Anksiyete İçin Hangi Bölüme ve Doktora Gidilir? Egepol Hastaneleri

Anksiyete İçin Hangi Bölüme ve Doktora Gidilir? Egepol Hastaneleri

Anksiyete İçin Hangi Bölüme ve Doktora Gidilir?

Anksiyete, bir kişinin günlük yaşamı üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilen yaygın bir zihinsel sağlık durumudur. Anksiyete belirtileri aşırı endişe, korku, sinirlilik, uyku güçlüğü ve kalp çarpıntısı ve terleme gibi fiziksel belirtileri içerebilir. Tedavi edilmezse kaygı kötüleşebilir ve kişinin günlük aktivitelerini gerçekleştirme becerisine müdahale edebilir. Anksiyete belirtileri yaşıyorsanız, tıbbi yardım almanız önemlidir. Anksiyete, terapi, ilaç ve yaşam tarzı değişikliklerinin bir kombinasyonu ile etkili bir şekilde tedavi edilebilir.

Anksiyete belirtileri yaşıyorsanız, aile doktorunuz başlamak için iyi bir yerdir. İlk değerlendirmeyi yapabilirler ve gerekirse sizi bir akıl sağlığı uzmanına yönlendirebilirler.

Psikiyatrist, anksiyete de dahil olmak üzere ruh sağlığı durumlarının tanı ve tedavisinde uzmanlaşmış bir tıp doktorudur. Semptomları yönetmeye yardımcı olmak için ilaç yazabilir ve terapi sağlayabilirler.

Bir psikolog, kaygıyı yönetmeye yardımcı olmak için terapi sağlayabilen bir akıl sağlığı uzmanıdır. İlaç yazmazlar, ancak gerekirse bir psikiyatrist ile iş birliği içinde çalışabilirler.

Bir terapist, kaygıyı yönetmeye yardımcı olmak için konuşma terapisi sağlayabilen bir akıl sağlığı uzmanıdır. Lisanslı bir klinik sosyal hizmet uzmanı, danışman veya evlilik ve aile terapisti olabilirler. Ayrıca kapsamlı bir tedavi planı sağlamak için bir psikiyatrist veya aile hekimi ile iş birliği içinde çalışabilirler.

Anksiyete öncelikle bir zihinsel sağlık durumu olmakla birlikte, tıbbi müdahale gerektirebilecek fiziksel belirtiler de gösterebilir. Bazı durumlarda, anksiyete semptomlarına katkıda bulunabilecek altta yatan olası nörolojik durumları değerlendirmek için bir nöroloğa danışılabilir. Ek olarak, kaygının beyin hasarı veya nöbet bozukluğu gibi fiziksel bir durumdan kaynaklandığı durumlarda bir nörolog yer alabilir.

Hormonal dengesizlikler, özellikle hipertiroidizm veya adrenal yetmezlik gibi hormonal bozukluklarda anksiyete belirtilerine katkıda bulunabilir. Bir endokrinolog, anksiyete semptomlarına katkıda bulunabilecek hormonal bozuklukları teşhis edip tedavi edebilen bir uzmandır.

Geleneksel tıbbi tedavilere ek olarak, kaygısı olan bazı kişiler tedavi planlarını tamamlamak için tamamlayıcı veya alternatif tedaviler arayabilir. Bazı tamamlayıcı terapilerin kaygıyı yönetmek için yararlı olabilse de tıbbi tedavinin yerine kullanılmaması gerektiğini not etmek önemlidir.

Egepol Hastanesi, İzmir’de tercih edilen, güvenilir ve saygın sağlık kurumlarındandır. Profesyonel kadrosu ve modern medikal ekipmanlarıyla hastalarına güvenilir tedavi seçenekleri sunar. Hasta bakımı ve takibinde de ön plana çıkan Egepol hastanesi, hasta odaklı yaklaşımı ve etik değerlere bağlılığı ile de tanınmaktadır. Sağlık sorunlarınıza çözüm bulmak ve uzman bir bakım almak için Egepol Hastanesi her zaman yanınızda. Size en iyi sağlık hizmetini sunmak için buradayız.

"
Yaygın Anksiyete Bozukluğu - Uzm. Dr. ARİF ÇİPİL - Psikiyatrist - Online Psikoterapi

Yaygın Anksiyete Bozukluğu - Uzm. Dr. ARİF ÇİPİL - Psikiyatrist - Online Psikoterapi

Anksiyete: Tanı, Belirti ve Tedavisi KAYGI (ANKSIYETE) BOZUKLUKLARI Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Tanısal değerlendirme sonrası hasta ile tedavi süreci birlikte kararlaştırılır.

