Karın Zarı Kanseri Nedir? A life Sağlık Grubu

Karın Zarı Kanseri Nedir? A life Sağlık Grubu

Karın Zarı Kanseri

Karın zarı kanseri, tıp dilinde “peritoneal kanser” olarak da adlandırılır. Karın zarı (periton) adı verilen ince, saran bir dokunun kanserli hücrelerle etkilenmesi durumunda ortaya çıkar. Karın zarı, karın boşluğunun iç yüzeyini kaplayarak organları ve iç yapıları koruyan bir zar tabakasıdır.

Karın zarı kanseri, genellikle başka bir organdan (genellikle sindirim sistemi organları) köken alan kanser hücrelerinin peritoneum tabakasına yayılması sonucu oluşur. Bu durumda, asıl kanser tümörüne “primer kanser” denir ve peritoneal alana yayılan kanser hücreleri “metastaz” olarak adlandırılır.

Karın zarı kanseri, başka bir organ kanserinin peritoneuma yayılması dışında nadir durumlarda doğrudan karın zarından da kaynaklanabilir. Genellikle bazı kanser türlerinde (örneğin over, mide, kolon) metastazla sonuçlanabilen bir durumdur.

Belirtileri, karın bölgesinde şişlik, ağrı, kilo kaybı, iştahsızlık ve karında sıvı birikimi olabilir. Tanı, fizik muayene, görüntüleme yöntemleri (ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme) ve peritoneal sıvı örnekleme gibi testlerle konulabilir.

Tedavi, kanserin evresine, yayılımına ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak cerrahi müdahale, kemoterapi ve/veya radyoterapi gibi yöntemlerle yapılabilir. Karın zarı kanseri genellikle ileri evrede teşhis edildiğinden, tedavi zorlayıcı olabilir ve prognoz genellikle iyileşme olasılığının düşük olduğu bir durumdur. Ancak bazı durumlarda erken teşhis ve uygun tedavi ile uzun süreli remisyon elde edilebilir. Tedavi seçenekleri, uzman bir onkolog tarafından belirlenmelidir.

Karın Zarı Kanseri Belirtileri Nelerdir ?

Karın zarı kanseri, başlangıçta belirtiler göstermeyebilir veya belirtileri diğer hastalıklarla karışabilecek kadar yaygın olabilir. Bu nedenle, belirtiler bazen kanserin ilerlediği aşamada fark edilebilir. Bu belirtiler şunlar olabilir:

Karın şişliği ve dolgunluk hissi: Karın zarı kanseri, karın içinde sıvı birikimi ile sonuçlanabilir ve bu da karında şişkinlik ve dolgunluk hissine yol açabilir. Karın ağrısı: Karın zarı kanseri, karın içinde baskıya veya sinirlere baskı yaparak ağrıya neden olabilir. Ağrı, karın bölgesinin farklı bölgelerinde veya alt sırtta da hissedilebilir. Kilo kaybı: Karın zarı kanseri, iştah kaybı ve kilo kaybına neden olabilir. İştahsızlık: Hastalık ilerledikçe iştah azalabilir ve hastalar yemek yeme isteğini kaybedebilir. Bulantı ve kusma: Karın zarı kanseri, karın içindeki baskı ve sindirim sistemi üzerindeki etkisi nedeniyle bulantı ve kusmaya neden olabilir. Kabızlık veya ishal: Kanserin bağırsaklara etkisi, bağırsak hareketlerinde değişikliklere neden olabilir. Yorgunluk ve halsizlik: Kanserin ilerlemesi ve vücutta hücrelere yayılması, hastalarda yorgunluk ve halsizlik hissine neden olabilir. Nefes darlığı: Karında biriken sıvının akciğerlere baskı yapması sonucu nefes darlığı görülebilir.

Bu belirtiler, birçok farklı hastalığın belirtileriyle benzerlik gösterebilir, bu nedenle kesin tanı için mutlaka bir doktora başvurulmalı ve gerekli testler yapılmalıdır. Eğer yüksek risk faktörleriniz varsa (örneğin ailede kanser öyküsü, özellikle over, mide, kolon kanseri gibi kanser türlerine yakalanmış olma) veya bu belirtileri yaşıyorsanız, mümkün olan en kısa sürede bir sağlık uzmanına danışmanız önemlidir. Erken teşhis, tedavi ve yönetim için önemlidir.

Karın Zarı Kanseri Tedavileri Nelerdir ?

Karın zarı kanserinin tedavisi, hastalığın evresine, yayılımına ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak belirlenir. Tedavi genellikle multidisipliner bir yaklaşımla gerçekleştirilir ve cerrahi, kemoterapi ve/veya radyoterapi gibi yöntemler kullanılabilir. İşte karın zarı kanserinin yaygın tedavi seçenekleri:

Cerrahi: Erken evre karın zarı kanserinde, cerrahi müdahale tedavinin temelini oluşturabilir. Bu, kanserli dokuların ve etkilenen organların cerrahi olarak çıkarılması anlamına gelir. Cerrahi müdahale, sitoreduktif cerrahi olarak adlandırılan, tümör yükünü mümkün olduğunca azaltmayı amaçlayan bir yöntemi içerebilir. Bu prosedür sırasında, karın içindeki tümörlerin çıkarılmasının yanı sıra, periton diyalizi yapılabilir. Bazı durumlarda, karın zarına ısıtılmış kemoterapi (HIPEC) uygulanabilir. Kemoterapi: Karın zarı kanserinin tedavisinde kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek veya büyümelerini durdurmak için kullanılan ilaçlarla tedavi etmeyi içerir. Kemoterapi, kanser hücrelerini vücut boyunca dolaşarak yayılan metastatik kanseri hedeflemek için sistemik olarak verilebilir veya karın boşluğuna doğrudan verilen intraperitoneal kemoterapi (IP) şeklinde uygulanabilir. Radyoterapi: Karın zarı kanseri tedavisinde radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerjili ışınların kullanılmasıdır. Radyoterapi, bazen cerrahi öncesi tümörü küçültmek veya cerrahi sonrası kalan kanser hücrelerini hedeflemek amacıyla kullanılabilir. Hedefe yönelik tedavi: Bazı durumlarda, karın zarı kanseri hücrelerindeki belirli genetik mutasyonları hedef alan ilaçlar kullanılabilir. Bu hedefe yönelik tedaviler, kanser hücrelerine daha spesifik olarak etki edebilir ve sağlıklı dokulara daha az zarar verebilir.

Tedavi planı, hastanın genel sağlık durumu, kanserin evresi ve yayılımı, tedaviye verilen yanıt gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir. Tedavinin yanı sıra, hastaların semptomlarına yönelik destekleyici tedaviler de uygulanabilir. Tedavi sürecinde, hastaların ve ailelerinin iyi bir onkolog ve diğer sağlık uzmanları ile işbirliği yapması ve destek alması önemlidir. Tedavi yaklaşımları hızla gelişmektedir, bu nedenle hasta ve doktor arasında açık iletişim yoluyla en uygun tedavi planının belirlenmesi sağlanmalıdır.

Karın Zarı Kanseri Hangi Bölüm İlgilenir ?

Karın zarı kanseri veya peritoneal kanserle ilgilenen tıbbi uzmanlık dalı “Tıbbi Onkoloji” veya “Tıbbi Kemoterapi”dir. Bu alan, kanserlerin tıbbi tedavisi, kemoterapi ve diğer sistemik tedavilerle ilgilenir.

Peritoneal kanser, diğer kanserlerin karın zarına yayılması (metastaz yapması) sonucu ortaya çıkabileceği gibi doğrudan karın zarında da oluşabilir. Tıbbi onkologlar, kanserin tüm evrelerindeki tanı, tedavi ve izlem süreçlerini yönetmekle görevlidirler. Tanı konulduğunda veya şüphelenildiğinde hastalar genellikle bir tıbbi onkologa sevk edilir.

Hastalar aynı zamanda diğer tıbbi uzmanlarla da işbirliği yapabilir. Özellikle cerrahi müdahale gerektiren durumlarda cerrahi onkologlar ve radyoterapi gereken durumlarda radyasyon onkologları da tedavi sürecinde yer alabilir. Çoklu disiplinler arası bir yaklaşım, hastaların en iyi tedavi sonuçlarını elde etmelerine yardımcı olabilir. Bu nedenle, bir onkologa başvurulduğunda, gerektiğinde diğer uzmanlarla işbirliği yapılabilir.

Abdominal kanser, HIPEC tedavisi (ısıtmalı intraperitoneal kemoterapi) Periton kanseri nedir?, Karın zarı kanseri araştırmaları, Karın zarı kanseri belirtileri, Karın zarı kanseri cerrahisi, Karın zarı kanseri hakkında güncel bilgiler, Karın zarı kanseri kemoterapisi, Karın zarı kanseri prognozu, Karın zarı kanseri radyoterapisi, Karın zarı kanseri tedavisi, Karın zarı kanseri teşhisi, Karın zarı metastazı, Karın zarı tümörü, Periton kanseri semptomları, Peritoneal kanser, Peritoneal kanser nedenleri, Peritoneal kanser risk faktörleri, Peritoneal kanser tedavi seçenekleri, Peritoneal karsinomatozis
Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri)

Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri)

Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri) Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri) Nedir?

Peritoneal Karsinomatozis, malign hücrelerin karın içine yayılmasına verilen isimdir.

Peritoneal Karsinomatozis, genellikle agresif cerrahi teknikler ile tedavi edilir ve bu cerrahi teknikler ile birlikte kemoterapinin kombine olarak kullanılması gerekir.

Cerrahi teknik ile karın içerisindeki kanserli hücreler mümkün ise çıkarılmalı sonrasında ise özel cihazlar yardımı ile 42 dereceye kadar ısıtılan kemoterapi ilaçları ile karın içerisi belli bir sürede yıkanmalıdır.

Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri) Nasıl Oluşur?

Halk arasında karın zarı kanseri olarak bilinen hastalığın, karın zarının kendisinden kaynaklanabileceği gibi başka bir organda başlayan kanserin karın zarına yayılması ile de oluşabilir.

Peritoneal Karsinomatozis karın içerisindeki organları kaplayan ince tabakalı yapıdaki karın zarının, kötü huylu tümör hücreleri tarafından tutularak oluşur.

Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri) Tedavisi Nedir?

Karın zarı kanseri tedavisi ana yöntemi cerrahi işlemdir. Cerrahi işlem ile karın içerisindeki gözle görülebilen kanser hücrelerinin temizlenmesi hedeflenmeli, sonrasında ise Sıcak Kemoterapi (HİPEC) yöntemi tedaviye eklenmelidir.

Sıcak kemoterapi yönteminin karın zarı kanseri hastaları için hayati bir önemi vardır.

Sıcak Kemoterapi (HİPEC) karın zarı kanseri tedavisi sonrası hastaya uygulanan bir yöntemdir.

Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri) Kimlerde Görülür?

Peritoneal karsinomatozisler (karın zarı kanseri) genel olarak şu kimselerde görülür,

Sıklıkla 60 yaş ve üzerinde görülür. Ailesinde karın zarı kanseri olanlar risk altındadır. Kadınlarda meme kanseri geçmiş olanlar risk altındadır. Obezite büyük bir risk faktörüdür. Rahim içi zarının rahim dışındaki bir yerde oluşması yani endometriozis, riski arttırır. Endometriozis, halk arasında en çok çikolata kisti olarak bilinir. Yumurtalık, kalın bağırsak, rektum ve mide kanseri sonrasında gelişebilir.

Karın Zarı Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?

Karın zarı kanseri teşhisi için genel olarak kullanılan bir kaç yöntem vardır bunlar,

Görüntüleme yöntemleri olan ultrason, bilgisayarlı tomografi ve PET BT bu hastalığın tespitinde kullanılan yöntemlerin başında gelmektedir. Laparoskopi yöntemi de tanı koymaya yardımcı bir yöntemdir. Çoğu zaman kanser hastalığının cerrahi tedavisi sırasında rastlantısal olarak da tanı koyulabilmektedir. Karın Zarı Kanseri Tedavisi Sonrası Sıcak Kemoterapi (HİPEC) Ne Kadar Etkilidir?

Cerrahi işlem ile gözle görülebilen kanserli hücreleri çıkarılan hastanın yaşayabilme beklentisi 6 ila 12 ay arasındadır.

Yapılan bilimsel araştırmalara göre gözle görülen kanser hücrelerin başarılı bir şekilde cerrahi işlem ile tamamen temizlemesi sonrası uygulanan HİPEC tedavisi, hastaların 5 yıllık yaşayabilme oranını %50’ye kadar çıkarabilmektedir.

Peritoneal Karsinomatozis (Karın Zarı Kanseri) Hastalarının Yaşam Süresi Ne Kadar?

Periton kanseri hastalarının, cerrahi müdahale ile gözle görülebilen kanserli hücrelerin çıkarılması sonrası yaşam süresi 6 ila 12 ay arasındadır. Sıcak kemoterapi yöntemiyle bu yaşam sürelerini arttırmak mümkündür.

Karın zarı kanseri yaşam süresi artışı için, hastaların kanserli hücreleri alındıktan sonra sıcak kemoterapi uygulandığında hastaların yaşam sürelerinde büyük oranda artış olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

INSTAGRAM

ÜCRETSİZ DANIŞMA TALEP FORMU

Bağırsak hastalıkları ve makat hastalıkları konusunda aklınıza takılan danışmak istediğiniz bir şey varsa formu doldurarak talep oluşturun sizi en kısa zamanda arayıp bilgilendirelim.

"
Akut Atak Acil Durum Tedavisi - Türkiye Porfiri Derneği

Akut Atak Acil Durum Tedavisi - Türkiye Porfiri Derneği

Akut Atak Acil Durum Tedavisi

Bu Akut Atak Acil Durum Rehberi ( PDF ), akut porfiri atağında bir hastayı tedavi eden acil hekimi için yaygın tetikleyici faktörler, tipik sunum ve diğer tanı ipuçları, ilk tanıyı koyma, yaygın sekeller ve tedavi için en iyi uygulamalar dahil olmak üzere temel bilgileri kapsamaktadır.

Lütfen Dikkat: Bu yönergeler doktorlar içindir.

Anahtar Noktalar:

İnsan porfirileri, hem biyosentezindeki kusurları yansıtan klinik bozukluklardır.

Akut porfiriler, yaşamı tehdit edebilen akut nörolojik semptom ataklarına neden olur.

Akut ataklar bazı ilaçlar, seks steroid hormonları, düşük kalori ve karbonhidrat alımı, alkol ve bilinmeyen faktörler tarafından tetiklenir.

Bu faktörlerin çoğu karaciğerde hem sentezini uyarır, bu da metabolik bir enzim kusuru karşısında nörotoksik olabilen hem öncüllerinin üretiminin artmasına neden olur.

Delta-aminolevulinik asit (ALA) ve porfobilinojen (PBG), hem biyosentetik yolundaki porfirin öncüleri ve ara maddelerdir.

ALA ve porfobilinojen (PBG), porfirinin akut atağı sırasında idrarda hemen hemen her zaman yükselir.

En sık görülen acil servis (ER) klinik prezentasyonu akut karın ağrısıdır. Diğer özellikler arasında nöbetler, konfüzyon ve halüsinasyonlar ve ventilatör gerektiren felç ve solunum yetmezliğine kadar ilerleyebilen ilerleyici poliaksonal motor nöropati sayılabilir.

Spesifik olmayan semptomların varlığında yüksek şüphe indeksi tanı için önemlidir. Ailede porfiri öyküsü, kadın cinsiyet, menstrüel siklusun luteal fazında başlangıç ​​veya yakın zamanda bir porfirinojenik ilaç kullanımı tanısal ipuçları olabilir.

Akut semptomların nedeni olarak yeni bir porfiri teşhisi, idrar porfobilinojeninde (PBG) önemli bir artış bulunarak doğrulanmalıdır.

Tedavi, teşhis konulduktan hemen sonra başlamalıdır. Hafif ataklar bazen glikoz yüklemesi ile tedavi edilir (örneğin IV günde 3 L %10 glikoz).

Akut atakların çoğu, 4 gün boyunca günlük olarak büyük bir periferik vene veya venöz erişim portuna 3-4 mg/kg hemin ile tedavi edilmelidir. Panhematin®'in infüzyondan önce steril su yerine insan serum albümini ile sulandırılması önerilir. Bu, intravenöz infüzyon bölgesinde flebitin önlenmesine yardımcı olur.

Hastaneye yatış genellikle ağrı, bulantı ve kusmanın semptomatik tedavisi, elektrolit dengesizliğinin düzeltilmesi ve solunum bozukluğu için genel tıbbi servise veya yoğun bakım ünitesine gözlem için gereklidir.

GİRİŞ:

Porfiriler, hem biyosentezinin kalıtsal ve/veya edinilmiş bozukluklarıdır. Mart 2005 Annals of Internal Medicine'de yayınlanan bir derleme makalesi, porfirilerin en yaşamı tehdit edeni olan akut porfirilerin tanı ve tedavisi konusunda uzman tavsiyeleri sunmaktadır. Ek olarak, acil servis doktoru için kaynak olarak iki değerli web sitesi mevcuttur: Amerikan Porfiri Kuruluşu (APF): www.porphyriafoundation.com Avrupa Porfiri Girişimi: www.porphyria-europe.com

Heme, tüm dokularda sekiz enzimatik aşamada sentezlenir ve son ürün, özellikle karaciğerde bol miktarda bulunan sitokrom P450 enzimleri (CYP'ler) dahil olmak üzere hemoglobin, miyoglobin ve sitokromlar gibi birçok temel hemoproteinin bir bileşenidir. İlk enzim olan ALA sentaz (ALAS), karaciğerdeki hem sentezi hızını kontrol eder. Bu enzim heme tarafından down regüle edilir. Dört akut hepatik porfiri, farklı enzim eksikliklerinden kaynaklanmaktadır (Tablo 1). Bunların en yaygını Akut İntermittan Porfiridir (AIP), ancak diğerleri aynı nöroviseral semptomları üretebilir. Enzim eksikliği karaciğerin hem sentezini artırma kapasitesini sınırlar. Bu nedenle ALAS ve CYP'leri indükleyen ilaçlar, hormonlar veya diğer faktörler verildiğinde ALA ve porfobilinojen (PBG) aşırı üretilerek birikir ve nörovisseral atak gelişebilir. AIP, Kalıtsal Koproporfiri (HCP) ve Variegate Porfiri (VP) atakları sırasında hem ALA hem de porfobilinojen (PBG) artar, ancak bu artışlar HCP ve VP'de daha az ve geçici olabilir. Porfobilinojendeki (PBG) artışlar genellikle ALA'dan daha fazladır. Son derece nadir görülen ADP'de sadece ALA yükselir. Üriner porfirinlerdeki artışlar bu koşullarda da meydana gelir, ancak bunlar diğer birçok tıbbi durumda da arttığı için daha az spesifiktir.

Klinik özellikler

Gastrointestinal semptomlar:

Akut karın ağrısı atakların yaklaşık %85-90'ında oluşur ve nörolojik kökenlidir. Ağrı genellikle şiddetli, yaygın, saatlerce aralıksız ve kötü lokalizedir, ancak bazen kolik olabilir. Bulantı, kusma ve kabızlık yaygındır, ancak bazen ishal görülebilir.

Nörolojik semptomlar:

Ekstremitelerde, sırtta, göğüste veya kafada ağrı da yaygındır. Objektif duyu kaybı vakaların %40'ına kadar bulunabilir. Periferik motor nöropati, ciddi ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir atağın göstergesidir. Nöropati, saatler veya günler içinde solunum yetmezliğine ve bulbar felce kadar ilerleyebilir. Ani ölüm, muhtemelen kardiyak aritmiden kaynaklanabilir. Mesane parezi dizüri ve tereddüte neden olabilir.

Merkezi sinir sistemi de etkilenir. Uykusuzluk genellikle erken bir semptomdur. Ajitasyon, kafa karışıklığı, kavgacılık ve diğer akut nöropsikiyatrik özellikler yaygındır ve bazen komaya kadar ilerler. Konvülsiyonlar porfirinin kendisinden veya hiponatremiden kaynaklanabilir.

Fiziksel bulgular:

Taşikardi ve sistemik hipertansiyon çok yaygındır. Ateş yoktur veya hafiftir. Hassasiyet gibi periton tahrişi belirtileri genellikle belirgin değildir, ancak genellikle şişkinlik ve bağırsak seslerinde azalma ile birlikte ileus vardır. Bununla birlikte, bazen bağırsak sesleri normaldir veya artar.

Genellikle simetrik olan ve üst ekstremitelerde proksimalde başlayan motor zayıflığın saptanması zor olabilir, çünkü el-kavrama gibi genel güç testleri başlangıçta etkilenmez.

Klinik laboratuvar testleri:

Lökositoz genellikle yoktur veya hafiftir. Hiponatremi, uygunsuz antidiüretik hormon salınımını yansıtabilir. Gastrointestinal veya renal sodyum kaybı bulunabilir.

Akut porfirilerin teşhisi için, özellikle akut ataklar sırasında, aşağıda açıklandığı gibi, hassas ve spesifik laboratuvar testleri mevcuttur.

TANI ÖNERİLERİ:

En önemli iki öneri, 1) yüksek bir şüphe indeksini sürdürmek ve 2) akut porfiriyi kolayca teşhis edebilecek veya ekarte edebilecek laboratuvar testlerinin mevcut olduğunun farkında olmaktır.

