Dijital(in) Ritmi İletişim, Medya ve Kültür Alanlarında Yeni Perspektifler - Selma KOÇ AKGÜL, Betül PAZARBAŞI - Google Книги

Dijital(in) Ritmi İletişim, Medya ve Kültür Alanlarında Yeni Perspektifler - Selma KOÇ AKGÜL, Betül PAZARBAŞI - Google Книги

Dijital(in) Ritmi İletişim, Medya ve Kültür Alanlarında Yeni Perspektifler

Kitap, insanın dünya ile ilişkilerinde aracılık yapan internet ve bilgi teknolojileri ile dijital ağların iletişim, medya ve kültür izdüşümlerini sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinin bakış açısıyla incelemektedir.

Televizyon yeni bir teknolojik ürün olarak hayatımıza dahil olduğunda, insanı evinin içine hapsedip evin kapılarını ise gerçeğin hayali olan düş dünyasına açtığı gerekçesiyle eleştiriliyordu. Bugün dijital teknoloji ve ağların sınırsız özgürlüğü içinde kendimizi hapsettiğimiz sanal dünyada sosyalleştiğimiz fantazyasının Küresel! Covid 19 pandemisi ile parçalanması ve yalnızlığın soğuk dokunuşunu hissetmemek için aynı düş dünyasına dalmak zorunda bırakılmamız ne kadar da acı.

Alver’in ifade ettiği şekliyle internet ve dijital ağlar, hem kitle iletişimine hem de bireyselleştirilmiş kitle iletişimine olanak sağlamakta, iletişimsel eylemin medyatikleşmesi, iletişim, kültür ve medyaya dayanmakta ve bu sürece insan-makine / bilgisayar-yapay zeka iletişimi dahil olmaktadır.

İletişim ve medya teknolojisinin gelişimiyle medyatikleşen iletişim eyleminin oluşturduğu “Büyük Veri” Lorcu ve arkadaşları tarafından parmaklarımızın dokunuşu, sesimiz ya da görüntümüzle eyleme geçmeye hazır olarak tanımlanmakta dijital platformlarda bilimsel araştırma yöntemleri ile ilgili yol haritası çizilmektedir. Bu süreçte Polat ve Alioğlu ise dijital cihazların kompülsif ve yaygın kullanımının sosyal medya ve çevrim içi video oyunlarıyla aşırı uğraş ve bunlarla ilişkili psikolojik, fiziksel zararlara dair toplumsal kaygıları giderek arttırdığına dikkat çekmektedir.

Tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik el kitabı - Google Книги

Tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik el kitabı - Google Книги

Tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik el kitabı

Günümüzde sağlık hizmetleri farklı meslek gruplarının birlikte koordineli bir şekilde hizmet verdiği ve yüksek teknolojinin kullanıldığı bir yapıya bürünmüştür. Tıbbi sekreterler bu sağlık ekibinin önemli bir parçası olarak sağlık kuruluşuna başvuran hastanın ilk başvuru anından taburcu olana kadar geçen sürecin tüm aşamalarında önemli görevler üstlenmektedir. Üstlendikleri görevleri en iyi şekilde yerine getirebilmesi için tıbbi sekreterlerin iyi bir eğitim almasının önemi her geçen gün artmaktadır.

Yurt dışında 1912’li yıllara kadar dayanan tıbbi dokümantasyon ve sekterlik eğitimi ülkemizde oldukça yenidir. Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programı, ilk defa 1974-1975 eğitim öğretim döneminde Hacettepe Üniversitesi Sağlık Teknolojisi Yüksekokulu’nda 34 öğrenci ile hizmet vermeye başlamıştır. Ancak dönem sonunda bölümün kapatılmasına paralel olarak eğitim görmekte olan öğrencilerin 14’ü Hacettepe Üniversitesi’nde dört yıllık lisans eğitimi almak için aynı yıl açılan Hastane İdaresi Yüksekokulu’na 2. sınıftan başlatılmıştır.

Избранные страницы Содержание Часто встречающиеся слова и выражения Об авторе (2020)

1995 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü Arşiv Anabilim Dalı’ndan mezun olmuştur. 2006 yılında Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladıktan sonra 2008 yılında Ankara Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nde başladığı doktorayı 2013 yılında başarıyla bitirmiştir.

Mesleki hayatına 1997 yılında Başkent Üniversitesi Kütüpha-nesi’nde kütüphaneci olarak başlayan Yalçın, 2006-2009 yılları arasında Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkan yardımcılığı görevini yürüttükten sonra 2009 yılında İzmir Üniversitesi Kütüphanesi’nde kurucu müdür olarak göreve başlamıştır.

Akademik kariyerine 2017 yılından Doğuş Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programı’nda öğretim üyesi olarak başlayan Yalçın, halen aynı programda program başkanlığı görevini yürütmektedir. Yalçın, bilgi ve belge yönetimi, tıbbi dokümantasyon, elektronik yayıncılık, yönetim bilgi sistemleri konularında çalışmalar yapmaktadır.

İstanbul-Kadıköy doğumlu. Balıkesir Üniversitesi’nde Sosyoloji lisans ve lisansüstü eğitimi yaptı. 2012-2013 yılında “Pedagojik Formasyon Eğitim Sertifikası” alarak iki yıl özel eğitim kurumlarında öğretmenlik yaptı. 2015 yılında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet doktora eğitimine başlayan Süleymanoğlu Dinçer, İstanbul Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi lisans eğitimine devam etmektedir.

Lisans ve lisansüstü eğitimi sırasında “Balıkesir’deki polislerin imaj algısı” ve “Güney Marmara Bölgesi sosyal yapı araştırması” gibi araştırmalarda analist olarak görev yaptı. Lisans eğitimi süresince “çokkültürlülük”, “islamofobi”, “görsel medyada kadın imajı” konularında ve yüksek lisans döneminde “milliyetçilik”, “kadına yönelik şiddet” ve “iş ve istihdam” gibi konularda çalışmalar yürüttü. 2015 sonrası “sağlık iletişimi”, “gençlerle iletişim”, “gençlik ve değer ilişkisi”, “gençlerde kimlik arayışı ve aidiyet” ve “toplumsal cinsiyet” gibi konularda eğitim verdi.

2017 yılında Doğuş Üniversitesi’nde Sosyal Hizmetler Programı’nda öğretim görevlisi unvanıyla göreve başladı ve sosyal politika, sosyal sorunlar, yaşlı ve hasta bakım hizmetleri, sosyal hizmet mevzuatı, özel gereksinimli bireyler ve bakım, genel iletişim, girişimcilik gibi dersleri verdi.

Библиографические данные Название Tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik el kitabı Редакторы YUSUF YALÇIN , ROZA SÜLEYMANOĞLU DİNÇER Издатель Hiperlink eğit.ilet.yay.san.tic.ve ltd.sti., 2020 ISBN 605281621X, 9786052816219 Количество страниц Всего страниц: 400 &nbsp&nbsp Экспорт цитаты BiBTeX EndNote RefMan
Bebeklerde depresyon olur mu?

Bebeklerde depresyon olur mu?

Bebeklerde depresyon olur mu ?

Depresyon bebekler de bile görülebilen bir hastalık. Bebeklik depresyonu 6.aydan sonra bebeğin anneden birden bire ayrılmasıyla ortaya çıkar. Annenin, vefatı, uzun süre hastanede kalması, başka bir şehirde ya da ülkede ikamet etmesi, çocuğuna bakım veremeyecek kadar ağır fiziksel ya da ruhsal hastalığının olması bebeklik depresyonunu ortaya çıkaran sebeplerdir.

Depresyon insan yaşamının her döneminde ortaya çıkabilen bir beyin hastalığıdır. Yani depresyon beynin kimyasallarındaki dengesizlikler sonucu ortaya çıkar ve kişiyi hayata karşı mutsuz, keyifsiz ve isteksiz yapar. Depresyonda olan kişi, başına gelen her şeyin sorumlusu olarak kendini görür ve kendini suçlar. Hayata hep olumsuz tarafından bakar. Gelecek ile ilgili beklentisi ümitsiz ve karamsardır. Kendisiyle ilgili değersiz ve sevilmez olduğu inancı vardır. Bu nedenle olayları olduğundan daha abartılı görür ve olayları hep genelleme yaparak yorumlar. Mesela “Böyle şeyler hep benim başıma gelir” der. Ya da resmin geri kalanını görmez ve 100 puanlık sınavdan 75 puan aldığında nasıl bu kadar yanlış yaptım diyerek kendini suçlar. Olayları kendine göre yorumlar ve keyfi çıkarsama yapar mesela arkadaşım beni aramadı sanırım artık benle konuşmak istemiyor” gibi çokça bilişsel çarpıtmalara başvurur.

Depresyon genetik aktarımlı bir hastalık olduğu için anne ya da babada depresyon varsa, tetikleyici faktörlerle çocukta ya da ergende da depresyon görülmesi muhtemeldir. Depresyonun en önemli 2 belirtisi, isteksizlik ve tad alamamadır. Yani depresyonda olan kişinin içinden hiçbir şey yapma isteği gelmez zoraki şekilde yapsa da yaptığı şeyden keyif alamaz. Çaresizlik hissi, düşük enerji, konsantrasyon azlığı, değersizlik ve suçluluk düşünceleri, iştah ya da kilo değişikliği depresyonun diğer belirtileri arasındadır.

Çocuklarda ve ergenler depresyon, Okula gitmek istememe, düşük özgüven, fobiler, karın ağrısı, bulantı ya da baş ağrısı şeklinde görülmekle beraber aşırı hareketlilik, huysuzluk, çabuk sinirlenme, yalan söyleme, evden ya da okuldan kaçma gibi davranış bozuklukları ile de görülebilir.

Depresyon beynin kimyasalları ile ilgili olduğunu söylemiştik. Mutluluktan sorumlu serotonin hormonu ve haz almadan sorumlu dopamin hormonu seviyeleri düşer ve çocuk ya da ergen mutsuz ve keyifsiz olur. Stres hormonları olan norepinefrin ve kortizol seviyelerinde de artış meydana gelerek çocuk ve ergeni huzursuz, öfkeli, kaygılı hisseder ve odaklanma problemleri yaşayarak öğrenme ile ilgili problemler yaşayabilir.

