Profesör Doktor Tarık Akçal, Genel Cerrah, Cerrahi, Kanser, Fıtık, Tedavi

Profesör Doktor Tarık Akçal, Genel Cerrah, Cerrahi, Kanser, Fıtık, Tedavi

Akut Apandisit


Karın sağ alt kısmında, apandiks ( appendiks vermiformis ) denilen, kalın bağırsağın uzantısı biçiminde, çıkmaz yola benzetebileceğimiz bir barsak bölümüdür. Solucan şeklinde ve hareket kabiliyeti olan bu organın içinden besin geçmez. Yaklaşık uzunluğu 9-10 cm ‘dir ancak daha uzun veya daha kısa olabilir. Apandiksin vücuttaki fonksiyonu tam olarak bilinmemektedir , ancak lenf dokusu açısından zengin bir yapıdır. Apandiksin çoğunlukla dışkı parçaları veya daha az bir ihtimalle safra taşı , tümör veya bağırsak kurtları ile tıkanması sonucu iltihaplanmasına apandisit denilir. Apandiks yırtılıp içindeki iltihabi mataryel karın boşluğuna yayıldığında ciddi problemler ortaya çıkar , tedavi edilmediğinde tehlikeli bir durum olan peritonit (karın zarı iltihabı) tablosuna yol açabilir. Apandisitin toplumda görülme oranı ortalama %7 kadardır. Çocuklukta 6-10 yaş , yetişkinlerde 20-30 yaşlarda sık görülür.

AKUT APANDİSİT NEDEN OLUŞUR?

Apandiks içi boş , kanal şeklinde bir organdır. Apandiks lümeninde (içinde) bir çok mikroorganizma yaşar. Apandiks lümeni tıkandığında kalın bağırsak ile bağlantısı zayıflar, içerisindeki mikroorganizmalar çoğalarak hastalık yapıcı hale gelir. Apandiks lümeninde oluşan iltihap ve mikropların birikmesi sonucu lümen içi basınç artarak, apandiks duvarına bası yapar ve apandisit denilen tabloya neden olur. Apandiks lümeni içerisindeki basınç daha da artarsa apandiks duvarı kanlanması bozulur ve çürümeye başlar ve delinir. Apandiks duvarının delinmesine , halk arasında ” apandisit patlaması” denilir. Bu ciddi olayın sonucu lokal veya yaygın “peritonit” tablosunun gelişimidir ve bu tablodan hayatı tehdit eden bir patoloji gelişebilir.

AKUT APANDİSİT BELİRTİLERİ NELERDİR?

Karın ağrısı , bu ağrı göbek çevresinde başlar ve yavaş yavaş artan bir şekilde karın sağ alt kısmına yerleşir. Şiddeti artıp azalarak ataklar şeklinde devam eder, genital bölgelere veya kasık bölgesine, bazen da bele doğru yayılım gösterebilir. İştahsızlık Bulantı – kusma Yüksek ateş Solukluk – çarpıntı İshal veya kabızlık görülebilir

AKUT APANDİSİT TANISI NASIL KONULUR?

Fizik muayene , apandisit tanısında en önemli tanı aracıdır. Kan tetkikleri Karın ultrasonu(USG) ve Karın tomografisi (BT) ayırıcı tanı gerekli olduğunda müracaat edilir, ancak her hastada yapılması gerekli değildir,

Ancak en güvenilir “Tanı aracı” , cerrahın fizik muayene bulgularıdır

AKUT APANDİSİT TEDAVİSİ NASILDIR?

Akut apandisit’ te ,tek tedavi seçeneği, iltihaplı apandiksin çıkarılmasıdır. Bu ameliyatın adı apandektomi ’dir. Bu ameliyat genel anestezi altında açık veya kapalı (laparoskopik) yöntemle yapılabilir.

Açık apandektomi, karın sağ alt kısımdan yapılan 4-5 cm’lik kesi ile iltihaplı apandiks karın dışına alınır.

Kapalı apandektomi (laparoskopik), hastanın karın boşluğuna giren kamera ve uzun çubuk şeklindeki aletlerle iltihaplı apandiksin karın dışına alınır.

Bugünkü pratik uygulama, hem komşu organlarda başka özellikler olup-olmadığını görebildiğimiz , yani “kesin ayırıcı tanı” yı yapabildiğimiz , hem de cerrahi tedaviyi sağlayabildiğimiz “ Laparoskopik apandektomi ” biçiminde yapılmakta ve yaklaşık 20 yıldır bu tedavi şekli giderek yaygınlaşmaktadır.

Ben de 20 yılı aşkın süredir, “akut apandisit” tanısı koyduğum hastalarımın hemen tamamında, “laparoskopik apandektomi” girişimini başarıyla uyguladım.

Özetle , “Akut Apandisit” olgularında bugünün modern tedavisi “Laparoskopik Apandektomi” dir diyebilirim.

"
Apandisit Nedir? Apandisitin Belirtileri Nelerdir? Büyük Anadolu Hastanesi

Apandisit Nedir? Apandisitin Belirtileri Nelerdir? Büyük Anadolu Hastanesi

Apandisit Nedir? Apandisitin Belirtileri Nelerdir?

Kalın bağırsağın başlangıcında bulunan, 5-6 cm boyunca ve 3 mm çapında olan kör bağırsak parçasıdır. Apandisitin insan vücudundaki işlevi gizemini korumaktadır. Apandisit bu organın iltihaplanması anlamına gelir. Apandisitin iç kısmının tıkanması ile oluşan iltihaplanma patlayabilir ve bu durum apandisit patlaması olarak adlandırılır. Her yaştan herkes apandisit yaşayabilir ancak çocukluk ve ergenlik döneminde daha yaygın olduğu görülmektedir. 30 yaşın üzerindeki herkesin apandisit geliştirmesi daha az yaygındır. Tedavi seçenekleri ameliyatı içerir.

Apandisit Belirtileri Nelerdir?

İşte “Apandisit belirtileri nelerdir?” sorusunun yanıtı:

Göbek etrafında ağrının karnın sağ alt tarafında keskin bir ağrıya dönüşmesi İshal veya kabızlık İştahsızlık Kusma Rektumda ağrı (daha az yaygın) Yüksek ateş

Apandisitin ana semptomu karın ağrısıdır. İlk başta karın deliği etrafında hafif bir ağrı fark edebilirsiniz. Enflamasyon kötüleştikçe ağrı keskinleşir ve karnınızın sağ alt tarafına doğru inebilir. Ağrı hızla kötüleşir ve 6-24 saatten sonra daha şiddetli hale gelebilir. Karnınızın bu bölgesine hafifçe bastırırsanız ağrının daha da kötüleştiğini hissedersiniz. Öksürmek veya yürümek de ağrıyı kötüleştirebilir. Bazı durumlarda özellikle hamileyseniz ağrı karnınızda daha yüksek hissedilir. Diğer durumlarda ağrı oldukça hafiftir ve apandis patlayana kadar şiddetli hale gelmez.

Kadınlarda apandisit belirtileri farklı olabilir. Mide ağrısı daha az şiddetli olabilir. Olası apandisit belirtileri kadın hastalarda mide bulantısı, kusma ve ateşi içerir. Ayrıca apandisit belirtileri kadınlarda hamilelik sırasında, ağrı ilk trimesterden sonra sağ üst kadrana doğru kayabilir. Ayrıca biraz sırt veya yan ağrısı olabilir.

Apandisit Nedenleri

“Apandisit belirtileri nedir?” sorusu kadar apandisitin nedenleri nelerdir sorusu da merak edilenler arasındadır. Akut apandisitin nedeni hala belirsizdir. Bir dizi çalışma, apendiksin tıkanmasının genellikle apandisit sırasında meydana geldiğini diğerleri ise tıkanıklığın apandisitin nedeni olduğunu tartışmaktadır.j Apandisit, apandisitinizin iç kısmı bloke olduğunda olur. Apandisite sindirim sisteminizdeki virüs, bakteri veya parazitler gibi çeşitli enfeksiyonlar neden olabilir. Ayrıca kalın bağırsağınızı ve apandisitinizi birleştiren tüp tıkandığında veya dışkı ile sıkıştığında olabilir. Bazen tümörler de apandisite yol açabilir. Apandis daha sonra ağrır ve şişer. Şişlik ve ağrı kötüleştikçe apendikse giden kan akışı durur. Yeterli kan akışı olmadığında apandis ölmeye başlar.

Apendiks Yırtıldığında Ne Olur?

Bu organın iltihaplanması ciddi ve yaşamı tehdit eden bir durum olabilir. Apandisit hemen tedavi edilmezse apandisin patlamasına neden olarak karın boyunca bir enfeksiyon yayabilir. Bu durum semptomlar başladıktan 48 ile 72 saat sonra yaşanabilir. Ancak bazı durumlarda kişilerde genellikle kendi kendine geçen hafif, tekrarlayan karın ağrısına neden olan kronik apandisit gelişebilir. Peki, kronik apandisit belirtileri nedir? Bu hastalar genellikle akut bir atak gelene kadar apandisitlerinin farkına varmazlar.

Apandisit Nasıl Teşhis Edilir?

Doktorunuz size belirtilerinizle ilgili sorular sorar ve sizi muayene eder. Muayenede ağrının kötüleşip kötüleşmediğini görmek için sağ alt karnınıza bastırır. Ardından enfeksiyon aramak için kan testi, hamile olma olasılığınız varsa hamilelik testi, idrar enfeksiyonunu ekarte etmek için idrar testi ya da CT taraması yaptırılabilir. Doktorunuz ayrıca tanıyı doğrulamak için bir BT taraması da yapabilir.

Apandisit gastroenterit, ektopik gebelik ve çeşitli enfeksiyonlar (böbrek ve göğüs dahil) gibi diğer bozuklukların semptomlarını taklit edebilir. Bu nedenle tanı kapsamlı bir fizik muayeneyi ve semptomların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesini içermelidir. Tanı net değilse laboratuvar testleri ve ultrason veya BT taramaları gerekebilir.

Apandisit Nasıl Tedavi Edilir?

Tedavi normalde iltihaplı eki patlamadan önce çıkarmak için cerrahi işlem olarak uygulanır. Hastanın durumu kötüyse doktor hastayı direk ameliyata alabilir. Ancak durum acil değilse hasta gözlem altında tutulur. Ameliyat anahtar deliği cerrahisi (laparoskopik) veya açık cerrahi ile yapılabilir.

Laparoskopik apendektomi: Basit ve komplike olmayan durumlarda cerrahınız genellikle apendektomiyi anahtar deliği tekniğini kullanarak gerçekleştirecektir. Bu karnınızda çok küçük kesikler veya delikler açmayı ve daha büyük bir kesime gerek kalmadan eki çıkarmak için bir video kamera ve cerrahi aletler yerleştirmeyi içerir. İyileşme açık ameliyattan daha hızlı olduğu için bu teknik genellikle tercih edilir.

Açık apendektomi: Bazı durumlarda ekinizi çıkarmak için sağ alt karın bölgenizde biraz daha büyük bir kesimin yapıldığı açık bir yaklaşım kullanılır. Bu teknik genellikle patlama durumunda ya da daha önce hastanın karın ameliyatı geçirdiği durumlarda kullanılır.

Cerrahiye bir alternatif antibiyotik tedavisidir. Ameliyatın sonucunu antibiyotiklerin sonucuyla karşılaştıran çalışmalar vakaların yaklaşık %70'inin antibiyotik tedavisi ile çözülebileceğini ve ameliyat gerektirmediğini göstermektedir. Bununla birlikte, antibiyotik tedavisinin başarısızlığına yol açan faktörler bilinmemektedir. Bu nedenle tek başına antibiyotik tedavisi genellikle ameliyat olamayacak kadar zayıf hastalar için tercih edilir.

Apandisit Komplikasyonları Nelerdir?

Apandisitiniz varsa ve tıbbi tedavi görmüyorsanız iltihap daha da kötüleşebilir ve apandisitiniz patlayabilir. Apandisitiniz patladığında karnınızın tüm kaplaması (periton) bakterilerle enfekte olabilir ve bu karın bölgesinde şiddetli ağrıya sebebiyet verebilir. Bu peritonit (periton iltihabı) olarak bilinir. Peritonit yaşamı tehdit eder ve apandisinizi çıkarmak için antibiyotik ve ameliyatla derhal tedavi edilmelidir.

“Apandisit belirtileri evde nasıl anlaşılır? Sorusunun yanıtı ve peritonit belirtileri şunları içerebilir:

Apse Ateş Hızlı nabız Karında sertlik ve gerginlik Karında şişmiş görünüm Mide bulantısı ve kusma Nefes darlığı veya hızlı nefes alma Öksürme Şiddetli sürekli karın ağrısı

Çocuklarda Apandisit: Teşhisi Zor Olabilir

“Apandisit belirtileri nedir çocuklarda?” sorusu merak edenler için şu şekilde yanıtlanabilir:

Her yıl yaklaşık 80.000 çocuk apandisit yaşar. Apandisit çocukların acil karın ameliyatına ihtiyaç duymasının en yaygın nedenlerinden biridir. Apandisitli çocukların %30'u kadarında özellikle semptomlarını tarif etmekte güçlük çeken 5 yaşın altındakilerde yırtılma yaşanabilir.

Yayınlanan bir araştırmaya göre apandisit ile ortaya çıkabilecek mide bulantısı, kusma ve iştahsızlık gibi belirtiler çocuklarda apandisit göstergesi olabilecek belirtiler değildir. Apandisit belirtilerinde çok küçük çocuklarda farklı görünebilir. 2 ile 5 yaş arasındaki çocuklar, apandisitleri varsa en sık karın ağrısı ve kusma yaşar. Ateş ve iştahsızlık da sıklıkla görülürken 2 yaşından küçük bebeklerde apandisit genellikle midede şişkinliğe veya şişkinliğe neden olur. Çocuklarda apandisit tanısını doğrulamak için doktorlar görüntüleme prosedürlerini kullanır. Çocuklarda radyasyona maruz kalmayı azaltmak için ACR, önce ultrason, ardından bilgisayarlı tomografi (BT) taraması yapılmasını ancak ultrasonun sonuçsuz kalması durumunda yapılmasını önerir.

Apandisit Belirtileri Kaç Gün Sürer?

“Apandisit belirtileri kaç gün sürer?” diye merak ediyorsanız apandisit ağrısı ve diğer semptomların genellikle 24 saat içinde hızla ortaya çıkma eğiliminde olduğunu bilmelisiniz. Apandisit belirtileri enfeksiyonun 4 ile 48 saati arasında ortaya çıkabilir. Kendisinde veya çocuğunda apandisit şüphesi olan herkes komplikasyonları önlemek için hemen acil servise gitmelidir. Apandisit ne kadar erken tedavi edilirse o kadar iyidir. Nadir olsa da apendiksin iltihaplanmasının neden olduğu semptomlar bazen uzun sürebilir.

Apandisit Ameliyatı Sonrası

Ameliyattan sonra hastaneden taburcu olduktan sonra kesi (ameliyat) yerinize özen gösterin, bol sıvı alın, kontrollere gidin ve doktorunuzu tekrar görün, aktiviteyi azaltın. Ameliyattan sonra geçici bir kabızlık (sert kaka) yaşayabilirsiniz. Bol miktarda lif yemeniz ve bol sıvı içmeniz yardımcı olacaktır.

Kesi (Ameliyat) Yerinin Bakımı

Ameliyat bölgesini temiz tutun ve her gün sabun ve su ile yıkayın. Pansumanı ne zaman çıkarabileceğinizi doktorunuz size söyleyecektir. Bu normalde ameliyattan 48 saat sonra olacaktır. Çözülebilir dikişleriniz veya daha sonraki bir tarihte alınması gereken normal dikişleriniz olabilir. Dikişleri aldırmanız gerektiğinde cerrahınıza veya doktorunuza danışın.

Apandisit Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Genel anestezi uygulanan hastanın iltihaplanmış apandisiti çıkarılır. Buranın kalın bağırsağa bağlanan bölgesi de mekanik cerrahi kesici araç, dikiş ya da düğüm yöntemlerinden biriyle kapatılır.

Apandisit Ameliyatı Ne Kadar Sürer?

Bu işlem ortalama 20-60 dakika kadar sürer.

Apandisit Ameliyatı Sonrasında Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Genel anestezi uygulandığından bağırsak fonksiyonlarının normale dönmesi beklenmelidir. Bu süreçte aşırı yemeden kaçınılmalı ve sindirimi kolay gıdalar tercih edilmelidir.

Apandisit Belirtileri Sol Tarafta Olur mu?

“Apandisit belirtileri sol tarafta olur mu?” sorusu da şöyle yanıtlanabilir. Akut apandisit genellikle sağ alt kadranda ağrı yaratır ancak bu ağrı nadir de olsa sol alt kadranda olabilir.

"
Apandisit Belirtileri Nelerdir, Nasıl Tedavi Edilir?

Apandisit Belirtileri Nelerdir, Nasıl Tedavi Edilir?

Apandisit

Apendiks, ortalamada 9 cm uzunluğunda olan küçük, ince bir kesedir. Gövdenin sağ alt tarafında yer alır. Bu kese kör çıkışlıdır ve girişi sindirim sisteminin bir parçası olan kalın bağırsağa bağlıdır.

Kesenin boyutları 9 cm ile 35 cm arasında değişebilmektedir. Çocuklarda daha büyüktür ve küçük yaştan itibaren kısmen kapanarak yetişkinlerde daha kısa bir hal alır.

Apandisit Nedir?

Apendiksin işlevi henüz kesin olarak bilinmese bile son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar bu kesenin yararlı sindirim florası tarafından hastalık dönemlerinde kullanılan bir nevi sığınak işlevi gördüğüne işaret etmektedir.

Ancak apendiksin alınmasının vücuda doğrudan bir zarar verdiğine dair herhangi bir kanıt bugüne kadar bulunmamıştır. Apandisit ise apendiksin enfeksiyonuna verilen isimdir.

Apandisit Ne İşe Yarar?

Apandistin vücutta ne işe yaradığı henüz net olarak bilinmemekle birlikte, bağışıklık sistemiyle ilgili bir organ olabileceği düşünülmektedir.

Nedenleri Apandisitin Nedenleri Nelerdir?

Apandisite neyin neden olduğu her zaman açık değildir. Birçok durumda apendiks girişinin vücudun kendi ürettiği veya yabancı maddeler tarafından tıkanmasının neden olduğu düşünülmektedir.

Örneğin, dışkı tarafından giriş bloke edilebilir veya mevcut bir üst solunum yolu enfeksiyonu esnasında bağırsak duvarındaki lenf düğümü şişerek bası etkisiyle apendiks girişinin kapanmasına neden olabilir. Bu tıkanıklık iltihaplanmaya ve şişmeye, yani apandisite neden olabilir.

Apandisit Nasıl Engellenir?

Apandisitin nedenleri çok sayıda olduğundan ve her zaman tam anlaşılmadığından bu durumu engellemenin bir yolu bulunmamaktadır.

Apandisit ile Benzer Şikayetlere Neden Olan Hastalıklar

Apandisit, aşağıdaki listede görülen hastalıklarla benzer şikayetlere neden olabilir:

Crohn hastalığı Gastroenterit Kabızlık Mesane veya idrar enfeksiyonları Pelvik bir enfeksiyon Şiddetli irritabl bağırsak sendromu (Huzursuz Bağırsak Sendromu) (İBS) Kadınlarda apandisit hastalığının semptomlarına benzerlik gösteren semptomların bazen adet ağrısı, ektopik gebelik, veya pelvik inflamatuar hastalık (PID) gibi jinekolojik bir nedeni olabilir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus ani gelişen ve yoğun karın ağrısına neden olan durumların acil tıbbi değerlendirme gerektirdiğidir.

