İstanbul Kadıköy Ağrı Merkezi Tedaviler arşivleri - Kadıköy Ağrı Merkezi

İstanbul Kadıköy Ağrı Merkezi Tedaviler arşivleri - Kadıköy Ağrı Merkezi

Omuz Ağrısı

omuz ağrıları , omuz ağrıları sebepleri , omuz ağrıları nedenleri , omuz ağrıları tedavisi

Omuz ağrısı bel ve boyun ağrılarından sonra 3. sıklıkta görülen ağrı sendromlarıdır. Omuz ağrısı özellikle kolunu kullanarak çalışan kişilerde doktora başvurma nedenleri arasında ilk sıralarda yer alır.

Ayrıca masa başında çalışanlarda, bilgisayar kullananlarda, ev hanımlarında sık görülür. Bebek bakan, emziren annelerde de sık görülen bir durumdur. Sırttaki kamburluk omuz ağrısı riskini artırır.

Omuzun anatomisi kısaca nasıldır?

Omuz ağrısının sık görülmesinin en önemli nedenlerinden biri omuz ekleminin insan vücudunun en hareketli ve en karmaşık eklemi olmasıdır. Omuz eklemi köprücük, kürek ve kol kemiği sayesinde oluşturulur.

Eklemin sağlam bir yapısının olmasında bu kemik yapıların çok fazla katkısı olmaz, eklemin bütünlüğünü eklem etrafındaki yumuşak dokular sağlarlar. Bu durum omuzda yumuşak doku lezyonlarının sık görülmesine neden olur. Omuz ekleminin etrafındaki yumuşak dokular kapsül, ligament, tendon, bursa ve kaslardan oluşmaktadır.

Omuz eklemini çevreleyen kapsül dediğimiz bir eklem kılıfı bulunur. Kapsülde yapışıklığa neden olan durumlarda donuk omuz hastalığı ile karşı karşıya kalırız. Bu kapsülün üzerinde ligaman dediğimiz eklemini oluşturan kemikleri birbirine bağlayan bağlar vardır.

Bu bağlarda ki aşırı zorlanma veya gevşeklik sonucu omuz ekleminin çıkık ve yarı çıkıkları oluşur. Bu bağların üzerinde de omuz eklemini hareket ettiren kasların tendonları bulunur. Bu tendonları omuzu hareket ettiren kasların kemiğe tutunmasını sağlayan kirişler olarak izah edebiliriz.

Omuzu çevreleyen döndürücü manşet (rotator kaf) denilen 4 önemli tendon vardır. Bu tendonlarda yırtık, aşınma, pörsüme sık görülür ve omuz ağrısının en önemli sebepleridir.

Vücudumuzun en hareketli eklemi olan omuz ekleminin daha rahat hareket etmesini sağlayan subakromiyal bursa dediğimiz vücudun en büyük keseciklerinden biri bulunur.

Bu yapı da iltihaplı romatizmalarda, omuzu kötü kullandığımız durumlarda iltihaplanarak sorunlara sebep olabilir. Bu bursanın da üzerinde omuzumuzun şeklini veren en güçlü kaslardan biri olan deltoid kası bulunur.

Omuz ağrısının nedenleri nelerdir?

En sık karşılaştığımız omuzun kendi yapılarından kaynaklanan omuz ağrılarıdır. En başta omuzun tendonlarını ilgilendiren sıkışma sendromu diye tanımladığımız patoloji gelmektedir.

Donuk omuz, tendonlara kireç birikimi ile oluşan kalsifik tendinitler, omuz gevşekliği ya da omuzun yarı çıkıkları, miyofasyal ağrı sendromu denilen omuzun çevresindeki kaslara bağlı zorlanma ağrıları en sık görülen problemlerdir.

Boyundan çıkıp omuzu sinirlendiren, omuz çevresi kasların sinirlerinin hasarına bağlı olarak da omuz ağrıları görülebilir ve omuzda kuvvetsizlik, zayıflık daha ön plandadır. Boyun fıtıkları, kireçlenmeler bu tip ağrıların en yaygın sebepleridir.

Daha az karşılaştığımız nedenler ise omuz dışı yapılardan kaynaklanan ağrılardır. İltihaplı romatizmaların çoğu omuzu etkilemektedir.

Akciğerin üst bölgesinin kanserleri, karaciğer, safra kesesi, dalak problemleri bile omuz ağrısı ile karşımıza çıkabilmektedir. Boyun fıtıklarının omuza yayılan ağrı yapar.

Sıkışma sendromu nedir?

En çok görülen omuz ağrısı nedeni sıkışma sendromudur. Sıkışma sendromu, kolumuzu kaldırmamızı sağlayan kasların tendonlarının ve bu bölgedeki bursanın (kesenin) omuzu oluşturan kemik yapılar arasında sıkışması sonucunda görülür.

Elini yukarda kullanan mesleklerde, ev kadınlarında, yüzme ve voleybol gibi spor yapan sporcularda daha sık görülmektedir. Sonuç olarak bu problem omuzu kötü kullanma veya aşırı kullanma hastalığıdır.

Bu sendromun önemi gerekli tedavi yapılmaz ve önlemler alınmazsa tendonlarının tamamıyla yırtılmasıyla sonuçlanabileceğidir. Çok sık görülen ve tedavisi nispeten kolay olan bir durumdur.

Yakınmalar sıklıkla omuzun ve kolun kullanılması sonucu ortaya çıkar. Zamanla ağrı devamlı olmaya başlar. Özellikle geceleri hastayı uyutmayan bir ağrı vardır. Hastanın giyinme soyunma gibi günlük yaşam aktivitelerini etkileyecek bir ağrıdır.
Sıkışma sendromunun tanısı sadece hekimin klinik değerlendirmesi sonucu konulur . MR ve ultrason teşhis konulmasında yardımcıdır.

Tedavisinde dinlendirilmesi, zorlayıcı hareketlerden kaçınılması en önemlidir. Bir süre süre elin baş üzerinde kullanılması önlenmeli, bu tür aktiviteler kısıtlanmalıdır.

FTR yöntemleri, egzersizler, basit analjezik ve antienflamatuar ilaçlar, bursit varsa sterod enjeksiyonları, omuz çevresi kaslara İMS uygulamaları çoğu hasta için yeterlidir.

Donuk omuz nedir?

Donuk omuz eklem kapsülünün daralması sonucu kolun hareketlerinin ileri derecede kısıtlanması sonucu ortaya çıkan klinik bir tablodur. Tam olarak nedeni bilinmemektedir Omuz ekleminin iyi tedavi edilmemiş rahatsızlıkları sonrası veya kendiliğinden de oluşabilir. Şeker hastalarında daha sık görülmektedir.

Donuk omuz 2-3 yıl sürebilen bir hastalıktır. Üç dönemi vardır. Birincisi ağrılı dönemdir ve 1 yıl kadar sürebilir. Bu dönem diğer omuz ve boyun problemleri ile çok sık karışabilen bir dönemdir.

İkinci dönem ise omuzun tam olarak donduğu dönemdir. Ağrı azalır fakat hasta günlük yaşam aktivitelerini yapamayacak derecede omuz hareketleri kısıtlanır. Üçüncü dönem ise çözülme dönemidir.

Çok çeşitli tedavi yöntemleri vardır. Ancak donuk omuzun tedavisinde en önemli konu hastanın hastalığının uzun süreceğini bilmesidir. Her dönem tedavisi farklılık gösterir.

İlk dönem ağrıyla mücadele edilir. İkinci dönemde ise fizik tedavi eşliğinde germe egzersizlerinin yapılması en önemli tedavi yöntemidir.

Kalsifik tendinit,

Omuzda şiddetli ağrıya yol açan bir hastalıktır. Bilinmeyen bir nedenle yumuşak dokuda kalsiyum birikimi diye izah edebileceğimiz tendon üzerinde kristallerin çökmesi ile oluşan bir durumdur. Omuz ağrısı zorlayıcı bir aktivite sonrası ani ve şiddetli bir şekilde başlar.

Genellikle basit röntgen filmlerinde görülebilir. Şiddetli ağrının olduğu dönemde ilaç tedavisinin yanı sıra buz uygulaması ve kalsifik lezyona yapılacak enjeksiyon uygulamaları çok önemli yer tutar. Kronik olgularda fizik tedavi programları uygulanır.

