Depresyon Nedir? Depresyon Belirtileri Nelerdir? | Live to Bloom

Depresyon Nedir? Depresyon Belirtileri Nelerdir? | Live to Bloom

Depresyon Nedir? Depresyon Belirtileri Nelerdir?

“Hiç bir şey yapmak istemiyorum, en sevdiklerim bile umrumda değil, hayattan beklentim kalmadı, hiçbir şey hissedemiyorum, kolumu kaldıracak halim bile yok.” Bu cümlelerden en az bir tanesini daha önce söylemişizdir, öyle değil mi? Bunlar depresif cümlelerdir. Çoğumuz zaman zaman depresif hissederiz. Bir sınavda başarısız olmak, romantik bir ilişkinin sonlanması gibi faktörler birçok insanda depresif bir duygu durumunu ortaya çıkarabilir. Depresyon, DSM-5 tanı kriterleri kitabında duygu durum bozuklukları altında yer alır ve farklı türleri vardır.

Depresyon nedir?

En yaygın duygu durumu bozukluğu majör depresif bozukluktur. Bu tanı için kişinin her gün günün büyük bir bölümünde ve en azından 2 hafta boyunca günlerin çoğunda belirgin bir şekilde depresif olması veya zevkli etkinliklere ilgisini belirgin bir şekilde yitirmiş olması gerekir.

Bu belirgin duygusal belirtilere ek olarak, bilişsel belirtiler (değersizlik ya da suçluluk duyguları ve intihar düşünceleri gibi), davranışsal belirtiler (bitkinlik ya da yavaş hareket etme) ve fiziksel belirtilerden (iştah ve uyku düzeninde değişiklikler) oluşan en az üç ya da dört farklı belirti görülmesi gerekir.

Bu belirtiler depresif başlangıçlı türde görülürken manik başlangıçlı olan da ise yoğun sinirlilik, öfke patlamaları ile belirgin şekilde artmış taşkın duygu durumu mevcuttur. Bunlara ek olarak, cinsel dürtünün artması, kendilik değerinin ve düşünce uçuşması dediğimiz zihinsel etkinliklerin artması, uyku gereksiniminde azalma olması gibi belirtilerin de tanı koyabilmemiz adına var olması gereklidir.

Depresyon belirtileri nelerdir?

Depresyon duyguları yaşandığı sırada insana tatsız gelir ancak genellikle uzun sürmez. Günler, haftalar veya belirgin bir yoğunluk düzeyine ulaştıktan sonra kendiliğinden dağılır. Gerçekten de hafif ya da kısa süreli depresyon aslında uzun vadede “normal” ve uyuma yönelik olabilir. Genellikle, normal depresyonlar acı verici ancak yaygın olarak görülen yaşamsal olaylardan, örneğin ciddi kişisel, kişiler arası ya da ekonomik kayıplardan kaynaklanır.

Normal depresyonlar genellikle yakın zamanda yaşanan stresin bir sonucudur:

Kayıp ve yas süreci Doğum sonrası depresyonu Distimik bozukluk

Genellikle yası, sevilen birisinin ölmesinden sonra yaşanan psikolojik süreç olarak düşünürüz. Normal bir süreç olan yas, ayrılık ya da boşanma veya evcil bir hayvanın ölümü gibi diğer kayıp türlerinde de görülebilir.

Depresyon çeşitleri

Bir çocuğun doğması genellikle mutlu bir olay görülse de çocuğun doğmasından sonra yeni annelerde (ve babalarda) bazen doğum sonrası depresyonu görülebilir. Doğum sonrası depresyonun tipik belirtileri arasında duygusal değişkenlik, kolayca ağlama, sinirlilik ve bunların genellikle mutlu duygularla karışması bulunur. Bu tip belirtiler, doğumu izleyen 10 gün içerisinde kadınların yüzde 50 ila 70’inde görülür ve genellikle kendi kendine geçer.

Duygu durumundaki rahatsızlıkların tanı konulabilir bir duygu durumu bozukluğuna dönüştüğü nokta, klinik bir değerlendirme konusudur ve genellikle bireyin yaşadığı işlevlerdeki bozulmanın derecesi ile ilgilidir.

Distimik bozukluğun genel olarak hafif ya da orta yoğunlukta olduğu düşünülür ancak en önemli özelliği kronik olmasıdır. Distimik bozukluk tanısı için kişinin en az 2 yıl boyunca günlerin çoğunda ve günün büyük bir bölümünde sürekli depresif duygu durumu sergiliyor olması gerekir.

İştahsızlık ya da aşırı yeme Enerjisizlik ya da bitkinlik Düşük kendilik değeri Konsantrasyon eksikliği ya da karar vermede zorlanma Umutsuzluk duyguları gibi belirtilerden en az iki tanesine sahip olmalıdır. Majör depresyon nedir?

Majör depresif bozukluk tanı ölçütlerine göre, distimi için görülenden daha fazla belirtinin sergileniyor olması ve belirtilerin daha uzun süreli olması gerekir. Distimik bozuklukta belirtiler kesik kesiktir, normal geçen günler vardır. Majör depresif bozukluk için kesintisiz 2 hafta boyunca neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde ya belirgin şekilde depresif duygu durumları ya da zevkli etkinliklere ilginin yitirilmiş olduğu görülmelidir.

Depresyon kendini tekrarlama eğiliminde olan bir hastalıktır ve majör depresyon belirtileri gösteren kişilerden yaklaşık yüzde 20’sinde belirtiler 2 yıldan uzun sürerse kronik majör depresif bozukluk tanısı konur.

Depresyonun nedenleri nedir?

Duygu durumu bozukluklarının nedenleri araştırılırken biyolojik, psikososyal ve sosyokültürel etkenlere odaklanılır.

Biyolojik etkenler arasında genetik faktörler birinci sıradadır. Depresyon dediğimizde aklımıza ilk gelen serotoninin genler arası taşınmasıyla ailede varolan duygu durum bozukluğu, çocuğun depresyon riskini artırmaktadır. Aynı şekilde antidepresanların etkilemek istedikleri asıl alan olan nörokimyasal etkenler de depresyonun sebeplerinden biridir.

Depresyonun, beyindeki sinir hücrelerinin etkinliğini düzenleyen ve iletişimini kuran nörotransmitter maddelerin hassas dengesindeki bozukluklardan kaynaklandığı yapılan araştırmalarla onaylanmıştır. Düşük dopamin, serotonin ve norepinefrin seviyeleri depresyonunuzun sebebi olabilir. Hormon düzenleyici sistemimizde oluşabilecek herhangi bir anormallikte depresyon riskimizi artırabilir.

Psikolojik etkenler arasında aklımıza ilk gelen tabii ki strestir. Yaşanan stresli olaylara bağlı olarak depresyona girmeniz çok muhtemeldir. Sevilen birinin yitirilmesi, önemli yakın ilişkilere yönelik tehditler ya da şiddetli ekonomik veya sağlıksal sorunlar depresyon riskini artıracak stresörlerdir.

Sosyokültürel etkenlere baktığımızda ise bütün kültürlerde depresyon görülmekle birlikte, yaygınlığı ve aldığı biçim bakımından farkılılıklar görülür. Batılı kültürlerde depresyona daha sık rastlanır. Yine bu kültürlerde intihar girişimi oranları da Doğu kültürlerine oranla daha fazladır.

Depresyon tedavisi hakkında bilgiler

Diğer bir çok klinik vakada olduğu gibi depresyonun da bir çok tedavi şekli vardır.

1. Depresyon ilaçları

Psikiyatrik değerlendirme sonrası verilen ilaçların amacı beyindeki sinir hücrelerinin etkinliğini düzenleyen nörotranstmitterlerin bozulan dengesini yeniden sağlamaktır. Vücudumuzun düzenlemekte zorlandığı bu kimyasalları dışarıdan takviye ile alarak organik bir süreç yaratmayı hedefleriz. Antidepresanlar genellikle 3 ila 5 haftaya etkilerini göstermeye başlar. Yaklaşık 6 hafta sonra kayda değer bir ilerleme görülmezse doktorunuza bunu bildirmeniz ve ilaç ya da doz değişikliğine gitmeniz gerekir.

2. Psikoterapi

Depresyonun tedavisinde etkili olduğu kanıtlanmış çeşitli özelleşmiş psikoterapi biçimleri vardır ve bunların en iyileri ile kaydedilen ilerleme, ilaçlarda gözlemlenen gelişmeye neredeyse eşittir. Psikoterapi gerek tek başına gerekse ilaçlarla birlikte uygulandığında 2 yıllık izleme döneminde nüksetme olasılığında kayda değer oranda azalma görülmüştür.

Depresyon tedavisinde etkisi kanıtlanmış psikoterapi biçimlerinden biri bilişsel–davranışçı terapisidir. Bu terapi, yaşanan güncel sorunlara odaklanan, görece kısa süreli bir tedavi biçimidir. Genellikle 8-10 seans sürmekle birlikte amacı kişiye hayat boyu farkındalığını arttıracak psikoeğitim vermektir. BDT terapisti danışanının olumsuz otomatik düşüncelerini keşfederek yerlerini işlevsel olanlarıyla değiştirmeyi hedefler.

3. Davranışçı etkinleştirme tedavisi

Bu tedavi yaklaşımı, yoğun bir şekilde hastaları daha etkin kılmaya, çevreleri ve kişiler arası ilişkileri ile daha fazla meşgul olmaya yönlendirmeye odaklanır. Hedef, pozitif pekiştirme düzeyini artırmakla birlikte kaçınma ve çekilme düzeyini düşürmektir.

4. Aile ve evlilik terapisi

Elbette, bütün tedavi programlarında hastanın yaşamındaki stres yaratıcıların ele alınması da önemlidir, çünkü yaşamda istenmeyen bir durum depresyonun tekrarlamasına neden olabilir. Hastalığın nüksetmesi ile aile yaşantısı arasında bağlantı olduğunu gösteren araştırmalar bulunmaktadır. Bu yüzden aile ve evlilik terapisi, bireysel terapiye ek olarak önem taşımaktadır.

Depresyonun tedavisi ve diğer tüm ruh sağlığı problemlerinde başarı elde etmek için uzman psikologlardan alacağınız psikoterapi seanslarına düzenli bir şekilde devam etmeniz, ihtiyaç halinde de psikiyatrik müdahaleye başvurarak uzun süreli ilaç tedavisi almanız gereklidir.

"
Psikiyatri Merkezi, Randevu, Psikiyatri Uzmanı - Erdem Hastanesi

Psikiyatri Merkezi, Randevu, Psikiyatri Uzmanı - Erdem Hastanesi

Psikiyatri

Psikiyatri, insan psikolojisini inceleyerek, ruhsal hastalıkların tanı ve tedavisini gerçekleştiren tıbbi uzmanlık dalıdır. Psikiyatri kliniklerinde, uzman klinik psikologlar ve çocuk-erişkin psikiyatristlerden oluşan bir kadro hizmet vermektedir.

Psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkışında bedende ve dış ortamda oluşan değişikliklerin etki derecesi hastalıktan hastalığa değişebilir. Hastalıkların sebepleri genetik yatkınlık, beden sağlığının kötü olması, sosyal çevre ve yetişme tarzıdır.

Psikiyatrik hastalıkların tanısı, öncelikli olarak psikiyatrik görüşme ile tanı destekleme amacıyla da laboratuvar tetkiklerinden ve görüntüleme yöntemlerinden yararlanılarak konulmaktadır. Psikiyatride tedavi, ilaç tedavisi ve psikoterapi yöntemlerinden yararlanılarak yapılmaktadır.

Psikiyatri bölümümüze danışma amaçlı olarak başvuran sağlıklı bireyler de, psikolojik sorunları nedeni ile yardım almak isteyen hastalarımız da çağdaş psikiyatrinin, insanı biyo-psiko-sosyal bir bütün olarak gören yaklaşımı ile değerlendirilmektedir.

Psikiyatri Merkezi

Kliniğimizde ayaktan başvuran hastaların değerlendirilmesinde uluslararası tanı ve sınıflandırma yöntemlerine uyulmaktadır. Hastanemizde mevcut geniş laboratuvar olanakları ve MR başta olmak üzere görüntüleme yöntemleri ve EEG çekimi Psikiyatri Kliniği'nde değerlendirilen hastalarımızın tanısını koymada, tedavilerini planlamada ve izlenmeleri sırasında usulüne uygun olarak kullanılmaktadır. Gerekli olduğunda doğru tanı konulmasını sağlamak üzere ve hastaların tedavilerinden gördükleri yararı arttırmak amacıyla özgün psikiyatrik ölçekler uygulanmaktadır.