Ara sıra endişe hayatın normal bir parçası dır, özellikle stresli bir hayatınız varsa. Sağlık, aile ve maddi konularla ilgili endişelenebilirsiniz. Ancak yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) olan kişiler, endişelenecek çok az sebep olsa veya hiç sebep olmasa bile, bunlar ve diğer şeyler hakkında aşırı derecede endişeli veya gergin hissederler. Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler kaygılarını kontrol etmekte ve günlük işlerine odaklanmakta zorlanırlar.

Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişi sanki kötü bir haber alacakmış, bir felaket olacakmış gibi nedeni belli olmayan bir sıkıntı, bir endişe duygusu algılar ve tanımlar. Bu endişe çok hafif tedirginlik, gerginlik duygusundan panik derecesine varana kadar değişik yoğunluklarda olabilir.

Yaygın anksiyete bozukluğu belli bir nesneye, yere, organa, takıntılı düşünceye odaklanmamış, yani belli bir düşünsel ya da devinimsel içeriği olmayan, kişide yaygın ruhsal ve fizyolojik kaygı belirtileri ile yaşanan bir bozukluktur.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Belirtileri

Yaygın anksiyete bozukluğu yavaş gelişir. Genellikle gençlik yıllarında veya genç yetişkinlik döneminde başlar. Yaygın anksiyete bozukluğu belirtileri değişebilir. Genellikle şunları içerebilir:

Belirgin bir nedeni olmayan korku ve endişe, Olası en kötü sonuçlara yönelik planları ve çözümleri fazlaca düşünmek, Durumları ve olayları tehdit edici olmasalar bile tehdit olarak algılamak, Belirsizlikle başa çıkma zorluğu, Kararsızlık ve yanlış karar verme korkusu, Bir endişeyi bir kenara bırakamama veya erteleyememe, Rahatlayamama, huzursuz ve gergin hissetme, Sorun çözmede ve konsantrasyonda güçlük.

Bedensel ve fizyolojik belirtiler:

Yorgunluk, tükenmişlik, Uyku problemleri, Kas gerginliği veya kas ağrıları, Titreme, seğirme hissi, Kolayca ürkme, Terlemek, Mide bulantısı, ishal veya irritabl bağırsak sendromu, Sinirlilik ve tahammülsüzlük.

Yaygın anksiyete bozukluğunuz varsa görünürde bir neden olmasa bile yine de endişeli hissedersiniz. Örneğin güvenliğiniz veya sevdiklerinizin güvenliği konusunda yoğun endişe hissedebilirsiniz. Her an kötü bir şey olacağına dair fikirlerde boğuluyor olabilirsiniz.

Endişeniz veya fiziksel semptomlarınız sosyal hayatınız, iş hayatınız veya hayatınızın diğer alanlarında önemli sıkıntılara neden olur. Endişeler bir kaygı durumundan diğerine kayabilir, zamanla ve yaş aldıkça değişiklik gösterebilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Nedenleri Nelerdir?

Yaygın anksiyete bozukluğunun kesin sebebi anlaşılamamış olmakla birlikte çeşitli görüşler vardır.

Genetik: Yapılan aile ve ikiz çalışmaları yaygın anksiyete bozukluğunun ailevi geçişi olabileceğini göstermektedir.

Çevresel etmenler: Travma ve sevilen birinin kaybı, boşanma, iş, okul değiştirmek gibi stresli yaşam olaylarının yaygın anksiyete bozukluğunun sebepleri arasında olabileceği düşünülmektedir.

Psikanalitik görüş: Diğer anksiyete bozukluklarında olduğu gibi yaygın anksiyete bozukluğunda da anksiyete id, ego, süperego kaynaklı bir iç çatışmanın ürünüdür.

Bilişsel görüş: Bu görüşe göre yaygın anksiyete bozukluğuna sahip kişilerde belirsizliğe dayanamama mevcuttur. Ayrıca mevcut anksiyeteyi kişinin “başa çıkma yöntemi” olarak kullandığı da düşünülmektedir.

Nörotansmitterler: Beyinde özellikle serotonin ve serotonin taşıyıcılarında sorun olabileceği üzerinde durulmaktadır.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Güncel Tanı Kriterleri Nelerdir?