Omuzun çok sık yerinden çıkması

Eğer bir omuzda herhangi bir travma olmadan tekrarlayan çıkıklar olmaktaysa bu hastalar çıkığın yönüne göre uygun kasların kuvvetlendirmesini içeren fizik tedavi ve rehabilitasyon programlarından çok fayda görürler.

Düşme gibi büyük bir travma sonrası omuzu çıkmış daha sonra tekrarlayan çıkılar oluşan hastalarda ise ilk planda cerrahi girişim düşünülmelidir.

Omuz ağrısı olan genç hastalarda ve sporcularda ilk olarak düşünülmesi gereken problem omuzda bağların gevşekliğine bağlı instabilite dediğimiz çıkmaya eğilimli olma durumudur.

Omuz ekleminde kireçlenme

Omuz ekleminde diz eklemi kadar osteoartrit fazla görülmez. Ancak omuz ekleminin komponentlerinden biri olan akromioklaviküler eklemde osteoartrit sık görülür ancak genellikle ağrıya sebep olmaz.

Eklem kıkırdağının aşınması ile oluşan bu hastalık gelişti ise fizik tedavi uygulamaları çok önem kazanır. Protez uygulamalarının daha geç yapılmasına olanak sağlar.

Omuz sağlığımızı korumak için,

  • Omuz çevresi ve kürek kemiği kasları yeterince esnek ve güçlü olmalıdır.
  • Dik oturmaya özen göstermeliyiz.
  • Kamburluk varsa duruşumuzu düzeltmeliyiz
  • Baş üstü aktiviteler yapılırken daha dikkatli olmalıyız
  • Yüzme ve raket sporları omuz eklemine zarar verebilir bu konuda ölçüyü kaçırmamalıyız
  • Boyun omurgası sorunlarına bağlı kas güçsüzlükleri varsa bunu tedavi etmeliyiz
  • Elimizde ağır torbalar taşımaktan kaçınmalıyız
  • Eğer bir kez ciddi omuz problemi yaşadıysanız omuz ekleminizi dikkatli kullanmalısınız.

Sağlıklı günler dileriz.

Diğer Faaliyet Alanlarımız

Bel Ağrıları

Bel ağrıları en sık karşılaşılan ağrı sebebidir. Erişkinlerin %80'i ömürlerinin bir döneminde en az bir kez bel bölgesinde ağrıdan yakınmaktadır. Bel ağrıları şiddetli ya da uzun süreli olduğu zaman kişilerin hayat kalitelerini belirgin şekilde azaltmaktadır. İş gücü kayıplarının en önemli sebeplerinden biri bel ağrılarıdır.

Bel ağrıları Hangi Durumlarda Oluşurlar?

Bel ağrıları kaslar, bağlar gibi yumuşak dokuların zorlanması gibi basit ve geçici sebeplere bağlı olabileceği gibi,

Omurlar ve disklerin hastalıkları gibi daha önemli ve tedavi gerektiren sebeplerden de kaynaklanabilir. Yada nadir de olsa tümör, enfeksiyon, kırık gibi çok daha ciddi ve hayatı tehdit edici sebepleri olabilir.

Bel ağrılarının önemli bir kısmında ağrının sebebi bulunamaz. Çok sık görülen ve sadece bel ağrısı olarak isimlendirebileceğimiz bu tür ağrılar hemen daima 4-8 hafta içinde kendiliğinden ya da basit tedaviler ile iyileşirler.

Bu sebeple erken dönemdeki bel ağrılarında ciddi bir rahatsızlık düşünülmüyorsa ileri tetkiklere ve görüntüleme yöntemlerine gerek yoktur.

Bel ağrılarının çok küçük bir kısmı iltihabi romatizmal hastalıklara, bazı infeksiyon hastalıklarına, karın içerisindeki organların hastalıklarına ya da tümörlere bağlı olabilir.

Bel ağrılarının büyük çoğunluğu mekanik olarak adlandırılan bel çevresi yapıların zorlanması, bel fıtıkları, omurların kaymaları ya da doğumsal bazı omurga sorunlarına bağlı sebeplerden kaynaklanır.

Fıtıklar, kireçlenmeler, kaymalar, kanal darlıkları pratikte en sık karşılaşılan ve tedavide büyük ölçüde zorluklarla karşılaşılan bel ağrısı sebepleridir.
İleri tetkik ve tedavi gerektiren bel ağrısı sebepleri şöyle sıralanabilir,


  • Ağrının süresi uzuyor ve şiddeti artıyorsa,
  • Yaşlı hastada ani başlayan şiddetli ağrı
  • Bel ağrılarına eşlik eden ve kısa zamanda gerilemeyen, hatta artan sinir basısı bulguları varsa (örneğin, bacakta uyuşma, his kusuru, kas güçsüzlüğü, bacakta ağırlaşma hissi, idrar kaçırma gibi),
  • Ağrı özellikle geceleri oluyorsa ya da sabah bel hareketlerinde tutukluk ile birlikte olan ağrı hareketle rahatlıyorsa,
  • Eşlik eden ateş, kilo kaybı, bel bölgesinde basmakla belirgin hassasiyet varsa.

Günümüzde bel bölgesini ayrıntılı olarak görüntüleyebilen bilgisayarlı tomografi (BT) ya da manyetik rezonans (MR) gibi inceleme yöntemleri bulunmasına karşın,

bel ağrısı olan hastaların büyük çoğunluğunda erken dönemde bu tetkikleri istemenin bir faydası olmamakta, hatta yanıltıcı sonuçlar alınabilmektedir. Hiç bel ağrısı olmayan sağlıklı insanların yarıya yakınında MR ile bel fıtığı şeklinde bozuklukların saptanabileceği ama bunların hiçbir şikayete sebep olmayabileceği bilinmektedir.

Bel ağrıları Tedavi Edilebilir mi?

Bel ağrılarının sebebi ne olursa olsun bu ağrıyı hafifletmek ya da önlemek mümkündür.

Bel ağrılarına yol açan sebepler belirlendikten sonra sebebe yönelik girişimler dışında günlük yaşamda belin nasıl kullanılacağının öğrenilmesi tedavinin ve ileriye yönelik korumanın en önemli ögesini oluşturur. Ağrının şiddetli olduğu dönemde ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar yarar sağlayabilir. Zannedilenin aksine, ağrı sebebi ile hareketi kısıtlamak ve uzun süre istirahat etmek ağrının uzamasına sebep olabilmektedir. Bu sebeple, omurga kırıkları ya da sinir basısı gibi ciddi sorunlar dışında birkaç günü aşan yatak istirahati önerilmemekte ve hastaların bir an önce aktif yaşama dönmeleri tercih edilmektedir.

Bel ağrılarının çok sık tekrarlayabildiği göz önüne alındığında asıl tedaviyi belin doğru kullanılmasının öğrenilmesi ve düzenli egzersiz yapılması oluşturmaktadır. Ailevi ve mesleki mutsuzluğun çok sık görülen bir bel ağrısı sebebi olduğu ve özellikle ağrının sürekliliğine yol açtığı da unutulmamalıdır.

Bel Bölgesinin Yapısal Özellikleri Nelerdir?

Bel omurgasının en önemli görevleri vücut yükünü taşımak, esnekliğini sağlamak ve omurilik ve devamı olan sinir sistemine yataklık etmektir. Bu görevlerin yerine getirilmesi için sağlıklı omurlar ve disklerin yanı sıra güçlü kaslara da ihtiyaç vardır. Başta bel, karın, kalça olmak üzere, bel çevresi kasların güçlü olması bu bölgeye daha az yük binmesine ve daha az zorlanmasına yol açacaktır.

Bel bölgesi düz olmayıp, arkaya bakan bir açıklığı bulunmaktadır. Bu açıklığa lordoz yada bel çukurluğu adı verilir. Bu çukurluğun artması omurganın arka grup eklemlerine daha çok yük binmesine sebep olur, azalması ise disklere binen yükü artırır. Bel çukurluğunun normal olması omurlar, diskler ve çevre yapıları zedelenmeye karşı koruyucu etki yapar.

