Meckel Divertikülü - Çocuk Cerrahisi Uzmanı

Meckel Divertikülü - Çocuk Cerrahisi Uzmanı

Meckel Divertikülü

Meckel divertikülü ince bağırsağın alt kısmında barsak duvarından dışarı doğru çıkan küçük bir doğumsal kalıntıdır. Anne karnında oluşan embriyonik dönemden kalan ince bağırsağa ait bir kalıntıdır. Yapısı kaynaklandığı ince barsak hücreleri olabildiği gibi normalde o bölgede bulunmaması gereken pankreas bezi veya asit salgılayan mide hücreleri de olabilir.

İçindekiler Meckel Divertikülü Kimlerde Sık Görülür? Meckel Divertikülü’nün Bulguları Nelerdir? Tanı Nasıl Konur? Tedavi Nasıl Yapılır?

Aslında Meckel divertikülü sindirim sisteminin en sık görülen doğumsa anomalisidir (toplumda %2 oranında görülür) ancak insanların çoğu hayatları boyunca hiçbir problem yaşamazlar ve Meckel divertikülü hiç bulgu vermeyebilir. Bazı hastalarda Meckel divertikülü’nden salgılanan asit nedeniyle çevre ince bağırsakta ülserler ve kanama meydana gelebilir. Ülserden kanama dışında delinme ve barsak içeriğinin karın içine akması görülebilir. Bu durumda yaygın karın inflamasyonu (peritonit) gelişir. Meckel divertikülü barsak tıkanıklığına da yol açabilir. Bunu çeşitli mekanizmalarla yapabilir bulunduğu yerden itibaren barsaklar içe dönerek bağırsağın kendi içine girmesine (invaginasyon) neden olabilir. Meckel divertikülü’nden karın duvarına, başka bir barsak kısmına uzanan bantlar bağırsağa bası yaparak tıkanıklığa neden olur veya bağırsaktan uzanan bantlar çevresinde barsak kendi etrafında dönerek dışkının ilerlemesine engel olur. Bu kısmı bağırsak volvulusuna neden olur. Bağırsak kanlanması bozulduğu için bir kısmının kaybına (bağırsak ölümüne) neden olur. Ciddi barsak kanaması olursa kansızlığa neden olur, barsak tıkanıklığı enfeksiyon gelişmesine ve septik şoka kadar giden ciddi bir duruma neden olabilir.

Meckel Divertikülü Kimlerde Sık Görülür?

Meckel divertikülü’ne bağlı istenmeyen durumlar her yaşta ortaya çıkabilir. Meckel divertikülü olan kişilerin %4-6’sında Meckel divertikülü’ne bağlı istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Riskler yaş büyüdükçe azalır. Sorunlar bebeklerde ve küçük çocuklarda daha sık görülür. Hastaların %50’si 2 yaşın altındadır. Diğer doğumsal anomalilerle birlikte daha sık görülür (bunların arasında yemek borusunun kapalı olması (özofagus atrezisi), makatın kapalı olması (anal atrezi), omfalosel ve Crohn hastalığı vardır.

Meckel Divertikülü’nün Bulguları Nelerdir?

Meckel divertikülü, 2 yaşın altındaki çocuklarda ağrısız ve birden oluşan rektal kanamanın en önemli nedenidir. Kanama, diğer rektal kanamalardan farklıdır. Birden başlar ve diğer kanamalardan farklı olarak ağrısızdır. Bebeğin dışkısında vişne çürüğü renginde bir görünüm saptanır. Birden ve çok miktarda kanama olduğu için bebek soluktur ve nabız hızlıdır (taşikardi). Bazen kanama koyu renkli de olabilir. Fiziksel inceleme ve radyolojik görüntülemelerde herhangi bir sorun saptanmaz. İki yaşın üzerinde ise en sık olarak saptanan bulgu enfeksiyondur (divertikülit). Bu hastalarda, aynen apandisit bulguları saptanır. Tıkanıklık ve iltihap ile ilgili diğer bulgular her yaşta görülebilir. Aralıklı karın ağrısı kusma ve kaka yapamama gibi bulgular ortaya çıkabilir.

Tanı Nasıl Konur?

Makattan kanamanın birçok nedeni olduğu için görüntüleme yöntemleri ile bu nedenler araştırılır. Meckel divertikülü tanısında klinik bulgular laboratuvar bulgularından daha önemlidir. Karın grafisi çekme, ultrasonografi ya da diğer radyolojik görüntüleme yöntemlerinde divertiküle ilişkin bir bulgu saptanmaz. Tanıda kullanılan, ancak duyarlılık oranı çok yüksek olmayan yöntem ise Meckel sintigrafisidir. Meckel sintigrafisinde damardan verilen radyoizotop madde mide hücrelerini seçtiği için kanama odağı olabilecek ve normal yerleşimi dışındaki asit salgılayan yapılar belirlenir.

Peritonit - bu nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Peritonit - bu nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Peritonit - bu nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

çok tehlikeli bir durumun - Periton iltihabı. Sonuçta, böyle bir hastalığı olan tüm organları kesintiye karın boşluğunun. Neden orada peritonit? Nedir o? Hastalığın belirtileri ne eşlik eder edilir?

Peritonit - bu nedir?

Karın duvarı iltihabı görülen edildiği peritonit hastalık olarak adlandırılır. Bu tür hastalık çeşitli nedenlerle gelişir. Modern tıpta, hastalığın sınıflandırılması çeşitli projeler de mevcuttur. Örneğin, iltihap lokal olabilir, kesinlikle belirli bir alanda lokalize. Ama genellikle iltihap bütün periton uzanır - bu gibi durumlarda, peritonit toplam aradı. Buna ek olarak, hastalık seröz sıvı veya irin birikimi eşlik edebilir.

peritonit nedenleri

Çoğu durumda enfeksiyon patojen mikroorganizmaların aktivitesinde gelişir. Bakteriler, mantarlar ve virüsler farklı şekillerde dokuya alabilirsiniz. Örneğin, enfeksiyon yaralanma veya ameliyat sırasında girilebilir. Ama hastalık yapıcı mikropların çoğu inflamasyon farklı odaklardan kan ve lenf ile karın duvarı içine almak. Bazen hastalık pelvik organların yenilginin sonucudur.

Ayrıca aseptik peritonit yoktur. Bu nedir? Hastalığın bu formu nedeni bir enfeksiyon, ve toksinler değil - kan, olabilir mide suyu, safra vb Genellikle benzer ülser perforasyonu, bağırsak delinmesi, ek yırtılma, vb gözlenen

peritonit eşliğinde belirtileri nelerdir?

Hastalığın klinik tablo üç ana aşamadan ayrılabilir. peritonit belirtileri gelişim aşamasına bağlı olacaktır:

Birincil veya Reaktif aşama bir gün sürer. Bu dönemde, hastalığın birincil belirtileri daha belirgin hale gelir. Bunun yanı sıra, karın kaslarının güçlü gerginlik eşlik şiddetli karın ağrısı vardır. Vücut sıcaklığı hastanın zayıf şikayet yükselir. Peritonit genellikle zaten inflamasyon başladıktan sonraki ilk günlerde bir kişinin ölümüne yol açar. Daha sonra toksik faz hastanın durumunda belirgin bir gelişme ile karakterize olan, meydana gelir. Ağrı ve mide gerginliği kaybolur ve kişi coşku ve sedasyon bir durumdadır. Bunun yanı sıra, bir var , sürekli bulantı sistematik kusmuk dönüşüyor. Hastanın cilt soluk olmaya ve onun özellikleri bilenmiş. İstatistiklere göre, hastaların yaklaşık% 20'si bu aşamada ölen. Son, son dönem hastaların sadece% 10'u böyle güçlü bir ihlalin ardından hayatta beri en tehlikeli olarak kabul edilir. vücut yavaş yavaş azalmaya başlar. cilt solgun olur ve onun yanakları ve gözleri aşağı ağır batar. sık kusma, şiddetli nefes darlığı, taşikardi vardır. Hastanın mide kuvvetle şişer ve ufak bir hareket şiddetli ağrı yanıt verir. ruhsal bozukluklar vardır. peritonit Tedavi yöntemleri

Bu belirtileri olan bir hasta cerrahi bölümüne getirmek için acil ihtiyaçtır. Sadece bir doktor olduklarını ve hangi ek araştırma yürütmek için gerekli olanı, peritonit ortaya bilir. Hiçbir durumda kendi kendine tedavi olmak, bu çok tehlikeli bir hastalık.

Peritonit cerrahi müdahale gerektirir. Ameliyat sırasında, doktor enfeksiyonun kaynağı ortadan irin ortadan kaldırmak, doku veya seröz sıvı saflaştırılmıştır , ileus , karın boşluğu ve duvar antiseptik ile iyice yıkandı ve gerekirse drenaj koydu. Ameliyat sonrası uzun süreli antibiyotik ve bağışıklık tedavisi olmalıdır.

"
Apandisit nedir? Apandisit belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Apandisit nedir? Apandisit belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Apandisit nedir? Apandisit belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? Apandisit, karın boşluğundaki apendiksin iltihaplanmasıyla ortaya çıkan acil bir sağlık sorunu. Bu durum, genellikle ani ve şiddetli karın ağrısı ile kendini gösterir ve hızlı tıbbi müdahale gerektirir. Apandisitin belirtileri, nedenleri, tanısı ve tedavisi konusunda bilgi sahibi olmak, bu durumun etkili bir şekilde yönetilmesine yardımcı olabilir. Apandisit tedavisi genellikle cerrahi müdahale ile gerçekleştirilir ve hastaların çoğu hızlı bir iyileşme süreci yaşar. Apandisit ve karın boşluğu sağlığını korumak için alınabilecek önlemler ve düzenli tıbbi kontroller, bu ciddi sağlık sorununun önlenmesine ve yönetilmesine katkıda bulunabilir. Peki, apandisit nedir? Apandisit belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? Bu içerik, apandisit hakkında kapsamlı bilgiler sunarken bu yaygın sağlık sorunuyla başa çıkma konusunda bilgiler aktarıyor. Giriş: 04.02.2024 - 22:04 Güncelleme: 04.02.2024 - 22:04 facebook twitter-x linkedin whatsapp mail print copy

REKLAM advertisement1

Apandisit, acil müdahale gerektiren önemli bir sağlık sorunu olarak öne çıkar. Bu hastalık, genellikle ani başlayan ve zamanla şiddetlenen karın ağrısı ile karakterize edilir. Apandisit, apendiks olarak bilinen ve karın boşluğumuzdaki küçük, tüp şeklindeki bir yapıda meydana gelen iltihaplanmadır. Apandisit belirtileri, teşhisi ve tedavisi konusunda doğru bilgi sahibi olmak, bu durumun acil bir tıbbi durum olarak ele alınması gerektiğini anlamada kritik önem taşır. Bu içerik, apandisit hakkında derinlemesine bilgi sunarken okuyuculara hastalığın anlaşılması için kapsamlı bir rehber sunuyor.

APANDISIT NEDIR?

Apandisit, insan vücudunun sağ alt karın bölgesinde yer alan apendiksin iltihaplanması durumudur. Apendiks, kalın bağırsağın bir uzantısı olan küçük, parmak şeklinde bir organdır. Apandisitin neden olduğu iltihaplanma, genellikle apendiksin içine yabancı bir cismin kaçması veya bağırsaklardaki enfeksiyonlar sonucu meydana gelir. İltihaplanma şiddetlendiğinde, apendiks yırtılabilir ve enfeksiyon karın boşluğuna yayılabilir, bu durum peritonit adı verilen ciddi bir komplikasyona neden olabilir. Apandisitin en yaygın belirtisi sağ alt karın bölgesinde şiddetli ağrıdır, ancak bu ağrı başlangıçta karın bölgesinin geneline yayılmış olabilir. Apendiks iltihabının en sık rastlanan sebepleri arasında tıkanıklıklar, enfeksiyonlar ve karın içi basınç artışı yer alır. Bu durum, genellikle hızlı bir şekilde ilerler ve acil tıbbi müdahale gerektirir.

APANDISIT BELIRTILERI NELER?

Apandisit belirtileri genellikle ani başlar ve zaman içinde şiddetlenebilir. En yaygın belirti, sağ alt karın bölgesinde başlayan ve şiddetlenen ağrıdır. Bu ağrı, genellikle hafif başlar ve birkaç saat içinde şiddetlenir. Ağrının yanı sıra, bulantı, kusma, iştah kaybı, ateş ve genel halsizlik de görülebilir. Bazı durumlarda, tuvalete çıkma ihtiyacının artması ve kabızlık veya ishal gibi sindirim sistemi belirtileri de ortaya çıkabilir. Karın bölgesindeki ağrının, öksürmek, hareket etmek veya derin nefes almakla şiddetlenmesi tipiktir. Apandisit belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve bazen diğer karın rahatsızlıklarıyla karıştırılabilir. Bu nedenle, bu tür belirtiler yaşandığında hemen tıbbi yardım almak önemlidir.

Yaygın olarak görülen apandisit belirtileri şu şekildedir:

- Karnın sağ alt kısmında elle bastırıldığında hassaslık, bıçak saplanması şeklinde hissedilen ve kişiyi iki büklüm hale getiren keskin ağrı, ağrının zamanla şiddetinin artması

- Mide bulantısı ve kusma

- Ağız ve dilde kuruluk, iştahsızlık

- Göbek çevresinde künt bir ağrı

- Sindirim güçlüğü, kabızlık ya da ishal

- Hızlı Kalp atımı

- Gaz çıkaramama, dışkıda zorlanma ve ağrı hissi

- Gebelerde apandisit ağrısı yan veya arka bölgede görülür. Bulantı, kusma ve iştahsızlık gibi apandisit belirtileri, gebeliğin normal semptomları olduğu için hamilelerde apandisit teşhisi zor olabilir.

APANDISIT AĞRISI NASIL ANLAŞILIR?

Apandisit ağrısı, genellikle hafif bir karın ağrısı veya mide bulantısı ile başlar, ancak zaman içinde şiddetlenir. Ağrı, genellikle karın bölgesinin sağ alt kısmında başlar ve sonra karnın alt sağ köşesine odaklanır. Bu ağrı sıklıkla artan yoğunlukta ve sürede devam eder. Hasta genellikle ağrıya dokunmaya karşı hassastır ve hareket etmek ağrıyı artırabilir.

APANDISIT NEDEN OLUR?

Apandisitin kesin nedeni her zaman net olmayabilir, ancak genellikle apendiksin tıkanması sonucu ortaya çıkar. Tıkanma, apendiksin içine giren dışkı parçacıkları, yabancı cisimler veya bağırsaklardaki lenfoid dokunun büyümesi gibi nedenlerle meydana gelebilir. Tıkanma olduğunda, apendiksin içindeki bakteriler çoğalmaya başlar ve iltihaplanma oluşur. İltihaplanma sonucunda apendikste şişme, kan akışının bozulması ve enfeksiyon gelişebilir. Eğer tedavi edilmezse, apendiks yırtılabilir ve enfeksiyon karın boşluğuna yayılarak peritonit adı verilen daha ciddi bir duruma yol açabilir. Ayrıca, bazı durumlarda, apandisit genetik faktörler veya bağışıklık sistemiyle ilgili sorunlar nedeniyle de gelişebilir. Yaygın görülen nedneler şöyle sıralanabilir,

- Midede tam olarak sindirilemeyen nar çekirdeği, limon çekirdeği gibi besin artıklarının ince bağırsaktan kalın bağırsağa geçerken apendikse kaçması

- Sindirim sistemi iltihapları nedeniyle apendiks ağzındaki lenf bezlerinde şişme ve karna alınan darbeler sonucunda apendiksin tıkanması

- Chrons, Ülser ve ülseratif kolit hastalığı

- Bağırsak kurtları, solucanları ve parazitleri

- Bakteriyel enfeksiyonlar, bağırsak enfeksiyonları

- Virüs, mantar ve diğer mikroorganizmalar da apendiks dokusuna zarar vererek iltihaplanmaya neden olabilir.

APANDISIT PATLAMASI NE KADAR SÜRER?

Apandist patlamasının en belirgin belirtisi karın ağrısıdır. Karın ağrısı göbeğin etrafında ve midenin hemen üstünde kendini gösterir. Bu ağrı belirli dönemlerde artar ya da azalır ancak tamamıyla bitmez. 4 ila 6 saat arası süren bu ağrılar daha sonrasında karnın sağ alt kısmına kayar. Burada gerçekleşen apandist patlaması için hızlı bir şekilde müdahale yapılmalıdır Aksi halde patlayan apandist ile birlikte kalın bağırsakta bulunan dışkı karın bölgesinden başlayan iç organlara dolmaya başlar.

APANDISIT PATLARSA NE OLUR?

İltihap ile dolmuş apandisit delinir ve iltihap karın boşluğuna yayılır. Bu durumda patlamış apandisit çıkarılmalı, karın içi yıkanmalı ve antibiyotik tedavisine başlanmalıdır.

APANDISIT NE TARAFTA AĞRI YAPAR?

Apandisit ağrısı genellikle karın bölgesinde, özellikle sağ alt kısımda hissedilir. Ağrı, başlangıçta hafif bir rahatsızlık olarak ortaya çıkabilir, ancak zamanla şiddetlenir. Ağrı, genellikle McBurney noktasında lokalize olup, hastanın bu bölgeye hafif bir basın uygulamasıyla artabilir.

APANDISIT TANISI VE TEŞHISI

Apandisit tanısı genellikle fiziksel muayene, tıbbi geçmiş ve bazı tanı testleri ile konur. Fiziksel muayenede doktor, karın bölgesine baskı uygulayarak ağrının yerini ve şiddetini belirler. Ayrıca, kan testleri ve idrar testleri enfeksiyonun varlığını ve genel sağlık durumunu değerlendirmek için yapılır. Gerektiğinde ultrason veya bilgisayarlı tomografi (BT) taraması gibi görüntüleme testleri kullanılarak apendiksin durumu ve karın içindeki diğer organlar incelenebilir. Bu testler, apandisitin yanı sıra, apandisit belirtilerine benzer diğer durumları (örneğin, böbrek taşı veya ektopik gebelik) dışlamak için de önemlidir. Teşhis süreci, hastanın yaşına, cinsiyetine ve semptomlarının şiddetine bağlı olarak değişebilir. Erken ve doğru teşhis, etkili tedavi için kritik öneme sahiptir ve komplikasyon riskini azaltır.

EVDE APANDISIT TESTI YAPILIR MI?

Evde apandisit teşhisi koymak mümkün değildir. Apandisit ciddi bir tıbbi acil hastalıktır ve tanısı ve tedavisi sadece bir doktor tarafından yapılmalıdır. Özellikle göbek etrafında ve/veya karnın sağ alt kısmında olan ağrı durumunda en yakın hastanenin acil servisine başvurulmalıdır.

