Diyabet (Şeker Hatstalığı), Belirtileri, Nedenleri, Tedavisi | Tetra Lab

Diyabet (Şeker Hatstalığı), Belirtileri, Nedenleri, Tedavisi | Tetra Lab

Diyabet (Şeker Hastalığı)

İnsan vücudundaki her hücrenin yaşamını sürdürmesi ve hücre temel fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için enerjiye ihtiyaçları vardır.

Ve hücrelerin bu enerjiyi aldıkları yer ya da bu enerjinin birinci kaynağı glikozdur. Besinlerle aldığımız glikoz, hücrelere kan dolaşımı yolu ile iletilir.

Daha hızlı bilgi almak için uzmanımızla iletişime geçin 0216 411 99 77 .

Glikozun hücreye girebilmesi için insülinin yardımına ihtiyacı vardır.

İnsülin, pankreasın Langerhans Adacıkları denen bölgesindeki BETA hücrelerinden salgılanan bir hormondur.

Hücre zarında bulunan insülin reseptörlerine tutunan insülin hormonu zarda kapılar oluşturur ve işte glikoz bu kapılardan hücreye geçer ve hücre tarafından enerji olarak kullanılır .

Peki, aldığımız enerji o an için ihtiyaç duyduğumuzdan fazlaysa, diğer bir deyimle ihtiyacımızdan fazlasını yediğimizde ne olur?

Fazla enerji sonradan kullanılmak üzere depolanır. İnsülinin ikinci görevi de işte bu kandaki fazla şekeri trigliserid dediğimiz yağa çevirerek vücudun çeşitli bölgelerinde özellikle de karaciğerde depolamaktır.

Kısaca, şekerin fazlası ilerde kullanılmak üzere yağa çevrilir ve depo edilir.

Pankreasta bulunan langerhans adacıkları alfa ve beta hücrelerini içerir.

Bu hücreler pankreastan çeşitli hormonların salınmasını sağlar.

Vücudun şeker metobolizmasında çok önemli yeri olan insülin hormonu beta hücrelerinden , yine aynı önemdeki glukagon ise alfa hücrelerinden salgılanır.

İnsülin sürekli olarak kandaki şekerin hücrelere taşınmasını sağlayıp kan şekerini düşürmeye devam etseydi kanda hiç şeker kalmaz ve hipoglisemi oluşurdu.

İşte tam da bu hipoglisemi durumunu dengelemek için pankreas yine devreye girer ve glukagon hormonunu salgılar.

Glukagon depo edilen fazla şekerin tekrar kana salınması mesajını iletir, böylece kandaki şeker oranı dengede kalmış olur.

Diyabet Nedir?

DİYABET, pankreasın salgıladığı insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan metabolik bir hastalıktır.

İnsülinin yokluğu veya etkisizliği sonucu hücre içine giremeyen şeker kanda yükselmeye başlar.

Bu düzensizlikler diyabetin göstergesi olan Hiperglisemi’ ye yani yüksek kan şekerine sebep olur.

Klinik Bulgu ve Belirtiler Ağız kuruluğu, Aşırı yemek yeme isteği , sıklıkla aşırı yemeye yol açan anormal derecede güçlü bir açlık hissi (Polifaji) Doymaksızın sürekli susama veya alışkanlık haline gelen normalden fazla su içme isteği (Polidipsi). Belli bir zaman aralığında yüksek miktarda idrarın üretilip atılması (Poliüri) Kilo Kaybı Bulanık Görme Ayaklarda Uyuşma, Karıncalanma, Yanma İdrar Yolu Enfeksiyonları Vulvovajinit, vulvo ve vajinada görülen kızarıklık ve kaşıntı oluşturan enfeksiyonlardır. Mantar Enfeksiyonları Kaşıntı Ciltte Kuruma Yorgunluk

Uluslararası Diyabet Federasyonunun son yaptığı tahminlere göre % 8.3’ü yetişkin olmak üzere dünya üzerinde yaklaşık 382 milyon diyabetli bulunmaktadır ve bu rakam 25 yıldan daha az bir süre içerisinde 592 milyonun üzerine çıkacaktır.

175 milyon insan ise diyabetli olduğundan haberi olmayıp diyabetten kaynaklanan birçok komplikasyonla yüz yüzedir.

Diyabet Tanı Kriterleri

Eğer yukarıda ki belirtileri yaşıyorsanız ve ailenizde diyabet hikayesi varsa mutlaka doktorunuzdan yardım istemelisiniz. Doktorunuz diyabet teşhisi koyma aşamasında bazı laboratuvar tetkikleri isteyebilir. Bu tetkikler ve diyabet hastası iseniz beklenen sonuçlar aşağıdaki gibidir.

Açlık Kan Şekeri (AKŞ) Açlık Kan Şekeri (AKŞ)≥ 126 mg/d Rastlantısal Kan Şekeri ( diyabet semptomları var ise) ≥ 200 mg/dl Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) ≥ 200 mg/dl HbA1c ≥ %6.5 Açlık Kan Şekeri Nedir?

Açlık kan şekeri, en az 8 saatlik açlıktan sonra kanda tespit edilen şeker(glikoz) oranıdır.

Açlık kan şekeri seviyeleri 70 – 110 mg/dl arasında normal kabul edilebilir.

Tokluk Kan Şekeri Nedir?

Tokluk kan şekeri hastanın en az 8 saat aç kalmasını takiben ağzına ilk lokma alındıktan 2 saat sonra kan testiyle ölçülür.

saat tokluk kan şekeri 140 mg/dl veya altında olursa normal, saat tokluk kan şekeri ise 120 mg/dl veya altında olursa normal değerlerdedir denilebilir.

Glukoz tolerans testi, hastalara belirli bir miktarda glukoz içeren içecek verilmesi ve ardından verilen glukozun kandan ne kadar çabuk sürede temizlendiğini belirlemek için kan örneklerinin alındığı bir testtir.

Hemoglobin A1c Testi Nedir?

Hiperglisemi durumunda glukoz kendini alyuvarlardaki hemoglobin ile birleştirerek glikolize olmuş hemoglobin ya da hemoglobin A1c yi oluşturur .

Hemoglobin oksijenle bağlandığında kırmızı bir renk alır. Hemoglobinler ortalama 120-150 gün kadar yaşam süresine sahiptirler.

Bu nedenle kandaki HbA1C düzeyinin ölçülmesi ile 2-3 aylık sürece ilişkin kan şekeri düzeylerinin ortalama değerini verir.

Diyabet hastalığı bulunmayan sağlıklı bireylerde kan HbA1C düzeyinin %4,7 ile %5,6 arasında olması beklenir.

Diyabet Türleri

Diyabetin birkaç farklı türü vardır ve bu yüzden diyabete yol açan birçok farklı durum olabilir. Şimdi diyabeti 3 temel türe ayıralım.

Tip 1, Tip 2 ve Çeşitli diye adlandıracağımız 3. Tür.

Tip 1 Diyabet Nedir?

İnsülin pankreas da üretilir demiştik eğer pankreas gerektiği kadar insülin üretmiyorsa ne olur?

Böyle bir durumda glikozun hücreye geçeceği kapıları açacak reseptörlere bağlanması gereken insülin kanda yoktur ya da çok az bulunuyor demektir.

Yani glikoz için kapılar açılmayacak, glikoz hücreye giremeyecek ve kan dolaşımında kalmaya devam ederek hiperglisemiye neden olacaktır. Bu duruma “Tip 1 Diyabet” denir.

Kısaca Tip 1 Diyabette hücre için gereken enerjiyi sağlayacak glikoz kanda vardır fakat insülin eksikliğinden dolayı hücreye geçişini gerçekleştiremediği için hücrenin(beyin hücresi, kas hücresi ,sinir hücresi …) ihtiyacı olan enerjiyi sağlayamaz.

Tip 1 Diyabet otoimmün bir hastalıktır. Peki Otoimmün hastalık ne demektir ?

Vücudun kendi hücrelerini sanki yabancı bir hücre gibi algılayıp savunmaya geçmesi ve bağışıklık sisteminin o hücrelere saldırması sonucu oluşan hastalıklardır.

Diyabet hastalarında Vücut bağışıklık sistemi insülin üretimini önlemek için pankreasın beta hücrelerine saldırır ve yok eder.

Sebebi tam olarak net olmamakla birlikte bu durumun genetik yatkınlık ve çevresel sebeplerden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Tip 1 diyabet genellikle çocukluk ve ergenlik çağlarında görüldüğü için juvenil diyabet , tedavisinde mutlaka insülin kullanılması gerektiği için de insüline bağımlı diyabet de denilebilmektedir.

Diyabet belirtilerinin bilinmesi hastalığın erken dönemlerinde tanısı açısından çok önemlidir. Çünkü zamanında tanı konulamaz ve uygun tedavi uygulanmazsa hasta kısa sürede şeker komasına girebilir.

Tip I diyabetlilerin yarısına yakını, yüksek şeker koması ile tanınmaktadır. Genetik yatkınlık söz konusu olduğu için daha çok çocuklarda görüldüğünden dolayı ailelerin belirtileri farketmesi çok çok önemlidir.

Ebeveynlerin diyabet ve belirtileri hakkında farkındalığını geliştirmek, çocuklarımızın sağlık kaybını en minimum düzeye indirebilir.

Diyabet Belirtileri İlk 1-2 hafta içinde Aşırı susama ve su içme, Bol bol idrar yapma, Aşırı iştah ve çok yeme, buna rağmen zayıflama, Halsizlik görülebilir. Daha ileri günlerde kan şekerinin aşırı yükselmesine bağlı olarak: İştahsızlık, Bulantı, Karın ağrısı, Halsizliğin artışı Şuur bulanıklığı, Koma hali görülebilir. Tip 1 Diyabet Tedavisi

Tip1 diyabette insülin hormonu hiç yoktur veya yok denecek kadar az olduğundan tedavisinde mutlaka insülin kullanılır.

Tip 1 diyabetin belirtileri hızla ortaya çıkar ve hemen insülin başlanmazsa hayati tehlikeye yol açabilir.

Hasta kişiler, kanlarındaki glikoz seviyesini kontrol etmek için her gün insülin enjeksiyonu yapmak zorundadırlar.

Böylece reseptörlere bağlanacak insülininiz olacak ve glikozda gereği gibi işlem görecektir.

Eğer Tip 1 diyabetli kişiler insülin tedavisi almazlarsa diyabet komasına girebilirler.

Bu yüzden Tip 1 diyabete insüline bağımlı diyabet de denir.

Tip 2 Diyabet Nedir?

Tip 2 diabette ise, pankreasımız insülin üretebilir ve onu bizim kan dolaşımımıza gönderir, ancak hücredeki insülin reseptörleri gereği gibi çalışmaz.

Reseptörlerin çeşitli sebeplerden dolayı insüline karşı duyarlılıkları azalmış olabilir. Bu durumda reseptörler insüline bağlanmakta zorluk çekerler ve glikoz hücreye giremez.

Kan dolaşımında artmaya devam eden glikoz yine hiperglisemiye sebep olur.

Biz bu tip diyabete Tip 2 Diyabet diyoruz.

Tip 2 diyabet, 45 yaşından büyük kilo fazlası olan bireylerde daha yaygındır.

Bununla birlikte, artan obezitenin bir sonucu olarak, çocuklarda ve genç erişkinlerde de yaygın hale gelmektedir.

Tip 2 diyabet en yaygın diyabet tipidir, tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluştururlar.

Tip 2 diyabet, insüline bağımlı olmayan diyabet veya geç başlangıçlı diyabet olarak da adlandırılır.

Tip 2 Diyabet Risk faktörünün daha yoğun görüldüğü bireyler: Aşırı kilolu bireyler (Beden Kütle İndeksi (BKİ) ≥ 25 kg/m2 olanlar ) Fiziksel aktivitesi düşük bireyler Birinci dereceden akrabalarda diyabet hikayesi olanlar 4 kg ve daha fazla ağırlıkta bebek doğuranlar ve daha önce gestasyonel (gebelik ) diyabet tanısı alanlar Hipertansiyon ( ≥140/90 mmHg ) ya da hipertansiyon tedavisi alanlar HDL-kolesterol 35 mg/dl altında ve/veya trigliserid değeri 250 mg/dl üzerinde olan bireyler İnsülin direnci bulguları olanlar Polikistik Over Sendromu görülen bireyler Daha önceki tanısal testlerde Bozulmuş açlık glikozu( BAG) ve ya Bozulmuş glikoz toleransı (BGT) olgularına rastlanmış olması Kalp damar sağlığı hastalığı olan bireyler

Yukarıdaki kriterler varsa hastanın düzenli laboratuvar testlerinin en az 3 yılda bir tekrarlanması önerilir.

Tip 2 Diyabette, pankreas işini yapıyor insülin üretiyor, fakat bu defa reseptörlerin duyarlılığı az olduğu için yani insülin direnci geliştirdiği için insülin reseptöre bağlanamıyor.

İnsülin Direnci Nasıl Oluşur?

Son günlerde en çok tartışılan konulardan biri olmakla beraber uzmanların çoğu farklı görüşler sunmaktadır.

Örneğin yanlış beslenme sonucu alınan fazla glikozu enerjiye çevirmek için gereğinden fazla üretilen insülinin zaman içinde reseptörlerde algılama bozukluğuna yani insülin direncine sebep olabilmesi senaryolardan biridir.

Bir diğer senaryo ise genetik yatkınlık olabileceği yönündedir. İnsülin direnci, prediyabetin en önemli nedenidir.

Prediyabet – Gizli Şeker Nedir ?

Prediyabet, halk arasında Gizli Şeker olarak da bilinir.

Kişinin kan şekeri düzeyinin normalden yüksek, ancak diyabet tanısı için gerekli sınırdan düşük olduğu ara dönemdir.

Diyabete geçiş dönemi olarak tanımlanabilen kişiden kişiye değişebilen ve uzun süren bir evredir.

Araştırmalara göre, çoğu gizli şeker hastalarına 10-15 yıl içinde Tip 2 diyabet tanısı konmaktadır.

İnsülin direnci, prediyabetin en önemli nedenidir.

İnsülin direnci geliştiğinde, vücudumuzdaki hücreler insüline cevap veremediğinden insülin kan şekerini hücre içine sokamaz.

Pankreas, hücrelerin cevap vermesini sağlamak için daha fazla insülin salgılamak zorunda kalır.

Sonunda, yüksek miktarda insüline rağmen kan şekeri düşmez ve böylece prediyabet için bir ortam oluşur.

Yaşam tarzı değişikliği sayesinde risklerin azalmasıyla birlikte prediyabetten diyabete geçişin önlenebildiği kanıtlanmıştır. Bu sebeple prediyabet döneminin teşhisi çok çok önemlidir.

Bu dönem tedavi açısından son derece önemlidir. Gizli şekeri olan bireyler, diyabetin yol açtığı tüm hastalık risklerini de taşımaktadır.

Diyabet tanısı konulan hastalarda organ hasarı ortaya çıkmakta ve hastalar görmede bozukluk, kalp krizi riski, böbrek yetmezliği gibi sorunlarla hekimlere başvurmaktadır.

Benzer sorunlar prediyabet dönemindeki hastalarda da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle belirtilerin önceden bilinerek gerekli önlemlerin alınması çok faydalı olacaktır.

Prediyabet (Gizli Şeker ) Tanı Kriterleri

Plazma Glukozu (PG)

Bozulmuş Açlık Glukozu (BAG) 100-125 (mg/dl) (Açlık) Bozulmuş Glukoz Toleransı (BGT) 140-199 (mg/dl) (Tokluk) HbA1c %5.7 – 6.4 Gizli Şeker (Prediyabet) Dönemi Yapılabilecek Tedaviler

Gizli şeker tedavisinde, altın anahtar sağlıklı yaşam tarzıdır.

Kilo vererek sağlıklı kiloya ulaşmak, şekerli gıdaların azaltılması, düzenli egzersiz yapmak önemlidir.

Tüm bunlar vücuttaki insülün direncini azaltır, kan şekerini düşürür ve diyabete geçişi engelleyebilir.

Ayrıca insülün direncini azaltarak diyabete gidiş riskini azaltan ilaç tedavileri de vardır.

Tip 2 Diyabetin Tedavisi

Tip 2 diyabet daha çok insülin direnciyle karakterizedir.

Tedavisinde öncelikle uygun bir beslenme diyeti ve egzersizle kandaki şeker miktarı dengelenmeye çalışılır.

Bunlar yeterli olmaz ve denge sağlanamazsa hasta oral tabletler (ağızdan alınan ilaçlar) bazı özel durumlarda ise insülin takviyesi ile tedavi olabilirler.

Komplikasyonlar

Eğer diyabeti tedavi etmezseniz ne olur?

Uluslararası Diyabet Federasyonu, 2005 yılında yaptığı çalışmasında dünyada yaklaşık 170 milyon Tip 2 diyabetli olduğunu tespit etmiştir.

Tüm dünyada milyonlarca kişi hastalığını bile bilmeden veya yeterli tıbbi bakıma ulaşmadan Tip 2 diyabetli olarak yaşamaktadırlar.

Eğer tip 2 diyabetli kişilerde tanı erken konmaz ve tedavi edilmez ise ,

Hücreleriniz glikoz olmadan işlevini sürdüremez. Kandaki şeker bir kez yeterli konsantrasyona ulaşınca vücutta gerçekten çok büyük organ hasarlarına neden olabilir hatta ölüme bile yol açabilir. Diyabet, yaşam boyu süren, dikkatli kontrol gerektiren kronik bir hastalıktır. Gerektiği gibi kontrol edilmezse, kardiyovasküler hastalık, (kalp damar hastalıkları), böbrek yetmezliği, körlük, sinir hasarı ve diyabetik ayak gibi çeşitli sorunlara yol açabilir.

Bu yüzden bu sorunların olmasını istemezsiniz.

Kanınızda gereğinden fazla şekerin bulunmasını ve vücudunuza zarar vermesini istemezsiniz.

Erken tanı ve düzenli laboratuvar tetkikleri bu sebeple çok önemli olabilir.

Diyabetin en çok görülen türleri Tip 1 ve Tip 2 Diyabet gibi insülin ve direnciyle ilgili olmasına rağmen bu hastalığın başka birçok önemli sebebi de vardır.

Örneğin diyabet ilaç kullanımına bağlı olarak da gelişebilir ve genelde Glukokortikoid denilen ilaç grubundan kaynaklanır.

Bunlar vücuttaki iltihabı azaltmak için bronşit, artrit, kron hastalığı veya kronik astım gibi hastalıklarda verilen steroid ilaçlardır.

Gestasyonel Diyabet Nedir?

Diyabetin çeşitli dediğimiz türleri arasında Gestasyonel diyabet de denilen gebelik diyabetini de sayabiliriz.

Gestasyonel diyabet, genellikle gebeliğin 24. haftasından sonra yani 2. trimesterın sonlarına doğru ortaya çıkan şeker yüksekliğidir.

Annenin kanındaki glikoz seviyesinin yüksek olması fetüsün kanındaki glikoz seviyesinin de yüksek olması anlamına gelir ve sonuç olarak fetüs normal bir tepki olarak insülin salgılamaya başlar.

Fazla salgılanan insülin vücut hücrelerine glikozun girmesini sağlarken aynı zamanda yağ olarak depolanmasına da sebep olur.

Karaciğer ve kalp gibi organların reseptörlerine bağlanarak bu organların yağ deposunun artmasına yani gereğinden fazla büyümesine sebep olur.

Özetlemek gerekirse annenin yüksek glikoz seviyeleri sırasıyla fetüsün glikoz seviyesinin yükselmesine buna bağlı olarak insülin seviyesinin yükselmesine ve fetüsün normal dışı büyümesine sebep olur ve buna da MAKROZOMİ adı verilir.

Bu durum bebeğin gereğinden büyük doğmasına sebep olur.

Ayrıca annenin kanında hızla artan glikoz miktarı sonuç olarak anne adayında diyabete bağlı rahatsızlıkların yani böbrek hasarı, damarsal rahatsızlıklar ve retina hasarı gibi sorunların ortaya çıkması ihtimalini arttırır.

Pregestasyonel Diyabet Nedir?

Gebelik döneminde yaşanabilecek ikinci durumu ise Gebelik öncesi diyabet hastası olan bir kadın için gebe kaldığı anda görülebilen

Pregestasyonel Diyabettir. Gebeliğin ilk 8 haftası yani fetüsün organlarının oluştuğu dönem olan organogenez sırasında kan şekerinin kontrol altında olmaması durumudur.

Bu ilk 8 haftadaki yüksek glikoz seviyeleri düşüğe ya da fetüsün organlarında ciddi anomalilere yol açabilir.

Gestasyonel gebeliğin teşhisi ve takibinde başvurulabilecek Laboratuvar testleri nelerdir?

Diyabetin , anne ve fetüs için bu kadar büyük komplikasyonlara sebep olacağı göz önünde bulundurulduğunda erken teşhisi ve kan şekerinin gebelik süresince takip edilmesinin önemi de ortadadır.

Erken tanı ve bunu takiben bebeğin iri doğmasını önler. Ayrıca doğum travmalarının önüne geçer ve doğum sonrası ortaya çıkabilecek bebekte hipoglisemi, kalsiyum düşüklüğü, solunum zorluğu gibi komplikasyonları da engelleyebilir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) diyabet risk faktörleri taşıyan tüm kadınların 24-28. Haftalar arasında ‘Oral Glikoz Tolerans Testi’ (OGTT) yaptırmalarını öneriyor.

Bu testte önce hastanın açlık kan şekerine bakılır, daha sonra da yaklaşık 75 gram glikoz içeren içecek içirilir ve iki saat sonra, kan şekeri ölçülür.

WHO Gestasyonel Diyabet teşhisinin aşağıdaki değerlere dayalı olması gerektiğini önermiştir:

5,1-6,9 mmol/l arasında açlık kan şekeri seviyeleri, 75 gramlık glikoz alımından 1 saat sonra, kan şekeri seviyesi ≥10 mmol/l, 75 gramlık glikoz alımından 2 saat sonra, kan şekeri seviyesi 8,5-11 mmol/l.

Genellikle gebelik bittikten sonra kan şekeri seviyeleri normal düzeylere iner.

Brittle (Oynak) Diyabet

Brittle diyabet hastaları kan şekeri seviyelerinde öngörülemeyen dalgalanmalar olan, aynı tip ve aynı doz insülin tedavisine rağmen hiperglisemi ve hipoglisemi oluşturan Tip 1 diyabetlilerdir.

HbA1c seviyeleri tipik olarak yüksek(>%10), kronik komplikasyonlar daha sıktır. Çoğu hasta 40 yaşın altında ve kadındır.

Belirtileri Kan şekeri seviyelerinde öngörülemeyen, keskin değişiklikler Çok yüksek ve çok düşük kan şekeri dalgalanmaları Ketoasidoz yaşama olasılığı ve sıklığı ,

Diyabetik ketoasidoz nedir ?

insülin hormonunun ağır yetersizliği halinde, sıvı kaybı ve vücudun kendi yağlarını parçalamasıyla oluşan ketonların düzeylerinde artışın izlediği, acil müdahale gerektiren, çok ciddi bir klinik durumdur.

Ketonlar , vücudun kendi yağlarını parçalamasıyla oluşan kan asitleridir. Sayısı artan bu asitler idrarla dışarı atılır. Sıklıkla Tip 1 diyabetlilerde görülse de özel durumlarda her diyabetli DKA ile karşılaşabilir.

Bu belirtilerin belli bir sıklıkla tekrarlanması sonucu teşhis konulabilir.

Örneğin 4 yıllık bir zaman dilimi içinde en az 3 kez diyabetik ketoasidoz veya 1 yıl içinde 3 kez hipoglisemiye bağlı zorunlu yatış gibi çeşitli tanımlamalarla belirlenmeye çalışılmıştır. Brittle diyabet tüm insülin kullanan hastaların %1’inden azında görülen nadir bir durumdur.

Başlıca sebepleri arasında psikolojik etkenler sunulmaktadır.

Oynak diyabetin önlenmesine yardımcı olmak için doktorunuz size şunları önerebilir:

Sağlıklı kiloda kalmak Stresi yönetmek için bir terapiste görünmek Genel diyabet eğitimi almak Düzenli Endokrinolog kontrolünde olmak (diyabet ve hormonal dengesizlikler konusunda uzmanlaşmış bir doktor)

Diyabetinizi nasıl yöneteceğiniz konusunda sorularınız varsa, doktorunuzla konuşun.

Durumunuz hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olabilir ve bakım planınıza nasıl bağlı kalacağınız konusunda size tavsiyelerde bulunabilirler.

Doktorunuzla birlikte çalışarak, hassas diyabeti yönetmeyi veya önlemeyi öğrenebilirsiniz.

Oynak Diyabet Tedavi Seçenekleri Deri altı insülin pompası

Brittle diyabet hastalarının temel amacı, aldıkları insülin miktarını belirli bir zamanda ihtiyaç duydukları miktara daha iyi eşleştirmektir.

Deri altı insülin Pompası, 24 saat vücudunuza insülin pompalayacak şekilde tasarlanmıştır. İnsülin seviyenizi sabit tutmanıza yardımcı olur ve bu da glikoz seviyenizi daha dengeli tutmanıza yardımcı olur.