İlk muayeneden sonra açıklanamayan karın ağrısı olan hastalarda apandisit, kolesistit, pankreatit vb. gibi yaygın nedenleri dışladıktan sonra porfiri düşünülmedir. Kırmızı-Mor idrar, taşikardi, hipertansiyon, hiponatremi ve proksimal kas güçsüzlüğü gibi ilişkili bulgular başka belirtiler olabilir. Porfiri için diğer ipuçları, sülfonamidler, barbitüratlar, rifampin veya metoklopramid gibi potansiyel olarak porfirinojenik ilaçların kullanımını ve kadınlarda adet öncesi semptomları içerir.

Akut porfiriden şüphelenildiğinde, hemen biyokimyasal testlerle doğrulanmalıdır. Akut porfirilerin tanısında idrar PBG ölçümü çok önemlidir. Porfobilinojen (PBG) atılımı normalde 0-4 mg/gün'dür ve mg/g kreatinin veya hatta mg/L olarak ifade edildiğinde yaklaşık olarak aynı aralıktadır. Akut bir atakta, spot idrar porfobilinojen (PBG) seviyeleri önemli ölçüde artar (20-200 mg/L).

Test, yerel hastane patoloji klinik kimya bölümünde kurulmalıdır. Örnekleri bir sevk laboratuvarına göndermek tanı ve tedaviyi büyük ölçüde geciktirebileceğinden, tüm tıp merkezlerinin artan porfobilinojen (PBG) için hızlı test sağlaması önerilir. Böylece, akut porfiriden şüphelenildiğinde, tanı zamanında konabilir veya ekarte edilebilir.

PBG'nin yükseldiği tespit edilirse, tedavi daha fazla gecikmeden başlatılabilir. Ancak, akut porfirinin tipini belirlemek için tedaviden önce numuneler alınmalıdır. Bu ikinci basamak testi kapsamlı olmalıdır (aşağıdaki Tablo) - üriner ALA ve porfirinleri, plazma ve fekal porfirinleri ve eritrosit porfobilinojen (PBG) deaminazını içerecek ve 24 saatlik numunelerin alınmasını gerektirmeyecektir. Akut porfirinin türü biyokimyasal olarak belirlendikten sonra kalıtsal mutasyonu belirlemeye yönelik DNA çalışmaları önemlidir.

Kanıtlanmış akut porfirisi olan bir hastada tekrarlayan ataklar genellikle benzerdir ve klinik zeminde ve biyokimyasal yeniden doğrulama olmadan teşhis edilebilir. Akut semptomların diğer nedenleri dışlandıktan hemen sonra tedaviye başlanabilir. Bununla birlikte, tanının doğru olduğundan emin olmak için önceki porfiri tanısının temeli olan laboratuvar raporları gözden geçirilmek üzere hazır bulundurulmalıdır.

Amerikan Porfiri Kuruluşu, hepatik porfirisi olan bilinen hastaların tıbbi uyarı bilezikleri takmasını veya tıbbi uyarı kartları taşımasını önermektedir.

Tablo: AIP, HCP ve VP'yi ayırt eden akut porfiriler için ikinci basamak testi. ADP'de (gösterilmemiştir) idrar ALA (porfobilinojen değil) ve koproporfirin ve eritrosit protoporfirin yükselir.

Tedavi

Akut atak için en etkili tedavi Panhematin®'dir. Bu tedavi spesifiktir, çünkü karaciğerdeki düzenleyici hem eksikliğini düzeltir ve ALAS'ı down-regüle eder. Glikoz yüklemesi benzer bir etkiye sahiptir, ancak çok daha az güçlü ve etkilidir ve yalnızca hafif ataklar için kullanılmalıdır.

Standart Panhematin® tedavi prosedürü, 4 gün boyunca günde bir kez damar yoluyla 3-4 mg/kg'dır. Tanı doğrulanırsa ilk doz acil serviste verilebilir. Hidroksihemin (hematin) liyofilize bir preparatıdır ve akut porfirilerin tedavisi için FDA onaylıdır.

Hem arginat, Avrupa ve Güney Afrika'da bulunan bir hemin preparatıdır ve aynı dozda uygulanır.

Panhematin®, venöz erişimi tehlikeye atabilecek infüzyon bölgesinde flebite neden olabilir. Uzmanlar, liyofilize Panhematin®'in, stabilitesini artıran ve flebit olasılığını azaltan steril su yerine insan albümini ile yeniden oluşturulmasını önermektedir. Bunun için yöntem yayınlanmıştır. Özetle, 313 mg'lık bir Panhematin® flakonunu 132 ml %25 insan serum albümini ile sulandırmayı ve ardından karıştırmak için 15-20 kez döndürme önerilir. Gerekli miktar daha sonra 5 mikronluk bir filtre iğnesi kullanılarak bir şırıngaya çekilir ve IV infüzyondan önce 150 ml'lik steril bir şişeye enjekte edilir. Bu, ışıktan korumak için koyu bir torbaya konulmalı ve kısmen solüsyon bakteriyostatik ajan içermediğinden hazırlandıktan sonraki bir saat içinde kullanılmalıdır. Hemin-albümin olarak hemin konsantrasyonu, 3-4 mg/kg'lık bir doz için gereken hacmi hesaplamak için kullanılan 2.4 mg/mL'dir. Doz genellikle, orta hızda %0.9 sodyum klorür infüze eden bir intravenöz hatta infüze edilir. Doz, en az 60 dakikalık bir süre boyunca veya 1 mL/dk'yı geçmemesi gereken bir hızda infüze edilmelidir. 4 gün içinde iyileşme görülmezse Panhematin® tedavisine devam edilebilir.

Lokal flebit dışındaki IV Panhematin® tedavisinin komplikasyonları arasında ateş, ağrı, halsizlik ve hemoliz bulunur. Nadiren, geçici dolaşım kollapsı ve aşırı doz uygulamasından sonra böbrek yetmezliği bildirilmiştir. Panhematin® hamilelikte güvenle verilmiştir.

Hastalar, ağrı ve diğer semptomlar ve solunum bozukluğu, hiponatremi ve nöropsikiyatrik belirtiler gibi komplikasyonlar açısından yakından izlenmeli ve tedavi edilmelidir. Yoğun bakım ünitesinde izleme genellikle tavsiye edilir. ALA ve porfobilinojen (PBG) seviyeleri izlenebilir ve Panhematin® tedavisi ile hızla düşmelidir. Bununla birlikte, bu biyokimyasal yanıt, tedaviye başlamadan önce nöropatik belirtilerin ne kadar ilerlemiş olduğuna bağlı olacak bir klinik yanıtı öngermez.

Destekleyici ve Semptomatik Tedavi:

Zararlı ilaçlar derhal durdurulmalı ve tedavi sırasında kaçınılmalıdır. Örneğin metoklopramid verilmemelidir. Zararlı ilaçlarla ilgili bilgiler APF'de (porphyriafoundation.org/drug_database/) ve EPI web sitelerinde (www.drugs-porphyria.org) aranabilir veritabanları olarak bulunur ve bunlar periyodik olarak güncellenir.

İntravenöz glukoz yüklemesi (günde en az 3 L %10 glukoz) sadece hafif ataklar için (narkotik analjezikler çok az veya hiç olmadan ve hiponatremi, motor güçsüzlük, vb. olmadan ağrı kontrol edilir) veya Panhematin®'in hazırlanmasını beklerken kullanılmalıdır. Hemin ile tedavi sırasında, dilüsyonel hiponatreminin önlenmesine yardımcı olan büyük hacimlerde %10 glukoza ihtiyaç duyulmaz. Uzun süreli bir atak sırasında gerekirse merkezi bir hat ve daha konsantre çözümler kullanılarak beslenme desteği verilebilir.

Hiponatremi, hipomagnezemi ve diğer elektrolit dengesizlikleri düzeltilmeli ve takip edilmelidir. Güvenli ilaçlar arasında ağrı için narkotik analjezikler ve bulantı, kusma, anksiyete veya ajitasyon için fenotiyazinler bulunur. Beta-adrenerjik bloke edici ajanlar, hipovolemisi olmayan hastalarda taşikardi ve sistemik arteriyel hipertansiyonu kontrol altına almak için kullanılabilir. Özellikle hiponatremi gelişen hastalarda nöbet önleyiciler önerilir. Akut porfiride en sık kullanılan antikonvülzanlar zararlı olduğu için nöbetlerin tedavisi zordur. Gabapentin, benzodiazepinler ve vigabatrin güvenli kabul edilir. Akut atak sırasında nöbet geçiren hastalar nadiren uzun süreli antikonvülzan tedavi gerektirir.

Hasta eğitimi, genetik danışmanlık, tıbbi uyarı bileziği veya kartı ve ek tavsiye ve takip için bir porfiri uzmanıyla konsültasyon, akut bir ataktan sonra iyileştikten sonra tavsiye edilir. Akut porfirilerde hepatosellüler karsinom riski artar. Bu nedenle, özellikle porfobilinojen (PBG) yüksek seyrediyorsa, hastaların 50 yaşından sonra en az yılda bir kez erken teşhis için karaciğer görüntülemesi ile taranması önerilmektedir.

Alevlenmelere neden olduğu bilinen ilaçlardan ve diğer faktörlerden kaçınsalar bile bazı hastalarda ataklar tekrarlar. Sık premenstrüel atakları olan hastalar gonadotropin salgılatıcı hormon analoğu ile tedaviden fayda görebilir. Panhematin®'in haftada bir veya iki kez tek bir infüzyonu bazı hastalarda döngüsel olmayan atakları önleyebilir, ancak deneyim sınırlıdır. Tekrar tekrar hemin ile tedavi edilen bazı hastalarda, serum ferritin ölçümü ile değerlendirilebilen ve flebotomilerle tedavi edilebilen aşırı demir yükü gelişir. Karaciğer nakli, diğer müdahalelere yanıt vermeyen tekrarlayan atakları olan birkaç hastada etkili olmuştur. Gen tedavisi gelecekte kullanılabilir hale gelebilir.

Bazı hastalarda kronik ağrı sendromu ve intihar riskini artıran şiddetli depresyon gibi kronik semptomlar gelişir. Bu hastalar dikkatli destekleyici tedavi gerektirir ve semptomları zamanla düzelebilir.

* Lütfen, HCP ve VP'nin semptomlarının ve tedavisinin benzer olduğunu unutmayın.

Bibliyografya

1) Anderson KE, Bloomer, JR Bonkovsky HL, Kushner JP, Pierach CA, Pimstone NR and Desnick RJ. Recommendations for the Diagnosis and Treatment of the Acute Porphyrias. Ann Intern Med 2005, 142:439-450

2) Seth AK, Badminton MN, Mirza D, Russell S, Elias E, Liver transplantation for porphyria: Who, when, and how? Liver Transplantation. 2007,1219-1227

3) Deacon AC, Peters TJ, Identification of acute porphyria: evaluation of a commercial screening test for urinary porphobilinogen. Ann Clin Biochem. 1998,35:726-32

4) Blake D, McManus J, Cronin V, Ratnaike S. Fecal coproporphyrin isomers in Hereditary Coproporphyria. Clin Chem. 1992,38:96-100

5) Anderson KE, Bonkovsky HL, Bloomer JR and Shedlofsky SI. Reconstitution of he- matin for IV injection. Ann Intern Med 2006, 144:537-38

6) Andersson C, Bjersing L, Lithner F. The epidemiology of hepatocellular carcinoma in patients with Acute Intermittent Porphyria. J Intern Med. 1996, 240:195-201

7) Andant C, Puy H, Faivre J, Deybach JC. Acute hepatic porphyrias and primary liver cancer [Letter]. N Eng J Med 1998, 338:1853-4

8) Anderson KE, Spitz IM, Bardin CW, Kappas A. A gonadotropin releasing hormone analogue prevents cyclical attacks of porphyria. Arch Intern Med. 1990, 150: 1469-74

Hakkımızda

Ülkemizde ve dünyada birçok porfiri hastası tanı almadan, daha iyi bakım alma şansına sahip oldukları halde bunlara ulaşamadan düşük yaşam kalitesi ile yıllarını geçiriyor. Bizler, alanında uzman doktorlar, porfiri hastaları ve yakınları olarak kurduğumuz Porfiri Derneği ile hastalığının farkında olmadan sessizce yaşamaya çalışan insanların sesi olmayı, bu sorunları birlikte aşmayı, toplumsal farkındalık oluşturmak amacıyla eğitim ve araştırmalarda bulunmayı amaçlıyoruz. Şundan eminiz ki, Sizlerle birlikte büyüyecek, farkında olacak ve birbirimize daha fazla destek vereceğiz. Yaşam boyu süren bu hastalıkla birlikte savaşacağız. Daha sağlıklı günlere.

Destek Ol & Bize Katıl İletişim

Adres : Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Kadın Doğum Binası, Bağlarbaşı, Sakızağacı Sk. No:3, 34844 Maltepe/İstanbul

Retroperitoneal Fibrozis Tedavisi - Üroloji - Özel Sağlık Hastanesi

Retroperitoneal Fibrozis Tedavisi - Üroloji - Özel Sağlık Hastanesi

Retroperitoneal Fibrozis Tedavisi

Detaylı bilgi almak ve randevu oluşturmak için formu doldurun, biz sizi arayalım.

Endoüroloji Böbrek ve Üreter Taşı Tedavisi BPH (İyi Huylu Prostat Büyümesi) Tedavisi Üreteropelvik Bileşke Darlığı Tedavisi Üreter Darlığı Tedavisi Üretra Darlığı Tedavisi Hidronefroz Tedavisi Retroperitoneal Fibrozis Tedavisi Retroperitoneal Fibrozis Tedavisi

Retroperitoneal fibrozis hastalığı, enfeksiyon temelli bir hastalık olup oldukça nadir görülmektedir. Karın zarının yani periton dokunun arkasında bulunan yağ tabakasında meydana gelen iltihaplı bir hastalıktır. Burada gelişen enfeksiyonlar neticesinde dokunun kendisinde deformasyon oluşur ve oluşan deformasyon neticesinde fibrotik bantlar meydana gelir.

Retroperitoneal fibrozis hastalığı çok sayıda belirtiyle kendisini göstermektedir ancak bu belirtiler arasında en sık görüleni enfeksiyona bağlı olarak gelişen yüksek ateştir. Yüksek ateşle birlikte bitkinlik, iştah kaybı ve buna bağlı olarak gelişen kilo kaybı belirtiler arasında gösterilebilir. Retroperitoneal fibrozis hastalığında tanıyı erken dönemde koymak zordur ancak çeşitli tetkikler ve görüntüleme yöntemleri ile beraber Retroperitoneal fibrozis tanısı konulabilir. Bu noktada tedavi sürecinin planlanması ve bir an evvel tedavi uygulamalarının başlatılması gerekir.

Retroperitoneal Fibrozis Hastalığı Oluşumu, Belirtileri, Tanı ve Tedavi Süreci

Retroperitoneal fibrozis hastalığına erken tanı koymak oldukça güçtür. Çoğu zaman hastalık geliştikten sonra farklı etkiler ortaya çıkardığında keşfedilebilir. Elbette Retroperitoneal fibrozis hastalığını bazı detay tetkikler içeren genel taramalarda ortaya çıkarmak mümkündür. Bu sebeple genel taramaların oldukça büyük bir önem teşkil ettiğini hatırlatmak gerekir. Sağlığı bozabilecek bazı faktörler oldukça sessiz bir şekilde oluşur ve ilerlemeye başlar. Bunu göz ardı etmeden yaşayarak genel taramalarla sağlığı koruyacak aktivitelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Retroperitoneal fibrozis hastalığında tanı süreci, izlenmesi gereken bir yol içermektedir. Retroperitoneal fibrozis hastalığında enfeksiyon üzerinden gelişen fibrotik bantlar zamanla çevresinde çeşitli deformasyonlar oluşturacaktır. Anatomik olarak yapısal deformasyon oluşturan fibrotik bantlar, bunun sonunda idrar problemlerinin gelişmesinde etkili olur. Bu idrar problemleri arasında ilk sırada idrar boşaltımının gerçekleşememesi bulunmaktadır. Retroperitoneal fibrozis ile birlikte gelişen fibrotik bantların oluşturduğu etki ile üreterlerde tıkanma gerçekleşebilir. Bu tıkanmanın bir sonucu olarak böbrekten çıkan idrar mesaneye yani idrar torbasına hiç ulaşamayabilir ya da yalnızca bir kısmı mesaneye ulaşabilir. Her iki durumda da böbrekte idrar birikecektir ve bu idrar böbrekten tekrar dolaşıma girebilir.

Böbreklerimiz vücudumuzda temizlik yapan organlar olarak kan dolaşımında kanı atık ve toksin maddelerden ayıklayan duraktır. Bu atık ve toksin maddelerden oluşan idrar bir şekilde vücuttan atılmalıdır. Normal koşullarda böbrek, üreter, mesane ve üretra güzergahını takip eden idrar burada gelişmiş herhangi bir problem sebebiyle vücuttan atılamayabilir. Durum böyle olduğunda böbrekte büyüme gelişebileceği gibi kandaki üre miktarı da artar ve yaşamsal tehlike unsurları oluşur. Aynı zamanda ağrı, bacaklarda uyuşma ve böbrek damarlarında tıkanıklık sebebiyle hipertansiyon oluşabilir.

Retroperitoneal fibrozis hastalığının tanı sürecinde öncelikli olarak iltihap testlerine başvurmak gerekir. Ancak sessiz ilerleyen bir hastalık olduğu için bilgi alışverişi bu noktada oldukça önemlidir. Nadir görülen bir hastalık olduğu için doktorun Retroperitoneal fibrozis şüphesi oluşturacak cevaplara ihtiyacı olacaktır. Bu andan itibaren iltihap testleri ile başlayan süreç kandaki CRP değerinin incelenmesiyle devam eder. Kansızlık ve lökosit değerleri takip edilir. Daha sonra çeşitli görüntüleme yöntemlerine başvurulmaktadır, bu noktada bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans en sık başvurulan yöntemler arasındadır. Görüntüleme yöntemleri ile enfeksiyona bağlı olarak gelişen fibrotik bantların gözlemlenmesi önemli veriler ortaya koymaktadır.

Retroperitoneal Fibrozis Hastalığı Tedavi Süreci

Retroperitoneal fibrozis hastalığı tedavi süreci öncelikle oluşan enfeksiyonu ve buna bağlı gelişen semptomları ortadan kaldırmaya odaklanmaktadır. Retroperitoneal fibrozis hastalığı üzerinden gelişen fibrotik bantlar üreter veya diğer idrar yolu kanallarında tıkanma gerçekleştirebilir. Tıkanmış herhangi bir idrar kanalı mevcutsa tedavi planlamasında acil olarak bu tıkanıklıkları açmak ve idrarın vücuttan başarıyla çıkmasını sağlamak öncelik olacaktır. Ancak enfeksiyon mevcut olduğunda operasyon riskleri artabilir, bu sebeple tedavi süreci titizlikle planlanması ve yönetilmelidir. Cerrahi müdahale sonrası ek medikal tedavilerle süreç yönetilmektedir.

Endoüroloji Böbrek ve Üreter Taşı Tedavisi BPH (İyi Huylu Prostat Büyümesi) Tedavisi Üreteropelvik Bileşke Darlığı Tedavisi Üreter Darlığı Tedavisi Üretra Darlığı Tedavisi Hidronefroz Tedavisi Retroperitoneal Fibrozis Tedavisi "
Pnömoperitoneum | Makale | Türkiye Klinikleri

Pnömoperitoneum | Makale | Türkiye Klinikleri

Türkiye Klinikleri Veteriner Bilimleri-İç Hastalıkları - Özel Konular


Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Sığırlarda Abdominal Dilatasyona Neden Olan Hastalıklar Özel Sayısı Pnömoperitoneum Pneumoperitoneum Mehmet Cengiz HAN a , Aydın SAĞLIYAN a
a Cerrahi AD, Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Elazığ Turkiye Klinikleri J Vet Sci Intern Med-Special Topics. 2015,1(2):55-7 Makale Dili: TR

ÖZET
Bu çalışmada, pnömoperitoneum, bu lezyona yol açan nedenler, tanı, bulguları ve tedavisi hakkında bilgi vermek amaçlanmıştır. Periton boşluğu içerisinde hava bulunması olarak tanımlanan pnömoperitoneum deneysel amaçla yapılan laparotomi operasyonlarında sık görülür. Pnömoperitoneum aynı zamanda abdominal travma veya divertiküler perforasyonlarda da meydana gelebilir. Çift taraflı olarak hafif şişkinliğe neden olur ve abdomenin üst üçte birlik bölümünde orta hat boyunca uzanan kısımlarda çift taraflı olarak ping sesinin alınması gibi klinik belirtiler gösterir. Tanı fiziksel muayene ve rektal muayane ile yapılabilmesinin yanında çeşitli görüntüleme yöntemleriyle de yapılmaktadır. Sonuçta böyle lezyonların önlenmesi koruyucu hekimliği ön plana çıkarmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Pnömoperitoneum, hava, sığır

ABSTRACT
In this study, pnömoperitoneum, the reasons that lead to these lesions, diagnosis, symptoms and treatment is intended to provide information about. Presence of air in the peritoneal cavity is defined as pnömoperitoneum experimental purpose is common in operations the laparotomy. Pnömoperitoneum also can occur in abdominal trauma or diverticular perforation. Double-sided causes bloating and mild as the abdomen along the midline on the upper two thirds of the Union section in sections of double-sided clinical signs such as the ping sound as shows. Diagnosis can be made with physical examination and rectal examination. In addition to this diagnosis, the diagnosis of pnömoperitoneum is made with various imaging methods. After all, prevention of such lesions, preventive medicine should be made.