Apendiks bazı kişilerde vücudun değişik bir noktasına doğru uzanım gösterebilir. Bu noktalar ince bağırsağın etrafı, kalın bağırsağın arkası, karaciğerin sağ alt kısmında yakını ya da pelvis civarı gibi farklı sahalar olabilir.

Eğer hastanın gösterdiği belirtiler tipik değilse tanıyı doğrulamak ve diğer olasılıkları ortadan kaldırmak başka testler gerekebilir.

Bunlar arasında enfeksiyon belirtileri açısından bakmak için kan testi, kadınlar için hamilelik testi, mesane enfeksiyonu gibi olasılıkları ortadan kaldırmak için bir idrar testi, apandisitin şişkinliğini gözlemek için ultrason taraması ve CT taraması gerçekleştirilebilir.

Bütün bu test sonuçlarını almak zaman gerektirdiği için cerrah tarafından apandisitin ve pelvik organları incelemek için bir laparoskopi önerilebilir.

Apandisitin alınmasının tavsiye edilmesinin nedeni bir patlama riskine karşı durumu garantiye almaktır. Bu bazı vakalarda normal görünmesine rağmen apandisitin alınması kararının verilmesine yol açacaktır.

Doktor sorunun apandisit olup olmadığından emin değilse, belirtilerinizin düzelip düzelmediğini, aynı kaldığını veya kötüleştiğini görmek için 24 saate kadar beklemeyi önerebilir.

Belirtiler Apandisit Belirtileri

Apandisit tipik olarak karnın sağ orta kesiminde gidip gelen bir ağrı ile başlar. Birkaç saat içinde ağrı, apandisitin genellikle bulunduğu yerde sabitlenir ve şiddetlenmeye başlar.

Bölgeye basınç uygulamak, bastırmak, öksürmek veya yürümek ağrıyı daha kötüleştirebilir. Apandisit hastalığı iştah kaybına neden olur, genel olarak hasta hissettirir ve kabızlık ya da ishale yol açabilir.

Bu ağrının sebebi genellikle apandisit girişinin bir nedenden tıkanmasıyla birlikte, içeride bulunan ve çoğalan bakterilerin kesenin çeperlerine uyguladığı basınçtır.

Apandistin genel belirtileri, Alt karın sağ tarafında başlayan ani ağrı Mide bulantısı ve kusma İştah kaybı Kabızlık veya ishal Karın şişkinliği

Karnın sağ alt tarafında giderek kötüleşen bir karın ağrısı varsa mutlaka acil servise ya da doktora başvurulmalıdır.

Tedavi Yöntemleri Apandisit Tedavisi Nasıl Yapılır?

Apandisit durumunda genellikle yapılan ilk ve en yaygın müdahale kesenin operasyon ile vücuttan çıkarılması olacaktır.

Apendektomi olarak bilinen apendiksin çıkarılması, genel olarak en yaygın gerçekleştirilen cerrahi operasyonlardan biridir. Apendiksin çıkarılmasında laparoskopik veya açık cerrahi yöntemlerinden biri uygulanabilir. Her iki yöntemde de genel anestezi kullanılmaktadır.

Apandisit Ameliyatı

Laparoskopik ya da halk arasında bilinen ismiyle kapalı cerrahi genellikle apendiksin çıkarılması için en yaygın olarak tercih edilen yöntemdir çünkü iyileşme açık cerrahiden daha hızlı gerçekleşme eğilimindedir.

Operasyon esnasında hastanın karnında 3 veya 4 adet küçük kesik açılır, bu delikler vasıtasıyla kamera ve diğer özel cerrahi aletler karın boşluğuna iletilir.

Bunlar cerrahın apandisiti daha net görebilmesinin yanı sıra çalışması için daha fazla alanı sağlamak üzere karnı şişirmek için gazın pompalandığı bir tüp, karnın içindekileri takip etmesini sağlayacak kamera ve ışıkların bulunduğu laparoskop adı verilen bir başka tüp ile apendiksin çıkarılmasında kullanılan küçük aletlerdir.

Apendiks çıkarıldıktan sonra kesilerin iyileşmesi için emilebilir dikiş atılabilir. Eğer emilemeyen dikiş kullanıldıysa bunların operasyondan 7 - 10 gün içerisinde çıkarılabilir.

Bazı durumlarda laparoskopik önerilmez ve bunun yerine açık cerrahi kullanılır. Bu durumlar arasında apandisitin halihazırda patlamış olması ve vücut içinde bir apandisit kitlesi adı verilen bir yumru oluşturması, ya da hastanın daha önce açık karın ameliyatı geçirmiş olması gibi ihtimaller mevcuttur.

Açık ameliyatta, sağ altta tek bir büyük kesim yapılır. Cerrah, bu kesi yoluyla karın içine erişir. Yine laparoskopik cerrahide olduğu gibi açılan kesikler ya emilen dikişler ya da daha sonraki bir tarihte çıkarılması gereken emilemeyen dikişler kullanılarak kapatılır.

Her iki ameliyat türünden sonra çıkarılan apendiks patolojik incelemeye gönderilebilir.

Apendiksin alınmasının ardından bir kaç hafta sürenin geçmesiyle birlikte tam iyileşme sağlanır. Ancak açık ameliyattan sonra 6 haftaya kadar yorucu faaliyetlerden kaçınılması gerekebilir.

Cerrahi operasyonun pratik ya da mümkün olmadığı durumlarda ise damardan verilen antibiyotikler bu ihtiyacı daha ileri bir tarihe çekebilir ya da enfeksiyonun tamamen ortadan kalkmasını sağlayabilir.

Apandisit Ameliyat Sonrası İyileşme Süreci

Laparoskopik cerrahinin temel avantajlarından biri iyileşme süresinin çok kısa olma eğilimidir. Çoğu insan ameliyattan birkaç gün sonra, hatta prosedür normal seyriyle devam ettiyse 24-48 saat içinde hastaneden ayrılabilir.

Açık cerrahide veya peritonit gibi hastalığın komplike olduğu durumlarında ise hastaneden ayrılmak bir haftayı alabilir. Operasyondan sonra ilk birkaç gün ağrı görülebilir ancak bunlar zamanla düzelecektir. Sadece gerektiği durumlarda ağrı kesici alınmalıdır.

Laparoskopik cerahi sonrasında omuzda bir hafta kadar ağrı hissedilebilir, bu pompalanan gazdan kaynaklanmaktadır. Yine operasyon sonrası kabızlık baş gösterebilir. Bunun için lifli gıdalar tüketilmeli ve bol sıvı içilmelidir.

Ameliyat yerinin bakımı ve hangi aktivitelerden kaçınılması gerektiği hastaneden ayrılmadan önce doktor tarafından belirtilecektir. Ancak 4 - 6 hafta ağır işlerden kaçınılması genel olarak tavsiye edilmektedir.

Çocuklarda Apandisit

Apandisit, apendiks adı verilen körbarsağın iltihaplanmasıdır. Apendiks, ince bağırsak ile kalın barsağın birleştikleri bölgede, kalın barsağın uzantısı olan ve bir eldiven parmağı şeklinde bir organdır.

Yaklaşık 5-15 cm uzunluğunda ve dıştan dışa çapı da 3-6 mm’dir. Genellikle bu organın dar olan iç boşluğunun herhangi bir nedenle tıkanması (sıklıkla sert dışkı parçaları ya da bitkisel kökenli bir tıkaç, örneğin uygun boyda bir çekirdek ile) sonucu, tıkanıklığın gerisinde kalan kısımda enfeksiyon yani iltihaplanma başlar.

Çocuklarda Apandisit Belirtileri

Karın ağrısı, kusma ve iştahsızlık en temel yakınmalardır. Ağrı, başlangıçta göbek çevresinde olmakla birlikte bir süre sonra karnın sağ alt bölgesine yerleşir. Sürekli bir ağrı olup giderek artar. İştah genellikle kaybolur ve birçok hastada kusma tabloya eşlik eder.

Ateş genellikle ilerlemiş tabloda bulunur ve genellikle halk arasında “patlamış apandisit” olarak bilinen perforasyon, yani iltihabın karın içine yayılması ile birliktedir.

Çocuklarda Apandisit Tanısı

Çocuklarda apandisit tanısı muayene ile konulur. Akyuvarların (lökosit) yüksekliği, boğaz iltihabı ya da idrar yolu iltihabı varlığında da olabildiğinden dikkatle değerlendirilmelidir. Ultrasonografi ve gereken durumlarda bilgisayarlı tomografiden de yararlanılabilmektedir.

Çocuklarda Apandisit Tedavi Yöntemleri

Çocuklarda ve yetişkinlerde apandisit tedavisi cerrahidir. Açık cerrahi ya da Laparoskopik yöntemle yapılabilmektedir. Yakınmaların başlangıcından itibaren ilk 24 saat içinde yapılan operasyonlarda genellikle perforasyon yoktur.

Hastalar sıklıkla 24 saat içinde hastaneden çıkabilmektedirler. Gecikmiş olgularda hastanede kalış süresi de uzamaktadır.

Acıbadem Web ve Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır. Güncellenme Tarihi: 2 Kasım 2023 Perşembe Yayımlanma Tarihi: 2 Kasım 2023 Perşembe

Tıbbi Birimler Lütfen Bekleyiniz

KİŞİSEL VERİLERİN ELDE EDİLMESİ VE İŞLENMESİ İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME FORMU

Acıbadem Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. (“Acıbadem”) ve Acıbadem’in hakim ve bağlı şirketleri (hepsi birlikte “Acıbadem Grubu” olarak anılacaktır.) tarafından, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) ve ilgili mevzuat kapsamında Veri Sorumlusu sıfatıyla, kişisel verileriniz, aşağıda açıklanan çerçevede ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuata uygun olarak işlenebilecektir.

1. Kişisel Verilerin elde Edilmesi, İşlenmesi ve İşleme Amaçları

Kişisel verileriniz Acıbadem Grubu tarafından sağlanmakta olan kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaçlarıyla ve Acıbadem Grubu şirketlerinin faaliyet konularına uygun düşecek şekilde, sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, çağrı merkezi, internet sitesi, sözlü, yazılı ve benzeri kanallar aracılığıyla elde edilmektedir. Sağlık verileriniz başta olmak üzere özel nitelikli kişisel verileriniz ve genel nitelikli kişisel verileriniz, Grup tarafından aşağıda yer alanlar dâhil ve bunlarla sınırlı olmaksızın bu maddede belirtilen amaçlar ile bağlantılı, sınırlı ve ölçülü şekilde işlenebilmektedir:

Kimlik bilgileriniz: Adınız, soyadınız, T.C. Kimlik numaranız, pasaport numaranız veya geçici TC Kimlik numaranız, doğum yeri ve tarihiniz, medeni haliniz, cinsiyetiniz, sigorta veya hasta protokol numaranız ve sizi tanımlayabileceğimiz diğer kimlik verileriniz. İletişim Bilgileriniz: Adresiniz, telefon numaranız, elektronik posta adresiniz ve sair iletişim verileriniz, müşteri temsilcileri ya da hasta hizmetleri tarafından çağrı merkezi standartları gereği tutulan sesli görüşme kayıtlarınız ile elektronik posta, mektup veya sair vasıtalar aracılığı ile tarafımızla iletişime geçtiğinizde elde edilen kişisel verileriniz. Muhasebesel Bilgileriniz: Banka hesap numaranız, IBAN numaranız, kredi kartı bilginiz, faturalama bilgileriniz gibi finansal verileriniz. Sağlık hizmetlerinin finansmanı ve planlaması amacıyla özel sağlık sigortasına ilişkin verileriniz ve Sosyal Güvenlik Kurumu verileriniz. Hastane veya tıp merkezlerimizi ziyaret etmeniz halinde güvenlik ve denetim amaçlı tutulmakta olan kamera kayıtları görüntüleriniz. Otoparkı kullanmanız halinde araç plaka veriniz. Sağlık Bilgileriniz: Laboratuvar sonuçlarınız, test sonuçlarınız, muayene verileriniz, randevu bilgileriniz, check-up bilgileriniz, reçete bilgileriniz dahil ancak bunlarla sınırlı olmaksızın tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi sırasında veya bunların bir sonucu olarak elde edilen her türlü sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verileriniz. www.acibadem.com.tr sitesine veya www.acibadem.com.tr/AcibademOnline/TR/MainPage adresine gönderdiğiniz veya girdiğiniz sağlık verileriniz ve sair kişisel verileriniz. Acıbadem’e veya Acıbadem Grup şirketlerinden herhangi birine iş başvurusunda bulunmanız halinde bu hususta temin edilen özgeçmiş dâhil sair kişisel verileriniz ile Acıbadem Grubu çalışanı ya da ilişkili çalışan olmanız halinde hizmet akdiniz ve işe yatkınlığınız ile ilgili her türlü kişisel verileriniz.

Acıbadem Grubu tarafından elde edilen her türlü kişisel veriniz (Özel nitelikli kişisel veriler de dahil fakat bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) aşağıdaki amaçlar ile işlenebilecektir:

Kimliğinizi teyit etme, Kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi. İlgili mevzuat uyarınca Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile talep edilen bilgilerin paylaşılması. Hastane ve Tıp Merkezlerimizin iç işleyişi ile günlük operasyonların planlanması ve yönetilmesi. Hastane Yönetimi, Hasta Hakları, Hasta Deneyimi bölümleri tarafından hasta memnuniyetinin ölçülmesi, arttırılması ve araştırılması. İlaç temini. Randevu almanız halinde randevu hakkında sizi haberdar edebilme. Risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi. Sağlık hizmetlerini geliştirme amacıyla analiz yapma. Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından sağlık hizmetlerinizin finansmanı, tetkik, teşhis ve tedavi giderlerinizin karşılanması, müstehaklık sorgusu kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgilerin paylaşılması. Araştırma yapılması. Yasal ve düzenleyici gereksinimlerin yerine getirilmesi. Sağlık hizmetlerinin finansmanı kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgileri paylaşma. Kalite, Hasta Deneyimi, Bilgi Sistemleri bölümleri tarafından risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi. Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından hizmetlerimiz karşılığında faturalandırma yapılması ve anlaşmalı olan kurumlarla ilişkinizin teyit edilmesi. Pazarlama, Medya ve İletişim, Çağrı Merkezi bölümleri tarafından kampanyalara katılım ve kampanya bilgisi verilmesi, Web ve mobil kanallarda özel içeriklerin, somut ve soyut faydaların tasarlanması ve iletilebilmesi.

İlgili mevzuat uyarınca elde edilen ve işlenen Kişisel Verileriniz, Acıbadem veya Acıbadem Grubu’na ait fiziki arşivler ve/veya bilişim sistemlerine nakledilerek, hem dijital ortamda hem de fiziki ortamda muhafaza altında tutulabilecektir.

2. Kişisel Verilerin Aktarılması

Kişisel verileriniz, Kanun ve sair mevzuat kapsamında ve yukarıda yer verilen amaçlarla Acıbadem ve Acıbadem Grubu tarafından Acıbadem Grubu’na dahil olan şirketler ile, Özel sigorta şirketleri, Sağlık bakanlığı ve bağlı alt birimleri, Sosyal Güvenlik Kurumu, Emniyet Genel Müdürlüğü ve sair kolluk kuvvetleri, Nüfus Genel Müdürlüğü, Türkiye Eczacılar Birliği, Mahkemeler ve her türlü yargı makamı, merkezi ve sair üçüncü kişiler, yetki vermiş olduğunuz temsilcileriniz, avukatlar, vergi ve finans danışmanları ve denetçiler de dâhil olmak üzere danışmanlık aldığımız üçüncü kişiler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, resmi merciler dâhil sağlık hizmetlerini yukarıda belirtilen amaçlarla geliştirmek veya yürütmek üzere işbirliği yaptığımız iş ortaklarımız ve diğer üçüncü kişiler ile paylaşılabilecektir.

3. Kişisel Veri Elde Etmenin Yöntemi ve Hukuki Sebebi

Kişisel verileriniz, her türlü sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, yukarıda yer verilen amaçlar ve Acıbadem’in faaliyet konusuna dahil her türlü işin yasal çerçevede yürütülebilmesi ve bu kapsamda Acıbadem’in akdi ve kanuni yükümlülüklerini tam ve gereği gibi ifa edebilmesi için toplanmakta ve işlenmektedir. İşbu kişiler verilerinizin toplanmasının hukuki sebebi,

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği, Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Mahremiyetinin Korunması Yönetmeliği, Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuat hükümleridir.

Ayrıca, Kanun’un 6. maddesi 3. fıkrasında da belirtildiği üzere sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbı teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir.

4. Kişisel Verilerin Korunmasına Yönelik Haklarınız

Kanun ve ilgili mevzuatlar uyarınca,

Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme, Kişisel veriler işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme, Kişisel sağlık verilerine erişim ve bu verileri isteme, Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme, Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme, Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme, Kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme, Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesine ve/veya kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesine ilişkin işlemlerin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme, İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme hakkını haizsiniz.

Mezkûr haklarınızdan birini ya da birkaçını kullanmanız halinde ilgili bilgi tarafınıza, açık ve anlaşılabilir bir şekilde yazılı olarak ya da elektronik ortamda, tarafınızca sağlanan iletişim bilgileri yoluyla, bildirilir.

5. Veri Güvenliği

Acıbadem, kişisel verilerinizi bilgi güvenliği standartları ve prosedürleri gereğince alınması gereken tüm teknik ve idari güvenlik kontrollerine tam uygunlukla korumaktadır. Söz konusu güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak muhtemel riske uygun bir düzeyde sağlanmaktadır.

6. Şikayet ve İletişim

Kişisel verileriniz teknik ve idari imkânlar dâhilinde titizlikle korunmakta ve gerekli güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak olası risklere uygun bir düzeyde sağlanmaktadır. Kanun kapsamındaki taleplerinizi, “https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html” web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak,

(i) ATATÜRK MAH.FEZA SK.NO:3/8 ATAŞEHİR, Istanbul, Türkiye adresine kargo ile ıslak imzanızı taşıyan bir dilekçe ile “Kurumsal Sekretarya” departmanı dikkatine Zarfına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilgi Talebi” yazılarak gönderebilirsiniz, (ii) Noter kanalıyla gönderebilir, (iii) acibademsaglik@hs02.kep.tr adresine güvenli elektronik ya da mobil imzalı olarak, kayıtlı elektronik posta adresi veya sistemimizde kayıtlı elektronik e-posta adresiniz aracılığıyla ve/veya (iv) Acıbadem’e hitaben yazdığınız “word veya pdf.” formatındaki bir dosyayı güvenli eimza ile imzalayarak kisiselveri@acibadem.com ‘a e-posta’nın konu kısmına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Bilgi Talebi” yazarak iletebilirsiniz.

Kanun kapsamındaki taleplerinizi, https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak ve formda belirtilen usullerle tarafımıza iletmenizi rica ederiz.