Sürekli kan şekeri izleme

Tipik diyabet yönetimi, glikoz seviyenizi kontrol etmek için genellikle her gün birkaç kez kanınızın düzenli olarak test edilmesini içerir. Oynak (brittle) şeker hastalığında bu, glikoz seviyenizi kontrol altında tutmak için yeterli olmayabilir.

Sürekli glikoz izleme ile cildinizin altına bir sensör yerleştirilir. Bu sensör, dokularınızdaki glikoz seviyelerini sürekli olarak algılar ve bu seviyeler çok yükseldiğinde veya çok düştüğünde sizi uyarabilir. Bu, kan şekeri sorunlarınızı hemen tedavi etmenizi sağlar.

Diğer tedavi seçenekleri

Oynak diyabet genellikle dikkatli yönetime olumlu yanıt verir. Bununla birlikte, hastaların bir kısmında tedaviye rağmen hala şiddetli kan şekeri dalgalanmaları görülebilmektedir. Bu gibi durumlarda, bu kişilerin pankreas nakline ihtiyacı olabilir .

Diyabeti Kontrol Altında Tutmak Elinizde

Yapabileceğiniz en uygun davranış Kan şekerinizin kontrolünü sağlamaktır. Kan şekeri düzensizliğinin takibi ve önlenmesi komplikasyonlarınızı önleyecektir.

Hedefiniz kan şekerinizi düzenli takip edip açlık kan şekerinde 90 ile 120 arasını tutmak olabilir. Kan şekeri açlıkta bu düzeylerin üstünde çıkıyorsa o zaman tedavi değişikliği yapılması gerekebileceğinden doktorunuzla iletişime geçmenizi öneririz.

Yalnızca açlık kan şekeri takibi yeterli değildir.

Belli aralıklarla tokluk kan şekerlerinizi de izlemelisiniz. Ölçtüğünüz 2.saat tokluk kan şekeri değerleri 160’ı aşmamalıdır.

Her yaşta ortaya çıkma durumu söz konusu olmasına rağmen 40 yaşından sonra periyodik olarak şeker hastalığı testi yaptırmak.

Her iki değerin ortalamasını gösteren, son 3 ayda kan şekerinizin hangi düzeylerde gittiğini bildiren önemli bir test hemoglobin A1C testidir, en az 6 ayda bir, hatta dalgalanmalar yaşıyorsanız mutlaka 3 ayda bir hemoglobin A1C düzeyini ölçtürmelisiniz.

Hemoglobin A1C seviyenizin 6,5 ve altında olmasını hedeflemeniz önerilir.

Bu hedefler bireysel olarak değişebilmektedir.

Kan şekeri ve hemoglobin A1C değerleri belirlenirken mutlaka hekiminizle görüşmeniz tavsiye edilir.

"
Tip 2 diyabetin teşhisi

Tip 2 diyabetin teşhisi

Tip 2 diyabet teşhisi nasıl konur?

Tip 2 diyabet normalde yıllar içinde sinsice gelişir – ve çoğu zaman belirti vermez. Bu nedenle teşhisi genellikle rutin sağlık taraması sırasında tesadüfen veya diyabet kaynaklı ikincil hastalıklardan dolayı konulur.

Tip 2 diyabet teşhisi için farklı parametrelerden faydalanılmaktadır: Uzun vadeli kan şekeri değerinin (HbA1c), açlık kan şekeri değerinin veya rastgele alınan kan şekeri değerinin yanı sıra oral glukoz tolerans testi (oGTT) de uygulanabilir.

Devamda farklı teşhis kriterlerini size tanıtacak ve teşhis konulduktan sonraki süreç için ipuçları ve yardımlar sunacağız.

Tip 2 diyabet bugünden yarına oluşmaz: Metabolik hastalık yıllar içerisinde gelişir, vücut hücreleri insülin hormonuna artık aynı duyarlılıkta tepki vermez (insülin direnci). İnsülin, gıdalardan alınan şekerin (glukoz) vücut hücrelerine taşınması ve enerji kaynağı olarak kullanılması için gereklidir. Buna ek olarak, zamanla pankreasın insülin üretimi azalır. Bu da kan şekeri seviyesinin yükselmesine yol açar ve uzun vadede sağlığınıza zarar verir.

Sinsice gelişmesi nedeniyle tip 2 diyabet başlangıçta çoğu zaman belirti vermez veya net olmayan belirtiler sergiler, bu belirtiler genellikle yanlış yorumlanır veya fark edilmez. Çok yüksek kan şekeri değerlerinde tip 2 diyabetli kişilerde de artan susama hissi ve sık idrara çıkma gibi tipik hastalık belirtileri oluşabilir.

İçindekiler Tip 2 diyabetin teşhisi için hangi olanaklar bulunur? Açlık kan şekeri Rastgele ölçülmüş kan şekeri değeri HbA1c (uzun vadeli kan şekeri değeri) Oral glukoz tolerans testi (oGTT) Sonraki süreç nasıl işler? Tip 2 teşhisi konduktan sonraki süreç için ipuçları 1. Tip 2 diyabetin teşhisi için hangi olanaklar bulunur?

Tip 2 diyabetli kişilerde kan şekeri seviyesi yükselmiştir. Aşağıdaki durumlarda tip 2 diyabetten şüphelenilir:

Diyabet kaynaklı ikincil hastalıklar oluşmuşsa. Aşırı susama ve sık idrara çıkma gibi tipik diyabet belirtileri görülüyorsa. Örneğin sağlık taramasında, şüphe uyandıran bir kan şekeri değeri ölçülmüşse.

Alman Diyabet Risk Testi’nde (Deutschen Diabetes-Risiko-Test®) veya DİYABET Sağlık Taraması’nda (FINDRISK) (Almanca sayfalar) şüphe uyandıran bir sonucun elde edilmesi de kan şekerinin kontrolünü gerektirebilir. Aşağıdaki linklere tıklayarak bu testleri evinizde ve anonim olarak yaptırabilirsiniz.

Diyabet teşhisi, alınan kan örneğinden elde edilen şu ölçüm değerleri ışığında konulabilir:

Açlık kan şekeri Rastgele ölçülmüş kan şekeri değeri HbA1c (uzun vadeli kan şekeri değeri)

Diabetes mellitus teşhisinin onaylanması için, yakın zamanda yapılmış başka bir ölçüm (en az 2 değer) de gereklidir. Tipik hastalık belirtilerinin mevcut olması, bu bağlamda istisna oluşturur.

Eğer çelişkili sonuçlar veya yüksek diyabet riskini gösteren değerler varsa, ek bir ölçüm yapılmalı veya oral glukoz tolerans testi (oGTT) sonrası 2 saatlik kan şeker değeri belirlenmelidir.

2. Açlık kan şekeri

Venöz plazmadaki açlık kan şekeri değeri, en az 8 saat (en fazla 12 saat) süren bir açlık döneminden sonra, sabahları bir kan örneği alınarak belirlenir.

"Normal" olarak kabul edilen açlık kan şekeri değerleri 100 mg/dl (5,6 mmol/l) altındadır. 126 mg/dl (7,0 mmol/l) veya daha yüksek açlık kan şekeri değerleri diyabetik aralıkta yer alır.

Ölçülen değer 100 mg/dl (5,6 mmol/l) ve 125 mg/dl (6,9 mmol/l) arasındaysa, yüksek diyabet riskinden bahsedilir: “Bozulmuş veya anormal açlık glukozu”, diğer adıyla prediyabet söz konusudur. Bu durumu netleştirmek için genellikle oral glukoz tolerans testi (oGTT) uygulanır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve diğer birçok diyabet derneği, bozulmuş açlık glukozu veya prediyabet için sınır değerini biraz daha yüksek bir seviyede belirlemişlerdir, bu da 110 mg/dl (6,1 mmol/l) olarak kabul edilmektedir.

Bilmekte fayda var:

Prediyabet, tip 2 diyabetin ön aşamasıdır. Kan şekeri değerleri yükselmiştir, ancak uzmanların tip 2 diyabetten bahsetmesi için henüz yeterince yüksek değildir. Prediyabet çoğu zaman "bozulmuş veya anormal açlık kan şekeri" (engl. impaired fasting glucose, IFG) ya da "bozulmuş glukoz toleransı" (engl. impaired glucose tolerance, IGT) olarak da adlandırılır.

3. Rastgele ölçülmüş kan şekeri değeri

Örneğin artan susama, sık idrara çıkma ve/veya sürekli yorgunluk gibi tipik diyabet belirtileri ortaya çıkarsa, venöz plazma içindeki rastgele ölçülmüş kan şekeri değeri, diabetes mellitus için bir teşhis kriteri olabilir.

Tokluk kan şekerinin 200 mg/dl (11,1 mmol/l) veya üstü olması, diyabete işaret eder. Diyabet teşhisi ayrıca açlık kan şekeri veya oral glukoz tolerans testi (oGTT) ile de teyit edilmelidir.

Yalnızca rastgele ölçülmüş kan şekeri değeri, diyabet teşhisi için yeterli değildir.

4. HbA1c (uzun vadeli kan şekeri değeri)

Uzun vadeli kan şekeri değeri olarak da bilinen HbA1c, son 8 ilâ 12 haftanın ortalama kan şekeri seviyesini gösterir. “Hb”, kırmızı kan hücrelerinde bulunan ve kırmızı kan hücrelerine rengini veren hemoglobini temsil eder. Gıdadan alınan şeker (glukoz), kandaki bu boyar maddeye tutunur. Kan şekeri değeri ne kadar yüksek olursa, o kadar şeker birikir.

HbA1c, kan testi ile belirlenebilir. Bu ölçüm için açlık gereklidir.

HbA1c değeri için şu sınır aralıkları belirlenmiştir:

Yüzde 5,7’nin altı (39 mmol/mol): Diyabet yok Yüzde 6,5 (48 mmol/mol) ve üstü: Diyabet

HbA1c değeri bu sınırların arasındaysa, yüksek diyabet riskinden bahsedilir. Tam teşhis için açlık kan şekerinin veya oral glukoz tolerans testi (oGTT) ile 2 saatlik kan şekerinin ölçülmesi gereklidir.

HbA1c, “yanıltıcı” yüksek veya “yanıltıcı” düşük değerlere yol açabilecek birçok etkenden etkilenebilir. HbA1c’nin yaşla beraber yükselmesi bunlardan biridir. Bu durum, 60 yaşından sonra, özellikle tanısal sınır değerine yakın değerlerde, HbA1c değerinin diyabet teşhisi üzerindeki doğruluğunu sınırlandırır.

5. Oral glukoz tolerans testi (oGTT)

Oral glukoz tolerans testi (oGTT) kandaki şeker seviyesinin kontrolünü sağlar ve tip 2 diyabet şüphesinde uygulanır. Bu test, gıdalardan alınan şekerin (glukoz) vücut hücrelerine ne kadar iyi nüfuz ettiğini gösterir.

Oral glukoz tolerans testinin uygulanması:

oGTT sabahları otururken veya yatarken yapılır. Testten önce 8 ilâ 12 saat boyunca gıda veya alkol tüketilmemiş ve sigara içilmemiş olmalıdır – bu kural oGTT’nin uygulanması sırasında da geçerlidir. Meyve suyu gibi karbonhidrat içerikli içecekler de testten önce tüketilmemelidir. oGTT uygulanmadan en az 3 gün önce, karbonhidrat açısından zengin bir beslenme için gayret edilmelidir (günde en az 150 gram karbonhidrat). Testin başlangıcında (0. dakika) 75 gram glukoz içeren hazır bir şeker çözeltisi 5 dakika içerisinde içilir. 2 saatlik ölçüm aralığı içerisinde, kan şekerini belirlemek için 0. dakikada ve 120. dakikada kan alınır.

"Normal" glukoz toleransı, açlık kan şekerinin (0. dakika) 100 mg/dl (5,6 mmol/l) altında ve 2 saatlik oGTT kan şekerinin 140 mg/dl (7,8 mmol/l) altında olmasıyla tanımlanır - her ikisi de venöz plazmada ölçülür. 126 mg/dl (7,0 mmol/l) ve üstü açlık kan şekeri değeri ya da 200 mg/dl (11,1 mmol/l) seviyesindeki 2 saatlik oGTT 2 kan şekeri değeri, diyabetik aralıkta yer alır.

Kan şekeri seviyesi “normal” glukoz toleransının üstünde, ancak diyabet seviyesinin altında yer alan kişilerin tip 2 diyabet hastalığına yakalanma riski yüksektir. Bu geçiş aralığı prediyabet olarak adlandırılır ve şunları kapsar:

bozulmuş açlık glukozu: Açlık kan şekeri 100 mg/dl (5,6 mmol/l) veya üstü ve 126 mg/dl’nin (7,0 mmol/l) altı bozulmuş glukoz toleransı: 2 saatlik oGTT kan şekeri 140 mg/dl (7,8 mmol/l) veya üstü ve 200 mg/dl’nin (11,1 mmol/l) altı. 6. Sonraki süreç nasıl işler?

Tip 2 diyabet, ciddiye alınması gereken ve bazı değişiklikler gerektiren bir hastalıktır. Çünkü kan şekerinin uzun süre yüksek kalması damarlara, organlara ve sinirlere zarar verir. Bu nedenle, ikincil hastalıkların önlenmesi veya en azından geciktirilmesi için erken bir diyabet teşhisi ve tedavisi önemlidir.

Tip 2 diyabeti kontrol altına almak için birçok yol mevcuttur: Çoğu zaman, başlangıçta yaşam tarzının değiştirilmesi yeterli olmaktadır. Dengeli bir beslenme, düzenli egzersiz ve gerekiyorsa kilo verme ile kan şekeri düşürülebilir ve komplikasyonlar azaltılabilir.

Kan şekeri değerlerinin ne kadar yüksek olduğuna ve tip 2 diyabetin ne kadar ilerlemiş olduğuna bağlı olarak, kan şekerini düşürücü ilaçların, diğer adıyla antidiyabetiklerin veya şeker ilaçlarının kullanılması ya da insulin iğnesi gerekli olabilir.

Aile hekiminiz veya diyabet ekibiniz ile birlikte bireysel tedavi planınızı ve tedavi hedeflerinizi belirleyeceksiniz. Ayrıca, nelerin kan şekeri üzerinde etkili olduğu ve nelere artık dikkat etmeniz gerektiği konusunda size bilgi verilecektir.

7. Tip 2 teşhisi konduktan sonraki süreç için ipuçları Bilgi edinin!

Hastalığın tedavi edilebilmesi için, tip 2 diyabetin nasıl oluştuğunu ve hangi etkenlerin kan şekerini ve hastalığın seyrini etkilediğini öğrenmeniz önemlidir. Örneğin diabinfo.de sitesinden hastalık tablosu, dengeli beslenme ve tedavi olanakları hakkında bilgi edinebilirsiniz.

Ayrıca sorularınızda veya emin olamadığınız konularda tedavinizi yürüten doktora danışmaktan çekinmeyin. Aynı durumu yaşayan diğer kişilerle, örneğin destek gruplarında, iletişim kurmak, hastalığı kabullenmenize ve ortaya çıkan sorulara erken cevap bulmanıza yardımcı olabilir.

Doktorunuzla görüşün!

Dengeli bir beslenme ve yeterli egzersiz, tip 2 diyabet tedavisinin temelini oluşturur. Ayrıca, Almanya’daki bu hastalığa sahip kişiler için çok sayıda kan şekerini düşürücü ilaç ve insülin seçeneği bulunmaktadır.

Aile hekiminiz ve diyabet ekibiniz ile Farklı tedavi seçenekleri hakkında görüşün ve hep birlikte bireysel tedavi planınızı oluşturun.

Bir diyabet eğitimine katılın!

Diyabet eğitimi, diyabetli kişiler için hazırlanmış uygulamalı bir programdır ve diyabet ile günlük hayatı kendi başınıza nasıl yürüteceğiniz konusunda size yardımcı olur. Aynı durumdaki diğer kişiler ile birlikte hastalık hakkında bilmeniz gereken tüm bilgileri uzmanlardan öğrenebilir ve sorular sorabilirsiniz.

Bu eğitimler, yaşam tarzınızı değiştirmeniz konusunda size yardımcı olabilir ve yaşam kalitenizi artırmanızı destekleyebilir. Aynı zamanda bu eğitimlerde diyabet kaynaklı akut acil durumları ve ikincil hastalıkları nasıl önleyebileceğinizi öğrenirsiniz.

İkincil hastalıklar açısından düzenli kontroller yaptırın!

Diyabet hastalığının komplikasyonları, tip 2 diyabet hastalığı başlamadan önce de ortaya çıkabilir. Teşhis konulduktan sonra ikincil hastalıklar açısından muayene olun ve ardından düzenli doktor kontrolleri yaptırın. Örneğin sinirlerin, ayakların, böbreklerin, gözlerin, damarların ve psikolojik faktörlerin muayenesi bunlardan bazılarıdır.

Destek alın ve aynı durumdaki diğer kişiler ile bilgi alışverişinde bulunun!

Tip 2 diyabet teşhisi ve bununla bağlantılı sorular ve korkular, özellikle başlangıçta oldukça zorlayıcı olabilir. Kendine yardım gruplarında diğer diyabetli kişiler ile iletişim kurabilirsiniz. Spor grupları, daha aktif bir günlük hayat için motive olmanıza yardımcı olabilir. Beslenme danışmanlığı, beslenme tarzınızı değiştirmenizde size destek olabilir.

Yeni günlük ödevlerinize başlayın!

Düzenli egzersizi ve sağlıklı, dengeli bir beslenmeyi içeren bir yaşam tarzı değişikliği, tip 2 diyabet tedavisinin temelini oluşturur. Bazen daha başlangıçta yapılan küçük değişiklikler bile yeterli olmaktadır. Önemli olan başlamanızdır!

Devamda tip 2 diyabet ile günlük hayat hakkında size yardımcı olacak bilgiler bulacaksınız:

Motivasyon ve zihin Beslenme Hareket Stresin kan şekeri üzerindeki etkileri "
Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Halk arasında daha çok şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, özellikle modern hayat biçiminin yaygın olduğu çağımızda çocuklardan yetişkinlere tüm bireylerde görülebilmektedir. Çevre koşulları ve yaşam biçiminin de tetikleyebildiği hastalık, çoğu zaman kronik kökenli olup hayat boyu dikkat ve takip gerektirir. Doruk sağlık grubu olarak, tedavisi için bütüncül bir çözüm anlayışı gerektiren bu tip hastalıklarda tanı ve tedavi süreci boyunca ilgili tüm birimlerimizle ekip olarak hizmet sunmaktayız.

İçindekiler Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir?

Hayatın tüm alanlarında sağlıklı olabilmek ve kalabilmek için gereken denge, kanın içerisindeki şeker miktarında da aranmaktadır. Herhangi bir kronik hastalık veya yaşam koşulları nedenli, kan şekeri dengesinin bozulabileceği durumlarda, kan şekerinin olması gerekenden yüksek olmasına diyabet (şeker hastalığı) denir.

Herhangi bir nedenle kan şekerinin yükselmesinin bir bakıma dengesinin bozulmasının şeker hastalığına mahal verebileceğini belirttik. Peki kan şekeri neden yükselir? Daha doğrusu kan şekeri nedir kısaca anlatalım: Yediğimiz gıdalar sindirildikten sonra en küçük yapı taşlarına ayrılır. Karbonhidrat dediğimiz ekmek, şeker, nişasta gibi gıdaların sindirim sisteminde ayrıştığı en küçük yapıtaşları glukoz, fruktoz gibi basit şekerlerdir. Bu şekerler vücudun enerji kaynağıdır.

Hücrelerin oksijenden sonra en acil besin ihtiyacı şekerlerdir. Şekerlerin de hücreler tarafından kullanılabilmesi için pankreas tarafından salınan insülin hormonuna gerek vardır. İnsülin hormonunun yetersiz salınması ya da hücrelerde insülin hormonuna karşı direnç olması durumunda hücreler tarafından kullanılamayan şeker kanda birikir ve karaciğer tarafından metabolize edilerek başta keton dediğimiz yan cisimcikler oluşturulur ve şeker hastalığının klinik tablosu ortaya çıkar. Öte yandan kanda artan şeker miktarı insülin hormonunun aşırı salgılanması ve kan şekerinin hızlı tüketilmesi ile hipoglisemi dediğimiz kan şekerinin tehlikeli düzeylere düşmesi sonucunu da ortaya çıkarabilir. Açlık kan şekerinin normal değeri 70 ila 99mg/dl arasındadır. Tokluk kan şekeri ise 80 ila 140 mg/dl arasında olmalıdır.

Diyabet (Şeker Hastalığı) Belirtileri Nelerdir?

Farklı diyabet tiplerinin olabileceğini ve doğru tanının önemine değindik. Ancak, şeker hastalığını işaret eden ve tüm diyabet tiplerinde ortak olarak görülebilen diyabet belirtileri de vardır. Şeker hastalığının belirtileri şunlardır:

Sürekli açlık hissi. Çok yemek yeme Çok susama ve su içme Ağız kuruluğu Sık idrara çıkma Kilo kaybı Ağız kokusu Yaralarda geç iyileşme Sık enfeksiyonlar El ve ayaklarda uyuşma Diyabet Tipleri Nelerdir?

İnsülin sisteminin etkisiz kalması durumunda farklı diyabet tiplerinin görülebileceğini belirtmiştik. Vücutta insülin hormonu üretiminin azalması sonucu ortaya çıkan diyabet türüne Tip-1 diyabet denir. Üretilen insüline karşı vücudun direnç göstermesi ve bu nedenle sistemin etkisiz kalması sonucu ortaya çıkan diyabet türüne ise Tip-2 diyabet denmektedir.

Tip-1 Diyabet Nedir?

Vücutta insülin hormonu üretiminin azalması sonucu ortaya çıkan diyabet türüne Tip-1 diyabet veya Tip-1 şeker hastalığı denir. Bu tip şeker hastalığına sahip bireylerde kandaki şeker miktarının yükselmesinin önüne geçilemeyeceğinden dışarıdan insülin hormonu takviyesi yapılmalıdır.

Tip-1 şeker hastalığı, insülin üretiminin kaybolması sebebi ile ortaya çıktığı için genellikle çocuk yaşlarda belirtileri görülür. Tip-1 şeker hastalığı teşhisi konulan bireylerde, vücudun kan şekerinin dengede tutulması için günlük insülin takviyesine ihtiyaç duyulur. Bu hastalığa sahip ve günlük insülin enjeksiyonu yapmak zorunda olan bireyleri toplumun her alanında görmek mümkündür.

Tip-2 Diyabet Nedir?

Üretilen insüline karşı vücudun direnç göstermesi ve bu nedenle savunma mekanizmasının etkisiz kalması sonucu ortaya çıkan diyabet türüne ise Tip-2 diyabet veya Tip-2 şeker hastalığı denmektedir. İnsülin üretimindeki bozulmadan değil, insüline olan dirençten meydana geldiği için Tip-1 şeker hastalığına göre daha yaygın görülebilmektedir. Ancak, başlangıç belirtileri Tip-1 diyabette olduğu gibi net değildir. Bu sebeple, Tip-2 şeker hastası olan bireyler çoğu zaman hastalığın farkında olmayabilir. İlerleyen yaş, hareketsiz ve stresli yaşam tarzı, aşırı kilolar ve kronik sebepler hastalığı tetikleyebilir.

Bu tip şeker hastalığının tedavisi daha çok bütüncül bir yaklaşımla mümkün olabildiğinden, hastalığa sahip bireyin hayat tarzında kalıcı değişiklikler yapması ve tıbbi kontrollerini aksatmaması gerekmektedir.

Gizli Şeker Nedir?

Farklı diyabet türlerinin olabileceğini belirttik, nedenlerinden ve belirtilerinden söz ettik. Peki, halk arasında yaygın bir söylem olan gizli şeker nedir? Kan şekerinin dengesini bozabilecek durumlarda, kan şekerinin yükselmesine şeker hastalığı (diyabet) dendiğini biliyoruz. Bazı durumlarda ise kan şekeri seviyesi bireye şeker hastalığı tanısı konulacak kadar yüksek seviyelerde seyretmeyebilir. Bu gibi hallerde birey şeker hastası değildir ama Tip-2 diyabet hastası olma adayıdır. Bu döneme pre-diyabet dönemi de denebilir.

Gizli şekerinizin olabileceğini düşünüyor veya olduğunu biliyorsanız, şeker hastası olmayı önleyebilmek adına avantajlı olduğunuzu varsayabilirsiniz. Çoğu hastalıkta olduğu gibi, şeker hastalığında da hastalığı önlemek adına alınan önleyici tedbirler büyük önem arz etmektedir.

Çocuklarda Diyabet

Çocuklarda görülen şeker hastalığı ilk olarak Tip-1 diyabeti akla getirmektedir. Tip-1 diyabetin çocuk yaşlarda ortaya çıkma ihtimali yüksek olduğundan bu kanıya nispeten doğru diyebiliriz. Şeker hastalığına sahip her çocuk Tip-1 diyabet olmayabilir.

Çocuk yaşlarda da olsa, bireyin maruz kaldığı kötü hayat koşulları, düzensiz beslenme, aşırı kilo, duygu durum değişiklikleri gibi olumsuz etkenler Tip-2 şeker hastalığına zemin hazırlayabilir. Şeker hastalığı için genel olarak ifade edilen hastalık belirtileri çocuk diyabet hastaları için de geçerlidir.