Keywords: Pneumoperitoneum, air, cattle

.: Güncel .: İşlem Listesi İletişim Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. .: Adres

Türkocağı Caddesi No:30 06520 Balgat / ANKARA
Telefon: +90 312 286 56 56
Faks: +90 312 220 04 70
E-posta: info@turkiyeklinikleri.com

.: Yazı İşleri Servisi Telefon: +90 312 286 56 56/ 2
E-posta: yaziisleri@turkiyeklinikleri.com .: İngilizce Dil Redaksiyonu Telefon: +90 312 286 56 56/ 145
E-posta: tkyayindestek@turkiyeklinikleri.com .: Reklam Servisi Telefon: +90 312 286 56 56/ 142
E-posta: reklam@turkiyeklinikleri.com .: Abone ve Halkla İlişkiler Servisi Telefon: +90 312 286 56 56/ 118
E-posta: abone@turkiyeklinikleri.com .: Müşteri Hizmetleri Telefon: +90 312 286 56 56/ 118
E-posta: satisdestek@turkiyeklinikleri.com

1. KULLANIM KOŞULLARI

1.1. http://www.turkiyeklinikleri.com alan adından veya bu alan adına bağlı alt alan adlarından ulaşılan internet sayfalarını (Hepsi birden kısaca "SİTE" olarak anılacaktır) kullanmak için lütfen aşağıda yazılı koşulları okuyunuz. Bu koşulları kabul etmediğiniz takdirde "SİTE"yi kullanmaktan vazgeçiniz. "SİTE" sahibi bu "SİTE"de yer alan veya alacak olan bilgileri, formları, içeriği, "SİTE"'yi, "SİTE" kullanma koşullarını dilediği zaman değiştirme hakkını saklı tutmaktadır.

1.2. Bu "SİTE"'nin sahibi Türkocağı cad. No:30, 06520 Balgat Ankara adresinde ikamet eden Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.'dir (bundan böyle kısaca "Türkiye Klinikleri" olarak anılacaktır). "SİTE"'de sunulan hizmetler "Türkiye Klinikleri" tarafından sağlanmaktadır.

1.3. Bu "SİTE"'de sunulan hizmetlerden belirli bir bedel ödeyerek ya da bedelsiz olarak yararlananlar veya herhangi bir şekilde "SİTE"ye erişim sağlayan her gerçek ve tüzel kişi aşağıdaki kullanım koşullarını kabul etmiş sayılmaktadır. İşbu sözleşme içinde belirtilen koşulları "Türkiye Klinikleri" dilediği zaman değiştirebilir. Bu değişiklikler periyodik olarak "SİTE"'da yayınlanacak ve yayınlandığı tarihte geçerli olacaktır. "Türkiye Klinikleri" tarafından işbu sözleşme hükümlerinde yapılan her değişikliği "SİTE" hizmetlerinden yararlanan ve "SİTE"ye erişim sağlayan her gerçek ve tüzel kişi önceden kabul etmiş sayılmaktadır.

1.4. İşbu "SİTE Kullanım Koşulları" 30.03.2014 tarihinde en son değişiklik yapılarak ve web sitesi üzerinden yayınlanarak, "SİTE"yi kullanan her kişi tarafından erişimi mümkün kılınıp yürürlülüğe konmuştur. İşbu "SİTE Kullanım Koşulları" ayrıca, "Türkiye Klinikleri" hizmetlerinden belli bir bedel ödeyerek veya ödemeden yararlanacak olan kullanıcılarla yapılmış ve/veya yapılacak olan her türlü "KULLANICI Sözleşmesi"nin de ayrılmaz bir parçasıdır.

2.1. "SİTE" : "Türkiye Klinikleri" tarafından belirlenen çerçeve içerisinde çeşitli hizmetlerin ve içeriklerin sunulduğu çevrimiçi (on-line) ortamdan http://www.turkiyeklinikleri.com alan adından ve/veya bu alan adına bağlı alt alan adlarından erişimi mümkün olan web sitesi.

2.2. KULLANICI : "SİTE"ye çevrimiçi (on-line) ortamdan erişen her gerçek ve tüzel kişi.

2.3. LİNK : "SİTE" üzerinden bir başka web sitesine, dosyalara, içeriğe veya başka bir web sitesinden "SİTE"ye, dosyalara ve içeriğe erişimi mümkün kılan bağlantı.

2.4. İÇERİK : "Türkiye Klinikleri" "SİTE"yi ve /veya herhangi bir web sitesinden yayınlanan veya erişimi mümkün olan her türlü bilgi, dosya, resim, rakam, fiyat v.b görsel, yazınsal ve işitsel imgeler.

2.5. "KULLANICI SÖZLEŞMESİ" : "Türkiye Klinikleri"nin sunacağı özel nitelikteki hizmetlerden yararlanacak olan gerçek ve/veya tüzel kişilerle "Türkiye Klinikleri" arasında elektronik ortamda akdedilen sözleşme.

3. HİZMETLERİN KAPSAMI

3.1. "Türkiye Klinikleri", "SİTE" üzerinden sunacağı hizmetlerin kapsamını ve niteliğini belirlemekte tamamen serbesttir.

3.2. "Türkiye Klinikleri" "SİTE" bünyesinde sunulacak servislerden yararlanabilmek için, "KULLANICI"nın "Türkiye Klinikleri" tarafından belirlenecek özellikleri taşıması gereklidir. "Türkiye Klinikleri", bu gerekliliği tek taraflı olarak dilediği zaman değiştirebilir.

3.3. "Türkiye Klinikleri"nin "SİTE" üzerinden belirli bir ücret karşılığı veya ücretsiz olarak vereceği hizmetler sınırlı sayıda olmamak üzere,

- Sağlık sektörüne yönelik bilimsel makaleler, kitaplar ve bilgilendirici yayınları sağlamak.

- - Bilimsel dergilere yönelik makale hazırlama aşamasında biçimsel, istatistikî ve editöryal destek sağlamak.

4. GENEL HÜKÜMLER

4.1. "Türkiye Klinikleri", "SİTE" dâhilinde erişime açtığı hizmetler ve içeriklerden hangisinin ücrete tabi olacağını belirlemekte tamamen serbesttir.

4.2. " Türkiye Klinikleri"'nin sunduğu hizmetlerden yararlananlar ve siteyi kullananlar, yalnızca hukuka uygun ve şahsi amaçlarla "SİTE" üzerinde işlem yapabilirler. Kullanıcıların, "SİTE" dâhilinde yaptığı her işlem ve eylemdeki hukuki ve cezai sorumluluk kendilerine aittir. Her KULLANICI, "Türkiye Klinikleri"nin ve/veya başka bir üçüncü şahsın haklarına tecavüz teşkil edecek nitelikteki herhangi bir iş ve eylemde bulunmayacağını, yazılı, görsel ve işitsel bilgileri açıklamayacağını, "Türkiye Klinikleri"ne açıkladığı ve/veya "SİTE"ye gönderdiği her türlü yazılı, görsel ve işitsel bilginin "Türkiye Klinikleri"ne açıkladığı ve/veya "SİTE"ye gönderdiği sırada her türlü biçimde kullanılması, işlenmesi, saklanması, açıklanması ve üçüncü kişilere karşı ifşa edilmesi konusunda münhasır hak sahibi olduğunu kabul, beyan ve taahhüt eder. "KULLANICI" "SİTE" dâhilinde bulunan resimleri, metinleri, görsel ve işitsel imgeleri, video klipleri, dosyaları, veritabanları, katalogları ve listeleri çoğaltmayacağı, kopyalamayacağı, dağıtmayacağı, işlemeyeceğini, gerek bu eylemleri ile gerekse de başka yollarla "Türkiye Klinikleri" ile doğrudan ve/veya dolaylı olarak rekabete girmeyeceğini kabul ve taahhüt etmektedir.

4.3. "SİTE" dâhilinde üçüncü kişiler tarafından sağlanan hizmetlerden ve yayınlanan içeriklerden dolayı "Türkiye Klinikleri"nin, işbirliği içinde bulunduğu kurumların, "Türkiye Klinikleri" çalışanlarının ve yöneticilerinin, "Türkiye Klinikleri" yetkili satıcılarının sorumluluğu bulunmamaktadır. Herhangi bir üçüncü kişi tarafından sağlanan ve yayınlanan bilgilerin, içeriklerin, görsel ve işitsel imgelerin doğruluğu ve hukuka uygunluğunun taahhüdü bütünüyle bu eylemleri gerçekleştiren üçüncü kişilerin sorumluluğundadır. "Türkiye Klinikleri", üçüncü kişiler tarafından sağlanan hizmetlerin ve içeriklerin güvenliğini, doğruluğunu ve hukuka uygunluğunu taahhüt ve garanti etmemektedir.

4.4. "KULLANICI"lar, "SİTE"yi kullanarak, "Türkiye Klinikleri"nin, diğer "KULLANICI"ların ve üçüncü kişilerin aleyhine hiçbir faaliyette bulunamazlar. "KULLANICI"ların işbu "SİTE Kullanım Koşulları" hükümlerine ve hukuka aykırı olarak gerçekleştirdikleri "SİTE" üzerindeki faaliyetler nedeniyle üçüncü kişilerin uğradıkları veya uğrayabilecekleri zararlardan dolayı "Türkiye Klinikleri"nin doğrudan ve/veya dolaylı hiçbir sorumluluğu yoktur.

4.5. "KULLANICI"lar, "SİTE" dâhilinde kendileri tarafından sağlanan bilgilerin ve içeriklerin doğru ve hukuka uygun olduğunu kabul ve taahhüt etmektedirler. "Türkiye Klinikleri", "KULLANICI"lar tarafından "Türkiye Klinikleri"ne iletilen veya "SİTE" üzerinden kendileri tarafından yüklenen, değiştirilen ve sağlanan bilgilerin ve içeriklerin doğruluğunu araştırma, bu bilgi ve içeriklerin güvenli, doğru ve hukuka uygun olduğunu taahhüt ve garanti etmekle yükümlü ve sorumlu değildir.

4.6. "KULLANICI"lar, "SİTE" dâhilinde Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca haksız rekabete yol açacak faaliyetlerde bulunmayacağını, "Türkiye Klinikleri"nin ve üçüncü kişilerin şahsi ve ticari itibarı sarsacak, kişilik haklarına tecavüz ve taarruz edecek fiilleri gerçekleştirmeyeceğini kabul ve taahhüt etmektedir.

4.7. "Türkiye Klinikleri", "SİTE" dâhilinde sunulan hizmetleri ve içerikleri her zaman değiştirebilme hakkını saklı tutmaktadır. "Türkiye Klinikleri", bu hakkını hiçbir bildirimde bulunmadan ve önel vermeden kullanabilir. "KULLANICI"lar, "Türkiye Klinikleri"nin talep ettiği değişiklik ve/veya düzeltmeleri ivedi olarak yerine getirmek zorundadırlar. "Türkiye Klinikleri" tarafından talep edilen değişiklik ve/veya düzeltme istekleri gerekli görüldüğü takdirde "Türkiye Klinikleri" tarafından yapılabilir. "Türkiye Klinikleri" tarafından talep edilen değişiklik ve/veya düzeltme taleplerinin, "KULLANICI"lar tarafından zamanında yerine getirilmemesi sebebiyle doğan veya doğabilecek zararlar, hukuki ve cezai sorumluluklar tamamen kullanıcılara aittir.

4.8. "SİTE" üzerinden, "Türkiye Klinikleri"nin kendi kontrolünde olmayan ve başkaca üçüncü kişilerin sahip olduğu ve işlettiği başka web sitelerine ve/veya "İÇERİK"lere ve/veya dosyalara link verebilir. Bu link'ler sadece referans kolaylığı nedeniyle sağlanmış olup ilgili web sitesini veya işleten kişiyi desteklemek amacıyla veya web sitesi veya içerdiği bilgilere yönelik herhangi bir türde bir beyan veya garanti niteliği taşımamaktadır. "SİTE" üzerindeki linkler vasıtasıyla erişilen web siteleri, dosyalar ve içerikler, bu linkler vasıtasıyla erişilen web sitelerinden sunulan hizmetler veya ürünler veya bunların içeriği hakkında "Türkiye Klinikleri"nin herhangi bir sorumluluğu yoktur.

4.9. "Türkiye Klinikleri", "SİTE" üzerinden "KULLANICILAR" tarafından kendisine iletilen bilgileri "Gizlilik Politikası" ve "KULLANICI Sözleşmesi" hükümleri doğrultusunda kullanabilir. Bu bilgileri işleyebilir, bir veritabanı üzerinde tasnif edip muhafaza edebilir. "Türkiye Klinikleri" aynı zamanda, KULLANICI veya ziyaret edenin kimliği, adresi, elektronik posta adresi, telefonu, IP adresi, "SİTE"nin hangi bölümlerini ziyaret ettiği, domain tipi, tarayıcı (browser) tipi, tarih ve saat gibi bilgileri de istatistiki değerlendirme ve kişiye yönelik hizmetler sunma gibi amaçlarla kullanabilir.

5. FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI

5.1. Bu "SİTE" dâhilinde erişilen veya hukuka uygun olarak kullanıcılar tarafından sağlanan bilgiler ve bu "SİTE"nin (sınırlı olmamak kaydıyla tasarım, metin, imge, html kodu ve diğer kodlar) tüm elemanları (Hepsi birden "Türkiye Klinikleri"nin telif haklarına tabi çalışmaları olarak anılacaktır) "Türkiye Klinikleri"ne aittir. Kullanıcılar, "Türkiye Klinikleri" hizmetlerini, "Türkiye Klinikleri" bilgilerini ve "Türkiye Klinikleri"nin telif haklarına tabi çalışmalarını yeniden satmak, işlemek, paylaşmak, dağıtmak, sergilemek veya başkasının "Türkiye Klinikleri"nin hizmetlerine erişmesi veya kullanmasına izin vermek hakkına sahip değildirler. İşbu "SİTE Kullanım Koşulları" dâhilinde "Türkiye Klinikleri" tarafından sarahaten izin verilen durumlar haricinde "Türkiye Klinikleri"nin telif haklarına tabi çalışmalarını çoğaltamaz, işleyemez, dağıtamaz veya bunlardan türemiş çalışmalar yapamaz veya hazırlayamaz.

5.2. İşbu "SİTE Kullanım Koşulları" dâhilinde "Türkiye Klinikleri" tarafından sarahaten yetki verilmediği hallerde "Türkiye Klinikleri", "Türkiye Klinikleri" hizmetleri, "Türkiye Klinikleri" bilgileri , "Türkiye Klinikleri" telif haklarına tabi çalışmaları, "Türkiye Klinikleri" ticari markaları, "Türkiye Klinikleri" ticari görünümü veya bu SİTE vasıtasıyla sağladığı başkaca varlık ve bilgilere yönelik tüm haklarını saklı tutmaktadır.

6. SİTE KULLANIM KOŞULLARINDA DEĞİŞİKLİKLER

"Türkiye Klinikleri", tamamen kendi takdirine bağlı olarak işbu "SİTE Kullanım Koşulları"nı herhangi bir zamanda "SİTE"'da ilan ederek değiştirebilir. İşbu "SİTE Kullanım Koşulları"nın değişen hükümleri, ilan edildikleri tarihte geçerlilik kazanacaktır. İşbu "SİTE Kullanım Koşulları" kullanıcının tek taraflı beyanları ile değiştirilemez.

7. MUCBİR SEBEPLER

Hukuken mücbir sebep sayılan tüm durumlarda, "Türkiye Klinikleri" işbu "SİTE Kullanım Koşulları", gizlilik politikası ve "KULLANICI Sözleşmesi"nden herhangi birini geç ifa etme veya ifa etmeme nedeniyle yükümlü değildir. Bu ve bunun gibi durumlar, "Türkiye Klinikleri" açısından, gecikme veya ifa etmeme veya temerrüt addedilmeyecek veya bu durumlar için "Türkiye Klinikleri"nin herhangi bir tazminat yükümlülüğü doğmayacaktır. "Mücbir sebep" terimi, ilgili tarafın makul kontrolü haricinde ve "Türkiye Klinikleri"nin gerekli özeni göstermesine rağmen önleyemediği olaylar olarak yorumlanacaktır. Bunu yanında sınırlı olmamak koşuluyla, doğal afet, isyan, savaş, grev, iletişim sorunları, altyapı ve internet arızaları, elektrik kesintisi ve kötü hava koşulları gibi durumlar mücbir sebep olaylarına dâhildir.

8. UYGULANACAK HUKUK VE YETKİ

İşbu "SİTE Kullanım Koşulları" uygulanmasında, yorumlanmasında ve bu "SİTE Kullanım Koşulları" dâhilinde doğan hukuki ilişkilerin yönetiminde yabancılık unsuru bulunması durumunda Türk kanunlar ihtilafı kuralları hariç olmak üzere Türk Hukuku uygulanacaktır. İşbu sözleşmeden dolayı doğan veya doğabilecek her türlü ihtilafın hallinde Ankara Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkilidir.

9. YÜRÜRLÜLÜK VE KABUL

İşbu "SİTE Kullanım Koşulları" "Türkiye Klinikleri" tarafından "SİTE" içersinde ilan edildiği tarihte yürürlülük kazanır. Kullanıcılar, işbu sözleşme hükümlerini "SİTE"yi kullanmakla kabul etmiş olmaktadırlar. "Türkiye Klinikleri", dilediği zaman iş bu sözleşme hükümlerinde değişikliğe gidebilir ve değişiklikler sürüm numarası ve değişiklik tarihi belirtilerek "SİTE" üzerinde yayınlandığı tarihte yürürlülüğe girer.

Gizlilik Bildirimi

→ Sitemizi ziyaret etmeden önce aşağıda yazılı kullanım ilkelerini mutlaka okumanızı öneririz. Bu şartları kabul etmeniz halinde sitemizden faydalanırken kurallarımıza uymanız yararınıza olacaktır. Lütfen Kullanım İlkelerimizin tamamını okuyunuz.

→ www.turkiyeklinikleri.com Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.'ye ait hekimleri sağlık alanında bilgilendirmeye yönelik hazırlanmış bir web sitesidir.

→ www.turkiyeklinikleri.com kullanıcılarının kimliklerine, adreslerine, hizmet sağlayıcılarına ve benzeri bilgilerine erişemez. Bu bilgileri kullanıcılar isterse formlar yoluyla siteye gönderebilirler. Ancak, www.turkiyeklinikleri.com donanım ve yazılım bilgilerinizi toplayabilir. Bu bilgiler arasında şunlar yer alır: IP adresiniz, tarayıcı türü, işletim sistemi, etki alan adı, erişim süreleri ve ilgili web adresleri. www.turkiyeklinikleri.com kullanıcılardan aldığı kişisel bilgileri (isminiz, elektronik posta adresiniz, ev ve iş adresiniz, telefon numaranız, vb.) üçüncü bir kuruma satamaz, kamuoyuna yayınlayamaz, site içinde tutamaz. Alınan bilgiler sitenin ziyaretçi profili, raporlama ve hizmetlerin tanıtımına kaynak olması için yönlendirici özellik taşır.

→ www.turkiyeklinikleri.com sizden aldığı bilgileri şu amaçlar için kullanır:

-Web sitesini iyileştirmek,geliştirmek ve kaliteyi korumak,

-Ziyaretçi profili ve genel istatistik veriler oluşturmak,

-Ziyaretçilerin sitemizi nasıl kullandığı ile ilgili eğilimlerini belirlemek,

-Asılı yayınlar/yazışmalar göndermek,

-Elektronik posta yoluyla basın bültenleri veya bildirimler göndermek,

-Etkinlik ya da yarışma için liste oluşturmak.

-Herhangi bir kullanıcının yasal ve ahlaki olmayan davranışlarından Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin sorumlu tutulamayacağını,

-Kullanım ilkelerinin zaman zaman değiştirebileceğini,

-Diğer bağlantı sağladığı ama denetleyemediği sitelerin içeriklerinden veya bilgisayarınıza verecek zararlardan sorumlu olmadığını kabul etmiş sayılırsınız.

→ Aşağıda belirtilen durumlarda Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. sitesini kullanıcılara kapatabilir:

-Yanlış, eksik, yanıltıcı ve genel ahlak kurallarına uygun olmayan ifadeleri içeren bilgilerin siteye kaydedilmesi durumunda,

-İstenilen bilgilerin içine ilan, reklam, duyuru, özel veya tüzel kişiliklere hakaret içeren ifadeler kullanıldığında,

-Çeşitli yollarla siteye yapılan saldırılar sırasında

-Virüs nedeniyle sitenin yapısının bozulması durumunda.

→ Kod ve yazılım da dahil, sitede yer alan yazılı, görüntülü ve sesli fikir ürünleri Telif Hakları ile ilgili yasal mevzuat uyarınca güvence altındadır.

→ Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.in yazılı izni olmadığı sürece sitede yer alan bilgiler, başka bir bilgisayara yüklenemez, değiştirilemez, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yeniden yayınlanamaz, postalanamaz, dağıtılamaz.

→ Sitede bulunan yazılım ve tasarımların her hakkı Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye aittir.

→ Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. kullanım ilkelerimizle ilgili yorumlarınızı almaktan memnuniyet duyacaktır. Sitemizi zenginleştirebileceğini düşündüğünüz konuları ya da sitemizle ilgili yaşadığınız bir problem olursa lütfen bizimle paylaşın.