Diskler omurları birbirinden ayıran ve üzerine binen yükü emen yumuşak kıvamlı yastıkçıklardır. Her birinin çekirdek bölümü jel kıvamında olup, daha kalın liflerden oluşan bir dış halka ile sarılmıştır. Disk çekirdeğinin içindeki sıvı, omurların diskler üzerinde öne ve arkaya kaymasını, bu şekilde bel omurgasının eğilmesini ve hareket etmesini sağlar.

Bel ağrısı şikayeti olan hastaların çok büyük bir kısmında, yukarıda belirtilen yapılardan hangisi ya da hangilerinin ağrının sebebi olduğunu söylemek mümkün değildir. Çok az sayıda hastada, disklerin yırtılması ile ortadaki çekirdeğin dışarı doğru fıtıklaşıp baskı yapması (bel fıtığı) veya omurlar arası eklemlerin kireçlenmesi sonucu sinirlerin ya da omurganın sıkışmasının bel ağrısına yol açtığı söylenebilir.

Belin Doğru Kullanılması ve Güçlendirilmesi

Günlük yaşantıda uyuma, ayakta durma, oturma, eğilme, dönme gibi çok tekrarlanan hareketlerin doğru yapılması ve bunların alışkanlık haline getirilmesi bel bölgesini etkileyen zorlanmaları büyük oranda azaltacaktır.

Kötü pozisyonda durmak, bel oyuğunun normal açısını bozarak ağrıya yol açabilir. Öne eğilmek disklerin dış halkasına fazla basınç yaparken, geriye doğru beli esnetmek omurganın arkasında bulunan küçük eklemlerde baskıya ve ağrıya sebep olur. Bu durum bel kaslarında "spazm" olarak adlandırılan aşırı gerginliğe yol açarak, ağrının daha da artması ile sonuçlanır.

Bel çevresi kaslarının güçlendirilmesi ve bu kaslara esneklik kazandırılması bel çukurunun normal açısının korunmasını, omurlar ve diskler üzerine binen vücut yükünün kaslara aktarılmasını sağlar. Bu egzersizlerin etkili olabilmeleri için doktorunuzun önerdiği şekil ve sürede yapılmaları gerekir.

Sağlıklı günler dileriz.

Diğer Faaliyet Alanlarımız

MİGREN

Migren , Migran tedavisi , migren fizik tedavi, migren amelitayı

Migren toplum sağlığı açısından, hayat kalitesini düşüren en önemli hastalıklardan biridir. Amerikan istatistiklerine göre migren her yıl yaklaşık 13 milyar dolarlık işgücü kaybına neden olmaktadır. Toplumda oldukça sıktır. Her 100 kişiden 16'sında migren görülmektedir.

Migrenin sebepleri nelerdir?

Migrenin nedenlerinin en başında genetik faktörler gelir. Ailenizden birinde migren varsa migren hastası olma olasılığınız % 40’tır. Hem annesi hem babası migren hastası olan bir kişi ise %75 oranında migren şikâyetleri yaşayabilmektedir.

Migren ağrısının nedenlerinden biri de de hormonal değişimlerdir. Bu nedenle migren, en sık kadınlarda görülür. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre 3 kat fazla olan migren atakları özellikle adet dönemlerinde hormonal değişimden dolayı şiddetini artırabilir.

Migrenin belirtileri nelerdir?

Migrende tipik olarak bulantı, kusma, ses ve ışıktan rahatsız olmanın eşlik ettiği şiddetli ve tekrar eden baş ağrıları vardır. Aşağıdaki soruların hepsine yanıtınız evet ise yüksek olasılıkla migreniniz vardır,
Baş ağrısı ile birlikte,

  • bulantı ve/veya mide rahatsızlığı varsa,
  • ışıktan rahatsız olma varsa
  • baş ağrılarınız sizi önemli ölçüde kısıtlıyorsa
    migren olma ihtimaliniz çok yüksektir.

Baş ağrısı, migrenin belirtilerinden yalnızca biridir. Genellikle tek taraflı, yoğun ve zonklayıcı tarzda bir baş ağrısıdır.

Görme bozuklukları, kör noktalar, parlayan ışıklar, görmenin bozulması veya zig zag şekiller görülebilir. Aura olarak adlandırılan bu belirtiler migrenlilerin yalnızca %10′unda görülür. Aura ile birlikte olan migrene klasik migren denir.

  • Bulantı ve/veya kusma ve/veya diyare
  • Işığa karşı aşırı hassaslık (fotofobi)
  • Sese karşı aşırı hassaslık (fonofobi)
  • Kokuya karşı aşırı hassaslık (ozmofobi)
  • Migrenli kişi boyun ve omuzlarda sertleşme, el ve ayaklarda karıncalanma, konsantrasyon güçlüğü, konuşma güçlüğü ve nadir olarak da paralizi (felç durumu) veya şuur kaybı ile karşılaşabilir.
  • Klasik bir kural olarak denebilir ki, eğer baş ağrısı veya diğer belirtiler sizi normal günlük yaşamınızdan alıkoyuyorsa bu migren olabilir.
  • Migren atakları genellikle 4 ile 72 saat arasında sürer ve kişi ataklar arasında normaldir.

Migren için ne gibi tetkikler yapılmalıdır?

Migren bir dışlama tanısıdır, yanı bir hastaya migren teşhisi konabilmesi için baş ağrısına sebep olabilecek başka bir sorunun olmadığının ortaya konması gereklidir.

Bunun için baş ağrısının öyküsü, süresi, eşlik eden semptomların varlığı ve nörolojik durumun değerlendirilmesi şarttır. Tüm bu bulgular migren ile uyumlu ise beyin görüntülemesi (MR veya tomografi) şart değildir ve sadece arada kalınan vakalara önerilebilir.

İstatistikler göstermektedir ki, bir yıldan daha uzun süre tekrarlayan migren şeklinde baş ağrıları olan hastaların çok azında (0.001) beyin MR' ında anormallik izlenmektedir.

Migreni neler tetikler?

Tetikleyiciler kişiden kişiye değişmekle birlikte en sık görülenler aşağıda yer almaktadır:

Diyetle ilgili, hormonal veya sistemik faktörler:

  • çikolata, turunçgiller, peynir, nitrit/nitratlar, sodyum glutamat
  • alkol, özellikle de kırmızı şarap
  • aşırı kafein veya kafein yoksunluğu
  • menstruasyon (adet dönemleri)
  • yüksek tansiyon
  • doğum kontrol hapları
  • dişağrısı veya başın bir bölgesindeki ağrılar (örn. gözlerle, sinüslerle veya boyunla ilgili ağrılar)

Duygusal stres durumları

  • endişe
  • aşırı üzülmek veya aşırı sevinmek
  • depresyon
  • şok
  • aşırı heyecan
  • stresten veya baskıdan kurtulma
  • stres

Fiziksel stres durumları

  • seyahat
  • aşırı egzersiz yapma
  • fiziksel veya zihinsel yorgunluk
  • öne eğilmek (örn. bahçe işleri yaparken)
  • ağırlık kaldırmak veya zorlanmak
  • rutin yaşam biçiminde değişiklik (örn. vardiya çalışması veya tatiller)
  • çok fazla veya çok az uyku
  • allerji
  • cinsel yönden uyarılma
  • sigara
  • aç kalmak

Dış uyaranlar

  • iklim değişikliği
  • yüksek irtifa
  • çok sıcak duş veya banyo
  • yoğun kokular (parfüm gibi)
  • parlak, göz kamaştıran ışıklar
  • uzun süre televizyon seyretme
  • ses

Migrenin tipleri nelerdir?

Migren habercisinin (aura) olup olmamasına göre iki şekilde olur.

  • Birincisi auralı migren (klasik migren),
  • ikincisi ise aurasız migren ismini alır.

Aura, migren baş ağrısının gelmesinden önce ortaya çıkan nörolojik belirtilere verilen isimdir. Bu yakınmalar migrenin ön habercisidir.

Aura döneminde hasta, görme bozukluğu, bir tarafı görememe, ışıklar görme, vücudun bir tarafında uyuşma veya güç kaybı, kelime bulma veya konuşma güçlüğü şeklinde yakınmalar hisseder.

