Frengi ( Sifiliz ) Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri | Özel Başarı Hastanesi

Frengi ( Sifiliz ) Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri | Özel Başarı Hastanesi

FRENGİ ( SİFİLİZ ) BELİRTİLERİ, TANI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Frengi, Treponema pallidum'un neden olduğu cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyondur. Frengi, aids dahil diğer hastalıklara benzer birçok belirti ve semptoma neden olabilir ve bu nedenle 'büyük taklitçi' olarak adlandırılır.

Frengi Nedir? Frengi Nasıl Bulaşır? Frengi Belirtileri Frengi Tanısı Frengi Tedavisi Frenginin Olası Komplikasyonları Frengi Önleme Yolları

Frengi, semptomatik ve asemptomatik aşamalara sahiptir. Tedavi edilmeden bırakılırsa, sifiliz, enfekte birey üzerinde önemli sonuçlar doğurabilir .

Frengi nasıl bulaşır?

Sifiliz, hastalık kaynaklı yaralar ile doğrudan temas yoluyla veya cinsel ilişki sırasında mikrotravmalar yoluyla enfekte kan temasıyla kişiden kişiye bulaşır. Frengi yaraları en sık cinsel organlarda ve anal bölgede meydana gelir, ancak dudaklarda veya ağızda da yaralar oluşabilir. Frengi ayrıca gebelik sırasında enfekte anneden fetüse geçebilir. Başka bir potansiyel bulaşma yolu ise iğne paylaşımıdır (örneğin, intravenöz uyuşturucu kullanımı).

Frengi belirtileri nelerdir?

Sifiliz ile enfekte olduktan sonra, belirtiler görülmeden önce 10-90 günlük (ortalama 21 gün) bir inkübasyon süresi başlar. Tedavi edilmeyen sifiliz, farklı klinik (semptomatik) aşamaların yanı sıra gizli (asemptomatik) aşamalardan geçer. Asemptomatik dönem sırasında teşhis ancak seroloji ile konulabilir. Klinik aşamalar sırasında, frengi belirti ve semptomları evreye göre ( birincil , ikincil veya üçüncül) aşağıda açıklandığı gibi farklılık gösterir.

Birincil sifiliz

Birincil sifiliz, T. pallidum spiroketinin giriş noktasındaki şankrlar ile karakterizedir . T. pallidum cildi bükmek için spiral şeklini kullanır. Ağrısız yaralar oluşur.

Genellikle, genital bölgede tek, küçük, sert, kırmızı, ağrısız bir papül Vakaların % 30'unda birden fazla şankr oluşur. Özellikle vajina, serviks, ağız içinde veya anal bölgede gizlenmişse, ilk ülserli şankr fark edilmeyebilir . Yara genellikle birkaç hafta içinde tedavi edilmeden iyileşir.

İkincil sifiliz

İkincil sifiliz, hastanın hastalığı bulaştırma olasılığının çok yüksek olduğu bir dönemdir, kızarıklık ve sistemik semptomlarla karakterizedir. Hasta tedavi edilmezse, semptomlar birkaç hafta içinde kendiliğinden iyileşir, ancak tekrarlayabilir .

Tedavi edilmeyen hastaların % 25'i ,ilk şankr oluşumundan sonraki üç ay (ortalama altı hafta) içinde ikincil sifiliz geliştirir. Frengi multisistemik bir enfeksiyondur ve ikincil sifiliz hastalığın bulaşıcılığının en yüksek olduğu evredir. Sistemik semptomlar ateş, baş ağrısı, halsizlik , miyalji , artralji ve lenfadenopatiyi içerebilir . Etkilenen diğer organlar arasında karaciğer, böbrekler, merkezi sinir sistemi (kraniyal sinir felci, menenjit ), eklemler ve gözler (görme bozukluğuna neden olur) yer alır.

İkincil sifilizin kutanöz özellikleri

Sekonder sifiliz hastalarının% 90'ında kaşıntılı olmayan bir döküntü mevcuttur Döküntü zor görülebilecek bir halde olabileceği gibi sert, kırmızı veya kırmızımsı kahverengi papüller veya plaklar şeklinde de olabilir. Döküntü tipik olarak gövdede meydana gelir ve sıklıkla avuç içlerini, ayak tabanlarını etkiler. Nadiren, döküntü, bir çiçeğe benzeyen, merkezi bir pullu plağın etrafında bir eritemli papül kümesi olarak ortaya çıkar , bu çiçek morfolojisi 'corymbose' sifiliz olarak tanımlanır Düzensiz saç dökülmesi ( alopesi ) meydana gelebilir Ağız içi, boğaz, genital bölge, vajina ve anüs gibi mukozal yüzeylerde kızarıklıklar görülebilir ( mukoza lekeleri) Kasıklarda, uylukların iç kısımlarında, koltuk altlarında, göbek bölgesinde veya göğüslerin altında condyloma lata adı verilen grimsi beyaz, nemli plaklar oluşabilir.

Latent (gizli) sifiliz

Sifilizin ikincil ve üçüncül klinik aşamaları arasında uzun yıllar süren bir latent ( sessiz ) dönem yaşanır. Latent dönem, erken ve geç olmak üzere alt bölümlere ayrılmıştır. Bu evrede, hasta klinik muayenede hiçbir belirti göstermeden asemptomatiktir. Bu nedenle, bu dönemdeki sifiliz enfeksiyonu yalnızca pozitif treponemal antikor testleri ile tanı alabilmektedir.

Erken latent sifiliz (ilk iki yıl)

Hastanın hastalığı bulaştırma riski çok yüksek. Frengi enfeksiyonu cinsel partnerlere geçiş gösterebilmekte. Frengi enfeksiyonu hamile bir kadından fetüsüne geçebilmekte.

Geç latent sifiliz (iki yıl sonra)

Yalnızca belirli hastalar hastalığı bulaştırabilecek halde kalır. Hastalık bu dönemde cinsel aktiviteler ile bulaşmaz. Sifiliz enfeksiyonu bu dönemde de hamile bir kadından fetüsüne geçebilir.

Tersiyer sifiliz

Tersiyer sifiliz, ilk enfeksiyondan yıllar sonra ortaya çıkar.

Geç belirti ve semptomlar, tedavi edilmeyen vakaların üçte birinde ilk enfeksiyondan 20-40 yıl sonra gelişebilir. Tedavi edilmeyen enfeksiyon endartrite yol açabilir ve komplikasyonlar arasında gumma lezyonu, kardiyovasküler ve nörolojik hastalıklar yer alır. Bir gumma, soliter granülomatöz bir lezyondur. Gummalar tipik olarak deri veya kemikte meydana gelir, ancak her yerde bulunabilir. Bu lezyonlar ağrısız olabileceği gibi uzun kemiklerdeki tipleri geceleri daha da kötüleşen bir ağrıya neden olabilir. Kardiyovasküler hastalık tersiyer sifilizde nadir görülen bir komplikasyondur. Aort, etkilenme riskinin en yüksek olduğu organdır ve genişleyerek aort anevrizmasına, aort yetersizliğine neden olabilir.

Konjenital sifiliz

Annede tedavi edilmeyen sifiliz, düşük, ölü doğum veya konjenital enfeksiyona yol açabilir. Doğuştan frengi olan birçok bebek doğumda asemptomatikdir. Konjenital sifiliz de erken ve geç aşamalara ayrılır.

Erken doğuştan sifiliz (yaşamın ilk iki yılında görülür)

Yaşamın ilk birkaç haftasında, bebeğe olan etkileri çoklu organ enfeksiyonu tablolu sekonder sifilise benzer.

Enfekte olmuş deri ve mukoza makülopapüler döküntü, vezikülobüllöz lezyonlar, kondiloma lata veya rinit ( burunda iltihaplanmaya neden olan iltihaplı mukoza ) olarak ortaya çıkabilir. Etkilenen diğer organlar arasında kemikler (osteokondrit), böbrek (glomerülonefrit), karaciğer ( hepatosplenomegali ) ve lenf düğümleri (lenfadenopati) bulunur. Nörolojik, oküler ve hematolojik tutulum da meydana gelebilir.

Geç doğuştan sifiliz (iki yaşından sonra)

Geç konjenital sifiliz, üçüncül gummatoz sifilise benzer .

Bu kronik enfeksiyon genellikle gözleri ( interstisyel keratit ), kulakları (sağırlık), kemikleri, eklemleri ve merkezi sinir sistemini etkiler. Karakteristik belirtileri arasında tipik yüz görünümü (önden çıkıntılı kafa, eyer burun) ve şişmiş dizler (Clutton eklemleri) bulunur. Frengi teşhisi nasıl konur?

Frengi teşhisi, laboratuvar ve serolojik testlerle desteklenen klinik öykü ve fizik muayeneden sonucunda konmaktadır.

Sifiliz, enfekte lezyonlardan alınan örneklerde T. pallidum spiroketlerinin varlığıyla teşhis edilebilir. Spiroketler, karanlık alan mikroskobu veya treponemal polimeraz zincir reaksiyonu ( PCR ) testi ile tanımlanabilir.

Treponemal enfeksiyondan üretilen antikorları tespit etmek için gerçekleştirilen serolojik test, enfeksiyonu teşhis etmek için kullanılan en yaygın testtir.

Treponemal antikor testleri, spesifik olmayan veya spesifik testler olarak ikiye ayrılır. Spesifik olmayan testler şunları içerir:

Zührevi hastalık araştırma (VDRL) Hızlı plazma reajini (RPR).

Spesifik testler şunları içerir:

Enzim immunoassay (EIA) Treponema pallidum hemaglütinasyon (TPHA) Treponema pallidum partikül aglütinasyon deneyi (TPPA).

Yüksek riskli cinsel ilişki sonrası, ilk serolojik testler birincil sifiliz döneminde negatif olabileceği için cinsel ilişkiden sonraki hem altı hem de 12. haftada tekrar test yapılması önerilir. Sekonder sifilizde serolojik testler her zaman pozitiftir.

Yanlış pozitif serolojik testler, özellikle otoimmün hastalık sahibi kişilerde, damar içi uyuşturucu kullananlarda, hamilelerde ve ileri yaşlardaki kişilerde görülür.

Özellikle nörolojik belirti ve semptomlar varsa gerekli olabilecek diğer testler arasında bilgisayarlı tomografi ( BT ), manyetik rezonans görüntüleme ( MRI ) ve beyin omurilik sıvısı (CSF) muayenesi bulunur.

En önemlisi hiv testi olmak üzere tam bir cinsel sağlık taraması yapılmalıdır.

Frengi tedavisi nasıl gerçekleştirilir?

Enjeksiyon yoluyla penisilin tedavisi, sifilizin tüm aşamaları için hala temel tedavidir.

Enfeksiyöz sifiliz (birincil, ikincil, erken-latent) stat dozunda benzatin veya prokain penisilin gerektirir. Enfeksiyöz olmayan sifiliz (geç latent) ve nörosifiliz, daha uzun dozlarda benzatin veya prokain penisilin gerektirir.

Diğer antibiyotikler penisilinden daha az güvenilirdir ancak penisiline alerjisi olan hastalarda tetrasiklinler veya sefalosporinler kullanılabilir.

Tüm sifiliz yaraları veya lezyonları tamamen iyileşene ve tedavi tamamlanana kadar tüm cinsel aktivitelerden kaçınılmalıdır.

Frengi Hastalığının Komplikasyonları

Sifiliz tedavi edilmezse vücudunuzun her yerinde hasara neden olabilir. Frengi ayrıca HIV enfeksiyonu riskini artırır ve kadınlar için hamilelik sırasında sorunlara neden olabilir. Tedavi gelecekteki hasarı önlemeye yardımcı olabilir, ancak zaten meydana gelen hasarı onaramaz veya tersine çeviremez.

Küçük yumrular veya tümörler

Gumma adı verilen bu şişlikler, sifilizin geç evresinde cildinizde, kemiklerinizde, karaciğerinizde veya başka herhangi bir organda gelişebilir. Gummalar genellikle antibiyotik tedavisinden sonra kaybolur.

Nörolojik sorunlar

Frengi, sinir sisteminizde aşağıdakiler dahil bir dizi soruna neden olabilir:

Baş ağrısı İnme Menenjit İşitme kaybı Körlük dahil görsel problemler Demans Ağrı ve sıcaklık hissi kaybı Erkeklerde cinsel işlev bozukluğu (iktidarsızlık) İdrar tutamama Kardiyovasküler problemler

Frengi hastalarında anevrizma ve aortun - vücudunuzun ana arterinin - iltihaplanması gözlenebilir. Frengi ayrıca kalp kapakçıklarına da zarar verebilir.

HIV enfeksiyonu

Cinsel yolla bulaşan sifiliz veya diğer genital ülserleri olan yetişkinlerde HIV kapma riski tahminen iki ila beş kat artmış haldedir. Frengi yarası kolayca kanayabilir ve bu da HIV'in cinsel aktivite sırasında kan dolaşımınıza girmesi için kolay bir yol sağlar.