Yasal uyarı:Bu sitede yayınlanan resim, yazı ve diğer uygulamaların her hakkı Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık Turizm Eğitim İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. 'ye aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Bu site hekimleri sağlık alanında bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler tanı ve tedavi amaçlı kullanıldığında sorumluluk tamamen kullanıcıya aittir. Siteye girmekle bu şartları okumuş, anlamış ve kabul etmiş sayılırsınız.

"
Retroperitoneal Fibroz | Romatolog Dr. Selda Öktem

Retroperitoneal Fibroz | Romatolog Dr. Selda Öktem

Retroperitoneal Fibroz

Bu yazı Romatolog Dr. Selda Öktem tarafından kaleme alınmıştır. Herkesin anlayabilmesi amacıyla basitleştirilmiş ve sadeleştirilmiştir.

Retroperitoneal fibroz (RPF) periton (karın zarı) arkasındaki yağ dokusunun subakut veya kronik iltihabı sonucu gelişen fibrotik bir hastalıktır. Yani bu dokunun kronik inflamasyonu dokunun yapısının bozulmasına, fibrotik (yoğun kollajen içeren) bantların oluşmasına neden olur.

Hastaların çoğunda yüksek ateş, halsizlik, iştahsızlık ve kilo kaybı gibi sistemik belirtiler vardır. Genellikle böbrek lojlarında ve karında ağrı ile doktora başvururlar. İlk planda bu tanı akla gelmeyebilir çünkü oldukça nadir görülen bir durumdur.

Retroperitoneal fibroz (RPF) tanısı erken konulamaz ve olay ilerlerse zamanla bu fibrotik bantlar retroperitonda bulunan anatomik yapıları sıkıştırıp boğmaya başlar. Bunun sonucu olarak, üreterlerin tam tıkanmasıyla idrar çıkışının durmasına ve üre artışına, bacaklara giden damarların ayrım yerindeki tıkanıklıklar kalçadan aşağı kısmın kanlanmasında bozulmayla ağrı ve bacaklarda uyuşmaya, böbrek damarlarının tıkanmasıyla da şiddetli hipertansiyona yol açabilir.

Laboratuarda nonspesifik iltihap testleri olan sedimentasyon ve CRP yüksekliği vardır. Kansızlık ve lökosit artışı mevcuttur. Tanı bilgisayarlı tomografi veya MR ile retroperitondaki fibrotik kitlenin görülmesiyle konur.

İnflamasyonun tedavisi için steroidler ve immunsupresifler kullanılır. Bunlar özellikle akut başlangıçlı ve sistemik yakınmaları kuvvetli vakalarda gereklidir. Daha hafif ve sinsi seyirli vakalarda tek başına östrojen reseptör blokerlerinin de etkili olduğuna dair çalışmalar mevcuttur.

Fibrotik kitle nedeniyle üreterler tıkanmışsa veya diğer tıkayıcı tablolar gelişmişse mutlaka serbestleştirme ameliyatlarına ihtiyaç duyulur. Bazen ameliyat sonrası klinik tablo hızlanabilir ve mutlaka iyi bir kortizon ve immunsupresif tedavi düzenlenmelidir.

"
Ince bağırsak hastalıkları manisa

Ince bağırsak hastalıkları manisa

İnce Bağırsak Hastalıkları Belirtileri, Tanısı, Tedavisi

İnce bağırsaklar, gıdaların sindirim ve emiliminin ana merkezidir. Bununla beraber ince bağırsaklar vücudun en büyük endokrin organı ve immun sistemin en büyük parçasıdır (Bağırsakta bolca bulunana hormon üreten hücreler ve bağışıklık sistemi hücreleri nedeniyle). İnce bağırsaklar aynı zamanda, vücudumuzun dışarıya açılan en büyük yüzeyidir. İnce bağırsakların boyunun çok uzun olmasına rağmen, ince bağırsak hastalıkları mide ve kolon hastalıklarına göre oldukça nadirdir. İnce bağırsağın sık görülen hastalıkları, adezyona (yapışıklığa-ameliyata) bağlı bağırsak obstrüksiyonları (tıkanıklıkları), inflamatuar bağırsak hastalıkları (Özellikle Crohn hastalığı), mezenter iskemidir (bağırsak iskemisi). İnce bağırsak kanserleri nadir görülür. Diğer ince bağırsak hastalıkları, intestinal fisfüller, radyasyon enteriti, Meckel divertikülü ve kısa bağırsak sendromudur.

İnce Bağırsak Anatomisi

İnce bağırsak, duodenum, jejunum ve ileumdan oluşur. Duodenum 20-30 cm uzunluğundadır. Mezenterik ince barsak 2.5 m dir (jejunum= 100 cm (%40) + ileum=150 cm (%60)). Mezenterik ince bağırsağın anlamı, canlıda ince bağırsak mezosu duruyorken ölçülen ince bağırsak uzunluğudur. İnce bağırsağın mezosu (mezenteri), ince bağırsağın kenarından çıkarılıp ince bağırsak masaya uzatılırsa boyu 6 metredir (gerçek uzunluk). Kolonun uzunluğu 135-180 cm dir. İnce bağırsak duvarı 4 kattan oluşur (seroza, muskularis, submukoza, mukoza). İnce bağırsak iç yüzünde plicae circulares ya da valvulae conniventes denen mukoza katlantıları bulunur. Pilika sirkülarisler ince bağırsak yüzey alanını genişletirler ve kalın bağırsakta bulunmazlar. İnce bağırsak mukozasında yine yüzey alnını genişleten villuslar bulunur (villi, mikroskopik parmaksı çıkıntılar). İnce bağırsak mukozasında bir de Lieberkühn kriptaları (kriptleri) denen oyuklar bulunur, burada yeni ince bağırsak mukoza hücreleri üretilir, vücudun en dinamik dokusudur. İnce bağırsakların arteri, superior mezenterik arter, veni, superior mezenterik vendir. İnce bağırsağın lenfatiği (bağırsak kenanarından merkeze doğru) şu şekildedir: Marginal (periferal lenf nodları) > intermediate lenf nodları > mezenterik (santral) lenf nodları > sisterna şili > duktus torasikus sinister. Jejunum ve İleum Arasındaki Farklar Tablo

İnce Bağırsak Obstrüksiyonu (Mekanik)

Mekanik ince bağırsak obstrüksiyonlarının en sık iki nedeni posoperatif adezyonlar (önceki karın ameliyatına bağlı yapışıklıklar) ve inkarsere-strangüle (sıkışmış) hernilerdir. Obstrüksiyonun proksimalindeki ince bağırsaklar dilate olur (sıvı ve gaz birikimi), tıkanıklıktan sonraki ince bağırsak ve kolon ise boştur. Eğer ince bağırsak obstrüksiyonu devam ederse dilatasyon iyice artar, ince bağırsakta strangülasyon gelişir (perfüzyon-kanlanma bozulur). Strangülasyon nekroza, nekroz da perforasyona neden olur.

Mekanik İnce Bağırsak Obstrüksiyon Nedenleri • İntestinal lümenin obstrüksiyonu Polipoid (vejetan, egzantrik) tümör Intussusception (invaginasyon) Safra taşı ileusu Taşlaşmış gayta, mekonyum Bezoar Fitobezoar (Bitki lifi) Trikobezoar (Saç, kıl) • Bağırsak duvarı kökenli Konjenital Atrezi, stenoz, duplikasyon Striktür (daralma) Skiröz (konsantrik) tümör Crohn Anastomoz Radyasyon • Bağırsak dışındaki lezyonlar Adezyon (Geçirilmiş operasyon, inflamasyon) Eksternal herni İnternal herni Konjenital Postop Tümör basısı Volvulus İnce Bağırsak Obstrüksiyonunun Belirtileri ve Bulguları:

Klasik bulgular, ani başlayan kolik tarzda karın ağrısı, bulantı, kusma, abdominal distansiyon, gaz ve gaita çıkaramama, karında yaygın hassasiyet, bağırsak seslerinde artma ve metalik ses duyulmasıdır. 24 saat sonra hastada dehidratasyon gelişir ve buna bağlı bulgular da eklenir (taşikardi, hipotansiyon, oligürü (idrar çıkışında azalma)). Eğer bağırsağın beslenmesi (kanlanması) bozulmuşsa (strangülasyon) şu dört bulgu daha eklenir, ateş, taşikardi, lokalize hassasiyet-defans, lökositoz.

İnce Bağırsak Obstrüksiyonunun Tanısı:

Yukarıdaki belirti ve bulgularla ince bağırsak obstrüksiyonu ön tanısı konur. Fakat bu ön tanıyı kesinleştirmek, obstrüksiyona sebebini tespit etmek, strangülasyon (iskemi-nekroz) gelişip gelişmediğini anlamak gerekir. Bunun için direkt grafiler (en çok ayakta direkt karın grafisi (bazan yatarak ve lateral dekübit grafiler)) ve IV kontrastlı bilgisayarlı tomografi (BT) kullanılır.

İnce Bağırsak Obstrüksiyonunun Tedavisi:

Birçok hastada cerrahi endikasyonu (laparotomi, laparoskopi) bulunur. İnce bağırsak obstrüksiyonlarında klasik yaklaşım, inceleme → sıvı resüsitasyonu → laparotomi (laparoskopi) şeklindedir. İncelemede 4 strangülasyon bulgusundan bir varsa beklenmeden laparotomi yapılmalıdır (Starngülasyon bulguları şunlardır: ateş, taşikardi, lokalize hassasiyet-defans, lökositoz). İnceleme aşamasında, ince bağırsak obstrüksiyonunun etyolojisi de araştırılır (tümör, adezyon, herniler vd). Sıvı resüsitasyonu, semptomlar başlangıcından itibaren 24 saat geçtiyse sıvı resüsütasyonu yapılmalıdır. Adezif parsiyel obstrüksiyon, NG ve medikal gözlemle 24 saatte düzelebilir (önce izlem yapılabilir). Karın içi maligniteye bağlı obstrüksiyonlar medikal izlemle gerilemez. Şunlarda durumlarda medikal izlem doğru değildir, laparotomi yapılmalıdır:

• Daha önce karın ameliyatı geçirmemişlerde obstrüksiyon varsa • İnkarsere eksternal herni • Peritonit bulguları • Strangülasyon bulguları Daha ayrıntılı bilgi için ”İntestinal Obstrksiyonlar” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz. İleus (Paralitik, Adinamik İleus)

Paralitik ileus ya da sadece ileus, bağırsak kaslarının felcinden (paralizi) dolayı ortaya çıkan bağırsak tıkanıklığıdır (peristaltizm durur). Açık karın ameliyatlarının hemen hepsinde belli bir düzeyde paralitik ileus oluşur. Paralitik ileusun diğer sık görülen nedenleri, peritonit (karın zarı iltihabı), hipopotasemi, karın travması, bağırsak iskemisi, antikolinerjik ve morfin kullanımıdır. Paralitik İleus Belirtileri ve Tanısı: Mekanik bağırsak obstrüksiyonunda görüldüğü gibi bağırsaklarda distansiyon (şişme) gelişir. Mekanik bağırsak obstrüksiyonunda, tıkanıklığın distalinda gaz ve distansiyon görülmezken, paralitik ileusta kolon ve rektumda da hava görülür. Ayrıca, paralitik ileusta Bilgisayarlı tomografide (BT) mekanik bağırsak obstrüksiyonu bulgusu saptanmaz. Paralitik İleus Tedavisi: Oral gıda kesilir, nazogastrik dekompresyon (sonda) uygulanır, sıvı - elektrolit tedavisi (K+) uygulanır. Paralitik ileus peritonite bağlıysa zaten laparotomi gereklidir.

İntestinal Psödo-Obstrüksiyon

İntestinal psödo-obstrüksiyon, tekrarlayan abdominal distansiyon ile karakterize kronik bir durumdur. Abdominal distansiyona bulantı, kusma ve diyare ile eşlik edebilir. Psödoobstrüksiyon genellikle kolonda, ince bağırsaktan daha fazla görülür ve akut kolonik psödoobstrüksiyona Ogilvie sendromu denir. Hiçbir mekanik sebep bulunamaz ve sıklıkla (%70) bu hastalar daha önce nedeni bulunmayan bağırsak obstrüksiyonları yüzünden ameliyat edilmişlerdir.

Crohn Hastalığı

Crohn hastalığı, iltihabi bağırsak hastalığı denen iki hastalıktan biridir (diğeri ülseratif kolittir). Crohn hastalığı, ağızdan anüse (perineye) kadar, gastrointestinal sistemin tüm kısımlarında görülebilir. İltihabi reaksiyon transmuraldir (yani bağırsak vd duvarının tüm katmanlarında inflamasyon bulunur). Crohn hastalığına terminal ileit de denir. Crohn’luların %80 inde ince bağırsak tutulumu bulunur, sadece terminal ileum tutulumu %30 dur. %50 hatsan ileokolit bulunur (kolon +ileum tutulumu). Crohn luların %20 sinde hastalık sadece kolonla sınırlıdır. Crohn Hastalığının Belirtileri: Crohn belirtileri ortaya çıkıp kaybolan ataklar (alevlenme, hecme) şeklindedir. Crohn atağı sırasında kramp şeklinde karın ağrısı (en çok sağ alt kadranda) ve diyare görülür (genellikle kansız). Kilo kaybı ve ateş de bulunabilir. Crohn Hastalığının Tanısı: Yukarıdaki şikayetlerle Crohn ön tanısı düşünüldükten sonra ilk olarak kolonoskopiistenir. Kolonoskopide, terminal ileit ve ileokolit tanısı kolayca konur (mukozada ülsere alanlar ve sağlam alanlar görülür, ilerlemiş vakalarda arnavut kaldırımı görünümü). Crohn Hastalığının Tedavisi: Tedavinin tipi, hastalığın yeri, ağırlığı, akut atağın tedavisi ve remisyon amacına göre değişir. Başlıca kullanılan ilaçlar şunlardır:

Karaciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Karaciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Karaciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Karaciğerde kitle tehlikeli midir?

Hacmi olan her şey bir kitledir (tümör). Bu kitlelerin içi sıvı dolu (kistik), katı (solid) veya bu ikisinin birleşimi şeklinde olabilir. Kitle (tümör) kanser demek değildir. Bir kitlenin radyolojik özellikleri, kişinin hastalık geçmişi ve bazı kan değerleri hekimlere kitlenin kanser olup olmadığı hakkında ipuçları verir. Bazı bulgular o kadar özeldir ki onların varlığında kitle kesin iyi huylu (benign) ya da kesin kötü huylu (malign / kanser) demek mümkün olur. Bazen de birkaç farklı görüntüleme yöntemi uygulanmasına rağmen kesin karar verilemez ve emin olmak için biyopsi yapmak gerekir. Biyopsi genellikle ultrason ve nadiren de bilgisayarlı tomografi eşliğinde iğne ile alınır. Karaciğer dokusu gevrektir, çok kanlanan bir dokudur, bazı karaciğer hastalıkları ve kitleler kanamaya meyillidir, bazı karaciğer hastalarında pıhtılaşmanın en önemli bileşeni olan trombositler sayı olarak yetersizdir, bazı kitleler büyük damaralara komşudur, hatta damar yumağından oluşmuştur. Yani karaciğer biyopsisi kanamaya eğilimlidir, dikkatli olmak ve işlem sonrası dikkatli takip etmek gerekir.

Karaciğerdeki kitlelerin çoğu iyi huyludur. En sık iyi huylu kistik kitle, basit karaciğer kisti, en sık iyi huylu solid kitle hemanjiomdur. Karaciğerde görülen malign (kanser, kötü huylu) kitlelerin neredeyse %95’i (bu oran çeşitli serilerde %60’tan %95’e kadar değişmektedir) başka organ ve doku kanserlerinin karaciğere sıçramasına (metastazı) bağlıdır. Dolayısı ile karaciğerde bir kitle görüldüğünde radyolog hem bu kitlenin özelliklerine bakarak hem de diğer organ ve dokulara bakarak hangi kanserin metastazı olduğunu söyleyebilir. Karaciğerde görülen malign kitlelerin yaklaşık %5 (bunun için de %5’ten %40’a kadar değişik oranlar verilmektedir) kadarı doğrudan karaciğerden kaynaklanan tümörlerdir. Oranlar değişse de kesin olan karaciğerdeki malign kitlelerin çoğu karaciğer dışı sebeplere bağlıdır. Karaciğerden kaynaklanan en sık malign tümör ise karaciğer hücrelerinden (hepatosit) köken alan hepatoselüler kanserdir (HCC).

Karaciğer kanseri nedir?

Karaciğer kanseri, hekim olmayanların karaciğerde görülen kötü huylu hastalıklara verdiği ortak bir isimdir. Karaciğer kanserleri kabaca karaciğerden kaynaklananlar (primer) ve başka yerden karaciğere metastaz yapmış (sekonder) olanlar diye ikiye ayrılabilir. Çoğu metastatik tümörlerdir. Dolaşıma geçebilen ve gittiği yerde tutunabilen her kanser karaciğere de metastaz yapabilir. Metastatik karaciğer tümörleri (sekonder) en sık kolorektal, meme ve over kanserlerine bağlıdır. Ama pankreas, mide, akciğer, tiroid gibi her organ veya kas, kemik, damar ve bağ dokusu gibi her dokunun kanseri de karaciğere metastaz yapabilir.

Erişkinlerde primer kanserlerin çoğu (%80-90) hepatoselüler kanserdir (HCC), karaciğer hücrelerinden (hepatosit) köken alır. Karaciğer içindeki safra yollarında köken alan kolanjio karsinom primer karaciğer kanserlerinin %10-20’si kadarını oluşturur. Karaciğerdeki damarlardan köken alan anjiosarkom da %1 sıklıktadır. Tüm primer karaciğer kanserlerinin görülme sıklığı ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de yeni tanı alan tüm kanserlerin ancak %1-3 kadarını, kanserden ölümlerin de %5-6 oluşturmaktadır. Çocuklardaki primer karaciğer kanserlerinin çoğu (%75) hepatoblastomdur, embriyonel kaynaklı bir tümör olup karaciğer kök hücrelerinden geliştiği düşünülmektedir.

Karaciğer kanseri belirtileri

Kitlelerin boyutu ve yerleşimi şikayetlerde temel belirleyicidir. Karaciğerin çevresinde mide, oniki parmak bağırsağı (duodenum), kalın bağırsak (kolon), sağ böbrek ve böbrek üstü bezi, karındaki en büyük toplardamar (vena kava inferior) ve diyafram (karın boşluğu ile akciğerleri birbirinden ayıran yapı) bulunmaktadır. Karaciğerin ürettiği safra safra yolları ile karaciğerden çıkıp duodenuma açılır. Karaciğerdeki kitleler bu doku ve organlara basarak veya invaze ederek (kanserli dokunun komşu yapılara temas yolu ile ilerlemesi) şikayetlere yol açabilir.

Kötü huylu kitleler (kanserler) bulundukları yer ve büyüklükten bağımsız olarak çok enerji tüketirler, bu da hastada kilo kaybına ve güçsüzlüğe neden olabilir. Ayrıca:

İstemeden kilo kaybetmek, İştah kaybı, Karında sağ üst kadranda ağrı, Ele gelen bir kitle, Bulantı, Kusma, Genel halsizlik, güçsüzlük, Karında şişme, Sarılık (gözün beyaz kısmında ve ciltte) Krem-beyaz renkte (akolik) dışkılama diğer belirtilerdir.

Günümüzde pek çok hasta kitleye bağlı bir şikayeti olmadan, çeşitli nedenlerle yapılmış görüntüleme yöntemleri ile tanı almaktadır.

Karaciğer kanseri risk faktörleri

Hepatosellüler (karaciğer hücreli) karsinom (HCC), karaciğerin en sık görülen primer kanseridir. Dünyada ülkeler bazında değişiklikler olmakla birlikte %80-90 oranında kronik karaciğer hastalığı (siroz) ile birlikte görülür. Genellikle 60 yaş sonrası, en sık 85 yaşlarda görülür. Ama bazı kalıtsal hastalıklarda (tirozinemi gibi) daha çocukluk çağında bile olabilir. Hepatoselüler kanser gelişiminde risk faktörleri şunlardır:

Kronik hepatit B ve hepatit C enfeksiyonu Herhangi bir nedenle gelişmiş siroz Bazı kalıtsal olarak geçen hastalıklar (hemakromatozis ve Wilson Hastalığı gibi) Diyabet Alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı (NASH, non-alcholic steato hepatitis) Aflatoksinler (iyi koşulda saklanmayan tahıl ve kuruyemişlerde küflerin ürettiği zehirli madde) Yıllarca sık tüketilen yüksek miktarda alkol.
Karaciğer kanserinden korunmak mümkün mü?

Bu soruya kesinlikle evet denemez ama hepatoselüler kanser gelişimi için bilinen risk faktörlerini azaltmak, kanser gelişme riskini de azaltacaktır. Dolayısı ile korunma adına alkol kullanımını kesmek veya en azından azaltmak önemlidir. Kadınlarda günde bir, erkeklerde iki içkiden fazlası alınmamalıdır. Hepatit olmayı engelleyecek her türlü çaba işe yarayacaktır. Yani hepatit B aşısı olmak, cinsel partnerinizin bulaşıcı hastalık açısından sağlık durumunu bilmek, tek kullanımlık enjektörlerden başkasını kullanmamak (ilaç bağımlıları için) hijyen kurallarına uyan yerlerde traş olup, dövme yaptırmak önemlidir. Günümüzde hepatit C ve kısmen de hepatit B için tedaviler uygulanmaktadır. Bu tedavileri almak da koruyucu etkiye sahip olacaktır.