Bu şikayetler yaklaşık yarım saat sürdükten sonra yerini baş ağrısına bırakır. Bu şekilde olan migrene auralı migren adı verilmektedir.

Bazı hastalarda aura dönemi, baş ağrısı ortaya çıkmaksızın da olabilir. Auralı migren hastalarında sıklıkla aurasız ataklar da olur. Auralı migrenin özelliği, hastalarda inme riskinin aurasız migrenlere göre daha fazla olmasıdır.

Bu risk özellikle sigara içen ve doğum kontrol ilacı kullanan hastalarda daha da fazladır.

Aurasız migrende ise yukarıda belirtilen yakınmaların olmadan baş ağrısı atakları olmaktadır. Bu tip migren auralı migrene göre daha sıktır.

Baziler migren nedir?

Baziler migren, migrenin daha nadir görülen bir alt tipidir.

Bu tip migrende ataklar sırasında beyin sapı ve görme alanında fonksiyon kaybı olduğu için hastalarda çift görme, peltek konuşma, denge kaybı, bulanık görme, vücudun bir tarafında uyuşma ve bazen bilinç kaybı ortaya çıkabilmektedir.

Ataklara sıklıkla baş ağrısı eşlik edebilmekle birlikte, baş ağrısı olmaksızın da ortaya çıkabilmektedir.

Baş ağrısının olmadığı hastalarda atakların beyin damar tıkanıklığına bağlı olmadığının gösterilmesi gerekir.

Bu nedenle hastalara beyin MR ve MR anjio incelemelerinin yapılması önerilir.

Migren Önleyici Yöntem ve Tedaviler

Migren ağrısını tümüyle tedavi etmek mümkün olamasa bile şikayetlerinizi büyük ölçüde ortadan kaldırılabilir, biz kliniğimizde migren hastalarına yönelik ilaç tedavilerinin yanında İMS, akupunktur, biofeedback, RF diatermi, diğer fizik tedavi uygulamaları bazen BTX enjeksiyonları gibi tedavileri uygulamaktayız.

  • Migrenle ilgili uygulanan bir çok tedavi yöntemi vardır.
  • Yaşam tarzının düzenli olması
  • Düzenli uyumak
  • Düzenli yemek yemek
  • Bilinen tetikleyicilerden uzak durmak (kafein, eski peynir, et koruyucuları, monosodyum glutamat, salamura ürünler, çerez)
  • Düzenli aerobik egzersiz yapmak
  • Duygusal stresi azaltmak
  • Stresli durumlardan kurtulmak için ileriye yönelik plan yapmak
  • Biofeedback’i öğrenmek
  • Meditasyon
  • Boş zamanlar, hobiler, sosyal aktiviteleri artırmak
  • Gevşeme tekniklerini öğrenmek
  • Bireysel/aile psikoterapisi desteği almak
  • Çevresel etkenlerden kaçınmak
    • Güneş gözlüğü takın
    • Dumanlı, kokulu, gürültülü ortamlardan uzak durun
    • Vücut duruşunuzun düzgün olmasına dikkat edin
    • Isı/buz/ultrasonografi/TENS
    • Masaj/servikal traksiyon
    • Boyun kasları için germe ve güçlendirme egzersizleri
    • Tetik noktası germesi, baskısı ve/veya enjeksiyonu
    • Kuru İğne (IMS)
    • Akupunktur
    • Akupresör
    • Terapötik dokunma
    • Aromaterapi (nane, yeşil elma)
    • Bölgesek uygulanan merhemler
    • Bitkiler
    • Vitaminler (Riboflavin 400 mg/gün, magnezyum)

    Migren tedavisinde neler yapılabilir?

    Uygun tedavi ile hastalar migren ataklarından kurtulabilirler. Migren tedavisinde tanıs konduktan sonra ağrılar seyrek ise, ağrı ataklarını geçirmeye yönelik kriz tedavisi planlanır.

    Haftada 1-2 kez veya daha fazla atak olduğunda koruyucu tedavi yapılmalıdır.

    Migren tedavisinde bazen sadece migreni tetikleyen faktörlerin (açlık, uykusuzluk, hormon kullanımı gibi) ortadan kaldırılmasıyla ağrı atakları kaybolabilir veya sıklığı, şiddeti azaltılabilir.

    Aynı şekilde uzman kontrolünde kullanılan ilaçlar da migren tedavisinde çok önemlidir.
    Botox enjeksiyonları migren ataklarını ortadan kaldırabilir. Tetik nokta enjeksiyonları, akupunktur, Kuru İğne İMS, sinir blokları ilaçsız tedavi yöntemleridir ve hastaların önemli bir kısmında semptomların kontrol altına alınmasını sağlar.

    Sağlıklı günler dileriz.

    Diğer Faaliyet Alanlarımız

    Ozon Tedavisi Nedir?

    Ozon tedavisi çeşitli hastalıkların tedavisinde ozon gazının kullanılmasıdır. Ozon, oksijenin (O2) üç atomlu (O3) halidir. Ozon tedavisi daima saf ozon ve saf oksijenin karışımı şeklinde kullanılır.

    Ozon tedavisine bu konuda eğitim almış doktorun kararıyla (hastanın ve hastalığın durumu, tıbbi endikasyonu göz önünde bulundurularak) başlanmalıdır..

    Ozon Tedavisi Nasıl Etki Eder?

    • Tıbbi ozonun iyi bilinen bakteri öldürücü, mantar öldürücü ve virüs çoğalmasını önleyici özelliği vardır. Bu nedenle bakteri ve virüslerin sebep olduğu hastalıkların tedavisinde, iltihaplanmış yaraların dezenfeksiyonunda kullanılır.
    • Kan dolaşımını arttırma özelliği vardır. Dolaşımla ilgili bozuklukların tedavisinde kullanılır.
    • Düşük dozlarda kullanıldığında, vücudun direncini arttırır, bağışıklık sistemini aktive eder. Bağışıklık sisteminin zayıf olduğu veya bozuk olduğu hastalara ozon uygulanmasında çok başarılı sonuçların alınmasını sağlar.

    Ozon Hangi Hastalıkların Tedavisinde Kullanılır?

    1. Damar hastalıkları, dolaşım bozukluklarının tedavisinde

    • Bacaklardaki açık yaralar (ulcus cruris)
    • Şeker hastalığına bağlı oluşan yaralar
    • Yatağa bağlı hastalarda oluşan bası yaraları (yatak yaraları)
    • Pıhtı atması sonucu oluşan damar tıkanıklığına bağlı yaralar

    2. Virüslerin sebep olduğu hastalıkların tedavisinde

    • Karaciğer hastalıklarından hepatitler
    • Uçuklar (herpes)
    • AIDS gibi virüs hastalıkları
    • İyileşmeyen iltihaplı yaralar

    3. Zor iyileşen enfekte yaralarda ve enflamatuar hastalıkların tedavisinde

    • Enflamatuar barsak hastalıkları (kolit, proktit)
    • Yanıklar, haşlanma ve enfekte yaralar, mantar enfeksiyonları

    4. Kanser tedavisinde ilave ya da tamamlayıcı olarak kullanılır. Ozon bağışıklık sistemini güçlendirici olarak kullanılır. Vücut direncinin artmasını sağlar.

    5. Otoimmün hastalıkların tedavisinde

    • Multiple Skleroz
    • Çölyak

    6. Yaşlılığa bağlı gelişen hastalıklarda

    • Unutkanlık
    • Hafıza kaybı

    7. İç organ tedavileri

    Akciğer ve karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları, şeker Hastalığı, cilt hastalıkları, kanser hastalıkları, ortopedik rahatsızlıklar, diş ve diş eti hastalıkları, bağırsak hastalıkları, kadın hastalıkları ve cinsel sorunların tedavisinde de ozondan faydalanılır.

    8. Kronik ağrı sendromları

    Fibromiyalji gibi kronik ağrıların yorgunluğun giderilmesinde kullanılır. Çağımızda birçok kişinin ortak derdi olan sürekli olarak kendini yorgun, bezgin hissetme durumu ozon yardımıyla giderilir.

    Ayrıca kanser ağrısı, yaralanma, yanık, kesik gibi travmalar sonucu oluşan veya psikolojik kaynaklı ağrılar da ozonla tedavi edilebilmektedir.