Psikiyatri Bölümümüzde Danışmanlık Verdiğimiz Konular Depresyon Panik bozukluk Kişilik bozuklukları Cinsel işlev bozuklukları Aile sorunları Obsesif kompulsif bozukluk Şizofreni Bipolar bozukluklar Yeme bozuklukları Somatoform bozukluklar Anksiyete bozuklukları Dürtü kontrol bozuklukları Sınav stresi Sosyal fobi Uyum bozuklukları Tik bozuklukları Çocuk ve aile danışmanlığı (Alt ıslatma, parmak emme, kardeş kıskançlığı…) Ergen danışmanlığı (Sınav kaygısı, okul başarısızlığı, mesleki rehberlik…) Psikiyatri Merkezimizde Kullanılan Yöntemler Bireysel psikoterapi Psikolojik değerlendirmeler Kişilik testleri, çocuklar için zeka testleri ve gelişimsel testler (MMPI, TAT, WISC- R, AGTE) Oyun terapisi Psikiyatrik Hastalıkların Tedavi Süreci

Psikiyatrik hastalıkların tedavi edilmesi kişilerin ruh sağlığının korunması ve iyileştirilmesini sağlar. Tedaviye başlamak için önce hastanın şikayetleri dinlenir, gerekli görülürse kan tahlilleri ve MR gibi tanı koyma tetkiklerinden faydalanılır. Çıkan sonuca göre tedaviye başlanılır. Hastanın tedaviye açık olması ve kendinde bir problem olduğunu düşünüp, bunu değiştirmek istemesi süreyi kısaltmaktadır.

SIK SORULAN SORULAR Psikiyatrist Nedir? Ne İş Yapar?

6 yıllık tıp fakültesi eğitimi aldıktan sonra, 4 yıl da psikiyatri alanında uzmanlık eğitimi alan hekimlere psikiyatrist ya da psikiyatri uzmanı denir. Psikiyatri uzmanları, zihinsel, duygusal ve davranışsal becerilerde görülen bozukluklar üzerinde çalışmaktadırlar. Hastaları muayene etmek ve takiplerini yapmak, duygu durum bozuklukları ve bağımlılıklar hakkında tanı ve tedavi işlemlerinin yapılması psikiyatri uzmanlarının görevleri arasında yer alır.

Psikiyatr ve Psikolog Arasındaki Fark Nedir?

Bu iki meslek grubunun tanımını yapacak olursak şöyle diyebiliriz: Psikiyatrist, ruh ve sinir hastalıklarının teşhisini koyan ve tedaviyi uygulayan uzman doktordur. Psikolog ise bireyin zihin ve davranışlarını bilimsel yöntemlere dayanarak sistematik bir biçimde inceleyen kişidir. Psikiyatri bölümü bir tıp branşıdır. Psikoloji ise üniversitelerde Fen-Edebiyat fakültelerinde yer alan bir bölümdür. Psikiyatrist olmak için tıp fakültesi bitirdikten sonra uzmanlık eğitimi de almak gerekirken, psikolog olmak içinse lisans mezunu olmak gereklidir. Fakat terapi yapmak ya da bir alanda uzmanlık yapmak için sadece lisans diploması yeterli değildir, hangi alanda çalışmak isteniyorsa o alana uygun olarak yüksek lisans yapılması gerekir. Psikiyatristler teşhis koyma, ilaç yazma ve terapi yetkilerine sahipken, sadece hastanede ve klinik ortamda çalışan klinik psikologlar teşhis koyabilir ve terapi yoluyla tedavi edebilir. Psikologlar ilaç tedavisi gerekli görüldüğü takdirde kişiyi psikiyatriste yönlendirirler, çünkü psikiyatrik ilaçları yazma yetkisi sadece psikiyatri uzmanlarına aittir.

Künt Duygulanım Nedir?

Duygulanım, dışardan veya içerden gelen uyaranlara karşı, duygusal tepkiler verebilmek ve bu tepkilerin dışardan da fark edilmesidir. Künt duygulanım ya da duygusal künt ise duyguların dışarıya yansıtılmasında ileri derecede azalma ve kısıtlı yansıtma demektir. Hiçbir hastalık olmadan ortaya çıkabileceği gibi şizofreni gibi bazı hastalıkların belirtilerinden biri de olabilir.

Anksiyete Bozukluğu Nedir?

Anksiyete bozukluğu, diğer adıyla kaygı bozukluğu psikolojik bir rahatsızlıktır. Günlük hayatta karşılaşılan bazı olaylar ve durumlar sebebiyle endişe ve kaygı duymak son derece normaldir. Ancak bu duygular hissedilmeye başlandıktan uzun süre sonra da devam ediyorsa hastalıktan söz edilmeye başlanabilir.

Anksiyete bozukluğu yaşayan kişi, duygularını kontrol etmekte zorlandığı için zamanla sosyal hayatı da olumsuz etkilenmeye başlar. Bu sebeple çok vakit kaybetmeden bir uzmana danışmalı ve tedavi olmalıdır.

Anksiyete bozukluğunun çeşitleri:

Yaygın anksiyete / kaygı bozukluğu Panik bozukluğu Özel fobiler Agorafobi Sosyal anksiyete bozukluğu Ayrılık anksiyetesi bozukluğu Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Anksiyetenin belirtileri şöyle sıralanabilir:

Aniden hissedilen yoğun endişe ve korku Nefes darlığı, ağız kuruluğu Başına kötü bir şey gelecekmiş gibi hissetmek Kalp atışlarının hızlanması Aşırı terleme Odaklanamama Uykusuzluk Mide bozukluğu Panik Atak Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Herkes bazı dönemlerde ve durumlarda endişe veya panik yaşayabilir. Bu belirli bir tehlikeye karşı verilen doğal bir tepkidir. Ortada bir tehlike veya sebep yokken aniden ve düzenli olarak hissedilen yoğun korku ve endişe panik atak bozukluğuna işaret eder. Panik atak, anksiyete bozukluğunun bir çeşididir. Atak esnasında kişide göğüs ağrısı, ter boşalması ve kalp atışında hızlanma gibi belirtiler görülebilir.

Panik bozukluk ise birden ortaya çıkan ve tekrarlayan panik ataklar sebebiyle kişide oluşan yoğun kaygı ve bu sayede hayata düzgün bir şekilde devam edememe durumudur.

Depresyon Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Depresyon, uzun süreli devam eden üzüntü ve mutsuzluk halinin hissedildiği bir duygu durum bozukluğudur. Diğer bir deyişle majör depresif bozukluk veya klinik depresyondur. Kısa süreli hissedilen keyifsizlik hali depresyon değildir. Depresyon sürekli üzüntü halinde olmaya ve zevk veren durumlardan keyif almamaya yol açar.

Depresyonda olan kişinin davranışları, hissettikleri ve düşünceleri de bu durumdan olumsuz etkilenir. Kişiye günlük normal aktivitelerini yapmak bile zor gelebilir ve bazen hayat yaşamaya değmez gibi hissedebilir. Genellikle 20’li yaşlarda ortaya çıkan depresyon, erkeklere oranla kadınlarda daha çok görülmektedir. Depresyon ilaçla, terapiyle ya da her iki yöntemin aynı anda kullanılmasıyla tedavi edilebilen bir sorundur.

Depresyonun belirtilerini şöyle sıralayabiliriz:

Sürekli üzgün ve değersiz hissetmek Günlük aktivitelere ilgi ve zevk kaybı Aşırı yeme veya iştahsızlık Uyku düzensizlikleri Sürekli yorgunluk Konuşmada ve hareketlerde yavaşlık Konsantrasyon kaybı, karar verme zorluğu İntihar eğilimi Sosyal Fobi Nedir?

Kaygı bozukluğunun bir çeşidi olan sosyal fobi, toplum tarafından beğenilmeme ve dışlanma korkusuyla diğer insanlarla iletişim kurmada zorluk çekmeye ve sosyal ortamlardan kaçınmaya sebep olmaktadır. Toplumda yaygın olarak görülür. Sosyal fobi gündelik hayatı olumsuz etkileyerek pek çok sıkıntıya sebep olabilir.

Sosyal fobinin görülme sebebi daha çok genetik temellidir. Ailede sosyal fobi rahatsızlığından muzdarip kişiler varsa diğer bireylerde de görülebilir. Tedavide psikoterapinin yanında ilaç kullanımı da gerekli olabilmektedir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk Nedir?

Obsesif ve kompulsif bozukluk, kısaca OKB, kişinin tekrarlanan düşünce ve davranışlar döngüsüne hapsolduğu ve buna bağlı olarak da geliştirdiği kompulsiyon adı verilen davranışlar edinmesidir. Bu kompulsiyon dediğimiz davranışlar zamanla bir çeşit ritüele dönmektedir. Ritüeller takıntılı düşünceleri önleme veya akıldan uzaklaştırma, bu yolla da anksiyeteden kurtulmak amacı taşımaktadır. Bunlar bir süre anksiyeteyi durdurabilir ancak obsesif düşünceler tekrar akla geldiğinde aynı süreç bir daha yaşanacaktır. OKB’li birey kendi kendine iyileşemez, mutlaka uzman desteği almalı ve tedavi olmalıdır.

OKB, beyindeki fazla aktiveden dolayı olabileceği gibi bireyin geçmişinde yaşadığı travmatik bir olay sebebiyle de oluşabilir.

Şizofreni Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Şizofreni, bireyin gerçeklik algısını yitirmesine sebep olan, beynin olağan düşünmesini zorlaştıran ve bu nedenlerden dolayı davranışlarıyla duygularını kontrol altında tutmasını engelleyen bir psikiyatrik hastalıktır. Şizofreni belirtileri göstermeye başladığında kişinin kendi durumunun farkında olması, mantıklı karar vermesi mümkün değildir. Hastalık çoğu zaman yavaş ilerler, erken teşhis ve tedavi olursa ciddi komplikasyonlar gelişmeden kontrol altına alınabilir.

Şizofreni medya organlarında her ne kadar saldırganlıkla bağdaştırılsa da hastaların çoğu şiddet eğilimli değildir. Ancak hastaların hissettiği korkular ve paranoyalar, aklına gelen çarpık düşünceler ve gördüğü halüsinasyonlar öfke kontrolünü zorlaştırabilir.

Hastalığın seyrinde, belirtilerde bazı dönemlerde artış görülürken bazı dönemlerde azalma meydana gelmektedir. Şizofreni, diğer psikiyatrik bozukluklar arasında sosyal ve mesleki hayatı en çok olumsuz etkileyenler arasındadır. Hastalık kroniktir, ömür boyu tedavi gerektirir ancak ilaçlar düzenli kullanıldığında semptomların büyük bir çoğunluğu kontrol altına alınır.

Şizofreninin belirtileri şunlardır:

Gerçek dışı olaylara inanmak Halüsinasyonlar ve sanrılar görmek Düzensiz düşünceler ve konuşma Düzensiz motor hareketler ve davranışlar Künt duygulanım

Daha fazla bilgi almak ve psikiyatri muayene fiyatlarını öğrenmek için 0850 222 04 94 numaralı çağrı merkezimizi arayarak psikiyatri randevusu alabilirsiniz.

"
Kumar Bağımlılığı ve Kumardan Kurtulma | Yeşilay

Kumar Bağımlılığı ve Kumardan Kurtulma | Yeşilay

Kumar bağımlılığı
nedir?

Dünya Sağlık Örgütünün yayımladığı Uluslararası Hastalık Sınıflandırması El Kitabı’nda (ICD-11) kumar oynama bozukluğu, davranışsal bağımlılıklar arasında yer almakta ve şu özelliklerle tanımlanmaktadır:

- Kumar oynama üzerinde kontrolün sağlanamaması (başlama, sıklık, yoğunluk, süre, sonlandırma ve bağlam açısından).
- Kumar oynamaya yaşamdaki diğer ilgi alanlarına ya da günlük faaliyetlere göre öncelik verme.
- Ortaya olumsuz sonuçlar çıkmasına rağmen kumar oynamaya devam etme ya da daha fazla oynama.

Kumar oynamaya yönelik davranış örüntüleri sürekli veya dönemsel olabilse de genellikle tekrarlayıcıdır. Kişide kumar oynama bozukluğu olduğunu söyleyebilmek için yukarıda bahsi geçen üç özelliğin en az 12 aylık süre boyunca belirgin bir şekilde gözlenmesi gerekmektedir. Ancak bu özelliklerin her biri mevcutsa ve belirtiler şiddetliyse, süre kısa da olsa bu tanı konabilmektedir. Son yıllarda internetin artan kullanımıyla birlikte kumar oynama bozukluğu, çevrim içi kumar oynama davranışlarına bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir.

Kumar oynama bozukluğu, psikiyatri alanında uzun yıllar dürtü kontrol bozukluğu olarak ele alınsa da birlikte madde ile ilişkili olmayan bağımlılıklar kategorisinde sınıflandırılmaya başlanmıştır. Bu bağımlılığa çoğu kez artan miktarlarda parayla bahse girme, kumar oynama davranışının sınırlandırılamaması veya durdurulamaması, zihnin sürekli kumarla meşgul olması, kumar oynamanın yaşamdaki diğer ilgi alanlarından ve günlük faaliyetlerden daha öncelikli hale gelmesi, olumsuz sonuçlar ortaya çıkmasına rağmen kumar oynamaya devam edilmesi veya artan kumar oynama motivasyonu eşlik etmektedir.

DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı’nda kumar oynama bozukluğu şu şekilde tanımlanmaktadır: On iki aylık bir süre içinde, aşağıdakilerden en az dördü (ya da daha çoğu) ile kendini gösteren, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da işlevsellikte düşmeye yol açan, sürekli ve yineleyici, sorunlu bir kumar oynama davranışı:

İstediği coşkuyu sağlayabilmek için giderek daha çok parayla kumar oynamaya gereksinimi. Kumar oynamayı bırakma ya da durdurma girişimleri sırasında huzursuz, kolay kızan biri olma. Kumar oynamayı denetim altına almak, bırakmak ya da durdurmak için yineleyen, sonuç vermeyen çabalarda bulunma. Sık sık kumar oynama üzerinde düşünüp durma (geçmişteki kumar oynama yaşantılarını yeniden yaşamayı sürekli düşünüp durma, bir sonraki girişimini engellemek ya da tasarlamak, kumar oynamak için para bulma yollarını düşünme). Sıklıkla, sıkıntı duyarken kumar oynama (çaresiz, suçlu, bunalmış). Parayla kumar oynayıp yitirdikten sonra, çoğu kez, eşitlenmek için bir başka gün geri gelme (yitirdiklerinin ardından koşma). Kumar oynadığını gizlemek için yalan söyleme. Kumar oynama yüzünden önemli bir ilişkisini, eğitimini ya da iş olanağını tehlikeye atma. Kumar oynadığı için düştüğü maddi sıkıntı sebebiyle başkalarından borç alma. Kişi Kumar Oynama Düşüncesiyle Başa Çıkabilmek İçin Kumar oynanan yerlerden ve internette kumar oynatılan sitelerden uzak durmalıdır. Kumar oynama düşüncesini oluşturan şeylerden uzaklaşmalıdır (at yarışı programları, casino reklamları, piyango biletleri vs.). Kumarla ilgisi olan kişilerden uzak durmalıdır. Kumar üzerine yapılan tartışmalara girmekten kaçınmalıdır. Günlük ihtiyacı karşılayabilecek kadar para bulundurmalı, gereği dışında kredi kartları ve ATM kartlarını kullanmamalıdır. Yaşam tarzının değiştirilmesi, olumsuz alışkanlıkların yerine olumlu davranışların konulması gerekmektedir. Gerek kumar oynayan kimse gerekse ailesinden birisinin kumar oynadığını bilen birisi bağımlılık tedavisine başvurmaktan ve bu yolla kumarla mücadele etmekten kaçınmamalıdır. Destek almak için güvenilen bir aile dostundan veya arkadaştan yardım istenmelidir. Başka şeylerle meşgul olmak önemlidir. Dikkati başka aktivitelere çevirmek (evde iş yapmak, spora gitmek gibi) faydalı olacaktır. Nasıl Yardımcı Olabilirim? Para idaresine sınırlar koyarak veya aile içerisinde finansal sorumluluğu üzerinize alarak kişinin kumar oynamasına karşı önlem almış olursunuz. Kumar oynayan kişinin yalvarma, tehdit ya da suçlama yoluyla para istemesine karşı hazırlıklı olmalı ve stratejiler geliştirmelisiniz. Hem kendiniz hem de kumar oynayan kişinin terapi desteği alması, bu sorunla daha kolay baş etmenize yardımcı olacaktır. "
BEYİN TÜMÖRÜ / İzmir Ekol Hastanesi

BEYİN TÜMÖRÜ / İzmir Ekol Hastanesi

BEYİN TÜMÖRÜ

Beyin tümörü, son yıllarda giderek artan bir oranda görülen ve tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına neden olan bir hastalıktır. Beyin dokusundan kaynaklanan tümörlerin kötü huylu (kanserli) olması durumunda beyin tümörü teşhisi konulur. Bu hastalık, tedavi edilmediği takdirde ölümcül olabilir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir.

Ekol Hastanesi olarak, beyin tümörü hastalarının tedavisi konusunda uzman ve deneyimli bir ekibimiz mevcuttur. Tedavi yöntemlerimiz arasında ameliyat, kemoterapi, radyoterapi gibi seçenekler yer almaktadır. Beyin tümörü hastalarının tedavi süreçlerinde yanlarında olmak, onlara umut vermek ve tedaviye yardımcı olmak bizim önceliklerimizdir.

Bu yazıda, beyin tümörü hakkında detaylı bilgi edinebilir, belirtiler, tanı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Beyin Tümörü Nedir?

Beyin tümörü , beyin veya omurilikteki hücrelerin kontrolsüz büyümesi ve bölünmesi sonucu oluşan bir tümör türüdür. Bu tümörler, çevresindeki sağlıklı dokulara baskı yaparak ve hasar vererek ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Beyin tümörü, beyin dokusunda doğrudan oluşabileceği gibi, vücudun başka bir bölgesinde başlayıp kan veya lenf yoluyla beyne yayılabilir.

Beyin Tümörü Belirtileri Nelerdir?

Beyin tümörünün belirtileri, tümörün konumuna ve boyutuna bağlı olarak değişebilir. Bunlar arasında baş ağrısı, bulantı, kusma, denge kaybı, çift görme, işitme kaybı, konuşma bozuklukları, nöbetler ve davranış değişiklikleri yer alabilir. Belirtiler genellikle tümörün büyümesiyle birlikte kötüleşir ve zamanla artabilir.

Baş ağrısı: İleri evrelerde devamlı olabilir. Baş dönmesi ve denge kaybı: Ayakta durmakta zorlanma, yürürken denge kaybı hissi. Bulantı ve kusma: Aşırı ve sebepsiz bulantı, kusma hissi. Konuşma ve yutma zorluğu: Konuşmada zorluk, kelime bulmakta güçlük, yutma güçlüğü. Hafıza kaybı: İleri evrelerde sıkça görülür. Görme ve işitme kaybı: Görme kaybı, çift görme, işitme kaybı. Nöbetler: Epilepsiye benzer nöbetler yaşanabilir. Davranış değişiklikleri: Yorgunluk, çabuk sinirlenme, depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları, kişilik değişiklikleri. Beyin Tümörü Tanısı Nasıl Konur?

Beyin tümörünün tanısı koymak için bir dizi test ve görüntüleme çalışmaları kullanılır. Bu testler arasında manyetik rezonans görüntüleme (MRI), bilgisayarlı tomografi (BT) taraması ve beyin biyopsisi yer alabilir. Bu testler, tümörün konumunu, boyutunu ve şeklini belirlemeye yardımcı olur ve tanıyı doğrulamak için kullanılır.

Beyin Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?

Beyin tümörünün tedavisi, tümörün türü, boyutu ve konumuna bağlı olarak değişebilir. Tedavi seçenekleri arasında ameliyat, radyoterapi, kemoterapi ve immünoterapi yer alabilir. Tedavinin amacı, tümörün büyümesini durdurmak veya yavaşlatmak, semptomları hafifletmek ve hastanın yaşam kalitesini artırmaktır. Tedavi planı, hastanın genel sağlık durumu, tümörün yayılımı ve hastanın tercihleri göz önünde bulundurularak belirlenir.

Beyin Tümörü Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Beyin tümörü ameliyatı, tümörün boyutuna ve konumuna bağlı olarak değişebilir. Ameliyat, tümörü tamamen çıkarmak veya mümkün olduğunca çıkarmak için gerçekleştirilebilir. Ameliyat öncesi ve sonrası dönemde birçok test ve görüntüleme çalışması yapılır ve ameliyat genellikle genel anestezi altında gerçekleştirilir. Ameliyat sonrası iyileşme süreci, hastanın yaşına, genel sağlık durumuna ve ameliyatın tipine bağlı olarak değişebilir. Hastalar genellikle birkaç gün hastanede kalır ve iyileşme sürecinde takip edilirler.

Beyin Tümörü Risk Faktörleri Nelerdir?

Beyin tümörü için belirlenmiş kesin bir neden yoktur, ancak bazı risk faktörleri tespit edilmiştir. Bu risk faktörleri arasında genetik yatkınlık, uzun süreli elektromanyetik radyasyona maruz kalma, sigara içme, aşırı alkol tüketimi ve bazı kimyasallara maruz kalma yer alabilir. Bununla birlikte, birçok beyin tümörü vakası risk faktörlerinin hiçbirine bağlı olmayabilir.

Yaş: Genellikle 70 yaş ve üzerindeki kişilerde daha sık görülür. Aile öyküsü: Ailede beyin tümörü olan bireylerin, diğer bireylere göre daha fazla riski vardır. Radyasyon maruziyeti: Baş ve boyun bölgesine yüksek dozda radyasyon maruz kalmış kişilerde risk daha yüksektir. İmmün sistem bozuklukları: İmmün sistemi zayıflamış kişilerde risk daha yüksektir. Bazı genetik sendromlar: Bazı genetik sendromlar beyin tümörü riskini arttırır. Sigara kullanımı: Sigara kullanımı, beyin tümörü riskini arttıran faktörler arasındadır. Alkol tüketimi: Aşırı alkol tüketimi, beyin tümörü riskini arttıran faktörler arasındadır. Beyin Tümörünü Önlemek için Neler Yapılmalı?

Beyin tümörü önleme yöntemleri için henüz kesin bir çözüm yoktur. Ancak, bazı sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları benimsenerek risk azaltılabilir. Bunlar arasında sigara içmeme, aşırı alkol tüketiminden kaçınma, sağlıklı bir diyetle beslenme, düzenli egzersiz yapma ve güneş ışınlarına maruz kalma riskini azaltmak için koruyucu başlık veya şapka kullanma yer alabilir. Ayrıca, beyin tümörünün erken teşhis edilmesi için düzenli olarak doktor kontrolleri yaptırılması da önemlidir.

"
Depresyon Nedir? Depresyon Belirtileri ve Tedavisi - Kalamış Psikoloji

Depresyon Nedir? Depresyon Belirtileri ve Tedavisi - Kalamış Psikoloji

Depresyon Nedir? Depresyon Belirtileri ve Tedavisi

Depresyon, bir kişinin duygu durumunu, düşünce tarzını ve günlük yaşam aktivitelerine katılımını önemli ölçüde etkileyen yaygın bir mental sağlık sorunudur. Bu durum, kişinin uzun süreli bir şekilde düşük ruh hali, umutsuzluk ve ilgi kaybı yaşamasına neden olabilir.

Bu Yazıda Sizi Neler Bekliyor? Depresyon Nedir? Depresyon Neden Kaynaklanır? Depresyon Belirtileri Nelerdir? Depresyon Nasıl Önlenir? Depresyonda Olduğumuzu Nasıl Anlarız? Depresyon Ne Kadar Sürer?

Depresyon, genellikle biyolojik, genetik, çevresel ve psikososyal faktörlerin bir kombinasyonuyla ilişkilidir. Beyindeki kimyasal dengesizlikler, genetik yatkınlık, travmatik olaylar, kronik hastalıklar, hormonal değişiklikler ve stres gibi etmenler depresyonun ortaya çıkmasında rol oynayabilir.

Depresyon, bireyin iş, eğitim ve sosyal ilişkiler gibi yaşamının farklı alanlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Ancak, etkili tedavi yöntemleri ve destekle birlikte, birçok insan depresyonla başa çıkabilir.

Depresyon Neden Kaynaklanır?

Depresyonun kaynağı karmaşık bir konudur ve birçok faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkabilir. Depresyonun nedenleri genellikle biyolojik, genetik, çevresel ve psikososyal faktörlerin kombinasyonuna dayanmaktadır.

Biyolojik Faktörler Serotonin, norepinefrin ve dopamin gibi nörotransmiterlerin dengesizliği depresyonla ilişkilidir. Aile öyküsünde depresyon öyküsü bulunan bireylerde genetik faktörler depresyon riskini artırabilir. Çevresel Faktörler Ciddi travmatik olaylar, özellikle çocuklukta yaşanan travmatik deneyimler depresyon riskini artırabilir. İş kaybı, ilişki sorunları, finansal zorluklar gibi yaşam stresleri depresyonun ortaya çıkmasına neden olabilir. Psikososyal Faktörler Bazı kişilik özellikleri -özellikle düşük özsaygı, mükemmeliyetçilik gibi özellikler- depresyon riskini artırabilir. Yetersiz sosyal destek ve izolasyon depresyonu tetikleyebilir. Hormonal Faktörler Hormon seviyelerindeki değişiklikler -özellikle doğum sonrası veya menopoz dönemleri- depresyonu tetikleyebilir. Kronik Hastalıklar Kronik hastalıklar, ağrı veya ciddi sağlık sorunları depresyon riskini artırabilir.

Her bireyde depresyonun ortaya çıkışı farklıdır ve genellikle birden fazla faktörün bir araya gelmesi sonucunda gelişir.