SIK ZİYARET EDİLENLER Akciğer kanseri Bağırsak kanseri Böbrek nakli Cilt kanseri Gırtlak kanseri Hemoroid Kalp krizi belirtileri Kan kanseri (Lösemi) Karaciğer nakli Kemik iliği nakli Kolon kanseri Koronavirüs Belirtileri Lenf kanseri Lenfödem Meme kanseri Mide kanseri Pankreas kanseri Prostat kanseri Rahim kanseri Vücut kitle endeksi hesaplama


Ana Sayfa Hastaneler Doktorlar Medikal Teknolojiler Kurumsal Bilgiler Sponsorluklar Bilgilendirilmiş Onamlar Kişisel Verilerin Korunması İletişim

Web sitemizde bulunan tüm görsellerin, işitsel veya içerik bilgilerinin izinsiz kullanılması yasaktır. Durumun tespit edilmesi halinde hukuki yollara başvurulacaktır.

"
İntra-Abdominal Apseler

İntra-Abdominal Apseler

İntra-Abdominal Apseler

Karın boşluğu içerisinde gelişen apseler intra-abdominal apse olarak adlandırılır.

İntra–abdominal apseler ya periton içerisinde (intraperitoneal) ya da periton dışarısında (retroperitoneal) gelişebilirler.

İNTRAPERİTONEAL APSELER

İntra-abdominal apse etiyolojisinde çok sayıda sebep olsa da en sık intra-abdominal apse nedenleri aşağıda görülmektedir.

A- Gastrointestinal sistem patolojileri

İçi boş organ perforasyonları (peptik ülser, ince ve kalın barsak perforasyonları)

Enfeksiyonlar (apandisit, divertikülit, kolesistit, pankreatit, İltihabi Barsak Hastalığı)

Vasküler tıkanmalar (mezenterik arter tıkanmaları)

B- Postoperatif komplikasyonlar

Anastomoz kaçakları, unutulmuş safra taşları

C- Penetran ve künt karın travmaları

Karın içi organ yaralanmaları

D- Genito-üriner enfeksiyonlar

APSE YERLEŞİMLERİ

Subfrenik, parakolik, sağ alt kadran ve pelvik apseler en sık görülen intra-abdominal apse yerleşimleridir (Şekil 2).

Tablo 1: Apse yerleşimleri ve sebepleri

Israr eden karın ağrısı, lokal hassasiyet, bacaklı ateş, uzamış ileus, lökositoz ve aralıklı polimikrobial bakteriyemi bulguları, intra-abdominal apseyi akla getirmelidir.

Enfeksiyonu düşündüren hematolojik parametreler (lökositoz, anemi, anormal trombosit sayısı, anormal karaciğer fonksiyonları) sıklıkla mevcuttur.

Tanı Düz karın filmi Ultrasonografi (US) Bilgisayarlı tomografi (BT) Manyetik Rezonans görüntüleme (MRI) Sintigrafi US veya BT ile püy aspirasyonu TEDAVİ

Apsenin tümüyle drenajı, primer sebebin tedavi edilmesi ve ilave antibiyotiklerin kullanılmasından ibarettir.

Medikal tedavi: Antibiyotik tedavisi söz konusudur.

Cerrahi tedavi: İntra-abdominal apselerin kesin tedavisi apsenin drene edilmesidir.

Perkütan apse drenajı: Non operatif bir yöntem olup intra-abdominal apselerin çoğununun tedavisinde tercih edilmektedir. BT rehberliğinde perkütan kateter drenajı günümüzde standard tedaviyi oluşturur.

Açık apse drenajı: Perkütan drenajın başarısız veya uygunsuz olduğu intra-abdominal apselerde tedavi açık drenajdır.

Laparoskopik apse drenajı: İntra-abdominal apselerin drenajında açık yöntemin alternatifi olarak uygulanabilir.

RETROPERİTONEAL APSELER

Diafragmadan pelvise kadar uzanan geniş bir alan olan retroperitoneal boşluk ön ve arka bölümlere ayrılır. Ön bölümde pankreas, duodenum, çıkan ve inen kolon, arka bölümde ise adrenal, böbrekler ve perinefritik alan yer alır. İntraperitoneal apselere göre daha az görülürler.

"
Karın Boşluğunda Sıvı (Assit) Toplanması-Olguya Yaklaşım - Prof. Dr. Hakan Yüceyar

Karın Boşluğunda Sıvı (Assit) Toplanması-Olguya Yaklaşım - Prof. Dr. Hakan Yüceyar

Karın Boşluğunda Sıvı (Assit) Toplanması-Olguya Yaklaşım

Periton tek sıralı mezotelden oluşan, iki tabakalı, ince, transparan, seröz zarlardan oluşur. 2 adet peritoneal zar mevcuttur. Bunlar paryetal periton ve visseral periton olarak adlandırılır. Paryetal ve visseral tabakalar arasında az miktarda sıvı bulunur ve bu seröz sıvı tabakaların birbirleri üzerinde kaymasını sağlar. Periton boşluğu içindeki az miktardaki (

Asit : yunanca “askos” (torba veya kese) kelimesinden türetilmiştir. Periton boşluğunda patolojik miktarda sıvı bulunmasına “asit” adı verilmektedir. Asit tanımı periton boşluğunda serbest sıvı birikmesi olarak anlaşılmalı, abse ve kistik lokalize sıvı birikmeleri gibi diğer patolojik olan durumlar bu tanıma dahil edilmemelidir.

Genel Asit Nedenleri
1.Portal Hipertansiyon
–Siroz
–Fulminan karaciğer yetmezliği
–Konstriktif veya restriktif kardiomiyopati
–Budd-Chiari sendromu
–Veno-okluzif hastalık
–Portal ven oklüzyonu

3.Enfeksiyon
–Peritoneal tuberküloz
–Fitz-Hugh-Curtis sendromu
–HIV’ li hastalarda enfeksiyöz peritonit

Genel Asit Nedenleri
1.Renal
–Nefrotik sendrom
–Diyaliz asiti
2.Endokrin
–Miksödem
–Meig’s sendromu
–Strauma ovarii
3.Pankreatik asit
4.Biliyer asit
5.SLE
6.Sebebi bilinmeyen
7.Kombine asit

Asitin en sık sebebi sirozdur (% 85). Tedavi şansı en yüksek olan da siroza bağlı asittir.
•Sirozunda en sık komplikasyonu olan asit kompanze sirozlu hastalarda 10 yıllık zaman içinde hastaların yaklaşık %50’ sinde ortaya çıkmaktadır. Asitin oluşması ile yaşam kalitesi bozulmakta, spontan bakteryel peritonit ve böbrek yetmezliği riski artmaktadır. Asit KC sirozlu hastalarda azalmış sağkalım ile ilişkilidir. Malignite, kalp yetmezliği, pankreatit ve tuberküloz asitin diğer sık sebepleri olup, sirozla birlikte asitin %95 nedenini oluşturmaktadırlar.

Tanı ve Fizik Muayene

Karın şişliği, belirgin asiti olan hastalardaki en önemli ve en sık bulgudur. Hatta sirozlu hastalardaki en önemli şikayet karındaki şişliktir. Normal karın muayenesinde perküsyonda (sindirim sistemindeki havadan ötürü) sonorite ile timpanizm arası ses alınır. Oysa karın perküsyonunda sağ ve/veya sol alt karın kadranında matite saptanması ve bu matitenin yer değiştirmesi (yer değiştiren matite) asit tanısı için en önemli bulgudur. Perküsyonda asit saptanabilmesi için karın içinde en az 1.5 litre sıvı bulunmalıdır. Bundan daha az miktardaki asit sıvısının fizik muayene ile tespit edilmesi çok zordur. Hasta diz-dirsek pozisyonunda iken yapılan göbek çevresi perküsyonu ile 500 ml altındaki asit sıvısının tespiti sağlanabilir. Az miktarda asiti olan hastalarda fizik muayene bulguları belirgin olmadığında ultrasonografi oldukça yararlı bir tanı yöntemi olmaktadır. Dikkatli bir inceleme ile 100 ml’ ye kadar olan asit saptanabilmektedir. Asitli hastalarda halsizlik, iştahsızlık ve beslenme bozuklukları görülebilir. Asitin yarattığı distansiyona bağlı künt vasıflı ağrı oluşabilir. Distansiyona bağlı solunum güçlüğü özellikle yüksek hacimli asiti olan hastalarda sık rastlanan bir durumdur. Belirgin karın şişliği, sulkuslarda silinme, ksifoid-göbek uzaklığının artması, kurbağa karnı görünümü, portal hipertransiyona bağlı asitlerde kollateraller ve dalak büyümesi, palpasyon ile dalgalanma hissinin alınması gibi fizik muayene bulgularına asitli hastalarda saptanmaktadır. Ayrıca enfekte olmuş asitlerde palpasyonla ağrı oluşması, malignite durumlarında ise palpasyonda karında kitle saptanması rastlanabilecek bulgulardır.

Fizik muayene bulguları ile asit miktarının derecelendirilmesi

ASİT FİZİK MUAYENE BULGULARI

1+ Dikkatli fizik muayene ile tespit edilen asit-yer değiştiren matite

2+ Kolayca tespit edilebilen asit- açıklığı yukarı bakan matite

3+ Gergin olmayan yoğun asit- matite başlangıcı göbek altında

4+ Gergin asit- matitenin başlangıcı göbek hizasından yukarıda

Asit oluşumuna neden olan temel faktör splankik alandaki vazodilatasyondur. Siroza bağlı olarak portal akıma karşı gelişen hepatik direnç portal hipertansiyona neden olmaktadır. Portal hipertansiyonun gelişmesi ile birlikte özellikle nitrik oksit gibi lokal salınan vazodilatatörlerin etkisi ile splankik arteryel vazodilatasyon meydana gelmektedir. Sirozun erken evrelerinde (ılımlı vazodilatasyon) efektif arteryel hacim gerek kardiak out-put gerekse de plazma hacim artışı ile kompanze edilir. Ileri evrelerde bu kompanzasyon mekanizmaları yetersiz kalıp, kan hacmi ve arteryel kan basıncında düşme ortaya çıkar. Homeostatik aktivasyonun gereği anti-natriüretik ve vazokonstrüktör faktörlerin salınımı ile vücutta sodyum ve sıvı retansiyonu oluşur. Portal hipertansiyon ve splankik arteryel vazodilatasyon birlikteliği ile intestinal kapiller basınç ve permeabilitede değişiklikler oluşup, peritoneal kavite içinde sıvı birikmesi ortaya çıkar. Böbrekten su atılımı bozulur (Dilusyonel Hiponatremi) Ayrıca renal vazokonstrüksüyon (Hepatorenal Sendrom) gelişebilir.

Asitli Hastada Değerlendirme

Asit nedeninin araştırılmasında abdominal parasentez en hızlı ve en ekonomik yoldur. Parasentez gerek tanı gerekse tedavi amacıyla kullanılmaktadır. İdeal olan, hastaların sorunlar ortaya çıkmadan değerlendirilmesidir (diüretik almadan, böbrek fonksiyonları bozulmadan). Yeterli bir asit incelemesi için 50-100 ml asit sıvısı gereklidir. Gereksiz maliyete neden olmamak için asit sıvısının analizinde en yararlı testler incelenmelidir.

Parasentez Tekniği
•Alt kadranlar (sağ veya sol, veri yok)
•Skara yaklaşma
•Standart iğne, 22 no çelik iğne
•Sürekli aspirasyon yapma
•Tanı amaçlı min 25 ml gerekir.
Parasentez Nereden Yapılır
göbek

Spina iliaca anterior,
superior (sol)

Kontrendikasyonlar
• Koagülasyon bozukluğu kontraendikasyon değildir (DIC/primer fibrinolizis dışında)
Komplikasyonlar
• Karın duvarı hematomu, % 1.8
• % 71inde PT uzun (% 21’inde >5 sn)

Kimlere parasentez yapılmalı ?

•Yeni asit oluşan ya da saptanan her hasta
•Asitli hastaların hastaneye yatışında rutin muayenenin bir parçası olarak her hastada
•Klinik olarak asit enfeksiyonu düşünülen hastalarda
•Hepatik ensefalopati gelişen hastalarda
•Renal fonksiyon bozukluğu gelişen hastalarda
•Genel durumunda açıklanamayan bozulma olan asitli siroz hastalarında
Asit sıvısının değerlendirilmesinde hangi testler rutin olarak bakılmalıdır?

•Asit Sıvısının Değerlendirilmesi
–Hücre Sayımı
–Bakteriyel Kültür
–Total protein ölçümü
–Diğer testler( Albümin, glukoz, LDH, Amilaz, Trigliserid, Asido-rezistan boyama, PCR, Sitoloji…)

•Asitte lökosit sayımı en önemli testtir.
–Olası bakteriyel enfeksiyon hakkında önemli bilgi sağlar
–Lökosit sayısı > 500, Nötrofil sayısı > 250 SBP için kanıttır. Ampirik antibiyotik başlanmasını gerektirir.
–Lenfosit artışı ile birlikte olan löksit artışı peritonela karsinomatozis veya tüberküloz peritonitinin bir göstergesidir.

•Asit sıvı örneği hasta başında kan kültür şişelerinde kültüre ekilmelidir.
–Bu yöntemin duyarlılığı konvansiyonel yöntemlere göre daha yüksektir.
–Ampirik antibiyotik tedavisinde direnç durumunda etkene yönelik tedavi değişikliği imkanı sağlar.

•Klinik olarak TBC peritonit şüphesi varlığında, hücre sayımında lenfosit artışının bulunduğu lökosit artışı saptandığında
–Tüberküloz için spesifik kültürler
–ARB bakı
–ADA tayini
–TBC PCR çalışılması
–Gerekirse periton biopsisi yapılmalıdır.

•Gram boyama SBP’ nin erken dönemindeki sirotik hastalarda asid sıvısının erken boyaması genellikle bir özellik göstermez.
–Fakat barsak perforasyonuna bağlı gelişen sekonder bakteriyel peritonitlerde farklı tipte bakteriler saptanabilir.

•Asiteki total protein miktarı rutin olarak bakılmalıdır.
–SBP gelişme riskini (T Prot < 1 gr/dl) değerlendirmede, SBP’nin sekonder bakteriyel peritonitten ayrımında önemlidir.
–SBP sekonder bakteriyel peritonit ayrımında LDH yüksekliği ve glukoz değerlerinin düşüklüğüde anlamlıdır.

•Periton tutulumunun olduğu assitlerde sitolojik inceleme malign hücreleri göstermede yaralıdır.
–Ancak Hepatosellüler Ca’da periton tutulumu nadir olması nedeni ile sellüler inceleme yetersizdir.

•Amilaz tayini,
– pankreatik assitlerde ve barsak perforasyonunda belirgin olarak yüksektir.

Asitin Ayırıcı Tanısı

Önceki yıllarda asit ayırıcı tanısı patogeneze göre (eksuda veya transuda) yapılmaktaydı. Ancak günümüzde asit sıvısının biyokimyasal analizi ile hesaplanan serum-asit albumin gradienti (SAAG) asitin ayırıcı tanısında rutin olarak kullanılmaktadır. (%97 doğrulukta PHT’u göstermektedir). Serum albumin değerinden asit albumini çıkarılarak elde edilen SAAG kabaca onkotik ve hidrostatik basınçlar arasındaki dengeyi yansıtmaktadır.
•SAAG > 1.1 olan durumlar portal hipertansiyona bağlı asit
•SAAG < 1.1 olan durumlar portal hipertansiyon dışı asit

SAAG >1.1 g/dl (Yüksek gradient-portal hipertansif asit)
•Siroz
•Alkolik hepatit
•Kardiak asit
•Miks asit
•Masif karaciğer metastazı
•Fulminan karaciğer yetersizliği
•Budd-Chiari sendromu
•Portal ven trombozu
•Veno-okluzif hastalık
•Miksödem
•Gebelikte akut yağlı karaciğer
SAAG •Peritoneal karsinomatozis
•Peritonitis tuberkülozis
•Pankreatik asit
•Barsak perforasyonu yada tıkanıklığı
•Biliyer asit
•Nefrotik sendrom
•Postoperatif lenfatik kaçak
•Bağ dokusu hastalıklarında serozit

Genel Değerlendirme
•KC Hastalığının Değerlendirilmesi
–KC fonksiyonları ve koagülasyon testleri
–Standart hematolojik testler
–Abdominal ultrasonografi ve bilgisayar tomogrofi
–Üst GIS Endoskopisi
–Seçilmiş hastalarda KC biopsisi
•Renal ve Kardiyak Fonksiyonların Değerlendirilmesi
–Serum kreatinin ve elektrolitlerinin ölçümü
–İdrar sodyumu (tercihen 24 saatlik idrarda)
–İdrar proteini (tercihen 24 saatlik idrarda)
–Arteriyal Basınç ölçümü

Asit Tedavisi
Asit tedavisinde ilk adım asit oluşum nedeninin saptanmasıdır. Portal hipertansiyona bağlı gelişen asit ile non-portal asitin tedavisi farklıdır.

•PHT’a bağlı asit tedavisinde
–Amaç sodyum balansını ve dolaşım fonksiyonlarını iyileştirmektir.
–Ardından yatak istirahati, diyette su ve tuz kısıtlaması, diüretik tedavisi ve parasentez planlanmalıdır.
–Yatak istirahati, diyette su-tuz kısıtlaması ve diüretik tedavi ile hastaların %85’ inde asit kontrol altına alınmaktadır.

•Non-portal asitte diyette su ve tuz kısıtlaması, diüretik tedavisinin etkinliği yoktur.
–Etiyolojik nedenin tedavisi ve parasentez planlanmalıdır.

•Diyette su ve tuz kısıtlaması
–Asitli hastalarda negatif sodyum dengesine diyette tuz kısıtlaması ve sodyum atılımının arttırılması ile ulaşılır.
–Asitli hastaların %10-15’ nde diyette tuz kısıtlaması ile asit kaybolur.
–Diyette günlük sodyum miktarı 0.5 gramın altında olmalıdır.
–Diyette günlük su alımı ise 1 litre ile sınırlandırılmalıdır.(Sadece dilusyonel hiponatremili hastalarda uygulanmalıdır.)

•Assitli hastalarda yatak istirahati önerilmelidir.
–Yatar pozisyonda venöz dönüşün artması ile birlikte santral kan hacmi genişler, atrial natriüretik peptid salınır ve natriürezis meydana gelir.
–Yatar pozisyonda plazma renin aktivitesi ve sempatik sinir sistemi baskılanır. Böbrek kan akımında artma meydana gelir.
–İstirahat durumunda diüretiklere olan yanıt daha iyi olur.

Hafif-Hacimli Asitler
Renal sodyum atılımında ciddi bozukluk yoktur. Renal serbest su atılımı ve GFH birçok vakada normaldir. Serum sodyum ve kreatinin değerleri normal sınırlardadır. Sirozun diğer komplikasyonları yoksa hastane dışında tedavi edilebilirler.

•Düşük doz diüretiklere iyi yanıt alınır.
–50-200 mg. spironolaktan yada 5-10 mg. amilorid seçilebilir.
–Eğer periferik ödem varsa ilk günlerde natriürezi arttırmada 20-40 mg. furosemid kullanılabilir. (Prerenal böbrek yetm. )

•Diüretiklere olan yanıt vücut ağırlığı ve fizik muayene ile değerlendirilmelidir.

•Prerenal böbrek yetmezliğini önlemek için önerilen kilo kaybı
–300-500 mg/gün (periferik ödem yoksa)
–800-1000 mg/gün (periferik ödem varsa)’ dür.