    Ozonun verdiği yüksek enerji ile yorgunluğa neden olan kimyasal reaksiyonlar önlenir. Yüksek enerjili oksijen, insanların kendilerini zinde ve sağlıklı olarak hissetmelerini sağlar.

    Ozonun Diğer Tıbbi Amaçlı Kullanım Alanları Nelerdir?

    1. Anti-aging: Yaşlanma ve yaşlanmanın etkilerinin geri alınması, bedensel ve ruhsal anlamda daha sağlıklı, zinde olmayı sağlar.
    2. Detoksifikasyon: Çeşitli nedenlere vücuda giren kimyasal ve biyolojik atıkların zararsız hale getirilmesini sağlar.
    3. Bölgesel incelme: Ozon gazının yağ yakma özelliği sayesinde yağ hücrelerine lokal enjekte edilmesi ile bölgesel yağ eritilmesi sağlanmaktadır.
    4. Selülit sorunları da giderilmesi: Ozo sağladığı yüksek enerjili oksijen sayesinde deri hücrelerinin canlanmasını ve gençleşmeyi sağlar.

    Ozon Tedavisi Nasıl Yapılır?

    Ozon tedavisi beş farklı şekilde uygulanmaktadır.

    1. Majör otohemoterapi: Hastadan 50 ila 100 ml kan alınıp, ozonlanarak tekrar geri verilmesi şeklinde tedavi yapılır. Yaşlılığa bağlı hastalıklarda, dolaşım bozukluklarında yeniden canlanmayı sağlamak için, virüs kökenli hastalıklarda ve genel bağışıklık sistemi aktivasyonu için kullanılır. Steril, ozona dayanıklı sarf malzemesi veya vakumlu şişe kullanılır.
    2. Minör otohemoterapi: Hastadan alınarak ozonlanan 3-5 ml kan intramusküler yolla hastaya geri verilir. Bu yöntemle spesifik olmayan bağışıklık sistem aktivasyonu yapılır. Alerjik hastalıklarda ve genel olarak bağışıklık sistemini güçlendirmekte kullanılır.
    3. Ozon gazının vücut dışından uygulanması: Ozon gazını kapalı bir sistemde özel bir plastik torba (ayaklar ve bacaklar için) içinde dolaştırarak ya da vücudun farklı bölgelerine uygun torbalar, folyolar ile gerçekleştirilmesidir. Bu sarf malzemeleri ozona dayanıklı materyalden yapılır.Vücudun tedavi edilecek kısmı önceden su ile nemlendirilir, çünkü ozon kuru bölgelere etki etmez. Bu metod ülserleri, yaraları, açık yaraları, ameliyat sonrası oluşan lezyonları ve enfekte olmuş alanları tedavi etmekte çok etkilidir. Ayrıca ozonlu zeytinyağı veya kremler de harici olarak cilt eruptionları, egzama, mantar, liken gibi cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılır.
    4. O3 gasının rektal yolla uygulanması: Hasta hiçbir rahatsızlık hissetmez, çünkü O3 gazı direkt olarak hassas barsak cidarı tarafından emilir. Kullanılan tüp ve torbalar tek kullanımlık olduğundan tamamen hijyeniktir. Bu metod genelde barsakların enflamatuar hastalıklarında kullanılır.
    5. Ozonun eklem içi enjeksiyonu: Ozon gazı (eğitimli kişilerce), eklem içine enjekte edilmesi şeklinde yapılan tedavidir.Bu metot ağrılı enflamatuar hastalığı olan ekleme uygulanır (eklem kireçlemesi, artrit, tekrarlayan artroz).

    Sağlıklı günler dileriz.

    Diğer Faaliyet Alanlarımız

    TOPUK DİKENİ NEDİR?

    topuk dikeni tedavisi, topuk dikeni fizik tedavi, topuk dikeni ilaç tedavi, topuk dikeni

    Topuk dikeni ,Topuk bölgesinde tespit edilen ağrıların birçok sebebi olabilir. Bu ağrılara neden olanlardan biri de topuk dikenidir. Topuk dikeni, ayak tabanının normal anatomik yapısında bulunan bir zarın topuk kemiğine yapıştığı bölgenin enflamasyonu sonucunda ortaya çıkar. İlk ve en önemli belirtisi topuk ağrısıdır.

    Topuk Dikeni Kimlerde Görülür?

    Mesleği yada kişiliği nedeniyle uzun süre sert zeminde ayakta duran, kilolu kişilerde ve yalınayak yürüme alışkanlığı olanlarda sıklıkla görülür.

    Topuk Dikeni Bulunan Kişilerde Temel Şikayetler Nelerdir?

    Hastalar en çok günün ilk saatlerinde yataktan kalktıktan sonraki ilk birkaç adımda şiddetli topuk ağrı hissederler. Bu ağrı üzerine basıldığında topuğun altında bir çivi varmış gibidir. Gün içinde yürüdükçe ağrı yavaş yavaş azalır.

    Topuk Dikeni Tanısı Nasıl Konulur?

    Topuk dikeninin tanısında muayene çok önemlidir. Hastanın öyküsüne ve klinik durumuna göre tanı konulur. Muayene sırasında topuğunun altına bastırıldığında ağrı hissediliyorsa, topuk röntgeni istenmelidir.

    Topuk Dikeni Hastalarına Önerileriz Nedir?

    Topuk dikeni teşhisi konulması durumunda hastaya ilk olarak ağrıyı yaratan aktivitelerden uzak durması önerilir. Topuk dikeni olan hastalar, yalınayak yürümemeli, yumuşak tabanlı bir terlik kullanmalı ve sert tabanlı ayakkabılar yerine mümkünse spor ayakkabıları tercih etmelilerdir. Bu önlemlerin dışında, silikon topuk desteklerinin kullanılması da tavsiye edilebilir.

    Topuk Dikeni Tedavisi

    Topuk dikeninin tedavisinde öncelikle, ağrı kesici ilaçlar, ağrı kesici kremler eşliğinde masaj ve soğuk uygulama önerilir. Masaj uygulaması ayak parmaklarını geriye çekerek topuk üzerine 5 dakika boyunca soğuk uyguladıktan sonra ağrı kesici kremler sürülerek yapılmalıdır. Masaj uygulamasıyla birlikte yumuşak tabanlı ayakkabı kullanılması sonucunda hastaların çoğunda ek tedaviye gerek kalmadan şikayetler geçmektedir.

    Burada unutulmaması gereken, topuk dikeninin yavaş yavaş başlayan bir hastalık olduğu gibi iyileşmesinin de 1 günde olmayacağıdır. Topuktaki ağrının geçmesi yaklaşık bir ay sürebilmektedir.

    Masaj ve soğuk uygulamasından fayda görmeyen hastaların tedavisinde başka birçok seçenek bulunmaktadır. Bu tedavi yöntemlerinden en sık uygulanılanı, topuğun altından enjeksiyon yapılmasıdır. Enjeksiyondan önce hastanın işlem sırasında ağrı duymaması için topuktan ya da ayak bileğinden uyuşturucu iğne yapılır. Burada kortizon iğnesi, ozon ve hastanın kendi kanından hazırlanan PRP enjeksiyonları kullanılmaktadır.

    Enjeksiyonların hedefi topuktaki iyileşmeyen dokunun iyileşmesinin hızlandırılması ve ağrının dindirilmesidir. Bu uygulama sonrasında ağrı büyük oranda geçmektedir. İlk uygulama sonrasında ağrısı devam eden hastalara iki hafta sonra tekrar enjeksiyon yapılabilir.

    Sağlık sorunu nedeniyle enjeksiyon uygulanması sakıncalı olan hastalara veya bu tedaviden olumlu cevap alamayan kişilere, şok dalga (ESWT) ve lazer tedavisi uygulanabilir.

    Halk arasında bu işlemde röntgende görülen kemik çıkıntısının kırıldığı düşünülmektedir. Yapılan şey aslında topuk bölgesinde ağrıya neden olan iyileşmeyen dokunun, kontrollü bir şekilde yeniden tahrip edilerek iyileşme hızının artırılmasıdır.