Kalamış Psikoloji’de Depresyon Tedavisi

Kalamış Psikoloji’de depresyon tedavisi uzmanlarımız tarafından yürütülür ve bireysel ihtiyaçlara uygun bir plan oluşturulur. İşte depresyon tedavisinde sıkça kullandığımız yöntemler:

Psikoterapi, depresyonun nedenleri üzerine odaklanarak duygusal zorlukları anlama ve başa çıkma becerilerini geliştirme amacını taşır. Kalamış Psikoloji’de bilişsel davranışçı terapi (BDT), psikodinamik terapi, şema terapi veya duygusal odaklı terapi gibi çeşitli terapi yaklaşımları kullanılmaktadır. Psikiyatrik ilaçlar, depresyon semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Antidepresan ilaçlar, serotonin, noradrenalin ve diğer nörotransmitterlerin dengesini düzenleyerek etki gösterir. İlaç kullanımı gerekmesi durumunda uzmanlarımız anlaşmalı olduğumuz kurumlara yönlendirme sağlamaktadır. Aile içi ilişkilerin depresyon üzerindeki etkilerini anlamak ve aile üyeleri arasında daha sağlıklı iletişim kurmak için aile terapisi kullanılabilir. Fiziksel sağlık, uyku düzeni, düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme gibi yaşam tarzı faktörlerindeki değişiklikler, depresyon tedavisinde destekleyici olabilir.

Depresyon tedavisi planı genellikle bireysel ihtiyaçlara göre uyarlanır ve depresyon tedavisinde en etkili yaklaşım genellikle birden fazla yöntemin birleştirilmesini içerir. Depresyon tedavisi sürecinde, bireyin ilerlemesi düzenli olarak izlenir ve gerektiğinde tedavi planı güncellenir.

Depresyon Belirtileri Nelerdir?

Depresyon, genellikle uzun süre devam eden düşük ruh hali ve çeşitli fiziksel ve duygusal belirtilerle karakterizedir. Ancak, her bireyde depresyon belirtileri farklılık gösterebilir ve bazı kişilerde belirtiler daha belirgin olabilirken, diğerlerinde daha hafif olabilir.

Kişi, genellikle günlerce, haftalarca veya daha uzun bir süre boyunca sürekli bir üzüntü, çökkünlük ve umutsuzluk hissi yaşayabilir. Daha önce keyif aldığı aktivitelerden zevk almama ve ilgi kaybı depresyon belirtilerindendir. Hobi veya sosyal etkinliklere karşı ilgi azalabilir. Sürekli yorgunluk hissi, enerji eksikliği ve günlük aktivitelere katılımın zor olması depresyonun fiziksel belirtilerindendir. Uykusuzluk, uykuya dalma güçlüğü veya aşırı uyuma depresyon belirtileri arasında yer alabilir. Zihinsel odaklanmada ve konsantrasyonda zorluklar yaşama, karar vermekte güçlük çekme depresyon belirtileridir. Kendini değersiz veya başarısız hissetme, düşük özsaygı ve suçluluk duyguları depresyonla ilişkilidir. Aşırı yeme veya iştah kaybı depresyonun fiziksel belirtilerindendir. Sürekli suçluluk duyguları, kendine yönelik negatif düşünceler ve umutsuzluk depresyon belirtilerindendir. Baş ağrısı, karın ağrısı, kas ağrıları gibi belirtiler depresyonla ilişkili olabilir. Sosyal etkileşimden kaçınma, arkadaşlardan uzaklaşma ve sosyal izolasyon depresyon belirtilerine dahildir. Depresyon Nasıl Önlenir?

Depresyonun tamamen önlenmesi her zaman mümkün olmasa da, bazı önleyici önlemler alınarak risk faktörleri azaltılabilir.

Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı bir diyet benimsemek ve yeterli uyku almak depresyon riskini azaltabilir. Fiziksel aktivite, endorfin salgılanmasını teşvik ederek ruh halini iyileştirebilir. Sosyal izolasyondan kaçınmak için aile, arkadaşlar ve toplumla bağlantı kurmak önemlidir. Sosyal destek, stresle başa çıkma yeteneğini artırabilir. Stres, depresyonun tetikleyicilerinden biridir. Yoga, meditasyon, nefes egzersizleri gibi stres yönetimi tekniklerini uygulamak, zihinsel sağlığı güçlendirebilir. Zorluklarla başa çıkma becerilerini geliştirmek, olumsuz olaylara daha sağlıklı tepkiler vermek ve duygusal sağlamlığı artırmak depresyon riskini azaltabilir. Zihinsel sağlıkla ilgili farkındalığı artırmak, depresyon belirtilerini tanımak ve bu konuda bilinçli olmak önemlidir. Alkol ve uyuşturucu kullanımını sınırlamak, olumsuz ilişkilerden kaçınmak gibi risk faktörlerini azaltmak da önleyici bir rol oynayabilir. Günlük yaşamda düzenli bir rutin oluşturmak ve planlama yapmak, kişinin günlük aktivitelerine katılımını artırabilir ve duygusal dengeyi destekleyebilir. Depresyonda Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

Depresyonda olduğunuzu anlamak bazen zor olabilir. Sürekli düşük ruh hali, ilgi kaybı, enerji eksikliği ve uyku düzensizlikleri gibi belirtiler, depresyonun işaretleri olabilir. Kendinizi sürekli olarak değersiz veya umutsuz hissettiğinizde, günlük aktivitelerden zevk alamadığınızda veya sosyal ilişkilerden uzaklaştığınızda, bu durum depresyon belirtileriyle ilişkilendirilebilir. Eğer bu tür duygusal ve fiziksel belirtileri uzun süre boyunca deneyimliyorsanız, bir sağlık profesyoneliyle konuşmak önemlidir.

Depresyon Türleri Nelerdir? Major Depresyon Bozukluğu: Bu, en yaygın depresyon türüdür ve genellikle en az iki hafta süren sürekli bir düşük ruh hali, ilgi kaybı ve enerji eksikliği ile karakterizedir. Kişinin günlük aktivitelerine katılımını ciddi şekilde etkiler. Distimi (Kronik Depresyon): Dysthymia, major depresyon kadar belirgin olmasa da daha uzun süren (en az iki yıl) bir depresyon türüdür. Belirtiler daha hafif olabilir, ancak kişinin yaşam kalitesini etkileyebilir. Bipolar Bozukluk: Bipolar bozukluk, mani ve depresyon dönemlerini içeren bir durumdur. Manik dönemde kişi aşırı enerjik, hiperaktif ve dürtüsel olabilirken, depresif dönemde ise major depresyon belirtileri gösterir. Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu: Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu, genellikle kış aylarında güneş ışığı eksikliği nedeniyle ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Bu durum, diğer mevsimlerde belirtiler göstermeyen bireylerde mevsimsel değişikliklerle ilişkilidir. Premenstrüel Disforik Bozukluk (PMDD): PMDD, adet döngüsünün başlamasından önce belirgin depresyon belirtileri gösteren bir durumdur. Bu belirtiler genellikle adet döngüsü başladıktan sonra azalır. Atipik Depresyon: Atipik depresyon, tipik depresyon belirtilerine ek olarak, yiyecek ve uyku ihtiyaçlarında artış, ağırlık artışı ve sosyal ilişkilerden kaçınma eğilimleri içerebilir. Depresyon Ne Kadar Sürer?

Depresyonun süresi bireyden bireye önemli ölçüde değişebilir. Major depresyon bozukluğu genellikle en az iki hafta süren bir dönemde devam eder, ancak bazı kişiler bu belirtileri aylarca veya yıllarca deneyimleyebilir. Distimi gibi kronik depresyon türleri ise genellikle daha uzun sürebilir ve kişinin yaşam kalitesini uzun vadeli olarak etkileyebilir. Bipolar bozuklukta ise depresif dönemler genellikle birkaç hafta veya daha uzun sürebilir, ancak kişinin manik dönemlere geçişiyle birlikte süreç değişebilir. Tedavi, destek ve kişinin bireysel özelliklerine bağlı olarak depresyonun süresi ve şiddeti üzerinde etkili olabilir. Bu nedenle, bir sağlık profesyoneli ile iş birliği yaparak kişiselleştirilmiş bir tedavi planı oluşturmak önemlidir.

Depresyon Nasıl Geçer?

Depresyonun üstesinden gelmek genellikle bireyin benzersiz özelliklerine ve durumuna bağlıdır. Profesyonel yardım almak, terapi ve/veya ilaç tedavisi, depresyonun tedavisinde etkili olabilir. Ayrıca, sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları benimsemek, düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek, yeterince uyumak ve sosyal destek almak da depresyonla mücadelede yardımcı olabilir. Kişinin duygusal ihtiyaçlarına özen göstermek, stres yönetimi tekniklerini uygulamak ve olumlu aktivitelerle meşgul olmak da zihinsel sağlığı güçlendirebilir. Depresyonun üstesinden gelmede önemli olan bir diğer faktör de kişinin kendi duygusal durumu ve iyileşme sürecine yönelik farkındalığını artırmaktır. Bu nedenle, bireyler, profesyonel yardım, sosyal destek ve bireysel çaba ile depresyonun etkilerini azaltabilir ve daha sağlıklı bir zihinsel duruma ulaşabilirler.

Depresyon Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Depresyon tedavi edilmezse, ciddi ve uzun vadeli sonuçlara neden olabilir. Depresyon, genellikle günlük yaşam aktivitelerine katılımı zorlaştırır ve kişinin genel yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Ayrıca, depresyonun tedavi edilmemesi, diğer sağlık sorunlarına yol açabilir veya mevcut sağlık sorunlarını kötüleştirebilir. İş ve okul performansında düşüş, sosyal ilişkilerde sorunlar, fiziksel sağlık sorunları, madde kötüye kullanımı ve intihar riski gibi ciddi sonuçlar depresyonun uzun süreli etkileri arasında yer alabilir. Tedavi edilmesi, depresyonun semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir ve kişinin sağlıklı bir yaşam sürmesini destekleyebilir. Bu nedenle, depresyon belirtileri fark edildiğinde profesyonel yardım almak önemlidir.

Depresyon Testi- Online Psikolojik Testler - Nora Psikoloji

Depresyon Testi- Online Psikolojik Testler - Nora Psikoloji

Depresyon Testi

Teste başlamadan önce lütfen aşağıdaki açıklamaları okuyunuz.

Depresyon testi, depresif belirtilerin şiddetini ölçmek amacıyla hazırlanmış bir ölçektir. Depresyon kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen klinik bir durum olduğundan test sonucunuzun orta ve üzeri çıkması durumunda lütfen bir ruh sağlığı uzmanından destek alın. Depresyon tedavisi olan bir durumdur!

Beck Depresyon Ölçeği

Bu form son bir (1) hafta içerisinde kendinizi nasıl hissettiğinizi araştırmaya yönelik 21 maddeden oluşmaktadır. Her maddenin altında bulunan dört cevabı dikkatlice okuduktan sonra, size en çok uyan, yani sizin durumunuzu en iyi anlatanı işaretlemeniz gerekmektedir. Her soruya tek bir cevap verilebilir. Tüm soruları eksiksiz cevapladıktan sonra ‘test sonuçlarını al’ butonuna tıklayarak sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Sonuçları görüntüleyebilmek için eksik cevap vermediğinizden emin olunuz.

Depresyon nedir? Belirtileri ve tedavisi.

Depresyon nedir? Belirtileri ve tedavisi.

Depresyon nedir? Belirtileri ve tedavisi.

Çeşitli duygusal ve fiziksel sorunlara yol açabilen yaygın ve ciddi bir hastalık olan depresyon (majör depresif bozukluk) hakkında merak edilen tüm detayları haberimizde sizler için derledik. Depresyon nedir? Belirtileri ve tedavisi.

Yayınlanma: 30 Mart 2020

Yazıları büyüt Yazıları küçült Standart boyut

Depresyon, dünya çapında 264 milyondan fazla insanı etkileyen yaygın bir ruhsal bozukluktur. Erken ebeveyn kaybı, madde ve alkol kötü kullanımı, anksiyete bozuklukları, kadın olmak, düşük sosyoekonomik düzey, ayrı yaşama, boşanmış olma ve işsizlik gibi risk faktörlerinin tetiklediği depresyon nedir? Belirtileri ve tedavisi ile ilgili bilinmesi gerekenler haberimizde.

DEPRESYON (MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUK) NEDİR?

Depresyon, kişilerde haftalarca ya da aylarca sürebilen genel bir isteksizlik, hayattan zevk alamama, kendine güvenin git gide azalması ve yoğun umutsuzluk gibi negatif hisleri kapsayan bir duygu durum bozukluğudur.

Depresyonun nedenleri sosyal, psikolojik ve biyolojik faktörler arasındaki karmaşık etkileşimleri içerir. Çocukluk çağındaki travmalar, kayıp ve işsizlik gibi olaylar depresyonun gelişimine katkıda bulunur ve katalizör olabilir.

DEPRESYON BELİRTİLERİ

Depresyon belirtileri hafif ila şiddetli arasında değişebilir. Üzüntü ve sıkıntı verici olaylarda kişinin üzgün hissetmesi normaldir ancak depresyon ile üzüntüyü karıştırmamak çok önemlidir.

Depresyonun başlıca belirtileri şunlardır:

- Sürekli üzgün hissetmek
- Günlük aktivitelere ilgi ve zevk kaybı
- Cinsel istek kaybı
- İştah değişiklikleri: Aşırı yeme veya iştahsızlık
- Uykuya dalmada zorluk, sık uyanma veya aşırı uyuma
- Sürekli yorgun hissetme
- Konuşmada ve hareketlerde yavaşlık
- Değersiz ve suçlu hissetmek
- Düşünme, konsantre olma veya karar verme güçlüğü
- Tekrarlayan ölüm ya da intihar düşünceleri veya intihar girişimi

Depresyon tanısı konabilmesi için semptomlar en az iki hafta boyunca sürmelidir.