APANDISIT AMELIYATI VE TEDAVISI

Apandisit tedavisinin ana yöntemi genellikle apendektomi adı verilen cerrahi bir işlemdir. Apendektomi, iltihaplanmış apendiksin vücuttan çıkarılmasını içerir ve genellikle laparoskopik (kapalı) cerrahi yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilir. Laparoskopik apendektomi, daha hızlı iyileşme süresi ve daha az ağrı ile ilişkilidir. Eğer apandisit erken teşhis edilirse ve apendiks henüz patlamamışsa, bazen antibiyotik tedavisi ile tedavi edilebilir. Ancak, çoğu durumda cerrahi müdahale gereklidir, özellikle apendiks yırtılmış veya peritonit gelişmişse. Cerrahi sonrası, hastalar genellikle birkaç gün içinde normal aktivitelere dönebilirler, ancak tam iyileşme birkaç hafta sürebilir. Apandisit ameliyatı sonrası dönemde, enfeksiyon belirtileri, şiddetli karın ağrısı veya ateş gibi komplikasyonlar için dikkatli olmak önemlidir. Apandisit tedavisi, hastanın genel sağlık durumu ve apandisitin şiddetine göre kişiselleştirilmelidir.

APANDISIT İÇIN RISK FAKTÖRLERI VE ÖNLEME YOLLARI

Apandisit gelişiminde rol oynayan belirli risk faktörleri vardır. Bunlar arasında genç yaş, erkek cinsiyet, ailede apandisit öyküsü, düşük lifli diyet ve bazı gastrointestinal enfeksiyonlar bulunur. Genç yetişkinler ve ergenler, apandisit gelişme riski daha yüksek olan yaş grupları arasındadır. Erkekler, kadınlara göre apandisit geliştirme olasılığı daha yüksek olan bir cinsiyettir. Aile öyküsünde apandisit vakaları olan kişilerde, bu durumun tekrarlanma ihtimali daha yüksektir. Beslenme alışkanlıkları da apandisit riskini etkileyebilir, özellikle düşük lifli diyetler bağırsak hareketlerini azaltarak apendiksin tıkanmasına yol açabilir. Gastrointestinal enfeksiyonlar da apendiksin iltihaplanmasına neden olabilecek faktörler arasındadır.

Apandisiti önlemenin kesin bir yolu olmamakla birlikte, sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve düzenli egzersiz gibi genel sağlık önerileri riski azaltmaya yardımcı olabilir. Yüksek lifli gıdalar tüketmek, bağırsak sağlığını destekler ve apendiksin tıkanmasını önleyebilir. Ayrıca, düzenli egzersiz yapmak gastrointestinal sistem sağlığını iyileştirerek apandisit riskini azaltabilir. Yine de, apandisit genellikle ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıktığından, bu önerilerin apandisiti tamamen önleyeceği garantisi yoktur. Bu nedenle, apandisit belirtileri fark edildiğinde hemen tıbbi yardım almak önemlidir.

APANDISIT AMELIYATI SONRASI İYILEŞME SÜRECI VE BAKIM

Apandisit ameliyatı sonrası iyileşme süreci, genellikle hızlı ve sorunsuz ilerler. Cerrahi müdahaleden sonra hastalar genellikle birkaç gün hastanede kalır ve ardından evde iyileşmeye devam eder. İyileşme sürecinde, doktorun önerdiği ağrı kesicileri kullanmak ve yara bakımına dikkat etmek önemlidir. Ameliyat sonrası ilk birkaç gün, hafif ve sindirimi kolay gıdalar tüketmek önerilir. Hastalar genellikle ameliyattan birkaç hafta sonra normal aktivitelere dönebilir, ancak ağır kaldırmak ve yoğun egzersiz yapmak gibi aktivitelerden kaçınmaları gerekebilir. Ayrıca, cerrahi bölgede enfeksiyon belirtileri, şiddetli karın ağrısı veya ateş gibi herhangi bir komplikasyon belirtisi fark edildiğinde hemen doktora başvurmak önemlidir. İyileşme sürecinde düzenli tıbbi kontrol ve uygun bakım, hastanın hızlı ve sağlıklı bir şekilde iyileşmesini sağlar.

APANDISIT AMELIYATI 2 KERE OLUR MU?

Genellikle apandisit ameliyatı bir kez yapılır ve apandisit alındıktan sonra sorun çözülür. Ancak nadir durumlarda, ameliyat sonrası komplikasyonlar veya başka bir nedenle tekrar apandisit gelişebilir. İkinci bir apandisit durumunda tekrar cerrahi müdahale gerekebilir.

APANDISIT VE KARIN BOŞLUĞU SAĞLIĞI

Apandisit, karın boşluğu sağlığını etkileyen ciddi bir durumdur ve hızlı müdahale gerektirir. Karın boşluğu, çeşitli organları içeren ve vücudun en önemli bölümlerinden biridir. Apandisitin neden olduğu iltihaplanma ve enfeksiyon, bu bölgedeki diğer organlara yayılabilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Özellikle apendiks yırtılması durumunda, enfeksiyon karın boşluğuna yayılarak peritonit gibi ciddi bir duruma neden olabilir. Peritonit, karın zarının iltihaplanmasıdır ve hemen tıbbi müdahale gerektirir. Bu nedenle, apandisit belirtileri gösteren kişilerin hızlı bir şekilde tıbbi yardım alması, karın boşluğu sağlığının korunması açısından önemlidir. Karın boşluğu sağlığını korumak için düzenli sağlık kontrolleri ve dengeli beslenme gibi genel sağlık önerileri de faydalı olabilir.

"
Renal Kolik: Belirtileri, Tanı ve Tedavisi |. Emin ÖZBEK

Renal Kolik: Belirtileri, Tanı ve Tedavisi |. Emin ÖZBEK

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Şubat 11 , 2023 11/02/2023 Renal Kolik: Belirtileri, Tanı ve Tedavisi

Renal kolik veya böbrek ağrısı (böbrek sancısı), Üroloji hastalarında sık karşılaştığımız şikayetlerden (semptom) birisidir. Renal kolik bazı hastalıklarla karışabilir. Tedaviye başlamak için öncelikle ağrının nedenini ortaya koymak gerekir. Daha önceden böbrek taşı düşürme hikayesi olanlarda öncelikli olarak renal kolik düşünülebilir. Ancak gene de tanıyı kesinleştirmek gerekir. Böbrek sancısının tanısını koymak çok zor değildir. Hastanın sorgulanması, muayene ve radyolojik tetkiklerle tanıyı koymak mümkündür. Bu yazımda renal kolik nedenleri, tanı (teşhis) ve tedavisinden bahsedeceğim.

İçerikte Neler Var? (What's in the Article?)

Renal kolik nedir?

Akut renal kolik veya böbrek ağrısı, tipik olarak yan tarafta böbrek bölgesinde ortaya çıkan, karın ön duvarı ve kasığa ve testise doğru yayılan ani başlayan şiddetli ağrıdır. Genellikle idrar yolunun taş ile tıkanması ve idrar akımının engellenmesi sonucu ortaya çıkar ve sıklıkla bulantı kusma ile birliktedir.

Böbrek sancısı çoğunlukla böbrekten mesaneye idrar taşıyan idrar kanalının (üreter) tıkanması sonucu ortaya çıkan ciddi ağrılardır. Kolik tarzı ağrı, künt ağrılardan farklı olarak periyodik şekilde gelir, genellikle bulantı kusma eşlik eder ve istirahat ile geçmez veya hafiflemez. Bu ağrı periyotları 20-60 dakika kadar sürebilir.

Renal kolik ağrıları toplumda %5-15 oranında görülmektedir. Erkeklerin %12 ve kadınların yaklaşık %6 kadar bir kısmı yaşamlarında bir veya daha fazla taş düşürürler ve kolik ağrıları ile karşılaşırlar.

Renal kolik sıklıkla üreterin üç bölgesindeki taşlara bağlı olarak ortaya çıkar, çünkü bu kısımlarda üreter kanalı dardır ve taşlar buralarda kolaylıkla tıkanıklık yaparlar ve düşmeleri zordur. Bu gölgeler,

UPJ bölgesi Üreterin orta seviyelerinde iliak damarlarlarla çaprazlaştığı bölge Üreterin mesaneye girdiği kısım (üretero vezikal bileşke) Renal koliğin mekanizması nasıldır?

Renal kolik, üreter kanalındaki bir taşın kanalı tıkaması sonucu tıkanıklığın üstünde kalan üreter ve pelvisin genişlemesi sonucu ortaya çıkar. Kolik ağrısı üreter kasının kasılması, üreteral sinyal ileti yollarının aktivasyonu sonucu tıkanıklığın üst kısmında üreter peristaltizmlerinin artması, taşa bağlı oluşan lokal inflamasyon, böbrek iç kısmındaki kalisiyel sistemin genişlemesi sonucu böbrekte şişme, ödem, irritasyon ve böbrek kapsülünün gerilmesi sonucudur. Bu olaylar sonucu ureter, renl pelvis ve böbrek kapsülündeki gerginlik reseptörleri uyarılır ve ağrı ortaya çıkar.

Ağrının şiddeti ile taşın büyüklüğü arasında her zaman direk bir ilişki yoktur. Üreter kanalını tamamen kapatan taşlarda ağrı daha kısa sürelidir, çünkü bu vakalarda değişik kompanzasyon mekanizmaları ile idrar direnajı olur. Oysa kısmi obstrüksiyonlu hastalarda ağrı daha uzun sürelidir.

Renal kolik nedenleri ve risk faktörleri nelerdir?

Renal kolik görülme oranı herkeste ayni sıklıkta değildir. Bazı risk faktörleri renal kolik görülme oranının artırır. Bu risk faktörleri şunlardır,

Dehidratasyon: Yüksek doz D vitamini alımı Aşırı doz diüretik kullanımı Ailede taş olması Daha önceden böbrek taşı düşürmek Gebelik Yakında geçirilmiş ameliyat İdrar yolu enfeksiyonu olması Kalsiyum içeren mide ilaçları kullanımı İdrarda aşırı kalsiyum atılımı Proteinden zengin diyet Bazı ilaçlar Chrohn ve Ülseratif kolit hastalığı: Hiperparatiroidizm Renal kolik ile karışabilen hastalıklar nelerdir?

Taş düşürmeden de insanlar böbrek ağrısı çekebilirler veya bazı hastalıklara bağlı ağrılar böbrek sancısı ile karışabilir. Üreter kanalını tıkayan her hangi bir olay mesela kan pıhtısı veya komşu organların hastalığı ve bunların sonucu üreter kanalının tıkanması kolik ağrılarına yol açabilir.

Bir çok hastalık böbrek ağrısı yapabilir ve renal kolik ile karışabilkir, ancak bunlar kronik olaylar olduğu için akut renal kolik değildirler. Bu hastalıklar şunlardır,

Abdominal aorta anevrizması Angiomyolipoma Safra kesesi ve safra kanalı taşları İliak arter anevrizması Kadınlarda over torsiyonu Peritonit Piyelonefrit Böbrek kanseri Kostokontrit Herpes Zoster Üretere double J kateter takılması veya çekilmeden hemen sonra Kadınlarda endometriozis Dıştan üreter bası yapan nedenler Nörolojik kökenli ağrılar Kas iskelet sisteminden kaynaklanan ağrılar Böbrek papiller nekrozu Plevral kökenki ağrılar Piyelonefrit Başka organların yansıyan ağrıları Böbrek apsesi, infarktüs Renal ven trombozu Retroperitoneal fibrozis Böbrek kanaması Üreter darlıkları UPJ darlığı Ureteroskopik incelemelerden sonra Üst üriner sistem enfeksiyonları Ektopik gebelik Over torsiyonu Kadınlarda tüplerdeki kitleler Testis torsiyonu Testis kanseri Testis enfeksiyonları (orşit) Akut aortik sendrom Böbrek infarktüsü Dalak infarktüsü Barsak tıkanması Divertikülit Apendisit Akut barsak iskemisi Pnömoni Akciğer embolisi Retroperitoneal kanama İliopsoas apsesi Renal koliğin belirtileri nelerdir?

Kolik hastalarında klinik olarak eşlik eden başka şikayetler de olabilir. Bunlar bazen gastrointestinal sistem hastalıkları ile karışabilir. Böbrek koliği olan hastalarda sıklıkla görülen semptomlar (belirtiler) şunlardır,

Yan ağrısı: Kolik olan hastalarda ayni taraf yanda, böbrek bölgesinde, kaburgalaraa ve göğüs alt kısımlarına doğru vuran şiddetli ağrı olabilir. Bazen bu ağrılar karın ve kasıklara doğru yayılabilir. Bulantı ve kusma: Genellikle kolik ağrılarına bulantı ve kusma da eşlik eder. Bunun nedeni ürriner sistem ile sindirim sistemi (gastrointestinal sistem) sisinrleri arasında bir bağlantı olmasıdır. Dizüri: Sıklıkla kolik hastalarında idrar yaparken yanma olur, bu durum hastalığın nedeni ile ilişkilidir. Hematüri: İdrardan mikroskobik veya makroskopik kanama olabilir. Yani mikroskobik incelemede görülebilen veya gözle görülen kanamalar kolik ile birlikte bulunabilir. Bulanık idrar: İdrar yoluda eğer enfeksiyon da varsa bu durumda kolik sancıları olan hastalarda idrar bulanık görülebilir. Kristalüri: İdrarda kristaller olabilir. Mikroskopik incelmede görülür. Çoğunlukla kalsiyum okzalat kristalleridir. İdrar yapma alışkanlıkları değişebilir: Ani idrara çıkma hissi, sık sık idrara çıkma ihtiyacı gibi idrar şikayetleri altta yatan hastalığa bağlı olarak görülebilir. Ateş, üşüme titreme: Bu durumlarda böbrek parankiminin enfeksşyonunu düşünmek gerekir. Bu hastalarda acil yatış ve antibiyotik tedavisi gerekir. Polllaküri, poliüri: Çok sık idrara çıkma ve çok idrar yapma olabilir. Glob: Hastalarda idrar yapamama durumudur. Yaşlı erkeklerde prostat büyümesi (BPH), üretrayı tıkayan bir taş olabilir. Renal kolik komplikasyonları nelerdir?

Renal kolik erken ve zamanında taeşhis edilip uygun tedavi yapılmazsa bazı komplikasyonlara neden olabilir. Bu komplikasyonlar,

Tedaviye bağlı komplikasyonlar İdrar yapamama Böbrek hasarı Böbrek fonksiyon kaybı Taşların tekrarlaması İdrar yolu enfeksiyonları Ne zaman doktor çağrılmalı?

Ciddi böbrek ağrıları çeken hastaların evde doktor tavsiyesi ve reçetesi olmadan devamlı ağrı kesiciler kullanmaları ve hastaneye gitmemeleri doğru değildir. Ağıdaki durumlarda böbrek sancısı çeken hastalar mutlaka en yakın hastaneye, Üroloji kliniğine başvurmalıdır.

Devam eden ve durmayan bulantı ve kusma varsa İdrarda kanama devam ediyorsa Hiç idrar yapamama veya çok az idrar yapma İlaçlarla iyileşmeyen ağrı varsa Devamlı yüksek ateş varsa Normalden çok sık idrara çıkma varsa Renal kolikten korunmak mümkün mü?

Her hastalıkta olduğu gibi böbrek ağrılarından da korunabilmek mümkündür. Genellikle daha önceden koliği olan ve taş düşüren hastalar korunma konusunda bilgilendirilmişlerdir. Renal kolikten korunmak veya daha sonra tekrar oluşmasını engellemek için hastalarımıza şu önerilerimize uymalarını tevsiye ediyoruz,

Günlük su alımını artırmak: Özellikle sıcak bölgelerde yaşayanların sıvı alımını artırması önemlidir. Taş düşüren hastalar günde en az 2,5-3 lt sıvı tüketmelidir. Tuz kısıtlaması: Böbrek taşı düşüren hastaların günlük tuz alımını kısıtlaması, tuzdan fakir diyetle beslenmesi önemlidir. Hayvansal protein alımını kısıtlamak: Hayvansal proteinlerden zengin diyetle beslenenlerde taş oluşumu sıktır. Taş düşüren hastaların hayvansal proteinlerden fakir bir diyetle beslenmesi, taş oluşumunu azaltır. Kalsiyum kısıtlamak doğru değildir: Böbrek taşı düşüren hastalarda kalsiyum kısıtlaması doğru değildir, ancak bu hastalar aşırı kalsiyum alıyorlarsa normal seviyelere inmelidirler. Kalsiyum içeren ilaç kullanımından sakınmak: Aşırı kalsiyum içeren ilaçlar taş hastaları için uygun değildir. Bu ilaçlar idrarda kristal oluşumunu ve sonuçta taş ve kolik oluşumunu artırır. Okzalat içeren dyetlerden uzak durmak: Okzalat taşları düşüren hastaların diyetlerinde fazla okzalat almamaları önemlidir. Renal kolik tedavisi nasıl yapılır?

Renal kolik, ciddi ağrılara yol açar. Bu bakımdan acil bir durumdur ve hastanın bir an önce ağrısının giderilmesi gerekir. Acil servise ağrı ile gelen bir hastaya ağrı kesici başlamadan önce, ağrının nedeni mutlaka ortaya konmalıdır. Çünkü ağrı, bir hastalık değil, bir çok hastalığın belirtisidir. Bize ağrı ile gelen bir hastada ağrının nedeni olarak renal kolik olduğunu kesin olarak ortaya koyduktan sonra tedavisine başlarız. Renal kolik hastalarında erken ağrı kesici amacıyla verilebilecek ilaçlar,

NSAIDs Opiate grubu ağrı kesiciler Lidokain (iv) Ağrı kesiciler Kolik tedavisinde kullanılan ilaçlar

Bu ağrı kesiciler dışında taş hastalarında taşın düşmesine yardımcı olabilecek veya daha sonra taş oluşumunu engelleyecek ilaçlar verilebilir. Bu tedavilere hastaların acil durumu rahatlatıldıktan sonra başlanır ve taburcu olduktan sonra kullanırlar.

Allopurinol Alfa blokerler Antibiyotikler Sistin taşlarına karşı tedavi Diüretikler Potasyum sitrat veya sodyum bikarbonatidrar pHsını düzenler ve taş oluşumunu engeller.

Not: Renal kolik tedavisinde ağrı kesici kullanırken dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus, ağrı kesici olarak aspirin kullanılmamasıdır. Çünkü bu hastalarda acil cerrahi girişim gerekirse aspirin kanamayı artıracağından ameliyat gerçekleştirilemez.