    Topuk dikeni sorunu olan hastaların çok azında ameliyata ihtiyaç duyulmaktadır. Bu hastalığın tedavisinde ameliyat en son seçenektir ve çoğu hastada ameliyata gerek kalmadan tedavi başarılı bir şekilde tamamlanır.
    Sağlıklı günler dileriz.

    Diğer Faaliyet Alanlarımız

    Fibromiyalji Tedavisi

    fibromiyalji tedavisi, fibromiyalji hastalığı,fibromiyalji nedir,fibromiyalji fizik tedavi

    Fibromiyalji Tedavisi ,Dünyada ve ülkemizde çok sayıda insan kronik ağrı çekmektedir. Yaygın kronik ağrı nedenlerinden biri de Fibromiyalji hastalığıdır. Fibromiyaljinin tanı ve tedavisi zordur. Bu nedenle hastalar hem çevreleri hem de hekimler tarafından anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla tanı ve tedavi gecikmekte ve süreç daha da zorlaşmaktadır.

    Fibromiyalji, yorgunluk, uyku, bellek ve duygu durum sorunlarıyla birlikte yaygın kas-iskelet ağrısı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Bu hastalığın kesin nedenin ne olduğu henüz bilinmemektedir. Ancak depresyon, anksiyete ve diğer ağrı problemleri ile ilişkilendirilmiştir.

    Ağrılar daha çok sırtta ve ensede görülür. Hastalar yorgunluk, bitkinlik ve halsizlik tarifler. Ayrıca vücutlarında ağrılı hassas noktalar bulunur. Bayanlarda daha fazla olan fibromiyalji toplumun yüzde ikisinde görülür. Özellikle otuz ile altmışlı yaşlar arasında ortaya çıkar. Fibromiyalji aslında bir yumuşak doku romatizmasıdır.

    Fibromiyalji Tanısı :

    Fibromiyalji tanısı konulmasında miyofasiyal tetikleme noktaları kullanılır. Tetik nokta, kas içinde palpe edilebilen ve basmakla ağrılı olabilen noktalardır. Kasların kasılması, gerilmesi ya da tetik noktaya basınç uygulanması ile bu noktalarda ağrı ortaya çıkar. Bu ağrı uzak bölgelere yayılım gösterebilir ve bu durum yansıyan ağrı olarak adlandırılır.

    Tetik noktalar aktif ve latent olmak üzere ikiye ayrılır. Hastalarda tetik noktalarının sınıflandırılması, hastanın ağrısının şiddetini belirlemesine yardımcı olur. Aktif tetik noktalarda basınç uygulanmaksızın ağrı bulunur. Daha açık bir ifadeyle spontan veya hareketle ilişkili ağrı vardır. Latent tetik noktalarda ise sadece uygulanan basınç ile ağrı oluşur. Ayrıca aktif tetik noktalarında yansıyan ağrı gözlenebilir. Yanı tetik noktanın uzağında bulunan bölgelerde de ağrı hissedilir. Latent tetik noktada yansıyan ağrı bulunmaz. Bu noktalarda ağrı lokalizedir.

    Kuru İğne Tedavisi (intramusculer stimulation) Kanada’da yaşayan Dr. Gunn tarafından geliştirilmiştir. Ağrılı kas spazmları tedavisi için uygulanır. Farklı uzunluklardaki çok ince iğnelerin spazm olan kaslara batırılarak spazmın çözülmesi kuru iğne tedavisi yönteminin esasını oluşturur.

    Kuru iğnelemenin vücutta nasıl çalıştığına dair kesin mekanizma hala araştırılmaktadır. Çok fazla ayrıntıya girmeden, mevcut teoriler, iğnenin tetik noktalara batırılmasıyla mikro düzeyde zedelenmeye yol açtığını öne sürmektedir. Bu mikro hasar, vücutta iyileştirici kimyasalların açığa çıkmasını sağlar. Beyine giden uyarılarla zedelenen bölgede yoğunlaşan iyileştirici etkenler, akut zedelenme ile birlikte kronik sorunun da ortadan kalkmasına yardımcı olur.

    Kuru iğnelemenin Fibromiyalji hastalığının tedavisinde kullanımı ile tedavide ümit verici sonuçlar alınmaktadır. Kuru iğne tedavisi, bu hastalıkla ilişkili uyku, yorgunluk, anksiyete ve depresyon gibi semptomları azaltmaktadır.

    Sağlıklı günler dileriz.

    Diğer Faaliyet Alanlarımız

    Boyun Fıtığı Tedavisi

    boyun fıtığı tedavisi, boyun ağrıları, boyun ağrısı, boyun fıtığı fizik tedavi, boyun ağrısı tedavisi

    Boyun fıtığı tedavisinde ilk olarak başvurulan yöntem, boyun kaslarını güçlendirerek omurgaya binen yükü hafifletmeye yönelik egzersizlerdir.

    Kısa süreli korselemeler kas spazmını asgariye indirerek disklere olan baskıyı azaltır.

    Bu egzersizler sayesinde fıtığın ilerlemesi durdurulabilir. Fıtık nedeniyle yaşanan akut ağrılarda ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar verilebilir. Sinir kökü irritasyonu varsa kısa süreli kortikosteroidler verilebilir.

    Eğer ağrılar ilaç tedavisi ile azalmıyorsa ve boyun hareketleri kısıtlanmaya devam ediyorsa fizik tedavi seçeneği yöntemleri gözönünde bulundurulur.

    Paravertebral kas spazmını çözmede ve kas kısalığını gidermede seanslar halinde yapılan İMS (kuru iğne tedavisi) çok başarılıdır.

    Ligament ve tendonların güçlendirilmesi için proloterapi ve PRP uygulamaları faydalıdır.

    Nadir de olsa cerrahi müdahale yöntemlerine (boyun fıtığı ameliyatı)başvurmak gerekebilir.

    Boyun fıtığı nedir?

    Boyun Fıtığı

    Boyun fıtığı, boyun omurları arasında bulunan diskin omurilik kanalına ve bu kanalda çıkan sinir köklerine taşması sonucu omuriliğe ve sinirlere baskı yapmasıdır. Boyunda 7 adet omur vardır, 1. ve 2. omur arasında disk yoktur.

    Boyun fıtığı boyun omurgasındaki tüm disklerde görülmekle birlikte boyun omurgasının en hareketli olduğu C4-5, C5-6, C6-7 aralıklarında daha sık görülür. Genellikle birden fazla seviyede görülür. Ağrı genellikle tek taraflıdır, iki taraflı olabilir, bazen de taraf değiştirir.

    Ağrının sebebi sinirlere basının olması, boyun bölgesindeki kas spazmı, ya da omurga aksındaki bozukluk sonucu omurlara binen yük dağılımının bozulmasıdır.

    Boyun fıtığı kimlerde ve ne sıklıkta görülür?

    Boyun omurgası, omurganın en erken dejenerasyona uğrayan bölgesidir. Çoğu insanda 20 li yaşlarda bile dejeneratif değişiklikler görülür. Boyun fıtığı her yaş ve cinsiyette görülen bir hastalıktır. Boyun fıtığı oldukça sık görülen bir hastalıktır, sıklığı hayat tarzımızdaki değişikliklere bağlı olarak her geçen gün artmaktadır. Gençlerde ve orta yaşlılarda fıtık, orta ve ileri yaşlarda kireçlenme daha sık görülür. Tekrarlayan fıtıklar sonucu omur aralarında bulunan diskler iyice incelerek kemikler birbirine yaklaşır. Bu olaya dejeneratif disk hastalığı denir.

    Boyun fıtığının sebepleri ve risk faktörleri

    Boyun fıtığının başlıca sebeplerii, boyun bölgesini etkileyen travmalar (trafik kazası, kafanın çok hızlı bir şekilde ileri ya da geri hareketi, düşme vb), duruş bozuklukları, mesleki ve sportif zorlanmalar, stres vs dir.

    Ayrıca yaşlanma, genetik yatkınlık, daha önce boyun fıtığı geçirme yada boyun fıtığından cerrahi müdahale geçirme tekrar boyun fıtığı olma riskini artırır. Ayıca omurganın diğer bölgelerinde fıtık olması da boyun fıtığına yakalanma riskini artırır.

    Boyun fıtığı nasıl oluşur?