•Diüretik tedavisi sırasında idrar sodyumunun rutin ölçümü gerekli değildir.

•Ancak kilo kaybı olmayan hastalar ayrı tutulmalıdır. Bu durumda idrarda sodyum ölçümü, diüretiklere yanıtın değerlendirilmesi ve dozun arttırılması kararının verilmesinde yarar sağlar.

Geniş Hacimli Asiteler

•İki tedavi yaklaşımı vardır.
–Geniş hacimli parasentez
–Artan dozda diüretik tedavisi ( maksimum 160 mg furasemid veya 400 mg. spironolakton)

•Uzun dönem mortalite açısından fark yok.Ancak geniş hacimli parasentez daha hızlıdır, daha etkindir ve daha az yan etkileri vardır.
•Diüretikler asitin önlenmesinde kullanılabilirler.

•Plazma genişleticileri kullanmadan yapılan geniş hacimli parasentezlerde sirkulatuvar fonksiyonlar bozulur
–Efektif arteryel kan volümü azalır, vazokons. aktivite ve antinatriüretik faktörler artar.
–Asitin rekürrens hızı artar, vakaların %20’ sinde Hepatorenal Sendrom yada dilusyonal hiponatremi oluşur (Sağkalım azalır).

•Plasma genişleticileri bu sorunların önlenmesinde etkindirler.

•> 5 lt. sıvının parasentez ile alınmasından sonra sirkulatuvar fonksiyon bozukluğunun önlenmesinde Albumin, dextran 70 ve polygelineden daha üstündür.
–Ancak sağkalım açısından fark saptanmamıştır.

Refrakter Asitler
•Asitli hastaların >>> %5 – 10
•Yüksek doz diüretiklere yanıtsızlık olarak tanımlanırlar.
•Düşük doz verildiğinde sık yan etkiler ortaya çıkıyorsa buda refrakter asittir.
• (HEP, hiponatremi, hiperkalemi, azotemi )
•Temel özellikleri, parasentez sonrası sık tekrarlaması, Tip 1 HRS riskinin artması ve kötü prognozlu olmasıdır.
•Güncel tedavi stratejisi, Plazma genişleticileri ile beraber geniş hacimli parasentezler ve TIPS.
•Peritonovenöz şant uygulamasından, önemli komplikasyonlar sebebiyle kaçınılır.
•Her 2-4 haftada bir parasentez gereklidir

•TİPS, sodyum tutucu mekanizmaların aktivitesini azaltır ve diüretiklere olan böbrek yanıtını düzeltir.
•TİPS, 6-12 ayda >%75 stenoz ile komplike olur.
•Önceden iddia edildiği gibi, sağkalımı iyileştirdiği geniş hacimli parasentez ile karşılaştırıldığında son çalışmalarda doğrulanmamıştır. Dolayısıyla refrakter asit için tedavi seçeneği olarak önerilmemektedir. Ancak yine de ciddi KC yetm. yada ensefalopatisi olmayan, loküle sıvısı olup parasentezle tedavi edilemeyen ve tekrarlanan parasentezi istemeyen hastalarda kullanılabilir. Ayrıca bazı hastalarda nakil için teknik zorluları arttırabilir.

•Yanıtsızlık: Yoğun tedavi ile 4 günde günlük 200 gramdan daha fazla kilo kaybının olmaması yada günlük idrarda sodyum atılımının

•Erken tekrarlayan asit: Tedavi sonrasında 4 hafta içinde 2. yada 3. derece asit oluşmasıdır.

SBP (Spontan bakteriyel Peritonit)

İntraabdominal enfeksiyon kaynağı olmaksızın asit sıvısının spontan enfeksiyonudur. Asitli hastalardaki prevalansı %10-30’ dur. Sirotik hastalardaki assit enfeksiyonun % 90dan fazlası spontandır. Asit hücre sayımında PNL>250 Lökosit sayısı>500 olması SBP için tanısaldır.

•Intestinal lümenden bakteriyel translokasyonla oluşur. Sirozlu hastalarda asit sıvısında düşük C3 ve total protein düzeyine bağlı bakteriyel opsanizasyon yetersizdir. Bu nedenle spontan periton enfeksiyonu gelişir. SBP’li hastaların asit kültürü monomikrobiktir. E. coli en sık izole edilen patojendir. Gram + bakteri sıklığı artmaktadır. Tedavide oral sefotaksim 2 gr /8-12 saatte bir veya komplike olmamış vakalarda Amoksisilin-klavulinat 1 gr/8saatte bir verilir. Tedaviye yanıt değerlendirmesi için tedavinin 48. ya da 72 saatinde assit sıvısında PNL nin azaldığının gösterilmesi için parasentez yapılmalıdır. En ciddi komplikasyonu Hepatorenal sendromdur (HRS) (en az % 30 hastada oluşur).Tanı sırasında albuminin 1,5 gram/kg ve takip eden 3 gün boyunca 1 g/kg iv. olarak verilmesi HRS gelişimini azaltmaktadır. ( Ampirik- özellikle BUN>30 mg/dl ve bilirubin:4 mg/dl olan hastalara). İyileşme sonrası 1 yıl içinde %70 rekürrens oluşur.

•Kimler SBP gelişmesi açısından yüksek risktedir?
–Gastrointestinal kanaması olan sirotik hastalar
–Daha önce SBP geçirmiş olan sirotik hastalar
–T. Protein>1 gr/dl ola özelliklede T.Bil değeri yüksek (3.2 mg/dl) ve düşük trombosit düzeyine ( <90000) olan sirotik hastalar
–Fulminan KC yetersizliği olan hastalar

•(GIS kanaması olanlara norflokasasin 2*400 mg/gün, diğerlerine ise 400 mg/gün ) uzun dönem proflaksisi rekürrens hızını azaltır.
•Ancak kinolona dirençli bakteriler ile oluşan SBP, acil- ciddi bir problemdir.TMP/SMX kinolonlara alternatif olabilir.

Sekoneder Bakteriyel Peritonit
Asit sıvısı bulanıktır. PNL>10000, SAAG2, GlikozSerum LDH. Çoğunda asit kültürü monomikrobiktir. Olası organ perforasyonunu doğrulamak ve yerin saptamak için acil radyoloji değerlendirme yapılmalıdır. Tedavisi cerrahidir.

Malign Asit

İlerlemiş malignitelerde kötü prognozun habercisidir. Hastaların 2/3’de peritoneal karsinomatozis vardır. Peritonun doğrudan tutulması veya metastatik olarak kansece tutulması sonucu periton permeabilitesi değişmiş veya peritoneal lenfatikler tıkanmıştır. Kalan hastalarda asit , portal basıncı artıran masif KC metatstazı veya hepatosellüler karsinoma veya şilöz asitle sonuçlanan lenf tıkanmasına bağlıdır. Vakaların % 75’inden fazlasında batındandan kaynaklanan adenokarsinom söz konusudur. Over, pankreas, kolon ve uterus en yaygın abdomino-pelvik malignensilerdir. Akciğer lenfoması ve meme Ca en yaygın ekstraabdominal malignensilerdir.

SAAG 1.1 gr/dlden azdır. T. Prot>2.5 gr/dl’dir. Sitoloji % 50 tanısaldır. (Görünüm hemorajiktir, hücre sayısı > 1000) Sitolojik çalışmalar Hepatosellüler Ca ve Hepatit metastaza bağlı asiti olan hastalarda tipik olarak negatif olacaktır.Açıklanamayan düşük SAAG’li asitlerde karsinomatozisi dışlamak için değerlendirme yapıldıktan sonra tanı konulamadı ise laparoskopi ile değerlendirme yapılmalıdır. Tedavi semptomların giderilmesine ve yaşam kalitesinin artırılmasına yöneliktir.
Hepatik metastaza bağlı asitlerde sprinolaktona yanıt vardır. Büyük hacimlerdeki parasentez sıklıkla yaralıdır, ancak faydası kısa sürelidir. Asiti hızla yeniden oluşan hastalarda peritneo-venöz şant % 70 varan oranlarda başarılıdır. %25-50 şant oklüzyonu bildirlmiş, ayrıca sağ kalım değişmemiş). Genel olarak prognoz kötüdür.

Abdominal tutulum Tbc’li hastaların % 5’inde gözlenir. GIS 6. en sık tutulan ekstrapulmoner kısımdır ve GIS tutulumu olan hastaların % 10-15’inin aktif pulmoner hastalığı vardır. Abdominal Tüberküloz, lüminal gastrointestinal traktı, KC, dalak, peritonu ve kadın genital organları tutar. İntestinal tbc en sık ileo-çekal bölgeyi tutar. Tüberküloz peritonit tüberkülozlu hastaların % 1’inde görülür. Klinik başlangıç genellikle sinsidir. Tbc peritonitli hastalarda karın ağrısı, ateş, kilo kaybı, triadı bulunur. Karın ağrısı yaygın veya periton tutulum yerine lokalize olabilir. Hepatomegali ve asite bağlı karında şişkinlik bulunur. İntestinal tutuluma bağlı malabsorbsiyon görülebilir. Total lökosit sayısı çoğunlukla normaldir, hastalarda hafif anemi görülür. PPD % 70 pozitiftir, fakat negatif test tüberküloz peritoniti ekarte ettirmez. Göğüs radyografileri hastaların 2/3’ünde anormaldir. Ancak aktif tbc sadece % 15 hasta görülür.
Batın BT de intestinal duvar kalınlaşmaları, peritonda nodüller ve asit saptanabilir. Periton sıvısı
görünümü berraktır. Lenfosit sayısı 250-4000/uL’dır. SAAG •T.Prot>2.5 gr/dl, ARB yaymada pozitiflik %10, Kültür pozitifliği % 90 saptanır. Laparoskopik incelemede, Peritonda pariyetal ve visseral yüzeylerde eşit büyüklükte 5 mmden küçük beyaz nodüller ve yapışıklıklar görülür ( Peritoneol karsinomatoziste nodül boyutları farklıdır.) Biopsi sonucu % 80 granülom izlenir. Tedavide,4’lü antitüberküloz tedavi verilir. Masif assitlerde rahatlatıcı parasentez uygulanabilir.

Pankreatik Asit

Periton boşluğunda pankreatik enzim bulunması ile karakterize olan pankreatik asit çok yaygın değildir. Pankreatik kanalın yaralanması veya pankreatik pseudokistten sızma, ya akut ya da kronik pankreatitin bir komplikasyonu sonucu oluşur. Vakaların % 75’inden çoğu alkole bağlı gelişen kronik pankreatit ile ilişkilidir. Kronik pankreatitili hastaların % 1’inden azında pankreatik asit gelişir. Bu vakaların % 80’inde yaralanmış bir pankreatik kanaldan sızıntı sonucu asit gelişir. Şiddetli akut pankreatitlerde de peripankreatik sıvı toplanması sık görülür, ancak kendiliğinde geriler. Pankreatik asit tanısı parasentez ile koyulur. Asit sıvı amilazı belirgin olarak yüksektir. (10000 ünite/ml’den fazla) Asit sıvıda albumin ve protein seviyesi pankreastan sızan eksudaya bağlı yüksektir. SAAG< 1.1 mg/dl T.Prot>2.5 gr. Tedavi’de, Oral alımın kesilerek parenteral tedaviye geçilmesi, oktreotid ile geçici olarak pankreas sekresyonlarının baskılanmasıönerilir. ERCP ile hasarlı pankreas kanalı belirlenir. Seçilmiş vakalarda ERCP ile stent uygulanabilir. Parsiyel pankreas rezeksiyonu, kist-gastrostomi veya kist-jejunostomi operasyonu uygulanır.

Miksödem Asit

Asitin nadir nedenlerindendir. Klinik olarak belirgin hipotirodi bulunan hastaların % 4’ünde görülür. Asit oluşumunda, T4 seviyesi düşüklüğüne bağlı serbest su atılımının bozulması, Damar dışındaki albumin drenajındaki bozukluk, Kapiller geçirgenlikte artma, Altta yatan sinsi kalp yetmezliği rol oynar. Tanı ve Tedavi’de Asit sıvısında,T. Protein > 2.5 gr/dl, SAAG>1.1, Klinik hipotiroidi bulguları vardır. Asitin diüretiklere kısmi cevap verir. Tiroid hormon replasmanı ile birkaç haftada asit geriler.

Peritoneal boşlukta lipid içeren sıvı birikimidir. Mekanizma, En sık neden lenf damarlarının tıkanması (%80) Sıklıkla tümör infiltrasyonuyla, vakaların yarıdan fazlası lenfomadır. Tüberküloz granülomları, Cerrahiye sekonder yaralanma, Retroperitoneal travma nedeni ile oluşur. Parasentez sıvı, Sıvı üst kısmında süt gibi tabaka oluşur. Sıvıdaki lipid seviyesi 1000 mg/dl’den fazladır, hemen daima serum seviyesini aşar. Tedavi, Altta yatan hastalığın tedavisidir Diüretikler etkisizdir. Boşaltıcı parasentez geçici yara sağlar. Enteral beslenme kesilerek parenteral beslenmeye geçilmesi yaralıdır. Somatostatin analoğu (?), etkinliği belirsizdir.

KAYNAKLAR:
1.Bruce A. Runyon.Ascites and Spontaneous Bacterial Peritonitis .(Ed:Sleisenger snd Fordran’sa Gastrointestinal and Liver disease) 1517-1540,

2. Guadalupe Garcia-Tsao Ascites.(Ed: Zakım and Boyer ‘s Hepatology)284-295

3- Guadalupe Garcia-Tsao Ascites.(Ed: Zakım and Boyer ‘s Hepatology)284-295

"
Asit (Karında Sıvı Birikmesi) Belirtileri, Tanısı ve Tedavisi | Dr. Çetin Karaca

Asit (Karında Sıvı Birikmesi) Belirtileri, Tanısı ve Tedavisi | Dr. Çetin Karaca

Asit (Karında Sıvı Birikmesi) Belirtileri, Tanısı ve Tedavisi

Asit (karında sıvı birikmesi) sözcüğü latince içi su dolu kese anlamına gelir ve tıpta karın boşluğunda sıvı birikmesine verilen addır. Karaciğer hastalıkları, kanser, kalp ve böbrek yetersizliği gibi hastalıklarda asit gelişebilir.

1 Asit Neden Oluşur 2 Kaç Çeşit Asit Vardır? 2.1 Asitin Belirtileri Nelerdir? 2.2 Asit Nasıl Teşhis Edilir? 2.3 Asit Nasıl Tedavi Edilir? 2.4 8 Comments 2.5 Bir Cevap Yazın Yorumu Sil Asit Neden Oluşur

Asitin en sık görülen nedeni karaciğer sirozudur. Asitli hastaların yaklaşık %80 inde neden karaciğer sirozudur. Mide, barsaklar, pankreas ve dalaktan karaciğere kan getiren toplar damarlarda (vena porta) siroza bağlı basınç artışı (portal hipertansiyon) ve sirotik karaciğer tarafından yeterince yapılamayan albüminin serum seviyesinin düşmesi onkotik basıncı azaltarak damar içindeki suyun karın boşluğuna kaçmasına yol açar. Ayrıca siroz nedeniyle karın içi lenf damarlarındaki basınç artışı da karaciğer yüzeyinden ve karın boşluğundaki lenf damarlarından karın boşluğuna lenf sıvısının sızmasına neden olur.

Asit oluşumuna yol açan diğer bir neden de siroz sonrasında ortaya çıkan vücuttaki tuz ve su birikimidir. Siroz nedeniyle vücutta dolaşan etkin kan hacminin azalması ve böbreklere daha az miktarda kan gitmesi bazı nörohormonal mekanizmaların harekete geçmesine ve bunun sonucunda da böbreklerin su ve tuz tutmasına ve vücutta ve karın boşluğunda sıvı (asicites) toplanmasına yol açar.

Karaciğerde siroz olmadan da karaciğere giren ve karaciğerden çıkan toplar damarların (vena porta ve hepatik ven) tıkanması sonucunda asit gelişebilir. Karaciğerden çıkan toplar damarın tıkanması Budd-Chiari sendromu olarak adlandırılır.

Kronik böbrek hastalıklarında hem böbreklerden protein kaybı (albumin) hem de su ve tuz tutulmasına bağlı olarak asit gelişebilir.

Sağ kalp yetersizliği ve kalp zarı kalınlaşması (konstriktif perikardit) olan hastalarda da bacaklarda ödem ve karın boşluğunda sıvı birikimi görülür.

Pankreasın akut ve kronik hastalıklarında, tiroid hormonu eksikliğinde (hipotiroidi), karın boşluğu enfeksiyonlarında (periton tüberkülozu vb.) ve karın boşluğuna yayılım gösteren kanserlerde asit gelişebilir. Mide, kalın barsak ve kadınlarda over (yumurtalık) kanserlerinin ileri dönemlerinde, ileri evre lenfomalarda (lenf bezi kaynaklı tümörler) asit gelişimi sık olarak görülen bir durumdur. Kansere bağlı asitler tüm asitlerin yaklaşık %10 undan sorumludur.

Kaç Çeşit Asit Vardır?

Klasik olarak 2 çeşit asit bulunur, transüda ve eksüda. Bu sınıflama kabaca asitin içeriğinde bulunan protein ve hücre miktarına göre yapılır. Daha nadir görünen bir üçüncü asit çeşidi içindeki yağ miktarının fazla olması nedeniyle beyaz renkte ve süt görünümünde olan ‘şilöz’ asittir. Transüda ve eksüda ayrımının yapılmasında en sık kullanılan yöntem serum ve asit albümin farkının hesaplanmasıdır.

Bu fark serum-asit albumin gradienti (SAAG) olarak adlandırılır. SAAG >1,1 olduğunda transüda, 1,1 den küçük olduğunda ise eksüda olarak kabul edilir. Örneğin hastanın serum albumin seviyesi 3,5g/dl, asit albumin seviyesi 1,5g/dl ise SAAG 2g/dl dir.

Bu durumda SAAG >1,1 olduğundan asit ‘transüda’ dır. Şilöz asitlerde asit içindeki yağ miktarı artarken pankreas hastalıklarına bağlı asitte asit içinde amilaz gibi pankreas enzimleri yüksek değerlerdedir.

Transüda cinsi asit karaciğer sirozu, siroz dışı portal hipertansiyon (Budd-Chiari sendromu vb.), kalp yetersizliği ve böbrek yetersizliği gibi durumlarda görülürken eksüda cinsi asit transüda cinsi asitin enfekte olması halinde, karın içi enfeksiyonlarında (tüberküloz gibi), pankreatitte ve tümörlerde görülür.

Asit sıvısındaki hücre sayısının >400/mm3 veya polimorf nükleer lökosit sayısının >200/mm3 olması asitte enfeksiyon geliştiğini gösterir. Bu durumda asitten alınan örnekte bakteri üreyebilir.

Asitin Belirtileri Nelerdir?

Karın içinde 400-500ml den az asit oluşumu hasta tarafından fark edilmeyebilir. Zayıf insanlarda asit daha kolay fark edilir. Daha fazla miktarda sıvı toplanması halinde karında şişkinlik hissi ortaya çıkar. Asit miktarı arttıkça karın dışarıdan görünür şekilde şişmeye başlar. Karın boşluğunda aşırı miktarda asit biriktiğinde hasta nefes almakta güçlük çekebilir.