Hastaların acil olarak ağrısı giderildikten sonra normal şartlarda taş tedavisi yapılabilir. Günümüzde taş cerrahisi daha çok kapalı yöntemlerle 8endoskopik) yapılmaktadır. Açık ameliyat yok denecek kadar azdır. Bizim de sıklıkla kullandığıız endoskopik veya minimal invaziv taş tedavi yöntemleri şunlardır,

ESWL: Vücut dışından şok dalgaları işle taşların kırılması Ureterorenoskop (URS): Kapalı yöntemle idrar kanalından girilip taşın kırılması Perkutan nefrolitotomi (PCNL, PNL): Kapalı yöntemle vücuttan 1 cm kesi yapılarak taşın kırılması. Üreteral stent (üreteral kateter): Taş kırıldıktan sonra üretere stent konması (double J stent). Bazen bu stentler hamile olan ve bu nedenle ameliyat olamayacak bayanlarda geçici olarak konur ve doğum sonrası uygun cerrahi/ endoskopik işlem uygulanır.

Şu durumlarda üreteral kolik hastalarında erken cerrahi veya endoskopik müdahale gerekir,

9 mm den daha büyük taş olması Taş dansitesinin büyük olması (700 Hounsfield üniteden büyük) Taşı 0,2 cc ve üzerinde olması Üreter duvar kalınlığının 2 mm ve üzerinde olması Ekstrarenal pelvis olması Renal pelvisin ön arka çapının 18 mm ve daha fazla olması

Özet olarak, renal kolik genellikle üreter kanalının taşla tıkanması sonucu ortaya çıkan ve bulantı kusmanın eşlik ettiği ciddi ve acil tedavi gerektiren bir ağrıdır. Tanı konduktan sonra hastanın ağrıları giderilir ve daha sonra normal şartlarda taş veya diğer nedenlere yönelik kesin tedavi yapılır.

Prof. Dr. Emin ÖZBEK

Üroloji Uzmanı

İstanbul-TÜRKİYE

"
Malign Mezotelyoma - Doç. Dr. Nuri Okkabaz

Malign Mezotelyoma - Doç. Dr. Nuri Okkabaz

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Malign mezotelyoma nedir?

Malign mezotelyoma plevra (akciğer zarı), periton (karın zarı), perikard (kalp zarı) ve tunica vajinaliste (testis zarı) gelişebilen bir tümördür. Peritonda (karın zarı) gelişen malign mezotelyoma tüm olguların %10-15 kısmını oluşturmaktadır ve en önemli risk faktörü asbest maruziyetidir. Bunun dışında, karın bölgesine radyasyon maruziyeti, geçirilmiş karın zarı iltihabı ya da genetik faktörlere bağlı da gelişebilir.

Malign mezotelyoma belirtileri

Tipik bir belirtisi olmadığından çoğunlukla geç dönemde tanı konulan bu hastaların en sık yaşadığı belirtiler karında artan şişlik, karın ağrısı, bulantı, kusma ve kilo kaybıdır. Bir kısım hasta ise diğer nedenlerle yapılan radyolojik tetkiklerde ya da ameliyatlarda tanı alabilir.

Malign mezotelyoma tedavisi

Tedavi edilmediğinde kısa bir sürede ölümle sonuçlanabilen bu hastalıkta cerrahi önemli bir tedavi basamağıdır. Tüm karın zarının ve hastalığın etkilediği organların çıkarılması ve karın içinin sıcak kemoterapi ile yıkanmasından oluşan sitoredüktif cerrahi – HİPEK uygulaması mezotelyomanın esas tedavisidir. Kesintisiz 8-10 saat süren bu cerrahinin başarılı olması için karın içindeki hastalığın tamamen temizlenmesi çok önemlidir. Bu nedenle bu tür ameliyatların sitoredüktif cerrahi deneyimi olan cerrahlarca yapılması önerilmektedir.

Kategoriler Genel Cerrahi Kolorektal Hastalıklar Mide Hastalıkları Mide Kanseri Pankreas Kanseri Safra Kesesi ve Yolları Sitoredüktif Cerrahi "
Pankreas Kanserinin Belirtileri Nelerdir? | Güven Hastanesi

Pankreas Kanserinin Belirtileri Nelerdir? | Güven Hastanesi

Pankreas Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Risk faktörleri arasında genetik yatkınlık, obezite, diyabet ve sigara kullanılması gibi durumların gösterildiği pankreas kanseri, sinsice ilerleyerek hayati tehlike yaratabiliyor. Pankreas kanseri, karın ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı, idrar renginde koyulaşma, ishal ve yağlı dışkılama gibi belirtilerle ortaya çıkabiliyor. Her kanserde olduğu gibi pankreas kanserinde de erken tanı ve tedavi oldukça önem taşıyor. Pankreas kanseri cerrahisinin gelişmiş merkezlerde ve deneyimli cerrahlar tarafından yapılması gerekiyor.

İçindekiler Pankreas kanseri nedir? Pankreas kanserinin belirtileri nelerdir? Pankreas kanserinin risk faktörleri nelerdir? Pankreas kanserinin tanısı nasıl konur? Pankreas Kanserinde Rezektabilite (Çıkarılabilirlik): Pankreas Kanseri Nasıl Yayılır? Pankreas kanseri nasıl tedavi edilir? Pankreas kanseri nedir?

Pankreas, midenin altında ve arkasında yer alan bir iç salgı bezidir. Pankreasın,

Yağ, şeker ve protein sindiriminde rol alan enzimleri salgılayan ve pankreas kanalı vasıtasıyla onikparmak bağırsağına geçen ve “eksokrin” olarak adlandırılan dış salgısı, Kanda şeker düzeyini sağlayan başta insülin ve glukagon gibi hormonların salgılandığı “endokrin” dediğimiz iç salgısı olmak üzere iki tür salgısı mevcuttur.

Pankreas kanseri, bu salgıların yapıldığı ve nakledildiği hücrelerden gelişir. Kanser ölümleri içerisinde dördüncü sırada gelen pankreas kanseri, sindirim sistemi kanserleri içerisinde kolon kanserinden sonra ikinci sırada yer alır. Kötü bir seyir izler. Eksokrin pankreas kanserlerinin yüzde 95’ini teşkil eder.

Pankreas kanserinin belirtileri nelerdir? Karın ağrısı İştahsızlık Kilo kaybı Sarılık İdrar renginde koyulaşma Sırt ağrısı Bulantı Kusma İshal Yağlı dışkılama pankreas kanserinin belirtilerindendir.

Bu şikâyetlerle gelen bir hastada yapılan muayenede,

Gözlerde ve ciltte sarılık Karaciğerde büyüme Karın sağ üst bölgede ele kitle gelmesi Safra kesesinin şişmesi tespit edilebilir. Pankreas kanserinin risk faktörleri nelerdir? Genetik faktörler Yaş Obezite Sigara içilmesi Şeker hastalığı varlığı Alkol Hayvansal yağlı gıdaların fazla tüketilmesi pankreas kanserinin risk faktörlerini oluşturmaktadır.

Mesleki olarak petrol ürünlerine ve kimyasal maddelere maruz kalan insanlarda pankreas kanserinin görülme riski yüksektir. Ayrıca kişide, uzun süren kronik pankreatitin (pankreas iltihabı) varlığı ve bu durumun tedavi edilmemesi de hastalığa yakalanma riskini artırır.

Pankreas kanserinin tanısı nasıl konur?

Karnın üst bölgesinde ağrısı ve sarılığı olan hastada öncelikle kan tetkikleri yapılır. Karaciğer enzimleri (ALT, AST, GGT, ALP) ve kan bilirübinlerinde yükselme tespit edilir. Serum Ca 19-9 düzeyi artar. Bundan sonra, üst karın ultrasonografik tetkiki yapılır. Safra yollarında genişleme 3 cm’den daha büyük olan tümörler saptanır. Daha sonraki aşamada safra yolları ve pankreası daha iyi gözlemlememizi sağlayan MRCP (MR-Kolanjiopankreatografi) yapılır. Kanal genişliği, kanal içinde taş veya tümör ile tıkanma sebebi belirlenir. Takibinde yapılacak tetkik ERCP’dir.

ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiyo Pankreatografi), tıkanmaya neden olan tümörden biyopsi alınmasına, aynı zamanda sarılığı gidermek ve tıkanan safra yolundan bağırsağa safra akışını sağlamak için kanal içine stent konulmasına da olanak sağlar. Sarılığın artmasına engel olur. Sonrasında spiral ince kesit, abdominal ve torakal tomografi yapılmalıdır. Tomografi bize kitlenin tespit edilmesi karaciğer, akciğer ve lokal yayımlar hakkında bilgi verir. Tümörün çıkartılıp çıkartılmayacağı hakkında yol gösterir. Ayrıca, biyopsi alınarak doku tanısında yardımcı olur.

Endoskopik ultrasonografik tetkik, tümörün lokal olarak ilerlemesinin ne derecede olduğu hakkında yüzde 100 bilgi verir. Bu tetkik esnasında ayrıca ince iğne aspirasyon biyopsisi (FNA) yapılabilir.

Tomografide çıkarılabilecek (rezektabl) tümör saptanan ve sarılığı henüz çok ilerlememiş olgularda, ameliyat öncesi ERCP ve biyopsi gerekmeyebilir. Pankreas tümöründe CT (tomografi) veya USG (Ultrasonografi) eşliğinde yapılan biyopside düşük olsa da tümörün karna veya iğnenin giriş çıkış yolu boyunca yayılma riski vardır. Endosonografi ile yapılan FNA’da bu risk daha düşüktür.

K-Ras veya P53 gen mutasyonu gibi genetik çalışmalar özellikle küçük pankreas tümörlerinde yapılabilmektedir. Yüzde 4-20 hastada pankreas kanseri ailevi seyreder.

Pankreas Kanserinde Rezektabilite (Çıkarılabilirlik):

Eğer uzak organ metastazı (yayılımı) varsa, (periton, omentum karaciğer ve pankreas lojundan daha uzaklarda lenf bezlerinde büyüme veya karın dışında başka bir yerde tümör mevcudiyeti) tümör çıkarılamaz.

Tümörün lokal olarak bölgesinde ilerlemiş olması, superior mezenterik arteri (SMA) 180 dereceden fazla sarması, çölyak arter superior mezenterik ven (SMV) ve portal vende tıkanıklık yapmış olması, SMA ve SMV’nin ince bağırsağa giden ilk dalının tümör ile tutulması lokal olarak çıkarılmama kriteridir.

Uzak organ yayılımı olmayan lokal ileri pankreas kanserlerinden öncelikle kemoterapi ve/veya radyokemoterapi uygulanır. Ameliyat öncesi uygulanan bu tedavi (Noadjuvan) tümörlerin küçülerek çıkarılmasına ve daha fazla yayılmasına engel olur.

Hastada periton metastaz mevcudiyeti, tomografide çok iyi tespit edilemez. Bunun için, eğer hastada şüpheli periton metastaz bulgusu varsa, Ca 19-9 düzeyi 1000 ü/ml’den yüksekse, diagnostik (tanısal) amaçlı laparaskopi uygulanabilir.

PET-CT evrelemede ve ayrıca uzak ufak metastazların tespitinde yardımcı olur.

Pankreas Kanseri Nasıl Yayılır? Direkt komşuluk yoluyla etrafında bulunan dokulara yayılım, Lenfatik sistem yoluyla lenf kanallarına ve lenf bezlerine yayılım, Kan yoluyla kanser hücrelerinin damar içine geçip buradan kan yoluyla vücudun diğer bölgelerine sıçraması şeklinde olur. Pankreas kanseri nasıl tedavi edilir?

Pankreas kanserinde tedavide amaç tümörün tamamen çıkarılarak hastalığın bir daha tekrarlamamasını sağlamaktır. Pankreas kanserinde küratif (hastalığı tamamen ortadan kaldıran) tek seçenek cerrahidir. En iyi şartlarda bu seçenek yüzde 29’lara kadar çıkabilmektedir. Pankreas kanserlerinde cerrahi olarak tümörün çıkarılamadığı olgularda, semptomları ortadan kaldırıcı cerrahi girişimler yapılabilmektedir (palyatif).

Küratif rezeksiyon pankreasta tümörün yerleştiği lokalizasyona bağlı olarak,

Tümörün pankreas başında yerleştiği takdirde, pankreasın baş bölümü, onikiparmak bağırsağının tümü, ince bağırsağın üst kısmı, midenin yüzde 35-40’ı, ana safra kanalının yarısı, safra kesesi ve bu bölgede bulunan lenf bezlerinin çıkarılması şeklinde uygulanan pankreatoduodenektomi (WHİPPLE) operasyonu uygulanır. Eğer tümör, pankreas gövde ve kuyruk kesiminde yerleşmişse, bu bölgeleri içeren pankreasın yüzde 70 uç kısmı, dalağı ve bu bölgedeki lenf bezlerinin çıkarılmasının uygulandığı distal subtotal pankreatektomi uygulanır. Tümör pankreasta tüm bölgelerde lokalize ise pankreasın tümü, dalak ve WHİPPLE operasyonundaki çıkarılan bölgelerin tamamının çıkarıldığı Total Pankreatektomi uygulanır.

Teknik olarak çıkarılamayan olgularda eğer hastada sarılık mevcutsa, safra kanalı ile bağırsak arasında bir geçiş (anostomoz) temin edilebilir. Hastada sarılığın uzun süre devam etmesi, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını bozarak hastayı çok kısa sürede ölüme götürür. Bunun için hastada sarılığı ortadan kaldırmak amacıyla, geçici olarak safra kanalı ile onikiparmak bağırsağı arasına stent konulabilir.

Aynı şekilde, eğer tümör onikiparmak bağırsağı veya ince bağırsağın üst kısmını tıkayıp mideden gıdaların geçişini engel teşkil ediyorsa, mide ile ince bağırsak arasında geçiş (anostomos) temin edilir. Böylece hastanın beslenmesi sağlanır. Tümörün yerinde kaldığı bu işlem, uygun vakalarda tümör içinden bağırsağa stent konularak da yapılabilir. Sarılık ve kusma ortadan kaldırılarak hastanın karaciğer böbrek yetmezliğinden ve beslenme bozukluğundan kaybı önlenmiş olur.

Pankreas Kanserinde Kemoterapi:

Pankreas kanserli olgularda dışarıdan kemoterapötik (kanser ilacı) vermek, kan yoluyla bu ilaçların tüm vücudu dolaşarak lokal olarak yerleşmiş olan kanser dokusu haricinde varsa, vücuda yayılmış tüm kanser hücrelerinin ortadan kaldırılmasına olanak sağlar. Bu işlem, ameliyat öncesi ve sonrası yapılabilmektedir. Medikal Onkoloji Bölümlerinde ilgili uzmanlarca uygulanmaktadır.

Pankreas Kanserinde Radyoterapi:

Rdyoterapi pankreas kanserlerinde ameliyat öncesi ve/veya sonrası dönemde yalnız ve/veya kemoterapi ile uygulanmaktadır. Hatta radyoterapi uygun ameliyathane koşullarında ameliyat sırasında da uygulanabilmektedir.

Pankreas Kanserinde Lokal Ablatif Teknikler:

Lokal olarak çıkarılamayan tümörlerde, özellikle endokrin pankreas kanserlerinde tümörün bizzat içine girerek özel bir iğne ile ortadan kaldırmaya yarayan radyofrekans ablasyonu, ısıtarak mikrodalga termoterapi, dondurarak krioterapi, yine nanoknife yöntemi ile elektriksel yakma işlemi yapılabilmektedir.

Pankreas Kanserinde immünoterapi, tedavi edici kanser aşıları, bağışıklık sisteminden olan işaretlenmiş T hücreler ile yapılan hücre tedavileri gibi ileri tedavi teknikleri, klinik çalışmalarda denenmektedir. Fakat henüz kullanım onayı alınmamıştır. Lokal ileri pankreas kanserlerinde pankreas gövdesinin hemen arkasında çölyak pleksus dediğimiz karın içi organlara giden ve gelen sinirlerin oluşturduğu sinir ağ tabakası yayılıma uğrarsa sırta bele vuran çok şiddetli ağrı mevcut olabilir. Bu ağrı mevcudiyetinde algologlar tarafından sinire blokaj tedavileri de uygulanabilmektedir.

Pankreas kanseri sinsi ve ölümcül seyretmektedir. Klinik olarak gastroenterolog, cerrah, patolog, radyolog, intervansiyonel radyolog, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, beslenme uzmanı, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı, algolog ve yoğun bakım uzmanlarının olduğu kişiler tarafından multidisipliner bir ekip tarafından değerlendirilmelidir. Pankreas kanseri cerrahisi, gelişmiş merkezlerde deneyimli cerrahlar tarafından yapılmalıdır.

Sağlık Rehberi

Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.

"
Dünyada Yaygın Görülen 4. Kanser Türü: Mide Kanseri Evreleri

Dünyada Yaygın Görülen 4. Kanser Türü: Mide Kanseri Evreleri

Dünyada Yaygın Görülen 4. Kanser Türü: Mide Kanseri Evreleri

Mide kanseri evreleri hastanın yaşam süresini ve uygulanacak tedaviyi belirleyen bir durumdur. Bu nedenle tanı alan hastanın bu durumu hangi evrede yaşadığını bilmek önemlidir. Erken evrede yaşanan hastalıkta kanserli dokuyu endoskopik olarak tedavi etmek mümkün iken 4. evre olarak da adlandırılan son evrede kemoterapi tedavisi ön plana çıkar.

Kanser Evrelemesi Nedir?

Evreleme, kanserin nerede olduğu, mide kanseri belirtileri, yayılımı ve vücudun diğer kısımlarına etkisi hakkında tanımlama yapar. Bu evreleme çeşitli testler ile gerçekleştirilir. Kişinin yaşadığı kanserin evresini bilmek en doğru tedavinin uygulanması adına gereklidir.

TNM Evreleme Sistemi

Mide kanseri ölüm belirtileri ve tedavi sürecinde evreleme önemlidir. Bu nedenle doktorlar TNM sistemi kullanarak evreleme tanımlar. Bu sistemde yanıt aranan sorular şöyledir:

Tümör (T): Tümör mide duvarına ne kadar yayılmış? Düğüm (N): Tümör lenf bezlerine sıçramış mı? Sıçrama gerçekleştiyse nerede ve kaç tane? Metastaz (M): Kanser vücudun diğer bölgelerine yayılmış mı? Tümör (T)

Tümörün mide duvarına ne kadar yayıldığını tanımlamak için kullanılır. Bu aşamada tümör boyutu santimetre (cm) olarak ölçülür. Bu evre tümörün detaylı tanımlanması için daha küçük gruplara ayrılır. Bunlar:

TX: Primer tümör değerlendirilemez. T0 (T sıfır): Midede birincil bir tümör olduğuna dair kanıt yoktur. Tis: Bu aşama karsinom (kanser) in situ adı verilen bir durumu tanımlar. Kanser sadece midenin iç zarının yüzeyindeki epitel adı verilen hücrelerde bulunur ve midenin diğer katmanlarına yayılmamıştır. T1: Tümör, mide duvarının iç katmanları olan lamina propria, muskularis mukoza veya submukozaya doğru büyümüştür. T1a: Tümör lamina propria veya muskularis mukozaya doğru büyümüştür. T1b: Tümör submukozaya büyümüştür. T2: Tümör, midenin kas tabakası olan muskularis propriaya doğru büyümüştür. T3: Tümör, kasın tüm katmanlarını geçerek mide dışındaki bağ dokusuna doğru büyümüştür. Periton astarı olarak adlandırılan karın zarına veya midenin dış tabakası olan serozaya doğru büyümemiştir. T4: Tümör, kasın tüm katmanlarını geçerek mide dışındaki bağ dokusuna doğru büyümüştür. Ayrıca peritoneal astar veya seroza veya mideyi çevreleyen organlara dönüşmüştür. T4a: Tümör serozaya dönüşmüştür. T4b: Tümör mideyi çevreleyen organlara dönüşmüştür. Düğüm (N)

Lenf düğümlerini tanımlar. Bu organlar enfeksiyonla savaşmada yardımcıdır. Mide kanseri hastaları için genel durum, kaç adet bölgesel lenf düğümünün mide kanseri evreleri belirtileri gösterdiği ile ilgilidir.