DSM-5’e göre yaygın anksiyete bozukluğu tanı kriterleri şunlardır,

En az altı aylık bir sürenin çoğu gününde birtakım olaylar ya da etkinliklerle (işte ya da okulda başarı gösterebilme gibi) ilgili olarak, aşırı bir kaygı ve kuruntu (kaygılı beklenti) vardır. Kişi, kuruntularını denetim altına almakta güçlük çeker. Bu kaygı ve kuruntuya aşağıdaki altı belirtiden üçü (ya da daha çoğu) eşlik eder. (En azından kimi belirtiler son altı ayın çoğu gününde bulunmuştur): Dinginleşememe (huzursuzluk) ya da gergin ya da sürekli diken üzerinde olma. Kolay yorulma. Odaklanmada güçlük çekme ya da zihin boşalması. Kolay kızma. Kas gerginliği. Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük çekme ya da dinlendirmeyen, doyurucu olmayan bir uyku uyuma). Kaygı, kuruntu ya da bedensel belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur. Bu bozukluk, bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir madde bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. hipertiroidi) fizyoloji ile ilgili etkilerine bağlanamaz. Bu bozukluk başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tedavi Edilmezse, Ne Olur?

Yaygın anksiyete bozuklukları normal sinirlilik halinde ortaya çıkan durumlardan farklıdır. Anksiyete bozuklukları tedavi edilmezse, hastalıktan muzdarip kişi sosyal hayattan kopabilir. İlerleyen durumlarda depresyon riski ile karşı karşıya kalınabilir. Hatta daha da kötüleşerek, alkol ve uyuşturucu problemleri ortaya çıkabilir. Bu durum kişilerin iş, okul ya da sosyal ilişkilerini de olumsuz etkiler. Konsantre olmakta zorlandığınız için görevleri hızlı ve verimli bir şekilde yerine getiremezsiniz. Yaygın anksiyete bozukluğu aşağıda yer alan bazı sağlık problemlerine de neden olabilir:

İrritabl bağırsak sendromu veya ülser gibi sindirim veya bağırsak sorunları, Baş ağrısı ve migren, Kronik ağrı, Uyku sorunları ve uykusuzluk Kalp sağlığı sorunları.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Tedavisi Nedir?

YAB’nun tedavisinde ilaç tedavisi, davranışçı ve bilişsel psikoterapiler, gevşeme eğitimi gibi tedavi yöntemlerinin yararlı olduğu kabul edilmektedir. Psikoterapiyle endişeyle başa çıkma becerileri kazandırmak ve olumsuz düşünceleri değiştirmek hedeflenirken, medikal tedaviyle de kaygı düzeyinin azaltılması hedeflenmektedir.

Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde antidepresan ve anksiyolitik ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar depresyonun ve başka anksiyete bozukluklarının tedavisinde de kullanılır. Yaygın anksiyete bozukluğunda etkin oldukları iyi bilinmektedir. Tedavinin amacı kaygı ve gerginliğin hızla tedavi edilmesidir. Tedavide kullanılan ilaçların ciddi yan etkileri ve bağımlılık riskleri yoktur. Tedavi gören yaygın anksiyete bozukluğu hastalarının çoğunluğu tedaviden yarar görür.

Hangi tür tedavinin size uygun olabileceğine doktorunuzla birlikte karar vermek yerinde olacaktır. Bir kişi için uygun olan bir tedavi, diğeri için uygun olmayabilir.

Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir? | Psikolog Merkezi

Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir? | Psikolog Merkezi

Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Günlük hayatın rutininde zaman zaman yaşanabilecek durumlardan biri olan anksiyete, diğer adıyla kaygı bozukluğu, en yaygın psikolojik rahatsızlıklardan birisidir. Bilhassa hayatın beraberinde getirdiği, çoğu insanın yaşadığı maddi ve manevi sıkıntılar insanları endişeye sürükleyebilir. Bu noktada..

Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Nedir? Anksiyete Kimlerde Daha Sık Görülür? Anksiyete Türleri Nelerdir? Anksiyete Nedenleri Nelerdir? Anksiyete Risk Faktörleri Nelerdir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir? Sosyal Anksiyete Belirtileri Nelerdir? Anksiyete Tanı Yöntemleri Nelerdir? Anksiyete Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Anksiyete Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Nedir?

