Blog
Anksiyete bozuklukları aşağıdaki başlıklarda incelenebilir:
Panik Bozukluğu Özgül Fobi Sosyal Fobi Obsesif-kompulsif Bozukluk Travma Sonrası Stres Bozukluğu Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Buradaki bilgiler özgün olup Psikoloji ve psikiyatri öğrencilerine verdiğim ders notlarımdan aktarılmıştır.
ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
Genel tanımlama:
Anksiyete, organizma için tehlike içeren tanımlanabilir ya da tanımlanamaz bir durum karşısında yaşanan, endişe duygusu ve birlikte eşlik eden bedensel uyarılma belirtileri ile karakterizedir. Çarpıntı, titreme, terleme, kas gerilimi gibi belirtiler yaşanır, anksiyete sonucunda kaçınma, saldırma vb. duygu ve birlikte felaket düşüncelerine yol açar. En önemli özelliği, büyük bir sıkıntıya neden olması ve kişi tarafından hoşa gitmeyen bir yaşantı olarak tanımlanmasıdır.
Anksiyetenin bir “ruhsal bozukluk” belirtisi olması şart değildir. Normal insanda da büyümeye, değişmeye, yeni ve denenmemiş şeyleri denemeye ve bireyin kendi kimliğinin ve hayatın anlamını bulmasına eşlik edebilir. Gün boyunca, normal bir insanda da çeşitli olaylar veya düşünceler karşısında anksiyete gözlenebilir (örneğin, sınava girmeden önce, karşı cinsten hoşlandığı biriyle konuşurken vs). Anksiyete kişiyi içsel ve dışsal tehditlere karşı uyarırı, bu açıdan bakıldığında hayat kurtarıcı bir niteliği vardır. Tehditten korunmak ya da sonuçlarını azaltmak için kişiyi gereken adımları atması için hazırlar.
Anksiyetenin bir ruhsal hastalık belirtisi olması için verilen uyarıya şiddet ya da süre olarak uygunsuz bir yanıt olması, sık tekrarlaması ve kişinin mesleki veya sosyal açıdan işlevselliğini bozuyor olması gerekmektedir.
Anksiyete belirtileri iki temel küme altında toplanabilir:
Bedensel belirtiler: Otonom sinir sistemi hiperaktivasyonuna bağlıdır.
çarpıntı titreme terleme, yüzde kızarma, ateş basması nefes darlığı bulantı yada karın ağrısı baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş veya bayılacakmış gibi hissetme
Ruhsal belirtiler:
unutkanlık aklın sisli, bulanık olması aşırı uyanıklık hali (hipervijilans) depresonalizasyon derealizasyon dikkati toplayamama önemli olayları hatırlayamama düşünce duraklamaları, bloklar objektif düşünme güçlüğü nedenselleştirme güçlüğü kontrolünü yitirme korkusu başa çıkamama korkusu fiziksel zarar görme ya da ölüm korkusu aklını yitirme korkusu başkaları tarafından yanlış değerlendirme korkusu
Tüm anksiyete bozukluklarında bu belirtilerin bir kısmı veya tamamı görülebilir.
Anksiyete bozukluklarının etiyolojisinde başta noradrenalin olmak üzere, serotonin ve GABA temel nörotransmitter sistemleridir.
Ayrıca, özellikle panik bozukluğu olmak üzere, bu kişilerin sempatik sinir sisteminin dış uyaranlara aşırı tepki verdiği düşünülmektedir.
Bilişsel modele göre, anksiyete bozukluğu olan kişiler karşılaşılan bir durumun tehlike derecesini ve zarar görme ihtimallerini büyütme, kendilerinin tehdit ile baş etme yetilerini ise küçük görme eğilimindedir.
Psikodinamik kuramlara göre, anksiyete bozuklukları, normal büyüme ve gelişme evrelerinde yaşanan ve kişinin bir üst basamağa geçmesi için gerekli olan anksiyetelerin yeterince çözümlenmemesi sonucu ortaya çıkar ve devam eden kalıntılardır.
Anksiyete bozuklukları başlığı altında şu hastalıklar toplanmaktadır: Panik Bozukluğu Özgül Fobi Sosyal Fobi Obsesif-kompulsif Bozukluk Travma Sonrası Stres Bozukluğu Yaygın Anksiyete Bozukluğu Panik Bozukluğu
Belirli bir uyaran olmadan, kendiliğinden gelişen panik ataklarla karakterizedir. Panik atak, yukarıda bahsedilen anksiyete belirtilerinin bir kısmı veya tamamının eşlik ettiği, genellikle 1 saatten kısa süren, şiddetli anksiyete ataklarıdır. Panik bozukluğu tanısı için panik atakların tekrarlayıcı biçimde yaşanması, kendiliğinden ortaya çıkması, tabloya tekrar panik atak geçirme endişesinin (beklenti anksiyetesi) eşlik etmesi gerekmektedir.