NX: Bölgesel lenf düğümleri değerlendirilemez. N0 (N sıfır): Kanser bölgesel lenf bezlerine yayılmamıştır. N1: Kanser 1 ila 2 bölgesel lenf düğümüne yayıldı. N2: Kanser 3 ila 6 bölgesel lenf düğümüne yayılmıştır. N3: Kanser 7 veya daha fazla bölgesel lenf noduna yayılmıştır. N3a: Kanser 7 ila 15 bölgesel lenf düğümüne yayıldı. N3b: Kanser 16 veya daha fazla bölgesel lenf noduna yayılmıştır. Metastaz (M)

Kanserin metastaz adı verilen vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını açıklar.

MX: Uzak metastaz değerlendirilemez. M0 (M sıfır): Kanser vücudun diğer bölgelerine yayılmamıştır. M1: Kanser vücudun başka bir bölgesine veya bölgelerine yayılmıştır. Mide Kanseri Evreleri ve Yaşam Süreleri

Mide kanseri evreleri ve yaşam süreleri farklıdır.

Evre 1: hastaların %75- 80’inde 10 yıl yaşam sansı bulunur.

Evre 2: Hastaların %50’sinde 10 yıl yaşam sansı bulunur.

Evre 3: hastaların %5-25’ inde 10 yıl yaşam sansı bulunur.

Evre 4: Mide kanseri 4. evre kurtulma şansı %2-3’ünde10 yıl yaşam şansı şeklindedir.

Mide Kanseri Belirtileri

Mide kanseri belirtileri aşağıdaki gibidir:

40 yaş üstü kişilerin yaşadığı hazımsızlık ve kilo kaybı, Ani göğüs ağrısı, bacaklarda şişme ve nefes darlığı ile yaşanan kan pıhtılaşması, Batında sıvı, Dışkıda kan, Et ve et ürünlerine karşı isteksizlik, Kansızlık, Karın ağrısı, kusma ve kilo kaybı, Mide ağrısı, Mide bölgesinde fark edilir şişlik, Sık sık mide ekşimesi, Yemek borusunda yanma, Yutma güçlüğü Zaman zaman mide kanseri belirtileri ishal durumu ya da kabızlık.

Mide kanserinin en kritik belirtileri ise çabuk doyma, geçmeyen bulantı ya da kusma, kilo kaybı, kusma sırasında kan gelmesi, uzun süren mide ağrısı, yutma güçlüğüdür.

Mide kanseri 4. evre ölüm belirtileri ise şiddetli iştahsızlık, kilo kaybı, yutkunmada güçlük, kan kaybı, cilt renginde solma, baş dönmesi şikayetlerinde artma, kusmada kan olması, dışkının koyu renk olması, mide ve karın bölgesinde ele kitle halinde sertlik gelmesidir.

Mide Kanseri İçin Evre Grupları

Mide kanseri evreleri ve tedavisi gruplara göredir. Bunlar:

Evre 0: Kanser sadece epitel yüzeyindedir.

Mide kanseri 1. Evre: Kanser mide duvarının iç tabakasına doğru büyür ancak herhangi bir lenf noduna ya da vücudun başka bir bölümüne yayılmamıştır.

2. Evre: Kanser bu evrede üst hücre tabakasının altında büyür. Ancak ana kasa tabakasına ulaşmaz.

Mide kanseri evre 3: Bu evrede ise kanser ana kas tabakası haline gelir. Ayrıca birden çok lenf noduna yayılmıştır.

Mide kanseri evre 4: Hastalığın en ileri evresidir. Bu evrede kanserli hücreler midenin dışında vücudun diğer bölgelerine yayılmıştır ve ilerlemiş mide kanseri belirtileri görülür.

Web ve Tıbbi Yayın Kurulu Güncellenme Tarihi: 10.01.2024 10:54 Yayınlanma Tarihi: 02.01.2023 00:00 1 Yorum


21 Nisan 2023 tarihinde
Yildiz Suna

Merhaba benim babamin mide kanseri oldugunu ögrendik ve doktoru cigerlerinide bulastigini söylüyor ve bunun icin kemoterapi görmesi lazimmis.Sizce bu dogru bir tedavi mi?

24 Nisan 2023 tarihinde

Merhaba, sorularınızı Büyük Anadolu Hastaneleri Alo Doktorum danışma hattına 0532 260 21 31 iletebilir, merak ettiklerinizi öğrenebilirsiniz. Sağlıklı günler dileriz.

"
Yumurtalık (Over) Kanseri | Anadolu Sağlık Merkezi

Yumurtalık (Over) Kanseri | Anadolu Sağlık Merkezi

Yumurtalık (Over) Kanseri

Yumurtalık kanseri, kadının yumurtalıklarından kaynaklanıyor. Kadınlarda rahmin her iki yanında olmak üzere iki yumurtalık mevcuttur. Yumurtalıklar yumurta üretmenin yanı sıra kadın hormonları olan östrojen ve progesteronun temel üretim yerini oluşturuyor. Yumurtalık kanserleri, kökenlerini aldıkları hücre tiplerine göre beş farklı başlık halinde karşımıza çıkmaktadırlar (Tablo 1). Bunlar içerisinde, organın dış yüzeyini örten epitel hücrelerinden kaynaklanan epitelyal tümörler en sık görülürler. Bu bölümde özellikle en sık görülen epitelyal yumurtalık kanserlerine yer verilecektir. Diğer bölümler, ilgilenen okurlarımız için alt başlıklar halinde aşağıda sunulmaktadır.

Yumurtalık kanseri tüm jinekolojik kanserler içerisinde ölüm oranı en yüksek olanıdır. Tüm evreler bir arada değerlendirildiğinde ortalama yaşam %35 civarındadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde kadınlarda en sık görülen kanserler arasında beşinci sırada yer alıyor. Kadınlarda görülen kansere bağlı ölümlerde de dördüncü sıraya yükseliyor. Bir kadının hayatı boyunca yumurtalık kanserine yakalanma riski 58'de bir oranında seyrediyor. Yumurtalık kanserinden ölüm riski ise 98'de bir oranında görülüyor.

Mikroskop altında kanser hücreleri incelenerek bunların normal hücreye ne kadar benzediğine göre derecelendirme (grading) yapılıyor. Grad 1 kanser hücrelerinin normal hücrelere benzediği, grad 3 kanser hücrelerinin normal hücrelere göreceli olarak benzemediği anlamına geliyor. Bu ikisinin arasına da grad 2 adı veriliyor. Yumurtalık kanserinin oluşum nedeni ise henüz bilinmiyor. Ancak bu tip kansere yakalanma riskini arttıran bazı risk faktörleri saptanmış.

Yumurtalık kanserlerinin yaklaşık dörtte biri erken evrede saptanıyor. Kanseri erken saptamak tedavinin başarısı şansını artırıyor. Erken evre yumurtalık kanseri için tedavi edilen 10 kadından 9'u kanser tanısından sonra en az beş yıl yaşıyor.

Normal bir kadının hayatı boyunca yumurtalık kanserine yakalanma riski %1,4-1,8'dir. Yumurtalık kanserlerinin yaklaşık %70'ine evre III'de tanı konmaktadır. Bu kadar yüksek oranda ileri evrede yumurtalık kanserlerine tanı konmasının en önemli nedeni, bu kanserin daha çok doğrudan yayılım denilen yolla, implantasyon şeklinde karın içi organlara yayılım yapmasıdır. Kısa sürede karın içi organlara doğrudan yayılım söz konusu olduğundan dolayı hastalara ileri evrede tanı konmaktadır.

Epitelyal yumurtalık (over) kanserlerinin risk faktörleri nelerdir?

İlerleyen yaş, yumurtalık kanserinde risk faktörlerinden birini oluşturuyor. Çoğu kez menopozdan sonra ortaya çıkıyor. Yumurtalık kanserlerinin yarısından fazlası 65 yaşın üzerinde görülüyor.

Obezite de önemli risk faktörlerinden. Yapılan araştırmalarda kilosu fazla olan kadınlarda yumurtalık kanserinden ölüme daha sık rastlandığı gösterilmiş. Aşırı obez kadınlarda bu risk yüzde 50 oranında artıyor.

Ailesel kalıtım da önemli bir faktör. BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonu taşıyıcılarında ailesel yumurtalık kanseri sıklığı artmakta. Herediter non-polipöz kolorektal kanser ailesine ait olan kişilerde de yumurtalık kanseri sık görülmektedir. Ailede yumurtalık kanserine yakalanan kişi sayısı arttıkça, kişinin kendisinin riski de katlanarak artmaktadır. Ancak ailesel yumurtalık kanserleri, tüm yumurtalık kanserlerinin %5-10'ununu oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle hastaların büyük bir çoğunluğu ailenin ilk vakası olarak karşımıza gelmektedir.

Erken yaşta ilk adeti görme (erken menarj) ve geç menopoz riski artırmaktadır. Her yumurtlama ile yumurtalık dış yüzünde bir hasar oluşur ve bu alan iyileşme süreci ile normale döner. Dokunun hasar görüp, iyileşme süreci uzadığında, kanserojen maddelerin iyileşme sürecinde bölünmekte olan bu dokuyu bozması kansere gidişte rol oynadığı düşünülmektedir.

Talk pudrası genital bölge temizliğinde kullanımı yumurtalık kanseri riskini artırır. Polikistik over sendromlu hastalarda riskte artış mevcut.

Yumurtalık iltihabı sık geçirmiş olan kişilerde de risk artmakta.

Menopoz döneminde hormon replasman tedavisi uzun dönem alan kişilerde risk artmakta.

Çocuk doğurmamış olmak ve süt vermemiş olmak da, riski artırmakta çünkü doğum sonrasında ve süt verme dönemlerinde yumurtlama fonksiyonu durmaktadır. Bu dönem yaşanmadığı zaman riskte artış söz konusudur.

Yumurtalık kanseri riskini azaltan faktörler nelerdir? Birden fazla çocuk doğurmuş olmak, Süt vermiş olmak, Doğum kontrol hapı kullanmış olmak, Tüplerin bağlanmış olması, Rahimin alınmış olması, Genital temizlik esnasında veya sonrasında talk pudrası kullanmamak, Meyve ve sebzeden zengin diyet uygulamak ve hayvansal gıdadan tüketimini kısmak, Obeziteden kaçınmak, Bilinçli vitamin kullanımı, A vitamininden zengin diyet veya A vitamini düşük dozda (retinoid veya fenretinid) kullanmak, Beta-karoten (havuçta bulunan bir vitamin) kullanmak, Vitamin C'den zengin diyet veya vitamin hapları ile dengeli vitamin C kullanımı, COX-2 inhibitörü ilaçları kullananlarda yumurtalık kanseri daha az görülür. Vitamin D'den zengin diyet. Yumurtalık Kanserinin Belirtileri nelerdir?

Yumurtalık kanseri tüm jinekolojik kanserler içerisinde en sinsi olarak gelişen ve yayılanıdır. Bu nedenle genellikle erken dönemde belirti vermemektedir. Erken dönemde yakalanan olguların büyük bir kısmı jinekolojik rutin muayene esnasında rastlantısal olarak tanı konmaktadır. Bazen sağ veya sol alt karın ağrısı ile gelen hastalarda saptanan bir kistin ameliyatı sonrasında rastlantısal tanı konmaktadır. Genelde yumurtalık kanseri karın için yayıldıktan sonra, karın içini kaplayan periton denen tabakanın tutulumu ile karın içerisinde asit denilen sıvı birikir ve hastayı genelde asit sıvısının yapmış olduğu rahatsızlığa bağlı şikayetler hekime getirir. Bu şikayetler genelde karın çevresinde kalınlaşmaya bağlı, eski etek ve pantolonların kısa süre içerisinde kapanmayacak şekilde küçük kalması, yemeklerden sonra karında aşırı dolgunluk ve gaz şikayeti şeklindedir. Aslında bu şikayetler birçok durumda olabilecek genel şikayetlerdir. Yani belirli bir belirti yoktur. Bazen hastalar adet düzensizliği, alt karında ağrı, aşağıya doğru bası hissi nedeniyle de gelebilmektedirler.

Yumurtalık kanserinde erken tanı mümkün müdür?

Yumurtalık kanserlerinin yaklaşık %70'i evre III'de tanı konmaktadır. Bu kadar yüksek oranda ileri evrede yumurtalık kanserlerinin tanı konmasının en önemli nedeni, bu kanserin daha çok doğrudan yayılım ile implantasyon şeklinde karın içine yayılım yapmasıdır. Bu nedenle kısa sürede karın içi organlara direkt yayılım söz konusu olduğu için hastalara ileri evrede tanı konmaktadır.

Henüz yumurtalık kanserinin öncü lezyonlarını saptayan bir tarama testi mevcut değildir. Bu amaç ile birçok farklı kanser belirteci bilimsel araştırmalarda kullanılmıştır, ancak evre I dediğimiz erken evrede hastaların %30'unda bu belirteçler yüksek bulunmuştur. Birden fazla tümör belirtecinin bir arada kullanımı ile yapılan taramalarda elde edilen sonuçlar daha başarılı olmakla beraber, getirdikleri yüksek maliyetlerden dolayı rutin kullanıma girmiş değildir.

Erken tanı için en önemli husus, halen düzenli olarak yapılan jinekolojik muayene ve menopoz sonrası ultrasonografide saptanan ve üç santimin üzerinde olan her kistik oluşum kuşkulu olarak kabul edilmelidir. Diğer taraftan, menopoz öncesi dönemde yapılan ultrasonografide de kistik oluşum görüldüğünde, özellikle bu kist adet sonrası dönemde de halen mevcutsa ve bir takım ilave ultrasonografik özellikler taşımakta ise, jinekolojik kanser tanısında deneyimli bir hekim tarafından da gözden geçirilmelidir.

Yumurtalık kanserinde tanı nasıl konur?

Yumurtalık kanserinin tanısı ancak histopatolojik inceleme dediğimiz doku tanısı alınarak konmaktadır. Bu tanı için cerrahi girişim gereklidir. Burada yapılacak olan cerrahi girişim hem tanı hem de tedavi amaçlıdır. Ameliyat esnasında kuşkulu olan yumurtalık ve varsa buna ait olan yayıldığı dokulardan örnek alınıp ameliyat esnasında frozen inceleme dediğimiz histopatolojik muayeneye yollanır. Ameliyat devam ederken tümörün yumurtalık kaynaklı olup olmadığı, tümörün hücre tipi, tümörün normal dokuya benzerlik derecesi (diferansiasyonu) belirlenir ve burada elde edilen sonuçlara göre cerrahi tedavi şekillendirilir.

Ameliyat öncesi yapılacak olan görüntüleme yöntemleri (bilgisayarlı tomografi, pozitron emisyon tomografi, ultrasonografi gibi) veya tümör göstergesi düzeylerinin belirlenmesi, hastalığın yaygınlığı hakkında bilgi verebilirler ancak kesin tanı koydurucu yöntemler değillerdir. Ayrıca hiçbir zaman doku tanısının yerine geçemezler.

Yumurtalık kanserinin evreleri nelerdir?

Evre Ia: tümör tek yumurtalığa sınırlı, yumurtalık dış yüzünde tümör yok, karın içinde yayılım yok, tümörün olduğu yumurtalık rüptüre değil (dış yüzey devamlılığı bozulmamış). Karın içi sıvısında tümör yok.

Evre Ib: tümör her iki yumurtalığa sınırlı, yumurtalıkların dış yüzünde tümör yok, karın içinde yayılım yok, tümörün olduğu yumurtalık rüptüre değil. Karın içi sıvısında tümör yok.

Evre Ic: tümör bir veya her iki yumurtalığa sınırlı, yumurtalıkların dış yüzünde tümör var veya tümörün olduğu yumurtalık rüptüre (dış yüzey devamlılığı kesintiye uğramış) veya karın içi sıvısında tümör hücreleri var.

Evre IIa: tümör bir veya her iki yumurtalığa sınırlı, ancak tümör uterusa (rahime) veya tüplere yayılmış. Tümörün olduğu yumurtalık rüptüre değil, yumurtalıkların dış yüzünde tümör yok. Karın içi sıvısında tümör yok.

Evre IIb: tümör bir veya her iki yumurtalığa sınırlı, ancak tümör pelvis içerisinde uterus (rahim) veya tüpler dışında olan diğer organlara yayılmış. Tümörün olduğu yumurtalık rüptüre değil, yumurtalıkların dış yüzünde tümör yok. Karın içi sıvısında tümör yok.

Evre IIc: tümör bir veya her iki yumurtalığa sınırlı, ancak tümör uterusa (rahime) veya tüplere veya diğer pelvis içi oluşumlara yayılmış. Bununla birlikte tümörün olduğu yumurtalık rüptüre veya yumurtalıkların dış yüzünde tümör veya karın içi sıvısında tümör hücreleri var.

Evre IIIa: tümör bir veya her iki yumurtalıkta olmakla beraber pelvis dışına mikroskobik düzeyde yayılım yapmış. Abdominal (karın içi) organlarda (barsak, omentum gibi) mikroskobik düzeyde yayılım var.

Evre IIIb: tümör bir veya her iki yumurtalıkta olmakla beraber pelvis dışına yayılım yapmış. Ancak yayılımda en büyük tümör çapı iki santimin altında. Abdominal (karın içi) organlarda (barsak, omentum gibi) olan yayılımda metastazların çapı iki santimden küçük. Lenf düğümleri negatif.

Evre IIIc: tümör bir veya her iki yumurtalıkta olmakla beraber pelvis dışına yayılım yapmış. Ancak yayılımda en büyük tümör çapı iki santimin üstünde. Abdominal (karın içi) organlarda (barsak, omentum gibi) olan yayılımda metastazların çapı iki santimden büyük veya lenf düğümleri pozitif.

Evre IV: Karın dışına tümör yayılımı mevcut. Akciğer zarları arasına veya beyine veya karaciğere veya diğer karın dışı organ ve oluşumlara yayılım.