DEPRESYON TEDAVİSİ

Depresyon, zihinsel bozuklukların en tedavi edilebilirleri arasındadır. Depresyonu olan kişilerin yüzde 80 ila yüzde 90'ı nihayetinde tedaviye iyi yanıt verir. Hemen hemen tüm hastaların semptomlarında rahatlama ve gerileme görülür. Depresyon tedavisinde ilaç tedavisine ek olarak psikoterapi uygulanır. Bu süreçte aile desteği son derece önemlidir.

"
Yaşlılığa özgü sanılan semptomlar depresyon habercisi olabilir | Güven Hastanesi

Yaşlılığa özgü sanılan semptomlar depresyon habercisi olabilir | Güven Hastanesi

Yaşlılığa özgü sanılan semptomlar depresyon habercisi olabilir

Yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan ve yaşlı bireyin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen belirtiler, sanılanın aksine yaşlılığa özgü ve olağan bir durum değil. Yakın zamana kadar yaşlılığın doğal etkileri olarak görülen ilgisizlik, mental yavaşlama, uyku ve beslenme bozuklukları gibi semptomları uzmanlar, “yaşlılık depresyonu” olarak adlandırıyor.

Titizlikle ele alınması gereken yaşlılık depresyonu tedavisinde aile bireylerinin ve sosyal çevrenin de oldukça etkili olduğu belirtiliyor.

Güven Hastanesi Psikiyatri Bölümünden Uzm. Dr. Ufuk Hamurcu, yaşlılık döneminde görülen depresyonun özelliklerine, tedavi yöntemlerine, depresyonu önlemek için yapılabileceklere yönelik bilgi verdi.

İçindekiler “Son yapılan araştırmalarda, yaşlılardaki depresif belirtilerin diğer yaş gruplarına göre daha hafif şiddette seyrettiği belirlenmiştir” “Yaşlılığa ait fizyolojik değişikliklerin depresif belirtilerle karıştırılması sonucunda yaşlılık dönemi depresyonu gözden kaçmakta ya da tanısı geç konmaktadır” “Yaşlılık dönemi depresif semptomlarının en az yüzde 40 ile 60’ının atlandığı veya tanısının konulamadığı düşünülmektedir” “Yaşlı bireylerin kendilerini yetersiz hissetmeleri depresyon riskini artırıyor” “Kronik depresyonu tedavi edilmeyen yaşlı bireylerin, kardiak ölüm, kanser ve inme geçirme oranları en az iki kat fazla” “Yaşlı bireylerde depresyon tedavisine başlanmadan önce bireyin kronik hastalıkları, kullandığı ilaçların yan etkileri ve ilaç etkileşimleri araştırılmalıdır” “Aile bireylerinin yaşlılığa özgü depresif semptomlar konusunda farkındalıkları yüksek olmalıdır” “Yakınları tarafından değerli ve önemli olduklarını hissettiklerinde depresif semptomlarla daha kolay baş ederler” Kronik hastalıkların erken teşhisi ve tedavisi yaşlılık döneminde depresyon riskini azaltıyor “Son yapılan araştırmalarda, yaşlılardaki depresif belirtilerin diğer yaş gruplarına göre daha hafif şiddette seyrettiği belirlenmiştir”

Depresyon genel olarak en az iki hafta devam eden ve hemen hemen her gün süren çökkünlük, mutsuzluk, isteksizlik, değersizlik, yetersizlik, suçluluk hislerinin yoğunlaştığı, hayattan zevk alamama, anlamsızlık, kendini boşlukta hissetme ve bazen de intihar düşüncelerinin olduğu duygudurumlarıyla karakterizedir. Bu zamana kadar yaşlılar için özel bir depresyon tanımının tam olarak yapılmaması nedeniyle uzun bir süre bu belirtilerin yaşlılar için de geçerli olduğu düşünülmüştür. Ancak son yapılan araştırmalarda yaşlılardaki depresif belirtilerin diğer yaş gruplarına göre daha hafif şiddette seyrettiği belirlenmiştir.

Çalışmalar sonucunda yaşlılık depresyonunda çökkünlük hissinin sık görülmediği, belirtilerin daha çok bilişsel ve somatik alanda belirginleştiği, değersizlik ve yetersizlik düşünceleri, geleceğe ilişkin beklentinin kaybolması, isteksizlik, mevcut tıbbi tedavilerin ve ilaçların aksatılması, günlük özbakıma ve hijyene eskisi kadar önem verilmediği belirlenmiştir. Ayrıca yaşlılık depresyonunda unutkanlık, dikkat ve ilgide azalma, mental yavaşlama, sinirlilik, huzursuzluk, uyku ritminde bozulmalar, iştah azalması ve kilo kaybı, başka tıbbi branşlar tarafından tam olarak açıklanamayan fiziksel şikayetler veya ağrılar, sağlık endişesi ve bu yönde davranışlar ön plandadır.

“Yaşlılığa ait fizyolojik değişikliklerin depresif belirtilerle karıştırılması sonucunda yaşlılık dönemi depresyonu gözden kaçmakta ya da tanısı geç konmaktadır”

Depresif belirtilerin daha silik ve farklı özellikler içermesi yaşlılık depresyonunun aile üyeleri ve doktorlar tarafından gözden kaçmasına neden olabiliyor. Yaşlılığa ait fizyolojik değişikliklerin depresif belirtilerle karıştırılması sonucunda yaşlılık dönemi depresyonu gözden kaçmakta ya da tanısı geç konmaktadır.

“Yaşlılık dönemi depresif semptomlarının en az yüzde 40 ile 60’ının atlandığı veya tanısının konulamadığı düşünülmektedir”

Yaşlılık, birçok kronik ve nörodejeneratif hastalıkların başladığı, fiziksel kısıtlılıkların arttığı, immün direncin azaldığı, bilişsel ve zihinsel fonksiyonların yavaşladığı bir dönemdir. Yaşlılık döneminde dikkatimiz ve konsatrasyonumuz azalır, bellek ve hafıza fonksiyonlarımız zayıflar. Çevremizde olup bitene ilgimiz, ortama uyumumuz ve adaptasyon yeteneğimiz bozulmaya başlar.

Yapılan çalışmalara göre ülkemizde yaşlı bireylerde depresyon sıklığı yüzde 2 ile 10 arasında değişmektedir. Bu oran bakımevlerinde kalan yaşlılarda yüzde 40’lara çıkmaktadır. Semptomların şiddeti değerlendrildiğindeyse tüm yaşlılık dönemi depresyonlarının ortalama yüzde 50’sinin hafif, yüzde 40’ının orta ve yüzde 10’unun ağır düzeyde seyrettiği görülmüştür. Maalesef yaşlılık dönemi depresif semptomlarının en az yüzde 40 ile 60’ının atlandığı veya tanısının konulamadığı düşünülmektedir.

İleri yaş, kadın olmak, bekar olmak, yalnız ve izole yaşamak, kötü ekonomik şartlar, emeklilik, sosyal statü kaybı, sosyal aktivite ve uğraşlardan uzak olmak yaşlılık döneminde depresyon gelişim riskini artıran faktörler arasında gösterilmektedir. Ayrıca fiziksel kısıtlılık ve yaşamını başka insanların desteğiyle idame ettirmek, hızla değişen teknolojiye adapte olamamak, bilgi ve beceriden geri kalmak, eş veya yakınlarının ölümü veya evden ayrılması, huzurevinde kalmak da yaşlı bireylerde depresyona neden olabilmektedir.

“Yaşlı bireylerin kendilerini yetersiz hissetmeleri depresyon riskini artırıyor”

Yaşlı bireylerin çoğunda bir veya daha fazla kronik hastalığın varlığı günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmelerini zorlaştırmakta ve başkalarının yardımına ihtiyaç duymalarına sebep olabilmektedir. Bu durum yaşlı bireylerin kendilerini yetersiz ve yakınlarına yük olan kişiler olarak algılamalarına yol açarak depresyon riskini artırmaktadır.

Alzheimer, demans, parkinson hastalıkları, beyin ve damar rahatsızlıkları, felç gibi nörolojik hastalıklar, kanser, koroner kalp, diyabet ve tiroid hastalıkları, kronik ağrılar depresyon gelişme riskini artırmaktadır. Çeşitli tıbbi sebeplerle çok sayıda ilaç almak, geçmiş dönemlerde psikiyatrik ilaç kullanmak, kaza geçirmek veya düşmek, yetersiz beslenmek, düzensiz uyku, uzun süre hastanede tedavi görmek diğer risk faktörleridir.

“Kronik depresyonu tedavi edilmeyen yaşlı bireylerin, kardiak ölüm, kanser ve inme geçirme oranları en az iki kat fazla”

Yaşlılık dönemindeki depresif hastaların psikiyatri dışında birçok tıbbi branşa başvurmaları dikkat çekmektedir. Bu bireylerin yarıdan fazlası başka tıbbi gerekçelerle çok fazla sayıda ilaç kullanmaktadır. Ayırca depresyonu olan yaşlı bireylerin herhangi bir sebeple hastaneye yatırılarak tedavi altına alındıklarında yatış sürelerinin depresyonu olmayanlara göre en az iki kat uzun olduğu ve tedavi maliyetlerinin çok arttığı tespit edilmiştir. Çalışmalar, kronik depresyonu olan ve tedavi edilmeyen yaşlı bireylerin, kronik depresyonu olmayanlara göre, kardiak ölüm, kanser ve inme geçirme oranlarının en az iki kat fazla olduğunu göstermektedir.

Unutkanlık, dikkat dağınıklığı, uyku sorunları, içe kapanma, aşırı yorgunluk ve isteksizlik, karar vermede zorluk, başka tıbbi branşlarca açıklanamayan fiziksel yakınmalarda artış, günlük özbakımını ve temizliğini aksatma, sürekli durgun ve kederli olma, aşırı endişe, sağlık kaygısı, tedavilerini aksatma, ilaçlarını kesme, iştahsızlık, beslenme sorunları, intihar düşüncesi, gerçek dışı düşünceler ve davranış sorunları gözlemlendiğinde hemen bir hekimden yardım alınmalıdır.

Genç ve erişkinlerde depresyon tedavisi hakkında birçok araştırma mevcutken yaşlılıkta ortaya çıkan depresyon tedavisi verileri daha kısıtlılıdır. Çogu zaman hafif ve orta derecede depresyonu olan yaşlı bireylerin ayakta tedavi edilmesi yeterli olmaktadır. Ancak sosyal destekten uzak ve yalnız yaşayan yaşlı bireylerde orta-ağır şiddette depresyon tablosunun varlığında ve hastanın tedaviye uyum sağlamaması durumunda tedavinin hastaneye yatış yapılarak sürdürülmesi gerekir.

“Yaşlı bireylerde depresyon tedavisine başlanmadan önce bireyin kronik hastalıkları, kullandığı ilaçların yan etkileri ve ilaç etkileşimleri araştırılmalıdır”

Depresyon tedavisinde, antidepresan ilaçlar ve çeşitli psikoterapiler oldukça etkindir. Yaşlı bireylerde depresyon tedavisine başlanmadan önce bireyin kronik hastalıkları, kullandığı ilaçların yan etkileri ve ilaç etkileşimleri araştırılmalıdır. Gerekli görülürse diğer hastalıklarını takip eden hekime, antidepresan başlanmasında sakınca olup olmadığı sorulmalı hatta hekimlerin onayları alınmalıdır. Tedaviye daha geç yanıt verildiği, günlük tedavi dozlarının genç ve erişkinlere göre daha az dozlarda tutulması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. İlaç kullanımı sırasında düşme, hiponatremi, ilaçların ani kesilmesine bağlı halsizlik, sersemlik, uykusuluk,baş ağrısı, anksiyete, huzursuzluk, üst gastrointestinal sisteminde kanama riski görülebilir. Bu konuda hasta ve yakınları detaylı bilgilendirilmeli, hastalar kısa aralıklarla kontrol edilmelidir. Antidepresan tedavisine cevap verilmesi üç ile sekiz haftaya kadar uzayabilir. İyileşme sağlandıktan sonra da tedavinin en az 9-12 ay sürdürülmesi önerilmektedir.

Yaşlılık depresyonu tedavisinde aile desteği oldukça önemlidir. Aile bireylerinin de tedaviye dahil edilmesi, mevcut ekonomik veya barınma gibi temel sorunların çözümü, fiziksel ve sosyal aktivitelerin planlanması tedavi sürecinde önemli rol oynamaktadır.

“Aile bireylerinin yaşlılığa özgü depresif semptomlar konusunda farkındalıkları yüksek olmalıdır”

Yaşlı bireylerin keyifsiz, neşesiz, durgun veya aksi olması genellikle aile üyeleri ve çevresindeki insanlar tarafından yaşlılığa özgü doğal bir durum olarak algılanır. Yaşlı bireyler psikolojik durumlarından çok bahsetmezler. Genellikle bedensel yakınmlarını ön plana çıkarırlar. Bu nedenle tanı konmayan ve tedavisine başlanamayan hasta oranı çok yüksektir. Aile bireylerinin yaşlılığa özgü depresif semptomlar konusunda farkındalıkları yüksek olmalıdır. Özbakımlarına, beslenmelerine dikkat etmeli, mevcut hastalıklarına yönelik ilaç kullanımlarını, tetkik ve kontrollerini aksatmamalarını sağlamalıdırlar.