Obezite ve Diyabet (Şeker Hastalığı)

Diyabet, obezite, körlük, bunama, böbrek yetersizliği ve kardiyovasküler birçok tehlikeli hastalığında en önemli nedenlerindendir. Yaşam tarzının şeker hastalığı üzerindeki etkisinin önemini defaatle belirttik. Modern ve hareketsiz yaşam biçiminin yaygın olduğu günümüzde şeker hastalığı gibi obezite de yaygın olarak görülmektedir. Peki, obezitenin şeker hastalığı üzerinde etkileri nelerdir? Vücutta aşırı yağ birikimi, kanda yükselen şeker miktarına karşı savunma mekanizması olan insülin hormonunun hücrelere taşınmasını sağlayan hormonların salınımını engellemektedir. Bir bakıma insülin hormonu etkisiz kılınır. Bu durum ise Tip-2 diyabet hastalığına zemin hazırlar. Eğer kişideki şeker hastalığı obezite sonucu ortaya çıkmışsa, hastalığın tedavisi için öncelikle obezite sorununu çözmek gerekir.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Şeker hastalığı tedavisinde, diyabet tipinin belirlenmesi önemlidir. Ek olarak, seçilen tedavi yönteminin etkili olabilmesi adına, her iki diyabet türü içinde tedavinin sürekliliğinin ve düzenli tıbbi kontrollerin kritik önem teşkil ettiği unutulmamalıdır.

Her iki şeker hastalığı türünde de ilaçla tedavi, tedavi yöntemi olarak önem teşkil eder. Bununla birlikte, toplumda yaygın olarak görülen Tip-2 şeker hastaları için hayat tarzında kalıcı değişikliklere gidilmesi gerekir. Dengeli beslenme, yeterli spor veya egzersiz, alkol ve sigara gibi kötü alışkanlıklardan ve sürekli stresli yaşam tarzından uzak durulması gibi bireyin alabileceği önlemler hastalığın tedavisinde oldukça etkilidir ve hastanın akranlarına göre ömrünü uzatır. Bu sebeple, hekimin belirlediği tedavi yöntemi uygulanmalı, hastalığın diğer tehlikeli hastalıklara etkisi sürekli izlenmelidir.

Tip-1 diyabet tedavisi vücutta üretilemeyen insülinin yerine konması esasına dayanır. İnsülin cilt altına uygulanan enjeksiyonlar şeklinde verilir.

Tip 2 diyabet, hastalığın derecesine ve ne kadar ilerlediğine bakılarak farklı önlem ve tedavileri gerektirir. Başlangıç aşamasında diyet, kilo verme, egzersiz gibi önlemler kontrolü sağlayabilir. Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamıyorsa oral antidiyabetikler dediğimiz ilaçla tedaviye geçilir. Bu şekilde de kontrol edilemeyen diyabette pankreasın insülin üreten hücreleri tahrip olmuşsa son tedavi yöntemi, insülin uygulamaktır.

Ocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği

Ocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği

TİP 1 Diyabet Ve Güncel Tedavi Yaklaşımları

Prof. Dr. Ece Böber

Tip 1 Diyabet (Tip1 DM) pankreastaki insülin üreten adacık hücrelerinin yıkıma uğramasıyla meydana gelen kalıcı bir hastalıktır. Eskiden “Juvenil Diyabet” ya da “İnsüline Bağımlı Diyabetes Mellitus” diye adlandırılan bu hastalık 6 ay ile 40 yaş arasında her yaşta başlayabilir ancak 8 yaş ve 15 yaş civarında başlama sıklığı çok yüksektir. Tüm Tip 1 Diyabet olgularının % 90’ı 18 yaş altında başlamaktadır.

ÖZELLİKLERİ

Çok geniş bir coğrafik dağılım gösteren Tip 1DM hastalığının insidensi (görülme sıklığı) 14 yaş altı her 100 000 çocukta bir yılda ortaya çıkan yeni olgu sayısı ile ifade edilmekte olup çeşitli bölgeler arasında 350 kata varan farklılık göstermektedir. Ekvatora yakın ve aynı zamanda gelişmemiş olan bölgelerde görülme sıklığı düşükken gelişmiş ülkelerde, özellikle Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika ile bazı özel bölgelerde sıklığı çok yüksektir. Çin ve Venezuella’da 0,1 olarak görülen insidens Sardinya adasında ve Finlandiya’da sırasıyla 36,8 ve 36,5 şeklinde görülmektedir. Görülme sıklığındaki bu farklılıklar yalnızca genetik ya da coğrafik nedenlerle değil muhtemelen çoklu çevresel faktörlerle de meydana gelmektedir. Örneğin İngiltere’ye göç eden Hintlilerde bir nesil sonra diyabet insidensi İngilizlerinki gibi yüksek bulunmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 20’nin üzerindeki insidensi çok yüksek olarak kabul etmektedir. Ülkemizde 1996 yılında yapılan çok merkezli bir çalışmada insidens 2,52 olarak saptanmıştır.

Son on yılda yapılan birçok alan çalışmaları ve gözlemler Tip1 DM görülme sıklığının tüm dünyada giderek arttığını ve başlama yaşının erkene (özellikle 5 yaş altına) kaydığını göstermektedir. Hastalık kız ve erkeklerde benzer sıklıkta görülmekte olup başlangıcı ılımlı bir mevsimsel dağılım göstermektedir. Kış aylarında artan yeni olgu sayısı yaz aylarında en aza inmektedir.

NEDENLERİ VE OLUŞUMU

Tip 1 diyabet hastalığı bağışıklık sisteminin uygunsuz çalışması nedeniyle kişinin pankrastaki insülin üreten adacık beta hücrelerinin yıkıma uğraması ve bu yıkım süreci sonucunda insülin üretiminin yapılamaz hale gelmesiyle başlamaktadır. Hastalığın bulguları ortaya çıkmadan önce dolaşımda adacık hücre antikorları (Islet cell antibody=ICA), glutamik asit dekarboksilaz antikorları(GADA), insülinoma-2-asosiye otoantikorlar (IA-2A) ve insülin otoantikorları (IAA) gibi yıkım belirteçleri kan tahliliyle saptanmaktadır

Genetik Faktörler : Tip 1Diyabet olgularının % 85’inden fazlası ailede tek olarak görülmekle birlikte birinci derece yakınlarında Tip1 Diyabet olan bireylerde hastalığın görülme sıklığının artması henüz tam bilinemeyen çok faktörlü bir kalıtım şekli olduğunu düşündürmektedir. Tip 1 diyabetli kardeşi olanlarda diyabet gelişme riski %5’e çıkarken bu risk tek yumurta ikizinde %36’ya çıkmaktadır. Babaları Tip 1 DM olan çocuklarda hastalığın ortaya çıkma riski (%3,6-8,5), anneleri Tip 1 DM olanlardan (%1,3-3,6) daha fazladır.

Çevresel Faktörler : En çok üzerinde durulan faktörler yaşamın erken evresinde hatta anne karnında maruz kalınan viral enfeksiyonlar (rubella, coxackie B,CMV ve kabakulak en çok suçlanan virüslerdir), inek sütü proteinleri, çeşitli viral ajanlar ve aşılar, D vitamini eksikliği ve bazı ilaç ve toksinlerdir.

BULGULAR VE TANI

Hastalık genellikle ani başlangıçlıdır. Çok su içme, sık idrara çıkma, kilo kaybı ve bitkinlik en sık rastlanan şikayetlerdir. Önceden idrar kontrolü olan bir çocukta gece altını ıslatmanın başlaması bazen ilk bulgu olabilmektedir. Hastanın yaşı ne kadar küçükse şikayetler o denli hızla ilerlemekte, hasta birkaç gün ya da büyük çocuklarda en fazla birkaç hafta içinde genel durumu hızla kötüleşerek hastaneye başvurmaktadır. Bazı hastalarda şiddetli karın ağrısının varlığı nedeniyle apandisit vb tanıları düşünülmekte, yine ateş ve bitkinlik varlığı nedeniyle enfeksyonla karışabilmektedir. Nefeste aseton kokusu ile yavaş ve derin solunum olayın ilerlediğini ve diyabet komasına gidişin oluştuğunu gösterir.

Şikayet varlığında rastgele bakılan kan şekerinin 200 mg/dl’nin üzerinde olması tanı koydurur. Beraberinde mutlaka idrarda glukoz ve keton atımı olmalıdır. Tip 1 Diyabet tanısında şeker yükleme testinin yeri yoktur.

TEDAVİ VE İZLEM

Tip 1 Diyabet hastalığı insülin eksikliği sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle tedavisi insülinle yapılmaktadır. Ağızdan alınan şeker düzenleyici ilaçların tedavide yeri yoktur.

Tanı sırasında şeker koması olmasa bile tedavi mutlaka hastaneye yatırılarak yapılmalıdır. Çocuk ve ailesinin tanı şokunu atlatması ve insülin kullanımının temel ilkelerini öğrenmesi için bu şarttır. Bu yatış sürecinde aynı zamanda hastanın insülin dozları ve evde uygulanacak tedavi protokolü belirlenir.

Tip 1 Diyabet tedavisindeki temel hedefler erişkindekinden biraz farklıdır. Kan şekeri düzeylerinin yaşa göre belirlenen hedef aralıkta tutulmasının yanı sıra hipoglisemi ve şeker komasından korunma, beslenme eğitimi ve öğünlerin insülin zamanlarıyla uyumu, kan şekeri ölçümü ve bunların kayıtlarının tutulması ve tüm bu tedaviler uygulanırken çocuk ve ailesinin ruh sağlığının korunması temel hedeflerimizdir. Bu hedeflere ulaşabilmek için profesyonel bir ekip gerekli olup bu ekipte çocuk diyabet uzmanı, diyet uzmanı, diyabet eğitim hemşiresi ve çocuk ruh sağlığı uzmanı olmalıdır.

Hastalığın uzun süreli izleminde 3 ay ara ile HbA1c takibi bize şeker kontrol derecesiyle ilgili önemli bilgiler verir. Kırmızı kan hücrelerindeki şekerlenme yüzdesini gösteren bu ölçüm bize son 3 ayın ortalama kan şekeri düzeylerini göstermektedir. Kötü takipli, yani tedaviye uyumu iyi olmayan tüm diyabetlilerde uzun vadede böbrek, göz ve sinir sisteminde doku hasarı gelişebilir ve bunun tanı ve izlemi erişkin tip diyabetteki gibidir. Çocukluk yaş gurubunda şiddetli hipoglisemi(kan şekeri düşüklüğü) ve ketoasidoz (komaya gidiş) ataklarından korunma çok önem taşır. Özellikle 5 yaş altında tanı alan hastalarda şiddetli hipoglisemi ataklarının kalıcı beyin hasarı yaptığına dair kanıtlar vardır. Bu nedenle ailenin eğitimi, sık kan şekeri ölçümü ve beslenme saatlerinin sık ve düzenli olmasının yanı sıra acil durumlarda glukagon enjeksiyonu yapma eğitimi ve evde sürekli glukagon temini gibi önlemler alınmalıdır.

Çocukluk yaş gurubunda kötü metabolik kontrole ve yetersiz insülin verilimine bağlı olarak büyüme geriliği, ergenlik gecikmesi ve karaciğer büyümesi görülebilir. Tip 1 Diyabetli çocuklar, tiroid hastalığı (Haşimoto hast.) ve gluten enteropatisi (çölyak hast.) gelişme sıklığı yüksek olduğundan bu yönüyle de izlenmelidir. Diğer sorunlar eklemlerde hareket kısıtlılığı, enjeksiyon yerlerinde çukurluk ya da şişlik ile psikiyatrik sorunlardır.

GÜNCEL TEDAVİ YAKLAŞIMLARI

İnsülin : Tip 1 DM’un tedavisinde çeşitli insülin tedavi rejimleri uygulanmaktadır. Bunlardan en sağlıklı olanı ve kısa ya da uzun vadeli komplikasyonlardan korunmada en etkili olanı bazal ve öğün öncesi insülinin çeşitli kombinasyonlarından oluşan “intensif insülin tedavisi” dir.Hastaya günde 1 ya da 2 dozda bazal (uzun etkili) insülin ile öğün öncesi 3 dozda analog (çok kısa etkili) insülin SC verilmektedir. Bu insülin tedavisinde öğün öncesinde kan şekeri düzeylerinin ölçülerek önceden belirlenen cetvellere göre artırıp azaltmalar yapılmasına “Esnek İnsülin Rejimi” adı verilir hasta konforu ve hedef kan şekeri düzeylerinin tutturulması açısından en etkili insülin rejimidir. Ancak yüksek hasta uyumu ve entelektüel düzey gerektirir. Ülkemizde bulunan analog insülin türleri lispro, aspart ve glulisin olup bunlar öğün öncesinde kullanılmaktadır. Etkili kan düzeyine enjeksiyondan 5-10 dk sonra ulaşmaları ve tokluk hiperglisemilerini düzeltmede daha etkin oldukları için yeğlenirler. Bazal insülinlerin etki süreleri 18-24 saati bulur ve kan düzeyleri oldukça sabittir. Ülkemizde glarjin ve detemir türleri vardır.

Beslenme : Hastanın yaş ve beslenme alışkanlıklarına uygun olarak bireysel olarak düzenlenir. Boy ve yaşa uygun kalori hesaplanarak 3 ana ve 1-3 ara öğün olarak verilir. Ara öğün sayısı 10 yaş altında genellikle 3 olarak belirlenir. Daha büyük çocuklarda ara öğün genellikle 1-2 kez verilir. Temel besin öğeleri ekmek değişimi, süt değişimi, et değişimi ve meyve değişimi gibi guruplandırılarak miktarları aileye anlatılır. Son yıllarda giderek “Karbonhidrat Sayımı” denilen beslenme rejimi önce pompa kullanıcılarında ve daha sonra esnek doz insülin rejimi uygulayan hastalarda yaygın olarak uygulanmaya başlamıştır. Hastaya yediği besinlerin hangilerinin karbonhidrat olduğu ve bunların gramajını hesaplama öğretilir ve aldığı gram cinsinden karbonhidratı nötralize edecek insülin dozu önceden belirlenmiş karbonhidrat/insülin oranına göre hesaplanarak yapılır. Karbonhidrat sayımı hastaya daha geniş bir yeme özgürlüğü sağlamakta ancak bilinçsiz kullanımda besinlerin protein ve yağ miktarı denetlenemezse kilo alımına neden olmaktadır.

Egzersiz : Egzersiz, insülin varlığında glukoz kullanımını artırarak tokluk kan şekerlerinin ve LDL kolesterolün düşmesini sağlar ve sürekli egzersizle sağlanan kas kitlesi insülin reseptörlerinin sayı ve duyarlılığını artırarak daha az insülinle daha iyi bir metabolik kontrol sağlar. Bu nedenle hastalar egzersiz programlarına ve hareketli bir yaşama yönlendirilmelidir.

İNSÜLİN POMPASI

Tip 1 DM tedavisinde son 10 yılda tedavide pompa kullanımı çok yaygınlaşmıştır. 2006’da yayınlanan bir makalede Almanya’da Tip1 diyabetli hastaların %10’u ve İsviçre’de % 20’sinin pompa kullandığı bildirilmektedir. Ülkemizde çocukluk yaş gurubundaki tip 1 diyabetli hastalarda pompa kullanımı ilk kez 2003 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Pediatrik Endokrinoloji bilim dalında başlamış ve hızla yaygınlaşmıştır.

İnsülin infüzyon pompaları fizyolojiye uygun insülin verilimini sağlayarak insülin ihtiyacını azaltır, enjeksiyonları ortadan kaldırarak hastaya daha düzensiz yemek yeme ve esnek bir yaşam şekli sağlar. Bu avantajlarına karşı pompanın yüksek maliyeti, kullanıcıya getirdiği çok sık şeker ölçüm zorunluluğu, vücutta depolanmış insülin bulunmadığından artmış şeker komasına gidiş riski ve kullanıcının teknolojiyi kullanma bilgi ve becerisi olması gerekliliği gibi dezavantajları vardır.Son yıllarda kapalı lup olarak adlandırılan ve bir insülin infüzyon pompası ile aralarında kızılötesi bağlantı bulunan 24 saat sürekli kan şekeri ölçümü yapan bir sistemden oluşan kombinasyon kullanıma girmiştir ancak fiyatı nedeniyle henüz yaygın kullanımı yoktur.

Diyabet tedavisinde ve önlenmesinde yeni tanı alan hastalarda pankreas beta hücrelerindeki otoimmun hasarlanmayı önleyecek aşı geliştirme çalışmaları yanı sıra eski hastalarda kök hücre ve yapay pankreas geliştirme çalışmaları yaygın olarak devam etmektedir. Ancak henüz kanıtlanmış ya da kullanıma girmiş yaygın bir tedavi modeli yoktur.

Prof. Dr. Ece Böber
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Pediatrik Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı


** Web sitemizde yer alan yazılar bilgilendirme amaçlı olup, hekim tavsiyesi olarak algılanmamalıdır.

"
Diyabet belirtileri, tanısı ve tedavi yöntemleri - Tıp ders notları

Diyabet belirtileri, tanısı ve tedavi yöntemleri - Tıp ders notları

Diyabet: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Diyabet, çok fazla miktarlarda yapılan idrarı anlatmak üzere kullanılan, idrar yapmak anlamına gelen bir yunan terimi olup bu terimin ilk kez MS 2. yüzyılda kullanıldığı sanılmaktadır. Ancak MÖ 1500 yıllarına kadar uzanan diabetes mellitusla ilişkili ilk tanımlamalara Mısırdaki Eber yazıtlarında rastlanmıştır. Bu papirüste hastalık: “öyle susuzdu ki bütün nil nehrini yutabilirdi” diye tasvir ediliyor. Diyabetes mellitus hiperglisemi ile karakterize bir grup metabolik hastalığın ortak adıdır. Diyabet, insülin eksikliği yada insülin etkisindeki defektler nedeniyle organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren, kronik bir metabolizma hastalığıdır.

Diyabetin Epidemiyolojisi

Önümüzdeki 20 yılda özellikle tip 2 diyabet (%90-95) olmak üzere diyabetin orta yaşlı ve yaşlı popülasyonun artışına da bağlı olarak 2 katına çıkması beklenmektedir. Bozulmuş glukoz toleransı ve bozulmuş açlık glukozu nedeniyle diyabet olma riski artan kişilerle bu sayılara ulaşılacağı hatta geçileceği de düşünülebilir. Genel nüfusa göre diyabetlilerin oranı gelişmiş ülkelerde en yüksektir (%6.0) ve 2025’te de öyle olması beklenmektedir (%7.6) gelişmekte olan ülkelerde diyabetiklerin oranı düşük olmasına rağmen (1995’te ,53.3) 2025’te %4.9 olması beklenmektedir. Bu da toplam diyabetlilerin en büyük bölümünü gelişmekte olan ülkelerin oluşturacağı anlamına gelmektedir (gelişmekte olan ülkeler %170 ve %42 gelişmiş ülkeler).
Diyabet neden artıyor: etnik köken ve aile öyküsü sorumlu tutuluyor. Aşırı kilolu veya obez kişilerle yakından ilişkilidir. Batılı beslenme ve yaşam tarzına geçişte artış.

Diyabet Tanısı

Hem Dünya Sağlık Örgütü ve hem de ADA diyabetin tanı kriterlerini ve diğer hiperglisemi kategorilerini değiştirmek üzere 1997 ve 1999 yıllarında ayrı ayrı toplanmışlar ve tanı koydurucu açlık plazma glukoz düzeyi 7,0mmol/l’ye düşürülmüştür. ADA diabet tanı kriterleri: 1-DM klasik semptomları olan bir kişide günün herhangi bir zamanında kan şekerinin ≥ 200 mg/dl bulunması. 2-Açlık kan şekerinin iki kez ≥ 126 mg/dl olması. 3-OGTT’de 2. saat kan şekerinin ≥ 200 mg/dl bulunması. 4-HbA1c > %6,5.

Tanı kriterleri venöz plazmada glukoz oksidaz yöntemi ile yapılan ölçümleri baz almaktadır. Klinikte ve hastaların kendi kendilerine glisemi takibinde kullandıkları kapiller kan glisemi değerleri biraz daha farklı olabilir. Daha önce sınırda diyabet yada “latent diyabet” diye anılan IGT ve IFG artık “prediyabet” olarak kabul edilmektedir. Her ikisi de diyabet ve kardiovasküler hastalık için önemli risk faktörleridir. Prediyabet: Bozulmuş açlık glukozu (IFG), açlık plazma glukozunun (en az 8 saatlik açlığı takiben) 100-125 olmasıdır. Bozulmuş glukoz toleransı (IGT), OGTT’de 2. saat plazma glukozunun 140-199. olmasıdır. HbA1c (A1C): Açlık ve tokluk kan şekeri ortalamasıdır. Genel glukoz kontrolünü yansıtır, eritrositlerdeki hemoglobinin glukozillenmiş formudur. A1C düzeyleri, 2-3 aylık dönemdeki glisemik kontrolü yansıtır. Genel kan glukoz kontrolünü değerlendirmenin en iyi yolu A1C’yi izlemektir. Standardizasyonundaki sorunlar ve tanı eşiğindeki belirsizlik nedeniyle glukozillenmiş A1c’nin DM tanı aracı olarak kullanılması uzun yıllar önerilmemiştir.Ancak son yıllarda A1C’nin tüm dünyada standardizasyonu yönündeki çabalar ve prognostik önemine dair kanıtların artması sonucunda A1C’nin de diyabet tanı testi olarak kullanılabileceği gündeme gelmiştir.

ADA, EASD, IDF ve uluslararası biyokimya federasyonu temsilcilerinin oluşturduğu uluslararası diyabet uzmanlar komitesi 2008 yılında yaptığı bir dizi toplantılar sonucunda, uluslararası standardardizasyon kurallarına uyulması koşulu ile diyabet tanısı için A1C kesim noktasını %6.5 olarak belirlemiştir. Uluslararası diyabet uzmanlar komitesi A1C %6.0-6.4 aralığında bulunan bireylerin diyabet açısından yüksek riskli olduklarını ve koruma programlarına alınmaları gerektiğini bildirmiştir. %1’lik A1C farkı ortalama plazma glukozunu 30-35 mg/dl değiştirir. A1C’nin %50’si son bir ayda, %30’u ölçümden önceki ikinci ayda ve geri kalan %20si ölçümden önceki üçüncü ayda oluşan glisemik değişiklikleri yansıtır. A1C arttıkça açlık gliseminin katkısı daha çok artar.

Buna karşılık A1C normale yakınsa tokluk gliseminin katkısı daha ön plandadır. Postprandiyal glukozun genel glisemiye katkısı en çok düşük HbA1c değerlerine sahip olan hastalarda olmuştur,bu nedenle postprandiyal glukozun hedeflenmesi daha düşük A1c hedeflerine ulaşılmasına yardımcı olabilir. HbA1c yüzdesi en yüksek hastalarda bile Postprandiyal glukozun genel glisemik duruma katkısı %30’lardadır. DM’da A1C testinin kan glukoz ölçümlerine göre avantajları: DCCT ve UKPDS verilerine uygun olarak standardize edilmiş ve PG karşılıkları belirlenmiştir. Oysa glukoz ölçümleri daha az standardize edilmiştir. Genel olarak glisemiye maruz kalma durumunu ve uzun-dönem komplikasyon riskini gösterme açısından daha iyi bir göstergedir. Daha az biyolojik değişkenlik gösterir. Daha az oranda preanalitik kararsızlık gösterir. Belirli bir sure aç kalınmasını veya belirli zamanda kan alınmasını gerektirmez. Stres, hastalık gibi durumlarda görülen akut glukoz düzensizliklerini yansıtmaz. Halen tedaviye başlama ve tedaviyi düzenleme hedefi olarak kullanılmaktadır.

C-peptid düzeyi: Pankreas b-hücre (endojen insülin) rezervini yansıtır. Tip 1 diyabette rutin olarak ölçülmesine gerek yoktur.LADA gibi otoimmun diyabet formlarının tip 2 diyabetten ayrılmasında ve insülin tedavisine geçilecek tip 2 DM olgularının belirlenmesinde açlık ve uyarılmış C-peptid düzeyleri ölçülebilir.

Diyabete Sınıflama

ADA’nın (American Diabetes Association) yeni diabet sınıflamasında IDDM ve NIDDM tanımları bulunmamaktadır. İnsüline bağımlı ve insülinden bağımsız diye adlandırmak içerdiği anlamdan dolayı karışıklık yarattığı gerekçesi ile artık kullanılmamaktadır.
DM’da etiyolojik sınıflandırma: Tip 1 DM, tip 2 DM, diğer spesifik tipler,gestasyonel DM, tanımlanamayan tip.

Tip 1 DM diyabet

Mutlak insülin yetersizliğine yol açan hücre hasarı vardır, otoimmun (tip 1A), idiopatik (tip 1B). Hastaların %90’ında otoimmun (tip 1A), %10 kadarında non-otoimmun tiptir (tip 1B). ß-hücre yıkımı söz konusudur. ß-hücre rezervi %80-90 oranında azaldığı zaman klinik diyabet semptomları ortaya çıkar. Tip 1A diyabette başlangıçta kanda adacık otoantikorları pozitif bulunur. İmmunite aracılıklı tip, adacık hücre otoantikorları (ICAs), insülin otoantikorları (IAAs), anti GAD (anti glutamik asit dekarboksilaz) ve antityrosine phosphtase ve antifogrin antikorları (IA2 ve IA2-β) pozitiftir. İdiyopatik tipte bu antikorlar negatiftir.