Hepatoselüler kanser için riski olanlarda tarama ile erken tanı konabilir mi?

Herkesi karaciğer kanseri açısından bir tarama testine sokmanın faydası olmadığı gösterilmiştir. Ancak HCC riski yüksek olanlarıda düzenli tarama erken tanı koydurup hayat kurtarıcı olabilir. Bu nedenle şu üç grup hastada düzenli tarama yapılmalıdır:

Hepatit C hastaları, Hepatit B hastaları Sirozu (kronik karaciğer hastalığı) olan hastalar.


Sirozu olanlarda tarama için uluslararası bir uzlaşı protokolü belirlenmiştir. Buna göre ömür boyu, altı ayda bir ultrasonografi ile karaciğeri görüntülemek ve HCC’de çoğunlukla artan alfa feto protein (AFP, α-fetoprotein) kan düzeyini takip gerekmektedir. En yüksek risk, alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı sirozudur. Bunun dışında sirozu olmayan kronik hepatit B hastaları, batı dünyasında ve Japonya’da hepatitlerin çoğunu oluşturan hepatit C hastaları, HCV için çok işe yarayan anti-viral tedavisi sonrası HCV’si ortadan kalkan hastalar gibi çeşitli hasta gruplarında da bu taramaları önerenler vardır. Dolayısı ile doktorlar hastalarının özel durumlarına göre bir tarama programı belirleyip yürütecektir

Sirotik karaciğerde ultrasonografi ile HCC gelişimini saptamak deneyim gerektirir. Karaciğerde siroz olunca vücut bununla baş etmek için yenilenmeye çalışır ama karaciğer dokusundaki sertlik (fibrozis) bu yenilenmenin nodüller şeklinde gelişmesine (rejenerasyon nodülleri) izin verir. Bu nodüllerle, HCC odakları radyolojik olarak birbirine benzeyebilir. Takip için kullanılan tümör belirteçlerinden AFP hastaların %5 kadarında hiçbir zaman yükselmeyebilir. Yani radyolog veya klinisyen şüphede kaldığı zaman ultrasonografiden sonra BT, MR hatta PET gibi görüntüleme yöntemlerini kullanabilir, hala ortada kalınan vakalarda da nodüllerden biyopsi yapabilir.

Karaciğer kanserinin cerrahi tedavisi

Hepatoselüler kanserde altın standart tedavi seçeneği, cerrahi olarak HCC odağının çıkartılmasıdır (rezeksiyon). Aslında karaciğer rezeksiyonu sadece HCC için değil tüm karaciğer malign tümörlerindeki (kötü huylu, kanser) en etkili tedavi seçeneğidir. Karaciğerden bir kitle rezeke ederken karar vermede dört konu önem taşır. Bunlar:

Tümörün boyutu Tümör odağı sayısı Tümör veya tümörlerin yerleşimi Karaciğerin fonksiyonel kapasitesidir.

Karaciğerden bir kitle çıkartılırken yapılacak rezeksiyonun büyüklüğü geride kalacak karaciğer dokusunun hacmini belirler. Karaciğer büyük bir doku olmasına rağmen rezeksiyonu takiben belirli bir hacmin altına düşerse ameliyat sonrası karaciğer fonksiyonlarında yetmezliğe, dolayısı ile hayatla bağdaşmayan sonuçlara yol açabilir. Rezeksiyon sonrası geride kalacak karaciğer hacmini kitlenin boyutu, sayısı ve karaciğer içindeki yerleşimi belirlemektedir. Ameliyat öncesi yapılacak görüntüleme yöntemleri ile ameliyat sonrası ne kadar bir karaciğer hacmi kalacağını belirlemek mümkündür.

Geride kalan hacmini bazen tümörün sayısı ve büyüklüğünden çok kitlenin yerleşimi belirler. Karaciğere gelen ve karaciğerden çıkan kan damaraları ile karaciğerden çıkan safra yollarının tümör veya tümörler ile ilişkisi bazen tümörün kendi hacminden bağımsız olarak çok geniş dokuların çıkartılmasını gerektirir. Bazı özel noktalara yerleşen tümörlerin boyutu çok küçük olsa bile geride kanser bırakmadan (R0) rezeksiyonu mümkün değildir. Dolayısı ile tümörün hacmi ve sayısı kadar nerede yerleştiği de rezeksiyonu değerlendirirken çok önemlidir.

Anatomik özelliklerin önemini açıkladıktan sonra karaciğer fonksiyonel durumunun da önemini açıklamamız gerekiyor. Aynı hacimdeki normal karaciğer dokusu ile kronik karaciğer yetmezliğinin çeşitli evrelerindeki karaciğer dokusunun, yağlı bir karaciğerin veya kemoterapi almış bir hasta karaciğerinin fonksiyonel kapasitesi birbirinden çok farklıdır. Kronik karaciğer yetmezliği, yağlanma veya kemoterapi süresi arttıkça fonksiyonel kapasite düşer. Dolayısı ile de fonksiyonel kapasite azaldıkça, kronik karaciğer hastalığı ilerledikçe geride bırakılması gereken karaciğer hacmi artar. Öyle ki, ileri evre yetmezliklerde küçük bir karaciğer hacminin rezeksiyonu dahi tolere edilemez, rezeksiyon değil her ameliyat hayati olarak risk yaratır.

Bu nedenlerle karaciğerde HCC’si olan hastanın tedavisini planlarken ilk bilmemiz gereken konu hastada karaciğer yetmezliği var mı yok mu sorusunun yanıtıdır. Eğer kronik karaciğer yetmezliği varsa ikinci önemli nokta bunun derecesinin ne olduğudur.

Child-Pugh skorlama sistemi nedir? Karaciğer kanseri evrelemesi

Karaciğer fonksiyonlarını çeşitli açılardan değerlendiren pek çok yöntem tanımlanmıştır. Bunlardan en çok kullanılan Child-Pugh skorlama sistemidir. Bu skorlama sisteminde hastanın:

Total bilirubin düzeyi Albumin düzeyi INR düzeyi Karında asit (sıvı) varlığı Ensefalopati (beyin işlev bozukluğu) durumuna göre 1 ile 3 arası puanlar verilir. Toplamda alınan puan 5-6 ise hasta A, 7-9 ise B ve 10-15 ise C evresinde kabul edilir.


Child-Pugh skorlama sistemi aslında hastanın bir ve iki yıl içinde hastalığa bağlı yaşamını kaybetme olasılığını gösteren bir skorlamadır. Evrelere göre bir ve iki yıllık hasta sağkalımları şöyledir:

A evresi için %100 ve %85, B evresi için %80 ve %60, C evresi için de %45 ve %30’dur.


Bu evreleme dolaylı olarak fonksiyonel kapasiteyi gösterdiği için cerrahi sonrası kalacak hacim de evrelere göre şu şekilde revize edilmektedir, Normal karaciğer dokusu zemininde HCC gelişirse cerrahi sonrası geride nativ (doğuştan gelen, ameliyat öncesi hal) karaciğerin %25’i kalsa dahi hasta hayatta kalabilir. Child-Pugh A evresinde ise geride nativ karaciğerin en az %40’ı kalmalıdır. Child-Pugh B ise ancak sınırlı rezeksiyonlara izin verilir. Child-Pugh C ise rezeksiyon yapılamaz. Tüm bu nedenlerle HCC saptanan hastaların ancak %15-25 kadarında cerrahi rezeksiyon mümkün olmaktadır.

Karaciğer kanserli hastaya karaciğer nakli yapılabilir mi?

Çeşitli koşullar varlığında HCC’li hastada karaciğer nakli kür sağlayan (hastalığı tamamen ortadan kaldıran) bir yöntem olarak kendini ispatlamıştır. HCC çoğunlukla (%80-90) kronik karaciğer hastalığı zemininde ortaya çıkan bir kanserdir. Yani kronik karaciğer hastalığı kansere yol açan bir özellik yaratmaktadır. Dolayısı ile zemin bozukken HCC odaklarını çıkartmak (rezeksiyon veya ablasyon yöntemleri) aslında mantıken gelecekte HCC‘nin nüks edeceğini kabul ederek yapılan bir tedavidir. Yine mantıken zemin düzeltilirse, yani karaciğer nakli ile sağlam karaciğer dokusu kazandırılabilirse, yeni HCC gelişim olasılığı da azalacaktır.

Çalışmalar erken evre HCC’lerde karaciğer nakli sonuçlarının fevkalade iyi olduğunu göstermektedir. HCC evresi ilerledikçe (tümör çapı ve/veya sayısı arttıkça) karaciğer naklinin tümör açısından başarısı düşer yani hastalık tekrarlamaya başlar. Yine de uzak metastaz yapmamış ileri evre HCC’lerde dahi karaciğer nakli hiçbir şey yapmamaktan daha iyi sonuç vermektedir. Burada akla o zaman neden her HCC’ye nakil yapılmıyor sorusu gelebilir, yanıtı basit ama üzücüdür. Yeterli organ olmadığı için HCC hastaları arasında bundan en çok fayda görecek hasta grubuna nakil yapılması mecburiyeti vardır.

Organ naklinde bilindiği gibi iki türlü organ kaynağı vardır, biri kadavra, diğeri canlıdır. Herkesin uygun bir canlı vericisi olmadığı için ve canlı karaciğer nakli verici ameliyatı çeşitli komplikasyonlara gebe olduğu için bu karar sıradan bir ameliyat kararı gibi kolay değildir. Kadavra organ çok az bulunduğundan nüks etme olasılığı düşük, çok sınırlı ve erken evredeki HCC hastasına kadavradan karaciğer nakledilmesine izin verilmektedir. Eğer uygun bir canlı verici varsa ve hem verici, hem de alıcı artmış nüks olasılığı ile ameliyata bağlı komplikasyon olasılıklarını kabul ediyorsa tecrübeli merkezlerde, karaciğerin içine sınırlı tüm HCC hastalarında canlıdan karaciğer nakli yapılabilmektedir. Tümörün evresi büyüdükçe nakil sonrası HCC’nin nüks etme olasılığının arttığı ve nüksün ortaya çıkacağı zaman aralığının kısalacağı kabul edilmesi gereken iki gerçektir. Nüks yeni nakledilen karaciğerde veya akciğer, kemik ve periton yüzeyi gibi diğer organ ve dokularda olabilir. Bu olasılığın yüksek olduğunu gösterebilen tümör çapı ve sayısından başka pek çok parametre saptanmıştır. Hekimler nakil kararı alırken bunları da değerlendirmektedir.

Hepatoselüler kanserli (HCC) hastada Milan Kriteri nedir?

Karaciğer nakli 1960’larda ilk kez başlatıldığında çok zor ve ölüm riski yüksek bir ameliyat olduğu için vakalar neredeyse ölmesi doğal kabul edilen, ileri evre HCC hastalarından seçilmişti. Karaciğer nakli teknik olarak yapılabilir hale geldiğinde görüldü ki bu grup HCC hastalarında nakil başarılı olsa bile hastalık kısa sürede nüks ediyordu Bu nedenle HCC’li hastalara nakil yapılmasının uygun olmadığına karar verilmek üzereydi. 1996 yılında daha dünyada yapılan toplam karaciğer nakli sayısı üç-dört binlerdeyken, İtalya Milan Üniversitesinde bir cerrah (Mazeffero), iki yıllık bir çalışma ile kırk kadar, belirli sayı ve büyüklükteyken saptanmış HCC hastasına, HCC olmayanlar kadar güvenle karaciğer nakli yapılabileceğini gösteren bir çalışma yayımladı. Bundan sonra bu kriterler hemen her ülkede kadavradan nakil için HCC’li alıcıların belirlenmesinde bir kural olarak kullanıldı.

Milan Kriteri ile kastedilen aslında erken evre HCC’dir ve her kanserde olduğu gibi erken evrede yakalanan kanserin kür (tamamen iyileşme hali) şansı daha geç evrede yakalananlara göre yüksektir. Ülkemizde de Milan Kriterleri içinde olan HCC hastasına, uygun kadavra karaciğer çıkarsa nakil yapılmaktadır. Hasta Milan dışıysa evresini düşürmek için (downstaging) çeşitli tedaviler uygulanabilir, işe yararsa Milan Kriteri içindeki hastalar gibi kadavradan nakil olabilir. Eğer hasta Milan Kriteri içinde olmasına rağman kadavradan başka (canlı verici) şansı yoksa, listede beklerken ilerleme olasılığını azaltmak için (bridging, köprüleme) çeşitli tedaviler denenebilir. Kadavra beklerken Milan kriteri dışına çıkarsa hasta kadavradan nakil şansını kaybeder.

Karaciğer kanserinin ameliyatsız tedavisi

Tedavide altın standart rezeksiyon olmasına rağmen, çok sınırlı bir hasta grubunda (%15-25) cerrahi dışı tedavi mümkün olduğu için diğer yöntemlere daha sık başvurulur. Bu nedenle HCC tedavisini birazdan anlatacağımız tüm tedavi seçeneklerini birlikte düşünme ve uygulama olanakları bulunan, bu konuda deneyimli ekipler planlamalıdır. Aksi taktirde hastalar başvurdukları ekiplerin olanak ve deneyimleri çerçevesinde bir tedaviye mahkum kalır.

Karaciğer kanserinde lokal ablasyon (hastayı ameliyat etmeden veya ameliyat sırasında radyolojik yöntemleri kullanarak tümörü ortadan kaldırma yöntemleri) lokorejiyonel tedavi (hastanın damarından anjiyografik yöntemlerle girilerek karaciğerdeki tümörüne ilaç veya radyoaktif madde vermek) ve kemoterapi seçenekleri mevcuttur. Lokorejiyonel tedavileri, lokal ablasyon yöntemleri, kemoebolizasyon (TACE) ve radyoembolizasyon (TARE) olarak sınıflandırabiliriz.

Lokal ablasyon yöntemleri girişimsel radyolojinin çeşitli tekniklerle karaciğerdeki tümörü lokal olarak tedavi etme çabasıdır. Bunlar:

Alkol enjeksiyonu Radyofreakans ablasyon (RFA) Mikrodalga Ablasyon (MWA) Kriyo ablasyon (dondurarak) Yüksek yoğunluklu odaklanmış ses dalgaları ile ablasyon (HIFU) Geri dönüşümsüz elektrik enerjisi ile ablasyondur (IRE).


En sık mikrodalga ablasyon, radyofrekans ablasyon ve alkol enjeksiyonu uygulanmaktadır. Bu yöntemin başarılı olabilmesi için sayı boyut ve yerleşim çok önemlidir. MWA ve RF’te ise yakılacak odak 2.5 cmden küçük olduğu taktirde başarı şansı çok artar. Her iki yöntem için de tümörün karaciğerin yüzeyinden (derin yerleşimli) ve büyük damarlardan uzak olması gerekir. Damara yakın olan tümörlerde ablasyon için yeterli yüksek ısıya ulaşılamamaktadır. Tümör odak sayısı üçten az ve boyut küçükse bu yöntemlerle yapılan tedavi, cerrahi rezeksiyon kadar etkili olmaktadır. Yüzeydeki kitlelerde komşu olan diyafram, kalın bağırsak, duodenum ve mide yanabileceği için MWA ve RFA tercih edilmez. Gerektiğinde yüzeydeki kitleler için alkol enjeksiyonu veya çevre dokuyla arasına balon koyup MWA veya RF yapılmaktadır. Alkol enjeksiyonu, MWA veya RFA kadar homojen etki göstermediği için başarısı onlar kadar yüksek değildir.

Lokal ablasyon yöntemleri ile gereğinden fazla karaciğer dokusu çıkartılmamış ve hasta ameliyat edilmemiş olur. Korunacak her karaciğer hacmi fonksiyon açısından önemlidir. HCC’li hastalarda yapılacak her ameliyatın yaratacağı yapışıklıklar ileride gerekebilecek nakil sırasında işleri zorlaştıracaktır. Girişimsel radyolojinin yaptığı perkütan (lokal anestezi altında ciltten geçilerek yapılan) işlemler bu açıdan da avantaj sağlar.

Bazen cerrahi rezeksiyon ve lokal ablasyon yöntemlerinin birlikte uygulanması gerekir. Kronik karaciğer zemininde karaciğer hacmini korumak için büyük kitleler cerrahi ile küçük ve derin yerleşimli olanlar ameliyat sırasında lokal ablasyon yöntemleri ile tedavi edilebilir. Ameliyat sırasında büyük damarlara komşu olan kitlelere de lokal ablasyon başarı ile uygulanabilir. Bunun için karaciğere giren damarlara geçici süre ile klemp konup (Pringle manevrası) kan akımı kesilir. Böylece büyük damarların içinden geçen kan işlem sırasında ısıyı düşürüp yöntemin etkinliğini azaltmaz ve perkütan yapılsa başarısız olacak yöntem ameliyat ile başarılı hale geçer.

Kemoembolizasyon nedir? (Trans arterial chemo embolisation-TACE)

Hastanın kasık atardamarından lokal anestezi altında bir kataterle girilip karaciğerde tümörü besleyen arter bulunur, buradan yüksek doz kemoterapi verilip daha sonra da bu arter çeşitli yöntemlerle tıkanarak (embolize edilerek) tümörün beslenmesi bozulmuş olur. İşlem ağrısızdır ama işlemden sonra sağ üst kadranda ağrı, bulantı, kusma ateş ile karakterize “embolizasyon sonrası sendromu” gelişebilir. İşlem bazen tümörü tamemen yok eder bazen de küçültür.

Radyoembolizasyon nedir? (Trans arterial radio embolisation-TARE)

Kemoembolizasyondaki gibi kasıktan lokal anestezi altında girilen bir kateter ile karaciğere ve tümörü besleyen damara ulaşılır. Radyoaktif Yttrium Y90 içeren mikro küreler buradan damar içine verilir. Küreler tümör dokusu içinde takılı kalarak hem damarları embolize etmiş hem de içerden radyoterapi uygulamış olur. Diğer adı “intra-arterial brachytherapy”dir.

Hem TAKE hem TARE belirli durumlar varlığında yapılabilir ve işe yarar, hem de kendine özel yapılmaması gereken durumlar vardır. Bu nedenlerle HCC tedavi planlaması çok özeldir. Cerrah, hepatolog, radyolog, girişimsel radyolog, tıbbi onkolog, nükleer tıp uzmanı ile anestezi ve reanimasyon uzmanı ortak bir konseyle bu hastaların tedavisini planlamalıdır.

Karaciğer kanseri tedavi edilebilir mi?

HCC bir kanserdir, erken evrede yakalanan pek çok kanser gibi tamamen iyi olma şansına sahiptir. Erken evrelerde cerrahi (rezeksiyon veya transplantasyon) ve lokorejiyonel tedaviler ile, geç evrelkerde de lokorejiyonel tedaviler ve kemoterapi ile hastalarda tam iyileşme, bunun mümkün olmadığı hastalarda da ömrü uzatıp ve şikayetler hafifletilmektedir.

Hepatoselüler kanserli (HCC) hastada nasıl bir ameliyat yapılır?

HCC’de iki çeşit ameliyat vardır. Bunlar rezeksiyon ve transplantasyondur.

Rezeksiyon yani tümörün cerrahi olarak çıkartılması yapılabilen her hastada en uygun tedavidir. Rezeksiyon yaparken karaciğerin normal bir karaciğer dokusu mu yoksa sirotik mi olduğu çok büyük önem taşır. Normal karaciğer dokusunda gelişmiş bir HCC varsa geride bırakılacak karaciğer dokusu mevcut olanın %25’i kadar küçük olabilir. Böyle bir durumda karaciğeri rezeksiyonu karaciğerin anatomik sınırları hesaba katılarak yapılır ve daha iyi sonuç verir. Çünkü anatomik sınırların dikkate alındığı rezeksiyoınlarda hastalığpın cerrahi tedavisi daha başarıldır. Zeminde kronik karacişğer hastalığı varesa burada yetmezliğin evresine göre Child A’da geride %40 karaciğer bırakmak gerekir, Child B’de ancak sınırlı bir rezeksiyon yapılabilir Child C’de ise rezeksiyon mümkün değildir. Bu nedenlerle sirotik hastada cerrahi 1 cmlik pay azru edilir ama sınırların temiz olması bile yeterli kabul edilir (non anatomik rezeksiyonlar) Hem bu sınırlı rezeksiyon hem de kronik karaciğer hastalığının HCC geliştirme olasılığının yüksek olması sirotik hastalarda HCC’nin daha sık nüksüne yol açar.

Transplantasyon, kronik karaciğer zemininde gelişmiş HCC için en ideal tedavidir ancak burada sorun organ bulmaktır. Ülkemizde kadavra organ sıkıntısı çok büyüktür. Yılda yaklaşık 500-600 kadavra temin edilebilmekte buna karşın 7-8 bin karaciğer hastası organ beklemektedir.