Panik bozukluğuna, özellikle hastalığın ileri evrelerinde olmak üzere, sıklıkla agorofobi eşlik eder.
Agorofobi, panik atak geldiğinde yardım sağlanamayacağı veya kaçmanın zor olacağı yerlerde ve durumlarda bulunmaktan korkma ve kaçınma olarak tanımlanabilir.
Bu yerler ve durumlar tek başına evin dışında olma, kalabalık bir ortamda bulunma ya da sırada bekleme, köprü üzerinde olma ve otobüs, tren ya da otomobile binme şeklinde, özellikle kişi panik atak geçirdiğinde hızla uzaklaşmasının zor olduğu yerlerdir.
Panik atak tek başına yaşam boyu görülme yaygınlığı çok sıktır. Panik nöbet tekrarlamadığı sürece, beklenti anksiyetesi yani panik nöbetleri tekrar geçirme korkusu eşlik etmiyorsa ve panik nöbetler kendiliğinden ortaya çıkmıyorsa yani bir ortama bağlı gelişiyorsa panik bozukluğu tanısı konmaz. Diğer anksiyete bozukluklarında da, özellikle korkulan uyaranla karşılaşıldığında panik atak gözlenebilir, fakat panik bozukluğu tanısı için en azından ilk atağın kendiliğinden ortaya çıkması gerekmektedir. Panik bozukluğun genel toplumda yaygınlığı %1.5-3’dür. Agorofobi, panik bozukluğuna eşlik edebildiği gibi, tek başına da görülebilir ve genel toplumdaki yaygınlığı %1’dir.
Panik bozukluğu ilaç tedavisine oldukça iyi cevap verir. Fakat yeterli dozda ve sürede kullanılan ilaçlara rağmen, ilaç kesiminden sonra yaşam boyu tekrarlama riski %50 kadardır.
İlaç tedavilerinde serotonin düzeyini artıran geri alım engelleyicileri ilk basamakta kullanılır. (SSRI’lar). Doz yarı dozla başlanarak 3-4 gün içinde tedricen artırılır ve yaklaşık 6 ay süren tedavi sonunda tedricen azaltılarak kesilir. Yanıt vermeyen ya da çok şiddetli nöbetler geçiren olgularda ise alprazolam (Xanax 0.5 mg), lorazepam (Ativan 1 mg-2mg), dizapeam (Nervium 5mg) gibi benzodiazepinler ek olarak 2-3 hafta kullanılabilir. Benzodiazepinler bağımlılık yapma potansiyelleri olduğu için sınırlı sürede kullanılıp kesilmelidirler.
Özgül (Basit fobi) Fobi:
Fobi, korkulan nesne, eylem ya da durumdan bilinçli kaçınma ile sonuçlanan kişinin mantıksız olduğunu bildiği bir korkudur. Fobik nesnenin varlığı ya da beklentisi kişide yoğun anksiyeteye neden olur. Etkilenen kişi reaksiyonunun aşırı olduğunun farkındadır. Yine de fobik tepki kişinin işlevselliğini belirgin ölçüde etkiler.
En sık rastlanan ruhsal bozukluklardır, toplumun %5-10’unda görülürler. Kadınlarda en sık, erkeklerde alkol ve madde bağımlılığından sonra en sık görülen ruhsal bozukluklardır. 5 temel grup altında sınıflandırılırlar:
Hayvan (en sık) (tüylü hayvan, böcek v.b.) Doğal çevre (örneğin, fırtına) Kan – Enjeksiyon – Yara Durumsal (örneğin, yükseklik, kapalı alan, toplu taşıma aracı, asansör, uçak) Diğer (örneğin, soluğun kesilmesi, kusmak, çocuğun film kahramanlarından korkması)
Fobiler sıklıkla çocukluk veya ergenlik çağlarında başlarlar, tedavi edilmezlerse süregen veya dalgalanmalar halinde seyir gösterirler ve erişkinlik döneminde çoğunlukla kendiliğinden azalır veya kaybolurlar.
Sosyal Fobi (Sosyal Anksiyete Bozukluğu):
Temel belirtileri, başkalarınca eleştirilme, onların yanında rezil olma, utanç duyulacak durumlara düşecek davranışlar yapma endişesiyle sosyal ortamlara girmekten çekinme ya da insanlarla iletişim kurma konusunda korku yaşamadır. Üç klinik alt tipi tanımlanmıştır:
Özgül tip: (sınırlı tip) Sadece özel bazı durumlarda (örneğin kitle önünde konuşma) anksiyete belirtileri yaşanır.