Tip 1 DM klinik özellikleri: tüm diabetik hastaların %5-10’u tip 1. Genelde çoğu 30 yaşından genç ve zayıf, okul öncesi (6 yaş civarı), puberte (13 yaş civarı) ve geç adolesan dönemde (20 yaş civarı) üç pik görülür. Otoimmunite sıktır, HLA DR3 veya DR4 > %90. İkizlerde konkordans %30-35. Mutlak insülin yokluğu, klasik diabet semptomları ani olarak başlar ve semptomlar belirgindir. Ketoasidoz sık, tedavide mutlaka insülin gereklidir. β hücre rezervinin % 90’ının kaybı ile semptomlar ortaya çıkar. Son 20 yıldır daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilen latent otoimmun diyabet (LADA: latent autoimmun diabetes of adult) formunun çocukluk çağı (

Tip 2 DM diyabet

İnsülin direnci zemininde ilerleyici insülin sekresyon defekti ile karakterizedir. Hücre-reseptör defektine bağlı olarak organizmanın ürettiği insülinin kullanımında ortaya çıkan sorunlar nedeniyle glukoz hücre içine absorbe edilip enerji olarak kullanılamaz Periferik dokularda (özellikle kas ve yağ dokusunda) insülinin etkisi yetersizdir. Kas ve yağ hücresinde glukoz tutulumu (uptake) azalmıştır.

Tip 2 DM klinik özellikleri: hastalar sıklıkla 30 yaş üstü ve kiloludur. HLA ilişkisi saptanmamıştır. Bazı ailelerde glukokinaz gen anormallikleri vardır. İkizlerde konkordans %90. Parsiyel insülin eksiklği/insülin direnci vardır. Non-ketotik hiperozmolar koma gelişebilir. Bazen insülin tedavisi gerekir. Hastalık genellikle sinsi başlangıçlıdır. Bazı hastalar ise bulanık görme, el ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma, ayak ağrıları, tekrarlayan mantar infeksiyonları veya yara iyileşmesinde gecikme nedeniyle başvurulabilir. Obezite artışının sonucu olarak özellikle son 10 yılda çocukluk veya adolesan çağlarında ortaya çıkan tip 2 diyabet vakaları görülmeye başlamıştır.

Diyabette diğer spesifik tipler

1- İnsülin etkisinde genetik bozukluk: İnsülin direncine sahip hastalarda yapılan çalışmalarda insülin reseptör geninde 70’in üzerinde ayrı mutasyon tesbit edilmiştir. Tip A insülin rezistansı, insülin rezistansı, acanthosis nigricans, hiperandrogenizm. Leprechaunism, intrauterin büyüme geriliği, açlık hipoglisemisi, ilk 1-2 yıl içinde ölüm. Rabson-Mendenhall sendromu, kısa boy, protuberant abdomen, diş ve tırnak anomalileri, pineal hiperplazi. Lipoatrofik diabet. Diğerleri. 2- Pankreasın ekzokrin doku hastalıkları: pankreatit, travma, pankreatektomi, neoplazi, kistik fibroz, hemokromatoz, fibrokalkulöz pankreopati, diğerleri.

HNF-4α (MODY1), 20q. Glukokinaz (MODY 2), 7p. HNF-1α (MODY 3), 12 q. İnsülin Promoter Faktör-1 (MODY 4) 13 q. HNF-1β (MODY 5) 17 q. NöroD1(MODY 6) 2 q. Mitokondriyal DNA. Neonatal diyabet (Örn. Kir6.2 mutasyonuna bağlı diyabet). Diğerleri. Gestasyonel diyabet

Gebelik sırasında ortaya çıkan ya da gebelik sırasında tanı konan DM. Gebelikte DM ortaya çıkma prevalansı seçilen toplum ya da topluluklara ya da tarama şekillerine bağlı olarak değişmekle beraber % 1-14 arası değişir. İlk prenatal değerlendirmede risk belirlemesi yapılmalıdır.

Riskli grup: 25 yaşından büyük, etnik zemin, ailede tip 2 DM, glukozüri, GDM hikayesi, obezite, makrozomik bebek, daha önceki gebeliklerde neonatal ölüm ve düşük.

GDM tanısı: Yüksek riskli kişilerde doğrudan ilk vizitte standart OGTT yapılmalıdır.Düşük riskli grupta ilk vizitte açlık plazma glukozu bakıldıktan sonra sonuç normal ise kişi GDM bakımından izlem dışı bırakılabilir. İlk bulguları normal olan kişilere 24-28 GH da yeniden değerlendirme yapılır.

24-28 GH: plazma açlık glisemisi ve/veya beraberinde 50 gr glukoz ile GTT yapılır. 1. saat plazma glukoz değeri > 140 mg/dl saptanırsa 75 gr 2 saat ya da 100 gr 3 saat glukoz yükleme testi yapılır. 75 gr 2 saat/100 gr 3 saat OGTT’nin gebede değerlendirilmesi, açlıkta 92, 1. saatte 180, 2. saatte 153, 3. saatte 140. Belirtilen değerleri bulan ya da aşan tek değerin bulunması gdm tanısı koydurur. Diyabetik bir ortamda gelişmek insan fetusu üzerinde önemli doğumsal kusurlar ve geç dönem ölümlerden, yağlanmadaki hafif artışa doğru uzanan geniş bir yelpazede etkiler oluşturur.

Diyabette komplikasyonlar

1-Makrovasküler komplikasyonlar: koroner kalp hastalığı, periferik arter hastalığı, serebrovasküler hastalıklar. DM’li hastaların 3/4’ü KAH bağlı komplikasyonlar nedeniyle kaybedilirler. DM, KAH eşdeğeri kabul edilmiştir.

2-Mikrovasküler komplikasyonlar: Mikrovasküler komplikasyonlar deyiminin pratik anlamı, diyabet hastalarının gözlerinde, böbreklerinde ve sinir sisteminde meydana gelen değişikliklerdir, yani, retinopati, nefropati, nöropatidir.

Diyabetik retinopati:optimal glukoz ve kan basıncı kontrolü sağlanmalıdır. Tip 2 diyabette tanıda göz dibi muayenesi yapılmalıdır. Tanıdan sonra her yıl göz dibi muayenesi yapılmalıdır. Diyabetik nefropati:glukoz ve kan basıncı kontrolüsağlanmalıdır. Mikroalbuminüri yılda bir ölçülmelidir. Serum kreatinin yılda bir ölçülerek GFR hesaplanmalıdır. Diyabetik noropati:vücudunun herhangi bir sistemini tutabilir. Özellikle alt ekstremiteleri tutan duyusal noropati infeksiyon ve iskemi ile birlikte en önemli ayak amputasyonu nedenidir. Diyabet Tedavisi

Tıbbi beslenme tedavisi: kapsamlı diyabet bakım ve tedavisinin vazgeçilmez bir bileşenidir. Tedavinin başlatılmasından sonra 6-12 haftalık sürede A1C düzeyleri sıklıkla %1-2 düşer.

Diyabette tıbbi beslenme tedavisi hedefleri:

1-Optimum metabolik sonuçları elde etmek ve sürdürmek: diyabet komplikasyonlarını azaltacak normal sınırlarda kan glukoz hedefleri, vaskuler hastalık riskini azaltacak KB değerleri, makrovaskuler hastalık riskini azaltacak lipid düzeyleri elde edilmeye çalışılır.

2-Beslenmeyle ilgili komplikasyonları önlemek,geciktirmek veya tedavi etmek: obezite, dislipidemi, KVS hastalığı, HT, nefropati gibi.

3-Sağlıklı yiyecek seçimleri ve fizik aktivite ile sağlığı iyileştirmek.

4-Kişisel beslenme gereksinimlerine hitap etmek.

Tip 1 hastada diyet, hasta özellikle genç ve normal kilolu ise 3 ana 3 ara öğün halinde ve 30-35 kcal/kg şeklinde olmalıdır. Kalorinin %20 si kahvaltıda, % 20si öğleyin, %30’u akşam ve 3 ara öğünde % 10 ar olarak pay edilmesi önerilir.

Tip 1 hastada ADA diyet önerileri: Lif 25-35 gr gün olmalıdır. Protein % 10-20 0,8 gr/kg böbrek hastalığı yoksa, 0,6gr/kg nefropati varsa. Kolesterol < 300 mg/gün. Na ≤3 gr/gün (hipertansiyon varsa < 2,4 gr hipertensiyon + nefropati varsa < 2gr/gün).

Tip 2 diabette diyet önerileri: Fazla kiloları vermek hiperglisemi, dislipidemi ve hipertansiyonu kontrol altına almaya yardım eder. Kişinin diyet anamnezi alınır ve günlük aldığı kalori hesaplanır 250-500 kcal daha az kalori içeren diyet listesi hazırlanır. Total özellikle sature yağlar azaltılır. Fiziksel aktivite önerilir.

Tip 2 diabette diyet: karbonhidrat kişiye ve diyet hedefine göre planlanır. Lif 20-35 gr/gün olmalıdır. Protein total kalorinin % 10-20 si, böbrek hastalığı yoksa 0,8gr/kg/gün nefropati varsa 0,6 gr/kg/gün. Yağ total kalorinin % 30u total yağ miktarının % 10 undan azı satüre yağlar olmalı. Kolesterol

Diyabette egzersiz:

Düzenli fizik egzersiz tüm diyabetli hastaların tedavilerinin önemli bir bileşeni olarak önerilmektedir.

Diyabette egzersizin yararları: egzersiz sırasında ve sonrasında kan glukozunu düşürür. Bazal ve öğün sonrası insülin konsantrasyonlarını düşürür. İnsülin duyarlılığını artırır. Glikozillenmiş hemoglobin düzeylerini düşürür. Lipid profilini düzeltir, trigliseritleri düşürür, LDL kolesteroluühafifçe düşürür, HDL kolesterolü artırır. Enerji tüketimini artırır, kilo vermede diyete yardımcı olur, yağ kaybını artırır, yağsız vucut kitlesini korur. Hafif-orta dereceli hipertansiyonda iyileşme sağlar. Kardiyovasküler kondisyonu iyileştirir, güç ve esnekliği artırır, kendini iyi hissetme durumunu ve yaşam kalitesini artırır.

Diyabette egzersizin riskleri: insülin veya oral ajanlarla tedavi ediliyorsa, egzersizin tetiklediği hipoglisemi, egzersiz sonrası geç ortaya çıkan hipoglisemi olabilir. Çok zorlu egzersiz sonrası hiperglisemi, insülin eksikliği olan hastalarda hiperglisemi ve ketoz, kardiyovaskuler hastalıkları tetikleme, diyabetin uzun dönem komplikasyonlarını kötüleştirmeye sebep olabilir. Kardiyovasküler hastalıkları tetikleme veya ağırlaştırma, angina pectoris, miyokart infarktüsü, aritmiler, ani ölüm. Diyabetin uzun dönem komplikasyonlarını kötüleştirme,proliferatif retinopati, (vitröz kanama, retina dekolmanı), nefropati (proteinüri), periferik nöropati (yumuşak doku ve eklem hasarları), otonom nöropati (egzersize azalmış kardiyovasküler yanıt, maksimum aerobik kapasitenin azalması, dehidratasyona bozulmuş yanıt, postural hipotansiyon).

Tip 2 DM tedavisinde oral antidiabetikler

Oral antidiyabetik ilaçlar tip 2 diyabette yaşam tarzı önerilerine
(tıbbi beslenme tedavisi ve fiziksel aktivite) ilave olarak kullanılabilir. OAD’ler gebelikte kontrendikedir.

Tip 2 diyabette kullanılan antihiperglisemikler

Sülfonilüreler (glimepirid, dlipizid), meglitinid (nateglinid, repaglinid), alfa glukozidaz inhibitörleri, tiazolinedionlar, biguanidler, amilin, inkretinler, DPP-4 inhibitörleri, insülin.

OAD

Sülfonilüreler: sülfonilürelerin etki mekanizmaları, pankreastaki B-hücre veziküllerinden akut olarak insulin salgılanmasını artırırlar. Sülfonilürelerin yan etkileri, hipoglisemi, kilo artışı.

Meglitinidler: repaglinide, nateglinide, mitiglinide.

Glinidler (nateglinid, repaglinid): glukoza bağlı olarak insulin sekresyonunu uyarırlar. Çok hızlı ve kısa etkilidirler, günde 3 doz almayı gerektirirler, yemeklerden 5-15 dk önce alınırlar. Hipoglisemi riski SU’lerle kıyaslandığında daha az olmakla birlikte vardır.Kilo artışına neden olurlar. Metforminle kullanımı daha uygundur.

Thiazolidindionlar: rosiglitazon, pioglitazon.

Glitazonlar (roziglitazon, pioglitazon): insulin direncini azaltarak etki ederler. Santral obez hastalarda etkili. Ödem, su tutulması ve anemiye neden olabilir. Karaciğer fonksiyonları yakından takip edilmelidir. Metforminle kullanımı daha uygundur, kilo artışı yapabilir.

Metformin: hepatik glukoz üretimini inhibe eder (glukoneogenezi ve glukogenezi azaltır). Postreseptör düzeyde insulin direncini azaltır. Gastrointestinal irritasyon yapabilir. En etkili dozu 2 g/gün’dür. Tok karnına alınır. Kilo aldırıcı etkisi yoktur. Biguanidler grubundandır.

a-Glikozidaz inhibitörleri: akarboz, miglitol. Akarboz, barsaklardan glukoz absorbsiyonunu azaltır ve daha uzun zamana yayar, ön planda postprandial hiperglisemiye etki eder, gastrointestinal yan etkileri oldukça sıktır, düşük dozlarla başlayıp artırmak, yan etki sıklığını azaltabilir, ilk lokma ile birlikte alınır.

İnsülinomimetik ilaçlar: bu yeni grup içinde amilin agonistleri ve inkretin mimetik ilaçlar ve yeni geliştirilmekte olan ajanlar yer alır.

Amilin analogları: bir ß-hücre hormonu olan ‘amilin’in sentetik analoğu olan pramlintid insülin tedavisine destek amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanıma girmiştir. Postprandiyal glukoz düzeylerine etkilidir, günde 3 kez cilt altı injeksiyon gerektirir.

İnkretin-bazlı ilaçlar (inkretinmimetikler): endojen inkretin olan glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1)i taklid ederler. Örnek: GLP-1 reseptör (GLP-1R) agonistleri (eksendin-4: eksenatid (byetta), eksenatidlar, liraglutid), cilt altı injekte edilirler.

İnkretin arttırıcı ajanlar: endojen inkretinler, GLP-1 ve GIP’in yıkımını inhibe ederler. Örnek dipeptidil peptidaz-4 inhibitörleri (sitagliptin, vildagliptin, saxagliptin) oral olarak verilmek üzere geliştirilmiştir.

Diyabette metabolik hedefler:

Optimum metabolik sonuçları elde etmek ve sürdürmek: Diyabet komplikasyonlarını azaltacak normal sınırlarda kan glukoz hedefleri, vasküler hastalık riskini azaltacak KB değerleri, makrovasküler hastalık riskini azaltacak lipid düzeyleri elde edilmeye çalışılır.

Glisemik kontrol hedefleri:

İdeal Hedef Gebelikte A1C <%6.5(tercihen <%6) APG ve öğün öncesi PG 70-100 mg/dl 70-120 mg/dl 60-90 mg/dl Öğün sonrası 1.st PG – Öğün sonrası 2.st PG (120 mg/dl Gebelik planlayan diyabetli kadınlar Diyabette izlem kriterleri

Diyabetli hastalar açlık kan şekeri ile birlikte mutlaka tokluk kan şekeri (2.saat glukoz) ile izlenmelidir. Kan şekeri takibi en az haftada bir kez üç ana öğün açlık ve tokluk ölçümleri ve gece uykuda (03:00) ölçümü kapsamalıdır. 2-3 ayda bir A1C düzeyleri kontrol edilmelidir. Hedeflenen A1C düzeyi >%7’nin üzerinde ise radikal önlemler alınmalıdır. Risk durumuna göre belirlenecek aralıklarla düzenli olarak mikroalbüminüri, kan yağları, ürik asit, karaciğer fonksiyon testleri, EMG ve kardiyak testler incelenmelidir.

Sonuçlar

Diyabet epidemisi artmaktadır. Sosyal ve ekonomik maliyetler artmaktadır. Güncel glisemik kontrol hedeflerine ulaşılamamaktadır.

"
Diyabet, prediyabet, insülin direnci nedir? Belirtileri ve tedavisi | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

Diyabet, prediyabet, insülin direnci nedir? Belirtileri ve tedavisi | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

Diyabet, prediyabet, insülin direnci nedir? Belirtileri ve tedavisi

Şeker hastalığı olarak tanınan diyabet (Diabetes Mellitus, DM), vücuda alınan gıdaların enerjiye dönüşümünü etkileyen, kan şekeri yüksekliği (hiperglisemi) ile karakterize, kronik (uzun sürekli) metabolik bir hastalıktır.

Vücudumuzdaki hücre ve organların ihtiyaç duyduğu enerji çoğunlukla kan şekerinden sağlanır. Kan şekerinin kaynağı ise besinlerdir. Bunun dışında az miktarda şeker ise karaciğer ve kaslar tarafından üretilir. Besinlerle aldığımız şeker kan dolaşımımızda yüksek seviyelere ulaştığında pankreas organının beta hücrelerinden kana insülin salınır. İnsülin, kan şekeri seviyesini normal aralıkta tutmak için vücut hücrelerini glikoz almaya ve depolamaya yönlendiren bir hormondur.

Diyabet hastalığında vücudumuz insülini yeterince üretemez ya da üretilmiş insülini gerektiği gibi kullanamaz.

Bunun sonucunda kan dolaşımında kan şekeri yüksek seviyelerde seyreder. Bu durum da zamanla, ciltte ülserlere ve iyileşmeyen yaralara, diyabetik nöropati adı verilen sinir hasarına, göz problemleri ve görme kaybına, böbrek hastalığı, inme ve kalp hastalığı gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

Rakamlarla diyabet Son 20 yılda ABD’de diyabet hastaları sayısı 3 kattan fazla artmıştır. ABD’de her 4 yetişkinden 1’i diyabetiktir, her 3 yetişkinden 1’i de prediyabetiktir (diyabete yatkınlık veya gizli şeker denilebilir) ve büyük çoğunluğu bu durumun farkında değildir. Diyabet, ABD'de önde gelen 7. ölüm nedenidir. Sigara içenlerin, sigara içmeyenlere göre tip 2 diyabet geliştirme olasılığı %30-40 fazladır. Diyabetli kişilerin erken yaşlarında, diyabeti olmayan insanlara kıyasla kalp-damar hastalığı veya inme geçirme ihtimali iki katı yüksektir. Sigara içen diyabetik hastalarda, kalp ve böbrek hastalıkları da dahil olmak üzere ciddi sağlık sorunları gelişme riski daha yüksektir. Diyabet, gelişmiş ülkelerde Kronik Böbrek Hastalığı, alt ekstremite ampütasyonları (ameliyatla ayak-bacağın alınması) ve erişkinlerde körlüğün önde gelen nedenidir.

Diyabet tanısı nasıl konur?

Diyabetli kişiler, diyabetleri tespit edildiğinde ve iyi yönetildiklerinde uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebilmekte. Diyabetle iyi bir yaşam için erken tanı, tedavilere uyum ve yaşam tarzı modifikasyonları çok önemlidir. Tanı konmamış ve tedavi edilmemiş diyabetle geçen süre ne kadar uzun olursa, muhtemelen sağlıkla ilgili sonuçları da o kadar kötü olacaktır.

Açlık kan şekeri normalde ne olmalıdır?

Amerika Diyabet Derneği (ADA) normal bir kişi için açlık kan şekeri düzeyini < 100 mg/dlolarak belirlenmiştir.

Diyabet için artan risk kriterleri ise:

Açlık kan şekerinin 100 ile 125 arasında olması, 75 gr OGTT (şeker yükleme testi) sırasında 2 saatlik açlık kan şekeri 140 ile 199 arasında olması, HbA1c değerinin 5.7 ile 6.5 arasında olması olarak belirlenmiştir.

Bu kriterler diyabet tanısı için yeterli olmasa da diyabet için artan riskin göstergeleridir.

Diyabet tanı kriterleri nedir? Amerikan Diyabet Derneği’nin belirlediği aşağıdaki kriterlerden sadece biri tanı için yeterlidir: Açlık plazma glikozu (APG) ≥ 126 mg/dl. Açlık plazma glikozu (kan şekeri) için en az 8 saat açlık gereklidir. Oral glikoz tolerans testinde (OGTT) 2. saat plazma glikozu ≥ 200 mg/dl. OGTT, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tarif edildiği gibi, suda çözünmüş 75 gram susuz glikoz eşdeğeri içeren bir glikoz yükü kullanılarak yapılmalıdır. HbA1c ≥ %6.5. HbA1c, ancak uluslararası standardize edilmiş yöntemlerle ölçüm yapıldığında tanı testi olarak kullanılabilir. Ülkemizde henüz HbA1c ölçüm testleri standardize edilemediği için tek başına tanı testi olarak kullanımı önerilmez. HbA1c testi anemi (kansızlık), hemoglobinopatiler (kan hastalığı olanlar), 2-3 ay içerisinde kan transfüzyonu olanlarda, kronik böbrek yetmezliği ve gebelik varlığında, C ve E vitamini gibi antioksidan kullanımında tanı testi olarak kullanılmamalıdır. Klasik hiperglisemi (yüksek kan şekeri) veya hiperglisemik kriz belirtileri (susuzluk, sık ve fazla idrar, kilo kaybı, bulanık görme) olan bir hastada, rastlantısal plazma glikozu ≥ 200 mg/dl olması. Rastlantısal plazma glikozu, gıda alımına bağlı olmaksızın (aç veya tok karnına) günün herhangi bir saatinde ölçülebilir. HbA1c (glikolize hemoglobin) nedir?

HbA1c, diyabet tedavisinin takibinde açlık kan şekeri ile birlikte en sık kullanılan testtir. HbA1c, geçmiş 2-3 aylık dönemdeki ortalama glikoz değerini yansıtır. HbA1c aynı zamanda diyabet yan etkileri gelişme riskinin bir göstergesidir.

Diyabet belirtileri nelerdir? Ağız kuruluğu, aşırı yemek veya iştahsızlık, çok su içmek, sık ve fazla miktarda idrar yapmak, gece idrar yapmak için kalkmak, kilo kaybı, bulanık görme, ayaklarda uyuşma, karıncalanma ve yanma, sık idrar yolu ve genital bölge enfeksiyonları, mantar enfeksiyonları, ciltte kuruma, kaşıntı, yorgunluk gibi belirtiler diyabette sıkça görülmektedir. Prediyabet nedir?

Prediyabet kan şekeri seviyesinin normalden yüksek olduğu (açlık kan şekeri 100 ile 125 mg/dl arasında) ancak henüz tip 2 diyabet tanısı alacak kadar yüksek olmadığı bir sağlık durumudur. Prediyabet, diyabetik olmadan önceki dönem veya gizli şeker durumu olarak ta anılabilir. Prediyabetik kişilerde tip 2 diyabet, kalp hastalığı ve felç gelişme riski normal bireylere göre yüksektir. Ancak yaşam tarzı değişikliği sayesinde risklerin azalmasıyla birlikte prediyabetten diyabete geçişin % 40 ile % 70 arasında önlenebildiği kanıtlanmıştır.

İnsülin direnci, prediyabetin en önemli nedenidir. İnsülin direnci geliştiğinde, vücudumuzdaki hücreler insüline yanıt vermediğinden insülin kan şekerini hücre içine sokamaz. Pankreas, hücrelerin cevap vermesini sağlamak için daha fazla insülin salgılamak zorunda kalır. Sonunda, yüksek miktarda insüline rağmen kan şekeri azalmaz ve böylece prediyabet için bir ortam oluşur.

Prediyabet tanı kriterleri

Açlık kan glikozu 100-125 arasında olanlar (bozulmuş açlık glikozu) HbA1c % 5.7 - 6.4 arasında olanlar OGTT 2. saatinde kan şekeri 140-199 mg/dl arasında olanlar (bozulmuş glikoz toleransı) Prediyabet belirtileri nelerdir?

Prediyabet genellikle herhangi bir belirtiye neden olmaz. Öğrenmenin tek yolu ise kan şekeri ölçümü yaptırmaktır. Bu nedenle aşağıdaki diyabet risk faktörlerinden herhangi birine sahipseniz, prediyabet erken tanısı için kan şekeri testinizi yaptırma konusunda doktorunuzla konuşabilirsiniz.

Şikayet ve belirtisi olmayan (asemptomatik) kişilerde diyabet tarama kriterleri nelerdir?

Kilolu veya obez (beden kütle indeksi ≥ 25 kg/m2) ve aşağıdaki risk gruplarından birine sahip kişilerde 45 yaşından önce diyabet taraması yapılması tavsiye edilir.