Bazı çocuklar ya da ergenler yaşadığı bu olumsuz duyguları içe atarken bazı çocuklar dışa vurur. Duygularını içe atan çocuk ve ergenler, utangaç, kaygılı ve bağımlı özellikler gösterir ve güvensiz hissederler. Bundan ötürü kendi ile ilgili olumsuz düşüncelere kapılarak depresyona daha eğilimlidirler. Duygularını dışa vuran çocuk ve ergenler ise davranış bozuklukları göstererek daha agresif ve saldırgan tutum sergilerler ancak bu çocukların da madde kullanımına yönelmeleri ve aykırı gruplara katılmaları da olasıdır.

7 yaş öncesi çocuğun dil becerisi yeterli olgunluğa erişmediği için tanı koymak zorlaşabilir. Ancak çocuğun yüz ifadesi, gösterdiği davranışlar, tepkiler ve beden duruşu bu tanın konmasını kolaylaştırabilir.Genetik açıdan eğilim ve nörokimyasal düzensizliğin varlığı, çocuğu depresyona yatkın hâle getirir. Olumsuz hayat olayları ise yatkınlığa sâhip olan çocuklarda ve ergenlerde depresyon gelişmesini tetikler.

Anne ya da babanın vefatı, hastalığı, boşanması, ayrı şehirde yaşamaları ya da çok yoğun iş temposu ile çocuğun duygusal ihmal yaşaması, anne babanın çocuğuna sevgiden ve ilgiden mahrum bırakması, yaşanan göç ya da taşınma, aile içinde sürekli yaşanan çatışmalar, anne ya da babanın ruhsal bozukluğunun olması, ergen çocuğun karşı cinsle yaşadığı problem ve sınav stresi çocuk ve ergenlerdeki depresyonu tetikleyen nedenlerdir.

Ailelere önerilerim:

Kafana takma, üzme kendini, boşver unut gitsin gibi sözler söylememelisiniz. Çünkü bunlar çocuğun kendi iradesinin dışında yani tamamen beyindeki hormonların düzensiz çalışmasıyla ortaya çıkan olumsuz duygu ve düşünceler olduğunu unutmamalısınız.

Çocuğunuzda davranış değişikliği sağlayabilirseniz çocuğunuzun duygu ve düşüncelerinde de değişiklik sağlayabilirsiniz. Mesela çocuğunuzu düzenli spor yapması konusunda teşvik edebilirsiniz. Çünkü spor esnasında vücut endorfin salınımı gerçekleştirir ve kişi kendini iyi hissetmeye başlar. Endorfin hareket halinde yani spor yaparken, dans ederken, zıplarken, ya da koşarken salgılanan mutluluk hormonudur. Dolayısıyla düzenli gideceği bir spor ya da sanat kursu çocuğunuzu iyi hissettirecektir.

Çocuğunuzun en geç 10 gibi uyuması çok önemlidir. Çünkü mutluluk hormonu olan endorfin ve uyku hormonu olan melatonin gece 10 ila 3 arasında salınım yapıyor. Çocuğunuzun kendini huzurlu ve mutlu hissedebilmesi için uyku düzenini bozmaması gerekir.

Güneşli havalarda parkta bahçede zaman geçirmesi için çocuğunuzu teşvik etmelisiniz zira güneş ışınları gözümüzün ağ tabakasından içeri girer ve sinirler aracılığıyla epifiz bezine iletilerek serotonin miktarını artırarak kişiyi mutlu hissettirir.

Normalde yapmaktan keyif aldığı şeyleri tekrar yapması konusunda çocuğunuza ortam hazırlamalısınız. Çünkü haz duygusundan sorumlu dopamin hormonu kişinin sevdiği işlerle meşgul olduğu zamanlarda salınım yapıyor. Mesela sevdiği arkadaşlarıyla oyun oynaması, sinemaya gitmesi ya da sevdiği bir yemeği yemesi dopamin salınımını artırır.

Depresyon bilişsel davranışçı terapiye çok iyi yanıt verir. Bu hissettiği olumsuz duygular ve beraberinde olumsuz düşüncelerin depresyon hastalığının beyindeki duygu merkezini etkilediğini ve bu sebeple isteksiz, keyifsiz ve mutsuz hissettiğini söylemelisiniz. Dolayısıyla harekete geçmesinin düşünceleri üzerinde iyileştirici etkileri olduğunu çocuğunuza anlatmalısınız.

Odaya kendini kapatarak, saatlerce uyuyarak ya da sosyal hayattan uzak kalarak depresyonun daha kötüleşeceğini çocuğunuza söylemelisiniz. Uzman Klinik Psikolog Müjde Yahşi ,”Belirtiler hafif seyretse bile muhakkak çocuk ile çalışan bir klinik psikoloğa başvurmalısınız fakat orta ya da ağır depresyonda ise muhakkak çocuk ergen psikiyatristine başvurmalısınız.”dedi.

"
İbn-i Sina nın yüzyıllar önce keşfettiği mucizevi ballı sarımsak sırrı!

İbn-i Sina nın yüzyıllar önce keşfettiği mucizevi ballı sarımsak sırrı!

İbn-i Sina'nın yüzyıllar önce keşfettiği mucizevi ballı sarımsak sırrı!

İbn-i Sina'nın yüzyıllar önce keşfettiği muc. İbn-i Sina, yüzyıllar önce verdiği tavsiyelerle günümüze ışık tutuyor. Bu ünlü hekim, sarımsak ve balın bir arada tüketilmesinin faydalarını asırlar önce keşfetmiş. İbn-i Sina'nın önerileri arasında sıkça yer alan sarımsak, bal ile birleştirildiğinde birçok sağlık sorununa çözüm sunabiliyor.

İbn-i Sina, döneminde birçok sultanın tedavisi için reçeteler yazan bir hekimdi. Doğadan elde edilen birçok mucizevi besinden faydalanarak tedaviler uygulayan İbn-i Sina, El-Kanun Fi't Tıbb kitabında sıkça sarımsağın güçlü etkilerine detaylı bir şekilde yer vermiştir.

SARIMSAĞI REÇETELERİNDE BOL BOL KULLANMIŞ

İbn-i Sina, modern tıbbın temellerini atan bir isim olarak bilinir ve doğadan elde edilen birçok besinin faydalarını araştırarak tedavilerinde kullanmıştır. Bu ünlü hekimin reçetelerinde sıkça yer verdiği besinlerden biri sarımsaktır. Sarımsak günümüzde yaygın olarak tüketilen doğal bir antibiyotiktir. Ibn-i Sina, bin yıl önce yazdığı eserinde, sarımsağın pişirilerek ya da bal ile karıştırılarak tüketilmesi konusunda önerilerde bulunmuştur.

SARIMSAK KULLANIM ŞEKİLLERİ

Pişirilmiş sarımsağın suyu, gargara yapmak diş ağrılarına olumlu etki eder. Sarımsak, yabani nane ile kaynatılarak içildiğinde veya cilde sürüldüğünde bitleri öldürebilir. Dövülmüş sarımsak, bal ile karıştırıldığında ise balgamın atılmasına yardımcı olabilir.

SARIMSAĞIN FAYDALARI

Sarımsak, içerdiği manganez, B6 vitamini, C vitamini, selenyum ve lif gibi besin öğeleriyle zengin bir kaynaktır. Bu özellikleri sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir ve çeşitli hastalıklara karşı koruma sağlar. Kolesterol düzeylerini düşürmeye yardımcı olur, kan basıncını azaltarak kalp hastalıkları riskini azaltır. Aynı zamanda Alzheimer ve demans gibi nörodejeneratif hastalıkların önlenmesine katkıda bulunabilir. Kemik sağlığını iyileştirir ve içerdiği allicin sayesinde serbest radikallere karşı koruma sağlar. Sarımsak, tansiyonu düşürme etkisi ile bilinir, aynı zamanda karaciğeri koruyabilir. Doğal bir antibiyotik olarak mesane enfeksiyonlarına karşı etkili olabilir. Bu nedenlerle düzenli olarak sarımsak tüketmek, genel sağlığı destekleyen birçok fayda sağlayabilir.

"İbn-i Sina'nın yüzyıllar önce keşfettiği mucizevi ballı sarımsak sırrı!" haberi, 30 Ocak 2024 tarihinde yazılmıştır. 30 Ocak 2024 tarihinde de güncellenmiştir. Sağlık kategorisi altında bulunan İbn-i Sina'nın yüzyıllar önce keşfettiği mucizevi ballı sarımsak sırrı! haberi 2024 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. İbn-i Sina'nın yüzyıllar önce keşfettiği mucizevi ballı sarımsak sırrı! 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. Sağlık konusunda 05 Şubat 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

sarımsak sarımsağın faydaları İbn-i Sina İbn-i Sina sarımsak YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

"
HPV aşısı rahim ağzı kanserinden yüzde 93 koruyor

HPV aşısı rahim ağzı kanserinden yüzde 93 koruyor

HPV aşısı rahim ağzı kanserinden yüzde 93 koruyor

İnsan papilloma virüsünün (HPV) yol açtığı rahim ağzı (serviks) kanserinin önlenmesi ve erken teşhis edilmesinde tarama testlerinin önemini dile getiren uzmanlar, HPV'ye karşı uygulanan aşının da yüzde 93 oranında kanserden koruduğunu belirtiyor.

30.01.2024 14:27

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanları ile Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi'nde (KETEM) görevli hekimler, dünyada kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olan rahim ağzı kanserinden korunma yöntemleri ve tarama programları hakkında soruları yanıtladı.

Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Erhan Aktürk, kadınlar arasında yaygın görülen ve dünyada önlenebilir ölüm sebepleri arasında yer alan serviks kanserinin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi.

Türkiye'de bu kanser türünün görülme sıklığının ve ölüm oranlarının yıllar içerisinde Sağlık Bakanlığının düzenlediği kanser tarama programları sayesinde azaldığını anlatan Aktürk, Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) serviks kanserinin 2120 yılında ortadan kaldırılmasını hedeflediğini dile getirdi.

Doç. Dr. Aktürk, rahim ağzı kanseri vakalarının yüzde 99'unun cinsel temas yoluyla bulaşan HPV virüsünden kaynaklandığını, bu virüsün de bazı tarama yöntemleriyle tespit edilebildiğini belirterek, "Rahim ağzından aldığımız hücrelerde 'Bu virüs var mı?' diye bakabiliyoruz. İkinci bir yöntem de smear testi. Smearle lezyonları kansere ilerlemeden önce ya da çok erken evrede kanseri kolayca tedavi edilebilecek şekildeyken tespit edebiliyoruz. Bütün kadınlar düzenli aralıklarla bu testleri yaptırırsa ölüm oranlarını daha da düşürebiliriz." diye konuştu.