Yumurtalık kanseri nasıl tedavi edilir?

Yumurtalık kanserinin tedavisinde en önemli nokta cerrahi tedavidir. Cerrahi, hastalarda hem tanı hem de tedavi amaçlı uygulanmaktadır.

Cerrahi tedavinin amaçları:

1) Tümörün gerçekten yumurtalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını saptamak,

2) Tümörün karın içinde yaygınlığını saptamak,

3) Tümörün yumurtalık kanserleri içerisinde hangi tipten olduğunu belirlemek,

4) Hiç geride tümör kalmayacak şekilde cerrahinin uygulanmasıdır.

Yumurtalık kanserinin tedavisi için yapılan cerrahi girişimde, dünya standartlarında belirlenmiş olan ve tüm hastalara uygulanması gereken cerrahi tedavi:

Karnın tam ortasından alt ve üst batını kapsayacak şekilde yapılan orta hat kesisi ile cerrahiye başlanır.

İlk olarak karın içinde birikmiş olan sıvıdan patolojik inceleme için örnek alınır. Bu sıvı yok ise, karın içi yıkanarak sıvı elde edilir.

Karın içinde hem alt karında tümörün yaygınlığı belirlenir.

Rahim ve her iki yumurtalık alınır.

Karın içini örten omentum denilen zar alınır.

Periton denilen karın içini kapsayan zarın üzerinde tümör yayılımı aranır ve yayılım olan alanlar çıkarılır.

Periton altında kalan ve büyük damarların etrafında bulunan lenf düğümlerinin tamamı karnın en alt noktasından, bacağa giden damarların başlangıcından itibaren alınır. Bu işleme karnın alt bölgesi için pelvik lenf adenektomi denir. Aort ve vena cava inferior denilen ana damarların etrafında olan lenf düğümleri de tamamen çıkarılır ve bu işleme de paraaortik lenf adenektomi denir. Paraaortik lenf adenektominin üst sınırı böbrek damarlarının başlangıç noktasıdır. Bahsi geçen bölgelerdeki tüm lenf düğümleri alınmalıdır çünkü yumurtalık kanseri bu oluşumlara küçük yayılım yapabilirler. İdeal yapılmış pelvik lenf adenektomide en az 25 ve gene ideal yapılmış paraaortik lenf adenektomide en az 10 lenf düğümü çıkarılmalıdır.

Apendiks kontrol edilir ve bazı tümör tiplerinde yayılım olmasa bile apendiks alınır.

Barsak üzerin yayılımlar aranır ve olan tüm yayılımlar çıkarılır. Gerekli olduğu takdirde kalın veya ince barsağında tümör ile tutulmuş olan kısmı alınır.

Karaciğer ve dalak bölgesi kontrol edilmelidir. Özellikle karaciğer üstünde bulunan ve diyafram denilen karın boşluğu ile göğüs boşluğunu ayıran oluşumun yüzeyi de kontrol edilir ve varsa buradaki tümörlerde alınır.
Cerrahi tedavinin amacı, karın içerisinde geride hiç tümör kalmayacak şekilde cerrahinin tamamlanması ve yukarıda belirtmiş olduğumuz basamakların tamamlanmasıdır. Cerrahi tedaviden sonra erken evre (evre Ia grad 1 ve 2) hastalığı olan hastalar dışında tüm hastalara kemoterapi uygulanır. Kemoterapide toplam altı siklüs olmak üzere şu anda en sık paklitaksel ve platin içerikli kemoterapi yapılır.

Cerrahi tedavi öncesinde tümörün yaygınlığını azaltmak için hasta ameliyat edilmeden kemoterapi uygulaması yapılması son yıllarda gündeme gelmiştir. Neo-adjuvan kemoterapi olarak bilinen bu tedavi yaklaşımında amaç, yaygın olan tümör yükünü azaltmak ve yapılacak olan barsak çıkarılması işleminin derecesini azaltmaktır. Aslında bu tedavi yaklaşımı ancak ve ancak ilk etapta cerrahi tedavi uygulanamayacak kadar tümörü yaygın olan hastalara yapılmalıdır.

Birçok çalışma en ideal tedavinin hastaya ilk etapta tam cerrahi evreleme uygulanması olduğunu göstermiştir. Ameliyat öncesi uygulanan kemoterapi ve bunu izleyen cerrahinin başarısı hiçbir zaman cerrahi ve bunu izleyen kemoterapi uygulaması kadar iyi değildir. Ama diğer taraftan hastanın tümörünün yaygınlığı çok ileri ise ve cerrahi tedavi uygulanamayacak ise, o zaman neo-adjuvan kemoterapi yaklaşımı yarar sağlayabilir. Ameliyat öncesi kemoterapi uygulanmasına karar verilmiş ise, bu kemoterapi üç siklüsü geçmemelidir. Daha fazla kemoterapi uygulamanın hastaların sonuçlarına olumlu katkı sağlamadığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Yumurtalık kanserini kimler tedavi etmeli?

Yumurtalık kanserinin tedavisi bilgi ve deneyim birikimi gerektiren ve birden fazla bölümü de ilgilendirebilen bir süreçtir. Hastaların ameliyat olacakları hastanelerin teknolojik alt yapısının ve uzmanlıklar arasında uyum içinde çalışma prensiplerinin oturmuş olması gereklidir. Bazı vakalarda kadın doğum dışında, genel cerrahi, üroloji, göğüs cerrahisi uzman hekimlerin de ameliyata dahil olmaları gerekmektedir. Ayrıca hastaları ameliyat esnasında uzun süre uyutacak olan anestezi ekibini ve hastanın tümörü hakkında bilgi verecek olan patoloji bölümlerinin de buradaki rolleri göz ardı edilmemelidir.

Yumurtalık kanserli hastaların cerrahi tedavisi jinekolojik onkologlar tarafından yapılmalıdır. Kadın Hastalıkları ve Doğum eğitiminin üzerine bazı ülkelerde iki yıl bazı ülkelerde ise üç yıl süren eğitimden sonra kadın hastalıkları ve doğum uzmanları, jinekolojik onkoloji üst ihtisas diploması almaktadırlar. Çünkü jinekolojik kanser cerrahisi için gerekli olan eğitimin normal ihtisas eğitimi esnasında verilmesi mümkün değildir. Ülkemizde jinekolojik onkoloji üst ihtisası henüz verilmemektedir. Ancak Sağlık Bakanlığının bu konuda yürüttüğü çalışmalar vardır.

Diğer taraftan ülkemizde birçok üniversitede jinekolojik onkoloji bilim dalı kurulmuş olup, uzun yıllardır, bir anlamda gönüllülük ve isteklilik ile jinekolojik kanserlerin cerrahi tedavisi yapılmaktadır. Ayrıca bazı meslektaşlarımız, yurt dışında bu konuda çalışarak bilgi ve deneyimlerini artırmak için çalışmaktadır. Aşağıda ayrıntıları anlatılan ameliyat tekniklerinin uygulanması için gerekli olan bilgi ve deneyim birikimini almış olan, jinekolojik onkoloji ile uğraşan hekimler tarafından bu tip hastalar tedavi edilmelidirler. Bu eğitim alınmadan yapılacak olan cerrahi girişimler kötü sonuçların doğmasına ve hastaların hayatta kalım süresinde veya tümör tekrarlama sıklığında olumsuz sonuçlara neden olabilir.

Fertiliteyi (doğurganlığı) korumak mümkün mü?

Yumurtalık kanseri genelde menopoz sonrasında görülen bir hastalık olsa da bazen doğurganlık döneminde olan ve hiç çocuk doğurmamış olan hastalarda da görülebilir. Hastanın yaşı ne olursa olsun, tüm epitelyal yumurtalık kanserlerinde hastalığın yaygınlığı tam olarak belirlenmelidir.

Fertilite ve doğurganlığın korunmasını isteyen hastalarda, eğer karın için yayılım yok ise, karşı taraf yumurtalık tümör tarafından tutulmamış ise, tümörün histolojik tipi (ameliyat sırasında alınan doku parçasından saptanan tümör tipi) fertiliteyi korumaya uygun ise fertiliteyi koruyucu tedavi uygulanabilir. Bu tip bir cerrahi için hastanın tümör tutulumu olan yumurtalık alınırken, karşı tarafta sağlam olan yumurtalık ve rahim alınmadan omentum denilen zar, retroperitoneal lenf düğümleri alınır. Ayrıca periton zarı üzerinde tümörün yayılım odakları olmasa bile, farklı bölgelerden en az 10 tane olmak üzere rastgele biyopsiler patolojik inceleme için alınır. Ancak böylece tümörün gerçek yaygınlığı ve hastalığın derecesi belirlenebilir. Cerrahi tam yapılmadığı takdirde hastanın gerçek tümör yaygınlık derecesi bilinmeyecektir ve eksik bilgi ile yola çıkmanın sonucu bir felaket olabilir. Erken evre hastalar içerisinde evre Ia grade 1, 2 evre Ib grade 1 vakalarda fertilite korunmuş olur. Daha ileri evrelerde doğurganlığı koruyucu tedavi çok riskli olduğundan, uygulanması standart bir yaklaşım değildir.

Unutulmaması gereken en önemli nokta şudur: fertiliteyi koruyucu cerrahi sadece doğurganlığını kesinlikle korumak isteyen ve bu tip bir tedavinin getirmiş olduğu geride kalan yumurtalık veya karın içi organlarda tümör tekrarlama riskini kabul eden hastalarda, ayrıntılı bir bilgilendirmeden sonra uygulanmalıdır. Bu yaklaşım standart bir tedavi değildir.

Yumurtalık kanserinden nasıl korunabilirim?

Kadın doğum uzmanına gidilerek düzenli sağlık kontrolleri yaptırılmalıdır. Özellikle ailenizde yumurtalık kanseri hikayesi varsa bu bilgileri hekiminizle tartışınız.

Doğum kontrol hapı kullanın. Çünkü bu ilaçları yıllarca kullanmış kişilerde risk azalıyor.

Tüplerin bağlanması veya histerektomi için hekiminizle görüşün. Çocuk isteği tamamlandıktan sonra tüplerin bağlanması yumurtalık kanseri riskini azaltabiliyor. Rahmin alınması (histerektomi) de aynı şekilde riski azaltabiliyor. Ancak bu cerrahi işlemler sadece yumurtalık kanseri riski açısından uygulanmayıp geçerli bir tıbbi neden için yapılmalı.

Bebeğinizi emzirin. Bir veya daha fazla çocuk sahibi olmak ve bir veya daha fazla yıl emzirmiş olmak riski azaltabiliyor. Bu yöntemler az oranda riski azaltmalarına rağmen tam bir korunma sağlamıyor. Sadece yumurtalık kanseri riskini azaltmak için çocuk sahibi olmak önerilmiyor. Unutmayın ki doğum kontrol haplarının risk azaltıcı etkisi çok daha fazladır.

Sağlıklı beslenin. Birçok çalışma sebzeden zengin diyetle beslenen kadınlarda bu kanserin daha nadir görüldüğünü göstermiştir. Amerikan Kanser Birliği özellikle bitki kaynaklı ve çeşitten zengin bir beslenme öneriyor. Günde en az beş porsiyon sebze ve meyve tüketmeye özen gösterin. Kırmızı eti, özellikle yağdan zengin ise, sınırlı miktarlarda yiyin.

Genetik test için hekiminize danışın. Ailenizde yumurtalık kanseri olanlar varsa genetik danışma ve uygunsa genetik testten geçmeyi düşünün. Testi istemeden önce hekiminiz ile testin yararları ve olası sakıncalarını tartışın. Genetik test bir kadının yumurtalık kanseri için riski arttıran bazı genetik değişiklikler taşıyıp taşımadığını belirtir. Genetik değişikliği taşımadığını öğrenmek kadına büyük bir rahatlık verirken, bu değişikliği taşıdığını bilmek oldukça stresli olabiliyor. Ancak bu bilgiler kanserin önlenmesi konusunda yöntemler geliştirmekte yararlı olabiliyor.

Yumurtalık (over) Kanseri Türü ve Tüm Yumurtalık Tümörleri İçinde Görülme Sıklığı (%)

Epitelyal over kanserleri (yumurtalıkların üstünü örten hücre tabakasından) - 50-70

Germ hücreli over kanserleri (yumurtalığın içerisinde olan germ hücrelerinden) - 15-20

Sex cord stromal tümörler (yumurtalığın içerisinde olan sex cord hücrelerinden) - 5-10

Over sarkomları (yumurtalığın içerisinde olan mezenşimal hücrelerden) - 5

Diğer organlardan yumurtalıklara metastaz (başka organ kaynaklı tümörler) - 5

Son güncellenme tarihi: 14 Aralık 2016

Yayınlanma tarihi: 11 Ağustos 2016

"
Divertiküler Hastalık | Divertikülit | divertikülozis

Divertiküler Hastalık | Divertikülit | divertikülozis

Divertiküler Hastalık

Bağırsak duvarının dışarıya doğru kesecik halinde çıkmasına Divertikül denir. Bağırsak kanalında çok sayıda divertikül olmasına da Divertikülozis denir. Divertiküller yemek borusundan başlayarak mide-bağırsak kanalının herhangi bir yerinde olabilir. Bu bölümde kolon (kalın bağırsak) divertikülleri anlatılacaktır.

Divertiküller gerçek ve yalancı olmak üzere iki çeşittir.


Gerçek divertiküllerde, bağırsak duvarının dışarıya doğru keseciklenen yerinde bağırsağın her üç tabakası da bulunur. Yani bağırsağın içini örten mukoza, ortadaki kas tabakası ve dış zar gerçek divertiküllerde mevcuttur. Divertikül Yalancı divertiküllerde dışarıya doğru keseciklenen sadece mukozadır. Bu nedenle yalancı divertikül duvarı incedir. Kalın bağırsakta görülen divertiküllerin büyük bir kısmı yalancı divertiküllerdir. Yalancı Divertikül Oluşumu Divertikülozis Nedir?

Kalın bağırsağın içini örten tabakanın dışarıya doğru keselenmesi ile divertikül oluşur. Bağırsak (barsak) duvarında gelişen bu küçük cepler, tüm kalın bağırsağı etkileyebilsede genellikle sigmoid kolon ve sol kolonu (kalın bağırsağın karın içinde sol tarafta kalan bölümü) tutar. Kesecikler, bağırsak duvarındaki zayıf noktalardan dışarıya doğru çıkar. Divertikülozis (divertiküler hastalık) bu ceplerin varlığını tanımlar.

Bağırsağın içten görünümü: Çok sayıda divertikül oluşumu (Endoskopi görüntüsü)

Divertikülozis Nasıl Gelişir?

Gerçek ve yalancı divertiküllerin oluşum şekilleri farklıdır. Gerçek divertiküller doğuştan itibaren mevcut olup bağırsağın tüm katmanlarını içerir. Gerçek divertiküller daha az sıklıkta görülür ve ender olarak sağlık sorunlarına neden olur.

Daha sık gözlenen yalancı divertiküllerin oluşumunu anlamak için sindirim işlevini ve bağırsak hareketlerinin oluşumunu hatırlamak gerekir. Alınan besinler, sindirilip emildikten sonra artıklar bağırsak içinde ilerler ve dışkı (gaita) kalın bağırsağın son kısmından (makattan / anüsten) vücudu terk eder. Dışkının kalın bağırsak içinde ilerlemesi bağırsak duvarındaki kas hareketleriyle sağlanır. Yenilen posalı (lifli) gıda ve içilen suyun bağırsak hareketleri üzerine etkisi vardır.

Günlük tüketilen posalı (lifli) gıda ve su miktarının azalması sonucunda dışkı kuru ve sert hale gelir. Bağırsak duvarındaki kaslar dışkı kitlesini ilerletebilmek için aşırı kasılmaya ihtiyaç duyarlar. Bu da lümen içi basıncı artırır ve bağırsak (barsak) duvarında kesecikler oluşur. Bu oluşan keseciklere divertikül denir. Bu şekilde oluşan kesecikler yalancı divertiküllerdir. Yalancı divertiküllerin gelişmesi uzun zaman içinde oluşur. Bunların gelişimi sırasında pek bir bulgu meydana gelmez.

Divertikülleri olan hastanın çoğu zaman bir sıkıntısı olmaz.

Orta şiddette kramp tarzında ağrı Şişkinlik Kabızlık Diyare (ishal) Makattan kanama yapabilir.

Bunların gelişiminde bağırsak içindeki basınç artışının ve spazmların önemli rolü vardır.

Divertiküler Hastalık Bağırsağın Hangi Bölgesinde Gelişir?

Yemek borusundan başlayarak sindirim kanalının (mide-bağırsak kanalının) herhangi bir yerinde divertikül oluşabilir.

Kalın bağırsak (kolon) çekum, çıkan kolon, transvers kolon, inen kolon, sigmoid kolon ve rektumdan oluşur.

Yalancı divertiküllerin %80-95’i sigmoid kolonda görülür. Sigmoid kolon karın bölgesi olarak sol kasık bölgesine uyan yerde bulunur. İkinci en sık görülen bölge inen kolon ve onu takiben kolonun diğer kısımlarında divertiküller görülebilir.

Gerçek divertiküller daha sık olarak kalın bağırsağın başlangıç yeri olan çekum bölgesinde görülür.

Divertikülün Toplumda Görülme Oranı

Yalancı divertikülün toplumda görülme ora-nı orta ve ileri yaştaki bireylerde artmaktadır. Yaş arttıkça divertikül gelişme oranı da artar.

30 - 40 yaş grubundaki bireylerin %10’unda divertiküler hastalık varken, bu oran, 50 - 60 yaş arasındaki grupta %20-35’lere çıkar. 70 yaş grubunda ise bu oran % 40 ve üzerindedir.

Divertikülozis Belirti Ve Bulguları Nelerdir?

Divertikülozis çok değişik bulgularla karşımıza çıkabilir. Çoğu hastada hiçbir bulgu ve belirti vermez. Ender olarak,

Karın sol alt yarısında ağrı Kramplar Ateş İshal Dışkılama alışkanlığında değişme Nadiren ciddi rektal kanama yapabilir.

Bu semptomlar hastaların küçük bir yüzdesinde meydana gelir ve başka kalın bağırsak hastalıklarında da görülebilir. Bazen irritabl bağırsak sendromundan (İBS - Huzursuz Bağırsak Sendromundan) ayırıcı tanısının yapılması güç olur. Dikkatli bir inceleme gerekir.

Divertikülit Nedir? Belirti ve Bulguları Nelerdir?