Yaygın tip: Çok sayıda sosyal ortamda anksiyete belirtileri yaşanır. Bunlar, toplum önünde konuşma, umumi tuvaletleri kullanma (“shy bladder”), toplu yemek yenen yerlerde yemek yiyememe, bir arkadaş grubunda sohbete katılma, karşı cinsten biriyle sohbet etme, başkalarının önünde soyunma gibi ortamlardır. Kişi, böyle ortamlara girince sanki herkes kendisine bakıyor, kendisini izliyor, ankisyete belirtilerini fark ettikleri için kendisiyle alay ediyorlar gibi hisseder.
Performans anksiyetesi: Sadece kişinin bir performans göstermesi gerektiği ortamlarda (örneğin, sınava girme, sahneye çıkma gibi) durumlarda anksiyete ortaya çıkar.
Sosyal fobi belirtileri genelde çocukluk-ergenlik döneminde başlar, tedaviye başvurma sıklıkla 18-30 yaş arasındadır. Kadınlarda bir miktar daha fazla görülür. Çocukken “utangaç” olarak tanımlanan çocukların büyük bir kısmı erişkin yaşamda sosyal fobik davranışlar göstermezler. Normal utangaçlıktan farklı olarak, sosyal fobiklerin işlevselliği belirgin ölçüde etkilenmiştir.
Genellikle uzun yıllar devam eden bir hastalıktır. İşlevsellik klinik tablonun derinliğine göre değişik düzeylerde etkilenir. Zamanla alkol ve madde bağımlılığı, depresyon gibi diğer psikiyatrik hastalıklar tabloya eklenebilir.
Tedavisinde SSRI antidepresan ilaçlar kullanılmaktadır. İlaçlarla birlikte ya da sınırlı tipte tek başına psikoterapi etkindir. Özellikle bilişsel davranışçı psikoterapi ve (exposure) kaçınılan ve kaygı duyulan ortamlara maruz bırakma tedavisi oldukça etkindir.
Obsesif-Kompulsif Bozukluk
Obsesyon, kişinin saçma olduğunu bildiği halde, zihnine tekrarlayıcı ve zorlayıcı bir şekilde gelen, bilinçli çaba ile zihninden uzaklaştıramadığı düşüncelerdir. Kompulsiyon, obsesyonların yarattığı anksiyeteyi azaltmak için kişinin istemli bir şekilde yinelediği davranış veya düşüncelerdir. 4 alt tipi vardır:
Kontaminasyon (bulaşma): Kişi bedenine bir pislik veya mikrop bulaştığı düşüncesiyle (obsesyon) sürekli ellerini yıkama, banyo yapma (kompulsiyon) ihtiyacı hisseder. En sık görülen alt tiptir.
Şüphe: Bir işi yaptığından (örneğin, ocağı söndürme, kapıyı kilitleme) emin olamadığı için, bunu sürekli kontrol etme ihtiyacı duyar.
Simetri: Etraftaki nesnelerin simetrik veya düzenli bir şekilde durmaması kişide aşırı anksiyete doğurur ve sürekli bunları düzeltme ihtiyacı duyar.
Dini, Cinsellik veya saldırganlık: dini konularda isteği dışında ters şeyler söyleme, cinsel konularda yakınlarına karşı cinsel duygular besleme, eşcinsel olma, ya da konuşurken insanların cinsel organına bakma şeklinde obsesyonlar ve istemeden veya farkında olmadan birisine saldırma-zarar verme obsesyonu tabloya hakimdir. Bunlara ikincil olarak kaçınma davranışı gelişebilir (örneğin, evden dışarı çıkmama).
Yaşam boyu yaygınlığı %2-3 kadardır. Olguların %10’unda obsesyon ve kompulsiyonlar kişiye saçma gelmez, bunlara “iç görüsü az olan tip” adı verilir. Bu tipin prognozu diğerlerine göre daha kötüdür. OKB’nin seyrinde, %20-30 hasta önemli ölçüde düzelir, %40-50 hastada orta derecede düzelme görülür, %20-40 hasta, hasta olarak kalır veya belirtileri daha kötüleşir.