Diyabet nedenleri / risk faktörleri nelerdir?

Hafif kilolu olmaya veya obeziteye ek olarak

45 yaş ve üstü olmak Hareket azlığı (fiziksel inaktivite) Anne, baba, erkek veya kız kardeşinde tip 2 diyabet olması Hipertansiyon (≥140/90 mmHg ya da hipertansiyon tedavisi alanlar) HDL-kolesterol 250 mg/dl İnsülin direncinin klinik bulguları Daha önceki değerlendirmelerde bozulmuş açlık glikozu veya bozulmuş glikoz toleransı olması Kalp damar hastalığı varlığı ≥ 4 kg bebek doğuranlar ve daha önce gestasyonel (gebelikte) diyabet tanısı alanlar Polikistik Over Sendromu Düşük doğum ağırlıkla doğan kişiler Kronik dejeneratif beyin hastalığı olan veya antipsikotik ilaç kullananlar Organ nakli yapılmış olan kişiler, diyabete daha yatkınlardır.

Ancak tüm diyabet türlerinin, fazla kilolu olmaktan veya hareketsiz bir yaşam tarzı sürdürmekten kaynaklanmadığını bilmek gerekmektedir. Hatta bazıları çocukluktan itibaren olabilir.

Kaç çeşit diyabet vardır? 1. Tip 1 Diyabet

Genellikle insülinin tamamının eksikliğine yol açan pankreas hasarı vardır. Genellikle çocukluk ve ergenlik sırasında başlamakla birlikte herhangi bir yaşta da görülebilir. Tip 1 diyabetin oluşumunda genetik faktörler önemli rol oynamakla birlikte virüsler ve enfeksiyonlar gibi diğer faktörler de etkili olabilir.

İmmün aracılı Tip 1 DM (olguların %95’i), pankreatik otoantikorlar (+) Nedeni belirsiz Tip 1 DM (olguların %5’), otoantikorlar (-) 2. Tip 2 Diyabet

Tip 2 diyabetin oluşumunda insülin direnci zemininde ilerleyici insülin salgılanması bozukluğu ve/veya insülin yetmezliği vardır. Ayrıca yukarıda bahsedilen risk faktörlerinin varlığı tip 2 diyabet gelişme riskini arttırır.

3. Gestasyonel (Gebelikte) Diyabet

Gebelik diyabeti tüm kadınlarda görülmez. Gebelik sırasında vücudu insüline daha az duyarlı hale gelen gebelerde görülür. Genellikle doğumdan sonra düzelen gestasyonel diyabet, aynı zamanda tip-2 diyabet risk faktörlerinden biridir.

4. Diğer özel tipler

Beta hücre fonksiyonunun genetik bozuklukları

MODY (Monogenik Diyabet-Gençlerde görülen tip 2 diyabet), mitokondriyal DNA ve diğerleri

İnsülin etkisinde genetik bozuklukları

Tip A insülin direnci, lipoatrofik diyabet, Leprechauism, R-Mendenhall Sendromu

Pankreasın enzim salgılama bozuklukları

Pankreatit (pankreas iltihabı), pankreasın travması ve operasyonları, pankreas kanseri, kistik fibroz, hemokromatozis ve diğerleri

Endokrin hastalıkları

Akromegali, Cushing Sendromu, glukagonoma, feokromasitoma, hipertiroidi, somatostatinoma, aldosteronoma ve diğerleri

İlaç ve kimyasal maddelerle oluşan diyabet

Glukokortikoidler, tiroid homonları, b-adrenerjik agonistler, tiazid diüretikler, antipsikotik ilaçlar, Statinler, d-interferon ve diğerleri

Enfeksiyonlar

Konjenital (doğumda mevcut olan) kızamıkçık, sitomegalovirus, koksaki b, kabakulak, adenovirüsler ve diğerleri

Tip 2 diyabet nasıl tedavi edilir?

Tüm diyabetlilerin yaklaşık %90’ını oluşturan tip 2 diyabetin uzun bir hazırlık dönemi (prediyabet) vardır. Ancak 5-15 yıl arasında süren bu dönemde kişide diyabetin herhangi bir belirtisi olmayabilir.

Diyabet tedavisinde öncelikli hedef, yüksek riskli bireylerde tip 2 diyabet gelişiminin önlenmesidir. Bir diğer önemli nokta da diyabet tedavisinin tamamen kişinin durumuna, yaşam tarzına ve kişisel risklerine göre belirlenmesi, yani bireyselleştirilmesidir.

1. Yaşam tarzının düzenlemesi

Yaşam tarzı değişikliğinin yerini tutacak hiçbir ilaç bulunmamaktadır.

Tip 2 diyabet teşhisi koyulan kişiler mutlaka ideal kilolarına geri dönmeli ve genel sağlığı desteklemek için yaşam tarzı değişiklikleri yapmalıdırlar. Çünkü yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması yalnız kan glikozu üzerine değil, tüm risk faktörleri üzerine de olumlu etki gösterir. Yaşam tarzı değişikliği ile 6 ayda %5-10 ağırlık kaybı sağlanmalıdır. Böylece prediyabetiklerde diyabetin önlenmesine, mevcut diyabetlilerde ise hastalığın gerilemesine veya yönetilmesine yardımcı olacaktır.

Yaşam tarzı değişikliğinin iki önemli parçası olan beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite düzeyi için öneriler, diyabetli hastanın bireysel özelliklerine göre belirlenmelidir.

Diyabetli hastalar için sağlıklı yaşam ipuçları,

Kepekli tahıllar, meyveler, sebzeler, yağsız proteinler, az yağlı süt ve fındık, badem gibi sağlıklı yağ kaynakları içeren tazeliği ve besleyiciliği yüksek gıdalardan oluşan besinleri tercih edin Boş kalorili şekerli yiyecekler veya tatlandırılmış gazlı içecekler, kızartılmış, işlenmiş yiyecekler ve tatlılar gibi besinsel değeri olmayan gereksiz kalorilerden kaçının. Sigara, tütün ve elektronik sigara kullanmayın. Aşırı miktarda alkol almaktan kaçının (kadınların günde bir, erkeklerin günde 2 kadeh alkolu aşmamaları önerilmektedir) Mümkün olduğu kadar hareketli olmaya çalışın. Günde en az 30 dakika ve haftada 5 gün olmak üzere tempolu yürüyüş veya aerobik yapın, bisiklete binin, yüzün veya diğer tempolu egzersizler yapın. Baş dönmesi, bilinç bulanıklığı, güçsüzlük ve bol terleme gibi egzersiz yaparken olası kan şekeri düşüklüğünün (hipoglisemi) belirtilerini tanıyın.

Spor ve doğru beslenme tercihleri sayesinde bazı tip 2 diyabetli hastalar yaşamlarını ilaç tedavisi almadan sürdürebilmektedir. Yavaşta olsa istikrarlı bir şekilde kilo kaybı hedeflerinin gerçekleşmesi durumunda uzun vadede mutlaka büyük yararları olacağı akılda tutulmalıdır.

2. Metformin

Metformin, tip 2 Diyabet hastalarının tedavisinde ve önlenmesinde (prediyabetlilerde) mutlaka kullanılması önerilen önemli bir ilaçtır.

Metformin:

Kan şekerini düşürür Karaciğerde glikoz (şeker) üretimini azaltır Kas dokusunun glikoz emilimini arttırmak için insülinin daha duyarlı ve etkili hale getirilmesine katkıda bulunur.

Metformin zayıflamaya da yardımcı olabilir. Ayrıca kalp damar sistemine olumlu etkiler sağlar. Bağırsaklarda rahatsızlık (genellikle geçici olan gaz, şişkinlik, kramplar, ishal gibi istenmeyen etkileri), ağızda metalik tat, vitamin B12 eksikliği gibi yan etkileri olabilir. Nadir de olsa özellikle doku kanlanması ve oksijen düzeyi azalan durumlarda laktik asidoz yapabilir. Ciddi böbrek rahatsızlığında, uzun süre alkol alanlarda, karaciğer ve akciğer (KOAH) hastalığında, kalp krizi ilk günlerinde ve ilaçlı radyolojik görüntüle yapıldığı günlerde kullanımı önerilmemektedir. Diğer ilaçlarda birlikte kullanıldığında ilaç etkileşimleri ve istenmeyen etkileri açısından doktorunuzdan bilgi isteyiniz.

3. GLP-1 reseptörü agonistleri ve SGLT inhibitörleri

Sodyum-glikoz cotransporter 2 (SGLT2) inhibitörleri veya glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1) reseptörü agonistlerinin, aterosklerotik ve kronik böbrek hastalığı olan diyabetliler için, Amerika Kalp Derneği (AHA) tarafından 2018 kılavuzunda diyabet tedavisine eklenmesi tavsiye edilmiştir. Aterosklerotik kalp damar hastalığı olanların yanı sıra kalp yetmezliği riski yüksek olanlara da, yeni kılavuzlar bir SGLT2 inhibitörü önermelerini tavsiye etmektedir.

GLP-1 reseptörü agonistleri (albiglutid, dulaglutide, exenatide, liraglutide, lixisenatide ve semaglutid), inkretin hormonların salgılanmasını arttırırlar. Bu hormonlar glukagon benzeri peptit-1 (GLP-l) ve glikoz bağımlı insülinotropik peptit (GIP) olarak adlandırılırlar.
İnkretinler bağırsaklarda bulunurlar ve besin alımı sonrasında bağırsaklardaki enteroendokrin hücreler yoluyla pankreastan insülin salgılanmasını arttırıcı etki gösterirler. Kalp damar hastalığı varlığında, yeni olay ve ölüm riskinde azalma (liraglutide, LEADER çalışması), kilo kaybı sağlaması ve hipoglisemi riskinin düşük olması gibi avantajları vardır. Enjekte edilebilir bir ilaçtır. Metformin ile birlikte veya tek başlarına kullanabilirler. Mide-bağırsak problemleri (mide bulantısı ve iştahsızlık), pankreatit gibi yan etkileri görülebilir. SGLT2 inhibitörleri (dapagliflozin ve empagliflozin) şekeri seviyesini düşürmek için kullanılan yeni bir ilaç türüdür. Böbreklerde glikozun yeniden emilimini azaltır ve böylece şekerler vücutta idrarda kalır ve atılır. Kan basıncında hafif azalma, kalp damar hastalığı olanlarda yeni olay ve ölüm riskinde azalma (empaglifozin, EMPA REG çalışması), hafif kilo kaybı yapması ve hipoglisemi riskinin düşük olması riski avantajları vardır. Ancak idrar ve genital enfeksiyonların sık görülmesi ve ketoasidoz (şeker koması) gibi yan etkiler görülebilir. Vücudun susuz kaldığı durumlar (dehidratasyon), böbrek yetmezlikleri, 75 yaş olan kişilerde ve düşük tansiyonlularda kullanılması tavsiye edilmez. 4. Diğer ilaçlar Alfa-glukosidaz inhibitörleri (akarboz ve miglitol), bir yemekten sonra kompleks karbonhidratların glikoza parçalanmasını ve emilimini yavaşlatır. Bağırsaklarda gaz artışı yapabilir. Glinidler (nateglinide and repaglinide) kısa etkili insülin salgılatıcılardır. Glinidler, pankreastan insülin salgılanmasını uyarır. Kan şekerinin uygun seviyelerden daha hazla düşmesi (hipoglisemi) ve kilo artışı gibi yan etkileri olabilir. Sülfonilüreler (glidlazid, glimeprid, glibenklamid, glibornurid) orta ve uzun etkili insülin salgılatıcılardır. Güçlü ve hızlı etkinlik gösterir, mikrovasküler riskte azalma sağlar (UKPDS ve ADVANCE gibi uzun soluklu çalışmalarda etkisi kanıtlanmıştır). Hipoglisemi ve kilo artışı gibi yan etkileri olabilir. Glitazon (pioglitazon), insülin ve lipid metabolizmasındaki enzim ve taşıyıcı proteinleri etkileyerek insülin direncini azaltır. Uzun dönemde kalp damar hastalıklarında ve inme riskinde azalma sağlar. Kilo artışı, ödem, kemik erimesine bağlı kırık riskinde artma gibi yan etkileri nedeniyle yakın takip edilmelidir. Kalp yetersizliği ve idrar kesesi (mesane) kanseri hastalarının kullanmamaları önerilir. DPP-4 inhibitörleri (Sitagliptin, Vildagliptin, saksagliptin ve Linagliptin), inkretin etkili ajanlardır. Bağırsaklardaki enteroendokrin hücrelerden insülin salgılanmasını arttırıcı etki gösterirler. Düşük kan şekeri (hipoglisemi) oluşturmazlar. Pankreatit geçirenlerde, trigliserid yüksekliği ve safra kesesi taşı olanların dikkatli kullanılmaları tavsiye edilmektedir. Kilo üzerine etkileri yoktur. Linagliptinin kronik böbrek yetersizliği olanlarda kullanım avantajı vardır.

Yeni tanı alan tip 2 diyabetli hastada tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Yaşam şekli değişikliği tüm basamaklarda önerilmelidir. Akarboz tüm basamaklarda kombinasyon (ilaçlara ek) olarak kullanılabilir. Tip 2 diyabette kan şekeri düzenlenmesi sağlandıktan sonra dinamik izlem sürdürülmeli, gerekirse tekrar bir önceki basamağa dönülerek ilaçlar ve dozları azaltılmalıdır. C peptid beta hücre rezervinin en önemli göstergesidir. Tip 2 diyabette C peptid düzeyleri hiperglisemik koşullardan ve glukotoksisiteden negatif olarak etkilenebilir. Ancak C peptid düzeyleri hiperglisemik koşullara rağmen yüksekse tedaviye yanıt açısından önem taşır. Beta hücre rezervi yetersiz (C Peptid < 0.5 ng/ml) tüm hastalar HbA1c’den bağımsız olarak insülinle tedavi edilmelidir. Bazal insülin ve GLP-1 analog koformülasyonu bir seçim olabilir.

Daha önce tanı almış tedavi altındaki tip 2 diyabette tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Yaşam şekli değişikliği tüm basamaklarda önerilmelidir. Akarboz tüm basamaklarda kombinasyon olarak kullanılabilir. En fazla 3 aylık tedaviye rağmen HbA1c %8’in üstünde ise bir sonraki basamağa geçmelidir. Etkin bir OAD tedavisine rağmen HbA1c > %10 ise doğrudan insülin tedavisine geçilmelidir. Tip 2 diyabette kan şekeri düzenlenmesi sağlandıktan sonra dinamik izlem sürdürülmeli, gerekirse tekrar bir önceki basamağa dönülerek ilaçlar ve dozları azaltılmalıdır. 5. İnsülin tedavisi

Tip 1 diyabet hastaları ve bazı tip 2 diyabet hastalarının kan şekeri seviyelerinin çok yükselmesini engellemek için insülin kullanması gerekebilir. İnsülin, diyabet hastalarının yüksek seyreden kan şekerinin düzenlenmesine ve hastanın aktif bir yaşam yaşamasına yardımcı olur. Ancak yüksek doz kullanılması durumunda da ağır hipoglisemi gibi ciddi yan etkilere neden olabilir.

Tip 2 diyabette insülin tedavi prensipleri

İki oral antidiyabetik (OAD) ajan kullanan ve tedavi ile HbA1c değerinin en iyi hale getirilmesinden 3-6 ay sonra HbA1c > %7.5 olan hastaların tedavisine diğer grup OAD’lerden birisi veya bazal insülin eklenmelidir Etkin bir OAD tedavisine rağmen HbA1c > %10 ise doğrudan insülin tedavisine geçilmelidir. İnsülin başlanan hastalara hipogliseminin (kan şekeri düşüklüğünün) tanınması, önlenmesi ve tedavisi konusunda bilgi verilmelidir. İnsülin doz titrasyonu konusunda hasta eğitilmelidir. Kalp yetersizliği olan hastalarda insülin ve glitazonlar birlikte verilmemelidir. İnsülin tedavisi ile ideal kan glikozu düzeyine ulaşılan hastalarda glikoz takibi sürdürülmelidir. Kullananların %50’sinde hipoglisemik ataklar olabilir ve bu durumda tekrar insülin doz azaltılması gerekir.

“ TÜRKDİAB Diyabet Tanı ve Tedavi Rehberi 2018”

İnsülin sıklıkla cilt altına veya cilt yüzeyine yakın yağ dokusuna enjekte edilirler. Etkisinin başlama hızı, etkisinin zirve etkinliğe ulaşma hızı ve etkisinin devam etme-sonlanma sürelerine göre sınıflandırılmış hızlı, orta ve uzun etkili olmak üzere 3 tip insülin vardır.

Hızlı etkili insülinler
Yemekten sonra kan şekerindeki ani yükselmenin kontrol edilmesinde ve çok yüksek seviyelere ulaşan kan şekerinin hızlıca düşürülmesinde kullanılırlar. Hızlı (rapid) etkili insülin analogları: Etkisi 5-15 dakikada başlar ve genel olarak 4 saat devam eder. Düzenli (regüler) insan insülini: Etkisi 30-60 dakikada başlar ve genel olarak 8 saat devam eder. Orta etkili insülinler
Kan dolaşımına daha yavaş bir hızla girer ancak daha uzun süreli bir etkisi devam eder. En önemli kullanım alanı gece kan şekerinin düzenlenmesidir. Ancak öğün aralarında glikozu dengede tutmada da etkili olarak kullanılır. NPH insan insülini: Etkisi 1-2 saatte başlar ve 4-6 saatte zirveye ulaşır. Bazı durumlarda 12 saate kadar sürebilir. Önceden karıştırılmış (kombine) insülinler: Bunlar, hızlı etkili ile NPH insülinin karışımı olup etkileri 30 dakikada başlayıp 12 saate kadar sürebilir. Uzun etkili insülinler
Uzun etkili insülin analogları, tek tipten oluşur ve etkileri 1.5 ila 2 saat arasında başlamaktadır. Farklı markaların farklı etki süreleri olabilmektedir ancak toplamda etkisi 12 ila 24 saat arasında değişir. Açlıkta, öğün aralarında ve geceleri kan şekeri düzenlemesi için kullanımı uygundur.

Bazı diyabetikler kısa etkili insülin veya insülin tipleri kombinasyonuna (farklı tiplerin birlikte kullanılması) ihtiyaç duyarken bazıları da sürekli olarak kan şekeri düzeylerini koruma için uzun etkili insülin tercih ederler. Diyabet tedavisinin en önemli basamağı olan bireyselleştirilmiş tedavi yani kişiye en uygun tedavinin belirlenmesi için doktorunuz size yardımcı olacaktır. Ancak yaşam tarzı değişikliğinin ilaçlardan çok daha önemli olduğu ve diyabetli hastanın uzun ve sağlıklı yaşamı için olmazsa olmazlarından olduğu unutulmamalıdır.

1. TÜRKDİAB Diyabet Tanı ve Tedavi Rehberi 2018

2. American Diabetes Association (ADA), Diabetes Care 2018 Jan, 41(Supplement 1): S13-S27

3. ADA, 2. Classification and Diagnosis of Diabetes: Standards of Medical Care in Diabetes, 2018

4. An overview of diabetes types and treatments, medical news today, 12.2018

5. Diabetes, Centers for Dİsease Control and Prevention (CDC)

6. Prediabetes: A high-risk state for developing Diabetes, Lancet. 2012 Jun 16,2279–2290.

Sağlık ve Mutlulukla Kalın.

Sayfada yer alan yazılar sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

İlgili Kanser Haberler

Acı biber kalın barsak kanseri riskini azaltabilir mi?

Baharatlı gıdaları sevenlere güzel haber: Amerikan Klinik Araştırma Dergisi'nde yeni yayımlanan bir çalışmaya göre, acı biberde bulunan “kapsaisin” adlı madde kalın bağırsak kanser.

Gelin Kanser, Diyabet, Kalp-Damar Hastalıklarının Dostu Obeziteyi Tanıyalım

Dünyadaki hastalıklara bağlı yaşam kayıpları nedenlerine baktığımızda, kalp-damar hastalığı, kanser ve tip 2 diyabete bağlı yaşam kayıplarının ilk üç sırayı paylaştığını görmekteyi.

"
Tip 2 Diyabet ⋆ Prof. Dr. Alper Çelik

Tip 2 Diyabet ⋆ Prof. Dr. Alper Çelik

Tip 2 Diyabet

Diyabet hareketsiz yaşam, beslenmede dengesiz davranma ve genetik faktörler sebepleri ile oluşan bir hastalıktır. Tip 2 diyabet gelişiminde önemli olan iki faktör insülin salgısının etkisinin vücuttaki direncidir. Genelde kilolu kişilerde görülür. Tip 2 diyabetin oluşumunda genetik, obezite ve fiziksel açıdan hareketsiz bir yaşam etkenler arasındadır. Bu hastalığın tetiklenmesinde insülin direnci ve insülin salgısının azalması söz konusu olandır. Tip 2 diyabete yakalanma riski altında olmak ailede diyabet öyküsünün olmasından geçer. Buna ek olarak obezlik, 45 yaş üstü, hipertansiyon hastalığı olan, tiroid problemi olan için de olanlarda risktedir.

Tip 2 Diyabet Belirtileri Nelerdir?

Çok miktarda idrara çıkma hali, çok su içme hali, çok yemek yemek ya da iştahsızlık hali, ağız kurulukları, halsizlik, çabuk yorulmalar, gece idrara çıkmak, bulanık görmeler, kaşıntılar belirtiler arasındadır.

Tip 1 diyabette insülin üretimi yoktur, Tip2 diyabette ise insülin üretimi vardır ancak bazı nedenlerden dolayı, insülini kullanamaz. Bu yüzden kan şekerleri hep yüksektir. Yüksek kan şekeri yaşayan bireyde önce damarlar ardından organlarda hasar meydana gelir. Tip 2 diyabetliler genelde şişman kişilerdir. Buna bağlı olarak şişmanlık bu diyabette birinci nedendir. Genetik olarak bu problemi yaşayan bir birey özellikle kilo konusuna dikkat etmelidir zira Tip 2 diyabetin oluşumu olasıdır. Tip2 diyabet yavaş ve sinsi ilerleyen bir hastalıktır. Hiçbir belirti göstermeden uzun yıllar kan şeker yüksek giderek kişide bir yaşama neden olur. Bu da tanı koymakta gecikme sağlayacaktır.

Tip 2 Diyabet Tanısı Nasıl Konulur?

Eğer kan şekeri 200 mg üzerinde ise, glikoz yüklemesinde 200 mg üzerinde ise, açlık şekeri 120 mg üzerinde ise tanı konulur.

Diyabet hastalığı erken teşhisle herhangi bir organ hasarı söz konusu olmadan ele alınırsa diyabetli hasta aslında en sağlıklı kişidir. Zira başlayan tedavi ile birlikte yaşadığı sıkıntılar bir bir azalacak ve artık hayatı kaliteli olmaya başlayacaktır. Yeni ortaya çıkmış bir diyabette henüz organ hasarı telaffuz etmek yanlış olur. Fakat geç teşhis edildiyse ya da var olan yüksek kan şekeri düzeyi hasta tarafından önemsenmiyorsa organ hasarı konuşulmaya başlanmalıdır. Organ hasarlarında başı gözler, böbrekler ve kalp damar hastalıkları çeker. Böbrek testleri, EKG, efor testleri, göz dibi muayenesi yapılarak kontrol edilmiş olunur.

Tip 2 Diyabetin Tedavisi Nedir?

Tedavide öncelik diyabete uygun diyetle başlanır. Hasta mutlaka fizik egzersiz programına tabi tutulur. Diyabete uygun haplarla insülin salgılanması arttırılır. Böylelikle insülin etkisi var edilir ve emilim düzenlenir.

Tip 2 diyabette tedavi edilmeyen durumlarda ve konulan tedavinin uygulanmaması durumlarında hastada koma oluşabilir. Hayati organlar etkilenmeye başlar. Göz, böbrek ve kalp damar sistemi tetiklenir. Gözde kanamalar hatta körlük oluşur. Böbrek fonksiyonlarında sıkıntıların başlaması ile birlikte diyaliz zorunluluğu ortaya çıkar. Kan şekerinin devamlı yüksek olması damarlarda tıkanıklık ve kalp krizi geçirme riskini doğurur. Beyin kanamaları, felç, kangren hatta hatta bacak kesilmelerine kadar gider. Tip 2 diyabetten korunmak için hayat tarzında değişiklikler yapılmalı, fazla kilodan kurtulunmalı, fiziki egzersizler yapılmalı ve verilen hap ya da insülin tedavisine dikkatle uyulmalıdır.

Tip 2 Diyabet ve Tip 1 Diyabet Farkı

Tip 1 diyabette insülin üretimi yoktur, Tip 2 diyabette vardır ancak üretemiyordur. Tip 1 diyabette insülin tedavisi hastalığın en başından itibaren başlatılır, Tip 2 diyabette insülin direnci haplarla düzene konulmaya çalışılır. Tip 2 diyabette hastalar genelde orta yaşlarda ve kiloludur. Tip 1 diyabette bebek, çocuk, genç, yaşlı fark etmez.

Tip 2 diyabet tedavisinde mutlaka verilen tedaviye uygun olma hali söz konusu olmalıdır. Doktorun yaşam tarzı değişiklikleri, beslenme düzeni, egzersiz tavsiyesi mutlaka düzenli bir şekilde yapılmalıdır.