    Boyun omurları arasında bulunan disklerin dış kısmı anulus fibrozis adı verilen fibrokartilaginoz oluşum tarafından kuşak gibi sarılıdır, diskin iç kısmında jelatinoz nükleus pulpozis bulunur.

    Travmalar, duruş bozuklukları, mesleki ve sportif zorlanmalar sonucu önce anulusun iç liflerinde daha sonra dış liflerinde anular (halka şeklinde) yırtıklar oluşur.

    Daha sonra bu yırtıklar birleşerek (radial yırtıklar) diski zayıflatır.

    Zayıflayan kısma doğru diskin çekirdeği hareket ederek orada bir bulging (balonlaşma) oluşturur.

    Daha sonra en dıştaki lifler yırtılarak diskin ortasında bulunan jelatinimsi çekirdek kısmı dışarıya taşar.

    Boyun fıtığında şikayetler ve muayene bulguları nelerdir?

    Boyun fıtığı belirtileri:

    Boyun fıtığı hiçbir şikâyete yol açmadan ilerleyebilir. Başlangıçta zaman zaman olan boyun tutulmaları tedaviye gerek olmadan iyileşir. Zamanla tutulmaların sıklığı v, süresi ve şiddeti artabilir. Ancak fıtık ilerledikçe hafif ağrılar başlar, bilgisayar başında çalışmak, klimalı ortamlar, kitap okumak, araç kullanmak, stres, uykusuzluk, alışveriş poşeti ya da herhangi bir ağırlık taşımak ağrıları artırır veya ortaya çıkarır. Bazen şiddetli baş ağrıları şeklinde başlayabilir. Yorgunluk, yatak ve yastıktan rahatsız olmak, boyun ve omuz kaslarında yorgunluk görülebilir.

    Bu evrede tedbir alınmazsa diskteki taşma artarak sinirlere ve etrafındaki yumuşak dokulara baskıyı arttırır. Bu durumda boyun kilitlenebilir ve boynu hareket ettirmek çok ağrılı hatta imkânsız olabilir.

    Boyun fıtığının yol açtığı ağrılar sadece boyunda değil, baskıya maruz kalan sinirlerin dağıldığı yollardaki omuz, kol, el, sırt, gibi bölgelerde de görülebilir. Hatta baş ağrısı, çene eklemi ağrıları görülebilir. Şiddetli kas spazmından dolayı fıtığın olmadığı aralıklarda bulunan sinirler de sıkışabilir.

    Sinir üzerindeki baskı nedeniyle ellerde, kollarda güç kaybı, uyuşma, karıncalanma meydana gelebilir.

    Boyun fıtığının yol açtığı ağrılar başı sağa ve sola çevirmeyi, arkaya doğru yatırmayı zorlaştırır. Bu hareketleri yaparken bıçak gibi giren ağrılar hissedebilirsiniz.

    Boyun fıtığında boyun hareketleri normal, kısmen kısıtlı ya da ileri derecede kısıtlı olabilir. Boyun kasları basmakla ağrılıdır. Hafif bir masaj, sıcak uygulamalar hastayı rahatlatabilir. Sinir hasarı varsa EMG de buna ait bulgular olabilir.

    Boyun fıtığı hastalarında görülen şikayetlerin tamamı boyun kireçlenmesi, boyun duruş bozuklukları, boyun kaymaları gibi boyun omurgası hastalıkları ile aynıdır. Zaten bu hastalıklar çoğu zaman aynı hastada aynı zamanda görülebilir.

    Boyun fıtığı teşhisi

    Düz röntgen boyundaki aks bozukluklarını, disk aralığındaki daralmayı, kanal darlıklarını, kireçlenmeye bağlı değişiklikleri göstermede oldukça başarılıdır.

    MR boyundaki disk patolojilerini ve yumuşak doku değişikliklerini göstermede en kullanışlı görüntüleme yöntemidir. Ancak istisnai durumlar hariç tedaviye başlamak için MR sonuçlarını beklemek doğru değildir. Çeşitli kesitlerden elde edilen filmler boyun fıtığı olup olmadığı, fıtığın ya da fıtıkların ne aşamada bulunduğu ve seçilecek tedavi yönteminin ne olması gerektiği konusunda doktorunuza bir fikir verecektir.

    Boyun MR’ı sayesinde boyun bölgesinde bulunan omurlar, omurlar arasındaki diskler, bu disklerin etkilediği sinirler ve kaslar net bir şekilde görülebilmektedir.

    Boyun MR’ının çekilmesi yaklaşık 10-15 dakika sürer ve MR boyunca hareketsiz durmak, kesitlerin net bir biçimde filme yansıması açısından önemlidir.

    EMG sinir hasarının derecesini belirlemede katkı sağlar.

    Boyun fıtığından korunma

    Boyun fıtığında iki şekilde korunmadan bahsedilebilir. Birincisi hiçbir boyun problemi olmayan hastanın boyun fıtığından ve boynun diğer hastalıklarından korunması, ikincisi de boyun fıtığı olan ve bir şekilde şikayetleri kontrol altına alınan hastanın tekrarlardan korunması.

    • Bilgisayar başında otururken duruşunuzu kontrol edin,
    • Yürürken dik yürüyün, başınızı öne eğmeyin ve boynunuza yük bindirmeyin,
    • Boyun bölgesini zorlayan ve başın sürekli hareket halinde olduğu sporlardan uzak durun,
    • Düzenli egzersiz yapın, yüzme, yürüyüş gibi egzersizler boyun için çok uygundur.
    • Boyun kaslarının güçlü ve esnek tutulmasına yönelik egzersiz programları,
    • Çalışırken ve spor yaparken ergonomi kurallarına riayet edilmesi,
    • Doğru ve sağlam bir duruş eğitimi,
    • Uygun yastık uygun koşullarda dinlenme,
    • Dinlenme ve çalışma periyotlarının ayarlanması, düzenli uyku,
    • Ağırlık kaldırmaya dikkat,
    • Özellikle iri göğüslü hanımlarda uygun sütyen gerekirse kozmetik müdahaleler,
    • Stresten uzak durma,
    • Bilgisayar, akıllı telefonlar ve tabletler gibi klavyeli cihazların kullanımına dikkat,
    • Tekrarlayıcı zorlanmalara ve titreşime maruz kalmayı azaltmak gerekir.
    • Otomobil kullanımına dikkat, dik, direksiyona yakın ve diğer ergonomi kuralları.

    Sağlıklı günler dileriz.

    Diğer Faaliyet Alanlarımız

    Ayak Ağrısı

    Tendinit Nedir?

    Diz ve Ayak Ağrısı Tedavisi Kasların kemiğe yapışmasını sağlayan özelleşmiş ve sertleşmiş kısımlarına tendon (kiriş) denir ve tüm kasların iki ucu tendon şeklinde kemiklere yapışır. Bazı tendonların etrafında tendon kılıfı adı verilen bir kılıf bulunur, bu kılıfla birlikte tendonun enflamasyonuna tenovajinit denir. Tendon etrafındaki sinovia adı verilen yumuşak dokularla birlikte enflame olursa bu duruma tenosinovit denir. Tendinit tendonlardaki aşınma, yıpranma ve kalınlaşmalardan dolayı ortaya çıkan yozlaşmalardır.

    Tekrarlayan hareketler, akut veya kronik zorlanmalar, sürtünmeler, vücut yüzeyine yakın tendonların dış şartlardan etkilenmeleri, sportif ve mesleki zorlanmalar, tendon hastalıklarının en önemli sebepleridir. Yaş ilerledikçe tendon ve kasların zedelenme riski artar.

    Eklem çevresinde bazı hareketlerle başlayan ya da artan ağrılar, kas gücünün kaybı bu hastalığın en belirgin özelliğidir. Ağrı ve fonksiyon kaybı başlangıçta zorlu aktiviteler ve hareket sınırının sonunda olurken daha sonra en küçük aktivitelerde ve istirahat halinde bile ağrı olur. Başlangıçta istirahatla geçen ya da azalan ağrılar zamanla sürekli bir hal alır.

    TENDİNİT VÜCUTDA EN SIK NEREDE GÖRÜLÜR?