Gebelik ve doğum komplikasyonları

Hamileyseniz, sifilizi doğmamış bebeğinize geçirebilirsiniz. Konjenital sifiliz, doğumdan sonraki birkaç gün içinde düşük, ölü doğum veya yenidoğanın ölüm riskini büyük ölçüde artırır.

Frengi önlenebilir mi?

Frengi için aşı bulunmamaktadır.

Frengi enfeksiyonunu defalarca tekrar geçirebilirsiniz, antikorlar ve tedavi yeni bir enfeksiyona karşı koruma sağlamaz.

Enfekte olduğunuzu düşünüyorsanız, partnerinizle tüm cinsel teması kesin ve doktorunuza görünün. Enfeksiyon açısından kontrol edilebilmeleri ve uygun şekilde tedavi edilebilmeleri için tüm partnerlerinizi hastalık riski hakkında bilgilendirin.

Frengi yayılmasını önlemek için alınabilecek diğer önlemler şunlardır:

Cinsel ilişki yaşanılan partner sayısının sınırlandırılması Prezervatif kullanmak Yüksek risk grubunda iseniz düzenli kan testleri Hastalığın olası ilerleyişi nasıldır?

Sifilizin erken tedavisi çok iyi sonuçlar vermekte ve daha sonraki komplikasyonları önlemektedir. Tedavinin hastalığın ileri aşamalara kadar geciktirilmesi nörolojik veya görsel problemler gibi geri dönüşü olmayan sonuçların oluşmasına neden olabilir.

Bağışıklığın sinsi düşmanı: AIDS - Son Dakika Haberleri

Bağışıklığın sinsi düşmanı: AIDS - Son Dakika Haberleri

Dünya genelinde 38 milyonu aşkın kişi HIV taşıyor İlk AIDS vakası 1981 yılında kayda geçti. O günden bu yana bilim insanları hastalığı yakından takip ediyor. Verilere göre dünya genelinde halen 38 milyonu aşkın kişi HIV taşıyor. AIDS'e neden olan virüsle mücadelede erken tanı ve tedavi büyük önem taşıyor. Mine Yagıcı Çiftci

[Getty Images]

1981 yılında duyurulan ilk AIDS vakası dünyada büyük endişe yarattı. Türkiye’deki ilk vaka ise 1985’de rapor edildi. Birleşmiş Milletler AIDS Programı’nın (UNAIDS) verilerine göre dünya genelinde şimdiye kadar 84,2 milyon kişiye HIV teşhisi konuldu. 40 milyonu aşkın kişi ise AIDS'e bağlı nedenlerden hayatını kaybetti. Sadece 2021’de 1,5 milyonu aşkın kişiye HIV teşhisi konuldu ve 650 bin kişi AIDS’e bağlı nedenlerle öldü. Verilere göre dünya üzerinde halen 38 milyonu aşkın insan, bu hastalıkla yaşamını sürdürüyor.

Türkiye’de ise 1985’ten 2022’ye kadar HIV/AIDS kaynaklı ölüm sayısı 598 olarak kayıtlara geçti. Sağlık Bakanlığı’nın resmi kayıtlarına göre 2021 yılı sonu itibarıyla 26 bini erkek olmak üzere toplam 32 bin 376 kişi HIV ile yaşıyor.

AIDS’le mücadelede epey yol kat edilse de hala bulaşmasını önleyecek bir aşı ya da kesin bir tedavisi yok. Ancak günümüzde hastalığın tedavisinde önemli gelişmeler kaydedildi. Uygulanan tedavi sayesinde hem hastalığın bulaşmasının önüne geçiliyor hem de hastalar uzun yıllar boyunca yaşamını sürdürüyor. Hastalıkla ilgili tüm bu detayları Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ali Asan’la konuştuk.

HIV ve AIDS arasında nasıl bir fark var?

Hastalıkla ilgili sıklıkla karıştırılan iki kavram var: AIDS ve HIV… HIV, aslında bir virüs. Türkçe karşılığı ile “İnsan Bağışıklık Yetmezliği” olarak adlandırılıyor. Prof. Dr. Asan, “HIV hastalığın etmeni… HIV uzun süre tedavi edilmezse bağışıklık yetmezliği gelişiyor. Bu sendromun adı da AIDS” diyerek karıştırılan iki kavramı açıklıyor.

AIDS’in dünya genelinde ölüme neden olan hastalıklar arasında üst sıralarda yer aldığını söyleyen Doç. Dr. Asan, “Tanı ve tedavideki gecikmeler hastalıkla ilgili rakamları artırıyor” ifadesini kullanıyor.

[Grafik: TRT Haber]

Erken tanı önem taşıyor

Doç. Dr. Asan, erken tanının önemine dikkat çekerek, “Tanı koymak çok kolay… 'Elisa' dediğimiz bir tekniğimiz var. Anti HIV testi isteyerek kişide hastalık olup olmadığını rahatlıkla tespit ediyoruz” diyor. Hastalığın bulaşma yollarını ise şöyle özetliyor:

“Kontamine olmuş kan ve kan ürünleriyle bulaşıyor. Cinsel yolla, damar içi uyuşturucu kullanımıyla, manikür, pedikür, piercing ve dövmeler yoluyla geçebiliyor. Yine anneden bebeğe de bulaşabiliyor.”

Toplum arasında AIDS’in bulaşma yolları çok iyi bilinmiyor. Oysaki bu hastalık dokunmak, tokalaşmak veya sarılmakla, aynı havayı solumakla, aynı tuvaleti, çatalı veya kaşığı kullanmakla bulaşmıyor. Sivrisinek, böcek sokması ve hayvan ısırıklarıyla da yayılmıyor.

[Grafik: TRT Haber]

HIV tedavi edilmezse AIDS’e sebep oluyor

Peki HIV nasıl oluyor da AIDS’e yol açıyor? Doç. Dr. Asan, HIV’in AIDS’e dönüşme sürecini şöyle anlatıyor:

“HIV aslında bizim bağışıklığımızın temeli olan hücreleri tutuyor. Bağışıklığımızın temeli olan lenfositler var. HIV onları hedef alıyor. Vücuttan uzaklaştırarak kan kanseri, cilt kanseri gibi birçok hastalığa açık hale getiriyor. Kişi tedavi görmezse er geç AIDS dediğimiz o son döneme ilerliyor.”

Bunun için HIV pozitif olduğunu öğrenen birinin hiç vakit kaybetmeden tedaviye başlaması gerekiyor. HIV tedavisi hastanelerin enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji bölümlerindeki uzmanlarca yapılıyor. Tedavi süreci konusunda Doç. Dr. Asan şunları söylüyor:

“HIV pozitif olanların hemen tedavisine başlanması, gereken koruyucu aşılarının yapılması ve diğer koruyucu önlemlerin alınması gerekiyor. 2000’li yılların başında tedaviler bu kadar etkili değildi. İnsanlara HIV’in artık kronik bir hastalık haline geldiğini söyleyebiliriz. 2000’li yıllarında başında tanı konulsa, tedavi başlasa bile kişiye çok önemli bir şey katamıyorduk. Ama bu etkili tedaviler ortaya çıktıktan sonra HIV’le enfekte olan bireyler hayatlarına devam edebiliyor.”

[Fotoğraf: Getty Images]

Anneden bebeğe geçmesini önlemek mümkün

HIV’li biri hayatını tedavi olarak sürdürebiliyor. Ancak hastalığı bulaştırmamak adına da dikkatli olması gerekiyor. Tıpkı anne olmak isteyen HIV pozitifli kişiler gibi… Peki HIV’in anneden bebeğe geçmesi önlenebiliyor mu? Sorunun yanıtı için Doç. Dr. Asan'a kulak veriyoruz:

“HIV pozitif kişiler hamile kalabilir. Ancak hamile kalabilmesi için kandaki virüs yükünün hiç olmamasını istiyoruz. Yoksa bebeğe geçme riski taşır. Anne tedavi olmadan hamile kalırsa bebeğin enfekte doğma ihtimali yüksek. Ama artık bunun da tedavisini veriyoruz. Bebek de anne karnında olduğu sürece bu tedaviden olumsuz etkilenmiyor. Tedavisini alarak HIV pozitif olan bireyler de çocuk sahibi olabiliyor. Burada en önemli nokta gebe kalmadan tedavi olmak.”

HIV belirtileri hemen ortaya çıkmıyor. Dolayısıyla insanlar HIV pozitif olduğunu kimi zaman check-up gibi tarama testleriyle tesadüfen bile öğrenebiliyor. Doç.Dr. Asan, HIV’i tanımlayıcı bazı hastalıklar olduğuna da dikkat çekiyor:

“İnsanlar bazen tüberküloz, kan ve deri kanseri ya da ağızda sürekli tekrarlayan kronik yaralar gibi HIV’den şüphe ettirecek şikayetlerle geliyorlar. Bunları gözden kaçırmamak gerekiyor.”

Grafik: Nursel Cobuloğlu

"
AIDS (HIV) - Jineped

AIDS (HIV) - Jineped

AIDS (HIV)

AIDS, İngilizcede "Acquired Immune Deficiency Syndrome" baş harflerinin kullanımı ile kısaltılan ve Türkçe’ye "Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu” olarak çevrilebilen virüs kökenli bir hastalıktır. Bu hastalığa HIV adlı virüs neden olmaktadır. HIV hastada bağışıklık sistemini çökerterek vücudun tüm mikroorganizmalara karşı dirençsiz hale getirir.

AIDS (HIV) Nasıl Bulaşır HIV ile enfekte kan ürünlerinin nakli veya enjektörlerin kullanımı Prezervatif (kondom, kılıf) kullanımı olmaksızın cinsel ilişki (vajinal veya anal seks) Derideki bir çatlak veya açık yara ile temas eden HIV ile enfekte vücut sıvısı İyi sterilize edilmemiş aletlerle kulak delme, dövme (tatoo), piercing, diş çektirme, sünnet Hamilelik, doğum, emzirme yolu ile

AIDS sarılma, aynı bardaktan su içme veya yemek yeme gibi durumlarda bulaşmaz. Hastalıklı kişilerin sivrisineklerle teması ile de hastalık yayılmaz. HIV virüsü tükürük salgısında tespit edilmiş olsa da sadece öpüşme ile bulaşma riskinin pek olmadığı düşünülmektedir.

AIDS (HIV) Klinik ve Tanı yöntemi: AIDS hastalarının bağışıklık sistemi zayıfladığı için tipik belirtiler oluşmayabilir. AIDS için sıklıkla görülen belirtiler şunlardır: Günler veya aylar sürebilen ateş Gece terlemesi İştahta azalma Uzun süreli halsizlik-yorgunluk ’dan fazla kilo kaybı Eklem ve kas ağrısı Nedeni belirsiz, uzun süreli boğaz ağrısı Nedeni belirsiz lenf bezlerinde şişme Uzun süreli ishal Sık tekrarlayan enfeksiyonlar Vücudun belli yerlerinde çıkan ve uzun süredir iyileşmeyen yaralar

Tüm bu belirtiler daha birçok virüs hastalığında da görülebileceği için bu belirtilerden yola çıkılarak AIDS tanısının konulması mümkün değildir.

AIDS (HIV) Tedavisi

AIDS tedavisi halen günümüzde çok geniş boyutta ve maliyet ile yürütülen çalışmalarla araştırılmaktadır. Gelinen noktada birçok tedavi ajanı kullanılmakla beraber, henüz tam iyileştirici bir tedavi ortaya konulamamıştır. Bu nedenler hastalığa yakalanmadan korunmak ve önlemler almak son derecede önemlidir.

"
HIV ve AIDS nedir? | Atlas Üniversitesi Medicine Hastanesi

HIV ve AIDS nedir? | Atlas Üniversitesi Medicine Hastanesi

HIV ve AIDS nedir?

Bir kişiye HIV bulaştığında virüs bağışıklık sistemine saldırır ve onu zayıflatır. Bağışıklık sistemi zayıfladıkça kişi yaşamı tehdit eden enfeksiyonlara ve kanserlere yakalanma riskiyle karşı karşıya kalır. Bu tablo olduğunda hastalığa AIDS denir. Bir kişiye virüs bulaştığında ömür boyu vücutta kalır.

HIV ve AIDS Nedenleri Kan Semen ve preseminal sıvı Rektal sıvılar Vajinal sıvılar Anne sütü

Bu sıvılar aşağıdakilerle temas ederse HIV yayılabilir:

Mukoza zarları (ağız içi, penis, vajina, rektum) Hasarlı doku (kesilmiş veya kazınmış doku) Enjeksiyon yoluyla HIV ve AIDS Belirtileri

Akut HIV enfeksiyonuyla ilgili semptomlar (bir kişiye ilk kez bulaştığında) grip veya diğer viral hastalıklara benzer olabilir:

Ateş ve kas ağrıları Baş ağrısı Boğaz ağrısı Gece terlemeleri Mantar enfeksiyonu dahil ağız yaraları Şişmiş lenf bezleri İshal

Birçok insan HIV ile ilk kez enfekte olduklarında hiçbir belirti göstermezler.