Bazen karın boşluğundaki sıvı diaframdaki doğal açıklıklardan geçerek göğüs boşluğunda da sıvı birikmesine yol açabilir. Bazı hastalarda asitin oluşmasına neden olan hastalığa ait diğer belirtiler daha ön planda olabilir.

Asit Nasıl Teşhis Edilir?

Karın boşluğunda biriken asit 500ml den fazla olduğunda beden muayenesi sırasında doktor tarafından teşhis edilebilir. Muayene ile anlaşılamayacak miktardaki asitin varlığı ultrasonografi ile anlaşılabilir. Ultrasonografide tecrübeli ellerde 50ml kadar az miktardaki asit bile saptanabilir. Bir hastada asit olduğu anlaşıldığında altta yatan nedenin anlaşılması gerekir. Bu amaçla başka biyokimyasal testlerin, endoskopik incelemelerin ve ileri görüntüleme yöntemlerinin kullanılması ve asit sıvısından örnek alınması gerekebilir.

Asit saptanan bir hastada altta yatan sebebin kronik karaciğer, kalp ve böbrek hastalığı olduğu bilindiğinde, bazı özel durumlar dışında, asit sıvısından örnek alınması genellikle gerekmez. Bazı hallerde altta yatan nedenin anlaşılması güç olabilir. Bu durumda asit sıvısından örnek alınarak incelenir. İnce bir iğneyle asit sıvısından örnek alınması işlemi ‘diagnostik parasentez’ olarak adalandırılır (teşhis amacıyla karından bir miktar sıvı alınması işlemi).

Bu işlem genellikle ağrısızdır. Asit sıvısının analiz edilmesi için 20-30cc kadar asit alınması yeterlidir. Alınan sıvı hücre sayımı, biyokimyasal ve mikrobiyolojik testler ve sitopatolojik incelemeler için laboratuvara gönderilir. Patolojik inceleme için daha fazla miktarda sıvı alınması gerekebilir. Biokimyasal incelemede asit sıvısında hücre sayımı, glukoz, albumin, sodyum, LDH (laktik dehidrogenaz) ve amilaz, ölçümü yapılır. Sitopatolojik inceleme özellikle tümöre bağlı asitlerin araştırılmasında önemlidir.

Asit Nasıl Tedavi Edilir?

Asit tedavisi altta yatan hastalığa göre farklılık gösterir. Karaciğer sirozu, kalp yetersizliği ve böbrek yetersizliği gibi durumlarda diyetteki tuzun ve sıvı alımının kıstılanması ve gerektiğinde idrar söktürücü ilaçların kullanılmasıyla düzelme sağlanabilir. Tuz kısıtlaması günlük tuz alımının 2g a indirilmesiyle yapılır. Normal miktardaki bir günlük diyette yemeğin tamamen tuzsuz yapılarak normal ekmeğin yenmesiyle günde 4g kadar tuz alınır.

Ekmeğin de tuzsuz olması halinde bu miktar yaklaşık 2g a iner. Bu nedenle asit tedavisinde uygulanacak diyette hem yemeğin hem de ekmeğin tuzsuz olması gerekir. Hastanın tuzsuz diyete uyup uymadığı idrarda atılan sodyum miktarı ölçülerek anlaşılabilir.

Bazı durumlarda bir miktar daha fazla tuz alımına müsaade edilebilir ancak buna hastayı izleyen doktoru karar verecektir. Tuz kısıtlanması ve yatak istirahati ile yeterli tedavi sağlanamayan hastalarda tedaviye idrar söktürücü ilaçlar eklenir (Diüretikler). Bu amaçla en sık kullanılan iki ilaç ‘sprinolakton’ ve ‘furosemid’ dir. Gerektiğinde bu iki ilaç birlikte kullanılabilir.

Günlük doz furosemidde 40-160mg, spironlaktonda 100-400 mg dır. Kalp ve böbrek yetersizliği olan hastalarda ilave ilaçların kullanılması ve hemodiyaliz gerekebilir.

Hangi tür ilacın hangi dozda kullanılacağına laboratuar sonuçlarınızı ve klinik bulgularınızı değerlendiren doktorunuz karar verecektir. İdrar söktürücü ilaçlar hastanın gece boyunca sık sık uykudan uyanmasını önlemek amacıyla sabah saatlerinde verilmelidir. İlaçların yüksek dozda kullanılması vücutta sıvı ve elektolit dengesini bozarak sodyum, potasyum, üre ve kreatinin seviyelerinde bazen hayati tehlike yaratabilecek değişikliklerin oluşmasına neden olabilir. Karaciğer sirozu olan hastalarda beyin fonksiyonlarında bozulma görülebilir (Hepatik ensefalopati).

Bu nedenle diüretik tedavisi altındaki hastaların belirli aralıklarla değerlendirilmesi ve meydana gelebilecek bu tür istenmeyen değişikliklerin izlenmesi gerekir. Asit sıvısında enfeksiyon saptandığında hasta uygun antibiyotiklerle tedavi edilir. Bu durum karaciğer sirozuna eşlik eden asitli hastalarda seyrek olmayarak görülen bir durumdur ve ‘spontan bakteriyel peritonit’ olarak adlandırlır. Asitte enfeksiyon varlığı diüretik tedavisine yanıtı azaltır ve tedavi edilmediğinde böbrek yetersizliği, hepatik ensefalopati ve septik şoka yol açabilir. Enfeksiyon ve kansere bağlı asit diüretik tedavisine genellikle iyi yanıt vermez.

Diyet ve diüretik tedavisine yanıt alınıp alınmadığı vücut ağrılığı ölçülerek anlaşılabilir. Etkili bir diüretik tedavisinde asitli hastaların günde en az 0,5kg vermesi gerekir. Asitle birlikte bacaklarında ödemi olan hastalarda bu kayıp günde 1kg olmalıdır. Tedaviye dirençli asitlerde tedavi değişikliğinden önce hastanın tedaviye uyumu (tuzsuz diyet ve ilaç kullanımı) ve asitte enfeksiyon olup olmadığı kontrol edilmelidir. Etkin ilaç tedavisine rağmen bir hafta içinde 1kg ve üzerinde bir ağırlık kaybı sağlanamaması durumunda ‘tedaviye dirençli asit’ ten söz edilir. Bu durum karaciğer sirozu olan hastaların yaklaşık olarak %15 inde görülür ve yaşam süresini kısaltan önemli bir bulgudur. Bu durumdaki vakalarda parasentezle bir seferinde 5-10L kadar asit boşaltılarak hasta rahatlatılır [Tedavi edici (terapötik) parasentez, geniş hacimli parasentez]. Özellikle kansere bağlı asitlerde bu yöntem diüretik tedavisinden daha etkilidir ve bazen haftada bir yapılması gerekebilir.
Sirozlu hastalarda geniş hacimli parasentez kan basıncı düşüklüğü, aşırı halsizlik, böbrek yetersizliği ve elektrolit bozukluğuna yol açabileceğinden deneyimli kliniklerde ve doktor gözetiminde yapılması gerekir.

Karaciğer sirozlu hastalarda tedaviye dirençli asitte uygulanabilecek diğer tedavi yöntemleri TIPS (Transjugular intrahepatic portosystemic shunt) ve karaciğer transplantasyonudur. TIPS de yapılan işlem, boyundaki toplar damarlardan girilerek karaciğer toplar damarına ulaşılıp karaciğer içinden geçirilen bir stentin karaciğer toplar damarıyla portal ven arasına yerleştirilmesidir (bkz. Asit neden oluşur?). Bu sayede portal basınç düşürülerek asitin hızla gerilemesi sağlanır. Stentin tıkanması ve hepatik ensefalopati (beyin fonksiyonlarında bozulma) en sık görülen yan etkilerdir. TIPS bu işte tecrübeli radyologlar veya gastroenterologlar tarafından hastane ortamında ve steril şartlarda uygulanır.

Karaciğer transplantasyonu tedaviye dirençli asiti olan karaciğer sirozlu hastalarda başvurulabilecek son yöntemdir (bkz.Karaciğer transplantasyonu). Tıbbi tedaviye yanıt alınamayan kalp yetersizliğin e bağlı asiti olan hastalarda uygun vakalarda kalp transplantasyonu bir çözüm olabilir.

Asitte prognoz altta yatan nedene göre değişiklik gösterir. Karaciğer sirozlu hastada asit gelişmesi hastalığın ilerlediğini ve sirozun dekompanse hale geldiğini gösterir (bkz. karaciğer sirozu). Bu hastaların %50’si 3 yıl içinde, %75’ i de 5 yıl içinde kaybedilir. Kalp hastalığı varlığında asit gelişmesi halinde de prognoz kötü olup uygun tedavi uygulanan hastalarda ortalama yaşam süresi 2-4 yıl arasında değişir. Kanser ve diğer tümörlere bağlı asitte prognoz kötüdür ve bu hastalar genellikle aylar içinde kaybedilir.

Share this…

"
Periton (karın zarı) kanseri nedir? Belirtileri ve tedavisi | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

Periton (karın zarı) kanseri nedir? Belirtileri ve tedavisi | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

Periton (karın zarı) kanseri nedir? Belirtileri ve tedavisi

Periton "karın zarı" kanseri veya primer periton kanseri, 1 milyon insandan sadece 6'sında ortaya çıkan nadir kanserlerden biridir. Ne kadar nadir olduğunu anlamak için bir örnek vermek gerekirse, over (kadın yumurtalık) kanseri, yaklaşık 1 milyon kişiden 120'sinde ortaya çıkar. Ancak kesin sayıyı tahmin etmek zordur, çünkü ileri evre over kanseri tanısı konmuş önemli sayıda kadının (yüzde 15'e kadar) gerçekte periton kanseri olduğu düşünülmektedir. Periton kanseri, birçok yönden, epitelyal (klasik) over kanserine benzerdir, benzer belirtilere neden olur, mikroskop altında benzer görünür ve aynı tip tedavilere cevap verir.

Primer periton kanserinin erken dönemde çoğu zaman belirti vermemesi nedeniyle, genelde hastalığın ilerlemiş evrelerinde teşhis edilir. Karın zarının kan ve lenfatik damarlarının bolluğu nedeniyle erken yayılma eğilimindedir.

Not 1: Primer (ana, birincil) periton kanseri, kanserin karın zarının kendi hücrelerinden kaynaklandığı anlamına gelmektedir. Karın zarının kendi hücrelerinin kanserleşmesi, karın bölgesindeki diğer organların peritona metastaz yapmasından (yayılmasından) daha nadir görülür. Bu bakımdan primer periton kanseri, primer beyin tümörlerine benzemektedir, öyle ki beyin metastazları, primer beyin tümörlerinden daha sık görülür.

Not 2: Bu yazı primer peritoneal karsinomatozis hakkındadır. Peritonun bir diğer primer kanseri olan peritoneal mezotelyoma şu yazımızda detaylı ele alınmaktadır.

Periton (karın zarı) kanseri nedir?

Periton, sindirim sistemini, karaciğeri ve üreme organlarını örten iki katmanlı bir zardır. Epitel hücrelerinden oluşur ve organları saran sargıya benzer bir görünümü vardır. İki katmanlı bir zardır ve zarlar arasındaki az miktarda sıvı, organları koruyarak yapışmadan birbirlerine karşı serbestçe hareket etmelerini sağlar.

Diğer bazı kanserler peritona yayılabilir, ancak periton kanseri, peritonu oluşturan hücrelerde başlar (primer periton kanseri olarak adlandırılır).

Primer periton kanseri ve over (yumurtalık) kanseri ilişkisi

En sık görülen belirtiler ve kullanılan tedavi yöntemleri de dahil olmak üzere primer periton kanseri ve epitelyal over kanseri arasında birçok benzerlik vardır. Karın astarı/zarı (periton) ve yumurtalık yüzeyi fetal gelişimde aynı dokudan kaynaklanır.

Periton kanserine yol açan periton hücrelerinin gelişim sırasında karında kalan artık yumurtalık hücreleri olabileceğine dair görüşler mevcuttur. Kanserler arasındaki bu benzerlikler, epitelyal over kanseri çok daha yaygın olduğu ve daha fazla araştırma yapıldığı için tedavinin planlanmasında yardımcıdır.

Periton kanseri ve yumurtalık kanseri benzer olsa da, önemli farklılıklar da var. Periton kanseri tanısı konan kişilerde over kanseri olanlardan daha yaşlı olma eğilimindedir. Tedaviler (aşağıda) ile ilgili olarak, debulking cerrahinin (tümör yükünü azaltıcı ameliyat) başarılı olma olasılığı periton kanserinde daha yüksektir, ancak genel hayatta kalma oranı daha düşüktür (debulking, bir tümörün kütlesinin (hacminin) mümkün olduğunca azaltılmasıdır). Bu, iki tip kanser arasında tümör biyolojisinde farklılıklar olduğunu göstermektedir.

Periton kanseri belirtileri nelerdir?

Yumurtalık kanseri, hastalığın erken evrelerinde belirtilerin eksikliğinden dolayı sessiz hastalık olarak bilindiği gibi, periton kanseri olan kişilerde de hastalık oldukça ilerleyene kadar az belirti görülür. Karın zarı kanseri belirtileri:

karında şişlik yaygın karın ağrısı sık idrara çıkma yemek yerken dolgunluk hissi ile birlikte belli belirsiz bazı bulgular verir ve bu belirtiler sadece bu kanser türüne özgü değildir.

Diğer belirtiler:

bağırsak değişiklikleri (genellikle kabızlık) anormal vajinal kanama karında ele gelen kitle istemsiz kilo kaybı

Hastalık ilerledikçe karın bölgesinde asit (ascites) denilen bir sıvı birikebilir ve bu asit karın ağrısı, karında rahatsızlık hissi, mide bulantısı ve kusmaya neden olabilir ve karın basıncının akciğerlere yukarı doğru bastırılmasından dolayı nefes darlığına neden olabilir. Yorgunluk da yaygındır.

Periton kanseri kanserinin komplikasyonları (yol açtığı sorunlar): Bağırsak tıkanıklıkları (bazen bir stoma veya bağırsak ile vücudun dışı arasında bir delik gerektirebilir) ve bazen stent veya nefrostomi tüpüne ihtiyaç duyan idrar yolu tıkanmasını (üreterlerin tümörlerle tıkanmasından dolayı) içerebilir ( böbreğinden vücudun dışına bir tüp).

Periton kanserinin nedenleri ve risk faktörleri nelerdir?

Periton kanserine neyin yol açtığı tam olarak bilinmese de, periton hücrelerinde bir dizi mutasyon kontrol dışı büyüme ile sonuçlandığında kanserleşme başlar. Periton kanseri, kadınlarda çok daha yaygındır ve yumurtalık kanseri için risk faktörlerine benzer risk faktörlerine sahiptir.

Risk faktörlerinin çoğu:

60 yaşın üstünde olmak meme kanseri öyküsü endometriozis öyküsü obezite

Belin altında uzun süre talk pudra kullanımı da artan risk ile ilişkili düşünülmektedir.

Buna karşılık, hastalığın gelişme riskinin ortalamadan daha düşük olması ile ilişkili faktörler vardır. Bunlara oral kontraseptiflerin (doğum kontrol haplarının) kullanımı (azaltılmış risk ilacın kesilmesinden 30 yıl sonraya kadar sürebilir), tüp ligasyonu, özellikle de 35 yaşından önce doğum yapma ve emzirme dahildir. Bazı çalışmalar, ibuprofen ve aspirin gibi nonsteroidal antienflamatuar ilaçların kullanılmasının riski azaltabileceği öne sürülmemiştir.

Belirtildiği gibi, bazı kişiler, ailede yumurtalık kanseri öyküsü veya BRCA gen mutasyonu nedeniyle, fallop tüplerini ve yumurtalıklarını (histerektomi ve salpingo-ooforektomi) çıkarmak için koruyucu cerrahi uygular. Bu koruyucu uygulama, epitelyal over kanseri riskini yüzde 90'a kadar azaltabilse de, periton kanseri riski devam etmektedir.

Periton kanserinde genetik altyapı

Ailede yumurtalık, fallop tüpü veya periton kanseri öyküsü bulunması, bir kişinin periton kanseri riskini arttırır ve bu kanserlerin yaklaşık yüzde 10'unun kalıtsal olduğu kabul edilir. Lynch sendromu (kalıtsal polipozis olmayan kolon kanseri) gibi belirli genetik sendromlara sahip olmak veya bir BRCA gen mutasyonuna sahip olmak riski arttırır. BRCA gen mutasyonu taşıyan kadınlar, yumurtalıklarını almış olsalar bile, periton kanseri riski kabaca yüzde 5 artar.

İlgili konu: Ailesel, Kalıtsal ve Sporadik: Kanserde sıklıkla karıştırılan kavramlar Periton kanseri nasıl teşhis edilir?

Primer periton kanseri kanserinin erken tanısı için, hastalığı geliştirme riski yüksek olanlarda bile etkili bulunan bir tarama testi yoktur.

Belirtileri dinledikten ve fizik muayene yaptıktan sonra, doktorların teşhisi düşünürken verebilecekleri bir dizi test vardır.

Kan testleri

Kan testi CA-125, periton kanseri olan kişilerde yükselebilecek bir tümör belirtecidir. Bununla birlikte, CA-125'in seviyeleri, pelvik enfeksiyonlardan hamileliğe kadar birçok durumda yükselebilir ve kanser varlığında bile seviyeler normal olabilir. OVA1 testi adı verilen bir başka test, ameliyattan önce bir over veya periton kanseri olup olmadığını tahmin etmek için kullanılır. Test, bir olasılık tahmin etmek için 5 biyobelirteç kombinasyonunu kullanır.

Görüntüleme testleri

Onkolojik radyolojik incelemeler, periton kanseri belirtilerinin değerlendirilmesinde yardımcı olabilir. Bir ultrason (transvajinal ultrason) sıklıkla ilk yapılan testtir. Karın ve pelvis (kasık) bölgesinin manyetik rezonans (MR) veya bilgisayarlı tomografi (BT) taraması da yararlı olabilir. Bir kişi tanı aldıktan sonra tedavi yanıtının değerlendirilmesinde PET-BT oldukça faydalıdır.

Biyopsi ve laparoskopi

Çoğu zaman, bir teşhisi doğrulamak veya reddetmek için bir biyopsi gerekir. Laparoskopi sırasında karın zarından bir biyopsi almak için karın cildine birkaç küçük kesi yapılır ve doku örneklerini karın veya pelvisten çıkarmak için aletler yerleştirilir.

Bir laparoskopi ayrıca tedavi hakkında önemli bilgiler verebilir. 2018 yılında yapılan bir çalışmada, laparoskopinin kimin optimal sitoredüksiyon cerrahisine iyi bir yanıt verebileceğini belirlemede çok hassas olduğu bulundu. "Görünür tüm tümörleri olabildiğince temizlemek" anlamına gelen sitoredüksiyon ameliyatı çok önemli olduğundan, laparoskopi, bu ameliyatın hangi hastalara yapılması gerektiğine ve risklerin faydalarından daha ağır basabileceğine karar vermede çok yardımcı olabilir.

Asit mevcut olduğunda, sıvının bir kısmını boşaltmak ve nefes almaya yardımcı olmak için parasentez adı verilen bir işlem yapılabilir (aşağıda detaylı anlatım mevcut). Bu sıvı, kanser hücrelerinin varlığını aramak için mikroskop altında da incelenebilir.