Divertikül keselerinin iltihabı sonucu meydana gelen tabloya divertikülit (divertikül enfeksiyonu) denir. Divertiküler hastalığı olanların yaklaşık % 10-20 kadarında divertikülit gelişir. Divertikülün ağzı dışkı tarafından tıkanır. Bu kese içinde gıda artıkları veya dışkının birikmesi sonucu enfeksiyon ve inflamasyon başlar. Zaman içinde divertikül yırtılabilir. Böylelikle kesecikler içindeki iltihap karın içine yayılır. Bu o bölgede lokalize bir enfeksiyona neden olur. Karın ağrısı, üşüme, titreme, ateş ve bağırsak alışkanlıklarında değişiklik meydana gelir. Eğer bu iltihap karın içinde sınırlandırılamazsa tüm karın içine yayılır, apse gelişebilir veya iltihap diğer organlara yayılabilir. Keseciklerin iltihaplanması bağırsak duvarında delinmeye kadar ilerleyebilir.

Divertikül keselerinin iltihabı sonucu meydana gelen tabloya divertikülit (divertikül enfeksiyonu) denir. Bu tablo kendini enfeksiyon bulguları ile belli eder. Üşüme, titreme, ateş, ağrı ön plandadır. Bulantı ve kusma sıklıkla bu bulgulara eşlik eder. Buna bağırsak alışkanlıklarında değişme de eklenebilir. Daha şiddetli belirtiler perforasyon, apse oluşumu ve fistül gelişimi gibi ciddi komplikasyonlarla ilişkilidir.

Divertiküler Hastalığın Komplikasyonları Divertiküloz Komplikasyonları

Divertiküler hastalığının seyri sırasında bir çok komplikasyon gelişebilir. Bunlar detaylı şekilde sonraki bölümlerde anlatılacaktır.

Kısaca divertiküllerin iltihaplanması ile divertikülit hastalığı oluşabileceği gibi bazı hastalarda divertiküllerde iltihaplanma olmadan kanama gelişebilir.

Divertiküler hastalık seyri sırasında oluşabilecek komplikasyonlar aşağıda listelenmiştir.

Divertikülit - Karın ağrısı (Apse - Fistül - Perforasyon Olmadan) Divertikülit - Apse - Fistül Gelişimi Divertikülit - Perforasyon Gelişimi Divertikülit - Tekrarlayan Ataklar Sonrası Darlık Gelişimi Kanama - Divertikülozise Bağlı Gelişir (Divertikülit Olmadan) Divertikülit - Karın Ağrısı (Apse - Fistül - Perforasyon Olmadan)

Bu keseciklerin (divertiküllerin) enfeksiyonuna (iltihaplanmasına) Divertikülit denir. Divertiküler hastalığı olanların yaklaşık %10 - 20 kadarında Divertikülit gelişir. Divertikülün ağzı dışkı tarafından tıkanır. Bu kese içinde gıda artıkları veya dışkının birikmesi sonucu enfeksiyon ve inflamasyon başlar. Zaman içinde divertikül yırtılabilir.

Böylelikle kesecikler içindeki iltihap karın içine yayılır. Bu o bölgede lokalize bir infeksiyona (enfeksiyona) neden olur. Karın ağrısı, üşüme, titreme, ateş ve bağırsak alışkanlıklarında değişiklik meydana gelir. Eğer bu iltihap karın içinde sınırlandırılamazsa tüm karın içine yayılır, apse gelişebilir veya iltihap diğer organlara yayılabilir. Keseciklerin iltihaplanması bağırsak duvarında delinmeye kadar ilerleyebilir.

Divertikülit - Apse - Fistül Gelişimi

Oluşan iltihabi durum daha da ilerlerse kalın bağırsağın etrafında veya karın zarı içinde iltihabi (cerahat - püy) birikintilerine ve apse oluşumuna neden olabilir. Oluşan bu apse dokuda şişliklere neden olur. Bu daha da ilerleyerek bağırsak ile diğer içi boş organlar arasında normalde olmayan bağlantılara neden olabilir. (Ör: kalın bağırsak ve idrar torbası arasında bağlantı gelişebilir veya kalın bağırsak ile rahim arasında olabilir.) Diğer bir ifade ile apse diğer bir organ içine boşalırsa anormal bir kanal meydana gelir. Buna fistül denir. Fistül iki organ arasındaki anormal bağlantıdır. Enfeksiyon sırasında birbiriyle temas içinde olan dokular birbirine yapışabilir. Eğer dokular bu şekilde iyileşirse fistül meydana gelir.

Divertikülit - Perforasyon Gelişimi

Oluşan iltihabi durum daha da ilerlerse kolonda apse oluşumuna neden olabilir. Oluşan bu apse dokuda şişliklere neden olarak delinmelere neden olur. Cerahat dışarı çıkar. Bu durumda apse karın içine yayılabilir. Eğer apse küçükse antibiyotikle tedavi edilebilir ancak apse büyükse cerrahi tedavi gerekir.

Divertikülit - Tekrarlayan Ataklar Sonrası Darlık Gelişimi

Bağırsak (barsak) duvarında gelişen enfeksiyonlar bağırsak duvarında kalınlaşmaya neden olur. Tekrarlayan enfeksiyonlar bir süre sonra bağırsak tıkanıklığı ve hastanın dışkılama sorunlarına yol açabilir. Başlangıçta dışkılama alışkanlığında değişiklikler gözlenirken bir süre sonra bağırsak tıkanıklığı gelişebilir. Hasta tuvalete çıkmakta zorlanır. Bu tip durumlarda acil ameliyat gereklidir. Ancak kısmi tıkanıklık (Obstrüksiyon) durumlarında acil ameliyat gerekmeyebilir. Hastanın şikayetlerinin derecesine göre tedavi planı yapılır.

Kanama - Divertikülozise Bağlı Gelişir (Divertikülit Olmadan)

Divertikül kesecikleri, bağırsak duvarını besleyen damarlara komşudur. Bu nedenle aniden ciddi kanamalar olabilir. Hastanın daha önce hiçbir bulgusu yokken, aniden başlayan, makattan taze, parlak, kırmızı kan gelmesi, divertiküler kanamayı düşündürebilir.

Ani ve fazla miktardaki kanama hastanın bayılmasına ve şoka girmesine neden olabilir. Acil olarak hastaneye yatırılmalıdır. Kanama gelişimi divertikülllerin iltihaplanması (divertikülit) olmadan meydana gelir. Bu nedenle hastanın daha önce herhangi bir karın bulgu ve belirtisi olmayabilir.

Divertiküler Hastalık Tanısı Nasıl Konur?

Doktorun hastasıyla konuşması, muayene etmesi en önemli basamaktır. Bulgular, ağrı, ağrının nerede olduğu, bağırsak alışkanlıkları, bu tip problemlerin eskiden beri olup olmadığı ve diyet hakkında bilgi sahibi olunması gerekir. Bunu muayene takip eder. Muayeneye ek olarak bazı tanı yöntemlerinden yararlanılır.

Baryumlu Lavman - Çift kontrastlı Bağırsak Filmi - Renkli Bağırsak Filmi

Renkli film çekilerek kalın bağırsağın içinin görüntülenmesi yapılarak çekilen kalın bağırsak filmleri tanıda yardımcı olur. Hastanın belirti ve bulguları karın zarı iltihaplanmasını düşündürüyorsa (divertikülit bulguları varsa), kısaca hastanın ateşi, sol karın ağrısı varsa bu tetkik yapılmamalıdır.

Çift Kontrastlı Bağırsak Filmi

Sigmoidoskopi veya Kolonoskopi

Kalın bağırsak içinin bir cihaz yardımı ile incelenmesidir. Hastanın belirti ve bulguları karın zarı iltihaplanmasını düşündürüyorsa (divertikülit bulguları varsa), kısaca hastanın ateşi, sol karın ağrısı varsa bu tetkik yapılmamalıdır.

Bilgisayarlı Tomografi

Özel olarak geliştirilmiş, vücudun radyolojik olarak kesitler halinde görüntülenmesidir. Acil durumlarda yapılması gereken en değerli tanı aracıdır. Hastanın belirti ve bulguları karın zarı iltihaplanmasını, apse gelişimini veya delinme varlığını düşündürüyorsa bilgisayarlı tomografi çok yararlı bilgiler verir. Hastalıklı bağırsak bölümü ve hastalığın derecesi hakkında bilgi alınabilir.

Divertikül Tomografi Görüntüsü

Divertiküler Hastalık Nasıl Tedavi Edilir?

Herhangi bir komplikasyon yapmamış yani iltihaplanma olmamış (divertikülit gelişmemiş) veya kanama sorununa neden olmamış divertiküler hastalık için tedaviye gerek yoktur. Bu durumda sadece koruyucu önlemler alınması gerekir.

Fakat divertiküler hastalığa bağlı gelişen iltihabi bir durum olan divertikülitin tedavisi ile divertiküler hastalığa bağlı gelişen kanama durumlarında tedavi gereklidir. Bu durumlarda gelişen hastalığın şiddetine ve tipine göre tedavi planı değişmektedir.

Divertiküler Hastalığın Koruyucu Tedavisi

Divertiküler hastalığı olanlarda hastalığın ilerlemesi, iltihabi sorunların ve kanamanın gelişmemesi için bazı önlemler gerekir.

Tüketilen lifli gıda (posalı gıda) oranı arttırılmalı Bol su tüketilmeli Az az ve sık sık sağlıklı besin maddeleri tüketilmeli Düzenli spor yapılmalı Kabızlık önlenmeli Karın ağrıları için sıcak uygulama yapılmalı (iltihabi durumlarda yapılmamalıdır.) Bağırsak (barsak) spazmlarını önlemek için ilaç kullanılmalıdır.

Hafif ve orta şiddette divertikülozis ve divertiküler hastalığın tedavisi için, Diyetteki posalı (lifli) besinleri arttırmak kalın bağırsak içindeki basıncı azaltır ve komplikasyonların gelişmesini önler. Bu nedenle ileride anlatılacak olan beslenme (diyet) alışkanlıklarına uyulması gerekir.

Yukarıda anlatılan koruyucu tedavi divertikülit veya divertiküller kanama durumunlarında yapılmamalıdır. Divertikülit veya kanama belirti ve bulguları varsa mutlaka bir doktor görüşü alınmalıdır.

Divertikülit Tedavisi

Divertiküllerin iltihaplanması durumuna divertikülit denir. Erken ve doğru tedavi çok önemlidir. Tanı ve tedavide gecikme hayatı tehdit eden sorunlara neden olabilir. Hafif divertikülit vakaları hastaneye yatırılmadan tedavi edilebilir. Ancak bu, hekim tarafından verilmesi gereken bir karardır. Doktor muayene ettikten sonra eğer hastanın ağızdan beslenmesine izin verirse bu erken dönemde lifli gıdalar (posalı) tüketilmemesi gerekir. Yumuşak lifsiz gıdalar tüketilmelidir. Buna ek olarak doktor uygun görürse damardan serum ile beslenme gerekebilir.

Tedavide genellikle iltihabi durumu tedavi için antibiyotikler verilir. İltihabın ciddiyetine göre yatarak tedavi ve damardan antibiyotik kullanımı da gerekebilir. Ciddi kabızlık varsa dışkı yumuşatıcılarından yararlanılır. Hastanın ağrısının kesilmesi ve spazmın giderilmesi önemlidir. Bu tedavi sırasında iltihabın gerileyip gerilemediğinin takibi çok önemlidir. Uygulanan tedavi ile hastanın bulguları düzelmiyorsa, karın ağrısı artıyor ve ateşi yükseliyorsa acil müdahale gerekebilir. Bu nedenle hasta yakından takip edilmelidir.

Ani Gelişen (Akut) Şiddetli Divertikülit Tedavisi

Divertikülitin seyri sırasında yukarıda anlatılan tedaviye karşın bazı hastaların genel durumu bozulabilir ve tablo kötüleşebilir. Bu durum hayatı tehdit edebilir. Hastanın acil olarak hastaneye yatırılması gerekir. Ağızdan beslenme kesilmeli, damardan beslenme ve antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Bütün bunlara karşın iltihabın ilerlemesi ve bağırsağın delinmesi, tedaviye cevap vermeyen apse gelişimi, bağırsak ile başka bir organ arasında kanal (fistül) oluşumu ve bağırsak tıkanıklığı durumlarında ise acil ameliyat gerekebilir. Ameliyatta bağırsağın durumu ve karın içi bulgularına göre plan yapılır.

Tekrarlayan (Kronik – Müzmin) Divertikülit Tedavisi

Bazı hastalarda birden fazla divertikülit atağı gelişebilir. Bu atakların oluşmaması için beslenme ve yukarıda anlatılan koruyucu tedavi önlemlerine uyulması gerekir. Uzun süredir hastaları rahatsız eden durumlarda doktorunuz ameliyat ile hastalıklı bağırsağın alınmasını önerebilir. Tedaviye karşın hastaların şikayetleri devam ediyorsa, sık sık iltihabi ataklar geçiriyorsa, dışkılama sorunları giderek kötüleşiyorsa ameliyat gerekebilir.

Divertiküler Hastalıkta Kanama Tedavisi

Kanama gelişimi divertikülllerin iltihaplanması (divertikülit) olmadan meydana gelir. Bu nedenle hastanın daha önce herhangi bir karın bulgu ve belirtisi olmayabilir.

Divertiküler kanaması olan hastalar, acil olarak hastaneye yatırılır. Kısa zamanda kolonoskopi yapılarak kanama nedeni aydınlatılmalıdır. Bazen başka bir hastalık ile karışabilir. Kanamanın şiddetine göre damar filmi (anjiografi) çekilmesi gerekebilir. Kanama yeri bulunan hastalarda özel bir ilaç verilerek kanama durdurulmaya çalışılır. Sıklıkla divertiküler hastalığa bağlı gelişen kanamalar destek tedavisi ile kontrol altına alınabilir. Ender olarak divertiküler hastalığa bağlı gelişen kanamalar çok ciddi olabilir ve kan kaybına bağlı hayati tehlike oluşabilir. Bazen kanamayı kontrol etmek için acil ameliyat gerekebilir. Ameliyat ile tedaviyi gerektiren diğer bir durum ise hastanın divertiküler hastalığa bağlı tekrarlayan kanamalarının olmasıdır.

Divertiküler Hastalıkta Cerrahi Tedavi

Divertikülit atağının veya divertiküler kanamanın şiddetine göre yapılacak ameliyat şekli farklıdır. Aşağıda yapılabilecek ameliyatlar kısaca özetlenmiştir.


Sık sık divertikülit atağı geçirenlerde, hastalığa bağlı komplikasyon gelişenlerde, diyet ve ilaç ile kontrol altına alınamayan vakalarda, hasta olan kalın bağırsak (barsak) bölümünün çıkarılması gerekir. Genellikle kalın bağırsağın hasta olan bölümü çıkarılarak, bağırsak devamlılığı geride kalan bağırsak uçlarının birbirine birleştirilmesi (anastomoz) ile sağlanır. Ameliyat sonrası hasta eskiden olduğu gibi normal yolla dışkılamasını sürdürebilir. Bazı durumlarda ise ameliyatı yapan doktor, kalın bağırsağın durumunu ve karın içindeki bulguları dikkate alarak hasta olan kalın bağırsak bölümünü çıkartıp bağırsak (barsak) devamlılığını anastomoz ile sağladıktan sonra dikiş hattından olabilecek sızıntıları engellemek için ince bağırsağı geçici olarak karın duvarına ağızlaştırabilir. Buna koruyucu ileostomi (koruyucu stoma) denir. Hastanın ameliyat sonrası iyileşme sürecinde herhangi ek bir sorun gelişmezse ortalama 3-6 ay gibi bir sürede bu dışarı ağızlaştırılan bağırsak ameliyatla kapatılır ve hasta eskiden olduğu gibi normal yolla dışkılamasını yapabilir. Divertikülite bağlı bağırsak delinmesi, karın içi iltihabın ilerlemesi ve karın zarı iltihabı (peritonit gelişmesi) gelişmesi, apse oluşumu, komşu organların etkilenmesi durumlarında ameliyatın acil olarak yapılması gerekebilir. Acil ameliyatta doktorunuz hastalıklı bağırsak bölümünü çıkarttıktan sonra bağırsak devamlılığını sağlayamayabilir. Bu durumda kalın bağırsağı karın cildi ile ağızlaştırır, buna kolostomi denir. Kolostomisi olan hastaların bağırsak kontrolü olmaz. Karın cildine yapıştırılan özel bir torba ile bağırsak içerikleri (dışkı) toplanır. İlk ameliyattan ortalama 6-8 ay sonra ikinci bir ameliyat ile dışarı alınan kalın bağırsak tekrar eski haline getirilebilir. Bağırsak devamlılığının sağlanması ile hasta dışkılama kontrolünü tekrar kazanır. Buna bağlı olarak risk ve tedavinin yan etkileri, doktorla konuşulmalıdır. Divertiküler kanaması olan olgularda eğer kanama, ilaç tedavisi ile durdurulamaz ve hastanın hayati tehlikesi varsa acil olarak ameliyat gerekebilir. Bu durumda kanamanın yeri belli ise sadece o kalın bağırsak bölümü çıkarılır. Fakat bazen kanamanın yeri bulunamayabilir bu durumda tüm kalın bağırsağın çıkarılması gerekebilir.

Ameliyat sonrası hastanın bir süre yoğun bakımda yatması ve yakın takibi gerekebilir. Ameliyat döneminde ağızdan gıda almak bir süre engellenir. Bu dönemde serum ve antibiyotik desteği gerekebilir. Hastanın durumuna göre ortalama bir kelimesini kaldıralım 3-5 gün içinde yemek yemeğe başlanabilir. Tam bir iyileşme ve normal bağırsak fonksiyonlarının geri dönmesi 4-6 hafta gibi bir süre alabilir.

Divertiküler Hastalıktan Korunmak için Ne Yapılabilir?

Burada hastalık gelişmemesi için tüketilmesi gereken gıdalardan bahsedilecektir.

Toplumumuzdaki yeme alışkanlıklarımız daha çok yüksek posalı (lifli) gıda tüketimi şeklindedir. Bu nedenle ülkemizde divertiküler hastalık nadir olarak görülür.

Divertikülozisten korunmak için yüksek lifli (posalı) gıda tüketilmesi gerekir. Günlük yüksek posalı (lifli - selülozdan zengin) besin ve sıvı alımı (8-10 büyük su bardağı) hastalıktan korunmak için çoğu zaman yeterlidir.

Divertikülit meydana geldiğinde beslenme şekli yukarıdakinin aksine posadan fakir (lifsiz) gıdaların tüketimi şeklinde olmalıdır. Hastalık döneminde bağırsakların dinlenmeye alınması için posadan fakir besin maddeleri tüketilmelidir. Bu nedenle hastalık sırasında hangi besin maddelerini tüketeceğinizi doktorunuza sorunuz.