AIDS’li kişilerin bağışıklık sistemleri HIV nedeniyle hasar görmüştür. Sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip kişilerde nadir görülen enfeksiyonlara yakalanma riski çok yüksektir. Bu enfeksiyonlara fırsatçı enfeksiyonlar denir ve vücudun herhangi bir bölümünü etkileyebilir. Bunlara şunlar neden olabilir:

HIV Tanısı Konulduktan Sonra Yapılan Testler

AIDS’li kişilerin CD4 hücre sayısını kontrol etmek için düzenli kan testleri yaptırmaları gerekir:

CD4 T hücreleri HIV’in saldırdığı kan hücreleridir. Bunlara aynı zamanda T4 hücreleri veya “yardımcı T hücreleri” de denir. HIV bağışıklık sistemine zarar verdikçe CD4 sayısı düşer. İnsanlarda genellikle CD4 sayısı 350’nin altına düştüğünde belirtiler gelişir. CD4 sayısı 200’e düştüğünde daha ciddi komplikasyonlar ortaya çıkar.

Diğer testler şunları içerir:

Kanda ne kadar HIV bulunduğunu kontrol etmek için HIV RNA düzeyi veya viral yük Virüsün genetik kodunda, HIV tedavisinde kullanılan ilaçlara karşı dirence yol açacak herhangi bir değişiklik olup olmadığını görmek için yapılan direnç testi Tam kan sayımı, kan biokimyası ve idrar testi Cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyonlara yönelik testler TB testi Rahim ağzı kanserini kontrol etmek için Pap testi HIV ve AIDS Tedavileri

HIV/AIDS, virüsün çoğalmasını durduran ilaçlarla tedavi edilir. Bu tedaviye antiretroviral tedavi (ART) denir.

Kandaki virüs seviyesinin düşük tutulduğundan veya bastırıldığından emin olmak için düzenli kan testlerine ihtiyaç vardır. Tedavinin amacı kandaki HIV virüsünü testin tespit edemeyeceği kadar düşük bir düzeye indirmektir.

Prognoz

Tedaviyle HIV/AIDS‘li çoğu insan sağlıklı ve normal bir hayat yaşayabilir.

İlaçlar ancak her gün alındığı sürece işe yarar. İlaçlar kesilirse viral yük artacak ve CD4 sayısı düşecek. İlaçlar düzenli alınmazsa virüs bir veya daha fazla ilaca karşı direnç kazanabilir ve tedavi işe yaramayabilir.

Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanına Ne Zaman Başvurulmalı?

HIV enfeksiyonu için herhangi bir risk faktörünüz varsa

Yasa gereği HIV testi sonuçlarının gizli (özel) tutulması gerekmektedir.

HIV/AIDS’in önlenmesi:

Test edilin. HIV enfeksiyonuna sahip olduklarını bilmeyen ve sağlıklı görünen ve hisseden kişilerin hastalığı başkalarına bulaştırma olasılığı en yüksektir. Uyuşturucu kullanmayın ve iğne veya şırıngaları paylaşmayın. Başka birinin kanıyla temastan kaçının. Yaralı kişilere bakım yaparken mümkünse koruyucu kıyafet, maske ve gözlük takın. HIV testiniz pozitif çıkarsa virüsü başkalarına geçirebilirsiniz. Kan, plazma, vücut organları bağışlamamalısınız. Hamile kalabilecek HIV pozitif kadınlar, doğmamış çocuklarına yönelik riskler konusunda doktorlarıyla konuşmalıdır. Ayrıca hamilelik sırasında antiretroviral ilaçlar almak gibi bebeklerinin enfeksiyon kapmasını önleyecek yöntemleri de tartışmalıdırlar. HIV’in anne sütü yoluyla bebeklere geçmesini önlemek için emzirmeden kaçınılmalıdır.

Virüsle enfekte olmayan ancak virüse yakalanma riski yüksek olan kişilerde bazı ilaçlar enfeksiyonun önlenmesine yardımcı olabilir. Bu tedavi, maruz kalma öncesi profilaksi veya PrEP olarak bilinir.

HIV’e maruz kaldığınızı düşünüyorsanız hemen tıbbi yardım alın. Gecikmeyin. Antiviral ilaçlara maruz kaldıktan hemen sonra (3 gün sonrasına kadar) başlamak, enfeksiyon kapma şansınızı azaltabilir. Bu tedavi maruz kalma sonrası profilaksi (PEP) olarak bilinir .

*Sayfa içeriğimiz sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

HIV infeksiyonu ilişkili kanserler ve diğer hastalıklar | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

HIV infeksiyonu ilişkili kanserler ve diğer hastalıklar | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN

HIV ve AIDS Nedir? AIDS Kansere Neden Olur mu?

HIV, Human Immunodeficiency Virus (insan bağışıklık yetmezliği virüsü) teriminin kısaltmasıdır ve bağışıklık sistemine zarar vererek çeşitli hastalıklara, ilerleyen süreçte AIDS adı verilen sendroma yol açabilmektedir. Bağışıklık sistemimizi baskılayan bu virüs, EBV, HPV gibi diğer virüslerin vücutta barınarak hastalık ve kansere yol açmalarına altyapı oluşturabilmektedir.

Virüsler ve bakteriler kansere yol açabilmektedir. Hatta tüm kanserlerin % 16'sının mikroorganizmaların oluşturduğu uzun süreli enfeksiyonlara ve bunlara karşı vücudun geliştirdiği bağışıklık tepkisine bağlı oluştuğu düşünülmektedir. Kanser oluşumunda mikroorganizmaların rolü metagenomik çalışmalarla aydınlatılmaya çalışılmaktadır.

HIV, Bağışıklık Sistemini Nasıl Bozar?

HIV virüsünün bağışıklık sistemi üzerinde oynadığı role baktığımızda, karşımıza CD4 pozitif T hücreleri çıkmaktadır. CD4 + T hücrelerine yerleşen HIV virüsü, bu hücreleri yıkarak bağışıklık sistemine ağır tahribat vermektedir. Bağışık sistemindeki bu baskılanma sonucunda bireyler, basit bir enfeksiyonun ağır geçmesi, lenf bezlerinde büyüme, tekrarlayan uçuklar, kilo kaybı, nedeni bilinmeyen ateş, fırsatçı enfeksiyonlar (tüberküloz, pamukçuk, bazı bakteri ve mantarlar) ve hatta bazı kanser türleri [kaposi sarkomu, serviks (rahim ağzı) kanseri, bazı lenfomalar vb.] gibi çok çeşitli hastalıklarla karşımıza gelebilmektedir.

AIDS Nedir?

AIDS, HIV virüsünün yol açtığı hastalığın kısaltılmış adıdır. Acquired Immuno-Deficiency Syndrome (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu), HIV virüsüyle enfekte olmuş (HIV pozitif) bireylerde görülen, bağışıklık sisteminin baskılanmasıyla seyreden bulaşıcı bir hastalıktır.

AIDS, HIV pozitif bireylerde uzun yıllar boyunca görülmeyebilmekte ve ilerleyen yıllarda HIV enfeksiyonunun son aşaması olarak karşımıza çıkabilmektedir.

HIV tanısında, riskli temastan en az 3 ay sonra yapılan ELİSA testi en doğru sonucu vermektedir.

Newyork ve California’da 2015 sonrası homoseksüel erkeklerde pnömoni (zatürre) ve kaposi sarkomunun artış göstermesi, AIDS epidemisinin (salgın) erken habercisi olarak görülmekte ve tıp dünyasının ilgisini bu yöne çekmektedir.

HIV ile İlişkili Kanserler Hangileridir?

ABD'de HIV+ bireylerde kaposi sarkomu, agresif b hücreli lenfoma, serviks kanseri gibi bazı kanser türleri, 1990’lı yılların ortasında başlanan anti-HIV (antiretroviral) tedavisinden önce genel topluma oranla % 30 oranında daha sık görülürken, anti-HIV tedavisi sonrası bu sıklığın %70 oranında azaldığı görülmekte, 2000’li yıllardan sonra ise daha ılımlı olmakla birlikte sıklıkta düşüş devam etmektedir. Fakat bu hastalıklar halen HIV pozitif kişilerde, genel topluma göre belirgin olraka daha sıktır.

Bununla birlikte anti-retrovital tedavi, HIV pozitif bireylerdeki sağ kalımı artırdığı için AIDS’li birey sayısı ABD’de 2 kattan fazla artmış ve bu grubun yaş ortalaması da artmıştır. HIV pozitif veya AIDS’li bireylerin büyük bir kısmı şu anda kanser sıklığının arttığı yaşlarda olduğu için HIV ile ilişkisi olmayan diğer kanser türleri de daha sık görülmektedir. Bu nedenle, HIV pozitif bireylerde HIV ilişkili kanserlerin yükü son 20 yıldır nispeten sabit kalmış ancak HIV ilişkisiz kanserlerin yükü artmaktadır.

Sigara kullanımının HIV + bireylerde yüksek olması sonucu, akciğer kanseri görülme sıklığı, HIV + bireylerde daha yüksektir. Ayrıca HIV pozitif olmak, tedavi sonuçlarını olumsuz etkilemektedir.

Kaposi Sarkomu nedir, HIV ile İlişkisi Nasıldır?

Kaposi sarkomu, yumuşak doku sarkomunun bir türüdür. Kaposi sarkomu genellikle cilt yüzeyinin altında veya ağız, burun veya anüs astarında bulunan dokuda gelişir.

Kaposi sarkomunun homoseksüel erkeklerde HIV enfeksiyonu riski taşıyan diğer risk gruplarına göre daha sık görülüyor olması, kaposi sarkomu etyolojisinde (nedenlerinde) ikinci bir enfeksiyon ajanının rol oynayabileceğini düşündürdü. 1994 yılında Chang ve arkadaşlarının kaposi sarkomlu bireylerde HHV8 adlı yeni bir herpes virüs keşfetmeleri bu iddianın haklılığı ortaya koymuştur. Bu bulgunun üzerine HIV + bireylerde daha sık gözlenen diğer kanserlerin nedeni olarak diğer virüslerin rol oynayabileceği fikri üzerine yapılan araştırmalar, EBV, HPV, HBV, HCV gibi diğer onkovirüslerin ortaya konmasıyla sonuçlanmıştır.

Kaposi sarkomu, birkaç oral mukoza (ağız içi) lezyonundan, bir veya daha fazla organı özellikle oral mukozayı, sindirim sistemini, lenf düğümlerini, akciğeri, kemikleri içeren çoklu lezyonlara kadar uzanabilen çok merkezli bir tümördür. Alttipleri, klasik form, endemik form, transplantasyon ilişkili form ve salgın (AIDS) ilişkili formdur. HHV8 virüsü bu formların tamamının nedenidir.

HHV8, hücre çoğalması, sitokin üretimi ve yeni damar üretimini tetikleyen bir dizi gen kodlamakta ve böylece kanser gelişimine neden olmaktadır. Kaposi sarkomu lezyonları genelde bacaklarda gelişmektedir çünkü, vücudun diğer bölgelerine kıyasla oksijence fakir bu alanda tetiklenen faktörler tarafından aktive edilen HHV8 kodlu genler tümör gelişimini kolaylaştırmaktadır.

HIV ilişkili kaposi sarkomunda radyoterapi gibi lokal terapiler, 9cis retinoik asit gibi tedavilere ek olarak mutlaka anti-HIV (antiretroviral) tedavisi kombinasyonu gereklidir. Antiretroviral tedavilere cevap oldukça iyi olmakla birlikte cerrahi genelde geri planda kalmaktadır. Antiretroviral tedavilere cevap vermeyen bireylerde sistemik bir tedavi en iyi seçenek olarak görülmektedir.

HHV8 İlişkili Diğer Hastalıklar Nelerdir? Primer Efüzyon Lenfoma (%80 EBV ile koinfeksiyon) Multisentrik Castleman Hastalığı HHV8 İnflamatuar Sitokin Sendromu HIV İlişkili Lenfomalar (lenf kanserleri) Hangileridir?

HIV-lenfoma ilişkisi ortaya konduktan sonra lenfomalara yeni bir sınıflandırma getirilmiş ve yeni lenfoma türleri bulunmuştur. HIV ilişkili lenfomalara bakıldığında başta primer santral sinir sistemi lenfoması, hodgkin lenfoma, plasmoblastik lenfoma olmak üzere birçoğunda EBV (ebstein barr virüs) ile enfekte tümör hücreleri görülmekle birlikte, Burkitt, diffüz büyük b hücreli lenfoma gibi diğer bazı lenfomaların da EBV negatif olduğu bilinmektedir.