HCC ancak erken evredeyken (Milan kriterleri içindeyken) kadavradan nakile izin verilmektedir dolayısı ile ülkemizde HCC’li olup kadavradan nakil olabilmek piyangoda büyük ikramiye kazanmak kadar zordur. Alternatif yöntem canlıdan karaciğer naklidir. Canlıdan nakil için uygun bir karaciğer bulmak gerekir. Akrabalar arasında veya etik kurulların onayladığı yakın arkadaşlar arasında canlıdan nakil mümkündür. Burada verici için çeşitli özellikler gerekir. En temel özellik vericinin hiçbir hastalığı olmamasıdır. Bundan sonra kan grubu uyumu gerekir. O kan grubundaki bir alıcı sadece O grubundan alabilir. AB grubundaki alıcı her gruptan (A, B, AB ve O), A ve B grubundakiler ise kendi grubu ve O grubundan alabilir. Rh faktörü önemli değildir. Bu iki gereklilik yerine geliyorsa bu kez vericinin karaciğer hacmine sıra gelir.

Karaciğer vericisi karaciğerinin bir kısmını verdikten sonra ona yetecek kadar bir kısım sağlıklı olarak kalmalıdır. Bu oran pek çok merkezde %40 olarak kabul edilmektedir. Yani eğer vericinin 1000 gr karaciğeri varsa bunun en çok 600 gramını verebilir. Bu oranı %30’lara kadar çeken merkezler vardır ancak bilinmelidir ki her düşük yüzde verici için riskin artması demektir. Bu hesaplama aslında aynı zamanda alıcı için de önemlidir. Alıcıya da kendi vücut ağırlığının %1’i kadar bir karaciğer nakletmek gerklidir. Yani 80 kg’lık birisine 800 gramlık bir karaciğer parçası nakledilmelidir. Burada da %1’lik oranı %0.8 hatta %0.6 ‘ya kadar indiren merkezlewr vardır ama bu durumda da alıcıya takılan yeni karaciğerin yetmezliği söz konusu olabilecektir. Yani hastalığı olmayan ve kan grubu uyan bir verici adayı hacimsel olarak yeterli karaciğere sahipse bundan sonra damar yapılarının ve safra yollarının da nakil için uygun bir anatomik özelliğe sahip olup olmadığını değerlendirmeye gelir. Bu da uygunsa tüm kan ve görüntüleme yöntemleri ile vericide hiç bir sorun olmadığı anlaşılana kadar değerlendirilir. Tüm branşlar vericiyi konsülte eder, pisikiyatri rusal durumunun uygunluğuna bakar ve sonuçta herkes onay verirse bu ameliyat gerçekleştirilir.

Karaciğer rezeksiyonu ve transplantasyonu tekniği hakkında burada detay vermeye gerek yoktur ama bilinmesi gereken karaciğer rezeksiyonun oldukça ciddi bir ameliyat olduğu, transplantasyonun ise bir insanda yapılabilecek en komplike ameliyatlardan bir olduğudur.

Başkent Üni̇versi̇tesi̇ Ankara Hastanesi̇ - Tanı ve Tedavi Birimlerimiz

Başkent Üni̇versi̇tesi̇ Ankara Hastanesi̇ - Tanı ve Tedavi Birimlerimiz

Organ Nakli Merkezi

Böbreklerin ana görevleri vücudun su, elektrolit ve mineral içeriğini düzenlemek, metabolizma sonucu ortaya çıkan atık maddelerle yabancı maddeleri vücuttan uzaklaştırmak ve bir takım enzimleri ve hormonları üretmek ve salgılamaktır. İnsan vücudunda, normalde iki böbrek bulunur, ancak sağlıklı olan ve yeterli çalışan tek bir böbrek de vücudun tüm gereksinimlerini rahatlıkla karşılayabilir. Böbreklerin çok çeşitli hastalıklara bağlı olarak bu görevlerini kısmen veya tamamen yapamaz hale gelmesi böbrek yetersizliği olarak tanımlanır.

Son dönem böbrek yetersizliği nedir?

Kronik böbrek yetersizliği uzun süreli, ilerleyici ve kalıcı böbrek hasarına neden olur. En çok şeker hastalığına, tansiyon yüksekliğine ve nefrit denilen böbreklerin çoğunlukla nedeni belli olmayan bağışıklık sistemiyle ilişkili iltihabi hastalıklarına bağlı olarak gelişir.Böbrek yetersizliği çok ilerlediği zaman ise son dönem böbrek yetersizliği olarak isimlendirilir. Bu dönemde hastalarda aşırı yorgunluk ve iştahsızlık hali, ellerde, yüzde ve ayaklarda şişlik, ciddi tansiyon yüksekliği, bulantı ve kusma, nefes darlığı, uyuma güçlüğü meydana gelir. Bu belirtiler ortaya çıktığı zaman hızla böbreğin görevlerini yerine getirecek tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.

Bu dönemdeki hastalar için, başlıca 3 tedavi seçeneği vardır:

1. Sürekli, düzenli hemodiyaliz
2. Sürekli periton diyalizi
3. Canlı ve kadavra donörlerden (vericilerden) yapılan böbrek transplantasyonu


Hemodiyaliz Tedavisi

Hemodiyaliz tedavisi bir hemodiyaliz merkezinde haftada 3 kere 3 ila 5 saat uygulanmaktadır. Bu süre içinde hastanın kanı bir filtreden geçirilerek zararlı atıklar ve fazla su vücuttan uzaklaştırılmakta veya gerekli mineraller vücuda verilmektedir.

Tedavi süresinin rölatif olarak kısa olması, atıkların etkin bir şekilde vücuttan uzaklaştırması ve merkezin hastalar için bir sosyal ortam oluşturması başlıca avantajlarıdır.

Damar erişim yoluna ihtiyaç olması, tedavi sırasında kanın pıhtılaşmasını engelleyen ilaçların kullanılması, kan basıncında oynamalar olması, diyet ve tedaviye sıkı uyum gerektirmesi başlıca dezavantajlarıdır. Hemodiyaliz sırasında görülebilen sorunlar ise tansiyon düşmesi, kramp, bulantı, kusma, baş ağrısı, göğüs ağrısı, sırt ağrısı, kaşıntı, ateş ve titremedir.

Periton Diyalizi Tedavisi

Öncelikle karına kateter adı verilen silikon bir tüp yerleştirilir. Kateterin bir kısmı karın dışında, orta kısmı karın cildi altında ve üzerinde çok sayıda küçük deliklerin olduğu kıvrık son kısmı ise karın içinde bulunur. Hasta, işlemi kendi başına ve emniyetli bir şekilde yapacak duruma geldiğinde tedavi başlatılır. Karın boşluğu periton adı verilen bir zar ile kaplıdır. Bu zar vücutta biriken atık maddelerin, çeşitli toksinlerin ve fazla sıvının diyaliz sıvısına geçişine olanak tanıyan özelliktedir. Bunu sağlamak için günde birkaç kere karın boşluğu diyaliz sıvısı ile doldurulur, bu sıvı belirli bir süre karında bekletilir ve bu süre sonunda karın boşaltılır. Doldurma ve boşaltma işlemi değişim olarak isimlendirilir ve yaklaşık olarak 30-40 dakika alır. Karında bekletilme süresi de değişmekle birlikte örneğin tipik bir günde 4 değişimlik diyalizde gündüz 3 kere 4-6 saat gece ise bir kere 8-10 saattir. Periton diyalizi hemodiyalizden farklı olarak her gün uygulanır.

En önemli avantajı kansız bir yöntem olduğu için damar giriş yoluna ihtiyaç olmamasıdır. Periton diyalizi aynen kişinin kendi böbrekleri gibi aralıksız bir şekilde atık madde ve sıvı uzaklaştırılması sağlamaktadır. Bu durum daha serbest gıda ve su alımına olanak sağlamaktadır.Periton diyalizi kişinin günlük aktivitesini daha az kısıtlar. Hastalar daha özgürdür. Merkeze gitmek zorunda kalmazlar.

En önemli dezavantajı enfeksiyonlardır. Başta karın zarı infeksiyonları (peritonitler) olmak üzere çıkış yeri ve tünel infeksiyonları oluşabilecek önemli sorunlardır. Beslenmeyle ilgili komplikasyonlar diğer dezavantajlardır. Bir yandan periton sıvısına atıkların yanı sıra vücut proteinlerinin de atılması ve karın içi basıncının artmasına sonucu gıda alım kapasitesinin azalmasına bağlı protein ve enerji beslenme bozukluğu olur.

Böbrek Vericileri (Donörleri) İçin Bilgiler

Son dönem böbrek yetmezliğinin en iyi tedavisi böbrek naklidir. Diyalize başlama aşamasına gelen hastaların diyaliz tedavisinde 6 ay – 1 yıl gibi bir süre geçirdikten sonra nakil olması böbrek nakli tedavisine ulaşmak için vakit kaybetmek olur. Nakil şansı olan bir kişiyi diyalizde bekletmek doğru bir yaklaşım değildir. Diyaliz tedavisine başlayacak bir hastanın böbrek bağışlayabilecek yakınları başlangıçta ilgili ve istekli olurlar. Ancak diyaliz tedavisi başladığında hastalarının yaşamını sürdürebildiğini görerek böbrek bağışlamak fikrinden uzaklaşabilirler. Oysaki sevdikleri diyalizde geçen her senede iki – üç sene yıpranmaktadır. Bu sebeple sevdiklerinin diyalizde geçireceği on yıl onları 20 -30 yıl yıpratacaktır. Bu sürecin kaybından sonra nakil olmak kaybedilen zamanı geri kazandıramaz. Bu sebeple nakil şansı olan hastaların uzun yıllar kaybetmeden mümkünse diyalize başlamadan önce nakil olması en uygun tedavi seçeneğidir.Vericinin, hastanın ve ailenin yaşamını rahata kavuşturma şansı vardır.

Canlıdan böbrek nakli güvenli ve başarılı bir tedavi yöntemidir. Canlıdan Böbrek nakli sonrası birinci yıla gelindiğinde %95, sağlıklı ve diyalizden uzak bir yaşam sağlanmaktadır.

Düşünülenin aksine böbrek bağışlayan kişilerde böbrek yetmezliği gelişmesi riski artmaz. Canlı organ naklinde en önemli ana prensip, hiçbir sağlık problemi olmayan ve gönüllü olarak bir yakınına hayat kazandırmak için önemli bir fedakarlık yapan böbrek vericisinin zarar görmemesi üzerine kurulmuştur. Organ nakli merkezinde uygun olarak değerlendirilen kişiler böbrek bağışladıktan sonra hayatlarında bir değişiklik olmadan yaşamlarını sürdürebilirler.

Böbrek bağışına karar verdiğinizde öncelikle sizin sağlığınızın zarar görmemesi için çok ayrıntılı incelemeler yapılacak, ancak daha sonra organ bağışını kabul edilecektir. Bunun incelemeler sırasında en küçük bir tereddüt oluşursa, durum size ve hastanıza bildirilerek başka bir donör aranması yoluna gidilecektir.Ameliyat ile ilgili kararınızı her hangi bir zamanda değiştirebileceğiniz unutmayınız.

Canlı vericiden böbrek nakli için alıcı ve verici hazırlık aşaması merkezimizde bir hafta içerisinde tamamlanmaktadır.

Canlı vericiden böbrek nakli için yasal olarak gerekli akrabalık derecesi 4 kuşak içermektedir.

1. Derece akraba: Anne,baba,çocuk
2. Derece akraba: Kardeş,dede,nine,torun
3. Derece akraba: Amca,dayı,hala,teyze,
4. Derece akraba: üçüncü derecedekilerin çocuklarıYeğen-Kuzen (kardeş çocuğu)

Eş akrabaları da aynı şekilde derecelendirilir.

• Dördüncü derece dışındaki başvurular İl Sağlık Müdürlüğünde kurulan Etik Kurulun da değerlendirilir.Etik kurulda iki haftada bir kez toplanarak hastaları değerlendirir..kurulda onaylanan hastaların operasyonları planlanarak hastaya bildirilir.

Hekiminiz organ bağışlamanızda sakınca görmüyorsa bir böbreğinizi gönül rahatlığıyla hastanıza verebilirsiniz. Bu durum sizin normal yaşam sürenizde hiç bir değişiklik yapmayacaktır.

Böbreğinizi bağışlamanız için herhangi bir üst yaşıt sınırı yoktur. 65 yaş üzerinde genelde tüm organlar ile beraber böbrekler de yaşlanır ve kısmi fonksiyon bozuklukları daha sık görülür. Yine de çoğu kez bu yaşın üzerindeki kimselerin böbrekleri de tamamen sağlıklı bulunarak organ bağışlamalarına izin verilir.

Hepatit B veya C hastaları ileri karaciğer hastalıkları yok ise böbrek nakli olabilirler.

Yapılacak incelemeler sonucunda, o an için böbrek fonksiyonlarınız yeterli bulunsa bile, daha önceden ciddi bir böbrek hastalığı geçirmiş olmanız, şeker hastalığı saptaması durumunda uygun bir donör olmadığınız size bildirilecektir.

Böbrek nakli yapılabilmesi için alıcı verici arasında, ABO kan grubu sisteminde uyum olmalıdır, uyum kuralları kan naklindeki gibidir. Rh kan grubu tipi organ nakli sırasında önem taşımaz, yani Rh negatif bir kişi Rh pozitif bir kişiden böbrek alabilir.

Alıcı ile verici arasında uyum aranan ikinci sistem, doku grubu olarak bilinen HLA sistemidir. İki bireyin dokuları birbirine ne kadar benziyorsa nakledilen organın hastanın vücudu tarafından reddedilmesi olasılığı da o kadar azdır. Tek yumurta (birbirinin tıpatıp aynı olan) ikizlerin arasında yapılan organ nakillerinde red söz konusu değildir. Genellikle anne ve babaların dokuları, çocukları ile kısmi bir uyum gösterir. Kardeşler arasında ise, tam uyum, veya orta derecede uyum gözlenebilir, bazen de tam bir uyumsuzluk ile karşılaşılabilir. Günümüzde canlı vericisi olan bir hasta doku uyumu olmasa da başarılı sonuçlarla nakil olabilir. Canlı veya kadavra nakillerindeki önemli testlerden biri de Cros testidir.

Bu testte alıcı ve vericinin kanları karıştırılır bu şekilde organı red riski değerlendirilir.

Organ nakli planlanan hastalara çok gerekli olmadıkça “kan ve kan ürünü transfüzyonu” yapılmaması çok önemlidir. Çünkü kan ve kan ürünü transfüzyonu sırasında bağışıklık sisteminiz başka insanların dokuları ile karşı karşıya gelir ve bu sebeple gelişebilecek aşırı duyarlılık sebebiyle nakledilecek böbreğin hemen red olması problemi gelişebilir. Bu durumdaki hastaların böbrek nakli olması çok problemli olabilir.

Bütün bu tetkik ve incelemelerin, sonuçlarının uygun olması durumunda nakil gerçekleştirilecektir.

Organ naklinde en önemli amaç hasta bireyi sağlıklı birey haline getirmektir ve tüm bu çabalar alıcı ve vericinin risksiz operasyonunu sağlamak içindir.

Organ bağışından önce vericilerde (donörlerde) yapılan incelemeler, çeşitli kan ve idrar tahlilleri, sağlığınızı genel anlamda gözden geçirmek ve ameliyat esnasında herhangi bir sorunla karşılaşmamanızı sağlamak için Kardiyoloji, Göğüs hastalıkları, Psikiyatri ve bayan vericiler için Kadın Doğum hastalıkları bölümlerinde detaylı muayeneleri ve böbrek sintigrafisi ve anjiografiyi içerir.

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

%PDF-1.2 %���� 34 0 obj > endobj xref 34 39 0000000016 00000 n 0000001127 00000 n 0000001516 00000 n 0000001723 00000 n 0000001879 00000 n 0000002215 00000 n 0000027940 00000 n 0000028169 00000 n 0000029387 00000 n 0000029995 00000 n 0000050186 00000 n 0000050728 00000 n 0000050955 00000 n 0000051495 00000 n 0000051591 00000 n 0000052810 00000 n 0000052831 00000 n 0000053653 00000 n 0000053674 00000 n 0000054429 00000 n 0000054450 00000 n 0000055231 00000 n 0000055252 00000 n 0000056030 00000 n 0000056051 00000 n 0000056863 00000 n 0000056884 00000 n 0000057688 00000 n 0000058907 00000 n 0000059391 00000 n 0000087513 00000 n 0000087784 00000 n 0000088013 00000 n 0000088034 00000 n 0000088804 00000 n 0000088825 00000 n 0000089513 00000 n 0000001212 00000 n 0000001495 00000 n trailer ] >> startxref 0 %%EOF 35 0 obj > endobj 71 0 obj > stream H�b```f``����� �� Ȁ� �@Q���~\G�00�=d@M�E-ss�-�e՝6�ͤ]J '$�\r��,Ga�V7��Z � ĺ`Q~�&� endobj 37 0 obj > /ExtGState > /ColorSpace > >> endobj 38 0 obj > endobj 39 0 obj > stream 8,V.]BiL9t)Laomnkfr5%H83&!q'*IXgjA0at?L)#p9L"&0QNT,U!Qm*Zu"sN@_@= 5p_%*LpEeMelk_oWn82iof16!ce,#Al.?sO3LpKKc^Ze4cMQWccb8f=]^IlT_18ro 0FY8o'dX5eTc0cGEt4Aq/N!&([LQR-pod-$*hf?n7HW=Ck*@:q.hsU^=GgP Ws'pj^/Q?kMI[oRL/agDbnGq+!FIETcCYi!V-:g(-A[=A PpSMZY855k$DfjN' ./,mt@]8q)@?ShK1U/D'.X^"rgiRP0Rt.JWE7 WB=*%9,+nW1fC Sq/PNRG_!>o2Q8-6$P"k`mIX5Fu5H%:>P7KFh9XomG\p^5qP %))q5!gq!c*l)%imK5QSG_!W>(jlSX-O_$uHk5]Ti$ej,J EYS=TG],omkQm#QQr@JJ]LM _i=ik!qZLu!N6.*5WM(IJ-[8,^]OQA0EPjkIL^ R$S6i!+_N.$k-,1oq2)XIOP2nt5:,RH5O+!h]YIipfgGD8@0lk,4)/J6'os aOn 1X (9rY[i W5HmZ]j65j8p_EIHHE\Qc3 T5FHV-CW!HNO]UA5F.8qNoS+7M ??==R%I1Pkmq!mG9kX,:?Cr2tdsQ[R,EkT4L7tbpRiMM-%/eZnr@n ifU/fEHFHH77MD\fh7IP)?])On#+rD[_V2B%M/=,%1`jDGW_[]8(qgNh.FUn+Q>C* XO&j]P,S$#oKd1u@\Qg=9+Fg&3bia2+3lLfLr*edX/1bWY.,FWq9QXY,h.,>C6'GR 1