Benzer Yazılar

Tokluk Kan Şekeri Nedir?

2020-12-20

İnsülin Direnç Testi Homa-Ir Nedir?

2021-08-31

"
Diyabet Hastalarının Dikkat Etmesi Gerekenler

Diyabet Hastalarının Dikkat Etmesi Gerekenler

Diyabet Hastalarının Dikkat Etmesi Gerekenler

Diabetes Mellitus (DM) ya da halk arasında bilinen adıyla Şeker hastalığı, midemizin arkasında bulunan bir organ olan pankreasın insülin salgısının tamamen ya da kısmen yetersizliği / eksikliği sonucunda meydana gelen, kandaki şeker miktarının normalden yüksek olmasıyla kendini belli eden, organizmanın karbonhidrat, protein ve yağlardan yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren kronik bir metabolizma hastalığıdır.

Glikoz, dokulara enerji sağlayabilmek için kan akımından ayrılarak kas hücreleri gibi hücrelerin içine girmek zorundadır. Glikozun hücre içine girmesi, pankreasta üretilen insülin hormonu tarafından gerçekleştirilir. İnsülin, diyabetli hastalarda ya hiç yoktur ya da bulunmasına rağmen hücre düzeyinde kullanılamamaktadır. Bunun sonucunda glikoz, hücre içine giremez ve kanda birikir ve kan şekeri düzeyi yükselir.

Hastalığın, akut komplikasyon riskini azaltmak ve uzun dönem kronik (göz, böbrek, sinir tutulumu, kardiyak ve damarsal sorunlar) ve tedavi maliyetini artıran komplikasyonlarından korunmak için hastaların eğitimi ve sürekli takibi şarttır.

Diyabetin belirtileri nelerdir?

Klasik belirtileri çok su içme, sık idrara çıkma, çok yemek yeme veya iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, ağız kuruluğu, gece idrara çıkmadır. Daha az görülen belirtiler ise bulanık görme, açıklanamayan kilo kaybı, inatçı enfeksiyonlar, tekrarlayan mantar enfeksiyonları ve kaşıntıdır.

Diyabet tanısı nasıl konulur? Hedef kan şekeri değerleri nelerdir?

Diyabet tanısında açlık kan şekeri (AKŞ), 75 g şeker yükleme testi (OGTT) sonucu 2’nci saat kan şekeri, rastgele bir saatte alınan kan şekeri (günün herhangi bir zamanında, öğünü dikkate almadan yapılan kan şekeri ölçümü) ve testten önceki yaklaşık 8-10 haftalık süreçteki kan şekeri yüksekliğini gösteren Hemoglobin A1c (HbA1c) sonuçları çok önemlidir.

Diyabet tanısında, bu dört farklı tanı yöntemi, eşit değerde kullanılabilir. AKŞ ≥126 mg/dl, OGTT-2. Saat KŞ ≥200 mg/dl, Rastgele (random) kan şekeri ≥200 mg/dl, HbA1c ≥%6.5 tanı koydurucu rakamsal kesim değerleridir (cutoff value).

AKŞ’nin daha kolay uygulanabilmesi ve ucuz olması klinik pratikte kullanımını artırmaktadır. Bununla beraber, OGTT’nin hem diyabet tanısında hem de diyabet ve prediyabet taramasında önemli bir rolü vardır. Standardizasyonundaki sorunlar ve tanı eşiğindeki belirsizlik nedeniyle HbA1c nin diyabet tanı aracı olarak kullanılması uzun yıllar önerilmemiştir. Son yıllarda tüm dünyada standardizasyonu yönündeki çabalar ve hastalığın gidişatındaki önemine dair kanıtların artması sonucunda, HbA1c’nin de diyabet tanı testi olarak kullanılması kabul edilmiştir.

Fruktozamin, plazmadaki glikozillenmiş (şeker ile bağlanmış) proteinleri (%90 glikozillenmiş albumin) gösterir. Ölçümden önceki 1-3 haftalık glukoz kontrolünü yansıtır. HbA1c ölçümünün güvenli sonuç vermediği bazı hemoglobinopatilerde, kan hastalıklarında tercih edilebilir. Kısa süreli glikoz kontrolünü değerlendirmek amacı ile gebelikte tercih edilmesi önerilmişse de standardizasyonunun yeterli olmaması, her laboratuvarda çalışılmaması nedeni ile diyabet takibinde genel olarak kullanımı kısıtlı bir testtir. Tanıyı güçlendirici değeri vardır, son 1-3 haftadaki kan şekeri değişimlerini takip etmek açısından önemlidir.

Diyabet tanısı konulmuş bireylerde HbA1c ≤%7 hedefini sağlamak için, AKŞ ve öğün öncesi kan şekeri düzeyleri 80-130 mg/dl, öğün sonrası 2. saat KŞ düzeyleri,

Diyabetin tipleri nelerdir?

Tip 1 diyabet, tip 2 diyabet, gebelikte görülen diyabet (gestasyonel diyabet-GDM) ve bazı spesifik diyabet tipleri olarak incelenebilir.

Tip 1 diyabet: Tüm diyabetlilerin %10 kadarını oluşturur. Bağışıklık sisteminin pankreastaki insülin salgılayan beta hücrelerini tahrip etmesi sonucu oluşan, mutlak insülin eksikliğiyle karakterize bir durumdur. Genellikle 30 yaş altında çok ani-gürültülü başlar. Hastalar zayıf veya normal kilodadır. Ömür boyu insülin kullanılması zorunludur. Kullanılmadığı takdirde koma ve ölüm gelişir. Tip 2 diyabet: Diyabet hastalarının %90’ını oluşturur. Hastaların çoğunluğu kiloludur. Hücre düzeyinde insülin direnci nedeniyle, insülinin yeteri kadar hücre içine girememesi ve kullanılamaması sonucu ortaya çıkar. Genellikle 40 yaşın üzerinde görülür ve komplikasyonları ile birlikte tanı konabilir. Sinsi ve yavaş seyirlidir. Güçlü bir genetik yatkınlığı vardır ve ailede genetik yoğunluk arttıkça bir sonraki nesilde daha erken yaşlarda görülebilir. Gestasyonel diyabet (gebelik şekeri-GDM): Gebeliklerin %2-8’inde görülür. Daha önceden diyabeti olmayan kadınlarda, gebelik sırasında ortaya çıkan diyabet şeklidir. Çoğu kez gebeliğin son üç ayında ortaya çıkar. Genellikle doğumdan sonra düzelir. Ancak daha sonraki gebeliklerde tekrarlama olasılığı yüksektir. Gebelikte ortaya çıkan diyabetin araştırılması amacıyla gebeliğin 24-28. haftaları arasında şeker yükleme testi yapılması önerilir. Böylece, annede oluşan kan şekeri yüksekliği zamanında tespit edilir ve bu durumun anne karnındaki bebek/fetüs üzerindeki zararlı etkilerini engellemek için önlem alınabilir. GDM tanılı kadınlarda daha sonraki yıllarda, tip 2 diyabet gelişme riski yüksektir. Prediyabet nedir? Tanı kriterleri nelerdir?

Kan şekeri düzeyleri normalden yüksek olan, fakat diyabet tanı kriterlerini karşılamayan değerler, prediyabet olarak adlandırılır. Daha önce sınırda diyabet ya da halk arasında gizli şeker diye anılan bozulmuş şeker toleransı ve bozulmuş açlık şekeri, artık prediyabet olarak kabul edilmektedir. AKŞ 100-125 mg/dl, OGTT- 2. saat KŞ 140-199 mg/dl, rastgele (random) kan şekeri 140-199 mg/dl ve HbA1c %6-6.5 aralığında ise, birey prediyabetli olarak izlenmelidir. Diyabetin öncül durumudur. Koşullar oluştuğunda diyabete dönebilir. Yaşam tarzı değişiklikleriyle gidişat değiştirilebilir. Prediyabet, diyabet ve kalp-damar hastalığı (KVH) için önemli risk faktörüdür.

Belirtisi olmayan kişilerde diabetes mellitus tarama kriterleri

Beden kitle indeksi (BKİ) ≥ 25 kg/m2 olanlar ve aşağıdaki ek risk faktörü olanlar:

Fiziksel inaktivite Birinci ve ikinci dereceden akrabalarda diyabet olması Yüksek riskli ırklar (Afrika kökenli Amerikalılar, Latin ırk gibi) * ≥4 kg bebek doğuran anneler ve daha önce gestasyonel diyabet tanısı alanlar Düşük doğum ağırlıkla doğan kişiler Hipertansiyon ( ≥140/90 mmHg ya da hipertansiyon tedavisi alanlar) HDL-kolesterol İnsülin direnci klinik bulguları olanlar Polikistik over sendromu Daha önceki değerlendirmelerde prediyabeti olanlar Kalp damar hastalığı varlığı Organ nakli yapılmış hastalar DM açısından taranması gereken kişilerdir. Türkiye’de diyabet sıklığı nedir?

Türkiye’de 2010 yılında İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi tarafından T.C. Sağlık Bakanlığı’nın sahada lojistik iş birliği ile gerçekleştirilen 26.499 kişi üzerinde yapılan Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması-II (TURDEP-II Çalışmasında) diyabet sıklığı %13,7 olarak tespit edilmiştir. Bu oran, 1997-98 yıllarında yapılan TURDEP-I çalışmasında %7,2 olarak bulunmuştur. Buradan çıkan sonuca göre 13 yıllık süreçte ülkemizde diyabet oranı %90 oranında artmıştır.

Diyabet tedavisi

Diyabet tedavisinde, hastanın diyabet konusunda eğitilmesi (diyabet eğitimi), düzenli olarak egzersiz yapılması, iyi bir beslenmenin sağlanması, yaşam tarzı değişiklikleri ve kan şekerini hedef değerlerde tutacak şekilde ilaç tedavisinin yapılması ayrılmaz bir sacayağıdır.

Hastaların diyabetle ne şekilde yaşamaları gerektiği, öz bakımlarını yaparken dikkat edilmesi gerekenler, diyabet eğitim hemşireleri tarafından bireysel ve grup eğitimleri ile verilmelidir. Haftada 3-5 gün yemekten 1 saat sonra 30 dakika civarı yürüyüş yapılması önerilmektedir. Beslenme uzmanı (diyetisyen) önderliğinde iyi bir beslenme programı yapılmalı, aralıklı kontrollerle aksayan noktalar varsa üzerinde durulmalı, kilo kontrolü sağlanmalıdır. Tüm dönemlerde vazgeçilmez tedavi bileşeni, yaşam tarzı değişikliğidir. Yaşam tarzı değişikliğinin yerini tutacak hiçbir ilaç bulunmamaktadır. Yaşam tarzı değişiklikleri yalnız kan şekeri üzerine değil, tüm risk faktörleri üzerine de olumlu etki gösterir. Yaşam tarzında gerekli değişimler ve öneriler her vizitte tekrarlamalıdır. Yaşam tarzı değişikliğinin iki bileşeni olan beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite için öneriler, bireyin özelliklerine göre bireysel olarak belirlenmelidir. İlaç tedavisi

Diyabetin tedavisinde ağızdan alınan ilaçlar, insülin tedavisi (ciltaltı uygulanır) ya da GLP-1 analogları (ciltaltı aynen insülin gibi uygulanan ilaçlar) kullanılır.

Tip 1 diyabet tedavisinde, kısa etkili, orta etkili, uzun etkili ve karışım insülinler farklı protokollerle (tekli veya çoklu doz şeklinde) uygulanabilir. Tip 1 DM tedavisinde ağız yoluyla alınan şeker düşürücü ilaçlar kesin olarak kullanılmazlar. Tip 1 diyabette insülin, cilt altına insülin kalemi ile yapılabileceği gibi, insülin pompası ile de uygulanabilir. Pompada yemek haricindeki zamanlarda bazal ihtiyaç, sürekli insülin verilişi ile, yemek öncesi ihtiyaç da hemen yemek öncesi yapılan bolus dozlarla sağlanır.

**Tip 1 diyabette pankreas ve adacık hücre nakilleri bu konuda yeterli alt yapısı olan, donanımlı merkezlerde yapılmalıdır. Son dönem böbrek yetersizliği gelişmiş, böbrek nakli planlanan Tip 1 diyabetli bireylerde, koşullar uygunsa, eş zamanlı pankreas nakli yapılması da düşünülmelidir. Tüm pankreasın %1’ini oluşturan adacıkların pankreas dokusundan ayrıştırılması, saflaştırılması, steril olarak alıcıya verilmesi oldukça zor ve zaman alan bir süreçtir. Adacıkların elde edildiği pankreasın kaynağı çoğunlukla kadavradır. Ancak pankreas organ naklinin başarısı, adacık elde etmek için gerekli kadavra seçeneğini kısıtlamaktadır. Zaten kısıtlı olan pankreas, daha çok organ nakli için tercih edilmektedir. Başarılı bir nakil için kg başına 9000 adacık gerekmektedir. Bu kadar adacık iki veya daha fazla pankreastan elde edilmektedir. Adacık naklinde de bağışıklık baskılama tedavisi gereklidir. Bu nedenle son yıllarda adacık nakli ile uğraşan merkezlerin sayısı giderek azalmıştır. Kök hücre ve gen tedavisi ise henüz rutin uygulamada olmayıp, deneysel aşamadadır.

Tip 2 diyabet tedavisinde, ağız yolu ile alınan ilaçlar, GLP-1 reseptör agonistleri, insülin kullanımı ve cerrahi kullanılabilmektedir.

Ağız yoluyla alınan ilaçlar: Metformin, glitazonlar, akarboz, glinidler (kısa etkili insülin salgılatıcılar), sülfonilüreler (orta ve uzun etkili insülin salgılatıcılar), inkretin etkili ağızdan alınan ilaçlar (DPP4 inhibitörleri) ve SGLT-2 inhibitörleridir.

GLP-1 reseptör agonistleri: Aynen insülin gibi cilt altı yapılan ilaçlardır. Günde 1-2 kere uygulanabilir.

İnsülin kullanımı: Tip 2 diyabetli hastalarda pankreasın kendi insülin rezervi yıllar içinde azaldıkça, ağızdan alınan şeker düşürücü ilaçlara cevap verme azalır. Bu nedenle kan şekeri ayarı için insüline geçilip tedaviye bu şekilde devam edilebilir.

Cerrahi tedavi (bariyatrik cerrahi): Beden kitle indeksi >35 kg/m2 olan tip 2 diyabetli bireylerde cerrahi müdahale düşünülebilir. Tip 2 diyabet tedavisinde bariyatrik cerrahinin etkisini değerlendiren kısa ve orta dönem sonuçlar bulunmakla birlikte uzun dönem sonuçları halen belirsiz ve tartışmalıdır. Potansiyel yararların yanı sıra uzun dönemde bariyatrik cerrahinin getirdiği pek çok risk de vardır. Ek olarak deneyimsiz merkezlerde bariyatrik cerrahiye bağlı ölüm ve başka hastalık oluşturma oranları beklenenden yüksek olabilmektedir. Bu nedenle cerrahi kararı verilirken multidisipliner bir anlayışla titiz bir değerlendirme şarttır. Bariyatrik cerrahi, deneyimli hekimlerin bulunduğu, donanımlı merkezlerde yapılmalıdır.

Diyabetin komplikasyonları nelerdir?

Diabetes mellitusun akut metabolik ve kronik dejeneratif komplikasyonları vardır.

Akut komplikasyonlar: Diyabetik ketosis ve ketoasidoz koması Hiperosmolar hiperglisemik durum Laktik asidoz koması Hipoglisemi ve hipoglisemi koması


Ketoasidoz: Tip 1 diyabette ketosis ve ketoasidoz sebepleri, tip 1 diyabetin ilk başlangıç dönemi, yetersiz insülin kullanımı ya da insülin enjeksiyonlarının atlanması, yanlış ölçüm ya da başka nedenlerle insülin dozunun azaltılması ve insülin pompası kullanırken kateter tıkanıklığı, kateter kırılması vb. teknik sorunlardır. Ayrıca enfeksiyonlar, travma, yanık, akut miyokard infarktüsü (kalp krizi), serebrovasküler olay (felç, inme), stres, genel anestezi gerektiren cerrahi müdahale, gebeliğin 3. üç aylık dönemi, mide-bağırsak kanalında kanama, pankreatit (pankreasın dış salgı yolunda iltihabı), akciğer embolisi (akciğere, bacaklardan pıhtı atması), steroid kullanımı, Cushing sendromu, tiroidin fazla çalışma durumu, feokromasitomai akromegali (büyüme hastalığı), tiyazid grubu diüretiklerin kullanımı da ketosise sebep olabilir.

Ketosis belirti ve bulguları: Çok su içme, sık idrara çıkma Karın ağrısı, bulantı, kusma Baygınlık hali ve/veya koma İleri derecede susuzluk hissi ve bulguları Solunum sayısında artış ve farklı solunum, nefeste aseton kokusu Aşırı halsizlik ve iştahsızlık Genellikle sıcak, kuru cilt Taşikardi ve çarpıntı hissi


Mutlaka hastanede, ivedilikle tedavi edilmesi gereken bir durumdur.

Hiperosmolar hiperglisemik durum:

Hiperosmolar hiperglisemik durum aşağıdaki durumlarda gelişebilir:

Tip 2 DM seyrinde (özellikle yaşlı hastalarda) akut insülin ihtiyacının arttığı durumlarda, akut miyokard infarktüsü (kalp krizi), serebrovasküler olay (felç, inme) gibi durumlar Antidepresanlar, antipsikotikler, diüretikler, propranolol, fenitoin, steroidler gibi ilaçların kullanımı Akut organ yetmezlikleri Enfeksiyonların seyrinde Cerrahi, yanık ve travma durumlarında Mide bağırsak kanalında kanamalar Pankreatit Akciğer embolisi (Akciğere, bacaklardan pıhtı atması) Özellikle yaşlı ve bakımevlerinde izlenen Tip 2 DM seyrinde gelişen iyi beslenememe hali
Belirti ve Bulguları:

Çok su içme, sık idrara çıkma, taşikardi, tansiyon düşüklüğü, ani gelişen zihin bulanıklığı, sersemlik, koma, vücudun bir yarısında kısmi felç gibi nörolojik semptomlar.

Ketoasidoza göre daha ileri yaşta, daha çok yandaş hastalıkları olan hasta gruplarında gözlenir. Ciddi sıvı eksiği olan hastalarda klinik daha ağırdır ve ölüm oranı yüksektir. Kan şekeri genellikle 500 mg/dl nin üzerindedir. Mutlaka hastanede tedavi edilmesi gereken bir durumdur.

Laktik asidoz: laktik asidoz, kanda laktat konsantrasyonunun arttığı durumlarda görülen anyon açıklı bir asidoz durumudur. Genellikle altta yatan ciddi bir hastalığı bulunanlarda görülen, dokulara oksijen dağılımı ve kullanımının yetersizliğinden kaynaklanan ağır bir metabolik asidoz biçimidir. Laktik asit birikimi, laktat yapımı ile kullanımı arasındaki dengenin bozulduğuna işaret eder. Mutlaka hastanede tedavi edilmesi gereken bir durumdur.

Hipoglisemi (şekerin normalin altına düşme durumu): Diyabet tedavisinde sıkı kan şekeri kontrolü sağlamanın önündeki en önemli engel, hipoglisemi riskidir. İnsülin kullanan bir hastanın tedavi sürecinde, yılda birkaç kez ciddi hipoglisemi yaşaması kaçınılmazdır. Bu nedenle insülin ile tedavi edilen her hastaya ve ailesine hipogliseminin belirtileri, korunma yolları ve tedavinin nasıl yapılması gerektiği konusunda mutlaka eğitim verilmelidir.

Genel olarak, hipoglisemi tanısı için aşağıdaki 3 özellik gereklidir:
- Kan şekerinin - Düşük şeker ile uyumlu belirti ve bulgular
- Şeker düşüklüğünün, şekerli gıda veya sıvı verilmesi ile geçmesi

Ancak pek çok diyabetli, 50 mg/dl’nin altına inmeyen kan şekeri düzeyinde de belirti hissetmekte ve tedaviye ihtiyaç duymaktadır. Bu durum, özellikle glisemi kontrolü iyi olmayan, uzun süre şekeri yüksek kalmış bireylerde görülür. Amerikan Endokrin Cemiyeti, Amerikan Diyabet Derneği gibi kuruluşlar diyabetli hastalar için hipoglisemi sınırının

Akut hipoglisemi belirtileri: Titreme Soğuk terleme Sinirlilik, kaygı, mizaç değişikliği Bulantı Çarpıntı Acıkma Uyuşma

Beyine şeker girişinin azalmasına bağlı olarak da:

Baş dönmesi, Baş ağrısı Odaklanamama Konuşmada güçlük Halsizlik Zihin bulanıklığı, sersemlik olabilir.


Hafif hipoglisemide hasta, durumu kendi kendine farkedip düzeltebilir, sağlık kuruluşuna gitmek gerekmeyebilir.

Ciddi hipoglisemide başkasının yardımını gerektirecek şekilde bilişsel fonksiyon bozukluğu vardır. Hastanın bilinci kapalı olabilir. Ağız yolundan şeker veya türevleri verilemeyeceği için mutlaka hastanede tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Bu durumda hastaya hastane dışı bir ortamdaysa, hasta yakınları tarafından insülin karşıtı hormon olan kan şekerini sağlık kuruluşuna gidene kadar yükseltmeye yarayan glukagon, cilt altına veya kasa uygulanabilir.

Tedavide hipoglisemi düzeyine göre şeker, şekerli gıda, glukoz tableti veya hastane koşullarında şekerli serum verilir. Sonrasında hipoglisemi sık tekrarlıyorsa, hastanın tedavisi gözden geçirilmelidir.

Diyabetin kronik dejeneratif komplikasyonları:
Küçük damar hastalıkları

*Diyabetik retinopati: Diyabetik retinopati, dünyada halen önlenebilen orta veya ciddi derecede görme kaybı nedenleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Göz arkasındaki ince ve önemli damarların yüksek şeker nedeniyle yapısal değişikliğe uğrayıp kolay zedelenebilir hale gelmesi, geçirgenliğinin artması ve göz arkasında (retina tabakasında) kanamaların olması durumudur. Bu durum görmede ciddi sorunlara sebep olabilir. İhmal edilirse görme kaybına kadar gidebilir. Diyabetli hastaların belirli aralarla düzenli olarak göz dibi incelemelerini içeren göz muayenelerini göz hekimine yaptırmaları gereklidir.

*Diyabetik nefropati: Diyabetik böbrek hastalığı, böbrek fonksiyonlarının ilerleyici olarak bozulması ile ortaya çıkan, diyabetin küçük damarlı hastalığıdır. Son dönem böbrek yetersizliğinin en önemli nedenidir. İdrarla protein atılımı, hipertansiyon ve böbrek fonksiyonlarındaki ilerleyici azalmayla karakterizedir. Her iki tip diyabet için protein atılım oranı, yaklaşık %30-35 arasındadır. Bir seferlik idrarda bakılan protein miktarı böbrek fonksiyonu ile ilgili önemli bilgi veren çok mühim bir testtir. Tip 1 ve tip 2 diyabetli hastalarda kronik böbrek hastalığını önlemek ya da geciktirmek için kan şekeri kontrolünün en iyi şekilde sağlanması şarttır. İyi kontrol sağlanmayan hastalarda, son dönem böbrek yetmezliği gelişmişse, diyaliz veya nakilden başka tedavisi yoktur.

*Diyabetik nöropati: Diabetes Mellitusun en yaygın görülen kronik komplikasyonu, diyabetik nöropatidir. Diyabetik nöropati, sinir sisteminin farklı bölümlerini etkileyerek, periferik (bacaklarımıza giden, istem doğrultusunda çalışan sinirlerimiz) ve/veya otonom (mide-bağırsak kanalı gibi istem dışında çalışan sinirlerimiz) sinir sistemi ile ilgili farklı klinik bulgular oluşturur. Periferik sinirlerin tutulumu, bacaklarda karıncalanma, uyuşma, keçeleşme gibi şikayetlere sebep olabileceği gibi, otonom sinir tutulumunda istirahat taşikardisi, oturur veya yatar durumdayken ani kalkışla baş dönmesi ve bunun 2 dakika içinde düzelmemesi durumu, hazım sorunları, kabızlık, ishal ve büyük abdest tutma bozuklukları gibi mide barsak kanalına ait belirtiler, mesane fonksiyon bozuklukları, terleme bozuklukları, hipoglisemiyi algılayamama ve açıklanamayan kan şekeri dalgalanmaları olabilir.

Büyük damar hastalıkları:

*Kalp damar hastalıkları: Diyabetli hastalarda, kalp damar hastalığı, en önemli hasta kayıp nedenidir. Tip 2 diyabetlilerde, özellikle koroner arter hastalığı (KAH) riski, diyabetli olmayanlara göre 2-4 kat daha yüksektir. Bu hastaların %60-75’i büyük damarsal olaylar nedeni ile kaybedilebilir. Diyabetlide ateroskleroz denilen damar sertliği daha erken yaşlarda ortaya çıkar, damarlarda çoklu bölge tutulumlu olur ve daha büyük ölçekli olabilir. Tip 2 diyabette KAH riskini azaltmak için kan şekeri kontrolünün sağlanmasının yanında, yaşam tarzı değişimi, kan yağları ve kan basıncı kontrolü ve damar içi pıhtılaşmaya karşı ilaç kullanımı, ayrıca sigara gibi zararlı etkenlerden uzak durulması benimsenmelidir.