Plazmoblastik lenfoma, HIV hastalarının çenelerinde tanımlanmış EBV ilişkili agresif bir tümördür. Hodgkin lenfomada ise Reedstenberg hücreleri genelde EBV ilişkilidir. Hodgkin lenfomanın kliniğine bakıldığında HIV + bireylerde, ileri yaşlarda görülme, B semptomlarının görülmesi (ateş, gece terlemesi, kilo kaybı gibi), anormal prezantasyon (beklenmedik hastalık bulguları) olasılığı daha yüksek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Lenfoma, HIV enfeksiyonunun ortaya çıkış belirtisi olabileceği için Lenfomalı bireyler HIV açısından detaylı bir şekilde incelenmelidir. Agresif HIV ile ilişkili lenfoması olan bireylerde evreleme santral sinir sistemi tutulumunu içermelidir. Santral sinir sistemi tutulumu, gadolinyumlu (kontrastlı) eMaR, PET tarama, biyopsi gibi yöntemlerle değerlendirilebilmektedir.

HIV ilişkili lenfomalarda hastaların genel sağ kalımı anti-retroviral tedavi (ART) öncesi dönemde %20'den az iken, ART içeren tedavi rejimleri sonrası şu an %80’den yüksek olduğu görülmektedir.

HIV İlişkili Diğer Lenf Sistemi Hastalıkları Diffüz Büyük B Hücleri Lenfoma Burkitts Lenfoma Primer Efüzyon Lenfoma HHV ilişkili multisentrik hastalık Castleman hastalığı Hodgkin Lenfoma HPV (human papilloma virüs) İlişkili Kanserler

HPV ilişkili kanserlere bakıldığında serviks (rahim ağzı) kanseri ve anal (makat) kanser başta olmak üzere, baş boyun kanserlerinin %30’u ve ağız-içi kanserlerin büyük çoğunluğu karşımıza çıkmaktadır. HIV+ bireylerin bağışıklıklarının baskılanması sonucu HPV enfeksiyonunun tabloya eklenmesi üzerine bu klinikler izlenmektedir. Bu süreçte kanser öncüsü lezyonların tanınması ve yönetimi çok önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle HIV + kadınlarda serviks kanseri taraması büyük önem taşımaktadır. Anal kanser ise daha çok homoseksüel erkeklerde görülmekle birlikte, anal kanser için de benzer tarama programları geliştirilmiştir.

HIV İlişkili Kanserlerden Korunmak Mümkün mü?

HIV ilişkili kanserlerin çoğu onkojenik virüsler veya diğer ekzojen ajanlardan kaynaklanmakta ve potansiyel olarak önlenebilmektedir. Bu süreçte en önemli yaklaşım HIV’in erken teşhisi ve tedavisidir. Ek olarak, HPV ilişkili kanserler aşı ile önlenebilmektedir. HPV aşıları 26 yaş öncesi hem kız hem de erkeklerde uygulandığında en etkili sonucu vermektedirler. Bunun yanı sıra, HBV (hepatit-B) aşılaması ile karaciğer kanserleri, HHV8 bulaşının önlenmesi ile de kaposi sarkomunun görülme riski azaltılabilmektedir. Vücut sıvıları ile bulaş göz önünde bulundurulduğunda, bulaşın azalmasına odaklanan hasta eğitimi ve halk sağlığı önlemlerinin, kontrollü çalışmalarla kesin olarak ortaya konmamakla birlikte, etkili olabileceği ileri sürülmektedir.

Bu süreçte sigaranın bırakılması özel bir önem taşımaktadır. Sigara kullanma sıklığı HIV + birçok bireylerde genel toplumdan daha yüksektir ve akciğer kanseri, kanserle ilişkili ölümlerin en önemli nedenlerinden biridir. 55-80 yaş arası 30 paket yıl sigara öyküsü olan hastalara düşük doz bilgisayarlı tomografi ile yıllık akciğer kanseri taraması yapılmalıdır.

Sonuç

Anti-retroviral tedavilerin gelişimi genel sağ kalımı iyileştirme ve HIV ilişkili kanserlerin sıklığını azaltmak için büyük ilerlemeler sağlamakla birlikte, HIV ilişkisiz kanserler, komplikasyon ve ölümlerin ana sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dünya üzerinde HIV+ 35 milyondan fazla insan arasında etkenlerin taranması, kanserlerin önlenmesi, teşhisi ve tedavisi üzerine yapılan yeni çalışmalar ile yeni yaklaşımlar karşımıza çıkmaktadır ve ilerleyen süreçte HIV+ bireylerdeki hastalığın yönetimi konusundaki ümitler artmaktadır.

Robert Yarchoan et al.
HIV-Associated Cancers and Related Diseases
N Engl J Med.2018

Sağlık ve Mutlulukla Kalın.

Sayfada yer alan yazılar sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

İlgili Kanser Haberler

Bağırsak florası (mikrobiyota mikrobiyom) nedir? Kolorektal kanserle arasındaki ilişki nasıldır?

Mikrobiyata nedir? Her insan yaklaşık 60 trilyondan fazla hücreden oluşur. Bu hücrelerin 30 trilyon kadarı insan hücreleridir. 30 trilyon kadarı da insan bedeninde yaşayan mikroro.

Bağışıklık Sistemi Hücrelerinin Yaşlanması Kanserle İlişkilendirildi

Kanserin meydana gelmesinde yaşam tarzı, çevresel ve kalıtsal faktörler önemli rol oynar. Bununla birlikte kanser, çoğunlukla bir yaşlılık hastalığıdır. Yaşın ilerlemesiyle birlikt.

"
AIDS Nedir? AIDS Belirtileri Nelerdir? | Mavi Laboratuarlar Grubu

AIDS Nedir? AIDS Belirtileri Nelerdir? | Mavi Laboratuarlar Grubu

AIDS BELİRTİLERİ NELERDİR?

AIDS belirtileri ateş, baş ağrısı, ishal, boğaz ağrısı, kilo kaybı, lenf bezlerinde büyüme, halsizlik, kas ağrıları, deri döküntüleri, eklem ağrıları, kusma akut dönemde görülen belirtilerdir. HIV virüsü vücuda girdikten, belli bir zaman çoğaldıktan sonra yani virüs sayısı arttıktan sonra belirtiler görülmektedir. AIDS belirtileri çoğu zaman HIV virüsüne özgü olmamaktadır. Görülen belirtiler HIV virüsüne özgü olmadığından dolayı HIV virüsünün vücuda girip girmediğini belirtilerle anlamak mümkün değildir. AIDS belirtileri arasında yaşananların çoğu birçok hastalık durumunda da gözlenmektedir. AIDS Belirtileri ile hareket etmemek ve virüsün vücutta olup olmadığını anlamanın tek ve gerçek yolu HIV Testi yaptırmaktır. HIV virüsü kişiye bulaştıktan sonra her evrede farklı belirtiler görülebilmektedir. Virüs vücuda girdikten sonra 1 – 4 hafta arasında görülen AIDS Belirtileri aslında HIV Belirtileri olarak tanımlanabilir çünkü virüs ilerleyip AIDS evresine henüz geçmemiştir.

İlk HIV Belirtileri 2 – 6 hafta arasında başlar ve kendiliğinden geçer. HIV Belirtileri arasında yer alan belirtiler birçok hastalığın bulgusuna benzer. Diğer hastalıklara benzer belirtiler yaşandığı için normal bir şekilde kısa zamanda geçer. Akut evre dediğimiz evre olan HIV virüsünün ilk bulaştığı evre en çok bulaştırma riskinin olduğu evredir.

HIV Belirtileri Kaç Günde Belli Olur?

HIV Belirtileri kaç günde belli olur sorusunun cevabı 2 – 6 hafta arasıdır. HIV Belirtileri arasında yer alan ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, ishal, lenf bezlerinde büyüme, halsizlik, kilo kaybı genellikle sık görülen HIV belirtileri arasındadır. HIV Belirtileri arasında bunların dışında kişiden kişiye değişebilecek birçok durum olabilir. Bağışıklık sistemini çökmesini sağlayan bir virüs olduğu için değişik belirtiler gözlemlenebilir.

HIV Belirtileri Erkek

HIV Belirtileri Erkek ateş, boğaz ağrısı, ağız içinde pamukçuk oluşumu, halsizlik gibi etkenler bir araya gelerek görülebilir. İlerleyen zamanlarda buna deri döküntüleri, kas ağrıları, mide bulantıları, kusma vb. gibi belirtiler eklenebilir. HIV bağışıklık sistemine etki eden bir virüs olduğu için vücutta birçok hastalıkla alakalı belirtiler ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Bunun nedeni bağışıklık sisteminin düzgün çalışamamasından kaynaklıdır.

HIV Belirtileri Kadın

HIV Belirtileri Kadın ateş, boğaz ağrısı, ağız içinde pamukçuk, halsizlik gibi belirtilerin yanında adet düzensizliği, adet dışı ara kanamalar, mantar ve bakteriyel hastalıklarda artış gözlemlenmiştir. Bağışıklık sistemi yavaşladığı için bu dönemde birçok farklı belirtide görülebilmektedir. HIV belirtileri her insanda farklı seyredebilmektedir. Bu yüzden HIV belirtileri ile hareket etmek doğru değildir, HIV testi yaptırmak en doğru olandır.

AIDS Belirtileri ile hareket etmek doğru bir yöntem değildir. Erken dönemde HIV Belirtileri görülmesi HIV virüsü bulaştığını ve ya HIV Belirtileri görülmemesi HIV virüsü bulaşmadığı anlamına gelmemektedir. HIV virüsünün size bulaşıp bulaşmadığı maalesef belirtilere bakılarak anlaşılmaz. Çünkü HIV vücuda girdiğinde bazı belirtiler verebileceği gibi hiçbir belirti de vermeyebilir. Şüpheli bir cinsel temasınız var ise mutlaka HIV Testi olmanız gereklidir.

HIV Belirtisi Değil, Testi olur.

Laboratuvarlarımızda HIV için erken tanı testi olarak VIDAS HIV Duo Ultra Testi ve HIV PCR Testi çalışılmaktadır.

VIDAS HIV Duo Ultra Testi şüpheli temastan 14. Gün ve sonrasında yapılabilmektedir. 3 saat içerisinde tüm laboratuvarlarımızda HIV Duo Ultra Testi sonuçlanmaktadır.

HIV PCR Testi şüpheli temastan 9. Gün ve sonrasında yapılabilmektedir. 2 gün içerisinde tüm laboratuvarlarımızda HIV PCR Testi sonuçlanmaktadır.

Randevu alarak test öncesinde HIV/AIDS alanında Uzman Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Doktorlarımızla ücretsiz görüşebilirsiniz. Doktorlarımız ve tüm laborantlarımız HIV/AIDS alanında uzmanlaşmıştır.

Laboratuvarlarımızda çalışılan tüm HIV testleri akredite dış kalite değerlendirmelerine üyedir.

Online Randevu

e-Randevu sistemimizi kullanarak en uygun gün ve saate kendi randevunuzu alın !

"
X Hastalığı (X Virüsü) Nedir? | Anadolu Sağlık Merkezi

X Hastalığı (X Virüsü) Nedir? | Anadolu Sağlık Merkezi

X Hastalığı (X Virüsü) Nedir?

X Hastalığı (X Virüsü), Dünya Sağlık Örgütü tarafından potansiyel bir pandemi yaratabilecek ve henüz tanımlanmamış patojenlere verilen sembolik bir isimdir. Bu terim, gelecekte ortaya çıkabilecek ve ciddi uluslararası salgınlara yol açabilecek bilinmeyen bir patojeni ifade etmek için kullanılır. DSÖ'nün bu hastalığı önemsemesi, geçmişteki pandemilerin çoğunun önceden bilinmeyen patojenlerden kaynaklandığı gerçeğine dayanmaktadır. Bu nedenle, X Hastalığı henüz belirli bir hastalık değildir, ancak gelecekteki tehditlere karşı hazırlıklı olma amacını taşır.

X Hastalığı (X Virüsü) Belirtileri Nelerdir?

X Hastalığı (X Virüsü) için belirtiler henüz tanımlanmamıştır çünkü bu, potansiyel bir tehdit için kullanılan sembolik bir terimdir. Dolayısıyla, X Hastalığı gerçek bir hastalık olmadığı için spesifik belirtileri sıralamak mümkün değildir. Ancak, bu tür bir patojenin insanlara bulaşması durumunda solunum yolu enfeksiyonlarına benzer genel belirtiler (öksürük, ateş, halsizlik gibi) göstermesi muhtemeldir. Bu, potansiyel bir tehdide karşı hazırlıklı olmanın önemini vurgular.

X Hastalığı (X Virüsü) Nasıl Bulaşır?

X Hastalığı (X Virüsü) için nasıl bulaşacağı konusunda kesin bilgi yoktur, çünkü bu, henüz tanımlanmamış, potansiyel bir tehdide verilen sembolik bir isimdir. Ancak, benzer virüslerin bulaşma yolları göz önünde bulundurulduğunda, solunum yolu damlacıkları, doğrudan temas veya kontamine yüzeyler aracılığıyla bulaşabileceği düşünülebilir. Bu tehditler, genellikle hayvanlardan insanlara zoonotik geçiş yoluyla veya insanlar arasında hızlı yayılma potansiyeline sahip olabilir.