Tedavisinde özellikle orta ve ağır formlarında mutlaka ilaç tedavisi ve birlikte bilişsel davranışçı psikoterapi uygulanmaktadır. (Exposure) kaçınılan ve kaygı duyulan ortamlara maruz bırakma tedavisi oldukça etkindir. İlaç antidepresan ilaçlar arasında SSRI’lar ve TCA’lar yüksek dozlarda etkilidir. İlaç tedavisinin yanıtı degerlendirmek icin en az 12 hafta yüksek dozda sürdürülmesi önerilmektedir. sonrasında uzun yıllar tedavi sürdürülebilir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Bu tanı için, hemen herkes için travmatik olacak kadar büyük bir stres (örneğin, doğal afetler, cinsel veya fiziksel saldırı, ağır yaralanmalar, savaş) yaşamış olmak gereklidir. Bu ağır travmadan sonra hastalarda üç belirti kümesi görülür:
Düşlerde ve uyanıkken travmanın tekrar tekrar yaşantılanması (flash-back’ler) Travmayı hatırlatan durum ve ortamlardan sürekli kaçınma Uyarılmışlık düzeyinde aşırı artma (örneğin, çabuk sinirlenme, öfke nöbetleri) Emosyonel izolasyon çevre ile iletişim azalması, duygularını ifade edememe
Yaşam boyu yaygınlığı %1-3 kadardır. Yukarıdaki tanı ölçütlerini karşılamayacak kadar hafif formları ise genel toplumun %5-15 kadarında görülür. Eğer bu belirtiler travmadan sonraki ilk 1 ayda görülüp geçiyorsa akut stres bozukluğu denir. Travmadan 6 ay sonra belirtiler başlarsa gecikmiş başlangıç denir.
Hastaların %30’u tamamen iyileşir. %10’u değişmeden kalır veya belirtiler gittikçe kötüleşir.
Eğer belirtiler bir ay içinde gelişip sonlanıyor ve tamamen düzeliyorsa bu durum akut stres tepkisi olarak adlandırılır.
Tedavisinde özellikle orta ve ağır formlarında mutlaka ilaç tedavisi ve birlikte bilişsel davranışçı psikoterapi uygulanmaktadır. Travma durumuna yeniden (Exposure) bu kez tehlike yaratmayacak biçimde kaçınılan ve kaygı duyulan ortamlara maruz bırakma tedavisi oldukça etkindir. İmajinasyon ile ya da gerçek yaşamda kaçınılan duruma ve ortama kontrollü ve güvenli biçimde tekrar maruz bırakma tedavisi ile iyi sonuçlar alınmaktadır.
İlaç antidepresan ilaçlar arasında SSRI’lar etkilidir. Ek olarak lorazepam ve klonazepam gibi benzodiazepinler eklenebilir.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Sosyal ya da mesleki işlevsellikte önemli ölçüde bozulmaya neden olan, en az 6 aydır devam eden, süregen anksiyete ile karakterize bir bozukluktur. Otonomik hiperaktiviteden dolayı sıklıkla somatik şikayetler tabloya eşlik eder ve bu yüzden, psikiyatristten daha çok diğer tıp branşlarındaki hekimlere başvururlar. Yaklaşık %50 hastada depresyon, alkol ve madde bağımlılığı gibi ikincil bir psikiyatrik tanı da zamanla tabloya eklenir.
Genel toplumdaki oranı %3-8’dir. Kadınlarda daha sık görülür. Yaşla birlikte sıklığında bir artış olur. Süregen seyirli bir hastalık olması ve diğer anksiyete bozukluklarına göre ilaç tedavisine daha kötü cevap veriyor olmasından dolayı, prognozu diğer anksiyete bozukluklarına göre daha kötüdür.
Anksiyete bozukluklarında tedavi:
Anksiyete bozuklukları ilaç tedavisine genelde iyi cevap verir. Tedavide ilk tercih olan ilaçlar antidepresanlardır. Seçici serotonin geri alım inhibitörler (SSRI) ve serotonin-noradrenalin geri alım inhibitörleri (SNRI) tedavide ilk seçenek olan antidepresanlardır. Bu ilaçların etkinliğinin başlaması için 2-3 haftalık bir zaman geçmesi gerekmektedir. Üstelik bu süre içinde genellikle yan etkiler görülür.
En sık görülen yan etkileri bulantı, midede rahatsızlık hissi ishal gibi GIS belirtileri, uykusuzluk veya aşırı uyuma, kabus görme, nadiren anksiyete düzeyinde artışlar. Bu yüzden, hastalara bu ilaçları başlarken bu yan etkilerin görülebileceği fakat geçici yan etkiler olduğunu, iyileştirici etkinin ise daha geç başladığını anlatmak, ilacı düşük doz başlayıp (ilk hafta yarım tablet gibi) dozunu yavaş artırmak gereklidir. İlacın etkili olmadığına dair karar vermeden önce yeterli doza çıkıldıktan sonra 4-6 hafta beklemek gerekir. Bu ilaçlar bağımlılık yapmaz, uzun süreli kullanımlarının ciddi bir yan etki oluşturmadığı bilinmektedir. Hastanın tüm şikayetleri geçmiş olsa da, 9 ay-1 yıl gibi bir süre ilaca devam etmek önerilmektedir. Çünkü bu süreden önce ilaç kesilirse, hastalığın sıklıkla tekrar ettiği gözlenmiştir. İlacı keserken de dozu yavaş azaltılmalıdır, aksi takdirde ilaç kesilme belirtileri (huzursuzluk, bulantı, uyku düzeninde bozulma, kolda uyuşmalar, karıncalanmalar, elektrik çarpması gibi hisler, baş dönmesi, yerin ayağının altında kayması hissi vb) ortaya çıkacaktır.