Kadının hayat standartları ile sağlığının korunması adına farkındalık oluşturulması ve erken önlem alınması gerektiğini vurgulayan Aktürk, bu kanser türündeki bir numaralı önlemin kadınların rahim ağzı kanserinin ne olduğunu, nasıl bulaştığını bilmesi, doğru kaynaklardan bilgi alması ve etrafını da bilgilendirmesi olduğunu ifade etti

"Aşı ne kadar erken yaşta yapılırsa koruyuculuğu o kadar iyi oluyor"

Doç. Dr. Aktürk, ikinci basamak korunma yönteminin ise aşılar olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:

"Bu aşılar, HPV virüsünün kansere ilerlemesinin engellenmesi için oluşturulmuş. Türkiye'de de 9'lu aşı var. Rahim ağzı kanserlerinin yüzde 93'üne HPV'nin 7 tipi sebep oluyor. Aşı bu 7 tipi içeriyor. HPV'nin 'siğil' dediğimiz, kanser olmayan ama rahatsızlık veren hastalığı da oluşturan 2 tane tipi var. Aşı bunu da içeriyor. 9-46 yaş aralığındaki tüm kadınlara öneriliyor. Hedef kitle, özellikle 9-14 yaş arasındaki çocuklar. Ne kadar erken yapılırsa koruyuculuğu o kadar iyi oluyor ama 46 yaşına kadar da bu aşı yapılabilir. Üç doz şeklinde yapılıyor."

HPV aşısına yönelik halk arasında "kısırlığa sebep oluyor" veya "öldürüyor" gibi bazı yanlış düşüncelerin olduğunu aktaran Aktürk, "Bu aşıyı olduğunuz zaman (genital) siğillerin yüzde 90'ını engellemiş oluyorsunuz, rahim ağzı kanserine yüzde 93 olasılıkta daha az yakalanıyorsunuz. DSÖ, 2030'da tüm dünyadaki 15 yaşına gelmiş kız çocuklarının yüzde 90'ının aşılanmış olmasını hedefliyor. Bu kadar önemli ve üzerinde durulan bir konu." diye konuştu.

Türkiye'deki tarama programı kapsamında 3 yılda 1 smear, 5 yılda 1 de HPV testi yapıldığını, böylece tanının erken konulduğunu, tedaviye erken başlanıldığını anlatan Aktürk, aşı olunsa dahi tarama testlerinin ihmal edilmemesi gerektiğinin altını çizdi.

"Türkiye'de rahim ağzı kanseri taraması üzerinde titizlikle duruluyor"

Doç. Dr. Aktürk, HPV kansere dönüştüğünde yüz güldürücü olmayan sonuçlara yol açabildiğine dikkati çekerek, kanser belirtilerini "artan yoğun akıntı, hastalığın evresine göre lekelenme şeklinde veya yoğun kanama, kasık ağrısı, idrar veya büyük abdestle ilgili problem" olarak sıraladı.

Serviks kanserinde hastalığın evresine göre kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi gibi tedavi metotları bulunduğunu anlatan Aktürk, bu kanser türünde de ileri evrede ölüm riskinin yüksek olduğunu kaydetti.

Doç. Dr. Aktürk, "Türkiye'yle ilgili 2021 verilerine göre, 43 milyon kadın nüfusunda 100 binde yüzde 4-5 oranında yıllık yeni vaka görülüyor. Dünya genelinde de yılda 600 bin yeni vaka ve 350 bin ölüm oluyor. Türkiye'de de 2021'de 43 milyon kadın nüfusunda 1300 ölüm gerçekleşmiş. Dünyada görülen rakamlara göre oldukça düşük. Çünkü Türkiye'de Ulusal Kanser Tarama Programı çerçevesinde rahim ağzı kanseri taraması üzerinde titizlikle duruluyor ve bunun sonuçları da alınıyor, ölüm oranları düşüyor." ifadelerini kullandı.

Rahim ağzı kanserine yönelik taramaların devlet bünyesindeki kuruluşlarda ücretsiz yaptırılabildiğini belirten Aktürk, kamu hastanelerinin hepsinde smear alındığını, HPV taramalarının da KETEM ile Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM) 5 yılda bir düzenli yaptırılabildiğini sözlerine ekledi.

KETEM'lerdeki taramada HPV riski tespit edilenler hastaneye yönlendiriliyor

Ümraniye İlçe Sağlık Müdürlüğüne bağlı Dudullu KETEM'de sorumlu hekim olan Dr. Ayşe Keleş ise bu merkezlerde Ulusal Kanser Tarama Programı kapsamında DSÖ'nün önerdiği rahim ağzı, meme ve kolorektal kanserlerine yönelik tarama yapıldığını söyledi.

Rahim ağzı kanserine karşı 30-65 yaş arası kadınlara 5 yılda bir HPV tarama programını uyguladıklarını aktaran Keleş, bu yaş aralığındaki kişilerin tarama programına dahil edilmesiyle erken evrede kanser oluşumunun engellendiğini ve tedavinin sağlandığını ifade etti.

Dr. Ayşe Keleş, İstanbul'da geçen yılki tarama programına katılım oranına ilişkin, "Rahim ağzı kanseri için İstanbul'daki birinci basamak sağlık tesislerinde yaklaşık 81 bin tarama gerçekleştirildi. Erken evredeki ya da hiçbir belirtisi olmayan kişilere daha fazla ulaşmamız gerekiyor." dedi.

Merkezde tanı koymadıklarını, bir kişinin riski olup olmadığını tespit ettiklerini anlatan Keleş, rahim ağzından aldıkları akıntı örneğinde HPV pozitiflik durumu saptanırsa ileri tetkik ve tedavi için kişinin hastaneye sevkinin sağlandığını aktardı.

Dr. Keleş, tarama yaptırmak için KETEM'den randevu almak isteyenlerin Sağlık Bakanlığının internet sitesinden kendilerine en yakın merkezin bilgilerine ulaşıp oraya direkt başvurabileceklerini, ayrıca telefon ya da "Kanser Randevu Sistemi"nden randevu oluşturabileceklerini kaydetti.

"
Bütüncül sağlığınızı ve ruh halinizi iyileştirmek için almanız gereken besin takviyeleri

Bütüncül sağlığınızı ve ruh halinizi iyileştirmek için almanız gereken besin takviyeleri

Bütüncül sağlığınızı ve ruh halinizi iyileştirmek için almanız gereken temel besin takviyeleri

Hayatın yoğun temposunda, zaman zaman kendimizi kötü hissedebilir, stresli, sinirli, uykusuz veya enerjisiz olabiliriz. Uykuya dalmakta, uyanmakta veya gün boyunca enerjik kalmakta zorluk çekebilir, motivasyonumuzda düşüşler yaşayabiliriz. Bazı günler adeta kolumuzu kaldıracak enerji ve isteği bulamayabilir, odaklanmakta, işlerimizi tamamlamakta güçlük çekebiliriz. Tüm bunların ardında anlık olumsuz gelişmeler, gündemdeki olaylar, yaşadığımız birtakım tatsızlıklar gibi çoğu zaman geçici ve çevresel faktörler olsa da madalyonun bir de diğer yüzü var: O da yaşadığımız bazı vitamin ve mineral eksiklikleri.

Ne yazık ki modern yaşamın getirdiği birtakım zorluklar ve günümüzdeki beslenme alışkanlıkları, artık bazı temel besin öğelerini yeterince alamamamıza neden olabiliyor. Ve bu eksiklikler karşılanmadığında günlük hayatımızı ve yaşam kalitemizi olumsuz etkileyen pek çok duygu ve durum ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Dolayısıyla bütüncül sağlığınızda bir şeylerin iyi gitmediğini ve ruh halinizin pek de iyi olmadığını hissediyorsanız, vücudunuzda neyin eksik olduğunu öğrenmenizde fayda var.

Örneğin, stresle baş etmekte güçlük çekiyor, sürekli kaygılı bir ruh halinde dolaşıyorsanız bunun nedeni magnezyum eksikliği olabilir. Veya dikkatinizi toplayamıyor bir işe başlamak için ihtiyacınız olan motivasyonu bir türlü yakalayamıyorsanız bu, D vitamini eksikliği yaşadığınızın sinyali olabilir. Uzmanlara göre, birtakım vitamin ve mineral eksiklikleri genel sağlık ve ruh hali üzerinde büyük etki sahibi. Bunların başında da D vitamini, magnezyum, B vitaminleri ve omega-3 geliyor.

Önemli not: Bu yazıda yer verilen tüm bilgi ve öneriler bilimsel destekli makaleler baz alınarak, genel bilgilendirme amaçlı hazırlanmış olup herhangi bir uzman tavsiyesi içermemektedir. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren öğelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurun.

D vitamini

Güneş ışığıyla sentezlenen D vitamininin çok sayıda faydası mevcut. Bunların başında kas ve kemik sağlığını destekleme, kalsiyum emilimine yardımcı olma, kemik erimesi riskini azaltma ve bağışıklık sistemini güçlendirme geliyor. Öte yandan, araştırmalar, D vitaminin ruh hali üzerinde de olumlu etkileri olduğunu ve depresyon riskini azalttığını gösteriyor. Yetersiz D vitamini alımı, yorgunluk ve motivasyon düşüklüğü ile yakın ilişkili. Bir işe başlamakta güçlük çekiyor, dikkatinizi, odağınızı toplayamıyor, sürekli motivasyon eksikliği yaşıyorsanız D vitamini değerinize baktırmanızda fayda var.

Magnezyum

Magnezyum, vücudun birçok temel işlevinde rol oynuyor, kas ve sinir fonksiyonlarını, kan şekerini ve tansiyonu düzenliyor. Ayrıca kalp sağlığı için de çok önemli. Diğer yandan stresle başa çıkmada da kritik bir yolu var. Magnezyum takviyesi, stres ve kaygı yönetimi üzerinde olumlu etkiler gösterebilir ve genel sağlık durumunu iyileştirebilir. Uyku düzeninin iyileştirilmesi için de pek çok uzman ve araştırma, magnezyum takviyesini öneriyor. Stresle, kaygıyla baş etmekte, bedeninizi, zihninizi gevşetip rahatlatmakta zorlanıyorsanız magnezyum eksikliği yaşıyor olabilirsiniz.