Son güncellenme tarihi: 02 Şubat 2024

Yayınlanma tarihi: 02 Şubat 2024

"
AIDS ile Mücadelenin Yolu Farkındalığı Artırmaktan Geçiyor | Yeditepe Üniversitesi Hastanesi

AIDS ile Mücadelenin Yolu Farkındalığı Artırmaktan Geçiyor | Yeditepe Üniversitesi Hastanesi

AIDS ile Mücadelenin Yolu Farkındalığı Artırmaktan Geçiyor

İstatistiklere göre bugün dünya üzerinde 36.9 milyon kişi HIV enfeksiyonu ile yaşamaya devam ediyor. Epideminin başından beri 36 milyon kişinin de hayatını kaybettiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, tüm dünya ülkelerinde hızla yayılan yeni HIV enfeksiyonu sayılarının, 1996 yılında etkin ilaçların kullanıma girmesiyle azalmaya başladığını söylüyor. Yaşam kaybı oranlarının ise ancak 2004’den sonra düşmeye başladığı görülüyor.

Edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu olarak tanımlanan AIDS, hastalığın tanımlanmasının üzerinden 37 yıl geçmesine rağmen hala önemini korumaya devam ediyor. Hastalığa neden olan HIV virüsü, vücudun savunma gücünü zayıflatarak, bağışıklığı yetersiz hastada sağlıklı kişilerde hastalık yapamayan basit mikropların bile yaşam kaybıyla sonuçlanan enfeksiyonlara yol açıyor. Erken tanının ve korunmanın sağlanabilmesi için toplumsal farkındalığın artırılması son derece önem taşıyor. Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, gelişmiş ülkelerde HIV epidemisinin, risk gruplarının belirlenmesi, bu gruplara hastalıktan korunma eğitimlerinin verilmesi, test yaptırmalarının sağlanması ve yeni tanı alan tüm hastalara tedavi başlanması ile kontrol altına alınabildiğini söylüyor. Beraberinde hastaların yaşam kayıpları oranlarının düşürüldüğünü, yeni hasta sayılarının azaltılabildiğini ve yaşayan hastaların da yaşam kalitelerinin artırabildiğini anlatıyor. Buna karşılık Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde ise yeni hasta sayıları artmaya devam ediyor.

2000’li yıllarda, HIV virüsünü etkin şekilde baskılayarak bağışıklık sisteminin yeniden yapılanmasını sağlayan kombine HIV tedavilerine sadece yüzde 2 hasta ulaşabiliyorken, 2007’de bu oranın yüzde 12’ye, 2017’de ise yüzde 59’a ulaştığı görülüyor.

Son On Yılda Ciddi Artış Var

Türkiye’de HIV Pozitif / AIDS hasta sayısının ise dünyadaki azalmaya rağmen ters orantılı olarak hızla arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, şu bilgileri veriyor: “Ülkemizde ilk HIV olgusuna 1985 yılında tanı konulmuştur. Aynı yıl toplam 3 olgu kayıt altına alınırken yıllık hasta sayısı 1996’dan sonra 100’lü, 2012 den sonra 1000’li rakamlara ulaşmıştır. Sadece 2016’da 2573 yeni hastaya, 2017 de 2965 kişiye tanı konulmuştur.

Ülkemizde HIV enfekte hasta sayısının bu kadar hızla artması mevcut hastaların test yaptırmaya geç karar vermesi ile açıklanabildiği gibi, toplumumuzda HIV enfeksiyonu konusundaki farkındalığın, bulaş yolları ve korunma yöntemleri hakkındaki bilgi düzeyinin düşük olduğunu da ortaya çıkartıyor. T.C. Sağlık Bakanlığı Aralık 2017 verilerine göre Türkiye’de 17.884 kayıtlı HIV pozitif/AIDS hastası bulunuyor. Kayıtlı hastaların var olduğu düşünülen toplam hastaların yüzde 40’ı kadar olduğu, gerçek olgu sayısının 30.000 civarı olduğu tahmin ediliyor.”

Ülkemizin AIDS İstatistikleri Kayıtlı vakaların yüzde 80’ini erkekler, yüzde 20’sini kadınlar oluşturuyor. Vakaların yüzde 79,2’sini erkekler, yüzde 20,8’ini kadınlar oluşturuyor. Hastaların yüzde 15,2’i yabancı uyruklu. En yüksek 30-34 ve 25-29 yaş aralığında görülüyor. Bulaş yoluna bakıldığında, vakaların yüzde 49,8’inin virüsü cinsel yolla aldığı, bu vakaların yüzde 71,9’unun da heteroseksüel cinsel ilişki olduğu bildiriliyor. Vakaların yüzde 1,4’ünün bulaşma yolu damar içi madde kullanımı olup, yüzde 47,8’sinin bulaş yolu bilinmiyor.
Farkındalık Arttırılmalı!

Gelişmiş ülkelerde tespit edilen hastaların toplumda var olanın yüzde 80’i olduğu düşünülüyor. Daha az gelişmiş ülkelerde ise bu oran yüzde 20–25, Avrupa ülkelerinde ise yüzde 50 civarında seyrediyor.

Cinsel aktif genç erişkinlerin ülkemizde hastalığa yakalanma için öncelikli risk altında olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, hastalığın bulaşma yolları ve önlemleri konusunda bilgi düzeyinin artırılması gerektiğinin altını çiziyor. Prof. Dr. Sönmezoğlu şu bilgileri veriyor:

“Kişi virüsü korunmasız cinsel temas ile aldığında, ortalama 8-10 yıl hiçbir hastalık belirtisi olmadan yaşayabildiği için, yine korunmasız cinsel yolla birçok kişiye bulaştırabiliyor. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar konusunda danışmanlık veren kurum sayısının az olması, kişilerin sağlık kurumlarına yeterli başvurularının olmaması, kayıt sistemlerinin yetersiz olması ve şüphe duyan kişilerin ücretsiz test yaptırabileceği kurum olmaması toplumda HIV virüsünün hızlı yayılmasının nedenleri olabiliyor.”

HIV Pozitiv/AIDS’den Korunmak için…

Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, 1 Aralık Dünya AIDS gününün, ülkelerin HIV epidemisindeki yerlerini, toplumdaki farkındalığı değerlendirmeleri ve güncel mesajlar vermeleri için seçilmiş bir gün olduğunu belirterek önerilerini sıralıyor:

Toplumda her yaş grubuna, özelikle 18-45 yaş grubuna HIV virüs enfeksiyonu konusunda eğitim verilmeli. Korunmasız cinsel temastan kaçınılması için özellikle genç erişkin yaş grubu uyarılmalı. Cinsel temasla bulaşan başka hastalığı ve verem hastalığı olanlar, gebeler mutlaka HIV testi yaptırmalı. HIV virüsünün vücutta kan ve genital salgılarda bulunduğu, sosyal yaşamda tokalaşma gibi deri temasları ile geçemeyeceği, HIV (+) kişileri sosyal ortamlardan uzaklaştırmanın yanlış olduğunun vurgulanmalı. Toplumun HIV virüs enfeksiyonuna bakışı ve algısı değiştirilmeli, HIV enfeksiyonunun ölümcül bir hastalık olmadığı, etkin tedavisinin olduğu bilgisinin verilmeli. HIV virüsü bulaşı için risk altında olan grupları eğitilmeli, bu gruplar içinde olanların test yaptırması için destek verilmeli. Ülkemizdeki risk grupları duyurulmalı. (Korunmasız cinsel temasta bulunanlar, erkek eşcinseller, seks çalışanları, damar içi uyuşturucu kullananlar) HIV (+) kişilerin en kısa sürede tedaviye başlamalarının bağışıklık sistemi ve yaşam süresinde olumlu etkileri vardır. Tedaviye başlama ve devam etme konusunda hastalar desteklenmeli. Hastaların bilgi mahremiyeti ve sosyal yaşamlarını koruma haklarına saygı gösterilmeli. HIV testi yapılmalı ve erken tedavi edilmeli bilgisi yaygınlaştırılmalı "
AIDS (HIV) nedir? AIDS belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

AIDS (HIV) nedir? AIDS belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

AIDS (HIV) nedir? AIDS belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri evresi olup, bağışıklık sistemi üzerinde ciddi etkilere sahiptir ve tedavi edilmezse ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bu içerik, AIDS'in ne olduğunu, nasıl bulaştığını, belirtilerini ve mevcut tedavi yöntemlerini kapsamlı bir şekilde ele alarak, bu ciddi sağlık sorunuyla ilgili kapsamlı bilgiler sunuyor. Etkili antiretroviral tedaviyle, HIV pozitif bireylerin ömrü uzatılabilir ve AIDS'in ilerlemesi yavaşlatılabilir. AIDS hakkında bilgi sahibi olmak, bu hastalığın önlenmesi ve tedavisinde önemli bir adım. İşte, AIDS (HIV) nedir? AIDS belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?" sorularının yanıtları. Giriş: 04.02.2024 - 21:58 Güncelleme: 04.02.2024 - 21:58 facebook twitter-x linkedin whatsapp mail print copy

AIDS (Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromu), HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) enfeksiyonunun ileri bir evresi ve dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen ciddi bir sağlık sorunu. AIDS, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatarak çeşitli enfeksiyon ve kanser türlerine karşı savunmasız hale getirir. AIDS'in belirtileri, HIV enfeksiyonunun bireyde ne kadar ilerlediğine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu içerik, AIDS'in ne olduğunu, nasıl bulaştığını, belirtilerini ve mevcut tedavi yöntemlerini kapsamlı bir şekilde ele alarak, bu önemli sağlık sorunuyla ilgili farkındalığı artırmayı amaçlıyor. AIDS'in anlaşılması ve yönetilmesi, erken tanı, uygun tedavi ve önleyici önlemlerle mümkün. Peki, AIDS (HIV) nedir? AIDS belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? İşte detaylar.

AIDS NEDIR?

AIDS, İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü'nün (HIV) neden olduğu, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatan ve çeşitli hayatı tehdit eden enfeksiyonlarla kanserlere yol açabilen ileri bir durumdur. HIV, özellikle T hücreleri olarak bilinen bağışıklık hücrelerine saldırır ve zamanla bu hücrelerin işlevini bozar veya yok eder. Bu durum, vücudu enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı savunmasız hale getirir. AIDS, HIV enfeksiyonunun son ve en ciddi evresidir ve tedavi edilmezse ölümcül olabilir.

AIDS NEDEN OLUR?

AIDS (Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromu), HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) enfeksiyonunun ilerlemesi sonucu ortaya çıkar. HIV, vücudun bağışıklık sistemini hedef alır ve zamanla zayıflatır. Bu süreç ve HIV enfeksiyonunun neden olduğu AIDS'in gelişmesine yol açan ana faktörler şunlardır:

HIV Enfeksiyonu: AIDS, HIV'in neden olduğu bir durumdur. HIV, özellikle bağışıklık sistemini düzenleyen CD4+ T hücreleri olmak üzere, çeşitli bağışıklık hücrelerine saldırır ve bunları yok eder veya işlevsiz hale getirir.

Bağışıklık Sisteminin Zayıflaması: HIV, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla ve bazı kanser türleriyle mücadele etme kabiliyetini zayıflatır. Zamanla, HIV pozitif bireylerde CD4+ T hücre sayısı düşer, bu da onları çeşitli oportünistik enfeksiyonlara ve kanserlere karşı savunmasız bırakır.

Oportünistik Enfeksiyonlar: AIDS, bağışıklık sistemi ciddi şekilde zayıfladığında ortaya çıkar. Bu aşamada, normalde zararsız olabilecek mikroorganizmalar bile ciddi hastalıklara neden olabilir. Bu tür enfeksiyonlar "oportünistik enfeksiyonlar" olarak adlandırılır ve AIDS'in karakteristik belirtilerinden bazılarıdır.

Kronik Inflamasyon: HIV enfeksiyonu, vücutta sürekli bir enflamasyona neden olur, bu da zaman içinde bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve çeşitli organlara zarar vermesine yol açar.

Tedavi Edilmemiş HIV Enfeksiyonu: HIV enfeksiyonu erken teşhis edilip etkili antiretroviral tedaviyle kontrol altına alınmazsa, AIDS'e ilerleme riski artar. Antiretroviral tedavi, HIV'in çoğalmasını baskılayarak bağışıklık sistemine olan zararını azaltır ve AIDS'in gelişimini önleyebilir veya geciktirebilir.

AIDS NASIL BULAŞIR?

HIV enfekte kan, meni, vajinal sıvılar ve anne sütü yoluyla bulaşabilir. En yaygın bulaşma yolları şunlardır:

Korunmasız cinsel ilişki: HIV, cinsel yolla, özellikle de korunmasız vajinal veya anal ilişki sırasında bulaşabilir.