“Yakınları tarafından değerli ve önemli olduklarını hissettiklerinde depresif semptomlarla daha kolay baş ederler”

İyileşmek zaman almaktadır ve aileler bu durumdan dolayı sabırlı olmalıdır. Hoşgörülerini, merhametlerini, minnetlerini ve saygılarını onlardan esirgememelilerdir. Yaşlı bireyler, yakınları tarafından değerli ve önemli olduklarını hissettiklerinde depresif semptomlarla daha kolay baş ederler. Aile üyelerinin yaşlı bireylerin anılarını ve deneyimlerini paylaşmasına teşvik eden davranışları değerlilik duygusunun artmasını sağlayarak depresyonun iyileşmesine katkı sağlayabilir. Ayrıca sosyal etkinliklere ve ortamlara katılım konusunda teşvik edici olmalı, yaşadığı çevredeki kısıtlılık yaratan koşulların mümkün olduğunca düzeltilmelidir.

Kronik hastalıkların erken teşhisi ve tedavisi yaşlılık döneminde depresyon riskini azaltıyor

Düzenli aralıklarla yaptırılan check up ve muayeneler alzheimer, demans, parkinson, beyin damar hastalıkları, tiroid, diyabet ve kanser gibi kronik hastalıkların erken tanı ve tedavisini mümkün kılmaktadır. Kronik hastalıkların erken teşhisi ve tedavisi yaşlılık döneminde depresyon riskini azaltır.

Egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, uyku düzenine dikkat etmek, insan ilişkilerini canlı tutmak, kurs, dernek, kulüp gibi sosyal etkinliklere katılmak ve sürdürmek de depresyonu önlemede etkili faaliyetler olarak sıralanabilir.

Sağlık Rehberi

Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.

"
Depresyon Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Depresyon Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Depresyon Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Sürekli üzgün hissetme hali ve hayatın akışına karşı ilginin kaybolması olarak tanımlanabilen depresyon, bir duygu durum bozukluğudur. Günlük dilde tanısı konulmamış üzüntü hali için de kullanılan depresyon kelimesiyle karışmaması adına majör depresif bozukluk veya klinik depresyon tanımlamaları bu duygu durum bozukluğunu anlatmak için kullanılabilir.

Sanılanın aksine klinik depresyon geçici bir üzüntü hali olmaktan öte, kişinin düşünce ve davranışlarını etkileyen duygusal ve fiziksel sonuçları olan bir psikolojik rahatsızlıktır. Kişinin günlük yaşamını sürdürmekte zorlanmasına varan sonuçlarıyla klinik depresyon intihar düşüncesini dahi tetikleyebilen ciddi bir durumdur.

Bu sebeple depresyonu bir anda çözülmesi mümkün olan basit bir sorun olarak görüp gerekli önlemleri almamak ilerleyen süreçte daha ciddi sorunlara yol açabilir. Basit bir rahatsızlık olmayan klinik depresyon, bazı vakalarda uzun zaman almakla birlikte, tedavi edilebilir bir durumdur. Eğer depresyonda olduğunuzu düşünüyorsanız veya bu durumla ilgili bir teşhis/tanı konduysa şimdi alanında uzman bir online psikolog ile görüşebilir ve terapi alabilirsiniz.

Majör Depresif Bozukluk Nedir?

Majör depresif bozukluk, kalıcı üzüntü, mutsuzluk ve ilgi kaybı durumunu ifade eden bir psikolojik rahatsızlıktır. Psikolojik hastalıklar kapsamında en sık karşılaşılan depresyon, kişilerin günlük hayatlarını dahi yönetebilmelerini güç kılmaktadır.

Majör depresif bozukluk, zihinsel, duygusal ve fiziksel sağlığı etkileyen farklı belirtiler göstermektedir. Bu rahatsızlık, ilaçlar, terapiler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile birlikte tedavi edilebilir.

Depresyonun Nedenleri

Depresyonda genetik faktörlerin etkili olduğu bilinmekle birlikte neyin tam sebep olduğunu söylemek mümkün değildir. Diğer birçok psikolojik rahatsızlık gibi klinik depresyon da çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir.

Klinik depresyonun nedenleri genel olarak şu şekilde sıralanabilir,

Kalıtsal faktörler, Hamilelik, doğumdan hemen sonraki dönem, tiroit sorunları ve menopoz dönemi gibi hormonal değişikliğe neden olabilecek durumlar Düşük özgüven, sürekli kendine yönelik negatif eleştiri yapma, kötümser ruh hali gibi kişilik özellikleri Geçmişte yaşanan istismar, kayıp, kaza, iflas, ayrılık gibi travmatik olaylar Toplum baskısı, yaşam tarzına gelen aşırı eleştiriler Aşırı alkol veya madde kullanımı Kronik hastalıklar Yüksek tansiyon ve uyku hapı gibi bazı ilaçların sürekli kullanımı Depresyonun Sonuçları

Depresyon tedavi edildiği takdirde çözüme ulaşabilecek bir rahatsızlık olmakla birlikte tedavi edilmediği durumlarda gittikçe daha da kötüleşebilir. Tedavi için uzman desteği alınmaması ya da tedavi sürecinin yarım bırakılması durumunda da ortaya çıkabilecek sorunların başlıcaları

Ciddi fiziksel hastalıklara yol açabilecek düzeyde kilo alımı, Boyun, bel gibi bölgelerde ağrı, Alkol veya madde kullanımına yönelim, Anksiyete ve sosyal fobinin ortaya çıkması, İkili ilişkilerde ortaya çıkan uyumsuzluk sorunu, İçine kapanma, sosyal ilişkilerden uzaklaşma, İntihar düşüncesi ve intihar girişimleri, Depresyonun Belirtileri

Derin üzüntü hali Kötümser düşünceler Çevreye ve günlük aktivitelere karşı ilginin azalması Hayattan zevk alamama Cinsel isteğin azalması Kaygı düzeyinin artması Huzursuzluk ve paranoya hali Umutsuzluk ve çaresizlik duygularının artması Sürekli yorgun hissetme Özgüven kaybı İntihar eğilimi İştah kaybına bağlı hızlı kilo verme ya da hızla kilo verme Uyku bozuklukları Unutkanlık Depresyon Tanısı Nasıl Konulur?

Birçok psikolojik rahatsızlıkla karıştırılma ihtimali olan klinik depresyon teşhisi için öncelikli olarak fiziksel muayenenin yapılması gerekir. Depresyonun fiziksel etkenlere bağlı olup olmadığını anlamak için tam kan sayımı ve tiroit bezi testi yapılabilir.

Fiziksel muayenenin ardından psikiyatrik bir değerlendirme gerçekleştirilir. Psikolog tarafından sorulan sorularla kişinin duygu ve davranışları incelenir ve depresyon tanısı konulur.

Depresyon Türleri Nelerdir?

Depresyon türleri, kişide depresyon oluşum nedenlerine bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Depresyon türleri, klinik depresyon (majör depresif bozukluk), kalıcı depresif bozukluk (KDB), Yıkıcı duygu durum düzenleyememe bozukluğu, premenstrüel disforik bozukluk, atipik depresyon ve tıbbi duruma bağlı depresif bozukluk şeklindedir.

Klinik Depresyon (Majör Depresif Bozukluk)

Majör depresyon veya klinik depresyon, uzun süre üzgün, keyifsiz veya değersiz hissedilen durumlarda ortaya çıkmaktadır. Uyku sorunlarına, iştah bozukluğuna sebebiyet verebilmektedir. Majör depresyon, depresyon türleri içinde en şiddetli tür olarak değerlendirilir ve yaygın bir şekilde görülür.

Kalıcı Depresif Bozukluk (KDB)

Kalıcı depresif bozukluk, en az iki yıl süren hafif veya orta dereceli depresyon türü olarak tanımlanabilmektedir. Kalıcı depresif bozukluk semptomları ise majör depresif bozukluğa oranla daha az şiddetlidir.

Yıkıcı Duygu Durum Düzenleyememe Bozukluğu

Yıkıcı duygu durum düzenleyememe bozukluğu, özellikle çocuklarda kronik, yoğun sinirlilik ve öfke patlamalarına neden olan bir depresyon türüdür.

Premenstrüel Disforik Bozukluk

Premenstrüel disforik bozukluk, adet öncesinde oluşmaktadır. Bu depresyon türü, aşırı sinirlilik, anksiyete ya da duygu durum semptomlarına sebep olmaktadır.

Atipik Depresyon

Atipik depresyon, majör depresif bozukluk belirtileri gösteren bir depresyon türüdür. Ancak tek farkı, olumlu olaylar karşısında kişinin ruh halinde geçici bir iyileşme görülebilmektedir. Atipik depresyon belirtileri arasında iştah artışı ve reddedilme duyarlılığı bulunmaktadır.

Tıbbi Duruma Bağlı Depresif Bozukluk

Bazı tıbbi durumlar, depresyona sebep olabilmektedir. Kalp hastalığı, parkinson hastalığı ve kanser gibi hastalıklar bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu hastalıkların tedavisiyle birlikte depresyonda da iyileşmeler görülebilir.

Depresyon Kimleri Etkiler?

Depresyon, çocuklar da dahil olmak üzere her yaştan bireyi etkileyebilecek bir durumdur. Belirli risk faktörleri ise depresyona yakalanma olasılığını arttırabilmektedir. Depresyondan etkilenme olasılığı yüksek olan kişilerde bulunan özellikler şu şekilde ifade edilebilir:

Alzheimer hastalığı İnme Kanser Parkinson hastalığı Makula dejenerasyonu Kronik ağrılar Depresyon Tekrarlayan Bir Rahatsızlık mıdır?

Depresyon, tekrar etme olasılığı yüksek olan bir psikolojik rahatsızlıktır. İş değişikliği, hastalıklar, özel hayattaki değişiklikler gibi durumlar, depresyonun tetikleyicisi olabilir. Özellikle de kişinin daha öncesinde bir depresyon yaşantısının bulunması, tekrardan bu durumdan muzdarip olma olasılığını arttırır.

Depresyon tedavi yöntemleri nelerdir?
İlaçla Tedavi

İlaçla tedavisi mümkün olan depresyonu tedavi edebilmek için bir uzman kontrolünde olmak gerekir. Kişinin içinde bulunduğu depresyona karşı en etkin ilacı bulabilmek bazı vakalarda zaman alabilir ve bu süreçte birkaç farklı ilaç denenmesi gerekebilir. İlaçlar etkilerini ancak birkaç hafta sonra gösterdiğinden sabırlı olmak tedavi sürecinde çok önemlidir.

Tedaviyi aksatan en önemli sorunların başında uzman görüşü almadan ilaç kullanımını bırakmak ya da ara vermek gelir. Kullanılan ilacın mutlaka doktorun önerdiği zamanda ve şekilde bırakılması tedavi sürecinin başarıya ulaşmasında çok önemli rol oynar. Ayrıca, tedaviyi birden sonlandırmak veya birkaç dozu atlamak yoksunluk semptomlarına yol açabileceği gibi depresyonun daha kötüye gitmesine de neden olabilir.

Uzman kontrolünde kullanılan çoğu antidepresan güvenilir kabul edilebilir ancak tüm ilaçlar gibi antidepresanların da yan etkileri olduğu unutulmamalı, özel durumlar konusunda doktor mutlaka bilgilendirilmelidir. Buna rağmen yan etkileri görüldüğünde de mutlaka doktora bilgi verilmeli, rahatsızlık hissedildiği durumda ilacı bırakmak yerine farklı bir ilaca geçmenin mümkün olup olmadığı konuşulmalıdır.

Aynı sebeplerle antidepresan kullanan kişilerin, özellikle ilaca yeni başlayan ve dozaj değişikliğine gidenlerin durumlarının yakından gözlemlenmesi gerekmektedir. İlaçla birlikte depresyonun kötüleşmesi ya da olağan dışı davranışların ortaya çıkması halinde mutlaka doktora bilgi verilmelidir.

Psikoterapi

Genellikle antidepresan tedavisi uygulanan depresyonun tedavisinde terapi süreci de önemli rol oynar. Depresyon tedavisindeki kişinin bir psikolog ile içinde bulunduğu durumun seyri ile ilgili konuşması tedavi sürecini hızlandıran bir yöntemdir.

Depresyon için bilişsel davranışçı terapi veya kişilerarası terapi gibi farklı psikoterapi türlerinin etkili olduğu bilinir. Ayrıca, uygulanan psikoterapi sonucunda kişinin sağlıklı ilişkiler kurmasına, zorluklarla baş etmesine, sağlıksız davranışlarını değiştirmesine, gerçekçi hedefler belirlemesine ve hayatının kontrolünü kazanmasına da destek olunur.