pIF29 h/\+%['pDUH7Q6P_ q6?lSN:khf0Qm9KC9Lf$QG/[a7gQFp:Vh5lY?6t$jbU(aTfe_+TQ8Ia9+X..p3.P^ BrbZu=),*OD0^+N^%LXq)`i@iGNKjI+&Y$0`Fui?5(D9s`GKUA] TBe@,=U" qH>NcffZn-V]* _D=@W=A '$lT(=p0&:lp_6^n_+=g`H% lG-GrFjLg*[&A&ra1+fQG`Ir?l6`O:Lq+ r'>c'^3oFA8[rfsIfloW5hc *&DCTfD.: =Ri:X#TLMp#3g]c"usBWZN)Wka0JnIc4joM!3L rr$FQd[*u3aRGor7&FsqGo[] ^?WsuU0JFjY9>6::mSf_GWq/]:^5A`!7#k'kU\mC#[MmgirRTgVD3rJ'4=5O4P'kV B,`\WWJ@&m[9ichG[_foHMLmkDC/H6pXej\dpK,^qR?kE+YXDIGkb^I!HC/.iOLW, 3?"j5T][4qDIA,ufYj\O#aGB)(=,'o3* -PeD@49HRn(NLg`@VJgs04+5l]p?qeUp!r)@h#*fA ,]83d$Q#Lg!i5'!4qTegdX/OKi#02l+sY\I?])-.:,fX8U8f=#MKY/=FKrr`@A_0K :+_'D8QX#$ZAK16"O)j2iVL&'_TS*A5_>\>l,%d([/9tlQ^1'^:G7Be._Wm!kCENo 9CI5W8f'@+^QF_KY`GRDL[2"ojJjYNDrNt=k6t@_ob6j8Y."e-VFKT2B`pJPJ"?Nu !6JtSD?~> endstream endobj 4 0 obj > stream s4IA>!"M,*Ddm8XA:OX[!!*&R!(-_l"pP89"pbD,#RgtD#Rh1M#RCbI&.K'Y%1Nj\ $k fr)B'G0,9e `, iWpl`#mqLeKTnnpUpO1O ,8Rl5*9ZY%IO2Jh'QB$Hf'CtZ., c'pV-fs>'BI,*C"[Wg`M!Tb6j/(]Si#,Nl]&>m`<>G*VY:WrL#@d,m/Mb!dIK8]_E `f&O&(0af^$BcZlPk"WqjL^i3R'o,'L@lc9DfF@$knaI)!$&_tArD!-VoA+j\q@O# +Vej\pT^0LiC +.L7jo5$570fs>,8 RhE9$lLsepa-WT\r+epp'r>jnhVC7S,^.E%)G$U`P,J5N,24X?K`%E!>>k!QZ73@B ,JAD6dPUhg*7pO7!GLjcAlMZG=B1jWW,Y%@?*^9@Sg`W^6#) i*32K8IQ=''TCQ]'%J9Z\U:@(1BVnTa$ W-#FFgphuW_RqdQIcpEOpgQTm$j@o^/6dW+m^6dCa8 ,uD 'r5CTK 7A==f[8R$INL3?YnG93PJrrB@u`Sn+[h6"n"goB+%lGk!sAh->H 8`M[77 -Uc9!J7+leG19(DqGP9?gHK@W0pFMNC(d.m^Qk)TPF$`Z&$S \@Nm9QQ"RK!soOYlJE%FFsDEknCTqJ9"23[_?Q=cGkC5gYaI(R/3ndRb\To$YO,i0 %\5:9H4?rbb*-'D@TfHj Xa%?.[0.O'9 ,8JTWC%QVY2M,qU@[lA@Wc 3u"W$%`rEM&o^C$okM>KJ2&+Nd QT?B..k$Nu9$YerTh6ac!@8\H?pWd=RW\c9?eGl\f-G41>"#.`ql, T:@Z@0l?^RZBMNYJ=k#nY7-LD=, SUE*p&.(*\0?%!W[0lmm#jCuZG`je0*7iF0E2p9P"&)XUWFPXn1=U3,[qlWP ,8Rl5*9YT8huA\,MR!.I/.TB\[6,uR,qqJ^%_fs>,8JRnc\Ng7-AkYM3Y'8Ha' c%Slm&L`Ls[t)RGOhd-j%/ucgNBjCb.R&qK#^$lh["^KOZSBJ!& BZDkp3?]?F7cJ.Q`(m7! Bed0-oV?D"(bCEE=NA?Y^Ek(kf@=6V\ C/cCG/?[cA'u'T89mYnDp"rN5+^.c4@"-]Ljo)C9mp,XrnPcFP05Kmk VautkVkYp!TFSp-rhpiarU75F0BJKFP0oCtj[fbK*'t0de,@)trYUg`g7P%@g0C5I _B`,/WV]q8U8+pNoJuT&[6-pJ.kqOMH>JYXT PD>O.fjfff&b`Z/caDU!h$\2F5#"UaNHkJ"ko/sbpASM!T e#$:,MY+3j%At'^e[\+dA2/[' 7=KCtP9,_/>sEPp0+>$a X.d6J$*4ZC$2>B7\1+)f.6KbSc8[AEIYg.oue8>T%bjH8*&V.!$'mlo`"peC5`&s Af?qeCpu-kP76?EX9#6M'#-Q:e1=mj(3D+G.Z3mH?nb=W2R,&"p([/q]qZJhnM)- M=1Qt'bV+t?Pkn$^u%j-6!db7Y8CMKs3@3tY?m FK[qkIqt5H,]@j-Z:@JSC)Bd4DNEZq"m*\NKPOYG%j50(J/tWH#%kYohn?Y5\G_[C D]aNBN_Dt?2_'=-_3qWA^cI=6H3,2W91U,lp:V>'p"QVbff,>MhUuf,%j`K*QK92A M+N]V/JmAW!0,N>7.V+Tl/,`XMI`'6TM_F3nbNY]0#WD-nI,YKe)A+9nbKFZSn,Rs C39MM48a%o,sTKD4?qgbkcOd.RV]6s(u6,V0ekE5DZF O72)hMW>W6=5q)I')^EI)Klh\jp EH%C pljHXO6XA%\,p7 l#`a$(5TZ\KR87dF`[0BXlNQj8h2`E8?ga^,TG@>4J!Bm7 i4RaLB$H1f9U>0@E@9Cq),:WpU:AAp=pnH-PPa'SP`CJf4QJ_"'8u"tRhD1H$]qE/ '$:pZ:uF2?#cOr3`4ncUht"r,quZlu9ZKlVcWaM24AeoDc2'@orrA?UJ)jf5!)1F- e'@+('D%35V?YOllNON(A@7+n6QoJBW$(UlesIlMg3FAjOHJMdYOp!9)5dE6b8_Vp .6j\:khS@Y)b=X(H>EI7^IDq8XdgL(.6j\JdCOH[rDFPYH>-1*Q23.-rrA?E5NG^l 9R9fC`ldi+7#\"Cb8PsC[0?o]Ri:LRUIQM`7MKEB:dOG6^jIbNGDDI&W9XaIPm@4f c1]3R-[u6F@$n*6k!aOU">SmdZ/sSo#B8P?Hri4BfMe_`2@Xj7Nn7,[e?U,^\TJO2 CKYGgRZPKJrA\Y`2Jh'QB$HeHC7k%?^&J(k')qsM%L^ON2Jh'QB$H0,::AOf=]pGY 6EM_?fHPlE#?Jd&gsiOWV`rXdri5$hbar1Uf5E5/m3K9lk-AtV"@sP>75\/1r?2PF Cb+/1*0Uc2J>8Bo`MrB(_Dh='c1S]0q-]io$4m!8Qh@?B?`,:XjfC?>!0at-[m0ep ci3tK#Q7]?>HJ+To?7bkP3Yl3>H,F*0Le_U 5nT`Rf o'9-&g>^D)jH9lXEsf*oN24(CVT8fHXSN[9GjLV4FYff@%$LN(,'TV7JA(5R/Y7 hYT"ep9M)%0kq7eY,!0cOP0SV8"!=82 \7ek%I$.h3uY XHC#n']C7-#F`_nbAW_`(>=M )t,uoXnC,WuQS,Hn^TfnWpl\qb-p51)DEAL*$ _!6dThl4o5C^ Z!rq"3\*#4r$ CtZ.,c'pV-fs>,8Rl5(Lne\fgdu8h9j,nV/rS3,W%6Smq$Yi\p+K,))rr=lfY,,FP !'f%aq55r.Q\6H-rr>`-[\CPmrEQ>W&6setL,f0qlsQa$I+6ZXQp0^4\VSa^1_f[c rrALmp9@7!CaN_,G@r3&"6)22"IrgWCtZ.,c'pV-fFmpTNldqs'q \n\/Yc:->3`ho+9a0!IP6NM0q:QP 0`&,p"'^T*X?r88YJ]j+J5B4:ICAmj%ksrgK(86M=_751,`9E%'#9iO$@ ,' 0pt*tcL1mf*9!e=ZR#UB9]sg9&&a P?M\?icY7g%oGhQ?aIrLCZ9YLRXNb\F)#:9Cjr'0/*Qi12uGE20maH*L=cDZ8,iQ$ (aCqTfs>,8Rl5*9ZY%INR6aeo!+e!,Ysr:.ORb_.6UJ1&5pIC9Rl3)I#%n8F2*!?0 RWPP&a(ESc$h_E:/s1DT7h^?6Qa^%&9$G$d$ $'Sk1M4n$2Jh'QB$Hf'CtZ.,c'pU*[H/,QT(1cdRHK,- Hm5Q4kN#EDG3SqH@+Y\HE:/-d66%/1+Z,S&e,5S $u LFb3?rO7!qnffYKLHPFl,l\)-$4s\`5hTIai9o314,b3)L,f)\b0g*-_46\ @]MA14C]Rn`0NQ@-G#jk^g(0%I,s&en[9gpAMUI-,ND7Sis*1&n$XA]R'#ILiB?,l ()\ ,8Rl5*9Yd(RgS!(%cP!,g?:KAfO$V4kO[Kj[iCr]4ZaSL(MQmd%>*Q#:a[Jf9# ggd1b\=E,W>"EB,?3VaV5uYFeMN#eg4G?s)BZuE@(r/i`^=*VLFZ@dGbc8abAeCRZ AJW:>j5[tsom3eFU$Y.&9jhi*?(*i>8goR]>>n ]]6-HuRh692b6. oTTlDYl\/B?&5=@G_u#TJseVh-kWI>U4RX"'Q1W9#!%(OA7V,]0?tF q.\tc5"eqi*5)Mq(cua`Q,b2 ,jl_L[:!(au=.,S=j"VeBg=&_-LK(Oc+( Gjg^cUAdUOkW7a%f%r6D1l4Oe36!@1&abVNU(sCTrH9.[!1bmhEKEIT+gsHAlf3t '!Bj1aCtM&:/QUn#cn98( m68#mM_YOq,&eKe50MQ7V+)Bf[l5+lIC7n\+'"nWejm42bf3b*i*2*,47.X+B$Hf' CtZ.,c'pV-fs>,8KUVn:WS("Cg1`:X--i2?_@=n4)MEt0-hhaJZ%,6(e,(%Krr?VN J)aCp^4#M!55Ul-o=k5)g8"Y=F+,L4rr?epqK^?c!'BY0OnW,\!*n%FkO[p[n2ET' C=ZOGs[D_)EO3I:`/VE+,UXKkCCTmoA ebQ,V1$] HI*30rr2uU+/WE2l)tOD=-h9Z UpGEXhU4?AK!M1O5,=6:nRRhACtZ.,c'pV-fs$*7rrA):QN$sI/oUT>Rh7hf\XN*? >Do4`J`Mom[3Pph2H:4u&d(Y]ih?6>)]+dB\47RYo=(TYW0J3TojAG_V I HC\,3`N5u 79Y"p^eqX>JKEjF_"%58r@Ts?(P4WS1E[a2+Rt4rgm!gUD "Ks%> ]?o,(h`"HZA\D^f:SUQSUE M[90+j+iuh>Kca:*0WiUY4h3/:ea=k/FBbSg'^Rb-^6%qVf-K/UfX9)JA#6_=AfFh kf'67^U,8e Kc AkAbX01"fGN ^8l`*Q0,o8?uCS=iBp82c$Lhi5MbeH>8sceFtr.`fYPl d3Au5FK's-@:-*&:,bs7\[,nmRl5)uK@@,7^k9-S)+9$JRTEqhbXbQ5L]DQFVHt'R qDO\B,S96\R06=2%Pg.?+,M'GM3.\!E3oHKjdu1oT:ONYrDh!I,5G6Q,dqjrO\p7? G6W_MHe@GP,'d.*erTIYgirbuT"(0YB9SAf+KmA`r@WNE\*q$$e&adLE`F]:YV]`? B-\MkrqG.hrW,Ygr3.:=+$]^(c2Ie8Vu9ico9t1*WL*Sdnt5kbQi9J!rr?%SrrBj+ ,uZiuC4F=HJ*+E$i(keOeZh?sjSo4Ko7) )sQF@=X%!X])[PdE_1._ %0qP[h[o7sDP9ch6e,YoFZWg2:[9r_EBt\D6DpiLjq]'hW):a7"rtg#2#:=[FXl[] 0-kKTX2($!6OKe5#be-m*%QoubR6+Z.C^o5,9Z!F'To^mAON9[,7Z&nclSRLf_L5Y o"*tX8BV"l.Yu144r" V5G!+=0SWNV,.oZ!btY,#kYOu./uEARi0@%en\n4- ApKR#.i2iX ]h&K5S%]sL*[cc81J[je>M.fF(9'=e8t!A+hErLdoc7):`\o le2h3W/XK@e# hn3oV8GQPg,O`. nK\-!i8-"lSA9Ffo/MCN.6C/^7J)aGV$s>E_1tE?:kE 4G8Td].Y(]C`7K-3cgJCU'q>9lcKR>B4Lf>MNHa'd#L9TMCt0qKp`kNQTp30oq_g: ,ln_?],hh[`1>36`:

,8 Rl5*9ZY%IO2Lkb[~> endstream endobj 5 0 obj > endobj 6 0 obj > /ExtGState > >> endobj 7 0 obj > stream 8,WR4c'$hk&Ujep""p_pV^.]q+t7,"j/hXMokopB:K7n]4[,An%$Lf2OIRoePcJ\K Qq*Nfo,GnFLO9Or&u?I+Q%M44"a2i9^]+)qLoi"B5(&7?WgcC">9jerp)iSAh,mIW Le5%)P3*XO/`Mj0EBO1QVC)(#O+VDsdUF73FNAmL3VW+Mr,2n9lmiHr-r/G,%.F5= 55u\0Eg"C-T!CK%?nIq)q_.X'e)]o@jN[RX7I9/S,W.M8'eE"1GerqjQEm5m2[sT, -F5B3_[m&k-hnCR)8#]SEqQ]'NNCcn_Q78qfmhZ3ADOR?T _QA,ORf_'3B7]EmX33BhSsLn3!*6A`:> hY"PDL93Jr SS6_`2nYJW0C>MI:H-K^-YKb65R(\P^X6M!"%"&meCqSP7[dKtp=iS(ScACE@._U2 pPI'h)J$fLHZkBm_6'l:5O)/b#?dK@r[9doHO$X:O)Vmgd4P6'GV`9-Kn/XEP'=2Y kIAsaL:RYRH+k,LH

EYS>QI!*q$'j KjJIZ^Q"dIQ(&Aum0'6XE]C`9B28`'H5c#i`:p0B'ZR,u#Mn0M/)2RTPQP2)Js,Iq B-Mu9!p[>^8(3:b5n=uhVrna+O,5J`>lrpS>B#jnV ZKSLtFi3cF/ d]ZX>=EEJpqnY7Wm+80(1i")MUZDOk$IPf!%`C5'q@)nT03V('M"f(R f9:_"pJu`Dgam_$83:#rjQ&']!BJdD!AX'lo%u"_C)Ds'LiiAq+i*AroC\gQ8U3Pe g+NMZ(=B7ll/2tYQJ@p_,R]+cei]QRq`Yb[H%8kk>PZ7XiLP,Vc2RIc5m]^(lJfrP 6@-:U\/D_fRU`T-VR41^#bG^R[>gT_JVuTZPV3YF$YPpGEOQm%fBSZ',,7\c*[U? \ 3hKaf'sC"_i=(6rLC]s:Fp.Y@FWs8=JKWc*haSO b4US20%!d`09.m_eh&aU61P1#.kpB3(h6?%?D!SFgpT%c]0ae>(\&J3>D6Q(-4ejD KB-E$Ut(As^WQS`.[,TH1%"3/dgd/r,p,EH_+%iHJlXdN0c$"TaB/Z>OXA19VSoXq MO50#^$,a:j,#laA'!%+*F%oUgY912G ^)!#L- ZIboUfJ,]c7k$,b>7T>k0BNdX)cp9(,ZqG`2)SssCh3h?@Fnl,WRtSWbBVRu[V\Fk 'BBY09E@ejaQU\..Y`QWD,RmK,4o>K(l,aXk+=n:#,Doc].A&WS>fTZ%C4EVhg99r )N(oXQ!p0RoB*aT0>L8.n`=Aa2l/P)UEKu39R9-Ra0JS%1=cFfb)jH._f2?q:?@[I *a#"L$UoYH,IO-k(se[7!a$t:UhU:b*,u,\,>+'Y/DAL&.nPc+e_>jjs%M7F&,[H+ pBtR@_70]=GrP[!iC8*,OR:B-H-/Zoi"/MVK=IqdDrOJ:>to.g63M,.o9scFeW=0W 6-!l.M@'Dq`ld0)\VdZ'@Y&63h4JlWm4JfhfK-9g3^D^7o4J5GjWq3RdMZTiIO!Pa kG[Q@=$C>)#jfC-Pe0Qd`)C/r9?a.3J7(PrU6PsG&@TW/$=#S(Q/`Q4Yr!giL/Y)M E`4_'5CL7kYA2RuD ZSamsW:ZF$?(Z.r8,

endstream endobj 17 0 obj > endobj 18 0 obj > stream 8,U o/9XY'[E2 *bl[c2X%Pc&QG4[TT8mhd+86CR#Db[@rC#,R$f4.@7hTm3%R`D%QVYt.4-3\3@,k^ 6#WgJIW_BdOs20n1b&c/P6A/s,_7G`=mRM3!G%Fc4fojF!RM!**Pla](A6o8jR1h, 1OC51>/+HfL&C-chLEWVNh0%!r

endstream endobj 19 0 obj > endobj 20 0 obj > stream 8,U,CbAMqd&A7ljp6_ib",W^B(/g,F,@\,R8U>U)Os1WN)03gUG8J_-4b1T=RGH8l h!Ug/XrTgBLYa(kKVim7^nJLIMf?[/lQFHFDXBF@VSDMW#>*pmD&BP4],>h8L&@Ua @15(sm*oP9!:h_k(g,-7`A'N(,W2TfrYmq@,:$)c:h(a2p,Qf.dih8JrRHoeO-!*1 F Z)^nB2Pk297T0qP]h".o)&1HgXI8cl1AaAj"@GcElN^*%Y^]6kjQ:V~> endstream endobj 21 0 obj > endobj 22 0 obj > stream 08- Klimik endstream endobj 23 0 obj > endobj 24 0 obj > endobj 25 0 obj /This endobj 26 0 obj > endobj 27 0 obj > endobj 28 0 obj > endobj 29 0 obj > endobj 30 0 obj > endobj 31 0 obj > endobj 32 0 obj > endobj 33 0 obj > endobj xref 0 34 0000000000 65535 f 0000089591 00000 n 0000089742 00000 n 0000089954 00000 n 0000096657 00000 n 0000106106 00000 n 0000106257 00000 n 0000106381 00000 n 0000111934 00000 n 0000112086 00000 n 0000112210 00000 n 0000117421 00000 n 0000118640 00000 n 0000119855 00000 n 0000120085 00000 n 0000135322 00000 n 0000135546 00000 n 0000150727 00000 n 0000150896 00000 n 0000151357 00000 n 0000151579 00000 n 0000152073 00000 n 0000152309 00000 n 0000153420 00000 n 0000153504 00000 n 0000153568 00000 n 0000153591 00000 n 0000153643 00000 n 0000153705 00000 n 0000153781 00000 n 0000153836 00000 n 0000153885 00000 n 0000153932 00000 n 0000154009 00000 n trailer ] >> startxref 173 %%EOF

"
Karın Ağrısı Neden Olur? Ne İyi Gelir, Nasıl Geçer? | Özel Başarı Hastanesi

Karın Ağrısı Neden Olur? Ne İyi Gelir, Nasıl Geçer? | Özel Başarı Hastanesi

KARIN AĞRISI NEDEN OLUR? NE İYİ GELİR, NASIL GEÇER?

Karın ağrısının, bazıları çok ciddi olabilen birçok nedeni vardır. Karın ağrısı hissi, karın bölgenizdeki hergangi bir organdan veya sindirim sisteminizin dışında bir kaynaktan geliyor olabilir. Karın ağrınızın sebebi açıklanamıyorsa, ağrı sürekli devam ediyorsa veya çok şiddetli ise tıbbi yardım alın.

Karın Ağrısı Nedir? Karın Ağrısı Ne Kadar Yaygındır? Karın Ağrısı Çeşitleri Karın Ağrısı Nedenleri? Karın Ağrısı Nasıl Teşhis Edilir? Karın Ağrısına Ne İyi Gelir? Ne Zaman Doktora Gitmeli? Karın Ağrısı Nedir?

Karın ağrısı, karın bölgesinin herhangi bir yerinde – kaburgalarınız ve pelvisiniz arasında – oluşabilen rahatsızlıktır. Karın ağrısını genellikle “mide ağrısı” ile karıştırılır, ancak ağrı karnınızdaki başka organlardan da geliyor olabilir.

Karnınız aşağıdaki organlara ev sahipliği yapar:

Mide. Karaciğer. Safra kesesi. Pankreas. İnce bağırsak. Kalın bağırsak.

Yukarıdaki organların hepsi sindirim sisteminizdeki organlardır, ancak ağrı karın duvarınızdan ya da karnınızdaki deri, kaslardan da kaynaklanabilir. Ve bazen karnınızda hissettiğiniz ağrı göğsünüz, pelvisiniz veya sırtınız gibi başka bir yerden geliyor olabilir.

Karın ağrısı birçok farklı şekilde oluşabilir ve birçok anlama gelebilir.

Yaşadığınız karın ağrısı aşağıdaki tipte olabilir:

Hafif veya şiddetli. Donuk veya keskin. Yanan veya ağrıyan. Kramplı veya kolik. Sabit veya aralıklı. Yerelleştirilmiş (bir noktada) veya genelleştirilmiş (her yerde).

Sonuç olarak, karın ağrısı, yalnızca sizin tanımlayabileceğiniz öznel bir semptomdur.

Karın ağrısı ne kadar yaygındır?

Hemen hemen herkes hayatının bir noktasında karın ağrısı yaşamaktadır. Çoğu zaman, karın ağrısı ciddi değildir ve kendi kendine iyileşir. Bununla birlikte, karın ağrısı ciddi bir hastalık belirtisi veya hatta acil bir durum olabilir. Karın ağrısı, acil servis ziyaretlerinin %5'inden sorumludur.

Karın Ağrısı Çeşitleri Nelerdir?

Karnınız birçok organa ev sahipliği yaptığı için, doktorunuz ağrıyı hissettiğiniz net olarak keşfederek ağrınızın türünü belirlemek isteyebilir. Doktorlar genellikle karnınızı dört bölüm şeklinde inceler. Ağrınızın aşağıdaki bölgelerden hangisinde olduğu önem taşır:

Karnın sağ üst tarafında ağrı Karnın sol üst tarafında ağrı Karnın sağ alt tarafında ağrı Karnın sol alt tarafında ağrı Karın ağrısının yeri ağrı açısından ne gibi bilgiler verir?

Karın ağrısının yeri, tek faktör olmasa da karın ağrınızın tedavisi için önemli bir ipucudur. Hangi organların karın ağrısına neden olduğunu gösterebilir. Örneğin, karnın sağ üst kısmındaki ağrı, karaciğerinizde veya safra kesenizde bir sorun olduğunu gösterebilir.