Enjekte edilebilir ilaç kullanımı: Paylaşılan veya sterilize edilmemiş iğneler ve şırıngalar, HIV'in bulaşmasına yol açabilir.

Anne-çocuk bulaşması: Hamilelik, doğum veya emzirme sırasında anneden çocuğa HIV bulaşabilir.

HIV, öpüşme, sarılma, el sıkışma, hava yoluyla, sivrisinek ısırıkları veya tuvaletler gibi ortak kullanım alanlarından bulaşmaz.

AIDS BELİRTİLERİ

AIDS'in belirtileri HIV enfeksiyonunun ilerlemesine bağlı olarak değişebilir. İlk HIV enfeksiyonu genellikle grip benzeri semptomlara neden olabilir. AIDS'e ilerleyen vakalarda görülebilecek belirtiler şunları içerebilir:

- Ateş ve titreme

- Sürekli ve açıklanamayan kilo kaybı

- İshal, kusma ve iştah kaybı

- Ciltte döküntüler ve lekeler

- Nefes darlığı ve öksürük

- Hafıza kaybı, depresyon ve diğer nörolojik bozukluklar

Bu belirtiler, AIDS'in ilerlemesini ve bağışıklık sisteminin ciddi şekilde zayıfladığını gösterir. Bu aşamada, vücut çeşitli oportünistik enfeksiyonlara ve kanserlere karşı savunmasız hale gelir.

AIDS TEDAVİ YÖNTEMLERİ

AIDS için kesin bir tedavi yoktur, ancak mevcut tedaviler HIV'in etkilerini kontrol altına alabilir ve yaşam süresini ve kalitesini artırabilir. Antiretroviral tedavi (ART), HIV'in çoğalmasını baskılayarak bağışıklık sistemine zarar vermesini engeller. ART, genellikle birkaç farklı antiretroviral ilacın kombinasyonunu içerir ve ömür boyu devam etmesi gerekebilir. Bu tedavi, HIV'in bulaşıcılığını azaltır ve AIDS'in ilerlemesini yavaşlatır. ART, düzenli olarak ve hekimin önerdiği şekilde alındığında, HIV pozitif bireylerin sağlıklı ve üretken bir yaşam sürmelerine olanak tanır.

AIDS NASIL TEŞHİS EDİLİR?

AIDS (Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromu) teşhisi, genellikle HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) enfeksiyonunun teşhis edilmesi ve takibi ile gerçekleştirilir. AIDS teşhisi için yapılan adımlar şunlardır:

HIV Testi: AIDS teşhisi, ilk olarak HIV enfeksiyonunun teşhis edilmesiyle başlar. HIV enfeksiyonunu teşhis etmek için çeşitli kan testleri kullanılır. Bu testler arasında en yaygın olanları şunlardır:

Antikor Testleri: En sık kullanılan HIV testi türüdür. Bu test, HIV'e karşı üretilen antikorları tespit eder.

Antijen/Antikor Testleri: Bu testler, hem HIV antijenlerini (özellikle p24 antijeni) hem de antikorları tespit eder ve enfeksiyonun erken evrelerinde kullanılır.

Nükleik Asit Testleri (NAT): Bu testler, kan örneklerinde HIV'in genetik materyalini (RNA veya DNA) doğrudan tespit eder ve enfeksiyonun çok erken aşamalarında kullanılabilir.

CD4+ T Hücre Sayımı: HIV, özellikle bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan CD4+ T hücrelerine zarar verir. CD4+ T hücre sayımı, bağışıklık sisteminin ne kadar etkilendiğini gösterir. AIDS, genellikle CD4+ T hücre sayısının belirli bir düzeyin altına düştüğü durumlarda teşhis edilir (genellikle mililitre başına 200 hücrenin altında).

Oportünistik Enfeksiyonların ve AIDS'e Özgü Durumların Tespiti: AIDS teşhisi, ayrıca bireyde ortaya çıkan oportünistik enfeksiyonların ve AIDS'e özgü durumların varlığına dayanabilir. Bu enfeksiyonlar ve durumlar, HIV enfeksiyonunun ileri evresinin göstergeleridir ve bağışıklık sistemi ciddi şekilde zayıfladığında ortaya çıkar.

Klinik Değerlendirme: Doktorlar, hastanın medikal geçmişini, semptomlarını ve risk faktörlerini değerlendirerek, HIV enfeksiyonunun ilerleyip AIDS'e dönüşüp dönüşmediğine karar verirler.

Düzenli İzleme ve Takip: HIV pozitif bireylerin sağlık durumları, düzenli kan testleri ve klinik değerlendirmeler ile takip edilir. Bu takip, HIV enfeksiyonunun ilerleyişini ve tedaviye verilen yanıtı izlemek için önemlidir.

AIDS teşhisi konduktan sonra, bireyin tedavi planı, enfeksiyonun ve bağışıklık sisteminin durumuna göre özelleştirilir. Erken teşhis ve etkili antiretroviral tedavi, HIV'in ilerlemesini yavaşlatmak ve AIDS'in gelişimini önlemek için kritik öneme sahiptir.

AIDS ÖLDÜRÜR MÜ?

Tedavi edilmediği takdirde AIDS, ölümcül olabilir. HIV, bağışıklık sistemini zayıflattığı için vücudu çeşitli ciddi enfeksiyonlara ve kanserlere karşı savunmasız bırakır. Ancak, etkili antiretroviral tedaviyle, HIV pozitif bireylerin ömrü önemli ölçüde uzatılabilir ve AIDS'e bağlı komplikasyonlar kontrol altına alınabilir.

AIDS AŞISI VAR MI?

Şu anda AIDS'i önleyen bir aşı mevcut değildir. HIV araştırmacıları, güvenli ve etkili bir HIV aşısı geliştirmek için yoğun çaba sarf etmektedirler, ancak bu konuda henüz nihai bir başarı elde edilmemiştir. Bu nedenle, HIV'den korunmanın en iyi yolu riskli davranışlardan kaçınmak, korunmasız cinsel ilişkiden kaçınmak ve emniyetli iğne kullanımı uygulamalarını benimsemektir.

AIDS TESTİ VE ÖNLEME

HIV enfeksiyonunun erken teşhisi için HIV testi önemlidir. HIV testleri, kan veya tükürük örneklerini kullanarak HIV enfeksiyonunu tespit edebilir. Düzenli HIV testi yaptırmak, özellikle risk altında olan bireyler için önemlidir. HIV'den korunma yolları arasında korunmalı cinsel ilişki, steril iğne ve şırınga kullanımı ve riskli davranışlardan kaçınma bulunur. Ayrıca, HIV pozitif annelerin bebeklerine HIV bulaşmasını önlemek için gebelik sırasında ve doğumdan sonra uygun tedavi yöntemleri uygulanabilir.

"
İleri Laboratuvar Yöntemleri

İleri Laboratuvar Yöntemleri

İleri Laboratuvar Yöntemleri

1-HIV/AIDS nedir?
HIV virusu, insan bağışıklık sisteminin gücünü azaltarak etki eden ve hastalık oluşturan bir virustür.
Virusun, hastalığın son döneminde insanda neden olduğu sendroma ise AIDS denir.
HIV virusu vücuda girdikten sonra CD4 T lenfositleri dediğimiz, bağışıklık sisteminin temel savunma hücrelerini etkiler.Bu durum bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açar.

Bu nedenle vücudumuza giren virus, bakteri, mantar ve parazitler ile yeterince savaşmamız mümkün olmaz.
Bunun sonucunda fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkar.HIV virusu temel olarak kan yolu ve cinsel temas ile bulaşır.Korunmasız cinsel ilişki bulaşmaya yol açabilir. Çok nadir de olsa oral seks ile de bulaştığı gösterilen vakalar da vardır.

HIV virusu cinsel ilişki dışında kan alma/kan verme işlemlerinde infekte iğne kullanılması durumunda, doğum sırasında veya emzirmeyle anneden çocuğa bulaşabilir.

Sperm-vajinal salgılar gibi vücut sıvılarının transferi de buna neden olabilir.İnfekte aletlerle yapılan diş operasyonları, dövme veya piercing de HIV virusunun bulaşmasına yol açabilir. Gözyaşı, sarılma, el sıkışma, öpüşme gibi yollarla bulaşmaz.

Kişide, HIV virusunu aldıktan sonra, her zaman bir belirti oluşmak zorunda değildir. Genellikle grip benzeri bir semptom oluşur. Ateş, boğaz ağrısı, lenf nodlarında büyüme dediğimiz beze oluşması, ishal, halsizlik, bitkinlik, kas ağrıları gibi belirtiler görülebilir. Buna Akut Retroviral Sendrom denir.

Bu durum, hastalar tarafından şu şekilde ifade edilir. “ Uzun süreli bir grip geçiriyorum, normalde bir haftada geçerdi ama bu sefer her zamankinden daha uzun sürdü” Bu semptomlar hakikaten gripten daha uzun sürer fakat 4 haftayı geçmez.

Çoğu insan, grip geçirdiğini sandığı için detaylı araştırmaya gerek duymaz.Bu yüzden birçok hastaya tanı konamaz. Böyle bir durumdan şüphelenildiğinde HIV testi yaptırmalı veya bir infeksiyon hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır.

2- HIV(AIDS) Şüphesi Taşıyan Kişi Ne Yapmalı?
HIV virüsünden ya da AIDS’ten şüphelenmek için öncelikle korunmasız cinsel ilişki, diş operasyonu, infekte kanla temas gibi bir durum olmalıdır.

Şüpheli temastan yaklaşık 2-4 hafta sonra hastada akut infeksiyon semptomları başlar. Bu belirtiler gribi andırır.Şikayetlerden en sık görüleni ateştir. Farenjit, döküntü, ishal, bulantı- kusma, halsizlik ve vücutta bezeler oluşması başlıca diğer belirtilerdir.

Bu semptomlar normal gribe göre daha uzun sürer. Fakat 4 haftayı geçmez.Bu grip benzeri semptomlar geçtikten sonra, hasta çok uzun süre, yıllar boyunca hiçbir belirti olmadan hayatına devam eder.

Eğer bu dönemde şüphelenmez ve herhangi bir test yaptırmazsa teşhis gecikeceği için erken tedavi şansı kaçırılmış olur.Belirtisiz geçen dönem, kişinin bağışıklık sistemine göre 3 ila 15 yıl arasında değişebilir. Ortalaması 8-10 yıldır. Erken tanının AIDS tedavisinde büyük önemi vardır. Bağışıklık sistemini oluşturan, CD4 T Lenfositleri dediğimiz hücre sayısının, fazla düşmeden tedaviye başlanması tercih edilir.

Erken teşhis koyabilmek için, kişinin korunmasız ilişki veya şüpheli temastan sonra test yaptırması gerekir.İlk pozitifleşen ve duyarlılığı en yüksek olan test, moleküler bir yöntem olan HIV RNA PCR testidir.Bu test, 10. günden itibaren pozitiflik verir. İkinci pozitifleşen P24 antijen testidir. Şüpheli temastan 2-3 hafta sonra pozitifleşmeye başlar.

En geç pozitifleşen test, halk arasında ELISA testi olarak bilinen anti-HIV antikor testidir. 3-8 hafta arasında pozitifleşir. Piyasada antijen+antikora beraber bakan testler de bulunmaktadır.

3- HIV/AIDS Türkiye’de yaygın mı?
Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 2013 yılı itibarı ile Türkiye’de 7.000’e yakın HIV (+) hasta vardır. Fakat bunlar resmi rakamlar. HIV (+) olduğunu bilmeyenlerle birlikte, toplam rakamın 20 binin üzerinde olduğu düşünülmektedir.

ABD’de yapılan son çalışmalara göre, HIV taşıyan 5 hastadan biri, kendisinde HIV virüsü olduğunu bilmemektedir. Türkiye’de ise bu oranın çok daha yüksek olduğu düşünülmektedir.Avrupa ve ABD’ de hastalık hakkında bilincin artması, kondom kullanımının yaygınlaşması ve diğer tedbirlerle HIV virüsünün bulaşma sıklığı düşmeye başlamıştır.

Fakat Türkiye’de şehirli yaşam tarzının artması, HIV virüsü hakkında yeterli farkındalığın oluşmaması nedeniyle, virusun görülme sıklığı artmaktadır. Maalesef, önümüzdeki yıllarda sayının katlanarak artması beklenmektedir.Bu yüzden kendimizi korumak için gerekli önlemleri almalı, HIV virusu hakkında bilinçlenmeli ve şüpheli temas sonrasında HIV testlerini yaptırmamız gerekmektedir.

Bu testler P24 antijen testi, anti HIV antikor testi, antijen + antikor testi veya HIV RNA PCR testidir.

4-HIV (AIDS) Tanısı İçin Hangi Testler Yapılır?
AIDS tanısı koymak için birkaç alternatif test vardır. Şüpheli ilişki veya temastan sonra, pozitifleşme sıralamasına göre testlere bakacak olursak, ilk uygulanabilecek test HIV RNA denilen testtir.