B vitaminleri

B vitaminleri, vücudun enerji sisteminin doğru çalışması ve sinir sisteminin iyileştirilmesi için oldukça önemli. Sağlıklı hücre fonksiyonları, beyin sağlığı ve genel ruh hali üzerinde B grubu vitaminlerinin kritik bir yeri var. B1 vitamini genel enerji seviyelerine, B2 vitamini hücre fonksiyonlarının doğru çalışmasına, B3 vitamini DNA onarımlarına, B6 vitamini kırmızı kan hücrelerinin üretimine, B7 vitamini yağ asitleri sentezine, B9 vitamini DNA sentezi ve hücre büyümelerine, B12 vitamini ise sinir sistemi sağlığına katkı sağlıyor. B vitaminleri eksikliği ise enerji düşüklüğü, hafıza sorunları, sinir sistemi düzensizlikleri gibi sorunlara yol açıyor. Genel olarak tüm B vitaminleri bütüncül sağlık ve genel ruh hali açısından önemli olsa da uzmanlar özellikle B1, B6 ve B12 vitaminlerinin eksikliğine dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Çünkü, bu vitaminler sinir sisteminin ve beyin fonksiyonlarının doğru çalışmasını, serotonin ve norepinefrin gibi mutluluk hormonlarının üretimini ve vücudun genel enerji seviyesini doğrudan etkiliyor. Eksikliklerinde yorgunluk, enerji düşüklüğü, depresyon, anksiyete riski gibi olumsuz durumlar ortaya çıkabiliyor.

Omega-3 yağ asitleri

Beyin sağlığı ve kognitif işlevler için hayati önem taşıyan omega-3 yağ asitleri, anti-inflamatuar özelliklere sahip olup, özellikle kronik inflamasyona bağlı gelişebilen depresyon ve anksiyeteyle mücadelede oldukça etkili. Ayrıca, hücre zarlarının esnekliğini artırarak beyin hücrelerinin daha iyi iletişim kurmasını sağladıkları için hafıza ve öğrenme becerilerini iyileştirmek için de kritik bir öneme sahip. Bazı çalışmalar, beyin sağlığını destekleyen omega-3 yağ asitlerinin Alzheimer hastalığını önlemede de etkili olduğunu açığa çıkarıyor.

Önemli not: Bu yazıda yer verilen tüm bilgi ve öneriler bilimsel destekli makaleler baz alınarak, genel bilgilendirme amaçlı hazırlanmış olup herhangi bir uzman tavsiyesi içermemektedir. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren öğelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurun.

Sonuç olarak uzmanların ve bilimsel araştırmaların da dikkat çektiği üzere, bütüncül sağlığınızın yanı sıra genel ruh halinizi ve modunuzu da iyileştirmek, özellikle ortada bir şey yokmuş gibi görünürken kötü hissetmenizin ardındaki olası nedenleri açığa çıkarmak için vitamin ve mineral eksikliklerinize baktırmalı, doktorunuzun da uygun gördüğü şekilde gerekli takviyeleri almalısınız.

Kaynaklar: healthline, mayoclinic, webmd

"
Yaşlanmanın Ruh Sağlığına Etkisi | Op. Dr. Ali Gürtuna

Yaşlanmanın Ruh Sağlığına Etkisi | Op. Dr. Ali Gürtuna

Yaşlanmanın Ruh Sağlığına Etkisi

Yaşlanmanın ruh sağlığına etkisini ana hatlarıyla değerlendirmeye çalışacağım. Yaşlılar hayatın tatlılığını ve acısını ailedeki herkesten daha fazla deneyimlemiş ve yetişkinliğin bir sonraki aşamasına muzaffer bir şekilde geçmiş olsa da, bazen onların da desteğe ihtiyacı vardır. Toplum olarak yaşlı yetişkinlerin de zihinsel sağlık sorunlarından etkilenebileceğini hatırlamamız gerekiyor. Bunun nedeni, yaşlandıkça sağlıklarının pek iyi olmamasıdır, Bu durum bazı yaşlı yetişkinleri çok etkiliyor çünkü yardım istemeyi veya bu konuyu tartışmayı zor buluyorlar.

Yaşlanmanın Ruh Sağlığına Etkisi

Ruh sağlığıyla ilgili sorunlar yaşlı bir yetişkinin fiziksel sağlığını kötüleştirebilir. Aynı zamanda mevcut bir hastalığın iyileşmesinin önünde bir engel haline gelir. Bazen akıl hastalıkları bir yaşta iyileşebilir, bazen de azalabilir. Yaşlı bir kişinin yardıma ihtiyacı olduğunda belirtilere dikkat etmek önemlidir.

İşte dikkat etmeniz gereken işaretlerden birkaçı:

Sürekli endişe Yüksek stres seviyeleri Uyuma zorluğu Olumsuz veya intihar düşünceleri Olağandışı davranış sinirlilik Umutsuz hissetmek Madde bağımlılığı Vücutta sürekli ağrı veya baş ağrısı Aşırı öfke İştahsızlık veya kilo kaybı Yaşlanmanın Ruh Sağlığı Sorunları

Yaşlı bir yetişkinin zihinsel sağlık gereksinimleri genç nüfusunkinden biraz farklıdır. Yaşlı bir vatandaşın ölümünün yerini değiştirmek veya bedensel hastalıklar gibi şeyler yaşlı bir yetişkinin ruh sağlığını etkileyebilir. Yaşlı vatandaşların karşılaştığı en yaygın zihinsel sağlık sorunları şunlardır:

1. Depresyon

İnsanlar yaşlandıkça, bazıları duygusal sağlıkla, bazıları ise fiziksel sağlıkla ilgili olan çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Her ikisi de kişinin ruh sağlığını etkiler. Yaşlı yetişkinlerde depresyon genellikle göz ardı edilir, çünkü depresyon belirtilerinin yaşlanmanın bir parçası olduğuna yanlış bir şekilde inanılır. Ve tedavilere erişim, etrafındaki damgalama nedeniyle sıklıkla reddediliyor.

Yaşlı yetişkinlerde depresyonun yaygın nedenlerinden bazıları şunlardır:

Yalnızlık ve izolasyon Azalan amaç duygusu Sağlık sorunları Yakınlarının ölümü

Yaşlı yetişkinlerde depresyona aşağıdakiler gibi diğer sağlık sorunları için alınan ilaçlar da neden olabilir:

Tansiyon Beta blokerler Yüksek kolestorol Parkinson hastalığı Uyku hapları Kalp hastalığı Ülser Steroidler Estrojen

Bazı tıbbi durumlar da yan etki veya psikolojik reaksiyon olarak depresyona neden olabilir. Bu hastalıklardan bazıları şunlardır:

2. Madde bağımlılığı

Yaşlı yetişkinlerde madde bağımlılığı sandığımızdan daha yaygındır. Çoğu yaşlı yetişkin yalnız yaşama ve bazen kendilerini izole etme eğiliminde olduğundan, başlangıçta tanınmaz. Belirtiler, yaşlanmanın tipik belirtileri olduğu düşünülerek göz ardı edilebilir. Sıradan bir içecekten daha fazlasıdır, yaşlı yetişkinler çeşitli nedenlerle destek olarak maddelere yönelebilirler.

Sebeplerden bazıları şunlardır:

Finansal konular Yalnızlık Bir arkadaşın veya aile üyesinin kaybı Aile çatışmaları Uyku eksikliği Kronik ağrı Madde bağımlılığının geçmişi

Yaşlı yetişkinlerde madde bağımlılığının bazı belirtileri şunlardır:

Hafıza kaybı Bilinç bulanıklığı, konfüzyon Konuşma bozukluğu Endişe Ruh hali Günlük aktivitelere ilgi kaybı Kötü hijyen

Madde bağımlılığı çeken yaşlı bir yetişkine, onunla bu konu hakkında yargılamadan konuşarak ve ona nazik davranarak yardım etmeye başlayabilirsiniz. Zorbalığa maruz kalmadan yardıma ihtiyaçları olduğunu anlamaları gerekiyor. Bu yapıldıktan sonra onlara gerekli yardımı alabilirsiniz.

3. Demans

Demans bir hastalık değil, kişinin zihinsel işlevinin durumudur. Demans, beynin dil, öğrenme, karar verme ve hafızadan sorumlu kısmı enfekte olduğunda veya bir hastalıktan etkilendiğinde ortaya çıkar.

Yaşlı yetişkinlerde çeşitli nedenler demansa neden olabilir:

Parkinson hastalığı Karışık demans Alzheimer Lewy vücut demansı Frontotemporal demans Vasküler demans

Bazen demans, bazı ilaçlara veya tedavi edilebilecek bir hastalığın yan etkisine bağlı olduğunda tedavi edilebilir. Örneğin tiroid ilaçlarına bağlı demans tedavi edilebilir.

Demans belirtileri her bireye göre değişir.

Demans hastası bir kişide görülebilecek yaygın belirtiler şunlardır:

Saati ve tarihi bilmemek Doğru kelimeleri bulmada zorluk Ruh hali ve davranıştaki değişiklikler Ortak eşyaların yanlış yerleştirilmesi Tekrarlanan kelimeler veya yorumlar Unutkanlık Rasyonel düşüncenin azalması Depresyonda olmak En kötü senaryolar arasında halüsinasyonlar yaşanması ve günlük aktivitelerde yardıma ihtiyaç duyulması da yer alır. Genellikle yaşlı yetişkinlerin 24 saat bakıma ihtiyacı vardır. 4. Kaygı

Kaygılı veya gergin hissetmek yetişkinler ve çocuklar arasında yaygındır, ancak bireyin günlük yaşamını etkilemeye başladığında yardım almak daha iyidir.