Anksiyete düzeyi aşırı derecede yüksek olan bazı hastalarda, özellikle antidepresan ilaçların etkisi geç çıktığından dolayı, tedavinin ilk 2-3 haftası bir benzodiazepin ilaç tedaviye eklenebilir. Bu ilaçların etkisi çabuk başlar ve anksiyete düzeyini azaltmakta belirgin etkileri vardır. Fakat bu ilaçların en büyük dezavantajı bağımlılık yapmalarıdır. Bu yüzden bu ilaçları sadece antidepresanların etkisinin başlamasını bekleyemeyecek düzeyde anksiyete yaşayan seçilmiş hastalara başlamak ve tedavi süresini 4-6 haftadan uzun tutmamak önemlidir.
Performans anksiyetesi için sürekli bir ilaç kullanımı gerekmez. genis etkili bir beta-blokör bir ajanı, performanstan ½-1 saat önce çeyrek-yarım tablet vermek yeterli olacaktır. Bu ilaçlar anksiyetenin otonom sinir sistemi hiperaktivasyonuna bağlı bedensel belirtilerinin (terleme, titreme, çarpıntı, yüzde kızarma) ortaya çıkmasını engelleyerek işe yararlar. Obsesif-kompulsif bozuklukta antidepresan ilaçları yüksek dozda ve daha uzun süreli kullanmak gerekir.
Özellikle panik bozukluk obsesif-kompulsif bozukluk, özgül fobi ve sosyal fobide bilişsel davranışçı psikoterapi yöntemleri de tedavide kullanılabilir. Bilişsel davranışçı psikoterapi yöntemleri içinde bozukluk modelini aktarma, olgu formulasyonu, olay- düşünce ve tepki basamaklarını öğretme, düşünce stillerini tanımlama, otomatik düşünceleri ve düşünce çarpıtmalarını bulmak, sonrasında alternatif düşünce biçimlerini geliştirme ve uygulama ödevleri oluşturma ve gerçek yaşama öğrenilenleri aktarma fırsatları yaratma basamakları vardır.
Prof. Dr. Selçuk Aslan | Psikiyatrist ve Psikoterapist
Kaynaklar:
Ertuğrul Köroğlu Psikiyatri Temel Kitabı 2005
Nevzat Yüksel Ruhsal Hastalıklar 2010
Orhan Öztürk. Ruhsal Bozukluklar 2001
24 Ağustos 2017
15 Comments Soner SELÇUK 13 Nisan 2017 at 00:03 Cevapla Anksiyete bozukluğu olan hasta gece vardiyasında çalışabilirmi
Merhaba selçuk bey ben üç yil önce agir bir olay yasadim ve panik atakla tanıştım önceleri basedemedim ilac kullandım evden dışarı çıkamadım kurumsal bir firmada yönetici asistanıydım işimi kaybettim ama sonra telkinle ataktan kurtuldum fakat 2 yıldır renkleri soluk görüyorum dünyayı bulanık görüyorum uyumak icin bile gözümü kapattigimda siyah bile o bildigim siyah degil ve bi atak sırasında olmuyor hep var 7/24.ayrica cevreden uzaklaşma yaşıyorum herkesi sanki yukarıdan izliyorum butun testler yapildi goz testleri nöroloji ve kardiyoloji de ki tüm testler.. cok saglikliyim fakat bulaniklik hic geçmiyor nasil düzelir düzelir mi?cevap.verirseniz cok.sevinirim
Prof. Dr. Selçuk Aslan 26 Ağustos 2019 at 11:58 Cevapla
Panik atak sırasında gerçekliğin değişme hisleri, aşırı kendi bedenine ve şimdiye aşırı odaklanma sonucu yabancılaşma hissi olabilir. gözlerde küçük kaslarda strese bağlı kasılmaların geçici görme bulanıklığı yapabildiği gözlenmektedir. gevşeme ve nefes yavaşlatma ve dikkatini yönetme ile bu sorunlar azalabilir. Videolarımda ayrıntılar var. saygılar.
cok basarılı bir inceleme
Merhablar. Yaklasik 2 sene once sulinex redavisine basladim. 37.5 la. Sonrasinda arttirildi 37.5 + 75 ile devam ettik. Faydasini gordum. Simdi azaltiyorum doktor kontrolunde ama sanki eski ataklarim tekrarliyor gibi. Ozellikle gis barsak bozuklugu- bas agrisi, basimda bozluk hissi. Doktorum dideral ihtiyaca gore yarim kullanmami istedi ama ben baslamadim. Baslasam mi. Ya da azaltmaya gitmesem mi bilemedim. Yardimci olursaniz sevinirim.