Bu test şüpheli temastan sonra 10. günden itibaren yapılabilir hale gelir. Testte direkt olarak HIV virüsünün RNA’sı saptanır. Testle vücutta kaç adet virüs olduğu belirlenir. Pencere dönemi denilen, yani kanda antijen veya antikorun saptanmadığı dönemde, HIV virusunu bu yöntemle saptayabiliriz. Bu test, duyarlılığı en yüksek ve teşhiste en ileri olan yöntemdir. HIV RNA testi moleküler bir yöntemdir ve her yerde yapılmaz.

Bu testin, özel eğitim almış personeli bulunan, bu teste özel cihazı olan, deneyimli ve akredite bir laboratuvarda yapılmasına dikkat edilmelidir.Zamanlama olarak, HIV RNA’dan sonra yapılabilecek ikinci test P24 antijen testidir. Bu test, şüpheli teması takiben 2 ila 6 hafta arasında pozitifleşir.

Bir kişiye HIV virusu bulaşması durumunda öncelikle HIV’e özgü antijen ortaya çıkar, daha sonrasında antijen seviyesi düşmeye başlarken, bu antijene tepki olarak oluşan antikorlar kanda saptanmaya başlanır. P24 antijen testinden sonra pozitifleşen test ise ELISA testi olarak bilinen Anti-HIV antikor testidir. Bu test şüpheli temastan sonra 3. haftadan itibaren pozitifleşmeye başlar.

3. aya kadar uzayabilir. Nadiren bazı vakalarda 6. aya kadar uzadığı da gösterilmiştir. Bu yüzden anti HIV antikor testini 3. haftada yaptıranların, bu testi 3. ayda tekrarlatmaları önerilir.Son olarak, HIV antijen veya antikor testi pozitif olarak saptandığında, ikinci bir test ve yöntemle doğrulamak gerekir.

Bunun için de Western-Blot denilen doğrulama testi yapılır.Western-Blot testi, Türkiye’de çok az labaratuvar tarafından yapılmaktadır.

10 SORUDA HIV/AIDS NEDİR? 1-HIV Nedir?

HIV (Human Immunedeficiency Virus) insan bağışıklık yetmezliği virüsüdür. Adından da anlaşılacağı gibi, bağışıklık sistemini zayıflatarak hastalığa yol açar. HIV virüsüne sahip olan kişi HIV pozitif olarak adlandırılır.

2-AIDS Nedir?

AIDS’in kelime anlamı, edinsel (sonradan kazanılmış) immun yetmezlik sendromudur. AIDS’i en basit şekilde tanımlamak gerekirse, HIV virüsü ile infekte olan bir kişinin hiçbir tedavi almaması durumunda, varacağı son noktadır. AIDS, bir sendromdur. Yani, birden çok hastalık bir arada olabilir. AIDS, hastalığın son dönemi olduğu için tedavisi yoktur. Fakat, HIV ile infekte olan kişinin, hastalığın en son dönemi olan AIDS’ e dönüşmesi, yeni çıkan antiretroviral ilaçlar ile yıllarca geciktirilebilir. HIV ile infekte olmasına rağmen, 20 yılın üzerinde sağlıklı bir şekilde yaşayan bir çok hasta vardır.

3-HIV Vücutta Nasıl Etkili Olmaktadır?

HIV, vücutta bulunan bağışlık sistemini ayakta tutan CD4 T Lenfositleri ismi verilen hücrelere saldırır. Böylelikle vücudun bağışıklık sistemi zayıflar. Bunun sonucunda, bazı fırsatçı infeksiyonlar ortaya çıkar ve kişide kolay bir şekilde hastalık oluştururlar.

5-HIV Nasıl Bulaşır?

HIV’in ana bulaş yolu korunmasız cinsel ilişkidir. Anal ve düşük ihtimalle de olsa oral seks ile de bulaşabildiği gösterilmiştir. HIV ile infekte kanla temasla, kan alma, kan verme işlemi ile, infekte iğnenin kullanılması durumunda, doğum sırasında anneden çocuğa emzirme yoluyla, sperm, vajinal salgılar gibi bazı vücut sıvılarının transferi, diş operasyonları, dövme, piercing yaptırmakla bulaşabilir. Gözyaşı, salya, sarılma, el sıkışma gibi yollarla bulaşmaz.

6-HIV Bulaşan Kişi Bunu Anlayabilir mi?

Çoğu kişide ilk olarak grip benzeri bir semptom oluşur. Ateş, boğaz ağrısı, lenf nodlarında büyüme (beze oluşması), başağrısı, ishal, halsizlik, bitkinlik, ateş, kas ağrıları gibi semptomlar vakaların çoğunda gözükür. HIV bulaştıktan sonra 2-4 hafta içinde bu semptomlar oluşur. Buna Akut HIV infeksiyonu denir. Maalesef çoğu insan, uzun süreli bir grip geçirdiğini sanar ve daha detaylı araştırmaya gerek duymaz. Bu yüzden birçok hastaya tanı konamaz. ABD’ deki son çalışmalara göre HIV ile infekte olan 5 hastadan 1 tanesi, kendisinde HIV virüsü olduğunu bilememektedir. Türkiye’ de bu oranın çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.

7-HIV Bulaştıkatn Kaç Yıl Sonra Hastalık Belirtileri Ortaya Çıkar?

Hasta, şüphelenme ve HIV testi yaptırmaz ise 3- 12 ( ortalama 8) sene içinde hastalık belirtileri ortaya çıkar.

8-Hastalık AIDS’ e Ne Zaman ve Nasıl Dönüşür?

HIV bulaşan hastaların yarısında ortalama 10 sene içinde AIDS gelişir, AIDS’in varlığının ilk işaretleri %40 ağır zatürre ( pneumocystis pneumenia), tükenmişlik sendromu % 20, yemek borusunda mantar infeksiyonu ( özofagial kandidiyazis) ve solunum yolu infeksiyonlarıdır. Kilo kaybı, deri bulguları, kusma, gece terlemeleri, kuru öksürük, uçuklar, konsantrasyon güçlüğü, adet düzensizliği de diğer semptomlar arasındadır.

9-HIV/AIDS Tanısı Nasıl Konur?

HIV/AIDS tanısı koymak için yapılan testlerden biri, HIV’ e karşı vücudun ürettiği antikorları saptayan antikor testidir. Bu testler ortalama olarak, şüpheli ilişkiden 3- 8 hafta sonra pozitifleşmeye başlar. Fakat, anti HIV antikor ( ELISA) testinin pozitifleşmesi, 3 aya kadar uzayabilir. Çok nadir durumlarda bu süre 6 ay olarak bildirilmiştir. Bir diğer test, P24 antijen testidir. Bu test, şüpheli ilişkiden yaklaşık ortalama 2- 6 hafta sonra pozitifleşir. P24 antijeni ile birlikte anti HIV antikoruna beraber bakan testler de mevcuttur. HIV tanısında en değerli test HIV RNA PCR testidir.

10-HIV Tanısında En Erken Sonuç Veren Test Hangisidir?

HIV RNA testi, moleküler yöntemle yapılan bir testtir. HIV’in erken ve kesin tanısında kullanılır. Viral yükü ölçer. Yani HIV virüsünün kandaki direk miktarını saptar. Pencere dönem denilen, yani HIV bulaşan bir insanda antijen/ antikor oluşana kadar geçen süreyi minimuma indiren test HIV RNA PCR testidir.

11-HIV RNA Testi Ne Zaman Pozitifleşir?

HIV RNA, şüpheli ilişkiden 5 gün sonra pozitifleşmeye başlar. En geç 9-10 gün içinde de kanda rahatlıkla saptanır. Yani vücutta antikorlar oluşmadan çok daha önce. HIV/AIDS’ın kesin tanısı için önerilen test HIV RNA testidir. Bu test her yerde yapılmaz. Özel eğitimli personel ve özel cihaz ile çalışılan deneyimli, tecrübeli kişiler tarafından yapılmalıdır. Bu test, her yerde yapılmamaktadır. Özel eğitimli personeli bulunan, moleküler test çalışabilecek alt yapısı, kapasitesi ve deneyimi bulunan akredite olmuş, sınırlı sayıda laboratuvar tarafından yapılmalıdır. Türkiye’ de bunu yapabilen birkaç özel laboratuvar mevcuttur.

DAHA ERKEN SONUÇ VEREN HIV TESTİ 1- HIV Antijen ve Antikor Testleri Farkı Nedir?

Bilindiği gibi, AIDS hastalığına neden olan HIV virüsünün bir kişiye bulaşmasından hemen sonra, genelde laboratuvarlarda kullanılan testlerle, virüsün bulaşıp bulaşmadığı anlaşılamamaktadır. Halen rutinde kullanılan ELISA testleri tarama amaçlıdır ve HIV’e karşı vücutta oluşan antikorların varlığını araştırmaktadır.
Bu antikorlar, vücutta virüsün girişinden (şüpheli ilişkiden) itibaren 3 haftadan sonra ortaya çıkmakla birlikte, laboratuvarlarda kullanılan yöntemlerle genelde ancak 1.5-3 ay sonra tespit edilebilmektedirler. Bazen, bunların testlerle saptanabilmesi 6 aya kadar uzayabilmektedir. Bu testlerin, 3 haftadan önce sonuç verebilmeleri ise oldukça zordur.
Şüpheli cinsel ilişkiden itibaren, daha erken sürede sonuç alabilmek için, antijen arayan testleri kullanmak gerekmektedir. Çünkü, hastanın kanında HIV p24 antijeni, HIV taşıyan kan nakli gibi yüksek miktarda virüs bulaşması olan durumlarda, bulaşmadan sonraki ilk 24 saatte bile yüksek miktarda saptanabilmektedir. Cinsel ilişkiyle bulaşma olan durumlarda ise virüs önce vücutta bir çoğalma dönemi geçirmekte ve bulaşmadan 2 hafta kadar sonra kanda HIV p24 antijeni saptanabilmektedir. Bu sırada henüz vücutta antikor cevabı ortaya çıkmamıştır. HIV p24 antijeni, şüpheli ilişkiden sonraki 2-6 hafta içinde yüksek düzeyde kanda bulunmakta, daha sonra düzeyi düşmektedir.
Bu dönemde HIV antikorları henüz ölçülebilir düzeye ulaşmadığı için, HIV p24 antijeni bakılması, erken tanı olanağı sağlamaktadır. Çünkü HIV antikorları 3. haftadan sonra ortaya çıkmakla birlikte, kullanılan ELISA testleriyle ölçülebilir sonuç vermeleri ancak 1.5-3 ay sonra olabilmektedir.
Bu nedenle, şüpheli ilişkiden sonra, erken dönemde sonuç alabilmek için HIV p24 antijeni bakılması daha uygun olacak ve tanıyı daha erken koyabilme imkanı sağlayacaktır.
Hem HIV p24 antijenini, hem de HIV 1+2 antikorlarını birlikte ölçen HIV testleri geliştirilmiştir. Bu testler şüpheli ilişkiden itibaren HIV bulaşmasını daha erken ve başlangıç döneminde ortaya koyma avantajı sunmaktadırlar

2- Daha Duyarlı Bir Yöntem: HIV RNA Viral Yük Tayini

PCR yöntemi ile, HIV virüsünün RNA’ sının izole edilerek vücuttaki miktarının saptanması, gerçekte en erken ve en duyarlı sonuç veren yöntemdir. PCR yöntemi, Polimerase Chain Reaction (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) anlamına gelmektedir. Bu yöntemle, vücutta çok az miktarda virüs bile bulunsa, bunlar çoğaltılarak ölçülebilir hale gelmekte ve ayrıca vücutta bulunan virüsün ne miktarda olduğu saptanabilmektedir. PCR ile HIV’ in saptanabilmesi, şüpheli ilişkiden sonra 10. günden itibaren olabilmektedir. Yani PCR, HIV’ i en erken ortaya çıkaran yöntemdir. PCR ile HIV RNA Viral Yük Tayini, aynı zamanda duyarlılığı da yüksek olan bir yöntemdir. Bu yöntemle 28. günden itibaren testin duyarlılığı % 98 - % 100 olarak bildirilmektedir.PCR testi, en güvenilir ve hassas yöntem olmakla birlikte, dezavantajı, daha zor ve karmaşık bir çalışma yöntemine sahip olmasıdır. Moleküler Bölümü olmayan laboratuvarlar, bu testi çalışamazlar. Bu nitelikte laboratuvar sayısı da, ülkemizde çok az olup, HIV PCR çalışan laboratuvar sayısı birkaç tanedir.PCR testinin diğer bir dezavantajı, maliyetli bir test olmasıdır. Bu testin maliyeti, diğer testlerle kıyaslanamayacak kadar yüksektir.