Yaşlı yetişkinlerde kaygı farklı şekillerde görülebilir, yaygın olanlardan bazıları şunlardır:

Yaygın Anksiyete Bozukluğu (GAD) Fobiler Panik atak Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) Travma sonrası stres bozukluğu (PTSD)

Yaşlı yetişkinlerde kaygı, onunla yaşamayı öğrendikçe veya semptomlarını maskeledikçe sıklıkla teşhis edilememektedir. Yaşlı yetişkinlerde kaygının görülebileceği yaygın yollardan bazıları şunlardır:

Titreme ve panik hissi Nefes almakta zorlanıyor ve terliyorum Mide bulantısı yaşamak Baş dönmesi veya baygınlık hissi Sindirim sorunları yaşamak Göğüs rahatsızlığı Baş ağrısı çekiyorum Görme sorunları yaşamak Gergin ve yorgun hissetmek Mantıksız düşüncelere sahip olmak Unutkanlık Kolayca sinirlendiğini hissetmek Kaygıyı tetikleyen etkinliklerden, yerlerden, insanlardan ve düşüncelerden kaçınmak Kilo, iştah veya yeme alışkanlıklarında değişiklikler yaşamak Uyumak için çabalıyorum Kendini izole etmek Takıntılı düşüncelere sahip olmak ve kompulsif davranışçılığa girişmek 5. İntihar

Yaşlı yetişkinler en yüksek intihar oranına sahiptir. Çoğu zaman yalnızlığın ve izolasyonun kurbanı olurlar. Yalnızlık mutlaka yalnız yaşamak anlamına gelmez, Yalnız yaşayan bir insan mükemmel bir sosyal hayata sahip olabilir. İntiharı düşünen kişi her zaman hayatına son vermek istemez, acıyı dindirmenin bir yolunu arıyorlar. Yaşlı bir yetişkinin hayatına son vermek istemesinin yaygın nedenlerinden bazıları şunlardır:

Finansal Kriz Yalnızlık Depresyon Eşin veya sevilen birinin ölümü Amaçsızlık duygusu

Yaşlı bir yetişkin intihara meyilli hissettiğinde tespit edilebilecek bazı belirti ve semptomlar şunlardır:

Önceki intihar girişimleri Gelecek planlarına ilgisizlik Bağımsızlığı veya amacı kaybetme duygusu İşlevselliği veya yaşam beklentisini büyük ölçüde sınırlayan tıbbi durumlar Bilişsel bozukluğun neden olduğu dürtüsellik Sosyal izolasyon Değişime uyum sağlamada ciddi zorluk Cesur veya risk alan davranışlarda bulunmak Kişilikteki ani değişiklikler Alkol veya ilacın kötüye kullanılması veya kötüye kullanılması Sözlü intihar tehditleri Değerli eşyaları başkasına vermek Yaşlanmanın Ruh Sağlığına Etkisine Nasıl yardımcı olabilirsin?

Yaşlı yetişkinlerin sağlıklı ruh sağlığını korumak sadece onların değil, etraflarındaki insanların da elindedir. Yaşlı yetişkinlerin sağlıklı bir yaşam tarzına ve zihinsel sağlığa sahip olmalarına yardımcı olmanın bazı yollarını burada bulabilirsiniz.

Arkadaşlarıyla/aileleriyle iletişimde kalmalarına yardımcı olun:

Yaşlı yetişkinlerin arkadaşlarıyla ve yakınlarıyla iletişimde kalmalarına yardımcı olunabilir. Kendilerini yalnız ve tenha hissetmemeleri çok önemlidir, bu zaman ve mesafe nedeniyle gerçekleşebileceği gibi, zamanla kendilerine yakın olan insanlar dünyanın farklı yerlerine taşınarak onlarla iletişimde kalmayı zorlaştırabilir. Bu nedenle birçok yaşlı yetişkin depresyona girme eğilimindedir. Teknoloji geliştikçe yakınları onlara dijital formlar aracılığıyla sevdikleriyle nasıl iletişimde kalacaklarını öğretmek zorunda kalıyor. Bu, arkadaş olmanıza ve pozitif kalmanıza yardımcı olacaktır.

Beyni keskin tutmak:

İnsan yaşlandıkça sadece bedeni değil, zihni de zayıflar. Bu nedenle, beyin egzersizi yapmak ve bir yaştan itibaren bilişsel gerilemeyi önlemek için sağlıklı bir rutini sürdürmek önemlidir. Yaşlı yetişkinlerle vakit geçirerek ve bulmacaları, bulmacaları ve masa oyunlarını çözmelerine yardımcı olarak yardımcı olunabilir. Kitap okumak aynı zamanda yaşlı yetişkinlerin zihinlerini aktif tutmanın da harika bir yoludur.

Fiziksel olarak aktif olmak:

İster sadece yürüyüş yapın, ister yoga yapın, hatta dans edin, yaşlı yetişkinlerin fiziksel ve zihinsel sağlıkları için fiziksel aktiviteye katılmaları gerekir. Yürürken onlara eşlik edebilirsiniz, hatta evcil hayvanlar bile kullanışlıdır. Evcil hayvanlar yaşlı yetişkinler için ilgi çekici olabilir ve zihinsel ve fiziksel sağlığa yardımcı olabilir. Fiziksel olarak aktif olmak onlara güven verir ve işlerini yönetmelerine olanak tanır, kendilerini daha az bağımlı hissetmelerini sağlar ve düşme riskini azaltır. Tüm bunların dışında egzersiz yaşlı yetişkinlerde depresyon, stres ve anksiyete olasılığını da azaltabilir.

Bir hobi edinmek:

Yaşlı yetişkinler emeklilikten sonra amaçlarını yitirme eğilimindedirler. Hobilerin yardımıyla bu önlenebilir. Herkesin kişisel bir istek listesi veya yapılacaklar listesi olabilir, emeklilik, kutuları işaretlemeye başlamak için mükemmel bir zamandır. Çömlekçilik, bahçıvanlık, örgü, resim veya başka herhangi bir aktivite yaşlı yetişkinlerin meşgul kalmasına yardımcı olur.

Gönüllülük:

Birçok yaşlı yetişkin hizmet etmede amaç bulur. Bu durumlarda gönüllülüğün çok faydası oluyor. Yardıma ihtiyaç duyan nedenler çok az, dolayısıyla katkıda bulunmak için pek çok fırsat var, yaşlı yetişkinler için gönüllülük için doğru kıyafeti bulmaya yardımcı olabiliriz. Gönüllülük onların amaçlarına hizmet eder ve kendilerini değerli ve ihtiyaç duyulduklarını hissettikleri için fiziksel ve zihinsel sağlıklarına yardımcı olur.

Bunun dışında ilaç alımlarını düzenli olarak takip etmek, tıbbi kayıtlarını belgelemek, ilacın yan etkilerini ve ruh hallerini takip etmek de yaşlı yetişkinlerin sağlıklı zihinsel ve fiziksel sağlığa sahip olmalarına yardımcı olmak için çok önemlidir.

Referanslar:


Yaşlanmanın Ruh Sağlığına Etkisi https://www.cdc.gov/aging/olderadultsandhealthyaging/mental-health-and-aging.html https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5315032/ https://bluemoonseniorcounseling.com/how-does-aging-affect-your-mental-health/ https://www.apa.org/topics/aging-older-adults/depression "
Doktor başkandan Türkiye’ye örnek olacak projede ‘kanser günü’ farkındalığı İhlas Haber Ajansı

Doktor başkandan Türkiye’ye örnek olacak projede ‘kanser günü’ farkındalığı İhlas Haber Ajansı

Doktor başkandan Türkiye’ye örnek olacak projede ‘kanser günü’ farkındalığı

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç, sağlık alanında Türkiye’ye örnek olacak Kanser Hastalarına Tedavi Sonrası Bakım Merkezi’ni (HOSPİS) ziyaret ederek, Dünya Kanser Günü’nde farkındalık oluşturdu. Başkan Büyükkılıç ayrıca, Kayseri Şehir Hastanesi Onkoloji ve Çocuk Hematoloji Servisi’nde tedavi gören hastaları ve çocuk hastaları da ziyaret etti.

Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç, Büyükşehir Belediyesi’nin sağlık yatırımları içerisinde önemli bir yer tutan ve tıp alanındaki bilim insanları tarafından beğeni ile karşılanarak İstanbul Üniversitesi DoktorClub Awards 2022 Türkiye’nin Sağlık Ödülleri’nde ‘Yılın Yenilikçi Uygulaması’ kategorisinde birincilik ödülü alan Hospis Merkezi’nde 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde basın toplantısı düzenledi.

Toplantıya Başkan Büyükkılıç’ın yanı sıra, AK Parti Kayseri Kadın Kolları Başkanı Meral Koşar, Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Kayseri Şubesi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Özdemir ile dernek yönetimi katıldı. Büyükkılıç, basın toplantısında yaptığı konuşmada, “Bu toplumu ilgilendiren, herkesi ilgilendiren bir alanda dikkat çekmek bağlamında 4 Şubat Dünya Kanserle Mücadele Günü olarak tanımlanmış olabilir. Bizim bu alanı diğer konularda olduğu gibi tüm yıla yaymak mecburiyetinde olduğumuzu unutmamak gerekir” dedi.

“Erken teşhis, erken tedavi”

Bir doktor başkan olarak kanser vakalarının arttığına dikkat çeken Başkan Büyükkılıç, “Ben de bir hekimim, hocam burada vurguladı, ölüm sebeplerinin içerisinde kanser ikinci sırada, birinci sırada kalp hastalıkları var. Kalp damar ile ilgili hastalıklarda en çok beslenme faktörü, kanser vakalarında da beslenme faktörü ön plana çıkıyor. Erken teşhis, erken tedavi diye kanser vakalarında ya da tüm hastalıklarda geçerli olan bu durum önem arz ediyor. Kanser yoğunluğunun da hem dünyada hem ülkemizde arttığını göz ardı edemeyiz” diye konuştu.

“İşte Recep Tayyip Erdoğan farkı”

Büyükkılıç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde bu alanda yapılan çalışmaları takdir ettiğini belirterek, şunları söyledi:

“Sağlık Bakanlığı’mızın bu alanda yapmış olduğu çalışmaları takdir ediyorum. Kanserin erken teşhisi için özellikle hanım kardeşlerimizle ilgili sahada yapmış olduğu, belediyelerimizle de iş birliği halindeki çalışmalarda kapı kapı geziliyor. Ayrıca tedavi bağlamında insanı yaşat ki devlet yaşasın diyor, hocalarım da bilir, özel hastanelerde onkoloji tedavilerinde para alınmıyor. İşte Recep Tayyip Erdoğan farkı, Sayın Cumhurbaşkanımızın farkı, sağlık alanında kanser tedavilerinde özel hastaneler dâhil para alınmıyor. Böyle de bir sosyal yönü olan devletin mensuplarıyız. Ülkemizin de insanımızın da kıymetini bilmemiz gerekiyor.”

“Bu projemizle birincilik ödülü aldık”

Kısa sürede hayata geçirilecek olan Hospis projesinin birincilik ödülü aldığını ve ülke genelinde dikkat çeken bir proje olduğunu hatırlatan Başkan Büyükkılıç, “Sosyal bir proje olarak, bu konuda toplumun duyarlı, Kayseri’mizin duyarlı olduğu bir alanda bizler bir projeyi hayata geçiriyoruz. Bu konuda yardımcı olmak istiyoruz. Bu projemizde İstanbul Tıp Fakültesi’nde birincilik ödülü aldık. Gerçekten kendisinden söz ettirecek olan proje, kısa zamanda inşallah hayata geçirilir. Bakanlık nezdinde girişimlerde bulunuldu, inşallah kabul görecek, mesafe alınacak” ifadelerini kullandı.