Prof. Dr. Selçuk Aslan 26 Ağustos 2019 at 11:49 Cevapla ilaç konusunda buradan online öneride bulunmamız uygun olmuyor. saygılarımla.
Öncelikle herkese cok geçmiş olsun diyerek konuya ve bizzat şahsen yaşadıklarıma yani bu içinde bulunduğumuz durumun anksiyete panik atak ve bunlara eşlik eden dünyanın belki de en kötü hislerinden ve yaşanılacak acıların en kötülerinden biri olduğunu düşünürüz..
Şahsen ben hep öyle düşündüm hep öyle yaşadım halen de öyle yaşıyorum..
Burada bunları insanlarla paylaşmamin amacına gelince belki birazda olsa onların acılarina ortak olur bunları yaşayan herkese elimden geldiği kadar destek olurum..
Nereden nasıl başlayacağımı gerçekten bilmiyorum çünkü başlanacak o kadar çok yer var ki hepsinin acısı birbirinden ağır..
Yıl 2006 askerdeyim gece uyuyorum ne mi oldu aniden yataktan fırladım ve ranzadan aşağıya kendimi attım koridora doğru yürüyorum ki birileri bana yardım etsin yanımda olsun bişeyler yapsın kurtarın ne olur neyse oradan revire yani hastaneye bütün cihazlar takıldı tabi ben baş dönmesi kusma sanki içimde patlama olacak sonrası mı hiç birşeyim yok bütün herşey dört dörtlük evet aynen söylenen bu kelimeler en büyük şükrettiğim şey askerliğin son bir haftası olması sonrasında ailemi aradım geldiler beni almaya eve gideceğiz tabi insan mutlu olmaz mı heeeeyy yaşasın bitti demezdi nerdeeeeee..
Dedim anne ben ölüyorum hiç iyi değilim bende bişey var yerimde duramıyorum ayaklarımı sallamalar bi oraya bi buraya gitmeler oturmak yok bi hafta içinde belki uyuduğum değil gözümü kapattığım zamanlar sayılıdır..
Çok şükür sonunda eve geldik tabi ben Dr Dr geziyorum ama herşey normal taki birilerinin bana panik atak demesine kadar “panik atak ” mı olamaz böyle bu kadar ciddi bir rahatsızlık sadece panik atak olamaz kesin başka bişey,ne olduğunu bulsunlar hemde çabuk bulsunlar ama yok hiç birşey yok..
Onlar tahlil yapmaktan bıktı bense onların boş laflarindan,bi süre sonra artık bu duygulara alışmıyorsun aslında ama onlarla yaşıyorsun başka bi yolun yok hayat çekilmez yaşanmaz bir hal alıyor hem duygusal hem fiziksel yani kısacası seni senden tamamıyla koparıyor..
İlaç aldık kullandık bıraktık tekrar başladık tekrar kullanıyoruz ne mi oluyor biraz daha rahatlıyorsun belki de..
Karar verdim yurt dışına gideceğim çok korktum uçağa binemiyorum ama binmek zorundayim neyse bindim yanımda eşim vardı o zamanlar,durdurun uçağı ben inmek istiyorum hayır olamaz olmaz yapamam derken bi şekilde yolculuk bitti geldim Londra ya sonuç mu :(( herşey aynı “panic attack and anxiety” 😩😩 bir şekilde bu hastalıkla bi şekilde iç içe olduk oraya bakmaları onları bunları araştırmalar hepsi aynı şey aynı olmayan tekbişey var EVET öldürmüyor ama süründürüyor taki doğru yolu ve tedaviyi bulana kadar tam geçmiyor belkide ama insanın yaşam kalitesini artirdikca yavaştan güzel günlerin tadını almaya başlıyor. .
Panik atak ve anksiyete ikisi de kesinlikle farklı bir hastalık “panik atak gelip geçici olan birşeyken anksiyete ise devamlı olarak bizimle beraber dalgalı bir şekilde yaşar. .
Panik atak aniden kalbin yerinden çıkacak gibi olması, yerinde duramamak, ter basması ,ateş basması, denge kaybı ,bayılacak gibi olma hatta bayılma, hemen hastaneye koşma telaşı kendine sorular sorma aman Allahım neler olur demek gibi, yanında birinin elini tutması gibi,bişeylere konsantre olamama yitirisi, boyunda ,ense kısmında, göğüste ağrı ,ellerde ayaklarda terleme ama geçince de ohhh dedirten bir yakınma gibiydi..