Hastane Tedavisi

Klinik depresyonun şiddetli bir hale gelmesi halinde bireyin kendisine ya da başkalarına zarar vermesini engellemek adına hastanede yatarak tedavi de gerekli olabilir. Hastanede yatarak sağlanan psikiyatrik tedavi, bireyin ruh hali düzelene kadar sakin ve güvende kalmasına yardımcı olabilir.

Depresyon Hakkında Sık Sorulan Sorular

Çocuklarda depresyon görülür mü?

Depresyon çocukluk döneminde de görülebilen bir rahatsızlıktır. Bu dönemde tedavi edilmezse erişkinlikte de devam edebilir.

İlaçlar depresyona neden olabilir mi?

Antihipertansif ilaçlar, kalp ilaçları, antiinflamatuar ilaçlar, antibakteriyel ilaçlar, hormonlar depresyona neden olabilir. Ayrıca, ilaç ve alkol yoksunluğu da depresyona yol açabilir

Depresyon ağırlaşarak başka psikolojik hastalıklara dönüşür mü?

Böyle bir dönüşüm söz konusu değildir. Depresyon ağırlaştığında ağır depresyona dönüşür

Depresyon nasıl geçer?

Depresyon genellikle 20'li yaşlarda başlar, ancak her yaşta ortaya çıkabilir. Psikoterapi desteği ile tedavi edilebilir.

Depresyon en çok hangi cinsiyette görülür?

Depresyon teşhisi erkeklere oranla çok daha fazla sayıda kadına konulmaktadır. Ancak bunun nedeni fiziksel özelliklerden çok kadınların tıbbi yardım istemeye daha meyilli olmasıdır.

Depresyonda halüsinasyon görülür mü?

Depresyonun bir çeşidi olduğu bilinen psikotik depresyonda, psikozun sanrılı düşünceleri görülebilir. Bu durum beraberinde halüsinasyon ve sanrıları da getirebilir.

"
Depresyon arşivleri - Dr. Klinik Psikolog Özlem Koç Özden

Depresyon arşivleri - Dr. Klinik Psikolog Özlem Koç Özden

Depresyon: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Kronik Depresyon: Tanı, Belirtiler, Tedavi ve Yaşamla Başa Çıkma Post author: admin Post published: Eylül 15, 2023 Post category: depresyon

Kronik depresyon, ruh halini uzun vadeli olarak etkileyen ciddi bir ruh sağlığı sorunudur. Genellikle majör depresyon olarak da adlandırılan bu durum, kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilir ve uzun süre…

Unipolar Depresyon: Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi Post author: admin Post published: Eylül 12, 2023 Post category: depresyon

Unipolar depresyon, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen ciddi bir duygusal sağlık sorunudur. Bu yazıda, unipolar depresyonun ne olduğunu, belirtilerini, nedenlerini ve tedavi seçeneklerini detaylı bir şekilde ele alacağız. Unipolar depresyon…

Manik Depresyon ve Depresyondan Farkları: Anlamak ve Tanımak Post author: admin Post published: Eylül 9, 2023 Post category: depresyon

Manik depresyon ve depresyon, duygusal sağlık sorunları arasında sıkça karşılaşılan ancak farklı özelliklere sahip iki önemli durumdur. Bu yazıda, manik depresyonu (bipolar bozukluk) ve depresyonu ayırt eden temel farkları…

Majör Depresyon Nedir ve Nasıl Anlaşılır? Depresyon ile Farkları Nelerdir? Post author: admin Post published: Eylül 7, 2023 Post category: depresyon

Majör depresyon, birçok kişinin hayatını etkileyen yaygın bir psikolojik sorundur. Ancak bu bozukluğun tanısı ve depresyondan nasıl ayırt edildiği konuları sıklıkla karıştırılır. Bu makalede, majör depresyonun ne olduğunu, nasıl…

Depresyon Tedavisi ve Terapinin Önemi: Işığın Kapısını Açan Yol Post author: admin Post published: Eylül 4, 2023 Post category: depresyon

Depresyon, tüm dünyada milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir ruhsal sağlık sorunudur. Ancak umutsuzluğun ve karanlığın içindeki bu hastalığın üstesinden gelmek için etkili tedavi seçenekleri vardır. Bu yazıda, depresyonun tedavisi…

Lohusa Depresyonu ve Aile Yakınlarına Tavsiyeler Post author: admin Post published: Eylül 3, 2023 Post category: depresyon

Bir bebek dünyaya geldiğinde, aileler genellikle büyük bir mutluluk yaşarlar. Ancak doğum sonrası dönem, yeni anneler için bazen lohusa depresyonu olarak adlandırılan bir ruhsal sağlık sorunuyla karşılaşabilecekleri bir zamandır.…

Depresyon Çeşitleri: Farklı Depresyon Türleri ve Belirtileri Post author: admin Post published: Eylül 2, 2023 Post category: depresyon

Günümüzde depresyon, farklı türleri ve semptomları ile karşımıza çıkabilir. Depresyon, kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen ve profesyonel yardım gerektiren bir ruh sağlığı sorunudur. Bu yazıda, depresyon çeşitleri ve her…

Depresyon Belirtileri, Sıklığı ve Kişiye Göre Değişimi Post author: admin Post published: Ağustos 31, 2023 Post category: depresyon

Günümüzün hızla değişen yaşam tarzı ve stres dolu ortamları, ruhsal sağlık sorunlarının artmasına neden olmaktadır. Bu sorunlardan biri de depresyon olarak bilinir. Depresyon, kişinin düşünce, duygu ve davranışlarını olumsuz yönde…

"
Depresyon Nedir, Belirtileri ve Tedavisi - Bütün Psikoloji

Depresyon Nedir, Belirtileri ve Tedavisi - Bütün Psikoloji

Bebeklikten Yetişkinliğe… Depresyon

Depresyon, toplumda en sık karşılaşılan psikolojik rahatsızlıklardan biridir. Farklı kültürlerde değişkenlik gösterse de, görülme sıklığı yaklaşık %8 olarak tanımlanabilir. Sıklıkla üzüntü ile eş anlamlı kullanılsa da, üzüntü olaylara verilen doğal bir tepkidir. Ancak klinik depresyon, çok daha ciddi bir tabloya işaret etmekte ve kişinin gündelik işlevselliğinde bozulmaya sebep olmaktadır.

Depresyon belirtileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Çökkün duygudurumu Etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma ya da bunlardan zevk almama durumu Kilo vermeye çalışmıyorken çok kilo verme ya da kilo alma ya da yeme isteğinde azalma ya da artma Uykusuzluk çekme ya da aşırı uyuma Aşırı hareketlilik (ajitasyon) ya da yavaşlama Bitkinlik ya da enerji düşüklüğü Değersizlik ya da uygunsuz suçluluk duyguları Düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme ya da kararsızlık yaşama Yineleyici ölüm düşünceleri, kendini öldürme girişimi ya da kendini öldürmek üzere özel bir eylem tasarlama

Depresyonda Aile Özellikleri

Depresyonun temelleri hayatın ilk dönemlerinde atılmaktadır. Yapılan çalışmalar, farklı aile dinamiklerinin, ileriki yaşamda görülen depresyonda rol oynadığını göstermiştir.

Yaşamın ilk yıllarında maruz kalınan gerçek ya da sembolik bir kayıp, depresyonun en önemli tetikleyicilerindendir. Bebek, dünyaya geldiğinde sakinleşebilmek ve duygularını düzenleyebilmek için yeterli donanıma sahip değildir. Bu nedenle anneye, annenin sesine, hareketlerine ihtiyaç duyar. Annesinin orada olup, ihtiyaçlarını karşıladığını bilmek, kendisini güvende hissetmesini sağlar. Bu noktada anneden ayrılma, tehlikeli bir dönüm noktası olabilir. Bebek baş edemediği bir durumla karşılaştığında, annesini aramaya başlar. Bulamadığında ise, önce endişelenir, sonrasında daha çaresiz ve kayıtsız bir konuma geçer. Bu tür hazır olunmayan bir ayrılık yaşantısı, ileriki yaşamda depresyonun ortaya çıkmasını mümkün kılar. Birçok araştırma, bebeğin 6 aydan önce annesinden travmatik bir şekilde ayrılması ile ileride depresyon geliştirmesi arasında anlamlı bir bağlantı olduğunu bulmuştur.

Bazen de bebeğin anneden ayrılışı, anne için zorlayıcı bir durum haline gelebilir. Doğal gelişim sürecinde çocuk, anneden ayrılmaya yönelik girişimlerde bulunacaktır. Anne, bir yandan çocuğun artan özerkliğine dair keyif duyarken, diğer yandan bu ayrılığa dair yoğun üzüntü duyabilir. Bu durumda anne çocuğun özerkleşmesine engel olabilir ya da çocuğu hazır olmadığı bir şekilde kendisinden uzaklaştırabilir. Her iki durumda da çocuk kendiliğini kötü olarak deneyimleyecek, bu durum da ilerideki depresyona temel oluşturacaktır.

Ölüm gibi ciddi bir kayıp da ileriki yaşamda depresyon görülmesinde etkilidir. Çocuğun 2 yaş gibi, gelişimsel olarak olayları sadece iyi ve kötü olarak kategorize ettiği bir dönemde yaşadığı kayıp, bu olaydan kendisini sorumlu tutmasına ve bu kaybın nedenini kendisinin kötü biri oluşuna dayandırmasına sebep olabilir. Ayrıca bazı aileler, yas tutmak yerine bu durumu inkar etmeye eğilimlidirler. Çocuğun da, yas tutması engellenebilir, ağlamaması ve güçlü olması gerektiği mesajı verilebilir ya da kaybedilen nesne olmaksızın çok daha iyi bir hayatı olacağı fikrine uyum sağlaması için ısrar edilebilir. Tüm bunlar, ileriki yaşamda depresyona sebebiyet verecek faktörler arasındadır.

Depresif hastanın gelişimsel öyküsünde, sıklıkla depresif aile üyeleri bulunmaktadır. Bu durumda çocuk, ebeveyninin yaşadığı depresyondan etkilenir, ihtiyaçlarını ebeveynine bir yük olarak görüp, talep etmekten kaçınır ve doğal ihtiyaçlarından dolayı suçluluk hisseder. Ayrıca genellikle çocuktan beklentilerin yüksek olduğu bir aile yapısı göze çarpmaktadır. Aile düşük kendilik imgesi ile kendisini başarılı bulmaz ve çocuktan, kendi başarısızlıklarını telafi etmesini bekler. Bu durumda çocuk için sevgiyi alabilmenin yolu, ailenin beklentilerini karşılamak ve başarılı olmak haline gelmiştir.

Bazı depresif bireylerin geçmişinde, fazlasıyla koruyucu ve sevgi dolu bir aile ortamı göze çarpmaktadır. Çocuk böyle bir aile ortamında, saldırgan dürtülerini ebeveynlerine yönlendirmekte zorlanır ve bu dürtüleri inkar etmeye başlar. Şikayet edip, kendini ortaya koyabileceği bir ortam bulamadığı için özgüven gelişminde sıkıntılar yaşar. Çocuk iyi şeyler yaptığında övülürken, bir olaya karşı gelişinde ya da kendi otonomisini kazanmaya dair adımlar attığında eleştirilir ve kötü olmakla suçlanır. Bu da çocuğun, ileriki yaşamında kendisini ortaya koymasının önünde bir engel oluşturur.

Son olarak, depresif kişinin geçmişinde, eleştirici, cezalandırıcı, mükemmeliyetçi bir aile yapısı da gözlenmiştir. Eleştirel ebeveyn, çocuk tarafından içselleştirilir. Bu nedenle kişi, mükemmeliyetçi ebeveyni gibi, hayatı geçilmesi gereken bir sınav gibi görür. Hayatından keyif aldığını hissettiği zamanlarda, buna dair suçluluk duyar ve böylece hiçbir şeyden keyif alamaz bir hale gelir.

Özetle, erken dönemde yaşanan travmatik kayıp ve ayrılıklar, ailenin çocuğun yas tepkilerine yönelik inkar edici tutumları, ailede depresyon hikayesinin oluşu, çocuğun saldırgan dürtülerini ifadesine izin vermeyen ya da fazla eleştirel aile yapısı, ileriki yaşamda depresyonun ortaya çıkışında rol oynayan önemli faktörler görülmektedir.

Psikoterapi depresyonda nasıl işlemektedir? Depresyon tedavisi, psikoterapi ve ihtiyaca göre psikoterapiye ilaç tedavisinin eklenmesi ile yürütülür. Psikoterapide kişinin erken dönemde yaşadığı travmatik kayıp ve ayrılıklar, ebeveynlerin geçmişteki tutumlarının kişinin bugünkü duygudurumunu nasıl etkilediği gibi konular çalışılır. Bu sürecin sonunda, kişi erken dönem yaşantılarında oluşturduğu savunma mekanizmalarının depresif duygudurumu üzerindeki etkisini anlamlandırır. Daha işlevsel savunma mekanizmalarının kullanılmasıyla, kişinin hayatını olumsuz yönde etkileyen suçluluk, çaresizlik gibi duygulardan uzaklaşması, hayattan daha fazla keyif alabilir hale gelmesi ve yaşam işlevselliğinde artış görülmesi beklenir.