“En kısa zamanda Alzheimer Merkezi’ni hayata geçireceğiz”

Bir başka konuya da dikkat çeken Büyükkılıç, Alzheimer Merkezi’ni de kısa sürede hayata geçireceklerini vurgulayarak, “Önemli olan hastalanmadan önlem almaktır. Bu alanda biz çalışmalarımızı yaparken, hekim bir başkan olarak sosyal belediyecilik anlayışıyla, çok önem arz eden alan olan alzheimer konusunda da bir proje geliştirdik. Alzheimer ile ilgili dijital zehirlenme bunu tetikliyor. Yaş grubu olarak öne doğru çekilmeye başladı. İnsan odaklı projelerimizden birisi olarak yeri, projesi hazır, en kısa zamanda bu projeyi hayata geçireceğiz. Sabah alacağız, evinden getireceğiz, gün boyunca hizmet edeceğiz, onu eğitecek, yönlendirecek çalışmalar yapacağız. Ayrıca uyuşturucu ile mücadele konusunda da projede Yeşilay ile birlikte gerekli her türlü desteğimizi veriyoruz. Biz sizleri seviyoruz, sizlere hizmet için varız” diye konuştu.

“Bu kurum Türkiye’de olmayan bir kurum”

Türk Kanser Araştırma ve Savaş Derneği Kayseri Şube Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Özdemir ise açıklamasında şöyle konuştu:

“Kanser biliyorsunuz en önemli ölüm sebeplerinden biri haline geldi. Kalp damar hastalıklarından sonra 2’nci sıraya geldi. İnsanların hayatını tehdit ediyor. Bunda 2 türlü sebep düşünülebilir. Birisi çevre ile ilgili, karşılaştığımız kanserojenlerle ilgili. Diğeri ise insanların beklenen ömrü uzadı. Öncelikle bizim kanser oluşumunu engellemek 1’nci misyonumuz, bu kurum Türkiye’de olmayan bir kurum. Başkanım gitti bu kuruluşun sağlık alanında 1’ncilik ödülü aldı. İyi bir çalışma ve iyi bir performans ortaya koyarsak örnek teşkil edecek ve başka şehirlere de kurulacak. Böyle bir gayret içindeyiz. Çok teşekkür ederim sayın başkanım.”

Başkan Prof. Dr. Özdemir, ayrıca Alzheimer Merkezi projesinin bir sevap kapısı olduğunu söyledi. Konuşmaların ardından Başkan Büyükkılıç, Özdemir’e çiçek takdiminde bulundu.

Büyükkılıç’tan Şehir Hastanesi Onkoloji ve Çocuk Hematoloji Servisi’nde Hasta Ziyareti

Öte yandan Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç, Kayseri Şehir Hastanesi Onkoloji ve Çocuk Hematoloji Servisi’nde tedavi gören hastaları ve çocuk hastaları ziyaret ederek, geçmiş olsun dileklerinde bulundu.

Başhekim Doç. Dr. Serhat Koyuncu ve AK Parti Kayseri Kadın Kolları Başkanı Meral Koşar ile birlikte tek tek hasta odalarını ziyaret eden Başkan Büyükkılıç, Dünya Kanser Günü vesilesiyle bu amansız hastalıkla mücadele eden tüm hastaları acil şifalar diledi.

"
Nöroloji hastalıkları nelerdir? Nörolojik hastalık belirtileri nelerdir? Sağlık Haberleri

Nöroloji hastalıkları nelerdir? Nörolojik hastalık belirtileri nelerdir? Sağlık Haberleri

Nöroloji hastalıkları nelerdir? Nörolojik hastalık belirtileri nelerdir? Nöroloji sinir sistemi ile ilgilenen ve karmaşıklığıyla bilinen bir tıp dalıdır. Beyin, omurilik ve sinirlerin işleyişini inceleyen bu alan insan vücudunun en karmaşık ve hayret verici sistemlerinden birine odaklanır. Nörolojik hastalıklar bu önemli sistemde ortaya çıkan bozuklukları kapsar ve geniş bir yelpazede semptomları içerir. Peki, nörolojik hastalıklar nedir ve kendilerini nasıl belli eder?

İçindekiler Nöroloji nedir? Nörolojik bozukluk nedir? Nörolojik hastalıklar nelerdir? Nörolojik semptom nedir? Nörolojik hastalıkların tedavisi nasıl?

Nöroloji bilimle sanatın kesiştiği bir alandır. Sinir sistemi ve nörolojik hastalıklar hem bilim insanlarının hem de hasta bakım uzmanlarının ilgi odağıdır. Bu gizemli dünyayı keşfetmek nörolojinin temel amacı olan hastaların yaşam kalitesini artırmak için sürekli bir çabadır. Nöroloji ve nörolojik hastalıkların tedavisi sürekli olarak ilerleyen teknolojik gelişmelerle şekillenir. Görüntüleme teknikleri, elektrofizyoloji ve genetik araştırmalar nörolojik hastalıkların daha iyi anlaşılmasına ve etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine katkı sağlar.

Nöroloji nedir?

Nöroloji sinir sistemi ve bu sistemin işleyişi üzerine odaklanan tıp branşıdır. Sinir sistemi vücudumuzdaki tüm faaliyetleri düzenleyen ve koordine eden bir ağdır. Beyin, omurilik ve sinir liflerinden oluşan bu sistem duyuları algılamaktan düşünce süreçlerini yönetmeye kadar bir dizi karmaşık görevi yerine getirir. Nörologlar nöroloji uzmanları olarak bilinir ve sinir sistemi ile ilgili hastalıkların teşhisi, tedavisi ve yönetimi konusunda uzmanlaşmışlardır.

Nörolojik muayene bir hastanın sinir sistemi fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilen bir dizi test ve incelemeyi içerir. Bu muayene refleks testleri, kas kuvveti değerlendirmeleri, duyusal testler ve diğer nörolojik testleri içerir. Nöroloji hastaların yaşam kalitesini artırmak, semptomları yönetmek ve hastalıkları tedavi etmek için çeşitli tedavi yöntemlerini kullanır. İlaçlar, cerrahi müdahaleler, rehabilitasyon, fizik tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleri, nörolojik hastalıkların yönetiminde sıkça kullanılan yaklaşımlardır.

İlginizi Çekebilir

Sağlıksız karaciğerin belirtileri nelerdir?

Fibromiyaljiye ne iyi gelir?

EMES hastalığı tedavisi var mı?

Böbrek yetmezliği kendisini nasıl belli eder? Nörolojik bozukluk nedir?

Nörolojik bozukluk sinir sistemi fonksiyonlarında bir sorun veya bozukluğun olduğu durumu ifade eder. Bu bozukluklar beyin, omurilik ve periferik sinir sistemini etkileyebilir ve genellikle vücutta çeşitli işlevsel sorunlara neden olabilir. Nörolojik bozukluklar geniş bir yelpazede olabilir ve farklı semptomlarla kendini gösterebilir. Nörolojik bozukluklar genellikle tedavi edilebilir veya yönetilebilir durumlar olabilir.

Nörolojik bozukluklarının tedavi yöntemleri bozukluğun türüne, şiddetine ve bireyin genel sağlık durumuna bağlı olarak değişir. İlaçlar, fizik tedavi, cerrahi müdahaleler ve rehabilitasyon gibi çeşitli tedavi seçenekleri kullanılabilir. Erken tanı ve uygun tedavi birçok nörolojik bozukluğun etkilerini azaltabilir ve yaşam kalitesini artırabilir.

Nörolojik hastalıklar nelerdir?

Nörolojik hastalıklar sinir sistemi üzerindeki çeşitli bozuklukları ifade eden geniş bir kategoridir. Bu hastalıklar, beyin, omurilik ve periferik sinirleri etkileyebilir ve çeşitli semptomlara neden olabilir.En yaygın nörolojik hastalıklar:

Epilepsi: Beyin hücrelerinin anormal bir şekilde ateşlenmesi nedeniyle ortaya çıkan bir durumdur. Migren: Şiddetli baş ağrıları, ışık ve ses hassasiyeti, mide bulantısı ve kusma ile karakterizedir. Multipl Skleroz (MS): Bağışıklık sistemi, sinir liflerine saldırarak iltihap ve dejenerasyona neden olan bir otoimmün hastalıktır. Parkinson Hastalığı: Hareket bozukluklarına neden olan sinir hücrelerindeki dopamin eksikliği nedeniyle ortaya çıkar. Alzheimer Hastalığı: Zamanla hafıza kaybına, bilişsel gerilemeye ve günlük aktivitelerin zorlaşmasına yol açan bir nörodejeneratif hastalıktır. ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz): Motor nöronların zamanla hasar görmesiyle kas kontrolünü kaybeden bir hastalıktır. Bipolar Bozukluk: Zaman içinde aşırı duygudurum değişiklikleri, enerji seviyelerinde dalgalanmalar ve aktivite seviyelerinde değişikliklere neden olan bir psikiyatrik durumdur. Nöbet Bozuklukları: Ani ve kontrolsüz elektriksel aktivite nedeniyle ortaya çıkan durumlar, epilepsi dışında farklı türleri içerebilir. Huntington Hastalığı: Genetik bir bozukluk olan bu hastalık, kas koordinasyonunu etkiler, bilişsel yetenekleri azaltır ve istemsiz hareketlere neden olabilir. Cerebral Palsy: Gebelik döneminde veya doğum sırasında oluşan beyin hasarı sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Motor becerileri etkileyebilir. Beyin Tümörleri: Beyinde anormal hücre büyümesi sonucu ortaya çıkan kitlesel oluşumlar. İlginizi Çekebilir

Kadınlarda ve erkeklerde AIDS belirtileri

Zatürre kaç günde geçer?

Vertigo olan kişi ne yapmalı?

Strep boğaz enfeksiyonu belirtileri nelerdir?

3 yaşında otizm nasıl anlaşılır?

Gastrit ve reflü farkı nedir? Nörolojik semptom nedir?