Divertiküller hastalıktan korunmak için posalı (lifli) gıda maddeleri tüketilmelidir. Kısaca yüksek posalı diyetten (lifli beslenme ögelerinden) bahsedecek olursak, Sebze ve meyvelerin sindirilemeyen kısmına posa (lif, fiber) denir. Posalı gıda su tutar ve bu yolla dışkı yumuşar. Dışkının kalın bağırsak içersinde ilerlemesi kolaylaşır. İki tür posa vardır,


Çözünebilen Posalar (Lifli Ürünler) Suda jelatinöz bir hal alırlar. Dışkının yumuşaklığını ve düzenini sağlarlar. Bunun için iyi kaynaklar, kurubaklagiller, arpa, yulaf, fasülye, bezelye, birçok meyve türü ve psyllium (lifin özünü) içeren ürünlerdir. Çözünmeyen Posalar (Lifli Ürünler) Çözünmedikleri için kalın bağırsağı hızlı ve hiç bozulmadan terk ederler. Bu sayede dışkının şekli ve düzeni sağlanır. Bunun için iyi kaynaklar, kepekli ürünler ve birçok sebze türü sayılabilir. (tahıl ürünleri, buğday kepeği, çavdar)

Yüksek posa (lif) ürünü içeren gıdalar ve posalı ticari ürünlerin diyete eklenmesi ile düzenli bağırsak alışkanlığı sağlanabilir. Yumuşak olan dışkının kalın bağırsak içinde ilerlemesi için daha az kasılma gerekir. Bu da divertikül oluşumunu engeller.

Ayrıca yemeğin düzenli aralıklarla yenilmesi ve düzenli egzersiz yapılmasının faydalı olduğu gösterilmiştir. Bütün bunlara ek olarak dışkılama hissi geldiği zaman ertelemeden, dışkılamanın yapılması gerekir. Erteleme sırasında bağırsak içindeki basınç daha da artmaktadır.

Kabuklu Yemişler Divertikülit Atağına Neden Olur Mu?

Yapılan çalışmalarda böyle bir bilgi yoktur. Bu nedenle hastalar bu tip kabuklu yemişleri tüketebilirler. Fakat bazı hastalar kabuklu yemişler ile divertikülit ataklarının geliştiğini söylerler. Bu kişilerin kendi vücutlarını dinleyip kabuklu yemiş tüketmemesi önerilebilir.

Divertiküler Hastalık Hakkında Hatırlanması Gerekenler Bağırsak duvarında dışarıya doğru olan keseciklere divertikül denir. Genellikle divertiküller belirti vermez. Genellikle düşük lifli beslenmenin sebep olduğu kabızlık sonucu oluşan ıkınmalar divertiküllere neden olur. Divertikülozu olan hastalar genellikle zengin lifli besinlerle beslenmeli ve bol su tüketmelidir. Divertiküller hastalığın seyri sırasında keseciklerin iltihaplanması yani divertikülit hastalığı olabileceği gibi divertiküllerden kanamada gelişebilir. Divertiküller enfekte olduğu zaman (divertikülit) genelde karın sol alt kısımda ağrıya ve ateş yükselmesine neden olur. Divertiküller kanama durumunda herhangi bir karın ağrısı olmayabilir. Her iki durumun tedavisi için acil müdahale gerekir. Herhangi bir belirtide zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. "
Jejunal divertikülit perforasyonu: Üç olgu sunumu | 2012, Volume 28, Issue 4 | Turkish Journal of Surgery

Jejunal divertikülit perforasyonu: Üç olgu sunumu | 2012, Volume 28, Issue 4 | Turkish Journal of Surgery

Jejunal divertikülit perforasyonu: Üç olgu sunumu

Jejunal divertikülozis, nadir görülmesi, belirti ve fizik muayene bulgularındaki değişkenlik nedeniyle, modern görünteleme yöntemleri kullanılmasına rağmen günümüzde hala tanı konulması güç hastalıklardandır. Özelikle jejunal divertikülit perforasyonu gelişen olgularda, gecikmiş tanıya bağlı morbidite ve mortalite oranları yüksek seyretmektedir. Bu nedenle, özellikle yaşlı hastalarda açıklanamayan akut batın nedenleri arasında düşünülerek, hızla cerrahi olarak tedavi edilmelidir. Bu yazıda cerrahi tedavi uygulanmış üç jejunal divertikülit perforasyonu olgusu sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Jejunal hastalıklar, divertikülit, perforasyon, akut karın

Giriş

Jejunal divertikülozis, ilk defa 1794’de Sommering ve Baille tarafından tanımlanan nadir görülen bir hastalıktır[1]. Görülme sıklığı %0.06-%5 oranındadır[2,3]. Prevalansı yaşla doğru orantılı olarak artmakta, 6. ve 7. dekadlarda en üst düzeye ulaşmaktadır. Hastaların yaklaşık %80’inin 70 yaş ve üzerinde olduğu bildirilmektedir[4-6]. Jejunal divertiküller genellikle asemptomatik seyirlidir ancak, karın ağrısı, bulantı, kusma ve malabsorbsiyona neden olabilir[7]. Ayrıca divertikülit, perforasyon, intestinal kanama ve barsak tıkanıklığı gibi akut komplikasyonlara yol açabilir. Bu komplikasyonlar içinde en sık görülen divertikülit perforasyonu olup, jejunal divertikülitli (JD) hastaların %2.3-6.4’ünde görülmektedir[8]. Bu nedenle akut karınlı hastanın değerlendirilmesinde akılda bulundurulması gereken durumlardandır.

Olgu Sunumu

Jejunal divertikülit perforasyonu nedeniyle, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında 2008-2010 yılları arasında üç hasta tedavi edildi. Hastaların bilgileri prospektif olarak toplandı. Hastaların demografik verileri, klinik bulguları, tanı yöntemleri, ameliyat tipleri ve ameliyat sonrası komplikasyonları değerlendirildi. Hastalardan bilgilendirme sonrası yazılı onam alındı. Hastaların demografik özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir. Hastaların 2’si erkek, 1’i kadındı ve yaş ortalaması, 73’tü (64-82). Ortalama vücut kitle indeksi (VKİ) 26.35 (23.26-29.76) kg/m 2 ’ydi. Hastaların tamamında hipertansiyon (HT), bir hastada kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve bir hastada da konjestif kalp yetmezliği (KKY) mevcuttu. İki hastada ASA skoru 2, 1 hastada 3’tü. Hiçbir hastanın geçirilmiş karın cerrahisi öyküsü yoktu.

Tablo 1

Hastaların klinik özellikleri, tanı yöntemleri ve tedavi bilgileri Tablo 2’de gösterilmiştir. Tüm hastalarda karın ağrısı yakınması vardı, ancak karın ağrısının yerleşimi her hastada farklıydı (Tablo 2). İki hastada karın ağrısına ek olarak bulantı varken, sadece 1 hastada kusma ve gaz-gaita çıkaramama yakınmaları mevcuttu. İlk hastada tüm karında yaygın duyarlılık, defans, rebound ve tahta karın mevcuttu. Diğer iki hastadan birinde sol alt kadranda, diğerinde ise sağ üst kadranda lokalize duyarlılık ve defans vardı. Hiçbir hastada ateş yüksekliği, taşikardi ve hipotansiyon yoktu.

Tablo 2

Ortalama lökosit değeri 17767 (13400- 26000)/mm 3 ’tü. Üç hastada diğer tüm hematolojik ve kan biyokimyası incelemeleri (karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, elektrolitler, glukoz) normaldi.

Görüntüleme yöntemi olarak ayakta direk karın grafisi (ADKG), posterioranterior akciğer grafisi (PAAG), karın ultrasonografisi (US), batın bilgisayarlı tomografisi (BT) kullanıldı. Tüm hastalarda PAAG ve ADKG yapılmasına rağmen, hiçbir hastada batın içi serbest hava görülmedi ve patolojik bulguya rastlanmadı. Karın US’de, ilk hastada rektovajinal fossada az miktarda serbest sıvı saptanırken, ikinci hastada patolojik bir bulgu görülmedi, üçüncü hastada ise safra kesesinde hidrops, perikolesistik sıvı dışında patolojik bir bulguya rastlanmadı. Bahsedilen görüntüleme yöntemleri ile hastaların klinik bulgularını açıklamak yetersiz bulunduğundan, karın BT yapıldı. Birinci olguda, karın BT’de ince barsak anslarında ileus, invajinasyon, ince barsak mezosunda serbest hava görünümü ve sigmoid kolonda yaygın divertiküller saptanırken, üçüncü olguda safra kesesinde hidrops ve perikolesistik sıvı dışında bir bulgu görülmedi (Resim 1). Jejunal divertikül, divertikülit ve buna bağlı perforasyonu işaret eden karın içi serbest hava sadece ikinci olguda görüldü (Resim 2).

Resim 1

Resim 2

Hastaların hepsinde akut karın bulgularının varlığı nedeniyle acil batın eksplorasyonuna karar verildi. Tüm hastalara iv sıvı ve ikili antibiyotik tedavisi (seftriakson 1 g 2x1 iv, metranidazol 3x500 mg iv) başlandı, derin ven trombozu proflaksisi (varis çorabı, düşük moleküler ağırlıklı heparin-DMAH) uygulandı. Birinci olguda, karın açıldığında yaygın peritonit, Treitz ligamentinden itibaren 20 cm’den itibaren 30 cm’lik segment içinde çoğul divertiküller ve bu divertiküllerden birinde perforasyon saptanarak (Resim 3), 40 cm’lik ince barsak rezeksiyonu ve elle çift kat yanyana jejunujejunostomi (JJ) uygulandı. Karın yıkandıktan sonra, dren konularak kapatıldı. İkinci olguda karın sol üst kadranında lokalize peritonit, bu bölgede ince barsak ansları arasında serbest sıvı, Treitz ligamentinden itibaren 60 cm’de yer alan tek divertikülde inflamasyon ve perforasyon görülerek (Resim 4), 15 cm’lik segmenter ince barsak rezeksiyonu ve elle çift kat yanyana JJ uygulandı. Bu olguda karın BT’de saptanan sigmoid kolondaki divertiküllerde herhangi bir patolojiye rastlanmadı ve batın yıkanmasından sonra hasta dren yerleştirilerek kapatıldı. Son olguda, ön tanı olarak kolelitiazise bağlı akut kolesistit düşünüldüğü için laparoskopi uygulandı. Laparoskopide, karında yaygın peritonit, safra kesesinde olasılıkla peritonite sekonder olduğu düşünülen hidrops olduğu görüldü, proksimal jejunal anslarda inflame görünümde çoğul divertiküller saptanması üzerine laparotomiye geçildi. Laparotomide Treitz ligamentinden sonra 15. cm’den başlayan ve yaklaşık 45 cm boyunca devam eden çoğul divertiküller ve iki divertikülde perforasyon gözlendi (Resim 5). Divertikülleri içeren 50 cm’lik jejunum segmenti rezeke edilerek elle çift kat yanyana JJ uygulandı. Hastanın safra kesesindeki ileri derece hidrops ve duvarındaki yaygın ödem nedeniyle kolesistektomi yapıldı, karın yıkanması sonrası dren konularak ameliyat sonlandırıldı.

Resim 3

Resim 4

Resim 5

Ameliyat sonrası dönemde 3 hastada herhangi bir komplikasyon görülmedi. Ancak, hastaların ileri yaşta olması, 1 ve 3. hastalardaki yaygın peritonit nedeniyle 10 gün uygulanan antibiyotik (tazobaktam 4x4.5 g/gün) tedavisi nedeniyle iyileşme süreci uzadı ve ortalama yatış süresi 8.3 (4-11) gün olarak saptandı. Tüm hastalara ameliyat sonrası 10 gün boyunca DMHA subkütan olarak verildi (İkinci hastanın yatış süresi 4 gün olmasına rağmen DMHA tedavisine taburculuk sonrası 2 hafta devam edildi.). İkinci hastada ameliyat sonrası 10. ayda orta hat kesisinde insizyonel herni gelişti ve bu herni polipropilen yama kullanılarak onarıldı. Aynı hasta ameliyat sonrası 32. ayda sigmoid divertikülit nedeniyle tekrar yatırılarak antibiyoterapi ve konservatif izlem sonrası taburcu edildi. Bu hastaya divertikülit atağından 6 hafta sonra yapılan kolonoskopide sigmoid kolonda çoğul divertiküller dışında bir bulgu görülmedi. Diğer iki hastada uzun dönemde herhangi bir komplikasyon ortaya çıkmadı. Hastaların tümünde rezeke edilen ince barsak piyeslerinin patolojik incelemesinde divertikülit tanısı konuldu (Resim 6).

Resim 6

Tartışma

Jejunal divertikülosis tüm ince barsak divertiküllerinin %8’ini oluşturur ve insidansı otopsi serilerinde %0.06-%5, radyolojik incelemelerde %0.02-%2.3 olarak bildirilmektedir[2,3,9]. Sıklıkla 40 yaş üzerinde görülür ve olguların %80’i 70 yaş ve üzerindedir[4-6]. Jejunal divertiküller hemen her zaman jejunumun mezenterik kenarında vaza rektaların giriş yerinde yerleşirler[10]. Patolojik olarak Meckel divertikülünde görülenden farklı olarak, sadece ince barsağın mukoza, submukoza ve bazen de ince bir tabaka halinde seroza tabakalarını içerir. Kas tabakası bulunmadığı için “psödodivertikül” olarak adlandırılırlar[11]. Divertiküllerin oluşum nedeni net olmamakla birlikte, peristaltizm anormallikleri, barsak diskinezisi ve yüksek intralüminal basınç gibi faktörlerin patogenezde rol oynadıkları düşünülmektedir[12,13]. Çoğu ince barsak divertikülünün edinsel pulsiyon divertikülü olması, duodenal ve kolonik divertiküllerle birlikte görülmesi bu teorileri destekler niteliktedir[14].

Jejunal divertiküller, genellikle asemptomatik seyreder, ancak bazen aralıklı karın ağrısı, bulantı, kusma ve malabsorbsiyona neden olabilir[7]. Divertiküllerin yaygınlığına bağlı olarak, divertikülit, perforasyon, intestinal kanama ve barsak tıkanıklığı gibi komplikasyonlar görülebilir. Divertikülit, divertikül lümeninin tıkanması sonrasında ortaya çıkan bakteriyel staz ve lokalize inflamasyon ile oluşmaktadır. Divertikülit gelişen hastalarda perforasyon ve buna bağlı peritonit, mekanik barsak tıkanıklığı ve fistülizasyon ortaya çıkabilir. Perforasyonla birlikte akut divertikülit, jejunoileal divertiküllerin en sık komplikasyonu olup, tüm komplikasyonlarında %33-53’ünü oluşturmaktadır[15-17]. Divertikülit sonrası perforasyon görülmemesi oldukça nadirdir[18]. Jejunal divertiküllerde, divertikülit perforasyonu görülme sıklığı %2.3-6.4’tür[8]. Perforasyonun en sık nedeni akut nekrotizan inflamatuvar reaksiyondur (%82), bunu karın duvarına künt travma (%12) ve yabancı bir cisim tarafından divertikül duvarının delinmesi (%6) izlemektedir[18]. Literatürde kokain kullanımı sonrası oluşan bir JDP olgusu da bildirilmiştirr[19].

Jejunal divertikülit perforasyonu değişken ve nonspesifik bulguları nedeniyle akut karına neden olan akut apandisit, akut kolesistit, akut pankreatit, peptik ülser perforasyonu ve kolonik divertikülit ile karışabilmektedir[20]. Bu nedenle ameliyat öncesinde doğru tanı koyma oranı oldukça düşük olmaktadır[8,13]. Özellikle yaşlı hastalarda ve perforasyonun sınırlandırıldığı olgularda fizik bakı bulguları belirgin olmayabilir, bu durumda tanı gecikmesine bağlı olarak komplikasyon sıklığı artabilir[21].

Jejunal divertikülit perforasyonu tanısında kullanılan ayakta/yatarak çekilen karın grafileri ya da PAAG serbest havayı gösterme dışında ek bulgu vermemektedir ve bu bulgu oldukça nadirdir[7,21]. Bizim olgularımızda da direk karın ve akciğer grafilerinde perforasyona rağmen karın içi serbest hava izlenmemiştir.

Ultrasonografide ise jejunal divertiküller, jejunumla devamlılığı olan, hipoekoik düzensiz sınırlı lezyonlar olarak görülmektedir[22]. Literatürde perforasyonsuz duodenal ve jejunal divertikülit tanısında US’nin yararlı olduğunu bildiren yayınlar olsa da, bugüne kadar ultrasonografik olarak JDP tanısı konulmuş bir olgu bildirilmemiştir[22-24]. Bizim olgularımızda da karın US’de JDP’ye spesifik herhangi bir bulgu saptanmamıştır. Birçok çalışma kontrastlı BT’nin JDP tanısında oldukça başarılı olduğunu bildirmektedir[25]. BT özellikle ileoçekal valv ve sigmoid kolondan uzakta yerleşmiş ince barsak anslarına komşu inflamatuar kitleyi, bu kitledeki duvar kalınlık artışını, kitle içindeki küçük hava baloncuklarını, ekstraluminal serbest havayı ve içi kontrastla dolu olan divertikülü gösterebilir[26]. Olgularımızdan yalnız birine kontrastlı karın BT ile JDP tanısı konulabilmiştir, diğer ikisinde ise JDP’ye özgü bulgu saptanmamıştır. Yani JDP tanısında kontrastlı karın BT kullanılmasına rağmen tanıya ulaşmak zor olabilmektedir. Laparoskopinin JDP olgularında tanı ve tedavide kullanımının yararını bildiren yayınlar bulunmaktadır[27,28]. Olgularımızdan birinde (Olgu 3), laparoskopi ile JD ve JDP tanıları koymak mümkün olmuştur.

Komplike olmayan ince barsak divertikülitli hastaların, kolonik divertikülitli hastalara benzer şekilde konservatif olarak tedavi edilmesi mümkündür[6]. Ancak rekürrrens ve divertikülite bağlı diğer komplikasyonlardan kaçınmak için ince barsak rezeksiyonu hala en çok kabul gören tedavi yöntemidir[11,29,30]. Önerilen cerrahi yöntem, JDP olan barsak segmentinin rezeksiyonu ve primer anastomozudur[31,32]. Jejunal divertikülit perforasyonu olgularında basit divertikülektomi sonrası daha fazla postoperatif kaçak, sepsis ve ölüm görülmektedir. Bu nedenle önerilen bir yöntem değildir[11,33].

Bazı yazarlar çoğul divertiküllü hastalarda sadece divertikülitli barsak segmentini değil, inflame olmayan divertikülleri de içeren daha geniş barsak segmentini rezeke etmeyi önermektedirler[27]. Ancak, çoğul divertiküllü hastalarda yapılacak olan geniş ince barsak rezeksiyonlarının kısa barsak sendromuna yol açabileceği unutulmamalıdır. Ayrıca, jejunal divertikülleri içeren tüm ince barsak segmentleri rezeke edilse de, geride kalan ince barsak segmentlerinde divertikül kalmadığını garanti etmek mümkün değildir[11]. Literatürde segmenter rezeksiyon ve primer anastomoz sonrası mortalite oranı %14 oranında verilmektedir[6]. Özellikle cerrahi girişime kadar geçen sürenin uzaması ve yaygın peritoneal kontaminasyon varlığında mortalite oranları yükselmektedir[6,27]. Tanı ve tedavi olanaklarındaki ilerlemeye bağlı olarak JDP olgularında mortalite oranları günümüzde %0-5’e kadar düşmüştür[2,15]. Sunulan üç olguda da jejunal divertiküllerin tamamı JDP’li barsak segmenti ile birlikte rezeke edilerek primer anastomoz uygulanmış, ameliyat sonrası dönemde de mortalite olmamıştır.