Anksiyete ise böyle gelip gitmez, devamlı sizinle hep beyni meşgul eder durduk yere vücudu ateş başar ,ellerde ve ayaklarda yanma veya terleme yüzde ellerde ayaklarda yanma hissi ,baş ağrısı sanki beynin sünger gibi olması, dışarı çıkamamak bir işe gidememek ,hayattan kopmak bazen çok sinirli olmak hiç birşeyden mutlu olamamak, devamlı kötüyü düşünmek çalışamamak ,yemek yememek uyku zaten olmaz uzanır başını koyarsın beyin kendi kendine düşünür engel olamazsın ,bi konudan öbür konuya geçer düşüncelerine engel olamaz git gide kötüyü düşünür hemen uzandığın yerden kalkarsın, çaresizlik diz boyu ,telefonda araştırmalar sorgu sormalar, en küçük ağrıda bile İnternette nedenlerini araştırma ,yemek falan yemezsin ama bol bol çay sigara içersin birşey konsantre olamazsın, gülmezsin, bazen bulunduğun ortamdan hemen kaçmak konuşmak istemezsin dışarıya çıkıp alışverişe gidemezsin ,hep gergin hep huzursuz hep korkuyorsun devamlı başka hastalıkları düşünüp kendinde ne olduğunu bulmaya çalışıyorsun, neden ben böyleyim gibi sorular sorma bunun neden bi çaresi yok belki de daha kötü bişey ama bulamıyorlar ben hep mi böyle mi yaşayacağım şu ilacı kullansam mı ,vücuda şöyle bir ağrı var bu ağrı kesin beni öldürecek bunların olması normal mi ,simdi bişeyden korkmuyorum ama neden böyle sıkıntılar içindeyim neden bunlar geçmiyor, bazen biraz rahatlar sonra birden bire tekrar aynı belirtiler içine girersiniz insanlardan uzak olma,sağlıklı düşünmekte zorluk sinirli olmak ,beyin devamlı meşgul sabahlara kadar uyuyamamak ,korku filmleri izleyememek ,devamlı vücudunu incelemek en küçük bişeyde terleme sıcak basması baş ağrısı yerinde duramamak ,ellerde ayaklarda soğuk terleme veya vücutta yanma hissi bir türlü normal olmadığını düşünmek hep negatif ama hiç pozitif düşünmemek vücuttaki ağrıları sorgulamak diye sonlandırmak istiyorum gün geçerken..
Havadaki bulutların birbirleriyle carpismasiyla oluşan şimşek ve yıldırım panik atak,yağan yağmur tolu ve kar ise anksiyete diye bir cümle kursam belki kendimce yerinde bir cümle olur..
Bütün bu yaşadıklarımızın her birinin bir birini tetiklediğini düşünüyorum zaten de öyle kendimce..
Hiç bir zaman yaşadıklarımızdan daha kötüsünü yasayamayacagiz çünkü en kötüsünü yaşadığımız için zaten bu durumdayız daha kötü birşey de olmayacak sadece zaman ve sabır isteyen birşey buna inanmaliyiz..
İyi oluyoruz kötü oluyoruz ama ölmüyoruz..
Bazen 10 üzerinden 8 iyi gibi oluyoruz bazen 10 üzerinden 1 işte esas o zaman sıkıntıları atesliyoruz neden boyleyim diye ama iyiyken sıkıntı yaşamıyoruz o yüzden kötü haldeyken o iyi günlerin daha önce geldiğini,bu içinde bulunduğumuz durumunda bi şekilde geçip o 10 üzerinden 8 olduğumuz veya 10 üzerinden 10 olacağımızı da unutmayalım..
İlaç konusunu da gelince bu tür ilaçlar bir anda ağrı kesici gibi etki göstermez zaman sabır güç kuvvet ister zaten ucunu bir yakaladın mı sende inanacaksın ki hayat yaşamaya değer..
Bu tür ilaçların insan bünyesine oturması ve başarı göstermesi bi hayli zaman alabilir her verilen ilacına iyi gelecek diye bir garantisi yok o yüzden size uygun ilaca ulaşmakta biraz fazla zaman alabilir bazıları ise önce kötü yapar ama zamanla düzene girer bunun mutlaka bir psikolog uzman tarafından yapılması gerektiğini düşünüyorum ama gerçekten işini severek benimseyerek yapan uzmanlardan bahsediyorum..
Sizi beni bizi bizleri en iyi ,bu hastalığı yaşayan anlar onun için boşuna dememişler “yaşayan bilir”diye..