Periton kanseri tanısı ile karışabilen diğer tanılar

Primer periton kanserini taklit edebilecek bir takım koşullar vardır. Bunlardan bazıları, farklı tipte over kanseri, karın içi apseler, sıvı, safra veya lenf sıvısının kistik bir şekilde toplanmasının yanı sıra peritona metastaz yapan diğer kanserleri içerir.

Periton kanserinin evreleri nelerdir?

1-4 (I-IV) arası evrelere ayrılan birçok kanserin aksine, primer periton kanseri, erken evreye sahip değildir. Belirti ve bulgularından bağımsız olarak, bu kanser teşhis edildiğinde her zaman evre 3 veya evre 4'tür. Evre 3 hastalığında, kanser pelvis dışına veya karın arkasına yakın lenf düğümlerine yayılmış olabilir (retroperitoneal lenf düğümleri). Evre 4 periton kanseri ile tümör genellikle karaciğer gibi karın organlarına ya da ciğerler gibi vücudun diğer bölgelerine yayılır (metastaz yapar).

Periton kanseri tedavisi nasıldır?

Periton kanseri için tedavi, kanserin yeri, kanserin evresi ve bir kişinin genel sağlığını da içeren bir dizi faktöre bağlı olacaktır. Tedavi seçenekleri şunları içerir:

Ameliyat

Ameliyat olacaklar için jinekolojik onkolog olarak bilinen bir uzmanın işlemi yapması önerilir. Çalışmalar, bu uzmanlar tarafından ameliyat yapıldığında, ameliyatın genel bir cerrah ya da jinekolog tarafından yapılmasına göre sonuçların daha iyi olduğunu göstermiştir. Over kanseri ve periton kanseri olan kadınları tedavi etme deneyimi olan jinekolojik onkolog bulmak da önemlidir.

En sık yapılan cerrahi, sitoredüksiyon veya debulking cerrahisi olarak bilinen bir onkolojik cerrahidir. Amaç, optimal/ideal miktarda kanseri çıkarmaktır, ancak tüm kanseri kaldırmak genellikle imkansızdır.

Bu ameliyatta, bir cerrah hem uterusu (histerektomi), hem fallop tüplerini hem de yumurtalıkları (bilateral salpingo-ooforektomi) ve kanserin peritondaki ana yerini kaldırır. Bazen bağırsakları saran yağlı doku tabakası olan omentum da çıkarılır (omentektomi). Bölgeye ve kanserin boyutuna bağlı olarak, yakındaki lenf düğümleri ve ayrıca ekleri çıkarılabilir (peritonun kendisi kaldırılamaz). Periton kanseri, karın içinden geniş ölçüde yayılabilir ve çoğu zaman tümörün çoğu alanı çıkarılır.

Sitoredüktif cerrahi, diğer kanser türlerine aşina olanlar için kafa karıştırıcı görünebilir. Örneğin, bir akciğer kanseri veya meme kanseri ameliyatla tamamen ortadan kaldırılamıyorsa, ameliyat yapılması sağkalımı (yaşam süresini) iyileştirmez (ancak ağrı ve komplikasyonları azaltabilir). Buna karşılık, peritoneal ve yumurtalık kanserinde tümörlerin olabildiğince çıkarılmasının yaşam süresine katkı sağladığı bilinmektedir. Mevcut tümör miktarını azalttıktan sonra kemoterapiler daha iyi çalışır. Sitoredüktif cerrahinin amacı genellikle kanserin tamamen çıkarılması değil, tümörün "optimal" çıkarılmasıdır. Optimal sitoredüktif cerrahi ile, karın kısmında 1 santimetreden (yaklaşık yarım inç) daha büyük hiçbir kanser alanı kalmamalıdır. Kemoterapi ameliyat sırasında veya sonrasında verilebilir.

Peritoneal kanser indeksi ve önemi

Periton kanseri indeksi (peritoneal cancer index, PCI), periton boşluğu boyunca periton kanseri oranını değerlendirmek için kullanılır. Bu amaçla, periton boşluğu 13 iyi tanımlanmış bölgeye bölünmüştür (aşağıdaki şekle bakın). 13 bölgenin her birinde, en büyük tümör nodülünün boyutu ölçülür. Hiçbir tümör görselleştirilmezse, o bölgeye “0” puanı verilir. En büyük tümör nodülü 0,5 cm'den küçükse, skor “1” dir. 0,5 cm ila 5 cm arasında ölçülen tümörler için puan “2” dir. 5 cm'den büyük lezyonlarda skor “3” dür. Katmanlama veya çoklu küçük tümör nodüllerinin bir birleşmesi varsa, skor “3” dür. Periton kanseri indeksi, 13 bölgenin tümünün puanlarının maksimum 39 (13 × 3) puanla eklenmesiyle hesaplanır.

Peritoneal kanser indeksi düştükçe, hastalıksız sağkalım ve genel sağkalım artmakatdır. Genel olarak yüksek PCI skoruna sahip hastalara agresif tedaviler önerilmez.

Kemoterapi

Periton kanserinde kemoterapi genellikle ameliyat sırasında veya sonrasında kullanılır. Kemoterapi intravenöz (toplardamardan) verilebilir veya doğrudan karın boşluğuna (intraperitoneal kemoterapi) enjekte edilebilir. Oldukça farklı bir tedavinin periton kanseri için faydalı olabileceğini düşündüren klinik araştırmalar mevcuttur. Bu uygulamada, ısıtılmış kemoterapi ilaçları ameliyat sırasında (intraoperatif) veya ameliyat sonrası karın içine enjekte edilir, buna hipertermik intraperitoneal kemoterapi (HİPEK) denir. Isıtılmış intraperitoneal kemoterapide, kemoterapi ilaçları, karın içine enjekte edilmeden önce 42 dereceye kadar ısıtılır. Isı kanser hücrelerini kemoterapiye daha hassas hale getirir.

Hedefe yönelik kanser ilaçları

Hedefe yönelik ilaçlar, bir kanser hücresinin büyümesinde rol oynayan belirli hücre içi yolları hedef alan ilaçlardır.

Bevacizumab adlı angiyogenez üzerine etkili ilaç ilaç 2016 yılında periton kanserinde kemoterapi ile birlikte kullanılmak üzere FDA onayı aldı. Lynparza (olaparib), BRCA gen mutasyonları taşıyan kadınlar için kullanılabilir. Tarceva (erlotinib) adlı anti-EGFR ilaç, bazı periton kanserli hastalar için etkili olabilir. Ek olarak, bazı primer periton kanserleri, bazı meme kanserlerine benzer şekilde HER2'yi aşırı eksprese eder (pozitif), bunlar HER2 hedefli tedavilere cevap verebilir. 2018'de Rubraca (rucaparib), plaseboya göre belirgin şekilde daha uzun progresyonsuz (ilerlemesiz) bir sağkalımla sonuçlanan bir tedavi nedeniyle primer peritoneal kanser tedavisi için FDA onayı aldı. Radyoterapi

Radyasyon nadiren periton kanseri için kullanılır, ancak bazen izole kanser bölgeleri için yararlı olabilir.

Klinik araştırmalar

Peritoneal kanseri tedavi etmek için yeni yollar değerlendiren süreçte şu anda birkaç klinik araştırma vardır. Bunlar, diğer hedefli tedavileri ve immünoterapi ilaçlarını içermektedir.

Destekleyici / Palyatif Bakım

Ne yazık ki, çoğu kişiye periton kanseri tanısı ancak ilerlemiş evrelerde ve tam bir tedavinin mümkün olmadığı durumlarda tanı koymaktadır. Bununla birlikte, yaşam süresini uzatabilecek ve yaşam kalitesini iyileştirmek için yapılabilecek birçok şey vardır.

Parasentez (sıvıyı tahliye etmek için cildin içinden karın boşluğuna bir iğne sokulması) nefes darlığını azaltabilir. Nütrisyonel konsültasyon (diyetisyen desteği), kansere bağlı iştah kaybına yardımcı olabilir ve belki de kanser kaşeksisi riskini azaltır.

Ağrı kontrolü önemlidir, çünkü bu kanser çok rahatsız edici olabilir ve bulantı yönetimi de yaşam kalitesini artırabilir. Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler tümörü küçültmede etkili değildir, ancak tamamlayıcı bazı uygulamalar kanser ve kanser tedavileriyle ilgili belirtilerle başa çıkmaya yardımcı olabilir. Yoga, meditasyon, masaj, akupunktur ve daha fazlası gibi bütünleştirici tedaviler, daha büyük kanser merkezlerinin çoğunda sunulmaktadır.

Prognoz (hastalık gidişatı)

Periton kanseri kanserinin prognozu genel olarak zayıf olmakla birlikte, az oranda da olsa bazı hastalarda kanser tamamen ortadan kaldırılabilir. Hayatta kalma oranlarını değerlendiren çok az çalışma var, ancak daha iyi sağkalım (yaşamda kalma) oranları ile ilgili bazı faktörler var. Bunlar arasında lenf nodlarında kanser yokluğu, optimal veya tam bir sitoredüksiyon ameliyatı ve hipertermik intraperitoneal kemoterapi kullanımı bulunur.

Periton (Karın Zarı) kanseriyle başa çıkma

Herhangi bir kanserle başa çıkmak zordur ve normal konulara ek olarak birçok insan periton kanserinin ne olduğunu hiç duymamıştır. Bu, özellikle diğer kanser türlerine (meme kanseri gibi) sahip kişilere sunulan desteği gördüğünüzde, çok izole edici olabilir. Ancak, toplumlardaki periton kanseri için hastalığın göreceli nadirliği nedeniyle bir destek grubu bulmak zor olsa da, gerektiğinde insanların gündüz ve gece ile bağlantı kurabilecekleri çevrimiçi/online periton kanseri toplulukları var.

Herhangi bir kanser teşhisi korkutucu olabilir, ancak periton kanserinin nadir olduğu ve en sık hastalığın ileri evrelerinde tanı konulduğu göz önüne alındığında, bunu özellikle zorlayıcı yapabilir. Kanserinizi öğrenmeye başladığınızda, cesaretiniz kırılmış olabilir.

Ama nihayet son yıllarda ileri evre kanserler için tedavi seçeneklerinin önemli ölçüde geliştiğini akılda tutmak yardımcı olabilir. Peritoneal bir kanserin tamamen tedavi edilme ihtimali çok düşük olsa bile, kansere bağlı belirti ve bulgular birçok uygun yaklaşımla ciddi orandan kontrol altına alınabilirken hastalar rahat ve tatmin edici yaşamlar yaşayabilmektedir.

1. U.S. Food and Drug Administration. FDA Approves Rucaparib for Maintenance Treatment of Recurrent Ovarian, Fallopian Tube, or Primary Peritoneal Cancer. Updated 04/06/18.

2. Andikyan, V., Kim, A., Gretz, H. et al. Laparoscopic Assessment to Determine the Likelihood of Achieving Optimal Cytoreduction in Patients Undergoing Primary Cytoreductive Surgery for Ovarian, Fallopian Tube, or Primary Peritoneal Cancer. American Journal of Clinical Oncology. 2018 Apr 5.

3. Gao, B., Lindemann, K., Anderson, L. et al. Serous Ovarian and Primary Peritoneal Cancers: A Comparative Analysis of Clinico-Pathological Features, Molecular Subtypes And Treatment Outcome. Gynecologic Oncology. 2016.

4. National Cancer Institute. Ovarian Epithelial, Fallopian Tube, and Primary Peritoneal Cancer Treatment (PDQ): Health Professional Version. Updated 05/16/18.

Sağlık ve Mutlulukla Kalın.

Sayfada yer alan yazılar sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

İlgili Kanser Haberler

Bademcikte Kanser Nasıl Oluşur? Bademcik (Tonsil) Kanseri Belirtileri ve Tedavisi

Bademciklere tıp dilinde "tonsil" diyoruz ve tonsil kanseri, sıklıkla diğer hastalıklara benzeyen belirti ve şikayetlerle seyreden bir nadir kanser türüdür. Birçok kanser gibi, ned.

Nadir Görülen 10 Kanser – Bilmeniz Gerekenler

İnsan vücudunun her bölgesi eşit oranda kanser geliştirme riskine sahip değildir. Bazı organlarda ve dokularda vücudun diğer kısımlarına göre daha az kanser gelişir. Kanser oranla.

"
Karın Zarı Kanseri ve Belirtileri - Doç. Dr. Alper Karalök

Karın Zarı Kanseri ve Belirtileri - Doç. Dr. Alper Karalök

Karın Zarı Kanseri Nedir? Karın Zarı Kanserinin Tedavisi

Karın zarı kanseri (diğer adıyla periton kanseri), karın iç duvarını kaplayan ince epitel hücreleri tabakasında oluşan nadir bir kanserdir. Bu astara periton denir. Periton, bağırsakları, mesaneyi, rektumu ve rahmi korur ve örter. Ayrıca periton, organların karın içinde kolayca hareket etmesine izin veren bir kayganlaştırıcı sıvı üretir.

Semptomları çoğu zaman tespit edilemediğinden, periton kanseri genellikle ileri evrede teşhis edilir. Her periton kanseri vakası farklıdır. Tedavi ve görünüm bireysel olarak değişir. Son yıllarda geliştirilen yeni tedaviler, hayatta kalma oranlarını artırdı.

Birincil periton kanseri nedir?

Birincil karın zarı kanseri, peritonda başlar ve gelişir. Genellikle kadınları etkilemekle beraber çok nadiren erkeklerde de görülür. Birincil periton kanseri, epitelyal yumurtalık kanseri ile yakından ilişkilidir. Her ikisi de aynı şekilde ele alınır ve benzer bir bakış açısıyla tedavi edilir.

Nadir görülen birincil karın zarı kanseri türlerinden biri, peritoneal malign mezotelyomadır.

İkincil periton kanseri

İkincil periton kanseri genellikle karındaki başka bir organda başlar ve daha sonra peritona yayılır (metastaz yapar). İkincil periton kanseri,

Yumurtalıklarda, Fallop tüplerinde, Mesanede, Midede, İnce bağırsakta, Kolonda, Rektumda, Apandiste başlayabilir.

İkincil periton kanseri hem erkekleri hem de kadınları etkiler. Birincil periton kanserinden daha yaygındır.

Doktorlar, kolorektal kanserli (kalın bağırsak kanseri) kişilerin yüzde 15 ila 20’sinin karın zarında metastaz geliştirerek kansere neden olabileceğini tahmin ediyor. Mide kanseri olan kişilerin ise yaklaşık yüzde 10 ila 15’i peritonda metastaz geliştirir.

Kanser, orijinal bölgesinden metastaz yaptığında, yeni bölge, ilk bölge ile aynı tip kanser hücrelerine sahip olacaktır.

Periton kanseri belirtileri nelerdir?

Karın zarı kanserinin semptomları, kanserin tipine ve evresine bağlıdır. Erken evrelerinde hiçbir belirti göstermeyebilir ve hatta bazen periton kanseri ilerlemiş olsa bile hiçbir belirti olmayabilir. Periton kanseri semptomları şunlardır,

Karın şişkinliği veya ağrı, Genişlemiş karın, Karın veya pelviste basınç hissi, Yemeyi bitirmeden önce tokluk, Hazımsızlık, Mide bulantısı ya da kusma, Bağırsak veya idrar değişiklikleri, İştah kaybı, Kilo kaybı veya kilo alımı, Vajinal akıntı, Sırt ağrısı, Yorgunluk.

Kanser ilerledikçe, karın boşluğunda bir sıvı birikerek şunlara neden olabilir,

Mide bulantısı ya da kusma, Nefes darlığı, Karın ağrısı, Yorgunluk.

İleri evre karın zarı kanserinin semptomları ise,

Tam bağırsak veya idrar tıkanıklığı, Karın ağrısı, Yemek yiyememek ya da içememek, Kusma. Periton kanserinin evreleri

İlk teşhis edildiğinde periton kanseri boyutuna, konumuna ve nereden yayıldığına göre evrelendirilir. Ayrıca, ne kadar hızlı yayılabileceğini tahmin eden bir not da verilir.

Birincil periton kanseri, Birincil periton kanseri, kanserler benzer olduğu için yumurtalık kanseri için kullanılan aynı sistemle evrelendirilir. Ancak birincil periton kanseri her zaman 3. evre ve 4. evre olarak sınıflandırılır. Yumurtalık kanserinin ise iki erken aşaması vardır.

Üçüncü evre, üç aşamaya bölünmüştür,

Üçüncü evre 3 A periton kanseri, Kanser, peritonun dışındaki lenf düğümlerine yayılmışsa veya kanser hücreleri, pelvisin dışındaki periton yüzeyine yayılmışsa 3 A olarak sınıflandırılır.

Üçüncü evre 3 B karın zarı kanseri, Kanser, pelvisin dışında peritona yayılır. Peritondaki kanser 2 santimetre veya daha küçüktür. Ayrıca periton dışındaki lenf düğümlerine de yayılmış olabilir.

Üçüncü evre 3 C periton kanseri, Kanser pelvis dışında peritona yayılmıştır ve peritondaki kanser 2 cm’den büyüktür. Periton dışındaki lenf düğümlerine veya karaciğer ya da dalak yüzeyine de yayılmış olabilir.

4. evre kanser diğer organlara yayılmıştır. Bu evre ikiye bölünmüştür,

4 A, Kanser hücreleri, akciğerlerin etrafında oluşan sıvıda bulunur.

4B, Kanser, karaciğer, akciğerler veya kasık lenf düğümleri gibi karın dışındaki organ ve dokulara yayılmıştır.

İkincil karın zarı kanseri, İkincil periton kanseri, birincil kanser bölgesine göre evrelendirilir. Birincil kanser vücudun periton gibi başka bir bölgesine yayıldığında, genellikle temel kanserin 4. evresi olarak sınıflandırılır.

Periton kanseri nedenleri ve risk faktörleri

Periton kanserinin nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Birincil periton kanseri için risk faktörleri şunlardır,

Yaş. Yaşlandıkça riskiniz artar. Genetik. Ailede yumurtalık veya periton kanseri öyküsü varsa risk artar. BRCA1 veya BRCA2 gen mutasyonu veya Lynch sendromu genlerinden birini taşımak da riskinizi artırır. Hormon tedavisi. Menopozdan sonra hormon tedavisi almak riskinizi biraz artırır. Kilo. Fazla kilolu veya obez olmak riskinizi artırır. Ayrıca uzun boylu olanlar da risk altındadır. Endometriozis. Endometriozis riskinizi artırır.

Karın zarı kanseri riskini azaltan faktörler ise,

Doğum kontrol hapları almak, Çocuk doğurmak, Emzirmek, Tüp ligasyonu (tüplerin bağlanması), fallop tüpü çıkarma veya yumurtalık çıkarma cerrahisi geçirmektir.

Yumurtalıkların çıkarılması periton kanseri riskini azaltır ancak tamamen ortadan kaldırmaz.

Periton kanseri nasıl teşhis edilir?

Hem birincil hem de ikincil periton kanserinin erken evrelerde teşhisi zordur. Bunun nedeni semptomların belirsiz olması ve başka nedenlere kolayca atfedilebilmesidir. Çoğunlukla periton kanseri, yalnızca ameliyat sırasında karnın başka bir yerinde bilinen bir tümörü çıkarmak için bulunur.