Kaynaklar Makris K, Tsiotos GG, Stafyla V, et al. Small intestinal nonmeckelian diverticulosis. J Clin Gastroenterol 2009, 43: 201-207. doi: 10.1097/ MCG.0b013e3181919261. [CrossRef] Tsiotos GG, Farnell MB, Ilstrub DM. Non meckelian jejunal or ileal diverticulosis: an analysis of 112 cases. Surgery 1994, 116: 726-731. Chugay P, Choi J, Dong XD. Jejunal diverticular disease complicated by enteroliths: reports of two different presentations. World J Gastrointest Surg 2010, 2: 26-29. doi:10.4240/wjgs.v2.i1.26 [CrossRef] Coulier B, Maldague P, Bourgeois A, et al. Diverticulitis of the small bowel: CT diagnosis. Abdom Imaging 2007, 32: 228-233. doi:10.1007/s00261-006-9045-8 [CrossRef] Gayer G, Zissin R, Apter S, et al. Acute diverticulitis of the smal bowel: CT findings. Abdom Imaging 1999, 24: 452-455. http://dx.doi.org/10.1007/ s002619900538 [CrossRef] de Bree E, Grammatikakis J, Christodoulakis M, et al. The clinical significance of acquired jejunoileal diverticula. Am J Gastroenterol 1998, 93: 2523- 2528. doi:10.1016/S0002-9270(98)00486-9 [CrossRef] Schloericke E, Zimmermann MS, Hoffmann M, et al. Complicated jejunal diverticulitis: a challenging diagnosis and difficult therapy. Saudi J Gastroenterol 2012, 18: 122-128. doi:10.4103/1319- 3767.93816 [CrossRef] Palder SB, Frey CB. Jejunal diverticulosis. Arch Surg 1988, 123: 889-894. doi:10.1001/ archsurg.1988.01400310103018 [CrossRef] Ross CB, Richards WO, Sharp KW, et al. Diverticular disease of the jejunum and its complications. Am Surg 1990, 56: 319-324. Baskin RH Jr, Mayo CW. Jejunal diverticulosis: a clinical study of 87 cases. Surg Clin North Am 1952, 32: 1185-1196. Wilcox RD, Shatney CH. Surgical implications of jejunal diverticula. South Med J 1988, 81: 1386-1391. doi:10.1097/00007611-198811000-00013 [CrossRef] Chitambar IA, Springs C. Duodenal diveritcula. Surgery 1953, 33: 768-91. Longo WE, Vernava AM 3rd. Clinical implications of jejunoileal diverticular disease. Dis Colon Rectum 1992, 35: 381-388. doi:10.1007/BF02048119 [CrossRef] Lee RE, Finby N. Jejunal and ileal diverticulosis. AMA Arch Intern Med 1958, 102: 97-102. http://dx.doi.org/10.1001/ archinte.1958.00260190099011 [CrossRef] Akhrass R, Yaffe MB, Fischer C, et al. Small-bowel diverticulosis: perceptions and reality. J Am Coll Surg 1997, 184: 383-388. Nobles ER Jr. Jejunal diverticula. Arch Surg 1971, 102: 172-174. http://dx.doi.org/10.1001/archsurg. 1971.01350030010002 [CrossRef] Meagher AP, Porter AJ, Rowland R, et al. Jejunal diverticulosis. Aust N Z J Surg 1993, 63: 360-366. http://dx.doi. org/10.1111/j.1445-2197.1993.tb00403.x [CrossRef] Herrington JL Jr. Perforation of acquired diverticula of jejunum and ileum. Analysis of reported cases. Surgery 1962, 51: 426-433. Albu E, Parikh V, Alankar S, et al . Perforated solitary jejunal diverticulum. South Med J 1995, 88: 575-576. doi:10.1097/00007611-199505000-00013 [CrossRef] Leon CJ, Iniguez SA. Jejunal diverticulitis: an unusal cause of acute abdomen. Am J Gastroenterol 1996, 91: 393-394. Grana L, Pedraja I, Mendez R, et al. Jejuno-ileal diverticulitis with localized perforation: CT and US findings. Eur J Radiol 2009, 71: 318-323. doi:10.1016/j. ejrad.2008.04.023 [CrossRef] Kelekis AD, Poletti PA. Jejunal diverticulitis with localized perforation diagnosed by ultrasound: a case report. Eur Radiol 2002, 12: 78-81. Tasu JP, Rocher L, Amouyal P, et al. Intraluminal duodenal diverticulum: radiological and endoscopic ultrasongraphy findings of an unusual cause of acute pancreatitis. Eur Radiol 1999, 9: 1898-1900. doi:10.1007/s003300050944 [CrossRef] Coulier B, Broze B. Jejunal diverticulitis: US and CT findings with anatomical correlation. JBR-BTR 2000, 83: 153-155. Urban BA, Fisman EK. Tailored helical CT evaluation of acute abdomen. Radiographics 2000, 20: 725-749. Sibille A, Willcox R. Jejunal diverticulitis. Am J Gastroenterol 1992, 87: 655-658. Koger KE, Shatney CH, Dirbas FM, et al. Perforated jejunal diverticula. Am Surg 1996, 62: 26-29. Cross MJ, Snyder SK. Laparoscopicdirected small bowel resection for jejunal diverticulitis with perforation. J Laparoendosc Surg 1993, 3: 47-49. doi:10.1089/lps.1993.3.47 [CrossRef] Altemeier WA, Bryant LR, Wulsin JH. The surgical significance of jejunal diverticulosis. Arc Surg 1963, 86: 732- 745. http://dx.doi.org/10.1001/archsurg. 1963.01310110042007 [CrossRef] Wilcox RD, Shatney CH. Massive rectal bleeding from jejunal diverticula. Surg Gynecol Obstet 1987, 165: 425-428. Williams RA, Davidson DD, Serota AI, et al. Surgical problems of diverticula of the small intestine. Surg Gynecol Obstet 1981, 152: 621-626. Yamaner S. Diverticular disease of the small bowel]. Türkiye Klinikleri J Surg Med Sci 2005, 1: 33-37. Eckhouser FE, Zelenock GB, Freier DT. Acute complications of jejuno-ileal pseudodiverticulosis: surgical implications and management. Am J Surg 1979, 138: 320-323. http://dx.doi. org/10.1016/0002-9610(79)90395-7 [CrossRef] "
Safra Yolu Darlıkları ve Endoskopik Tedavisi | Prof. Dr. Çetin Karaca

Safra Yolu Darlıkları ve Endoskopik Tedavisi | Prof. Dr. Çetin Karaca

Safra Yolu Darlıkları ve Endoskopik Tedavisi

Safra kanallarının darlığı ana Gastroenteroloji en acil ve karmaşık konulardan biridir. Nedeniyle safra taşı artan cerrahi aktiviteye son yıllarda bu hastalığın insidansında artış.

1 Safra Kanalı Darlıkları Nedenleri 2 Safra Kanalı Darlıkları Belirtileri 3 Safra Kanalı Darlıkları Teşhisi 4 Safra Kanalı Darlıkları Tedavisi 4.1 2 Comments 4.2 Bir Cevap Yazın Yorumu Sil

Bir safra kesesi ameliyatı sırasında safra yollarına intraoperatif hasar (açık kolesistektomi, mini erişim laparoskopik kolesistektomi gelen kolesistektomi) sonucu oluşan çoğu safra kanallarının darlık. Geldiği yeri ile darlık özkaynak safra kanalı, koledok ve ortak hepatik kanal ayırt eder. Safra kanalı darlığı açıklığının derecesine göre kısmen ya da tamamen olabilir.

Safra Kanalı Darlıkları Nedenleri

Travmatik, iltihaplı ve neoplastik: safra duktus darlığı oluşum nedenleri üç ana grup bulunmaktadır.
Safra kanallarının Travmatik striktür genellikle kolesistektomi sırasında safra yollarının intraoperatif lezyonlar, endoskopik manipülasyon, mide rezeksiyonu, transplantasyon ve karaciğer rezeksiyonu sonucu gelişir. Bu gruba safra yollarına, karın yaralanmalarının tıkanması üzerine bindirilmiş skar kasılma biliodigestive anastomoz, aittir. Cerrahinin zor şartlar altında gerçekleşecek bir kural olarak safra kanallarına İntraoperatif hasar: Hastanın ciddi bir durumdur, acil cerrahi, karın boşluğuna kanama, cerrahi müdahale alanında ciddi şişlik ve irin varlığı, bu durumlarda böylece obezite ve .. varlığı hatalı dahil değildir Lazer elektrokoagulatör ve başkalarına Değerlendirme cerrah anatomik safra kanallarının yapısı, ya da kesişme iğneleme ya da hasar.

Postoperatif erken dönemde geliştirilen tam ligasyon veya kavşak choledoch safra kanalı darlığı durumunda, Kısmi ligasyonu veya yaralanma ile – 2 ile 6 ay süre içinde, obliterasyonu biliodigestive anastomoz genellikle dayatma tarihinden itibaren 1 yıl içinde oluşur.

Safra kanallarının enflamatuar darlığı sklerozan kolanjit, kronik pankreas iltihabı, ülser, düşük 12 duodenal ülser, parazit karaciğer hastalığı (ekinokokkoz, opistorhoze), taşlar Bedsores, böylece sistik kanal sabit ve ne zaman kanalların duvarları yaralara neden. D. görünümünü tarafından
Safra kanallarının Tümör darlıkları ekstrahepatik safra yollarında kanser, safra kesesi kanseri, karaciğer ve kapı hepatoduodenal ligament metastatik lezyonlarda bulunur. Nadir durumlarda, safra kanalı darlıkları safra yollarının doğuştan anatomik anomaliler, radyasyon tedavisi kaynaklanır.

Durumu darlık daralma yukarıda düzenlenmiş safra kanallarının duvarlarında, genişleme ve kalınlaşma olur. Safra, mühürlü kanallarında stagnates viskoz, kolayca safra taşı oluşumu için gerekli koşulları yaratır, enfekte olur. Tanınmayan ve çözülmemiş tıkanıklığında karaciğerden safra çıkışı Uzun vadeli ihlali ikincil biliyer siroz ve portal hipertansiyon gelişimine katkıda bulunur.

Safra Kanalı Darlıkları Belirtileri

Bulgular darlıklar safra kanallarına tipi ve hasarın yaygınlığına bağlıdır. Safra duktus darlığı tam bir kavşak durumunda zaten 3-7 günde klinik belirtiler geliştirmek: ağrı, dış safra fistülü oluşumunu gösteren, ateş, sarılık, safra akış, sağ karın var. Dispeptik semptomlar var var – mide bulantısı, kusma, iştahsızlık, şişkinlik, bazı durumlarda, barsak tıkanıklığı gelişen. Karın boşluğunda safra kanalı yaralanması ile safra safra peritonit geliştirirken, apse subhepatik oluşturabilir.
Sıkıştırılmış choledoch ateş, titreme, epigastrik ağrı, dışkı ve koyu renk idrar, kaşıntı ile kolestatik sarılık ve kolanjit artan fenomeni soyunma ya da ne zaman. Bir kaç ay içinde kolanjit ve sarılık kısmi safra kanalı darlığı belirtileri ise, SARS anımsatan ılımlı bir seyir var.
Tıkanıklığın zamansız çıkarılması safra kanallarının darlık karın apseleri, sepsis, biliyer siroz, portal hipertansiyon, gastrointestinal kanama, karaciğer yetmezliği oluşumuna neden.

Safra Kanalı Darlıkları Teşhisi

Çoğu durumda, safra duktus darlığı gelişmesi cerrahisinin klinik belirtileri ile bağlantısını gösterir. Biyokimyasal karaciğer testleri bilirubin, transaminazlar, alkalin fosfataz aktivitesinin seviyeleri ile karakterize edilir.
Safra kanalı darlığı görselleştirme birincil yöntem hangi aracılığıyla şiddetini ve tıkanıklık düzeyi ortaya koymaktadır, ultrason olduğunu. Safra geçmesinden tespiti için hepatobilier sistemin sintigrafisi kullanılır. Safra yollarının MRI nedenlerini, yerelleştirme, kapsamı, darlık uzunluğu, sekonder komplikasyonların gelişmesi belirlemek mümkündür.
Safra kanalı darlıkları perkütan transhepatik kolanjiografi, gevşeme duodenography, retrograd kolanjiopankreatografi, magnetik rezonans kolanjiopankreatografi olduğunda son derece bilgilendirici. Tanı ve tedavi amaçlı, karın boşluğuna incelemek safra kalıntıları çıkarmak için izin verir laparoskopi kullanılabilir için drenaj yükleyin.

Safra Kanalı Darlıkları Tedavisi

Uzun süreli safra tıkanıklığı Şiddetli sonuçları safra kanalı darlığı endoskopik veya açık cerrahi tekniğin zorunlu kaldırılmasını gerektirir. Dikkate ekin safra ve kan verileri alarak zehirlenme yapılan infüzyon tedavisi, antimikrobiyal tedavi, kaldırılması için ameliyat öncesi dönemde.
Safra kanallarının tedavi darlıklarının minimal invaziv yöntemler için perkütan veya endoskopik balon dilatasyon, endoskopik sondalama darlıklar, koledok endoskopik stent vardır. Bu yöntemlerin belirli bir uygulama kullanma imkanıdır olduğu zaman üst ve Genişletilmemiş darlığı gibi safra kanallarının restenoz yüksek oranda.
Safra kanalı darlıklarında minimal invaziv çıkarılması imkansızlığı at eksizyonu ve rekonstrüktif operasyonlar striktür başvurmuşlardır. Cerrahi uygulamada en sık koledok proksimal ucuna ve jejunal döngü (holedohoeyunoanastomoza) ya da karaciğer kanal ve jejunum (gepatikoeyunoanastomoza) arasında cerrahi anastomoz uygulandı.

Bazı durumlarda, sarılık ilk adım RPHG de safra kanallarının safra yolları dış drenaj, transhepatik perkütan drenaj, drenaj nazobiliarnogo dekompresyon tarafından gerçekleştirilen ve daha sonra, soğuk kış aylarında, rekonstrüktif cerrahi tutulur gidermek için. Safra kanalı darlığı kaldırılması portal hipertansiyon azalmaya yol açmaz, daha fazla portokaval bypass gerektirir.

Share this…

"
Karın Duvarı Fıtıkları - Özel Sada Hastanesi

Karın Duvarı Fıtıkları - Özel Sada Hastanesi

Karın Duvarı Fıtıkları

Karın duvarı fıtığı, karın içerisindeki organ veya dokuların, karın duvarındaki zayıf bir noktadan fıtık kesesi (periton) ile birlikte karın dışına çıkmasıdır. Fıtık, cerrahi kliniklerde en sık tedavi edilen hastalıklardan biridir. Genel Cerrahi Kliniğimizde göbek fıtığı tanı ve tedavisi başarıyla gerçekleştirilir. Randevu için (0232) 832 99 00 numarası üzerinden bize ulaşabilirsiniz.

Karın Fıtığı Neden Olur?

Öksürük, asit, şişmanlık, gebelik, BPH, malnütrisyon, sigara gibi faktörler karın duvarı fıtıklarının gelişmesinde kolaylaştırıcı faktörlerdir. Ağır kaldırmak da fıtık oluşumunda önemli tetikleyicilerden biridir. Bu yüzden yaşam koşulları, meslek hayatı gibi durumlara bağlı olarak karın fıtığı oluşumu görülebilir. Ağır iş gücü gerektiren meslek grubunda olan kişilerde fıtık problemi sıklıkla görülmektedir.

Kaç Tip Karın Duvarı Fıtığı Vardır?

Epigastrik fıtık: Göbek ile iki kaburganın birleştiği yer arasındaki fıtıklardır.
Umbilikal (göbek) fıtık: Göbek çukuru ve etrafındaki fıtıklardır.
İnsizyonel(kesi yeri) fıtık: Karın ameliyatları sonrası kesi yerlerinden olan fıtıklardır.

Karın Duvarı Fıtığı Belirtileri Nelerdir? Fıtık uzun yıllardan beri var olabileceği gibi aniden bağırsak tıkanıklığı ya da karın ağrısı gibi fıtık komplikasyonları şeklinde de ortaya çıkabilir. En sık görülen semptomlar ağrı ve ele gelen şişliktir Muayenede fıtık bölgesinde ele gelen şişlik vardır. Muayenede öksürtme, ıkındırma gibi manevralarla hastanın karın içi basınç arttırılarak fıtık şişliği daha belirgin hale getirilebilir. Karın Fıtığı Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Karın fıtığı tedavisi için öncelikle hasta şikayetleri değerlendirilir. El ile muayene edilerek fıtık tanısı için ilk değerlendirme yapılır. Hasta hikayesi ve fiziksel muayene doğrultusunda doktorunuz fıtıktan şüphelenirse görüntüleme tetkiklerinden yararlanır. Bilgisayarlı tomografi, MR gibi tetkikler ile kesin fıtık tanısı konulur. Fıtığın bulunduğu bölge ve cinsi belirlenerek en doğru tedavi şekli planlanır.

Karın Fıtığı Tedavisi Nasıl Yapılır?

Karın fıtığı tedavisi için kesin tedavi yöntemi ameliyattır. Cerrahi operasyonlar ile fıtıklı bölgede tamamen iyileşme sağlanır. Laparoskopi (kapalı) ameliyat yöntemi ile karından ufak delikler açılarak kamera ile fıtıklı bölge görüntülenirken ameliyat yapılır. Karın duvarından çıkan fıtık, yerine yerleştirilerek sabitlenir. Bu bölgeye yama yapılarak fıtığın tekrar nüksetmesi engellenir.

Özel Sada Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğimizden Randevu Almak için Bizimle İletişime Geçebilirsiniz.

İçindekiler Diğer Tedaviler Ameliyatlı Hemoroid Tedavisi Anal Bölge Apse ve Fistülleri Pilonidal Sinüs (Kıl Dönmesi) Pilonidal Sinüste Ameliyatsız Tedavi (Kristalize Fenol) Anal Kondilom Obezite ve Metabolik Cerrahi Karın Duvarı Fıtıkları Gastro Özofajial Reflü Hastalığı ve Tedavisi Endoskopi Safra Kesesi Ameliyatı Meme Kanseri Kasık Fıtığı Tedavisi Ameliyatsız Hemoroid Tedavisi Tiroid Hastalıkları Kolon Kanseri Mide Fıtığı Göbek Fıtığı "