü varsa, genetik danışmanlık ve testler düşünülmelidir. Bu şekilde risk altındaki bireyler için erken tarama ve önleyici tedbirler alınabilir. İlaçların Kontrolü: Belirli durumlarda, aspirin gibi bazı ilaçların kullanımı, kolorektal kanser riskini azaltmada yardımcı olabilir. Ancak ilaç kullanımı öncesinde mutlaka bir doktora danışılmalıdır.

Önemli olan, kolorektal kanserin önlenmesine yönelik bu adımları hayat tarzınıza dahil etmek ve düzenli tıbbi kontroller yaparak kanseri erken evrede tespit etmek için gereken önlemleri almak. Sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve erken teşhis, kolorektal kanserle mücadelede önemli bir rol oynamaktadır.

TIBBİ BİRİMLER KULAK BURUN BOĞAZ GENEL CERRAHİ ESTETİK VE PLASTİK CERRAHİ OBEZİTE CERRAHİSİ GÖZ KLİNİĞİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ KLİNİĞİ SAÇ EKİMİ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ DAHİLİYE (İÇ HASTALIKLARI) KLİNİĞİ GÖĞÜS HASTALIKLARI KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ KARDİYOLOJİ GASTROENTEROLOJİ ÜROLOJİ NÖROLOJİ KALP VE DAMAR CERRAHİSİ DERMATOLOJİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE MİKROBİYOLOJİ BESLENME VE DİYET PSİKİYATRİ KLİNİĞİ GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ RADYOLOJİ ANESTEZİ CHECK-UP BİRİMİ BİYOKİMYA ONKOLOJİ KLİNİĞİ ACİL ODYOLOJİ "