Nörolojik semptom sinir sisteminin herhangi bir kısmından kaynaklanan bir belirtidir. Sinir sistemi, beyni, omuriliği ve çevresel sinirleri içeren karmaşık bir sistemdir. Nörolojik semptomlar vücudun herhangi bir yerinde hissedilebilir ve çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Nöroloji belirtileri şu şekilde olabilir:

Karıncalanma, uyuşma, ağrı, görme kaybı, duyma kaybı, tat kaybı, koku kaybı Kas güçsüzlüğü, kas gerginliği, titreme, kasılmalar, felç Uyku bozuklukları, bilinç kaybı, halüsinasyonlar, demans Konuşma bozuklukları, hafıza sorunları, dikkat sorunları, öğrenme sorunları İlginizi Çekebilir

Gastrit ve reflü farkı nedir?

Vücudun şoka girmesi belirtileri nelerdir?

Çölyak hastalığının sebebi nedir?

Zehirlenme belirtileri ne kadar sürede ortaya çıkar?

Reflü rahatsızlığı nerelere vurur?

Nörolojik bozukluklar ise sinir sistemini etkileyen herhangi bir hastalık veya durumdur. Nörolojik bozukluklar, çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. En yaygın nedenler arasında travmalar, enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar, metabolik hastalıklar, dejeneratif hastalıklar ve toksinler bulunur. Nörolojik bozukluklar çeşitli belirtilere neden olabilir. Nörolojik bozukluk belirtileri bozukluğun nedenine, ciddiyetine ve etkilenen sinir sistemine bağlı olarak değişir. Bazı yaygın nörolojik bozukluk belirtileri şunlar olabilir:

Baş ağrısı Bilinç kaybı ve vücutta kas kasılmaları gibi belirtilerle karakterize olan nöbetler Koordinasyon eksikliği, titreme ve güç kaybı gibi motor beceri sorunlarına yol açabilir. Denge kaybı, yürüme zorluğu veya denge sorunları yaşanabilir. Bellek kaybı, bilişsel gerileme ve odaklanma sorunlarına neden olabilir. His kaybı, uyuşma, karıncalanma veya ağrı hissi gibi duysal değişiklikler. konuşma güçlüğü, afazi (dil bozukluğu) veya ses değişiklikleri gibi konuşma ve dil sorunlarına neden olabilir. Depresyon, anksiyete ve diğer ruhsal sağlık sorunları yaşanabilir Görme kaybı, çift görme veya göz hareketlerinde sorunlar. Sinir sistemi hasarının bir sonucu olarak vücutta koordinasyon eksikliği ve istemsiz kas hareketleri ortaya çıkabilir.

Bu belirtilerin her biri nörolojik bozukluğa özgü değildir ve başka sağlık sorunlarından da kaynaklanabilir. Bu nedenle herhangi bir belirtiyle karşılaşıldığında bir sağlık profesyoneli ile görüşmek önemlidir.

Nörolojik hastalıkların tedavisi nasıl?

Nörolojik hastalıkların tedavisi hastalığın türüne, şiddetine ve belirtilerine bağlı olarak çeşitlilik gösterir. Birçok nörolojik hastalığın tedavisinde ilaçlar önemli bir rol oynar. Bu ilaçlar semptomları kontrol altına alabilir, nöbetleri azaltabilir, sinir hücrelerini koruyabilir veya dopamin seviyelerini düzeltebilir. Motor becerileri etkileyen nörolojik hastalıklarda fizik tedavi ve rehabilitasyon önemlidir. Bu yöntemler kas gücünü artırmak, hareket kabiliyetini iyileştirmek ve yaşam kalitesini artırmak için kullanılır.

Bazı durumlarda nörolojik hastalıkların tedavisi için cerrahi müdahaleler gerekli olabilir. Örneğin beyin tümörleri, epilepsi cerrahisi veya Parkinson hastalığı için derin beyin stimülasyonu gibi prosedürler uygulanabilir. Nörolojik hastalıklar sadece fiziksel değil aynı zamanda duygusal etkiler de yaratabilir. Psikoterapi ve destek grupları hastaların duygusal iyiliklerini desteklemek ve başa çıkmak için kullanılır.

Sağlıklı bir yaşam tarzı nörolojik hastalıkların yönetiminde önemlidir. Bu, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve stresten kaçınmayı içerir. Nörolojik hastalıkların tedavi planı genellikle hastanın bireysel ihtiyaçlarına ve hastalığın özelliklerine göre uyarlanır. Nörolojik hastalıklar genellikle ömür boyu süren durumlar olduğu için tedavi süreci düzenli bir takip ve doktorun rehberliğiyle devam eder.

"
Alzheimer bulaşıcı olabilir mi?

Alzheimer bulaşıcı olabilir mi?

Alzheimer bulaşıcı olabilir mi?

Uzmanların benzeri görülmemiş bir keşif olarak tanımladığı Alzheimer hastalığının bulaştığı vakalar ilk kez tanımlandı. Şimdiye kadar bilinen tek vaka rastlantısal ve daha nadiren de genetik olduğu belirtildi.

University College London'dan araştırmacılar, 29 Ocak 2024 tarihinde Nature Medicine dergisinde yayımlanan bir çalışmada, "Alzheimer hastalığının belirli durumlarda bulaşıcı olduğuna dair kanıtlar sunuyoruz" diyerek 'beş Alzheimer hastalığı vakasının tıbbi tedavinin ardından ortaya çıktığını' bildirdi.

Söz konusu tıbbi tedaviler, Birleşik Krallık'ta 1959 ve 1985 yılları arasında boy kısalığı muzdarip çocukları tedavi etmek için reçete edilen büyüme hormonlarıydı. Söz konusu bu hormonlar ölmüş insanların hipofiz bezlerinden, yani kadavraların beyinlerinden elde edilmişti. En az bin 848 kişi bu tedaviden yararlanmış, ancak bazı ilaç partilerinin insanlarda Creutzfeldt-Jakob hastalığına (deli dana hastalığı' olarak da bilinir) neden olan prionlarla (bulaşıcı proteinler) kontamine olduğu anlaşıldıktan sonra piyasadan çekilmiş ve yerini sentetik bir büyüme hormonu almıştı. Ancak bu yeni çalışmaya göre, bu büyüme hormonları bazı hastalarda Alzheimer hastalığına da yol açmış olabilir.

Ancak, CJD'ye neden olan proteinlerle kontamine olmuş hormon örnekleri nedeniyle bazı hastaların daha sonra CJD'den öldüğünün ortaya çıkmasının ardından bu uygulama 1985 yılında yasaklanmıştır.

Birleşik Krallık'ta bu tür 80 vakadan bazılarının öldüklerinde beyinlerinde Alzheimer hastalığının ayırt edici özelliği olan amiloid-beta adlı bir protein olduğu da tespit edilmiş ve bu kişilerin Alzheimer semptomları geliştirip geliştirmeyecekleri belli olmasa da, diğer araştırmalar bazı hormon partilerinde amiloid-beta bulunduğunu ve bunların farelere uygulandığında Alzheimer benzeri hastalığı tetiklediğini gösterdiğini saptadı.

"Bir an için bile Alzheimer hastalığına yakalanabileceğinizi düşünmüyoruz. Bu hastalık viral ya da bakteriyel bir enfeksiyon gibi bulaşıcı değildir" diyen çalışmanın başyazarı John Collinge, "Sadece insanlara yanlışlıkla insan dokusu ya da bu tohumları içeren insan dokusu özleri aşılandığında söz konusu olur ki bu da çok nadir ve alışılmadık bir durumdur" dedi.

Uzun araştırmaların meyvesi

Bu keşif uzun yıllar süren araştırmaların bir sonucu olduğunun altını çizen araştırmacılar, büyüme hormonu tedavisini takiben CJD'den muzdarip bazı hastaların beyinlerinde Alzheimer hastalığının karakteristik bir proteini olan beta-amiloid proteininin erken biriktiğini bildirmişlerdi. Daha sonra bu tedavinin arşivlenmiş örneklerini farelere enjekte ederek beta-amiloidin farelere de geçtiğini gösterdiler. Daha sonra aynı durumun insanlarda da meydana gelebileceği hipotezini ortaya atarak bu hipotezi doğrulamayı başardılar. Basın açıklamasının yazarları, bu çalışmanın 'yaşayan insanlarda tıbbi olarak edinilmiş gibi görünen ve beta-amiloid proteininin bulaşmasına bağlı olan Alzheimer hastalığının varlığına dair ilk kanıtı' sağladığını dile getirdiler.

Araştırmacılar, 'çocukluk döneminde, genellikle birkaç yıl boyunca' büyüme hormonu ile tedavi edilen 8 hastanın vakalarını inceleyerek, bunlardan beşinin 'bunama belirtileri gösterdiğini ve halihazırda Alzheimer hastalığı teşhisi konmuş ya da bu hastalığın tanı kriterlerini karşılamış' olduğunu ortaya koydu. Bir diğeri insanın ise hafif bilişsel bozukluktan muzdarip olduğu dile getirdiler. Bu altı hastada nörolojik semptomların 'son derece genç yaşlarda' ortaya çıkmaya başladığını belirten araştırmacılar, bu durumun 38 ila 55 yaşları arasında görüldüğünü dile getirdiler.

Araştırmacılar arasında yer alan Kevin Rabiant, "Semptomların başlangıcı genetik hastalara göre çok daha erken ve hatta nörodejeneratif hastalığın sporadik formlarından bile daha erken" yorumunda bulundu.

Kontamine tedaviye maruz kalan 56 ve 57 yaşlarındaki diğer iki hastada ise henüz herhangi bir belirti görülmezken, Sinirbilimciler "Araştırmacılar için bu insanlar, maruz kaldıkları için hasta olmaları gereken ve içlerinde hastalığın gelişimine direnmelerini sağlayacak bazı koruyucu faktörlere sahip olmaları gereken kişilerdir. Bu koruyucu faktörler rastgele görülen veya genetik formlarda etkili olur mu? Koruyucu faktörler şu anda bilinmiyor" diyerek esas zorluğun burada olduğunu belirtti.

Araştırmacılar, hastaların ya kendiliğinden ortaya çıkan ya da genetik riskle bağlantılı olan Alzheimer hastalığı için tipik olanlardan farklı bazı semptomlar gösterdiğini ekleyerek, bunun ya hastalıklarının farklı bir kökene sahip olmasından ya da amiloid-beta'nın farklı türlerinden kaynaklanmasından ortaya çıkabileceğini öne sürdüler. Söz konusu sonuçların, Alzheimerın kontamine hipofiz hormonu ile tedavinin bir sonucu olarak ortaya çıkabileceğine dair kanıt sunduğunu vurguladılar.