Periton kanserini teşhis etmek için kullanılan testler,

Karın ve pelvisi görüntüleme. Testler arasında BT (bilgisayarlı tomografi) taraması, ultrason ve MRI (manyetik rezonans görüntüleme) bulunur. Kanserli hücreleri aramak için karın boşluğunda biriken sıvının alınması dahil taramada anormal görünen bir alanın biyopsisi istenebilir. Tümör hücreleri tarafından üretilen bir kimyasal olan CA 125 gibi periton kanserinde yükselebilecek kimyasalları aramak için kan testleri istenebilir. Daha yeni bir kan belirteci HE4’tür ancak kanserli olmayan koşullarda yükselme olasılığı CA 125’ten daha düşüktür. Laparoskopi veya laparotomi. Bunlar doğrudan peritona bakmak için yapılan minimal invaziv tekniklerdir. Teşhiste “altın standart” olarak kabul edilirler. Tanıda periton kanseri ile yumurtalık kanseri arasındaki fark nasıl anlaşılır?

Periton kanseri, ileri evre epitel yumurtalık kanserine çok benzer, bu nedenle tedavileri de benzerlik gösterir. Her ikisi de aynı tip hücreleri içerir. Bunları ayırt etmek için kriterler geliştirilmiştir. Aşağıdaki durumlar birincil periton kanseri olarak kabul edilir,

Yumurtalıklar normal görünüyorsa, Yumurtalık yüzeyinde kanserli hücreler yoksa, Tümör tipi ağırlıklı olarak seröz ise (sıvı üretir).

İkincil periton kanseri tedavisi aynı zamanda birincil kanserin durumuna ve sizin tedaviye verdiğiniz cevaba da bağlıdır.

Karın zarı kanseri ameliyatı

Ameliyat genellikle ilk adımdır. Bir cerrah, kanserin mümkün olduğu kadar çoğunu çıkarır. Ayrıca rahmi, yumurtalıkları ve fallop tüplerini, yumurtalıkların yakınındaki yağ dokusu tabakasını da çıkarabilirler.

Ek olarak cerrahlar, daha ileri testler için karın bölgesindeki herhangi bir anormal görünümlü dokuyu da çıkarabilir.

Periton kanserinde kemoterapi

Doktorunuz ameliyata hazırlık olarak tümörü küçültmek için ameliyattan önce kemoterapi verebilir. Kalan kanserli hücreleri öldürmek için ameliyattan sonra da yapılabilir. Kemoterapinin yan etkileri bulunur.

Son yıllarda yeni bir teknik olarak doğrudan periton kanseri bölgesine verilen kemoterapi ile birlikte ısı kullanılır. Hipertermik intraperitoneal kemoterapi (HIPEC) olarak bilinen bu teknik, ameliyattan hemen sonra verilen tek seferlik bir tedavidir.

Hedefe yönelik tedavi

Bazı durumlarda, hedefe yönelik bir tedavi ilacı kullanılabilir. Bu ilaçlar, normal hücrelere zarar vermeden kanser hücrelerini durdurmayı amaçlamaktadır. Hedefe yönelik tedaviler şunları içerir,

Monoklonal antikorlar, kanser hücresi büyümesini destekleyen hücreler üzerindeki maddeleri hedefler. Bunlar bir kemoterapi ilacı ile birleştirilebilir. PARP (poli-ADP riboz polimeraz) inhibitörleri, DNA değişimlerini engeller. Anjiyogenez inhibitörleri, tümörlerde kan damarı büyümesini önler.

Hormonal tedavi, radyasyon tedavisi ve immünoterapi de bazı birincil periton kanseri vakalarında kullanılabilir.

Birincil veya ikincil periton kanseri olan kişiler, tedavideki ilerlemeler nedeniyle son yıllarda büyük ölçüde iyileşmiştir ancak yine de iyileşme oranı düşüktür. Bunun en büyük nedeni, periton kanserinin genellikle ileri bir evreye gelene kadar teşhis edilememesidir. Ayrıca kanser tedaviden sonra tekrarlayabilir.

Periton kanseri ve rahim kanseri arasındaki ilişki

Periton kanseri kadınlarda çoğu kez yumurtalıklardan köken alır. Periton kanserinin en yaygın türü epiteloid peritoneal karsinomatozis olarak adlandırılır. Bu tip kanser hücreleri, karın ve pelvis peritonunda bulunur. Kan veya lenf sistemi yoluyla yayılarak veya doğrudan tümör büyümesiyle mesane veya rektum gibi yakın organlara yayılabilirler. Bu durumdaki bazı kişiler, tümör, bağırsak tıkanıklığı veya vücudun diğer organlarına ve bölümlerine baskı gibi sorunlara neden olacak kadar büyüyene kadar herhangi bir semptom yaşamazlar. Semptomlar yorgunluk, sırt ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ağrısı, ateş ve kabızlığı içerir.

Yayınlanma tarihi: 23 Ocak 2021 Cumartesi
Güncellenme tarihi:28 Ağustos 2021 Cumartesi

Karın Zarı Kanseri (Periton) - Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu

Karın Zarı Kanseri (Periton) - Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Karın zarı kanseri, periton veya primer periton kanseri olarak da adlandırılır. Nadir görülen bu kanser 1 milyonda 6 oranında karşılaşılır. Periton kanseri, over kanserine belirtileri, görüntüsü açısından benzer olup aynı tip tedavilerle iyileştirilir. Karın zarı, karnın tamamını kaplamakla birlikte, karaciğer, dalak, barsaklar gibi organları da kaplamaktadır. Bu yüzden periton kanseri hızlı yayılma eğilimindedir. Periton kanseri hastalığın erken dönemlerinde belirti vermez. Bu sebeple tanı, genellikle ileri evrelerde konulur. Ancak, diğer kanser türlerinde de olduğu gibi tedavinin başarı oranını artırabilmek için erken teşhis büyük önem taşır. Erken teşhis için her yıl düzenli olarak jinekolojik muayene ve tarama yapılabilir.

Periton (karın zarı) kanseri hakkında daha fazla bilgi almak için yazının devamını okuyabilir, danışmak istediğiniz sorular ve periton kanseri tedavisi için Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu ile iletişime geçebilirsiniz.

Karın Zarı Kanseri (Periton) Nedir?

Epitel hücrelerden oluşan periton, sindirim ve üreme sistemi organlarını, karaciğeri örter. İki katmanlı zar yapısında olan bu doku, zarlar arasındaki bir miktar sıvı aracılığıyla organları korur, rahatça hareket etmelerine yardımcı olur. Dış duvara yakın zar pariyetal, iç organlara yakın olan kısım visseral periton olarak adlandırılır. Karın zarında yaşanan problemler iki kısımdan birinde bile başlasa diğerine yayılır. Vücudun diğer dokularında oluşan kanserler peritona yayılabildiği gibi periton kanseri, karın zarının sahip olduğu hücrelerde başlar. Primer periton kanseri, karın zarı hücrelerinin çok sayıda mutasyonu sonucunda oluşur. Diğer organlardan yayılma yoluyla oluşan kanserli hücreler primer periton kanseri tanımında değildir. Belirti vermediği için erken dönemde teşhisi zordur. Mikroskop altındaki görünümü, uygulanan tedavi yöntemleri ve kanserin seyri açısından yumurtalık (over) kanserine benzese de yumurtalık kanserine kıyasla daha nadir görülür.

Karın Zarı Kanseri (Periton) Belirtileri Nelerdir?

Karın zarı kanserinin ilk evrelerdeki belirtileri kanserli hücreler yayılım gösterinceye kadar kendini gizler. Sonraki evrelerdeki belirtiler ise yalnızca bu kanser türüne özgü değil, geneldir. Periton kanserinin bazı belirtileri:

Karın ağrısı Karında şişkinlik Mide bulantısı ve kusma İdrara çıkışın azalması İştahsızlığa bağlı kilo kaybı Karında hissedilen kitleler Anormal vajinal kanama Kabızlık veya ishal

Periton kanserinin ilerleyen evrelerinde karında sıvı birikimi oluşur ve bu sıvıya assit denir. Asit sıvısı mide bulantısı ve kusmaya yol açabildiği gibi akciğerleri yukarı ittiği durumlarda nefes darlığına neden olabilir. Yorgunluk da asit birikmesi sonucu oluşan başka bir şikayet olarak hastanın karşısına çıkabilir.

Karın Zarı Kanseri (Periton) Neden Olur?

Periton kanserine neyin sebebiyet verdiği kesin olarak bilinmese bile karın zarı hücrelerinde gerçekleşen bir dizi mutasyon sonucu oluşmasıyla başlar. Kadınlarda yaygınlık gösteren periton kanserinin risk faktörleri yumurtalık (over) kanser ile benzerdir. Risk faktörleri:

Önceden meme kanseri veya endometriozis geçirmiş olmak İleri yaşlarda olmak (Özellikle 60 yaş ve üzeri) Obezite Genetik faktörler, BRCA1 ve BRCA2 isimli genlerin mutasyonu periton kanseri riskini artırır. Çevresel faktörler, bel seviyesi ve altına talk pudra sürülmesi ve kimi zararlı moleküllere uzun süre maruz kalmanın karın zarı kanseri riskini artırdığı bilinmektedir.

Karın zarı kanserinin oluşma riskinin düşük olmasıyla ilişkili faktörler şöyle sıralanabilir:

Oral kontraseptifler (doğum kontrol hapları) kullanımı, ilaç kullanımı bitse bile 20 yıl riski düşürme etkisini gösterebilmektedir. Tüp ligasyonu, fallop tüplerinin düğümlenmesi işlemi 35 yaşından önce doğum yapma ve emzirme

Periton Kanseri Tanısı Nasıl Konur?

Karın zarı kanseri teşhisi için öncelikle hasta şikayetlerinden bahseder ve alanında uzman hekim tarafından fiziksel muayenesi yapılır. Periton kanseri şikayetleri diğer birçok kansere benzediği için spesifik bir tanı yöntemi yoktur, ek tetkikler yapılmalıdır.

Kan Testleri:

Kan tahlilinde CA-125 ve bazı diğer tümör belirteci oranına bakılır. Vücutta tümörlü hücrelerin varlığında CA-125 seviyesi yükselebilir. Yalnızca karın zarı kanserinde artış göstermediği için teşhis için diğer tetkiklere de başvurulmalıdır. Kesin tanıya götürmez, teşhis için yardımcı bir rol üstlenir.

Görüntüleme:

Vajinal ultrason, MRI ve bilgisayarlı tomografi (BT) aracılığıyla problemle bölge görüntülenir, tümörlü doku olup olmadığı değerlendirilir. Değerlendirme aşamasında PET-BT kullanılabilir.

Biyopsi ve laparoskopi:

Kesin tanı konulabilmesi için biyopsi ve laparoskopi önemli bir yöntemdir. Karın bölgesinin farklı kısımlarından örnek doku alınıp bu dokular biyopsi aracılığıyla incelenmesi işlemine biyopsi denir. Laparoskopi ise karın açılarak tümörlü doku olup olmadığının incelenmesi işlemidir.

Periton Kanseri Tedavisi Nasıl Yapılır?

Periton kanseri tedavisi hastanın genel sağlık durumu ve hastalığın evresi göz önünde bulundurularak belirlenir. Yalnızca bir tedavi yöntemi uygulanabileceği gibi hastanın durumuna bakılarak birden fazla tedavi yöntemi kombinasyonlar halinde de uygulanabilir.

Periton kanserinin erken evreleri nadirdir, belirtiler göz önünde bulundurmaksızın kanser teşhis edildiğinde hasta evre 3 veya 4’tedir. Evre 3’te tümörlü hücreler pelvis dışına ve karın arkasındaki lenf düğümlerine yayılmış olur. Evre 4’te ise tümör karaciğer ve yakın organlara ve vücudun diğer bölgelerine ilerler.

Cerrahi Tedavi

Cerrahi yöntem ile tümörlü tüm alanlar vücuttan çıkarılır. Teknik olarak tümörlerin tamamının çıkarılmayacak kadar büyük olduğu durumda, en büyük tümör boyutu 1 cm’in altına düşürülecek bir ameliyat yapılıp, hastalığın kemoterapiye duyarlılığı artırılır. Sıcak kemoterapi, ameliyat esnasında mikroskobik hastalıklara etkili olması amacıyla kullanılabilir. Genellikle cerrahi tedavi ve kemoterapi birlikte kullanılır, tek başına cerrahi yöntem kullanılması tercih edilmez.

Kemoterapi

Periton kanseri tedavisinde cerrahi yöntemin etkinliğinin artırılması için kemoterapiye başvurulur. Sıcak kemoterapi ilacı ameliyat sırasında doku üzerine direkt uygulanabilir iken ameliyat sonrası damardan kemoterapi verilir.

Radyoterapi

Radyoterapi, cerrahi tedavi ve kemoterapi kadar sık uygulanmaz. Hastanın genel durumu ile ilişkili oluşabilecek komplikasyonları engellemek amacıyla başvurulan sorunlu bölgeye radyasyon verilmesi ile uygulanan bir tedavi yöntemidir.

Periton (karın zarı) kanseri tedavisi hakkında daha fazla bilgi almak için Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu ile iletişime geçebilir, merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.

"
Peritonitlerin tanı ve tedavisi

Peritonitlerin tanı ve tedavisi

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Sınıflama:
Primer peritonit: Çocuklukta spontan peritonit, erişkinde spontan peritonit, CAPD’li hastalarda peritonit, Tbc. Peritoniti. Sekonder peritonit: Spontan perforasyon peritoniti, GİS perforasyonu, iskemiye bağlı perforasyonlar, pelvik peritonit (PID), BT sonrası peritonit. Postoperatif peritonit, anastomoz kaçağı, sütür hattı kaçağı, güdük yetmezliği, diğer kontaminasyonlar. Posttravmatik peritonitler, künt karın travması sonrası gelişen peritonitler, penetran karın travması sonrası gelişen peritonitler. Tersiyer peritonit: Patojensiz peritonit, mantar peritoniti, düşük patojenik bakteri peritoniti. İntraabdominal abseler: Yukarıdaki 3 grup peritonit sonrası da abse gelişebilir. Primer peritonitler:
Periton dışı bir kaynaktan enfeksiyonun hematojen yayılım sonucu oluşur. Erişkinlerde sıklıkla siroz, SLE, TBC, asitli hastalar, Nefrotik sendrom, periton diyalizi yapan hastalarda görülür. Çocuklarda sıklıkla ÜSYE sonucu gelişir. Erişkinlerde sıklıkla E. Coli, çocuklarda sıklıkla hemolitik streptekok ve pneumokoklar etkendir. CAPD (periton diyalizi) uygulanan hastalarda Gr + bakterilerle (S. Aerus) gelişir. Parasentezde alınan mayiide lokosit sayısı 100/ml den fazla olması ve gram boyama da tek bakteri görülmesi, dializ sıvısının kirli gelmesiyle tanı konur. Tbc basili sıklıkla hastalıklı barsaktan veya hematojen yolla peritona geçer. Tanı genellikle periton biyopsisi ile konur.

Primer peritonitte tanı: Risk faktörlerinin olması (asit, siroz, nefrotik sendrom), muayenede yaygın hassasiyet ve lokalize olmayan defans, parasentezde alınan mayiide lokosit sayısı 100/ml den fazla. Gram boyama da tek bakteri görülmesi tanıyı koydurur. Tedavi: Etken sıklıkla monomikrobiyaldir. Tedavide etkene yönelik antibiyotik tedavisi yapılır. Tedavi sıklıkla 2-3 hafta sürer. Tekrarlayan periton diyaliz kateterlerine bağlı enf da kateter çıkarılmalıdır.

Sekonder peritonit:
Mide duodenum perforasyonu, aşlangıçta kimyasal peritonittir, daha sonra supütarif peritonit gelişir, hastalarda ani başlayan şiddetli ağrı vardır. Pankreatit sonrası peritonit, kimyasal peritonit olarak başlar, bakteriyel translokasyonla septik özellik kazanır, proteolitik enzimler doku nekrozu yaparlar. İnce barsak perforasyonu, strangülasyon, tm obstrüksiyonu, barsak iskemisi sonucu gelişebilir. Apandisite bağlı peritonit, perfore olmazsa peritonit kabul edilmez, perfore olduktan sonra lokal ve jeneralize peritonit gelişebilir. Kolon perforasyonuna bağlı peritonitler, divertikül ve kansere bağlı kolon perforasyonları yaygın, süpüratif peritonite neden olurlar. Genito-üriner sistem kökenli peritonitler, perinefritik abse rüptürü, jinekolojik kanserler ve radyoterapi, PID (cinsel yolla bulaşırlar). Postoperatif peritonitler, genellikle anastomoz ve sütür hattındaki kaçaklara bağlı olarak gelişirler, kolon ve ince barsaklardaki kaçaklar daha az sorun çıkartırlar, üst GİS kaçaklarının tedavileri daha zordur, içeriği fazla, retroperitonealdirler ve fixedirler. Operasyondan sonra 5-7. günlerde ortaya çıkarlar, tanıdaki gecikmeler mortaliteyi artırır, hastanın genel durumu bozulmaya başlar, barsak hareketleri kaybolur, ateşi yükselir. Drenlerden ve kesi hattından barsak içeriği gelir, karında distansiyon ve ağrı vardır, Defans gelişir, lökositoz olur. Travma sonrası peritonit, künt travma veya delici kesici alet yaralanmalarıyla oluşan intestinal perforasyonlara bağlı gelişir, künt travmalardaki yandaş organ yaralanmaları riski artırır, penetre yaralanmalar daha hafif seyirlidir (delici-kesi ve ateşli silah). Tersiyer peritonit:
Sekonder peritonitlerin antibiyotik ve cerrahi ile başarıyla tedavi edilmesinden sonra gelişen peritonitlerdir. Konakçı defans yetmezliği sözkonusudur. İnfeksiyöz bir odak bulunamaz. Ancak sepsisin tüm klinik belirtileri vardır. Genelde koagulaz negatif stafilokoklar ve düşük patojeniteli bakteriler veya mantarlar izole edilir. Klinikte hiperdinamik KVS bulguları, düşük ateş, hipermetabolizma bulguları ile karakterizedir. Destek tedavisi ön plandadır. İntraabdominal abseler:
Abseler primer ve sekonder peritonitlerden sonra gelişebilirler. Lokalize oldukları için prognozları jeneralize peritonitlerden daha iyidir. Patolojinin başlangıcında defans mekanizmaları infeksiyöz etkene karşı başarılı olurlarsa abse gelişir. Abseler rüptüre olursa jeneralize peritonit gelişir. Abse tanısı CT ve US ile kolayca konulur. Tedavide antibiyotik, perkütan veya cerrahi drenaj uygulanır.

Peritonitlerde belirti ve bulgular:
Karın ağrısı: En sık ve en önemli bulgudur. Ağrı başlangıçta spesifik değildir, ancak zamanla lokalize olur (akut apandisit). İştahsızlık, bulantı, kusma, titreme ile gelen ateş vardır (38-40 0 C). Hipotansiyon ve taşikardi şok’a delalet eder ve tablonun ağırlaştığını gösterir. Solunum hızlı ve yüzeyeldir. Karında distansiyon ve barsak seslerinde azalma. Rebaund, defans ve ileri dönemde tahta karın görülür. Laboratuvar bulguları: Lökositoz sıklıkla gözlenir ancak lökosit formülü daha değerlidir (sola kayma), 25.000/mm 3 üzeri ve 4.000/mm 3 altındaki lökosit sayımlarında mortalite artar. Radyolojik bulgular: Direk karın grafisinde paralitik ileus bulguları, perforasyon varlığında serbest hava gözlenir. USG sıvı kolleksiyonunu gösterir. CT sıvı kolleksiyonu ve ödemi gösterir. Postoperatif peritonitlerde CT oldukça önemlidir.