*Diyabet ve ayak: Ayakta enfeksiyon olursa bu, çok hızlı düzelmeyebilir. Diyabette olan damarsal ve sinirsel problemler sonucu doku iyi beslenemez ve yaralar uzun sürer. Bu da hastanın yaşam kalitesinin bozulmasına, tedavi maliyetinin ciddi düzeyde yükselmesine, hatta ayak-bacak kesilmesine, hastanın kaybedilmesine bile neden olabilir. Bu nedenle diyabetlilerde ayakta yara oluşmaması için:

Ayak ve ayak parmak aralarının günlük kontrolü Günlük olarak ayakların yıkanıp, kurulanması Nemlendirici krem sürülmesi Çıplak ayakla yürünmemesi Uygun ayakkabı ve çorap kullanımı Ayakkabı içlerinin günlük incelenmesi Çorapların günlük değişimi Düzgün tırnak kesimi, sorunlu tırnakların sürekli kontrolü Sertleşmiş, kalınlaşmış ayak bölgelerinin ilgili uzman tarafından tedavisi Nasır tedavisinin dikkatle yapılması Ayak mantarlarının tedavisi Kesi, sıyrık, yara vb. durumlarda sağlık kuruluşuna başvurulması gerekmektedir.
Diyabette beslenme nasıl olmalıdır?

Tıbbi beslenme tedavisine, beslenme uzmanı (diyetisyen) kontrolünde başlanmalı, uyum sorunu olup olmadığı, kilo verme durumu, bunların kan testlerine ne şekilde yansıdığı belirli aralarla kontrol edilmelidir.

Diyabetlide tıbbi beslenme tedavisinin hedefleri: Kan şekeri ve kan yağları normale getirilmeye çalışılmalı, Obez tip 2 diyabetlilerde kilo kontrolü sağlanmalıdır. Bunun için yaşam tarzı değişikliklerine gidilmeli, yemek yeme düzeni, miktarı, zamanı ayarlanmalı fiziksel aktivitenin de yaşamın bir parçası haline getirilmesi amaçlanmalıdır. Çocuk ve ergen diyabetlide normal büyüme ve gelişmenin devam ettirilmesi, diyabetli gebe, fetüs ve doğum sonrası emzirme dönemindeki diyabetli anne için yeterli ve gerekli beslenme sağlanmalıdır. Sağlıklı besinler seçilmelidir. Bunlar: Karbonhidrat (tahıllar, un ve undan yapılmış yiyecekler, kuru baklagiller, patates, sebze ve meyveler) Protein (et, yumurta, peynir, süt, yoğurt) Yağ (yağ ve et, peynir, süt, yoğurt gibi yağ içeren yiyecekler) Vitamin ve mineral (sebze ve meyveler başta olmak üzere tüm yiyecekler) Posadır (sebze, meyve, tam taneli tahıllar, kuru baklagiller)


Diyabetli bireylerde beslenme, kişiye özgü planlanmalı, kişinin gereksinimine göre, gerekli miktarda besin alınmalı, uygun zamanlarda yenmelidir. Boya uygun vücut ağırlığı hesaplanmalı, fazla kilolu ve şişmanlık durumunda, önce daha fazla ağırlık artışının önüne geçilmeli, daha sonra sağlığı korumak için kilo vermek hedeflenmelidir.

Şeker ve şeker içeren yiyecekler beslenme düzeninden çıkarılmalıdır. Günlük karbonhidrat alımını 130 g’ın altında tutan düşük karbonhidrat içeren diyetler önerilmemektedir. Düşük karbonhidratlı diyetler, düşük yağlı diyetlerle benzer ağırlık kaybı sağlar ancak LDL-kolesterol düzeylerini yükseltir. Düşük karbonhidratlı beslenme modellerinin kısa süreli olan olumlu etkileri, uzun vadede sürdürülememektedir. Karbonhidratlar günlük enerji gereksiniminin %45-65’ini (en az 130 g) karşılayacak şekilde ayarlanmalıdır.

Protein alımı, diyabeti olmayan popülasyona önerildiği gibi diyet proteininin kalitesi (hayvansal ve bitkisel kaynaklı protein oranı) göz önüne alınarak 0.8-1 g/kg (ideal ağırlık)/gün (günlük enerji gereksiniminin %15- 20’si) olarak planlanır. Kırmızı et yerine sindirimi daha kolay olan beyaz et (balık, tavuk, hindi) tercih edilmelidir.

Klinik veya laboratuvar olarak yetersizlik belirtileri olmadığı sürece vitamin-mineral takviyesi önerilmemektedir. Bunların, doğal yolla alınmasına çalışılmalıdır.

Günlük posa tüketimi artırılmalıdır, diyetin kalorisine göre, 14 g/1000 kkal (25-35 g/gün) olarak hesaplanır.

Düzenli ve planlı yemek yemek, yaşam tarzı haline getirilmelidir. Diyetin her ortamda ve her durumda uygulanmasına çalışılmalı, ne zaman, nerede ve ne yeneceği şansa bırakılmamalıdır. Günlük kalori ihtiyacı karşılanılacak şekilde, besin çeşitliliğine dikkat edilerek, 3 ana ve 3 ara öğün ile beslenmeye çalışılmalıdır. Belirli beslenme modellerinin uygulanmasından çok, kişisel tercihler, ihtiyaç ve hedefler üzerine odaklanılmalıdır.

Eker Hastalığı (Diyabet) Nedir? Şeker Hastalığı Belirtileri Nelerdir? – Özel Mediliv Tıp Merkezi

Eker Hastalığı (Diyabet) Nedir? Şeker Hastalığı Belirtileri Nelerdir? – Özel Mediliv Tıp Merkezi

Şeker Hastalığı (Diyabet) Nedir? Şeker Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Diyabet ya da diğer adıyla şeker hastalığı, ülkemizde yaklaşık 11 milyon insanı etkileyen oldukça yaygın bir rahatsızlıktır.

Şeker Hastalığı Nedir?

Diyabet, vücudun kan şekeri (glukoz) kullanımını etkileyen bir hastalıktır. Glukoz, beyin, kas ve diğer dokularda temel enerji kaynağı olarak kullanılır. Bu nedenle hayati öneme sahiptir.

Diyabet hastalığının farklı türleri vardır. Bu farklı türlerin gelişiminde altta yatan sebepler de farklıdır. Ancak tüm diyabet türlerinde, kan şekeri olması gereken değerin üstündedir. Kan şekerindeki bu fazlalık tedavi edilmediğinde ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Diyabet türleri:

Tip I Diyabet: Pankreasın insülin üreten hücrelerinin hasar gördüğü otoimmün bir hastalıktır. Erken yaşlarda ortaya çıkan bu diyabet türü, tüm diyabet vakalarının yaklaşık %10’unu oluşturur. Tip II Diyabet: Vücudun insülin hormonuna direnç göstermesi sonucu ortaya çıkar. Pankreasta üretilen insülin, vücutta yeterince etki gösteremez ve sonuç olarak kan şekeri yükselir. Yaklaşık 40’lı yaşlarda tanı alan bir hastalıktır. Prediyabet: Gizli şeker olarak da adlandırılan bu durumda kan şekeri normalin biraz üzerindedir. Ancak bu fazlalık, Tip II diyabetteki kadar da yüksek değildir. Prediyabet hastaları, beslenme düzenine dikkat etmez ve egzersiz yapmazsa diyabet hastası olabilir. Sonuç olarak prediyabet, şeker hastalığının öncüsü olarak düşünülebilir. Gestasyonel Diyabet: Plasentadan üretilen bazı hormonlar, insülin etkisini azaltabilir. Bu durum sonucunda bazı hamilelerde, gebelik süresince kan şekeri yüksek seyreder. Gestasyonel diyabet olarak adlandırılan bu durum genellikle doğum sonrası düzelir. "
Eker Hastalığı Belirtileri - Büyük Anadolu Hastanesi

Eker Hastalığı Belirtileri - Büyük Anadolu Hastanesi

Şeker Hastalığı Belirtileri

Şeker hastalığı belirtileri neredeyse dünyada milyonlarca kişinin yaşadığı ve farkında olmadığı bir durum. Bu hastalığın ilk bulguları yüksek seyirlerde olan kan glikoz düzeyleri ile yakından ilgili olsa da diyabet tanısı organ hasarı ile tanılanır. Bu duruma neden olan hastalık, kan şekeri ve bu şekerin hücrelerde kullanımında rol oynayan insülin hormonu arasındaki anormallik sonucu ortaya çıkar. Peki bir kişinin şeker hastası olduğunu nasıl anlarız? Bu durum bazı belirtilerle anlaşılabilir. İşte merak edilen “Şeker hastalığı belirtileri nelerdir kısaca?” sorusunun yanıtı:

Şeker Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

“Şeker hastalığı belirtileri nelerdir?” sorusu konu hakkında en çok merak edilenler arasında. Siz de “Şeker hastalığı belirtileri nelerdir maddeler halinde?” diye merak ediyorsanız bu sorunun yanıtı aşağıdaki gibidir:

İdrara sık çıkma ya da idrar kaçırma Aşırı susama Hızlı ve ani kilo kaybı Şeker belirtileri aşırı açlık hissi Şeker hastalığı belirtileri göz işlevini de etkiler ve bulanık görmeye neden olur. Enfeksiyona eğilim Şeker hastalığı belirtileri ayak ve ciltte açılan yaraların zor kapanması şeklinde de belirti verebilir. Kadınlarda şeker hastalığı belirtileri arasında regl gecikmesi bulunur. Strese bağlı şeker hastalığı durumunda depresyon Halsizlik ve yorgunluk Sinirsel şeker hastalığı belirtileri olarak stres Tip 2 şeker hastalığı belirtileri arasında vücutta insülin direnci Şeker hastalığı belirtileri kaşıntı ve mantar enfeksiyonu Nefesin kötü kokması El ve ayaklarda uyuşma Yara ve kesinlerin yavaş iyileşmesi Ciltte koyu lekeler Regl olmama Zehirli Şeker Hastalığı Belirtileri

Diyabetik ketoasidoz olarak da adlandırılan bu durum, kan şekerinin normalden yüksek olduğu ve insülin seviyesinin normalden düşük olduğu durumlarda ortaya çıkar. Vücuttaki bu dengesizlik ketonların birikmesine neden olur. Ketonlar zehirlidir. Bu durum tedavi edilmezse diyabetik komaya ve hatta ölüme neden olabilir. Diyabetik ketoasidoz esas olarak tip 1 diyabetli insanları etkiler. Ancak tip 2 diyabet ve gestasyonel diyabet (hamilelik sırasında diyabet) dahil olmak üzere diğer diyabet türlerinde de olabilir. Zehirli şeker hastalığı belirtileri ise aşırı susuzluk, kuru ağız, sık idrara çıkma, kusma (genellikle birden fazla), karın ağrısı, ishal, nefes almada zorluk, konsantrasyon sorunu, iştah kaybı, zayıflık ve yorgunluktur.

Asabi Şeker Hastalığı Belirtileri

Asabi şeker hastalığı belirtileri ise hızlı ve kontrol edilemeyen kilo kaybı, aşırı sinirlilik, eller ve ayaklarda titreme, ciltte kuruluk, bulanık görme, halsizlik, sık idrara çıkma isteğidir.

Gebelikte Şeker Hastalığı Belirtileri

Çoğu hamile kadın gestasyonel diyabetin belirti veya semptomlarını yaşamaz. Aslında bunu bilmenin tek yolu genellikle 24 ila 28. gebelik haftaları arasında yapılan bir kan şekeri testidir. Hamilelikte şeker hastalığı belirtileri ise şöyledir:

Artan susuzluk. Normalden fazla su içmek ve sürekli susamış gibi hissetmek gestasyonel diyabetin bir işareti olabilir. Tükenmişlik. Kuru ağız. Tip 1 Şeker Hastalığı Belirtileri

Tip 1 şeker hastalığı belirtileri açlık hissi, kilo kaybı, iştahsızlık, yorgunluk, çok su içme, gece idrara kalkma, ağız kuruluğu, çabuk yorulma, çok idrara çıkma, inatçı infeksiyonlar, bulanık görme, kaşıntıdır.

Şeker Hastalığı Belirtileri ve Tedavisi?

Şeker hastalığı belirtileri ve tedavisi için mutlaka doğru tanı alınmalıdır. Bu nedenle şeker hastalığı belirtileri ve bitkisel tedavisi öncesinde rutin doktor kontrolüne gidilmeli ve tedavi süreci başlatılmalıdır.

Prediyabet (Gizli Şeker) Nedir? Gizli Şeker Hastalığı Belirtileri Nedir?

“Şeker hastalığı belirtileri nasıl belli olur?” sorusunun yanıtı her zaman için net değildir. Bu hastalık bazı durumlarda belirti göstermeyebilir. Gizli şeker hastalığı belirtileri yukarıdaki belirgin belirtiler gibi olmayabilir. Ancak doğru tanı ile şeker hastalığı belirtileri tedavisi kolaylaşabilir ve diyabetin gelişmesi önlenebilir. Gizli şeker belirtileri ise şöyledir:

Aşırı kilo alma veya zayıflama Sürekli tatlı yeme isteği Sürekli terleme Psikolojik dengesizlik Uyku düzensizliği

Çocuklarda şeker hastalığı belirtileri ise açlık hissine artış, ağız kuruluğu ve çok susama, ani zayıflama, depresyon, geceleri alt ıslatma, halsizlik, idrara çıkmada sıklık, sinirlilik ve asabiyet, yorgunluktur.

Bilgi talep formunu doldurarak Büyük Anadolu Hastaneleri tarafından uygulanan şeker hastalığı tedavisi ile ilgili merak ettiklerinizi öğrenebilirsiniz.

Web ve Tıbbi Yayın Kurulu Güncellenme Tarihi: 08.11.2022 00:00 Yayınlanma Tarihi: 08.11.2022 00:00 Yorum Ekle

Alerjik öksürük çeşitli alerjenlerin etkisiyle oluşan bir öksürük t&u. 03 Şubat 2024

Yaygın olarak boğaz ağrısı olarak bilinen farenjit, farenks iltihabıdır ve boğaz ağrısına neden o. 01 Şubat 2024

Mide kanaması üst gastrointestinal sistem kanamalarının en yaygın türüdür ve tü. 01 Şubat 2024 KATEGORİLER Hastalıklar Tedavi Yöntemleri Sağlık Rehberi Tanı ve Testler Haberler Hafta Hafta Gebelik Sosyal Sorumluluk Projeleri TÜMÜ Bilgi Talep Formu

Bilgi almak için formu doldurun!

× Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Aydınlatma Metni

Bu aydınlatma metni 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na (“KVKK”), Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmelik, Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ ve ilgili mevzuata uygun bir biçimde veri sorumlusu sıfatıyla Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri tarafından hazırlanmıştır.

KİŞİSEL VERİLERİNİZ NASIL İŞLENMEKTEDİR?

I. HASTA KAYIT

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri’nde misafir olarak giriş yaptığınızda aşağıdaki verileriniz Hastane Bilgi Yönetim Sistemine (“HBYS”) kaydolmanız amacıyla misafir hizmetleri personelimiz tarafından “bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması” ve “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenmektedir:

· T.C. Kimlik Numarası

· Türk vatandaşı olmayanlar için pasaport numarası veya geçici T.C. Kimlik Numarası

· Doğum Yeri ve Tarihi

· Özel sağlık sigortası veya Sosyal Güvenlik Kurumu verileri

· Kimlik Kartı Taraması

Bu işlemler neticesinde tüm misafirlerimize birer “Hasta Numarası” ve “Protokol Numarası” atanmaktadır.

Tüm bu verilerin işlendiği HBYS üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumuna (“SGK”) ait Medula sistemine anlık olarak aktarım yapılmaktadır.

Ayrıca hasta kayıt işlemi esnasında misafirlerimizin HBYS kaydının sistem üzerinde tamamlanabilmesi ve aydınlatma metninin içeriğine istedikleri an ulaşabilmeleri adına hasta kayıt işlemi yaptıran ilgili kişi alıcılara SMS gönderilir. Gönderilen SMS içeriğinde KVKK ve 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“ETK”) kapsamında onay vermek isteyen misafirlerimiz için ayrı ayrı 1 adet tek kullanımlık onay kodu yer almaktadır. Onay kodlarının misafirlerimiz tarafından hasta kayıt işlemini gerçekleştiren misafir hizmetleri personelimize geri bildirimi halinde, KVKK ve ETK için gerekli açık rıza ve onayların verildiğine dair ilgili kişi alıcıya ait HBYS üzerinde kayıt oluşturulur. Verilen açık rıza ve onaylar, reddetme hakkı kullanılarak geri alınıncaya kadar geçerli olacaktır.

II. SAĞLIK HİZMETİ

Kayıt işlemi tamamlanan misafirlerimizin aşağıdaki verileri talep ettikleri sağlık hizmetin sunulması sırasında ve bu hizmetin doğası gereğince, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan sağlık personeli ve hekimlerimiz tarafından “tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi” hukuki sebebi başta olmak üzere 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu ile 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nda açıkça öngörülen haller ile 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği, Sağlık Uygulama Tebliği ve Hasta Hakları Yönetmeliği ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na dayanarak işlenecek ve HBYS’ye kaydedilecektir:

· Sağlık Verileri (Tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetleri sonucu elde edilen ve bunlarla sınırlı olmamak üzere)Tüm bu veriler T.C. Sağlık Bakanlığına (“Bakanlık”) bağlı E-Nabız sistemine anlık olarak aktarılmaktadır.

III. HASTA ÇIKIŞ

Misafirlerimizin tıbbi hizmetleri tamamlandıktan sonra ilgili sigortalılık durumuna göre misafirlerimizden tıbbi hizmet bedelinin alınması ve fatura düzenlenmesi amacıyla ve “bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması” ve “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak aşağıdaki verileri işlenmektedir:

· Banka Hesap Bilgileri

· Kredi Kartı Numarası

IV. DİĞER HİZMETLER

a. ÇAĞRI MERKEZİ VE SANTRAL

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri çağrı merkezlerini randevu taleplerinizin oluşturulması, bilgi taleplerinizin cevaplanması ve/veya herhangi bir başka talebinizin alınması amacıyla aşağıdaki kişisel verileriniz “bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması” ve “ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenir:

· T.C. Kimlik Numarası

· Telefon Görüşmesi Ses Kaydı

b. HASTA HAKLARI MERKEZİ

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri bünyesindeki hastanelerimizin herhangi birinde misafirimiz olarak Hasta Hakları Yönetmeliği kapsamındaki haklarınızdan herhangi birini kullanmak isterseniz aşağıdaki kişisel verileriniz, ilgili birimimiz tarafından talep ve şikayetlerinizin sonuçlandırması amacıyla “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenecektir:

· T.C. Kimlik Numarası

c. MİSAFİR MEMNUNİYETİ

Hasta çıkış işlemleri sırasında ve sadece ilgili kişinin KVKK ve ETK kapsamında onayı bulunması halinde, sunulan sağlık hizmetlerini kalitesinin arttırılması ve misafir deneyiminin ölçülmesi müşteri memnuniyeti anketi link halinde misafirlerimizin HBYS kaydına esas cep telefonu numaralarına SMS yoluyla iletilir. Bu anket linki açıldığında çıkan misafir memnuniyeti anketinde memnuniyeti ölçmek adına sorular bulunmaktadır. Burada verilen yanıtlar Hasta Hakları birimine otomatik olarak aktarılır, birim sadece KVKK ve ETK kapsamında onayları bulunan misafirlerimizi geri arayarak iletişime geçilir. Bu sürecin haricinde, hastanın, kurum web siteleri üzerinden, çeşitli sosyal mecralardan, ya da şikâyet web sitelerinden şikâyet kaydı açması durumunda, şikayetin çözümlenebilmesi ya da cevap verilebilmesi için iletişime geçilir.

d. HASTANE KAPALI DEVRE (CCTV) KAMERA SİSTEMİ VE AMELİYATHANE VR KAMERA SİSTEMİ

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri’nde kapalı devre kamera sistemi ile izleme ve kayıt yapılmaktadır. Bu süreçte hastaneleri ziyaret eden tüm ziyaretçilerimizin fiziksel mekân güvenliği ile görsel ve işitsel kayıtları veri sorumlusu operasyonlarının güvenliğinin temini ile ziyaretçi kayıtlarının oluşturulması ve takibi amacıyla “İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak otomatik olarak işlenecektir.

Ayrıca, Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri bünyesindeki hastanelerde bulunan ameliyathaneler içerisinde gerçekleştirilen ameliyatlara ilişkin görüntü kayıtları sağlık çalışanlarının güvenliğinin sağlanması amacıyla Bakanlık tarafından yayınlanmış 14.05.2012 tarih ve 2012/23 sayılı Genelge kapsamında “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenecektir.

e. OTOPARK VE VALE HİZMETLERİ

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri’ nde otopark ve vale hizmetleri bulunmaktadır. Hastanelerimizi otomobil ile ziyaret eden ziyaretçilerimizin bu hizmetlerden yararlanmak istemesi halinde araç marka/model ve araç plakası verileri veri sorumlusu operasyonlarının güvenliğinin temini ile ziyaretçi kayıtlarının oluşturulması ve takibi amacıyla “İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenecektir.

f. İNTERNET SİTELERİ VE MOBİL UYGULAMALAR

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri için ziyarete açık olan internet sitesinde e-randevu alınması imkânı bulunmaktadır. Bu internet siteleri üzerinden e-randevu alabilmek için ilk adımda Muayene olunmak istenilen Hastanemiz seçilmeli , ardından yine muayene olunmak istenilen bölüm ve hekim seçilmeli ikinci aşamada ilgili kişinin Adını soyadını, cep telefonu bilgisini ve e posta adresini girmesi gerekmektedir. Ardından randevu talebiniz alınmış olunacaktır. Alınan e-randevunun ardından çağrı merkezimiz tarafından aranılacak ve randevunuz teyit edilecektir.

İlgili kişiler internet sitelerinden görüntülü görüşme randevusu da alabilirler. Randevu alma süreci e-randevu ile aynı olup, görüntülü görüşme randevusunun gerçekleşmesi sırasında görsel ve işitsel verileriniz, görüntülü danışmanlık hizmetinin uçtan uca şifrelenmiş şekilde platform hizmeti sunma teknik altyapısına sahip yurtiçi ve/veya yurtdışındaki veri işleyen hizmet sağlayıcılar vasıtasıyla, sadece ilgili kişilerin açık rızasının alınması suretiyle işlenmektedir.

İnternet sitelerinde “E ŞİKAYET” başlıklı misafir talep ve şikayetlerinin alındığı sayfada, isim soyisminiz,email adresi, içeriği sizin tarafınızdan belirlenecek mesajınız ile şikâyet, öneri ve teşekkürlerinizi kurumumuza iletebilirsiniz. Bu verileriniz hasta hakları merkezi ve misafir memnuniyeti süreçlerinde işlenecektir.

g. BİLGİLENDİRME FAALİYETLERİ

Sadece KVKK ve ETK kapsamında onay vermiş olan misafirlerimiz ile ve Özel Hastaneler Yönetmeliği gereğince sadece bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri ile sınırlı olmak üzere SMS, e-posta vb. ticari elektronik iletiler şeklinde sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikteki bilgilendirme ve tanıtımlar yapılmaktadır. Alıcılar, iletileri almak istemedikleri durumda ileti içeriğindeki reddetme haklarını kullanabilirler. Onay, reddetme hakkı kullanılıncaya kadar geçerlidir.

Bazı misafirlerimizin ise fotoğraf ve/veya video gibi görsel ve işitsel kayıtları Büyük Anadolu hastanelerimizde tanıtım faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla sadece ilgili kişilerin açık rızasının alınması suretiyle işlenmektedir. İlgili kişiler bu konuda verdikleri açık rızalarını diledikleri zaman geri alabilirler.

KİŞİSEL VERİLERİNİZ NASIL AKTARILMAKTADIR?

-SAĞLIK HİZMETİ

Yukarıda sayılan kişisel verileriniz Bakanlık, İl ve İlçe Sağlık Müdürlükleri, Halk Sağlığı Merkezleri ve Bakanlığa bağlı sair birimler başta olmak ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere yetkili makamlar tarafından görevlendirilen kişiler tarafından ya da kurulan Medula, E-Nabız ve benzeri otomatik sistemler kapsamında yetkili kurum ve kuruluşlara bildirim ve/veya raporlama yükümlülüğümüz kapsamında, tıbbi teşhis ve tedavi için iş birliği içerisinde olduğumuz yurtiçi ve yurtdışındaki laboratuvarlar, ambulans, tıbbi cihaz ve sağlık hizmeti sunan kurumlara, tüm hastanelerimiz tarafından kullanılan ortak HBYS üzerinden bağlı ortaklıklarımız ve/veya iştiraklerimiz ve/veya grup şirketlerimize, SGK tabiiyetindeki hastalar için SGK’ya, özel sigortanızı kullanmanız halinde üyesi olduğunuz sigorta şirketinize, faturalandırmanızın çalıştığınız kuruma yapılacak olması durumunda kurumunuza, sevk edilmeniz gerektiğinde ilgili sağlık kuruluşuna, yurtdışında bulunan bir hekimden ikinci görüş talep etmeniz halinde yurtdışındaki ilgili sağlık kuruluşuna, ve yetki vermiş olduğunuz kanuni temsilcilere sağlık hizmetlerinin sunulması amacıyla ve “kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi” hukuki sebebine dayanarak aktarılacaktır.