3- Testlerin Kıyaslanması

Özet olarak testleri kıyaslarsak:
Erken Sonuç Verme Durumuna Göre: En erken sonuç vereni, PCR ile Viral Yük tayinidir (10. günden itibaren). P24 antijen testi, 15. - 30. günler arasında sonuç verebilmektedir. En çok bilinen ve kullanılan ELISA antikor testi ise, 3. haftadan itibaren sonuç verebilmekle birlikte, bu süredeki duyarlılığı düşük olup, genellikle 2 aydan sonra daha net sonuç alınabilmektedir.
Duyarlılık Durumu: PCR oldukça duyarlı ve güvenilir bir yöntemdir. Antijen testi, testin yapılış zamanına göre değişkenlik gösterir. Antikor testinin duyarlılığı ise, 2 aydan sonra yükselmektedir.
Fiyatlarına Göre: En maliyetli olanı, PCR ile HIV Viral Yük tayinidir. HIV p24 Antijen Test fiyatı PCR’ dan ucuz, antikor testinden fazladır. En ucuz olanı, tarama amaçlı kullanılan HIV antikor tayini testidir.

4- HIV Bulaştıktan Sonra Ne Tür Belirtiler Ortaya Çıkar ?

Şüpheli cinsel ilişkiden itibaren virüs bulaşması olmuşsa, kişilerin % 50-90’ında ateş, boyunda bezeler, boğaz ağrısı, kas ve eklem ağrıları, vücutta döküntüler, bulantı ve kusma, bazılarında ishal, halsizlik gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtiler, grip benzeri belirtileri andırır. Genelde belirtiler virüs bulaşmasından 10-15 gün sonra başlar ve 2-3 hafta kadar devam edebilir. Yukarıda belirtilen şikayetlerin tamamı olmayabilir. Bazı insanlarda ise, virüs bulaşmasına rağmen, hissettikleri hiçbir yakınma olmayabilir.

5- HIV Hangi Yollarla Bulaşır ?

Çoğunlukla cinsel ilişkiyle geçer. HIV taşıyan kan nakli, kirli iğne, enjektör gibi yollarla da bulaşma olabilmektedir. Ayrıca, virüsü taşıyan annelerden çocuklarına da geçiş olabilmektedir. Yeterince steril edilmemiş aletlerle yapılan diş, kulak delme, dövme, manikür, pedikür, kuaför işlemlerinde de bulaşma olabileceği bildirilmektedir.

6- Dünyada ve Türkiye’ de HIV Pozitif İnsan Sayısı Nedir ?

Hastalık ilk olarak 1981 yılında tanımlanmış, virüs ise 1983 yılında izole edilmiştir. 2010 itibariyle, dünyada 33 milyondan fazla kişinin HIV ile infekte olduğu hesaplanmaktadır. Ülkemizde ise, resmi olarak tespit edilmiş HIV pozitif vaka sayısı 2010 itibariyle toplam 4525 olarak bildirilmiştir.

7- Nasıl Korunmalıdır ?

Cinsel ilişkide prezervatif kullanılması, virüsün bulaşmasını azaltıcı etki gösterir. Bu yüzden en önemli önlemdir. Tek partnerle ilişki önerilmektedir. Partner sayısı arttıkça bulaşma riski de artacaktır.

8- Laboratuvarımızda Yapılan HIV Testleri

a) PCR yöntemi ile HIV RNA Viral Yük Tayini
b) HIV p24 antijen ile birlikte antikor testi
c) HIV antikor testi
d) HIV doğrulama testi
testlerinin tümü laboratuvarlarımızda yapılmaktadır.
Bu testler için, laboratuvarlarımızın bir şubesine uğranarak, kan verilmesi yeterlidir. Aç olunması gerekli değildir. Sonucunuz en kısa sürede verilecektir.

"
AIDS Hakkında Yanlış Bilinenler

AIDS Hakkında Yanlış Bilinenler

AIDS Hakkında Yanlış Bilinenler

AIDS, HIV virüsünün neden olduğu hastalıktır. HIV virüsünün neden olduğu bu hastalık bağışıklık sistemine büyük ölçüde zarar vermektedir. Enfeksiyon ve kanser oluşumunu hızlandırıyor.

Peki, HIV nedir?

HIV, AIDS oluşumda en büyük sebep olan virüstür.

AIDS Belirtileri Nelerdir?

HIV virüsü hemen belirti vermeyebilir. Bu süre 10-15 yıl kadar da olabilir. HIV sonrasında ateş, deri döküntüleri, kusma, ishal gibi belirtiler gösterebiliyor. Bu belirtiler 1 aylık süre boyunca geçebiliyor. Bunun devamında virüs bulaştırıcı olabiliyor. AIDS hastalarda lenf bezi büyümesi dışında belirti vermeyebilir. Bu süre maksimum 10 yıl gibi bir süre zarfı olabilmektedir. Bu akışın ardından hastada baş ağrısı, kilo kaybı, enfeksiyon türü şikayetler oluşabiliyor.

Yalnızca Eşcinsel İlişkide Ortaya Çıkar!

Yanlış. Toplumda birçok kişi AIDS hastalığının eşcinsellere ait bir hastalık olduğunu söylemektedirler. Fakat bu yanlış, AIDS belirli bir gruba ait hastalık değildir. HIV virüsü cins, renk, yaş ayırmadan bulaşabiliyor. Cinsel ilişki sonrası Anti HIV virüsü testi yaptırılması gerekirken çoğu kişi bunu yaptırmıyor. Bu da daha çok yaygınlaşmasına sebep oluyor.

AIDS Grip Gibi Bulaşır!

Yanlış. AIDS grip gibi veya öksürme ile geçmez. Tutulan bardağı başka biri kullandığında da geçmiyor. Sinek, böcek ısırması da buna dahil bu yollarla da geçmiyor. Yani bir risk faktörü yaratmıyor.

HIV Hastalığınız Varsa Bunu Zaten Bilirsiniz!

Yanlış. HIV virüsü taşıyan hastalar başta bunu anlamayabilir. Çünkü HIV virüsü başta herhangi bir belirti göstermeyebilir. Bu durumda mutlaka test yaptırmaları gerekmektedir.

Doğum Kontrol Hapları Kadınları HIV Virüsünden Korur!

Yanlış. Doğum kontrol hapları isminden de anlaşıldığı üzere kadınların istemedikleri bir hamileliği önlemek adına önerilen bir haptır. Bu hapın HIV virüsünü engelleyeceği bir durum söz konusu değildir.

HIV Virüsü Taşıyan İki İnsan İlişkiye Girdiğinde Korunmaları Gerekmez!

Yanlış. Bu çok büyük yanlışlardan birisidir. Çünkü bu virüsü taşıyan iki insan korunmadan cinsel ilişkiye girdiklerinde virüsün tedavisinde olumsuz yönde etki bırakacaktır. Bu da tedaviyi daha geriye çekecektir. Kullanılan prezervatifler lateks veya spermisit yapılı olabilirler. Çünkü spermisit yapılı prezervatifler mikroorganizmaları etkisiz hale getirebilir. Prezervatif kullanıldıktan sonra atılmalı ve eller sabunlu su ile yıkanmalıdır.

"
Aids Belirtileri

Aids Belirtileri

AIDS: Tanı, Belirti ve Tedavisi Hemen Ara 0850 360 06 05 HIV / AİDS BELİRTİLERİ Ana Sayfa Aids Belirtileri

Aids belirtileri HIV virüsü alındıktan sonra birçok değişik evrede değişik belirtiler göstermektedir. HIV virüsü bulaştıktan sonra ortaya çıkan AIDS belirtileri çok belirgin değildir. AIDS belirtilerinin ortaya çıkması günler aylar hatta seneleri bulabilir. AIDS belirtileri direkt olarak AIDS ’e özgü değildir birçok hastalıkta benzer belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Eğer korunmasız şüpheli bir cinsel ilişkiniz ( Anal, vajinal, Oral Seks ) olduysa en doğrusu HIV testi ( AIDS Testi ) yaptırmaktır.

Aids belirtileri ne zaman başlar ?

HIV , vücuda alındıktan 1 – 6 hafta içerisinde ilk çoğalma döneminde akut belirtiler gösterebilir. HIV virüsü vücuda girdikten kısa bir süre sonra ( akut dönemde ) gece terlemeleri, ateşlenme, halsizlik, deri döküntüleri, ishal, baş ağrısı, kas eklem ağrıları, bulantı ve kusma, pamukçuk gibi belirtiler gösterebilir. HIV virüsünün bulaşmasından sonra 1 - 6 hafta sonrasında görülebilen bu tür hastalıklar kısa süreli ve geçici olmaktadır. Bu belirtilerin görülmesi HIV/AIDS olduğunuz anlamına gelmez. Bu açıdan belirtilerle hareket etmek değil değil HIV Testi yaptırmak en doğru olanıdır.

Aids belirtileri nelerdir ?

Genel olarak yüksek ateş, halsizlik, ishal, gece terlemeleri, kas ve eklem ağrıları, boğaz ağrısı, deride kızarıklık, bulantı ve kusma, pamukçuk ve döküntü gibi belirtiler görülebilmektedir.

AIDS belirtileri kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir, her insanın bağışıklık sistemi farklıdır ve HIV virüsünün vücuda girmesiyle erken dönem HIV belirtilerinin seyri de farklı olabilmektedir.

Bazı kişilerde erken dönemde ( akut dönem ) hiç bir HIV belirtisi oluşmazken, bazı kişilerde ise daha başka hastalıkların belirtileri ortaya çıkabilmektedir. HIV olup olmadığımızı bilmek için HIV testi olmak en doğru karardır.

HIV belirtilerinin ortaya çıkmamış olması kişinin HIV virüsü almadığı manasına gelmez, benzer bir ifadeyle bu belirtilerin yaşanması da kişinin HIV virüsü aldığı anlamına gelmez.

HIV virüsün erken dönemde tespit edilmesinin çok büyük avantajları vardır, erken dönemde tespit edildiğinde tedavi daha başarılı olmaktadır. Aynı zamanda erken dönemde tespit edilen HIV virüsünün başkalarına yayılmasını önlemek için tedbir alınmasını sağlamaktadır.

Korunmasız, şüpheli bir cinsel ilişki yaşamışsanız, HIV virüsü bulaşıp bulaşmadığını kesin olarak öğrenmek için HIV Testi yaptırmanız gerekmektedir.

Erken Dönem Aids Belirtileri Ateş Gece terlemeleri Boğaz ağrısı Lenf düğümlerinde şişme Döküntü ve Dermatit Kas Ağrıları ve Eklem Ağrıları (artralji) Yorgunluk Baş ağrısı Bulantı ve Kusma İshal

Erken dönem AIDS belirtileri olarak lenf bezlerinde büyüme, ishal, öksürük, ağız bölgesinde uçuk ve pamukçuk, vücutta yaygın olarak yara ve kırmızı lekeler, uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı görülebilir. Günler geçtikçe virüsün vücudumuzda çoğalmasıyla AIDS belirtileri ve bulguları daha yoğun bir halde vücutta kendini göstermeye başlar.

Şüpheli bir cinsel ilişki veya temastan sonra erken teşhis önemlidir, böyle durumlarda HIV testi ( AIDS Testi ) yaptırmak önemlidir.

Kadınlarda Aids Belirtileri

Kadınlarda, ateş, baş ağrısı ve halsizlik gibi grip benzeri aids belirtileri görülebilir. Kadınlarda aids belirtileri olarak görülen bu semptomlar genelde birkaç hafta içinde geçer. Ense, koltuk altı ve kasıklarda lenf nodüllerinin şişmesi de kadınlardaki aids belirtileri arasındadır çünkü lenf nodüllerimiz enfeksiyonla savaşmakla görevlidir.

HIV enfeksiyonu mikroplarla savaşmayı zorlaştıracağı için kadınlarda aids belirtileri arasında bu enfeksiyonların fırsattan istifade ettiği sıkça görülür. Bu enfeksiyonlar arasında zatürre, tüberküloz ve hepatit C bulunuyor. Bazen de grip gibi hastalıkları tedavi etmek zorlaşabilir. Ateş ve gece terlemeleri sıkça görülür. HIV virüsü ile enfekte olan kadınların üreme sisteminde de sorunlar görülebilir. Adet düzensizlikleri hatta adet görmenin tamamen durması olasıdır. Mantar enfeksiyonları gibi fırsatçı enfeksiyonlarda artış görülebilir. Cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyonlar açısından da risk artar.

Erkeklerde Aids Belirtileri

Hiv virüsü ile enfekte olan bir insanda bağışıklık sisteminde sorunlar yaşanmaya başlar, dolayısı ile erkeklerde aids belirtileri ile kadınlarda aids belirtileri hemen hemen aynıdır. HIV ile enfekte olduğunu bilmeyen erkeklerin virüsü başkalarına bulaştırma riski yüksektir. Unutmayın ki, HIV kan veya cinsel temas yoluyla bulaşır. Kondom kullanımı aids bulaşmasını tamamen engellemese de riski oldukça azaltır.

"