Bütün Psikoloji
Klinik Psikolog Burçak Özdemir

Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2013.

McKinnon, R.A., Michels, R. & Buckley, P.J. (2006). The psychiatric interview in clinical practice. (2. Baskı). Washington: American Psychiatric Publishing.

McWilliams, N. (2010). Psikanalitik tanı: Klinik süreç içinde kişilik yapısını anlamak. (2. Baskı), E. Kalem (Çev). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. (Orjinal baskı: 1994).

"
Endojen Depresyon Nedir? Endojen Depresyon Belirtileri

Endojen Depresyon Nedir? Endojen Depresyon Belirtileri

Endojen Depresyon Nedir? Endojen Depresyon Belirtileri

Endojen depresyon, içsel veya biyolojik faktörlere dayanan bir depresyon türüdür. Genetik yatkınlık, beyindeki kimyasal dengesizlikler ve nörobiyolojik değişiklikler gibi iç faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Bu tür depresyon, dış etkenlerle doğrudan ilişkilendirilemez ve genellikle anlık olarak gelişir. Endojen depresyon belirtileri diğer depresyon türlerine benzer, ancak, dış etkenlerden bağımsız olarak ortaya çıkar. Sürekli bir mutsuzluk hali, ilgi kaybı, enerji düşüklüğü, uyku ve iştah sorunları, konsantrasyon güçlüğü ve değersizlik hissi yaygın belirtiler arasındadır.

Endojen Depresyon Nedir?

Endojen depresyon, içsel kaynaklara bağlı olarak gelişen bir depresyon türü olarak tanımlanır. Bu durum, genellikle kişinin çevresel faktörlerle veya spesifik yaşam olaylarıyla doğrudan bağlantılı olmayan, içten gelen bir depresyon şeklidir. Endojen depresyonun temelinde genetik faktörler, beyin kimyasallarının dengesizliği ve nörobiyolojik değişimler yatmaktadır. Bu tür depresyon, bireyin genetik yapılanması ve beyin kimyası gibi içsel faktörlerle yakından ilişkilidir. Örneğin, ailede depresyon öyküsü olan bireylerde endojen depresyon riski daha yüksek olabilir. Ayrıca, serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi beyin kimyasallarının dengesiz seviyeleri, kişinin duygu durumunu ve genel zihinsel sağlığını etkileyebilir.

Endojen depresyonun en belirgin özelliği, herhangi bir dış etken veya olaya bağlı olmaksızın gelişmesidir. Bu, hastalığın belirtilerinin bireyin yaşamındaki spesifik olaylarla açıklanamayacağı anlamına gelir. Örneğin, ailevi sorunlar, iş stresi veya önemli bir yaşam değişikliği gibi dışsal faktörler bu tür depresyonun tetikleyicisi olmamaktadır. Endojen depresyon, kendini sürekli bir hüzün hali, ilgi kaybı, enerji düşüklüğü ve diğer genel depresyon belirtileriyle gösterebilir. Ancak, bu belirtilerin ortaya çıkışı ve sürekliliği, kişinin yaşamındaki dışsal faktörlerle açıklanamaz. Bu nedenle, endojen depresyonun tanı ve tedavisi, genellikle daha kapsamlı bir biyolojik ve psikolojik değerlendirmeyi gerektirir.

Endojen Depresyon Neden Olur?

Endojen depresyonun kaynakları, genetik yatkınlık ve beyin kimyasallarındaki dengesizlikler gibi biyolojik faktörlerin etkileşimiyle açıklanabilir. Bu durum, çoğunlukla bireyin yaşadığı dışsal olaylar veya stres faktörleri ile doğrudan ilişkili değildir. Beyindeki nörotransmitter dengesizliklerinin endojen depresyonun gelişiminde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterler, ruh hali, motivasyon ve genel duygu durumu üzerinde büyük etkilere sahiptir. Bu kimyasalların dengesiz seviyeleri, depresif semptomların ortaya çıkmasına yol açabilir.

Genetik faktörler de endojen depresyonun gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Araştırmalar, ailede depresyon öyküsü olan bireylerin, bu durumu yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu, depresyonun belirli genetik varyasyonlarla ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca, beyin yapısındaki ve işleyişindeki farklılıklar da endojen depresyon riskini etkileyebilir. Örneğin, bazı bireylerin beyinlerinin stres ve duygusal tepkilere karşı daha hassas olduğu görülmüştür. Bu durum, bu kişilerin depresif bozukluklar geliştirme olasılığını artırabilir.

Endojen depresyonun nedenlerinin tam olarak anlaşılması, karmaşık ve çok boyutlu bir süreci gerektirir. Biyolojik, genetik ve nörobiyolojik faktörlerin bu durumun gelişimindeki etkileşimini anlamak, daha etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir.

Endojen Depresyon Belirtileri

Endojen depresyonun belirtileri, diğer depresyon türlerine benzer şekilde ortaya çıkar, ancak önemli bir farkla, bu belirtiler çevresel veya dışsal tetikleyicilerden bağımsızdır. Bu, hastaların yaşadıkları depresif semptomların belirgin bir dış olay veya durumla açıklanamayacağı anlamına gelir.

Sürekli bir mutsuzluk veya hüzün hali, endojen depresyonun en yaygın belirtilerinden biridir. Bu duygu durumu, kişinin genel yaşam kalitesini etkileyebilir ve günlük aktivitelerde ilgi kaybına yol açabilir. Enerji düşüklüğü ve yorgunluk da sık rastlanan belirtilerdendir. Bireyler, normal günlük işlerini yaparken bile aşırı yorgunluk ve enerji eksikliği hissedebilirler. Uyku sorunları, endojen depresyonun bir başka belirtisidir. Bu, uykusuzluk (insomnia) şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, aşırı uyuma (hipersomnia) eğilimi şeklinde de görülebilir.

İştah değişiklikleri, bazı hastalarda kilo kaybı veya kilo alımı ile sonuçlanabilir. Bu iştah değişiklikleri, genellikle kişinin genel ruh halinin bir yansımasıdır. Konsantrasyon güçlüğü, karar vermede zorluklar ve düşünce süreçlerinde yavaşlama gibi bilişsel sorunlar da endojen depresyonun tipik belirtileri arasındadır. Değersizlik, suçluluk hissi veya umutsuzluk gibi negatif düşünce kalıpları da endojen depresyonla ilişkilendirilir. Bu düşünceler kişinin özsaygısını ve kendine olan güvenini etkileyebilir. Fiziksel belirtiler, kas ağrıları, baş ağrıları ve sindirim sistemi sorunları gibi, depresyonun psikolojik etkilerinin fiziksel yansımaları olabilir.

Bu belirtilerin her biri, kişinin günlük yaşamını ve işlevselliğini önemli ölçüde etkileyebilir. Endojen depresyon tanısı ve tedavisi için bu belirtilerin kapsamlı bir biyopsikososyal değerlendirme ile ele alınması önemlidir.

Endojen Depresyon Testi Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDRS): Bu ölçek, depresyonun şiddetini ölçmek için kullanılır. Çeşitli semptomların varlığı ve yoğunluğu değerlendirilir. Beck Depresyon Envanteri (BDI): Kendi kendine uygulanan bir anket olan BDI, depresyon belirtilerinin şiddetini değerlendirmek için kullanılır. Kişisel duygusal durum, fiziksel semptomlar ve negatif düşünceler gibi konularda sorular içerir. Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI): Kişilik özelliklerini ve çeşitli psikolojik durumları değerlendirmek için kullanılan kapsamlı bir testtir. Depresyon ve diğer psikolojik rahatsızlıkların tanısında yardımcı olabilir.

Bu testlerin kombinasyonu, endojen depresyon teşhisinde önemli bir rol oynar ve tedavi planının belirlenmesine yardımcı olur. Ancak, bu testlerin her biri tek başına yeterli değildir, bir uzmanın kapsamlı değerlendirmesi gereklidir.

Endojen Depresyon Tedavisi

Endojen depresyon tedavisinde esas amaç, hem semptomları hafifletmek hem de hastanın genel yaşam kalitesini iyileştirmektir. Bu tür depresyonun tedavisinde en yaygın yaklaşımlar ilaç tedavisi ve psikoterapidir. İlaç tedavisi, genellikle antidepresanlar kullanılarak gerçekleştirilir. Bu ilaçlar, beyindeki serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin dengesini düzenleyerek, depresyon semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Antidepresanların etkili olabilmesi için genellikle birkaç hafta sürekli kullanım gerektirir ve bu ilaçların dozajı, kişinin ihtiyaçlarına ve yanıtına göre ayarlanabilir.

Psikoterapi, endojen depresyon tedavisinde de önemli bir yere sahiptir. Bireysel terapi, hastaların duygusal zorluklarını anlamalarına ve bu zorluklarla başa çıkma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olabilir. Kognitif davranışçı terapi (KDT), hastaların negatif düşünce kalıplarını ve davranışlarını değiştirmeye yönelik popüler bir yaklaşımdır. Grup terapisi, benzer zorluklar yaşayan diğer bireylerle etkileşimde bulunarak destek ve anlayış sağlayabilir. Bu tür terapi, sosyal destek sağlamanın yanı sıra, hastaların kendi deneyimlerini paylaşmalarına ve diğerlerinden öğrenmelerine olanak tanır.

Aile terapisi, özellikle genç hastalar veya aile dinamiklerinin depresyon üzerinde etkili olduğu durumlarda faydalı olabilir. Bu terapi, aile üyelerinin birbirlerini daha iyi anlamalarına ve depresyonla başa çıkmak için birlikte çalışmalarına yardımcı olur. Yaşam tarzı değişiklikleri ve kendine bakım da tedavi sürecinin önemli bir parçasıdır. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, uyku düzeninin korunması ve stres yönetimi teknikleri, genel sağlık ve iyi oluş üzerinde olumlu etkilere sahip olabilir.

Tedavi planı, hastanın özel ihtiyaçlarına, semptomlarının şiddetine ve kişisel tercihlerine göre kişiselleştirilmelidir. Endojen depresyonun tedavisi, sürekli takip ve gerektiğinde tedavi planının ayarlanmasını içerebilir. Her hastanın yanıtı farklı olduğundan, tedavi süreci esnek olmalı ve hastanın değişen ihtiyaçlarına uyum sağlayabilmelidir.

Endojen Depresyon Nasıl Geçer?

Endojen depresyonun üstesinden gelmek, çoğu zaman kapsamlı ve çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Bu süreç, hem tıbbi hem de yaşam tarzı değişikliklerini içerir ve hastanın bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirilir. İlaç tedavisi, endojen depresyonun tedavisinde temel bir bileşendir. Antidepresanlar, beyindeki nörotransmitter dengesini düzenleyerek, depresyon semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Bu ilaçlar, etkili olabilmeleri için genellikle birkaç hafta veya daha uzun süre düzenli olarak alınmalıdır. İlaç tedavisinin başarısı, doğru ilacın ve dozun seçilmesine bağlıdır ve bu süreç, doktorun yakın gözetimi altında gerçekleştirilmelidir.

Psikoterapi, özellikle bireysel terapi, hastanın duygusal zorluklarını anlamasına ve bunlarla başa çıkma stratejileri geliştirmesine yardımcı olabilir. Bilişsel davranışçı terapi gibi yöntemler, negatif düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmeye odaklanır ve hastanın daha pozitif bir bakış açısı geliştirmesine yardımcı olabilir. Yaşam tarzı değişiklikleri, iyileşme sürecinin önemli bir parçasıdır. Düzenli fiziksel aktivite, depresyon semptomlarını azaltmada ve genel sağlık durumunu iyileştirmede etkili olabilir. Egzersiz, endorfin ve diğer iyi hissettiren kimyasalların salgılanmasını artırarak ruh halini iyileştirebilir.

Sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirmek de önemlidir. Dengeli bir diyet, vücudu gerekli besinlerle destekleyerek genel sağlık durumunu iyileştirebilir. Bazı araştırmalar, omega-3 yağ asitleri, B vitaminleri ve diğer besin maddelerinin ruh halini olumlu yönde etkileyebileceğini göstermektedir. Uyku düzeninin korunması, depresyonla mücadelede hayati öneme sahiptir. Düzenli uyku düzeni, ruh hali ve konsantrasyon üzerinde olumlu etkiler yaratabilir.

Stres yönetimi teknikleri, meditasyon, yoga veya derin nefes alma egzersizleri gibi yöntemler, endojen depresyonun semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Son olarak, sosyal destek, depresyonla mücadelede önemli bir faktördür. Aile, arkadaşlar ve destek grupları, bireyin zorluklarla başa çıkmasına yardımcı olabilir ve ek destek ve anlayış sağlayabilir.

Endojen depresyonun tedavisi, sürekli bir süreçtir ve genellikle zaman alır. Tedavi planı, hastanın ihtiyaçlarına göre düzenli olarak gözden geçirilmeli ve gerekirse ayarlanmalıdır. Her bireyin tedaviye verdiği yanıt farklıdır, bu nedenle sabır ve sürekli çaba gerektirir. Profesyonel bir sağlık uzmanının rehberliği, bu sürecin en önemli parçasıdır.

"