'Yepyeni bir olasılıklar dünyasının kapılarını açan araştırma'

Kevin Rabiant, "Alzheimer kadar yaygın bir hastalığınız varsa ve hala nedenini ya da nasıl işlediğini tam olarak bilmiyorsak, bu konuda yapılması gereken çok fazla araştırma olduğu açıktır" deiyerek sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:

Asıl ilginç olan, araştırmaların bu bilgilerle ne yapacağını görmek. Bu tür bir buluş yepyeni bir olasılıklar alanı açıyor. Yakın gelecekten ziyade uzak gelecekte yeni bir tedavi biçimine kapı açabilir."

Araştırmanın başyazarı John Collinge, bu keşfin "gelecekte Alzheimer hastalığının anlaşılması ve tedavisi için önemli etkileri olabileceğini" umduğunu belirtti. Collinge'in meslektaşı ve araştırmanın eş yazarı Jonathan Schott da, "Bu sonuçlar hastalığın mekanizmalarına ilişkin potansiyel olarak değerli içgörüler sağlamakta ve Alzheimer hastalığının nedenlerinin daha iyi anlaşılmasına yol açacağını umduğumuz daha ileri araştırmaların önünü açmaktadır"dedi.

'Bu yolla yeni bulaşma riski yok'

Bu birkaç vakada bahsedilen bulaşma istisnai bir durum olduğu belirtilirken söz konusu tedavinin yıllar önce durdurulduğu belirtilmişti. Bu yolla yeni bir bulaşma riski olmadığını belirten araştırmacılar, "Beta-amiloidin günlük yaşamda ya da rutin tıbbi veya sosyal bakım sırasında bulaşabileceğine dair hiçbir gösterge yoktur" dedi.

"İnsanlar arasında ya da mevcut büyüme hormonu tedavisiyle bulaşma riski söz konusu değildir" Kevin Rabiant, "Ancak ihtiyatlı olmak, ihtiyatlı olmamaktan daha iyidir" dedi. Collinge de, "Bununla birlikte, bu nadir durumlarda beta-amiloid patolojisinin bulaştığının kabul edilmesi, gelecekte bu tür vakaların tekrarlanmasını önlemek için diğer tıbbi veya cerrahi prosedürlerle kazara bulaşmayı önlemeye yönelik tedbirleri gözden geçirmemize yol açmalıdır" açıklamasında bulundu.

Manchester Üniversitesi'nde biyokimya profesörü olan Andrew Doig, uzmanların beyin dokusunun insanlar arasında aktarılması konusunda zaten çok dikkatli olduklarını belirtti ve ayrıca çalışmaya sadece sekiz hastanın katıldığını, bazılarının genetik verilerinin eksik olduğunu ve henüz farklı amiloid-beta türlerine ilişkin doğrudan bir kanıt bulunmadığını vurguladı.

Doig, "Burada bildirilen yeni Alzheimer türü, hastalığın yayılmasının yeni bir yolunu ortaya çıkardığı için bilimsel açıdan büyük ilgi görse de, hastalığın neden olduğu yol 40 yıl önce durdurulduğu için bundan korkmak için bir neden yok" dedi.

"
Erken yatma ile kalkmanın faydaları - NTV Haber

Erken yatma ile kalkmanın faydaları - NTV Haber

Erken yatma ile kalkmanın faydaları Erken yatmak ve erken kalkmak birçok kişi için zorlu bir görev gibi görünebilir, ancak bu alışkanlığın uzun vadede birçok faydası bulunmaktadır. Erken yatıp erken kalkmak, sağlık, verimlilik ve genel yaşam kalitesi açısından önemli avantajlar sunar.

Birçok uzman, uyku düzeninin sağlıklı bir yaşam için temel bir unsur olduğunu vurgulamaktadır. Erken yatıp erken kalkmak, uyku alışkanlıklarını düzenli hale getirerek uyku kalitesini artırır. Günlük olarak önerilen uyku süresine erken ve düzenli bir şekilde ulaşmak, enerji seviyelerinizin yükselmesini sağlar ve gün boyunca daha zinde hissetmenizi sağlar.

Araştırmalar, erken yatıp erken kalkmanın daha sağlıklı bir yaşamı desteklediğini göstermektedir. Sabah saatlerinde güneş ışığına maruz kalmak, D vitamini üretimini artırırken, vücudun biyolojik saatini düzenler. Bu da uyku düzenini düzgünleştirirken, bağışıklık sistemini güçlendirir ve depresyon riskini azaltır. Ayrıca erken kalkmak, hareketli bir sabah rutini oluşturmanızı sağlayarak günlük egzersiz yapma alışkanlığını artırır.

Erken yatıp erken kalkmak, verimlilik açısından da önemli kazanımlar sağlar. Sabahları erken uyanarak gününüzü planlamak ve önceliklerinizi belirlemek için daha fazla zamanınız olur. Böylece iş ve özel yaşam dengesini daha iyi sağlayabilir, projelerinize daha fazla odaklanabilirsiniz. Ayrıca sabah saatlerinde genellikle sessizlik ve azalan şehir trafiği, yoğunlaşmanızı artırır ve daha verimli çalışmanızı sağlar.

Erken yatıp erken kalkmak, genel yaşam kalitenizi artırır. Düzenli uyku alışkanlıkları, metabolizmanızın düzgün çalışmasına yardımcı olurken, sağlıklı kilo kontrolüne de katkıda bulunur. Ayrıca psikolojik olarak da daha dengeli ve mutlu olmanıza yardımcı olur. Erken uyanmak, sabah rutininizi daha rahat bir şekilde gerçekleştirmenize ve güne daha keyifli bir başlangıç yapmanıza imkan sağlar.

Sonuç olarak, erken yatıp erken kalkma alışkanlığı, sağlık, verimlilik ve genel yaşam kalitesi açısından birçok fayda sunar. Uyku düzeninizi düzelterek daha enerjik hissederken, sağlığınızı koruyabilir ve daha üretken bir hayata adım atabilirsiniz. Erken yatmak ve erken kalkmak için düzenli bir yaşam rutini oluşturmak ve bu alışkanlığı sürdürmek önemlidir.

"
PCA ve Alzheimer arasındaki bağ ile ilgili yeni araştırma - Haberler - Diriliş Postası

PCA ve Alzheimer arasındaki bağ ile ilgili yeni araştırma - Haberler - Diriliş Postası

PCA ve Alzheimer arasındaki bağ ile ilgili yeni araştırma Nadir görülen posterior kortikal atrofi (PCA), mesafeleri değerlendirme, hareketi görme ve nesneleri tanıma güçlüğü de dahil olmak üzere, görme ve mekansal farkındalıkla ilgili garip, rahatsız edici sorunları içeriyor. Yeni bir çalışma, bunun Alzheimer hastalığıyla yakın ilişkisini her zamankinden daha ayrıntılı bir şekilde vurguluyor. Demet İlce 02.02.2024 - 11:59 Yayınlanma 2 Dakika Okunma Süresi

DEMET İLCE / MUHABİR

PCA ve Alzheimer uzun süredir birbirleriyle bağlantılıdır çünkü beyindeki aynı patolojik değişikliklerin çoğunu paylaşıyorlar. Ancak PCA'nın nadir olması, araştırmacıların bunu Alzheimer ile ilgili olarak tam olarak değerlendirmesini zorlaştırdı.

Bu konuyu ele almak için uluslararası bir araştırma ekibi, PCA'lı 1.092 bireyle ilgili verileri analiz etti ve bunun Alzheimer için çok güçlü bir öngörücü olduğunu buldu: Vakaların yüzde 94'ünde, Alzheimer'ın açıklayıcı beyin değişiklikleri gözlemlendi ve büyük olasılıkla PCA'ya katkıda bulunuyordu.

San Francisco Kaliforniya Üniversitesi'nden (UCSF) nöropsikolog Marianne Chapleau, "Klinisyenler tarafından işaretlenebilmesi için PCA konusunda daha fazla farkındalığa ihtiyacımız var" diyor.

"Çoğu hasta, görsel semptomlar yaşamaya başladığında göz doktoruna başvuruyor ve PCA'yı tanımayan bir göz doktoruna da yönlendirilebiliyor. Bu hastaları erken tespit etmek ve tedavi ettirmek için klinik ortamlarda daha iyi araçlara ihtiyacımız var.

Bu çalışmanın yaratabileceği olumlu bir etki, PCA semptomları olan kişilerin mümkün olduğunca erken kontrol altına alınmasıdır. Bozukluğun ortalama başlangıç ​​yaşı 59 olup, Alzheimer hastalığından birkaç yıl daha gençtir ve semptomların başlangıcı ile ilk tanı muayenesi arasındaki ortalama süre 3,8 yıldır.

Çalışma, beyindeki amiloid ve tau seviyeleri açısından PCA ve Alzheimer arasında pek çok benzerliğin olduğunu ve bu proteinlerin birikmesinin uzun süredir demans başlangıcıyla ilişkili olduğunu kaydetti.

Ancak araştırmacılara en iyi tedavi yöntemleri konusunda ipuçları verebilecek bazı farklılıklar da vardı.

UCSF'den nöropsikolog Renaud La Joie, "PCA hastalarında, Alzheimer'ın diğer belirtileri olan hastalarla karşılaştırıldığında görsel-uzamsal bilgilerin işlenmesiyle ilgili beynin arka kısımlarında daha fazla tau patolojisi var" diyor. "Bu onları anti-tau tedavilerine daha uygun hale getirebilir."

Yeni çalışmanın arkasındaki araştırmacılar, çalışmalarının Alzheimer'ın kendisini nasıl ortaya çıkardığının ve hem Alzheimer'ın hem de PCA'nın beyni nasıl etkilemeye başladığının daha iyi anlaşılmasına yol açabileceğinden umutlu.

16 farklı ülkedeki insanları kapsayan bu araştırma, PCA'nın şimdiye kadarki en kapsamlı incelemesidir ve Alzheimer ile yakın bağlantıları nedeniyle bize demans konusunda normalde elde ettiğimizden farklı bir bakış açısı sunmaktadır.

UCSF'den nörolog Gil Rabinovici, "Bilimsel açıdan bakıldığında, Alzheimer'ın neden özellikle beynin hafıza alanlarından ziyade görsel alanlarını hedef aldığını gerçekten anlamamız gerekiyor" diyor.

"Çalışmamız PCA'lı hastaların yüzde 60'ının kadın olduğunu ortaya çıkardı, neden daha duyarlı göründüklerinin daha iyi anlaşılması, gelecekteki araştırmaların önemli bir alanıdır."

"