-ÜÇÜNCÜ KİŞİLERDEN ALINAN HİZMETLER

Taşeronlarımız, iş ortaklarımız, çalışmakta olduğumuz avukatlar, danışmanlar, denetçiler de dâhil olmak üzere danışmanlık aldığımız, yetki verdiğimiz kanuni temsilciler ve üçüncü kişilere, faaliyetlerimizi yürütmek üzere sözleşmesel olarak hizmet aldığımız, işbirliği yaptığımız, yurt içi/yurt dışı kuruluşlar ve diğer üçüncü kişiler ve kanuni temsilcileri ile sadece alınan hizmet ile bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olarak ve hizmet süresince KVKK’nın gereği olan tüm teknik ve idari tedbirleri alacaklarına dair taahhütnamelerin alınması ön koşuluyla aktarılacaktır.

c. TAMAMLAYICI SİGORTA HİZMETİ

Büyük Anadolu Hastaneleri nde SGK kapsamında bulunan misafirlere sunulan özel sağlık hizmetleri ile ilgili olarak ve bu kapsamında, tamamlayıcı sağlık sigortasından yararlanma amacıyla buna ilişkin alınan sözlü rızalarına dayanarak, ilgili kişiye ait isim soyisim ve cep telefonu numarası bilgisi tıbbi teşhis ve tedavinin sunulması için işlenmiş tüm kişisel sağlık verileri sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaç ve hukuki sebebine dayanarak, iş birliği sözleşmesi yapılmış danışman ve sigorta brokerlik şirketine aktarılır. Aktarım sonrası süreç ilgili danışman ve sigorta şirketi tarafından bizzat yürütülmektedir.

d. ÇAĞRI MERKEZİ HİZMETİ

Büyük Anadolu Hastaneleri tarafından üçüncü kişilerden veri işleyen hizmet sağlayıcısı sıfatıyla çağrı merkezi, ses trafiği hizmeti alınmaktadır. Bu hizmetin sunulması öncesinde, sadece KVKK ve ETK kapsamında onay (açık rıza) vermiş olan misafirlerimize ait iletişim bilgileri ile sınırlı olmak üzere, ilgili çağrı merkezinin erişimine imkân tanınmaktadır.

e. İŞBİRLİĞİ İÇERİSİNDE OLDUĞUMUZ EĞİTİM/ÖĞRETİM KURUMLARI

Büyük Anadolu hastanemiz ile işbirliği içinde olan eğitim/öğretim kurumlarına eğitim ve araştırma faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla “İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” ve “kişisel verileriniz kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi” hukuki sebebine dayanarak kişisel verileriniz aktarılmaktadır.

İLGİLİ KİŞİ OLARAK HAKLARINIZ NELERDİR?

KVKK’nın ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11’inci maddesi kapsamındaki,

1-Kişisel verilerinin işlenip işlenmediğini öğrenme,

2-Kişisel verileri işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,

3-Kişisel verilerinin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,

4-Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,

5-Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme,

6-Kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme,

7-Kişisel verilerin düzeltilmesi, silinmesi veya yok edilmesine ilişkin işlemlerin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,

8-İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme,

9-Kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğraması hâlinde zararın giderilmesini talep etme,

Bu aydınlatma metni 12.03.2021 tarihinde güncellenmiş olup, Büyük Anadolu hastanemize tarafından internet siteleri ve diğer sair yöntemlerle ilgili kişilerin erişimine sunulmuştur.

"
Prof. Dr. Mustafa Sait GÖNEN

Prof. Dr. Mustafa Sait GÖNEN

Diyabet: Tanı, Belirti ve Tedavisi

İstatistiklere göre Türkiye'de 3 milyon obez var ve bu 3 milyon obezin 1,8 milyonu çocuk, yani 18 yaş altı. Dünyada her 6 saniyede 1 kişinin ölümüne yol açan diyabet hastalığının en önemli nedenlerinden biri de obezite. Türkiye’de yaklaşık 7 milyon diyabet hastası bulunuyor. Şeker hastalığı, obeziteye paralel olarak çocuklarda da endişe verici boyutta artıyor. Peki aile, çocukta diyabet hastalığı gelişebileceğini veya geliştiğini nasıl anlar, çocuktaki hangi belirtiler diyabet hastalığı açısından sinyal kabul edilmeli?

Diyabet hastalığı, pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretememesi veya ürettiği insülinin etkili şekilde dokular tarafından kullanılamaması durumunda gelişen, karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının bozulduğu bir hastalık. Ömür boyu süren diyabette kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamıyor ve kan şekeri yükseliyor. Buna da hiperglisemi deniyor.

İnsülin hormonunun eksikliğine bağlı tip 1 diyabet, sıklıkla çocukluk ve gençlik yaşlarında ortaya çıkıyor ve “Juvenil diyabet” olarak da adlandırılıyor.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sait Gönen, tip 1 diyabetin mekanizmasını, “Pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir saldırıya maruz kalması sonucunda zedelenmesi” şeklinde özetliyor.


Tip 1 diyabette, mutlak veya göreceli bir insülin yetersizliği olduğundan hastaların ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) almak zorunda olduklarını belirten Doktor Sait Gönen, daha fazla görülen tip 2 diyabetin hastaların yaklaşık %90’ını oluşturduğunu söyledi:

“İNSÜLİN DİRENCİNE KİLO ALIMI EŞLİK EDİYOR”

“Tip 2 diyabette ailesel yatkınlık söz konusu. İnsülin direnci sebebiyle yani insülinin dokularda kullanılamaması sonucu kilo alımının eşlik ettiği metabolik sendromla birliktelik gösteren bir formdur. Zamanla insülin salgılama fonksiyonu bozukluğu da tabloya eşlik eder.”

OBEZİTE DE ARTIYOR, DİYABET DE

Diyabet sıklığı hem Türkiye’de hem de dünyada giderek artıyor. Bu artışta en önemli nedenin ise yanlış beslenme ve sonucunda gelişen obezite olduğu biliniyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı da olan Gönen, “13- 19 yaş aralığındaki adolesanlarda bile obezite ile birlikte tip 2 diyabet görülüyor. Yani diyabetin görülme yaşı giderek aşağıya çekiliyor” uyarısında bulundu.

“KİLO ALIMI ÇOCUKLUKTAN İTİBAREN ARTMAYA BAŞLIYOR”

Türkiye’deki yaklaşık 7 milyon diyabet hastasının yetişkin nüfusun %15’ine denk geldiğini ve çocuklarda diyabet hastalığının arttığını dile getiren Dr. Gönen, obezite tehlikesinin altını çizerek şöyle konuştu:

“Obezite sıklığındaki artış tip 2 diyabeti de beraberinde getirmektedir. Tip 2 diyabet, 45 yaşından büyük, şişman kişilerde daha yaygın olsa da kilo alımı çocukluktan itibaren artmaya başlamış ve tip 2 diyabet yaşı daha da küçülmüştür ve çocukluk diyabeti artmaktadır. Sağlıksız beslenmenin, obezitenin ve hareketsizliğin, gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda tip 2 diyabetin hızla artışına sebep olduğu belirtiliyor. Kilo kontrolünü ve artmış fiziksel aktiviteyi hedefleyen yaşam tarzı değişiklikleri, tip 2 diyabetten korunmada önemli genel unsurlardır.”

ÇÖZÜM, KİLO KONTROLÜ VE FİZİKSEL AKTİVİTEDE

Vücut kilosunu azaltmanın ve fiziksel aktiviteyi arttırmanın sağladığı yararın sadece tip 2 diyabetle sınırlı olmadığını, bu durumun aynı zamanda, kalp hastalıkları ve yüksek kan basıncını azaltmada da rol oynadığını vurgulayan Endokrinolog Prof. Dr. Sait Gönen, diyabet ile ilgili sık sorulan 5 soruyu şöyle yanıtladı:

1- Kimler diyabet açısından risk altında ve riski artıran faktörler neler?

Ailesinde diyabet hastası olanlarda, şişmanlarda, gebelik şekeri olanlarda, 4 kilodan fazla bebek doğuranlarda, stres altında yaşayanlarda, kan yağları ile kan basıncı yüksek olanlarda, polikistik overde, ensede veya koltuk altlarında deri kıvrımları siyahlaşanlarda ve hareketsiz yaşamı olanlarda diyabet riski daha yüksektir. Ayrıca pankreasın kronik iltihabı, pankreas tümörleri ve ameliyatları ile hipertiroidi, akromegali, cushing gibi bazı hormon hastalıkları da tip 2 diyabete yol açabilir.

2- Diyabetin gelişeceğini gösteren belirtiler nelerdir, hangi şikayetler diyabet açısından uyarıcı olmalı?

Çocuk ve gençlik dönemlerinde ortaya çıkan tip 1 diyabet, genellikle yüksek şeker koması ile birlikte görülür ve tanı konulur. Tip 2 diyabet ise çoğunlukla 30 yaşından sonra ortaya çıkar ve ileri yaşlarda daha sık görüldüğünden yaş ilerledikçe karşılaşılabilen hastalıkların belirtileriyle karışabilir. Tip 1 diyabet hastalarında hastalığın başlangıç şikayetleri çok barizdir. Günler veya birkaç hafta içinde aşırı susama ve su içme, bol bol idrar yapma, iştah artışı ve çok yemeye rağmen zayıflama ve halsizlik görülebilir. Daha ileri günlerde kan şekerinin aşırı yükselmesi ve aseton artışına bağlı olarak iştah artışı yerine iştahsızlık, bulantı, karın ağrısı, halsizliğin artışı şuur bulanıklığı, koma hali görülebilir.

İNATÇI KAŞINTI VE İYİLEŞMEYEN YARALARA DİKKAT!

Daha ileri yaşlarda başlayan tip 2 diyabette ise belirtiler her zaman belirgin değildir. Susama, çok su içme, ağız kuruması, bol bol idrar yapma, geceleri idrar yapma isteği ve aşırı iştah her hastada görülmeyebilir. Bazı hastalar zaten aşırı iştahlı oldukları için yıllardır çok yemek yediklerini söylerler. Halsizlik, iştahsızlık, inatçı kaşıntı, yaralar-özellikle cilt yaraları, ağızda kötü bir tat hissi görülebilir, kadınlarda vajinal kaşıntı çok belirgindir. Hastaların 1/3’ü teşhis edildikleri anda anlamlı bir şikayetleri olmadığını bildirmektedirler. Tip 2 diyabet, ileri yaşlarda daha sıkça görüldüğünden bazı hastalar şikayetlerini önemsememekte çoğu zaman yaşlanma belirtisi olarak görmektedirler.

“AŞIRI ÜZÜNTÜ VEYA SEVİNÇ DİYABETİ TETİKLEYEBİLİR”

Bazı hastalar şekerin komplikasyonları ile de belirti verebilir. Örneğin, ayaklarda yanma, uyuşma, karıncalanma hissi, bulanık görme, erkeklerde cinsel gücün azalması veya tamamen kaybolması diyabetin belirtisi olabilir. Diyabet hastalığı yönünden riskli olan kişilerde çeşitli nedenler hastalığı tetikleyebilir. Bunlar arasında aşırı duygusal yüklenme diğer anlatımla büyük üzüntü veya sevinç, ameliyat, enfarktüs gibi damarsal olaylar ve enfeksiyonlar sayılabilir.

“ŞEKERLİ İÇECEKLER VE FASTFOOD ÇOCUKLARDA DİYABETİ ARTIRIYOR”

3- Günümüzde çocuk diyabet hastası sayısında önemli artış olduğunu belirtiyorsunuz, çocuklarda şeker hastalağı neden artıyor?

Öncelikle çocuklarda daha sık görülen tip 1 diyabet için konuşacak olursak, doğuştan var olan, diyabete yatkınlık sağlayan doku grupları diyabet gelişme riskini artırır. Bizi hastalıklardan koruyan bağışıklık sistemimiz bazı durumlarda insülin salgılayan hücreleri yabancı algılayarak yok edebilir. Bunun dışında diyabete genetik yatkınlığı olan kişilerde virüslere bağlı enfeksiyonlar, gıdalardaki katkı maddeleri, stres, diyabeti başlatan tetikleyici faktör olabilir. Yakın akrabalarında tip 1 diyabet olan çocuklarda diyabet gelişme riski daha fazladır. Babada veya kardeşte tip 1 diyabet varsa, çocukta görülme ihtimali yüzde 6, annede tip 1 diyabet varsa çocuğunda görülme ihtimali yüzde 3 olarak bildirilmektedir.

“ÇOCUKLARDA DİYABET İÇİN EN ÖNEMLI RİSK FAKTÖRÜ OBEZİTEDİR”

Tip 2 diyabete gelecek olursak, günümüzde çocukluk çağında obezite sıklığı hızla artmakta ve bunun en önemli nedenleri arasında enerji içeriği yoğun besinlerin (abur cubur besinler, şekerli içecekler, fastfood ürünleri, hazır yiyecekler vs.) tüketiminde artış ve hareketsiz yaşam bulunmaktadır. Bütün araştırmalar çocuklarda tip 2 diyabet için en önemli risk faktörünün obezite olduğunu göstermektedir.

4- Aile, çocukta diyabet gelişebileceğini veya geliştiğini nasıl anlar, çocuktaki hangi belirtiler diyabet açısından sinyal kabul edilmeli?

Özellikle çocuklarda gelişen tip 1 diyabette şikayetler çok belirgindir. Aile, çocuğunun kısa zamanda kilo kaybederken adeta eridiğini bildirir. Kan şekeri ölçümü ile teşhis konur. Tip 1 diyabetlilerin yarısına yakını, yüksek şeker koması ile tanınmaktadır. Bu nedenle benzer şikayetleri olan çocuklarda, diyabetin başlangıç belirtileri erkenden farkedilmeli ve tanı konulmalıdır. Şikayetlerin ortaya çıktığı dönem aşırı stresli veya bazen kış mevsimine rastgelebilir. Bazen şikayetler ortaya çıkmadan önce ateşli bir hastalık geçirilmiş olabilir. Çok idrar yapmak, sık idrara çıkmak, çok su içmek, zayıflamak çocuklarda diyabetin en önemli belirtileri arasındadır.

5- Diyabet tedavisi nasıl yapılmalı? Tıbbi tedavinin yanı sıra yaşam tarzının diyabeti kontrol altına almadaki etkisine değinerek diyabetsiz bir yaşam için önerileriniz neler olur?

Birinci basamak tedavi planında medikal beslenme tedavisi yani beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, yaşam tarzının değiştirilmesi, egzersiz programlarının uygulamaya koyulması yer almaktadır. Tip 1 diyabet hastalarında mevcut olmayan insülini yerine koyma tedavisi elzemdir. Bu yüzden günlük 4 doz insülin ile sağlıklı bireylerdeki pankreas insülin salgı mekanizması taklit edilir. Tip 2 diyabet hastalarında yaşam tarzı değişikliği vb. birinci basamak tedavi yetersiz kalıp kan şekeri normal sınırlar içinde tutulamazsa ağızdan hap olarak alınan şeker düşürücü ilaçlar tedaviye eklenir. Ancak bazı tip 2 diyabet hastaları kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyulabilir. Bu durumlarda uygun dozda yapılan insülin enjeksiyonları ile tedavi desteklenir.

DİYABET TEDAVİ EDİLMEZSE CİDDİ SONUÇLAR DOĞURABİLİR

Diyabet hastalığında dikkat edilmesi gerekenler ve önerilen tedavi ilkelerine uyulmadığı durumlarda kan şekerinin yüksek seviyelerde seyretmesi, başta nöropati (sinir harabiyeti), nefropati (böbreklerde hasar oluşumu) ve retinopati (göz retinasında hasar oluşumu) olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açar. Bu yüzden düzenli doktor kontrolleri tedavi planı ve modifikasyonunda çok önemlidir. Tedavide dinamik değişiklikler ancak düzenli takipler ile sağlanır.

“TÜM TEDAVİ SEÇENEKLERİ TÜKENMEDEN METABOLİK CERRAHİ YAPMAK AKLA YATKIN DEĞİL”

Diyabetin cerrahi ile tedavisine de değinen Dr. Gönen, “Günümüzde ilk tedavi seçeneği olarak çok fazla reklamı yapılmaktadır. Belki bazı morbit obez diyebileceğimiz metabolik sendroma sahip seçilmiş tip 2 diyabet hastalarında mekanizma gereği faydalı olabilir. Ama hiçbir fayda sağlamayacağını düşündüğümüz tip 1 diyabet hastalarında dahi uygulanmaktadır ve sonuçları her iki grupta da pek iyi değildir. Bu tür operasyonları geçiren vakaların ameliyat sonrası mineral ve vitamin yetersizliği yönünden takipleri gerekmektedir. Tüm tedavi seçeneklerini tüketmeden metabolik cerrahi adı altında bu tedavi yöntemi pek akla yatkın gelmiyor” şeklinde konuştu.

Tip 2 Diyabet Nedir? Belirtileri Nelerdir? | Anadolu Sağlık Merkezi

Tip 2 Diyabet Nedir? Belirtileri Nelerdir? | Anadolu Sağlık Merkezi

Tip 2 Diyabet Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Halk arasında şeker hastalığı olarak da bilinen diyabet, günümüzde en önemli halk sağlığı problemlerinden biridir. Uluslararası Diyabet Federasyonu verilerine göre dünya çapında 20-79 yaş aralığındaki her 11 kişiden 1'i diyabet hastasıdır, bu sayının 2045'te 10'da 1'e yükselmesi beklenmektedir. Teşhis edilemeyen vakaların da oldukça çok olduğu diyabet, hastaların organlarını ve yaşamsal fonksiyonlarını etkileyerek yaşam kalitesini düşürür. Bazı çok nadir görülen tipleri mevcut olsa da toplumda şeker hastalığı 2 tip olarak izlenir. Tip 1 diyabet sıklıkla çocuk ve genç yaşta ortaya çıkan Juvenil Tip olarak da adlandırılan diyabet tipidir. Tip 1 diyabette pankreasta beta hücrelerinden insülin üretiminde bir bozukluk mevcuttur. Tip 2 diyabet toplumda en sık görülen diyabet formudur. Tip 2 diyabette insülin üretimi olsa da insülinin hücresel düzeyde kullanılmasında sorun vardır.

Tip 2 Diyabet Nedir?

Diyabet kanda dolaşan glukoz, yani kan şekeri yüksekliği ile seyreden bir metabolizma hastalığıdır. Pankreastan salgılanan insülin hormonu, vücuttaki glukoz metabolizmasını düzenler. Bu hormonun eksik salgılanması ya da hiç salgılanmaması şeker hastalığına sebep olur. İnsan vücudundaki tüm hücrelerin en büyük enerji kaynağı glukoz, yani kan şekeridir. Beyin ise enerji kaynağı olarak sadece glukozu kullanır. Besinlerle alınan karbonhidrat, yağ ve proteinler, bağırsaklarda glukoz, yağ asiti, aminoasitler gibi yapı taşlarına ayrıştırılarak dolaşım sistemine geçer. Glukozun enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi için dolaşım sisteminden hücre içine girmesi gerekir. İşte, bu noktada insülin hormonu devreye girer. Pankreastan kan dolaşımına salgılanan insülin hormonu, glukozun kandan hücre içerisine girmesinde rol oynar. Pankreastan insülin salgılanmasının azalması durumunda glukozun hücre içine girişi bozulacağından, kandaki glukoz düzeyi artar ve şeker hastalığı gelişir. Diyabeti sadece kan şekeri yüksekliği olarak düşünüp bu hastalığı basite indirgemek oldukça yanlıştır. Kanda yüksek oranda dolaşan kan şekeri, kılcal damarlarda, organlarda ve sinirlerde birikerek, birçok hastalığa sebep olur.

Tip 2 Diyabet Belirtileri

Beslenme yoluyla kana geçen glukoz, insülin hormonu eksikliğinde hücrelerin içine giremez ve kan şekeri yükselir. Kan şekerinin kanda yükselmesine hiperglisemi denir. Hiperglisemi teşhisi için 8 saatlik açlığı takiben yapılan kan şekeri normal değerinin 80-100 mg/dl olması gereklidir. Kandaki kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınmazsa ve yükseklik sürekli devam ederse iç organlarda ciddi yapısal hasarlara sebep olur. Diyabetin kan şekeri yüksekliğine bağlı olan belirtileri diyabetin klasik 3P belirtisi olarak adlandırılır. Bu belirtiler şu şekilde sıralanabilir:

Polidipsi (Aşırı susama ve su içme isteği, sıvı alımında belirgin artış) Poliüri (Çok sık idrara çıkmak) Polifaji (Çok fazla yemek yeme isteği, iştah artışı)

Bunların dışında sık görülebilecek diğer tip 2 diyabet belirtileri arasında yorgunluk ve halsizlik, ağız kuruluğu, sık ve aşırı acıkma, açlığa tahammülsüzlük, ağızda aseton kokusu, istem dışı kilo kaybetme sayılabilir. Göz merceğinden sıvı çekilmesine bağlı olarak bulanık görme, görme bozuklukları izlenebilir. Yüksek kan şekerinin sinirlerde yaptığı hasara bağlı olarak özellikle ayak tabanlarında olmak üzere, ellerde ve ayaklarda hissizlik ya da yanma, batma hissi tarzında nöropatik ağrı izlenebilir. Kan şekeri yüksekliğinin yara iyileşmesini bozması sebebiyle geçmeyen yaralar da şeker hastalığı belirtisi olabilir.

Tip 2 Diyabet Nedenleri

Şeker hastalığı nedenleri konusunda yapılan birçok araştırma sonucunda bu hastalığa genetik ve çevresel faktörlerinin birlikte etki ettiği saptanmıştır. Tip 2 diyabette, vücutta insülin üretilmesine rağmen hücresel düzeyde insülininin kullanımında sorun vardır. Tip 2 diyabet gelişiminde 2 önemli faktör rol oynar.

Beta hücrelerinden insülin üretimi vücudun ihtiyacını karşılayacak düzeyde değildir. İnsülin direnci denen bir durumda hücrelerdeki bir mekanizma bozukluğu sebebiyle insülin hücre düzeyinde etki edememekte ve glukoz hücre içine girememektedir.

Bunun yanı sıra tip 2 diyabet gelişme riskini artıran faktörler şu şekilde belirtilebilir:

Obezite (şişmanlık) Anne - babada diyabet öyküsünün bulunması İleri yaş Hareketsiz yaşam tarzı Aşırı stres Kadınlarda gebelik süresince hamilelik şekeri gelişimi ya da normalden ağır bebek dünyaya getirme hikayesi Tip 2 Diyabet Diyeti

Diyabet tedavisinde ana amaç kan şekeri kontrolünün sağlanmasıdır. Tüm tedavilerden önce sağlıklı yaşam ve beslenme alışkanlıklarının kazanılması, kan şekeri kontrolündeki en önemli adımdır. Tüm bireylerde olduğu gibi özellikle diyabetli bireylerde sağlıklı yaşamın temelini oluşturacak düzenli ve kaliteli beslenme çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenmenin öğrenilmesi ve tüm bu öğrenilenlerin günlük yaşamın tümüne yansıtılacak şekilde yaşam tarzı değişikliklerinin oluşturulması gereklidir. Günlük olarak tüketilmesi gereken karbonhidrat, yağ ve protein dengesi iyi ayarlanmalıdır. Beslenme 3 ana öğün ve bazı durumlarda ara öğünler şeklinde yapılmalıdır. Ana öğünlerde mutlaka yoğurt, ayran gibi kalsiyumdan yüksek bir besin kaynağı tüketilmelidir. Bu besinler kan şekerindeki ani düşme ve yükselmeleri azaltır. Beyaz ekmek yerine tam buğday ve çavdarlı ekmek, beyaz pirinç yerine bulgur veya kepekli makarna gibi glisemik indeksi düşük gıdalar tüketilmelidir.

Kaçınılması Gereken Yiyecekler

Doymuş yağlar: Yüksek yağ içerikli süt ürünleri, hayvansal proteinler (yağlı etler, sosis, salam vb) gibi yiyecekler günlük alınan kalori miktarının %7’sinden fazlasını geçmemelidir. Trans yağlar: İşlenmiş gıdalarda ve margarinlerde bulunan trans yağlar tüketilmemelidir. Kolesterol: Yüksek yağ içerikli süt ürünleri, hayvansal proteinler, yumurta, kabuklu deniz ürünleri ve sakatat gibi gıdalarda yüksek miktarda bulunan kolesterolün günlük tüketim miktarı 300 mg’ı geçmemelidir. Tuz: Böbreklerden glukoz geri emiliminde rol oynayan tuzun günlük tüketim miktarı 1 çay kaşığını geçmemelidir.

Son güncellenme tarihi: 27 Mayıs 2020

Yayınlanma tarihi: 27 Mayıs 2020

"