Umarım bu yazdıklarım bir çok kişiye ulaşır ,onlara birazcıkta olsa yardımcı olabildimse ne mutlu bana..
Bütün herkese kucak dolusu sevgiler ve sizi sizleri en kısa zamanda o eski siz olarak bekleyen o günlere kavuşmak dileğiyle Allah’a emanet olun..
SAYGILARIMLA..
[email protected]
Prof. Dr. Selçuk Aslan 26 Ağustos 2019 at 11:53 Cevapla
panik ataklar, yogun kaygı ataklarıdır, genellikle kişi yaşadığı bedensel belirtilere odaklanır ve felaket yorumlamalar yapar. sonuçta dakikalar içinde panik atak şiddetlenir, kişi kendisi ile iligli güçsüzi dayanıksız, baş edemez bu nöbet hiç geçmez gibi yorumlar yaparsa durum daha da kötüleşebilir. panik atakla baş edebilmek için öncelikle duurmun geçici olacagını ve bunun bir kaygı dalgası olduğunu ve dakikalar içinde kendiliğinde azalacagını ve buna tahammül edebileceğini ifade etmesi iyi bir yoldur, kendi korkusunu yükseltmemesi ve nefesini sakinlestirmesi, dikkatini panik ve felaket düşünceleri konularında farklı bir ala taşımayı denemesi iyi bir yol olabilir. detayları videolarımdan izleyebilirsiniz.
Merhaba selçuk bey ben yaklaşk bir yıldır farklı olan şeyler var hayatımda çok erkn sinirleniyorum konuşurken gerginlik oluyo bazen eşimi çok üzyorum etrafımdaki herkesi çok üzüyorum içim daralıyo kendimi anlatamıyomuşum kimse beni anlamıyomuş gibi hissedyrm uykusuzluk yorgunluk ve aşırı derecede unutkanlık oluyo alkol alıyorum çok sık deil ama sanki çözüm oymuş gibi geliyo rahatlamk için bi nebze rahatlatıyo sanki bişeye odaklanamıyorum kendi içimde sürekli bir yerlere varamama hissi kollarımda ve ayaklarımda uyuşma meydana geliyo genelde sakin sessiz ortamları tercih ediyorum fazla kişilerle iletişim halinde olamıyorum kafam kaldırmıyo çünkü erken sıkılıyorum kendimi iyi hissetmiyorum daha önce gittim doktora ama bir sonuşç alamadım daha dogrusu gitmek istemedim ilaç verdi kullandım ama malesef pek ciddiye almadım lütven yardımcı olurmusunuz ne yapmam gerekiyo nerden başlamam gerekiyo
Prof. Dr. Selçuk Aslan 26 Ağustos 2019 at 11:38 Cevapla
sinirlilik tahammülsüzlük, insan zor dönemler yaşadığında artar, kafanız kendi geleceğiniz ve kendi durumunuz konusunda tedirginlik içindeyse insana daha sinirli olur, eğer kendini insan hedeflerine uzak ve yorulmuş hissediyorsa arar, yani bu kova damlaya damlaya doldu ise ve artık tasıyamıyorsa insan o zaman daha tahammülsüz olur. öfklendiğimizi konuların kaynaklarını nedenlerini ve bizde oluşturduğu bendensel ipuçlarını öncü belirtilerini tanımak ve kendimizi öfke içinde olduğumuzu farkettiğimiz anda dikkatimizi başka konulara taşımak, ortamdan uzaklaşmak iyi bir yol olabilir. Kırıcı karşı tarafa hakaret eden ve şiddet içeren söz ve davranışlardan uzak durmalı. öfke dalgası yatıştığında konuyu gündeme alıp karşı taraf ile konuşmak önerilir. alkol ile ilaçlar yatıştırmak geçici cözümler ve alkol uzun vadede bağımlılığa yol açarak daha büyük sorunlara yol açabilir. sorunların kaynaklarını bulup ilerlemeler sağlamak en iyisidir.
Arkadaşlar anksiyete bozukluğu yaşamış ve çok şükr atlatmış biri olarak size tavsiyem,
Düşünceye sadece düşünce gözüyle bakın her gece yatmadan pozitif şeyler düşünün ve dileyin, kontrolünüzü asla kaybetmiyeceginizin farkında olun düşünceler kötü olsada kararlar her zaman bireyin kendine aittir bunun algısını zamanla oturtmaya çalışın, doktorunuzun verdigi antidepresanları zamanında kullanın ve hastalık geçti diye bırakmayın doktorunuz bırakın diyince bırakın, en önemliside her organınız gibi beyninizinde hastalanabilcegini ve bunu aşabilceginizin farkında olun.