Tedavi ilkeleri:
İnfeksiyon kaynağının kontrolü ve ortadan kaldırılması. Bakteri, toksik ve nekrotik materyalin konsantrasyonunun azaltılması veya ortadan kaldırılması. Residüel bakterilerin uygun antibiyotikle tedavisi. Organ fonksiyon bozukluklarının düzeltilmesi. Sekonder peritonitte cerrahi tedavi: Tedavide cerrahi girişim en önemli basamaktır. Amaç karın içindeki pürülan ve nekrotik materyali temizlemek ve infeksiyöz odağı ortadan kaldırmaktır. Standart yaklaşım, tek operatif işlem, uygun antibiyotik, fonksiyonel bozuklukları düzeltmek. Tedavide başarıyı artırmak için 3 yeni teknik geliştirilmiştir, lavaj (intraoperatif lavaj, postoperatif sürekli lavaj), açık abdomen, STAR (staged abdominal repair). Açık abdomen: operasyondan sonra karın açık bırakılır. Barsakların üzeri kompreslerle veya bogota bag ile kapatılır. Biriken pü veya nekrotik materyal temizlenir. Amaç ödem ve distansiyona bağlı olarak karın içi basınç artışını önlemektir. STAR: barsak nekrozu varlığı ve şüphesi. Mükerrer debritman gerektiren pankreatit ve diğer nekrozlar. Primer anastomozun yapılamaması (septik şok ve dolaşım yetmezliğinde). Aşırı peritoneal ödem varlığı durumlarında STAR uygulanır. Endikasyonları, mortalite riskinin %30’un üstünde olması, (APACHE II skoru 15’in üzerinde), genel durum definitif tedaviye izin vermeyecek kadar kötü ise, infeksiyon kaynağının ortadan kaldırılamaması, debritman-nekrozektominin yeterli yapılamaması. İlaveten, uygun antibiyotikler verilir, organ fonksiyonları desteklenir, vucudun sıvı-elektrolit replasmanı sağlanır, TPN ile beslenme tedavisi uygulanır, hasta monitorize edilir ve yakından izlenir. Enes Başak


https://www.facebook.com/groups/tipnotlari

"
Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Peritonit

Peritonit, etimolojik olarak peritonun enflamasyonunu ifade eder. Bu enflamasyon, termal, kimyasal veya bakteriel kaynaklı olabilir. Bakteriel (enfeksiyöz) olduğunda, intraabdominal abselerle birlikte intraabdominal enfeksiyon başlığı altına girer. Sözkonusu enfeksiyon sepsis sendromuna yolaçarsa, intraabdominal sepsisten bahsedilir. Pratikte, peritonit denince, genel anlamda inflamasyondan ziyade, peritonun bir kısmını (lokalize peritonit) veya tümünü (jeneralize, yaygın, diffüz peritonit) ilgilendiren enfeksiyöz süreçler anlaşılır.

Peritonitler, primer (peritoniçi bir organ patolojisi olmaksızın gelişen) veya sekonder (peritoniçi bir organ enflamasyonuna bağlı) olabilir.

Primer Peritonit (Spontan bakteriel peritonit)

Karın boşluğunda saptanabilir bir enfeksiyon kaynağı olmaksızın gelişir.

Çocukta primer peritonit etkeni, genellikle streptokok, stafilokok ve pnömokoklardır

Erişkinde primer peritonite zemin hazırlayan en önemli etken, asit, özellikle de sirotik ve daha da sık olarak alkolik sirozlularda görülen asittir.

Primer peritonitin özel bir formu, evde bizzat hasta tarafından uygulanan peritoneal dializ (kontinü ambülatuar peritoneal dializ-CAPD) sırasında gelişen, kalıcı periton kateterinin kontaminasyonuna bağlı olan peritonittir.

Primer peritonit tedavisinin medikal, sekonder peritonit tedavisinin ise hemen daima cerrahi olduğu gözönünde bulundurulursa, sözkonusu ayırıcı tanının önemi çok açıktır.

Tüberkülöz Peritonit

Son yıllarda, immün yetmezlikli hasta sayısının ve kötü sağlık koşullarında yaşayan nüfusun artışına paralel olaraktüberküloz ensidansı artış göstermektedir.

Klinik tablo, künt ve yaygın karın ağrısının yanısıra, zayıflama, ateş, iştahsızlık, gece terlemeleri gibi sistemik tüberküloz belirtilerinden oluşur.

Tanı koymak için laparoskopi ve periton biopsisi gerekli olabilir.

Sekonder Peritonit

Sekonder peritonitte enfeksiyonun kaynağı bir intraabdominal organdır (Tablo 1).

Not: “Akut peritonit”, “akut karın sendromu” ile karıştırılmamalıdır. Akut porfiri krizi, kurşun zehirlenmesi, diabetiklerin ketoasidoza bağlı psödoperitonizmi veya familyal Akdeniz ateşi de akut karın sendromuna yolaçabilmekle birlikte, bunlarda metabolik veya toksik bir periton irritasyonu sözkonusudur ve “psödoperitonit” başlığı altında toplanmalıdırlar. Aynı şekilde, gangrene olmamış bir apandisit, bir over kist torsiyonu veya rüptürü, bir ektopik gebelik rüptürü, karaciğer adenom rüptürü veya gangrene/perfore olmamış bir akut kolesistit de, lokalize veya jeneralize bir periton enflamasyonuna yolaçmakla birlikte, tabloda yeralmamışlardır.

Ağır peritonitlerde, ameliyat sonrasında karın boşluğunun sürekli yıkanmasına olanak tanıyan “kontinü periton lavajı” , “açık karın” (open abdomen- laparostomi) ve “ardışık yıkama” (sequential lavage) gibi yöntemler tanımlanmıştır.

Antibiyotik uygulaması, ameliyat sırasında dokularda yeterli antibiyotik konsantrasyonu sağlanmış olması açısından, ameliyattan önce başlamalıdır.

Tersiyer Peritonit

Sekonder peritonit sonrası mükerrer laparotomi geçirmiş, çok sayıda geniş spektrumlu antibiyotik kullanmış ve uzun süre Yoğun Bakım ünitelerinde yatmış olan hastalarda primer hadiseden haftalar sonra ortaya çıkan, persistan diffüz peritonit olarak da adlandırılan bir kronik abdominal sepsis halidir.

"
Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Peritonit: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Peritonitis

Peritonit, karın iç duvarının astarı olan karın zarının ve karın organlarının örtüsünün iltihaplanmasıdır. [2] Semptomlar şiddetli ağrı, karın şişmesi, ateş veya kilo kaybını içerebilir. [2] [3] Karın bir kısmı veya tamamı hassas olabilir. [1] Komplikasyonlar şok ve akut solunum sıkıntısı sendromunu içerebilir. [4] [5]

Nedenler arasında bağırsak yolunun delinmesi, pankreatit, pelvik inflamatuar hastalık, mide ülseri, siroz veya parçalanmış bir apandis bulunur. [3] Risk faktörleri assit ve periton diyalizi içerir. [4] Tanı genellikle muayene, kan testleri ve tıbbi görüntülemeye dayanır. [6]

Tedavi genellikle antibiyotikler, intravenöz sıvılar, ağrı kesiciler ve ameliyatı içerir. [3] [4] Diğer önlemler nazogastrik tüp veya kan transfüzyonunu içerebilir. [4] Tedavi edilmezse birkaç gün içinde ölüm meydana gelebilir. [4] İnsanların yaklaşık% 7,5'inin bir noktada apandisit var. [1] Hastaneye yatırılan sirozlu kişilerin yaklaşık% 20'sinde peritonit vardır. [1]

● Belirti ve bulgular :

Peritonitin ana belirtileri akut karın ağrısı, abdominal hassasiyet, karın koruması, sertliktir, bunlar peritonu hareket ettirerek şiddetlenir, örneğin öksürme (test olarak zorla öksürük kullanılabilir), kalçaları bükme veya Blumberg belirtisini ortaya çıkarma Yani bir eli karın üzerine bastırmak, eli aniden serbest bırakmaktan daha az ağrıya neden olur, bu da periton yerine oturduğunda ağrıyı şiddetlendirir). Sertlik peritoniti teşhis etmek için oldukça spesifiktir (özgüllük:% 76-100). [7] Bir kişide bu işaretlerin varlığı bazen peritonizm olarak adlandırılır. [8] Bu belirtilerin lokalizasyonu, peritonitin lokalize olmasına (örn., Perforasyondan önce apandisit veya divertikülit) veya tüm karına genelleşmesine bağlıdır. Her iki durumda da ağrı tipik olarak genel bir karın ağrısı olarak başlar (viseral peritoneal tabakanın zayıf bir şekilde lokalize olan viseral innervasyonu ile birlikte) ve daha sonra lokalize olabilir (parietal peritoneal tabakanın somatik innervasyonu ile). Peritonit, akut bir karın örneğidir.

1️⃣Yaygın abdominal sertlik ("abdominal koruma"), özellikle genelleşmiş peritonitte sıklıkla mevcuttur

3️⃣ Sinüs taşikardisi

4️⃣ Bulantı, kusma ve şişkinliğe de neden olan ileus paralitikus (yani bağırsak felci) gelişimi.

5️⃣ Karın gazının ve bağırsak sesinin azalması veya hiç geçmemesi

1️⃣ Azalmış santral venöz basıncın gösterdiği gibi sıvı ve elektrolitlerin tutulması, elektrolit bozukluklarına ve ayrıca önemli hipovolemiye neden olabilir ve muhtemelen şoka ve akut böbrek yetmezliğine yol açabilir.

2️⃣ Bir peritoneal apse oluşabilir (örneğin, karaciğerin üstünde veya altında veya daha küçük omentumda)

3️⃣ Sepsis gelişebileceğinden kan kültürü alınmalıdır.

4️⃣ Karmaşık peritonit tipik olarak birden fazla organı içerir.

1️⃣ Gastrointestinal sistemin bir kısmının perforasyonu peritonitin en yaygın nedenidir. Örnekler, distal yemek borusu (Boerhaave sendromu), midenin (peptik ülser, mide karsinomu), duodenumun (peptik ülser), kalan bağırsağın (örneğin apandisit, divertikülit, Meckel divertikülü, iltihaplı bağırsak hastalığı (IBD) delinmesini içerir. ), Bağırsak enfarktüsü, bağırsak boğulma, kolorektal karsinom, mekonyum peritonit) veya safra kesesi (kolesistit). Perforasyonun diğer olası nedenleri arasında karın travması, keskin bir yabancı cismin yutulması (balık kemiği, kürdan veya cam parçası gibi), bir endoskop veya kateter ile delinme ve anastomoz sızıntısı yer alır. Karın ağrısı ve ileus paralitikusu, karın ameliyatı geçirmiş kişilerde normal kabul edildiğinden, ikinci oluşumun erken teşhis edilmesi özellikle zordur. İçi boş bir viskonun delinmesi vakalarının çoğunda, karışık bakteriler izole edilir, en yaygın maddeler arasında Gram-negatif basiller (örn., Escherichia coli) ve anaerobik bakteriler (örn., Bacteroides fragilis) bulunur. Dışkı peritoniti, periton boşluğunda dışkı bulunmasından kaynaklanır. Karın travmasından kaynaklanabilir ve ameliyat sırasında kalın bağırsak delinirse ortaya çıkar. [9]

2️⃣ İçi boş bir visküs perforasyonu olmasa bile peritonun bozulması, mikro organizmaların periton boşluğuna girmesine izin vererek enfeksiyona neden olabilir. Örnekler arasında travma, cerrahi yara, sürekli ayaktan periton diyalizi ve intra-peritoneal kemoterapi yer alır. Yine çoğu durumda, karışık bakteriler izole edilir, en yaygın ajanlar arasında Staphylococcus aureus gibi kutanöz türler ve koagülaz negatif stafilokoklar bulunur, ancak Candida gibi mantarlar da dahil olmak üzere birçok başka ajan da mümkündür. [10]

3️⃣ Spontan bakteriyel peritonit (SBP), belirgin bir kontaminasyon kaynağının yokluğunda ortaya çıkan kendine özgü bir peritonit formudur. Çocuklar da dahil olmak üzere asitli kişilerde görülür.

4️⃣ İntra-peritonal diyaliz, periton enfeksiyonuna (bu bağlamda bazen "birincil peritonit" olarak adlandırılır) yatkınlık yaratır.

5️⃣ Sistemik enfeksiyonlar (tüberküloz gibi) nadiren periton lokalizasyonuna sahip olabilir.

6️⃣ Pelvik inflamatuar hastalık [11]

1️⃣ Kan (ör. Endometriozis, künt karın travması), mide suyu (ör. Peptik ülser, mide karsinomu), safra (ör. Karaciğer biyopsisi), idrar (pelvik travma), menstruasyon ( örneğin salpenjit), pankreas suyu (pankreatit) veya hatta rüptüre bir dermoid kistin içeriği. Bu vücut sıvıları ilk başta steril iken, organlarından dışarı sızdıklarında sıklıkla enfekte olurlar ve 24 ila 48 saat içinde enfeksiyöz peritonite yol açar.

2️⃣ Normal şartlar altında steril abdominal cerrahi, yabancı cisim reaksiyonu veya fibrotik adezyonları geride bırakabilen lokalize veya minimal genel peritonite neden olur. Bununla birlikte, peritonit, ameliyattan sonra yanlışlıkla karın içinde bırakılan nadir bir steril yabancı cisimden de kaynaklanabilir (örneğin, gazlı bez, sünger).

3️⃣ Çok daha nadir görülen enfeksiyöz olmayan nedenler arasında ailesel Akdeniz ateşi, TNF reseptörü ile ilişkili periyodik sendrom, porfiri ve sistemik lupus eritematoz olabilir.

1️⃣ Önceki peritonit öyküsü

2️⃣ Alkolizm tarihi

3️⃣ Karaciğer hastalığı

4️⃣ Karında sıvı birikmesi

5️⃣ Zayıflamış bağışıklık sistemi

6️⃣ Pelvik inflamatuar hastalık

Peritonit teşhisi, öncelikle yukarıda açıklanan klinik belirtilere dayanır. Sertlik (karın kaslarının istemsiz kasılması) peritonit teşhisi için en spesifik muayene bulgusudur. [Kaynak belirtilmeli] Fokal peritonit tespit edilirse, daha fazla çalışma yapılmalıdır. Yaygın peritonit tespit edilirse, acil cerrahi konsültasyon alınmalıdır ve daha fazla araştırma yapılmadan ameliyatı gerektirebilir. Lökositoz, hipokalemi, hipernatremi ve asidoz mevcut olabilir, ancak bunlar spesifik bulgular değildir. Karın röntgenleri dilate, ödemli bağırsakları ortaya çıkarabilir, ancak bu tür X-ışınları esas olarak gastrointestinal perforasyonun bir göstergesi olan pnömoperitonu aramak için yararlıdır. Tüm karın ultrason muayenesinin rolü üzerinde çalışılmaktadır ve gelecekte muhtemelen genişlemesi muhtemeldir. Bilgisayarlı tomografi (BT veya CAT taraması), karın ağrısının nedenlerini ayırt etmede yararlı olabilir. Makul şüphe hala devam ederse, keşif amaçlı periton lavajı veya laparoskopi yapılabilir. Asitli kişilerde, peritonit tanısı parasentez (abdominal tap) yoluyla yapılır: μL başına 250'den fazla polimorfonükleer hücre tanısal kabul edilir. Ek olarak, Gram boyası hemen hemen her zaman negatiftir, oysa periton sıvısının kültürü sorumlu mikroorganizmayı belirleyebilir ve bunların antimikrobiyal ajanlara duyarlılığını belirleyebilir.

Normal koşullarda, periton grimsi ve parlak görünür, peritonitin başlamasından 2-4 saat sonra başlangıçta az seröz veya hafif bulanık sıvı ile donuklaşır. Daha sonra, eksüda kremsi ve belli ki süpüratif hale gelir, Susuz kalmış insanlarda da çok esinlenir. Birikmiş eksüda miktarı büyük ölçüde değişir. Tüm peritona yayılabilir veya omentum ve iç organlar tarafından duvarla çevrilebilir. Enflamasyon, fibrino-pürülan eksüdasyonlu nötrofillerin infiltrasyonunu gösterir

● Tedavi :
Kişinin durumunun ciddiyetine bağlı olarak, peritonit yönetimi şunları içerebilir:
1️⃣ Güçlü intravenöz rehidrasyon ve elektrolit bozukluklarının düzeltilmesi gibi genel destekleyici önlemler. [Kaynak belirtilmeli]
2️⃣ Antibiyotikler genellikle intravenöz olarak uygulanır, ancak doğrudan peritona da infüze edilebilirler. Geniş spektrumlu antibiyotiklerin ampirik seçimi genellikle birden fazla ilaçtan oluşur ve peritonitin nedenine bağlı olarak en olası ajanlara hedeflenmelidir (yukarıya bakınız), izole edilen kültürlerde bir veya daha fazla ajan büyüdüğünde, tedavi onlara karşı hedeflenecektir. [kaynak belirtilmeli]
3️⃣ Gram pozitif ve gram negatif organizmalar kapsanmalıdır. Sefalosporinlerin dışında sefoksitin ve sefotetan, gram pozitif bakterileri, gram negatif bakterileri ve anaerobik bakterileri kapatmak için kullanılabilir. Beta laktamaz inhibitörlü beta-laktamlar da kullanılabilir, örnekler arasında ampisilin / sulbaktam, piperasilin / tazobaktam ve tikarsilin / klavulanat bulunur. [12] Karbapenemler, ertapenem dışındaki tüm karbapenemler gram pozitifleri, gram negatifleri ve anaerobları kapsadığından, birincil peritoniti tedavi ederken de bir seçenektir. Kullanılabilen tek florokinolon moksifloksasindir çünkü bu, anaerobları kapsayan tek florokinolondur. Son olarak, tigesiklin, gram pozitif ve gram negatifleri kapsadığı için kullanılabilen bir tetrasiklindir. Ampirik terapi genellikle farklı sınıflardan birden fazla ilaç gerektirir. [Kaynak belirtilmeli]
4️⃣ Peritonite tam bir keşif ve lavaj yapmak ve ayrıca peritonite neden olabilecek herhangi bir büyük anatomik hasarı düzeltmek için cerrahi (laparotomi) gereklidir. [13] Bunun istisnası, ameliyattan her zaman fayda sağlamayan ve ilk etapta antibiyotiklerle tedavi edilebilen spontan bakteriyel peritonittir.

● Prognoz :
Uygun şekilde tedavi edilirse, cerrahi olarak düzeltilebilen tipik peritonit vakaları (örn., Perfore peptik ülser, apandisit ve divertikülit), sağlıklı insanlarda yaklaşık% 10'luk bir ölüm oranına sahiptir. Ölüm oranı, yaşlılarda veya altta yatan önemli hastalığı olanlarda ve ayrıca geç ortaya çıkan vakalarda (48 saat sonra) yaklaşık% 40'a yükseliyor. [Kaynak belirtilmeli]

● Etimoloji :
"Peritonit" terimi Yunanca περιτόναιο peritoneal "periton, karın zarı" ve -it "iltihaplanma" dan gelmektedir. [14]

"