    • El bileği, elin ve el bileğinin hem ön yüzü (fleksor) hem de arka yüzü (ekstansör) tendon hastalıklarının en sık görüldüğü yerlerdendir.
    • Ayak bileğinin arkasında bulunan kalın aşil tendonunda ağrı ve şişlikler oldukça sık görülür, bazen bursitle birlikte olabilir.
    • Ayağın iç yanındaki ağrının sebebi posterior tibial tendinit olabilir. Posterior tibial tendinit tedavi edilmezse ayak tabanında çökmeye sebep olabilir.
    • Ağır spor yapanlarda diz kapağının alt ve üst tarafında bulunan tendonlar zedelenebilir (patellar tendinit).
    • Dirsekte sık görülen tenisçi ve golfçu dirseği hastalığı bir çeşit tendinittir.
    • Omuz eklemini döndürücü kasların tendinitleri ile oldukça sık karşılaşılır ve kırk yaş üstü insanlarda ciddi aktivite kısıtlamalarına sebep olurlar.

    Diz Ağrısı Tedavisi

    Patellar tendinit diz kapağını (patella) tibiaya (incik kemiğine) bağlayan tendonu etkileyen bir hasardır. Patellar tendon ayak kaslarının kullanımında önemli rol oynar. Kasların dize kadar kasılabilmesini sağlayarak topa vurabilmeye, koşabilmeye ve havaya doğru sıçrayabilmeye imkan verir.

    Patellar Tendonit (Patellar tendinitis) genel olarak lise çağlarında basketbol, voleybol oynayan erkeklerde görülür. Zıplarken oluşan ağrının en sık rastlanan semptom olması sebebiyle “jumper’s knee(zıplayıcı dizi) olarak da adlandırılmaktadır.

    Daha ileri yaşlarda, aşırı koşma ve zıplama aktiviteleri yapan kişilerde, patoloji apofizden (tendonun yapışma yerinde) ziyade tendonda gözlenir. Yaralanma daha çok patellanın distal kısmındaki yapışma yerindedir. Esas patoloji kemik tendon bileşkesinde çok küçük yırtıkların gelişmesi şeklinde tanımlanmaktadır.

    Diz Ayak Ağrısı

    Patellar Tendinit Teşhisi:

    Patella alt ucunda hassasiyet vardır. Olay ilerledikçe infrapatellar yağ yastığı da hassas hale gelmektedir. Atletlerde genellikle yüksek düzeyde vücut gelişimi beklenmesine rağmen bu tür hastalarda gergin hamstring (arka uyluk kasları) ve zayıf kuadriseps kası (ön uyluk kasları) saptanır. Hastalığın başlangıcında radyolojik görüntülemede normal bulgular gözlenmektedir. İlerleyen olgularda yapışma noktasında dejeneratif değişiklikler gözlenebilir.

    Patellar Tendinit Tedavisi:

    Akut fazda istirahat, semptomların azalmasını sağlar. Yine egzersiz olarak hamstring germe ve kuadriseps güçlendirme egzersizleri önerilir. Patellar tendon bantlama, tensil (gerilme) güçleri doğru yönlendirerek rahatlama sağlar ancak sorunu ortadan kaldırmaya yetmez. Kronik olguların düzelmesi daha zordur. Derin doku masajı, ultrason ve kortikosteroid iyontoforezi bazı hastalarda fayda sağlamaktadır.

    Non operatif girişimlerin yetersiz kalması durumunda nekrotik tendon fibrillerinin eksizyonu ve patella yapışma noktasının kazınması başarılı bulunmuştur. Tendonun kemiğe yapışma bölgesine hipertonik dekstroz enjeksiyonu (proloterapi) yapılabilecek en iyi tedavi yöntemlerinden biridir.

    Sağlıklı günler dileriz.

    Diğer Faaliyet Alanlarımız

    BEL FITIĞI NEDİR?

    Bel Fıtığı Tedavisi ,Beş omur ve omurlar arası diskler ile birlikte sakrum (sağrı kemiği) üzerinde yerleşen bel bölgesi, omurganın boyundan sonraki en hareketli bölgesidir.

    Beldeki hareketin büyük çoğunluğunu 4. ve 5. bel omurları ile 5. bel omuru ile sakrum kemiği arasındaki eklemler oluşturur.

    Omurlar arasındaki diskler içi jelatinimsi kıvamlı bir sıvı dış kısmı ise fibrotik bantlardan oluşan liflerden oluşur.
    Tekrarlayan hareketler, aşırı zorlanmalar, duruş bozuklukları, ve uygun olmayan pozisyonlarda yapılan fiziksel aktiviteler dış kısımdaki anulus fibrozis adı verilen kuşakta yırtılmalara yol açar, yırtılma anulusun iç liflerinden başlayarak dışarıya doğru uzanır.

    Bunun sonucunda jelatinöz sıvı madde dışarıya doğru fıtıklaşır ve o bölgedeki bağları zorlar etraftaki dokulara baskı yapar. Hastalık daha da ilerleyince bacağa giden siyatik sinirini sıkıştırır, daha çok genç ve orta yaşlarda görülür. İleri yaşlarda ise bel kireçlenmesi ile birlikte görülür.

    BEL FITIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR?

    Bel fıtığının en önemli belirtisi bel ve bacak ağrısıdır. Başlangıçta belde yerleşik olan ağrı daha sonra bacağa yayılır. Genellikle tek taraflıdır. Taraf değiştirebilir veya iki taraflı olabilir. Bazen hastalar yalnızca bacak ağrısı ile gelir.

    Ani bir zorlanma yada ters hareket yoksa ağrı daha önce birkaç defa tekrarlamıştır, tedaviyle yada tedavisiz düzelmiştir.

    Hastada ayrıca bacakta uyuşma, bel hareketlerinde kısıtlanma görülür. Öksürme, hapşırma, uzun süreli oturma, otomobil kullanma, öne doğru eğilme, ağrıyı arttırır. Skolyoz adı verilen belin bir tarafa doğru eğilmesi sık rastlanan bir bulgudur.

    Ağrı hafif, orta veya şiddetli olabilir. İleri vakalarda bacak kaslarında erime, incelme, bacakta üşüme olabilir. Çok nadiren bacaklarda özellikle iç taraflarda (iki taraf) his kusuru ve idrar yapamama veya idrar kaçırma görülür. Bu durumda hasta acilen ameliyata sevk edilmelidir.

    BEL AĞRISI TEDAVİSİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?

    Öncelikle ağrının azaltılıp hastanın sakinleştirilmesi gereklidir. Bu amaçla da ağrı kesici, ödem giderici ilaçlar, kas gevşeticiler kullanılır. İstirahat uzun süreli olmama kaydıyla gerekebilir. Korseleme başlangıç devrelerinde hastayı rahatlatır ancak uzun süreli kullanımlarda bel kaslarının zayıflamasına neden olabilir. Korse çıkarma programını hasta doktoruyla mutlaka konuşmaktır. Bunun dışında ehil ellerde yapılan manipülasyon, fizik tedavi yöntemleri,tıbbi tamamlayıcı yöntemler (Kuru iğne tedavisi , proloterapi) lokal enjeksiyonlar diğer tedavi yöntemleridir.

    Egzersiz tedavinin temellerinden biri, hatta en önemlisidir. Bel ağrısı çeken hastalarda karın, sırt ve bacak kaslhttp://www.kuruigneimstedavisi.com/arı zamanla güçlerini yitirir. Egzersizler bedeni ve ruhi gevşemeyi sağlar, ağrıyı azaltır, kasları güçlendirir, duruşu düzeltir. Hastanın günlük yaşama dönme sürecini kısaltır. Egzersiz türlerini esneklik, bel ve karın kaslarını güçlendirme ve germe olarak sınıflandırabiliriz.

    Sağlıklı günler dileriz.

    Diğer Faaliyet Alanlarımız

    Kadıköy Ağrı Merkezi

    Ağrı, hayatı maalesef olumsuz yönde etkileyen en önemli faktördür. Sizler de ameliyatsız ve ilaçsız ağrılarınızdan kurtulmak için bizlere ulaşınız.

    "

Download books «İstanbul Kadıköy Ağrı Merkezi Tedaviler arşivleri - Kadıköy Ağrı Merkezi» fb2

Коментарии