Bununla birlikte, doktorunuz karın ağrınızın nasıl hissettirdiği, ne sıklıkta bu ağrıyı yaşadığınız ve karın ağrısının ne kadar şiddetli olduğu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyecektir. Bu bilgiler doktorunuza ne tür bir problemle karşı karşıya olabileceğinize dair ek ipuçları verecektir.

Karın Ağrısı Nedenleri?

Karın ağrısının birçok nedeni vardır. Karın ağrısı sindirim, yaralanma, enfeksiyon veya hastalık ile ilgili olabilir. İçerideki bir organdan veya karın duvarınızdaki kaslardan, deriden kaynaklanabilir. Veya yakınlardaki başka bir yerden yayılmış olabilir.

Doktorunuz, karın ağrısının nedenini belirlemek için ağrınız hakkında size ayrıntılı sorular soracaktır. Ağrının ne kadar kötü hissettirdiği, her zaman ağrının nedeninin ciddi olduğunu göstermez. Bazı yaygın, geçici koşullarda karın ağrısı yoğun olabilir ve yaşamı tehdit eden bazı koşullarda ise ağrı hafif hissedilebilir.

Karın ağrısının en yaygın nedenleri nelerdir?

Karın ağrısının çoğu nedeni geçicidir ve ciddi değildir. Sindirim, menstrüasyon veya bir virüs enfeksiyonu sonucunda karın ağrınız oluşmuş olabilir. Örneğin:

Karın Ağrısına Neden Olabilen Sindirim Sorunları

Yemekten sonra oluşan karın ağrısı şunlardan kaynaklanabilir:

İltihaplanma ve Karın Ağrısı

Organlarınızdaki tahriş veya enfeksiyon geçici iltihaplanmaya neden olabilir, örneğin:

Viral gastroenterit (mide gribi). Peptik ülser hastalığı. Kronik asit reflü (GERD). İdrar yolu enfeksiyonu (İYE). Adet Döngüsü Kaynaklı Karın Ağrısı

Adet dönemlerin, aşağıdaki sebepler nedeniyle ara sıra ağrı yaşayabilirsiniz:

Menstrüel krampları. Yumurtlama ağrısı. Karın ağrısının daha ciddi nedenleri nelerdir?

Bazen karın ağrısı, tedavi gerektirecek ciddi bir tıbbi duruma işaret eder. Karnın farklı bölgelerindeki ağrı, farklı organların tutulduğunu gösterebilir. Örneğin:

Sağ Üst Karın Ağrısı

Sağ üst karnınız karaciğerinize, safra kesesine ve safra kanallarına ev sahipliği yapar. Sağ böbreğiniz de bu bölgede bulunur. İnce ve kalın bağırsağınızın ilk bölümleri de buradan geçer.

Sağ üst karın ağrısı büyük olasılıkla karaciğer hastalığı veya safra kesesi hastalığı ile ilişkilidir, örneğin:

Hepatit (alkolik, toksik, metabolik, viral veya otoimmün). Safra taşları. Kolesistit (safra kesesi iltihabı). Safra kanalı kanseri, taşlar ve darlıklar. Safra kesesi kanseri. Karaciğer kanseri.

Ayrıca oniki parmak bağırsağınızda, yükselen kolonda veya sağ böbreğinizde aşağıdaki gibi lokalize bir sorun olabilir:

Böbrek enfeksiyonu. Böbrek taşı. Oniki parmak bağırsağı ülseri. Kalın bağırsak tıkanıklığı. Sol Üst Karın Ağrısı

Sol üst karnınız midenize, pankreasınıza ve dalağınıza ev sahipliği yapar. Sol böbreğiniz karın boşluğunuzun arkasında, kalbiniz ve sol akciğeriniz ise hemen üstündedir.

Sol üst karın ağrısı şu anlamlara gelebilir:

Pankreatit (iltihaplı pankreas). Pankreas kanseri. Splenomegali (genişlemiş dalak). Gastrit. Mide ülseri. Safra reflüsü. Mide kanseri. Böbrek enfeksiyonu. Böbrek taşı.

Ağrı göğsünüzden kaynaklanıyorsa, aşağıdakiler sebep olabilir:

Göğüste ağrılı yanma hissi. Anjina, göğüs ağrısı.
Kalp dışı kaynaklanan göğüs ağrısı. Kalp krizi. Perikardit. Zatürre. Plörezi. Pulmoner emboli. Alt Karın Ağrısı

Alt karnınız ince bağırsağınızın ve kalın bağırsağınızın büyük bir kısmını içerir. Buradaki ağrının büyük olasılıkla gastrointestinal hastalıklarla ilişkili olması muhtemeldir. Alt karın ağrısı ayrıca üreterleriniz, yumurtalıklarınız veya rahminiz ile de ilgili olabilir.

Karın bölgesiyle ilişkili alt karın ağrısının nedenleri şunlardır:

Huzursuz bağırsak sendromu. Fonksiyonel dispepsi. İltihaplı bağırsak hastalığı (Crohn's, ülseratif kolit). Kalın veya ince bağırsak tıkanıklığı. İnce bağırsak kanseri. Kolon kanseri. Abdominal aort anevrizması. Peritonit. Mezenterik lenfadenit. Bağırsak (mezenterik) iskemik sendrom. Fıtık. Böbrek taşı.

Pelvik organlardan kaynaklanan alt karın ağrısı şunlardan kaynaklanabilir:

Endometriozis Yumurtalık kistleri. Pelvik inflamatuar hastalık. Ektopik gebelik. Yumurtalık kanseri. Rahim kanseri. Sol Alt Karın Ağrısı

Özellikle sol alt karnınızda olan ağrı, çoğunlukla kolonun divertikülozu ve divertiküliti ile ilişkilidir. Divertikül (bağırsak duvarında küçük çıkıntılar) kolonunuz boyunca oluşabilir, ancak genellikle sol alt kısımda gelişirler.

Sağ Alt Karın Ağrısı

Özellikle sağ alt karnınızda olan karın ağrısı, apandisit ile ilgili olabilir. Sağ alt karın ağrısının nedeni apandisit veya daha nadiren apendiks kanseri olabilir.

Genele Yayılmış Karın Ağrısı

Karın ağrısının diğer genel nedenleri şunlardır:

Stres (psikosomatik ağrı). Viseral aşırı duyarlılık. Karın şişkinliği. Travmatik yaralar. Kas gerginliği. Zona hastalığı.

Akut karın ağrısı genellikle birkaç saat ila birkaç gün içinde düzelir. Kronik karın ağrısı ise aralıklı (epizodik) olabilir, yani gelip gidebilir. Bu tür ağrı haftalar, aylar, hatta yıllar boyunca mevcut olabilir. Bazı kronik durumlar, zamanla giderek kötüleşen progresif (ilerleyici) ağrıya neden olur.

Akut Karın Ağrısı Nedenleri

Akut karın ağrısına neden olan çeşitli durumlara genellikle diğer semptomlar eşlik eder. Akut karın ağrısının nedenleri, herhangi bir tedavi olmaksızın çözülen küçük durumlardan ciddi tıbbi acil durumlara kadar değişebilir, bu nedenlerden bazıları:

Abdominal aort anevrizması Apandisit Kolanjit (safra kanalı iltihabı) Kolesistit Sistit (mesane iltihabı) Diyabetik ketoasidoz Divertikülit Duodenit (ince bağırsağın ilk bölümünde iltihaplanma) Ektopik gebelik (dış gebelik) Fekal impaksiyon (atılamayan sertleştirilmiş dışkı) Kalp krizi Yaralanma Bağırsak tıkanıklığı Intususepsiyon (çocuklarda) Böbrek enfeksiyonu (piyelonefrit) Böbrek taşı Karaciğer apsesi (karaciğerde irin dolu cep) Mezenterik iskemi (bağırsaklara kan akışının azalması) Mezenterik lenfadenit (karın organlarını yerinde tutan zarın kıvrımlarında şişmiş lenf düğümleri) Mezenterik tromboz (bağırsaklarınızdan kan taşıyan bir damardaki kan pıhtısı) Pankreatit (pankreas iltihabı) Perikardit (kalp çevresindeki dokunun iltihabı) Peritonit (karın zarının enfeksiyonu) Plörezi (akciğerleri çevreleyen zarın iltihabı) Zatürre Pulmoner enfarktüs (akciğerlere kan akışının kaybı) Yırtılmış dalak Salpenjit (fallop tüplerinin iltihabı) Sklerozan mezenterit Zona hastalığı Dalak enfeksiyonu Dalak apsesi (dalakta irin dolu cep) Yırtık kolon İdrar yolu enfeksiyonu (İYE) Viral gastroenterit (mide gribi) Kronik (aralıklı veya epizodik) Karın Ağrısı Nedenleri

Kronik karın ağrısının spesifik nedenini belirlemek genellikle zordur. Semptomlar hafif ila şiddetli arasında değişebilir, ağrı gelip gidebilir, ancak zamanla kötüleşmesi şart değildir. Kronik karın ağrısına neden olabilecek durumlar şunlardır:

Angina (kalbe giden kan akışının azalması) Çölyak hastalığı Endometriozis Fonksiyonel dispepsi Safra taşları Gastrit (mide zarının iltihabı) Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD) Hiatal herni Kasık fıtığı Huzursuz bağırsak sendromu Mittelschmerz (yumurtlama ağrısı) Yumurtalık kistleri Pelvik inflamatuar hastalık (PID) Ülser Orak hücre anemisi Gerilmiş veya çekilmiş karın kası Ülseratif kolit (bir tür inflamatuar bağırsak hastalığı) Progresif (Gittikçe Kötüleşen) Karın Ağrısı Nedenleri

Zamanla sürekli kötüleşen ve genellikle diğer semptomların eşlik ettiği karın ağrısı genellikle ciddidir. Progresif karın ağrısının nedenleri şunlardır:

Kanser Crohn hastalığı (bir tür inflamatuar bağırsak hastalığı) Büyümüş dalak (splenomegali) Safra kesesi kanseri Hepatit Böbrek kanseri Kurşun zehirlenmesi Karaciğer kanseri Non-Hodgkin lenfoma Pankreas kanseri Mide kanseri Tubo-ovaryan apse (fallop tüpü ve yumurtalık içeren irin dolu cep) Üremi (kanınızda atık ürünlerin birikmesi)

Karın ağrısı ile ilişkili daha ciddi durumlardan bazıları şunlardır:

Akut pankreatit, üst karın bölgesinde genel, sürekli ve kötüleşen ağrıya neden olabilir. Bazen ağrı sırtın üst kısmına doğru hareket eder. Diğer olası semptomlar halsizlik, nefes darlığı ve mide bulantısıdır. Apandisit, sağ alt tarafa yerleşen genel karın ağrısı olarak başlar. Biliyer kolik, sağ üst karında sabit bir ağrıya neden olabilir. Bazen ağrı sırtın üst kısmına yayılır. Hastalar ayrıca mide bulantısı ve kusma yaşayabilir. Crohn hastalığı, apandisite benzer semptomlar gösterebilir. Bunlara sağ alt taraftaki ağrı ve kanlı ishal dahildir. Divertikülit, karnın sol alt tarafında zamanla kötüleşen orta derecede ağrıya neden olabilir. Safra taşları, karnın sağ alt kısmında şiddetli, kramp şeklinde ağrı üretebilir. Ağrı sırta yayılabilir. Gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH), yemek yedikten sonra yanma hissine veya rahatsızlığa neden olur. Bu, özellikle hasta yatarken veya eğilirken ortaya çıkar. GÖRH ayrıca göğüste hastayı geceleri uyandıran ağrı üretebilir. Diğer belirtiler kalp krizi belirtilerine çok benzer olabilir. Hepatit, sağ üst karında ağrı, bulantı ve kusmaya neden olabilir. Pankreas kanseri, pankreatit ile aynı semptomları üretebilir. Karın ağrısı nasıl teşhis edilir?

Doktorunuz size ağrınız hakkında ayrıntılı sorular soracaktır. Şunları bilmek isteyeceklerdir:

Karın ağrısı nerede hissediliyor?. Ağrı nasıl bir ağrı? Ağrı ne süredir devam ediyor? Ağrının düzeni nasıl? Ağrı kötüleşiyor mu? Ağrının sabit mi hareketli mi? Ağrıyı azaltani iyileştiren bir şey var mı? Ek başka belirtiler var mı?

Cevaplarınızdan, doktorunuz acil tedaviye ihtiyacınız olup olmadığını belirlemeye çalışacaktır. Bazen doktorunuz ağrınızın geçici olduğunu ve ciddi olmadığını hemen söyleyebilir. Bazen daha ciddi bir durumdan şüphelenebilirler ve bazı testler yapmak isteyebilirler. Ağrınız azalabilir veya daha fazla araştırma için geri dönmeniz gerekebilir.

Karın Ağrısına Ne İyi Gelir?

Karın ağrısının çok çeşitli nedenleri ve tedavileri vardır. Safra taşı veya apandisit gibi bazı durumlar ameliyat gerektirebilir. Ülserler veya enfeksiyonlar gibi diğer durumlar ise ilaçla hafifletilebilir. Ve bazen, karın ağrısı geçene kadar bir mide gribi veya böbrek taşı nöbeti atlatmanız gerekebilir.

Karın ağrınıza neyin sebep olduğunu bilmediğiniz durumlarda, özellikle karın ağrınız kendi kendine geçmiyorsa, nedeni keşfetmek önemlidir. Hafif vakaların bile ciddi nedenleri olabileceğini unutmayın. Ancak, karın ağrınızın sindirimle ilgili bir problemden kaynaklı olduğu konusunda bir fikriniz varsa, kendinizi aşağıdakilerle tedavi ederek başlayabilirsiniz:

Bağırsak dinlendirme. Yemek yemeyi bırakın veya sadece kraker, muz gibi sindirimi kolay yiyecekleri yiyin. Sıvı alımı. Bol su için. Sıcak tedavisi.Sıcak su torbasını karnınıza koyun veya sıcak bir banyo yapın. Evde yapılan ilaçlar. Gaz için meyan kökü, hazımsızlık için zencefil veya bağırsak kaslarınızı gevşetmeye yardımcı olması için nane tüketin. Ağrıyı daha da kötüleştirebilecek kahve, çay ve alkol tüketimini azaltın. Tekrar yemek yemenize izin verildiğinde, berrak sıvıları tüketerek yemeye başlayın, ardından kraker, pirinç, muz veya tost gibi hafif yiyeceklere geçin. Doktorunuz bazı gıdalardan kaçınmanızı tavsiye edebilir. Bol bol dinlenin. Bazı ağrı türlerini azaltmaya yardımcı olabilecek reçetesiz satılan antasitleri deneyin. Parasetamol gibi hafif ağrı kesiciler alın. Bir doktor tarafından tavsiye edilmedikçe aspirin veya iltihap önleyici ilaçlardan kaçının. Bu ilaçlar bazı karın ağrısı türlerini daha da kötüleştirebilir. Karın Ağrısı Varlığında Ne Zaman Doktora Gitmeli?

Karın ağrınızın nedeni açıklanamıyorsa, ağrı kalıcıysa, şiddetliyse veya hamileyseniz daima doktorunuza görünün.

Ayrıca, karın ağrınıza aşağıdaki belirtilerden herhangi biri eşlik ediyorsa doktorunuza görünün:

Sürekli devam eden yüksek ateş. Kalıcı mide bulantısı veya kusma. Dışkıda, idrarda veya kusmukta kan. Karında şişme ve hassasiyet. Sarılık (gözlerin ve cildin sararması). Vücudunuzun herhangi bir yerinde ağrı. Nefes darlığı veya eforla kötüleşen semptomlar.

Karın ağrısına o kadar çok şey neden olabilir ki, bu ağrıyı zaman zaman hepimizin yaşaması kaçınılmazdır. Gaz ve hazımsızlık, adet krampları ve hatta gıda zehirlenmesi, grip gibi yaygın nedenler anında fark edilebilir. Diğer nedenler ise daha gizemli olabilir. Bazı durumlarda karın ağrısı, şüphelenilmeyen veya ciddi bir durumun işaretidir.

Doktorunuz, özellikle nedenini açıklayamıyorsa, karın ağrınızla daha fazla ilgilenecektir. Karın ağrısının yaygın nedenlerin tedavisi genellikle kolaydır ve durumunuzun teşhis edilmesi rahatlama bulmanıza yardımcı olabilir. Karın ağrınız hiç hafiflemiyorsa, sürekli tekrarlıyorsa veya kötüleşiyorsa mutlaka doktorunuza görünün.

Kasık Fıtığının 8 Belirtisi ve Yapılması Gerekenler - Kaş Tıp Merkezi

Kasık Fıtığının 8 Belirtisi ve Yapılması Gerekenler - Kaş Tıp Merkezi

Kasık Fıtığının 8 Belirtisi ve Yapılması Gerekenler Kasık Fıtığının 8 Belirtisi ve Yapılması Gerekenler

Kasık fıtığı, karın içindeki organların kasık bölgesindeki zayıf noktalardan sarkması durumunu ifade eden bir sağlık sorunudur. Genellikle karın içindeki basınca bağlı olarak ortaya çıkan bu durum, genellikle kasık bölgesinde ağrı, şişlik ve rahatsızlık ile kendini gösterir. Kasık fıtığı, karın içindeki organların periton adı verilen zar tabakasının zayıf bölgelerinden çıkarak skrotum bölgesine inmesiyle oluşan inguinal fıtık veya fıtık torbasının karın içindeki organlara doğru şişmesiyle oluşan iç fıtık olmak üzere iki temel türde görülebilir.

Kasık Fıtığının 8 Belirtisi ve Yapılması Gerekenler

Kasık fıtığı 8 temel belirti ile kendisini gösterir. Bunlar arasında şu belirtileri sayabiliriz:

Kasık ve Testis Bölgesinde Şişlik: Kasık ve testis bölgesindeki şişlik, ciddi bir durumun belirtisi olabilir. Bu durumu önemsemeniz ve hastanemize başvurmanız gerekiyor.

Kabızlık: Sindirim sistemine etki eden fıtık, bağırsak hareketliliğinde değişikliklere neden olabilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalmanız fıtığınızın durumunu kötüleştirebilir.

Yemek Sonrası Kramplar: Yemek sonrası kramplar genellikle sindirim sistemi sorunlarından kaynaklanır. Bu durumda, bol su içmek, yavaş yemek, lifli gıdalar tüketmek ve düzenli egzersiz yapmak faydalı olabilir.

Karın Şişkinliği: Karın şişliği genellikle sindirim sorunları, gaz birikimi veya sıvı retansiyonundan kaynaklanabilir. Özellikle yavaş yemek oldukça etkili bir önlemdir.

İştahsızlık: İştahsızlık genellikle kasık fıtığının bir belirtisi olabilir. Bu durumda, dengeli bir beslenme planı oluşturmak, sık ve küçük öğünler tüketmek, stres yönetimine dikkat etmek gerekebilir.

Bulantı: Fıtık, sindirim organlarına baskı yapabilir ve bu da mide bulantısına neden olabilir.

Kusma: Mide bulantısı sonrasında kusma gerçekleşiyorsa bu kasık fıtığına bağlı olarak oluşabilir. Mutlaka uzman hekimlerimize görünmelisiniz.

Gaz Çıkartamama: Gaz birikmesi kasık fıtığı sorunun büyümesine neden olabilir.

Kasık Fıtığı Tedavisi İçin Ne Yapılmalı?

Kasık fıtığı tedavisi genel olarak cerrahi olacak şekilde yapılır. Cerrahi, fıtık olan bölgenin güçlendirilmesini ve organların yerine yerleştirilmesini amaçlar. Ameliyat sonrası dönemde, hastalar genellikle hızlı bir iyileşme süreci yaşarlar.

Tedavi süreci, fıtığın tipine ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir. İnguinal fıtık durumunda, cerrah genellikle fıtık kesesini onarır ve karın içindeki organları yerine yerleştirir. İç fıtık durumunda, organlar genellikle karın içine geri yerleştirilir.

Cerrahi dışında, kasık fıtığı tedavisinde kullanılan diğer yöntemler arasında laparoskopik cerrahi, özel korse veya bandaj kullanımı bulunabilir. Ancak cerrahi müdahale genellikle en etkili ve kalıcı çözümdür.

Kasık Fıtığı Başka Hastalıklara Sebep Olur mu?

Kasık fıtığının başka hastalıklara neden olması nadirdir. Ancak bazı durumlarda komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Örneğin, fıtık sıkışırsa, kan akışı kısılarak doku hasarı meydana gelebilir. Bu durum acil tıbbi müdahale gerektirir. Özellikle bağırsaklarda bu durumun ortaya çıktığı ve hemen tıbbi müdahale ile soruna çözüm getirildiği biliniyor. Dolayısıyla kasık fıtığını kesinlikle önemseyin ve hastanemizdeki uzman hekimlere başvurun.

Bunlarda ilginizi çekebilir: Kasık fıtığı nedir? Nerede olur? Belirtileri nelerdir? Göbek fıtığı nedir? Tedavisi nasıl yapılır? Fıtık çeşitleri nelerdir? Fıtık nerede oluşur? Femoral fıtık (femoral herni) nedir? Tedavisi nasıl yapılır? Epigastrik fıtık (göbeküstü fıtığı) nedir? Neden olur? Kasık fıtığı tedavisi nasıl yapılır? Göbek fıtığı patlar mı? Kasık fıtığı ameliyatı olmazsa ne olur? Hamilelikte Dikkat Edilmesi Gereken Fıtık Çeşitleri