Günlük hayatın rutininde zaman zaman yaşanabilecek durumlardan biri olan anksiyete, diğer adıyla kaygı bozukluğu, en yaygın psikolojik rahatsızlıklardan birisidir. Bilhassa hayatın beraberinde getirdiği, çoğu insanın yaşadığı maddi ve manevi sıkıntılar insanları endişeye sürükleyebilir. Bu noktada belli seviyede kaygı duymak normal kabul edilebilir. Ancak bu durum belli bir basamağı geçtiği takdirde, o zaman ortada tıbbi bir sorun olduğundan bahsedilebilir. Anksiyete bozukluğu olan kişiler, günlük rutinde yaşanabilecek durumlarda bile derin endişe içinde olurlar ve bu durum belli bir sıklıkta devam eder.

Anksiyete, panik atak krizleriyle birlikte olabileceği gibi kendini yüksek miktarda endişe, kaygı ve panik gibi durumlarla da gösterir. Bu da kişinin günlük hayatında sıkıntılara yol açar. Anksiyetenin ne zaman ortaya çıkacağı ise tam olarak bilinmemektedir. Bu durum, söz konusu rahatsızlığı kontrol altına alınıp idare edilmesi de zor bir durum haline getirmektedir. Kaygı bozukluğuna dair ilk belirtiler çocukluk ve gençlik yıllarında başlayabileceği gibi, yetişkinlikte de kendini gösterebilir. Ancak yetişkinlik döneminin sonlarına doğru durumun hafiflediği bilinmektedir. Anksiyetenin tek bir bölümü bulunmamaktadır. Bu bölümlerden bazıları, sosyal anksiyete bozukluğu, ayrılık anksiyetesi, spesifik fobiler ve genelleştirilmiş anksiyete olarak sıralanabilir. Kişi, tek bir anksiyete bozukluğuna sahip olmayabilir, birden çok anksiyete bozukluğuna sahip olmak da olasıdır. Bazı durumlarda tedavi için tıbbi yollara başvurulması gerekebilmektedir. Kaygılar ve kaygı duymak sanılanın aksine her zaman olumsuz değildir. Kaygılar, hayatın beraberinde getirdiği birtakım durumları idare edebilmek için önem arz ederler. Beyin, kaygı yoluyla kişinin gelecekteki stres durumlarıyla nasıl başa çıkması gerektiği konusunda uyarı vermektedir. Bilinene göre toplumun ortalama %18’i kaygı bozukluğuna sahip kişilerden oluşmaktadır. Bahse konu olan bu durum, problemin derecesiyle hastalık miktarında seyredebilir. Bununla beraber bu rahatsızlıktan muzdarip bireyler sık sık yaşanabilecek durumların en kötüsünü düşünebilirler. Hatta bu sıkıntılı süreç, kişinin elinde olmadan gerçekleşir. Kaygı duymanın belli bir sıklığı geçmesi durumunda birey, sosyal hayatından yavaş yavaş uzaklaşır. Ayrıca ruh sağlığı kötüleşir ve günlük rutinini bile eskisi kadar verimli yapamayacak hale gelebilir. Nitekim bu gibi sorunları sürekli olarak yaşamak, kişinin hayat kalitesini ciddi seviyede düşürebilir. Dolayısıyla kaygı bozukluğundan muzdarip bireylerin bir an önce profesyonel destek almaları gerekir.

Anksiyete Kimlerde Daha Sık Görülür?

Anksiyete bozukluğu, kadınlarda erkeklere nazaran daha fazla görülen bir sorundur. Bazı kişilerde anksiyete daha sık gözlemlenebilir. Bu kişiler genellikle küçükken fazla korumacı yetiştirilmiş, içinde bulunduğu ortamda sıklıkla olumsuz eleştirilere maruz kalmış ve sindirilmişlerdir. Bu bağlamda, çocukken maruz kalınan olumsuz durumlar ve travmaların miktarı, anksiyete riski ile doğru orantılıdır. Bunların haricinde genetik faktörlerin de kaygı bozukluğu durumunda etkili olduğu bilinmektedir. Örneğin, ailesinde ve akrabalarında anksiyete geçmişinin söz konusu olması, kişinin de aynı sıkıntıyı yaşama riskini artırabilmektedir.

Antalya Psikiyatri Merkezi - Psikiyatri Tanı ve Tedavi

Antalya Psikiyatri Merkezi - Psikiyatri Tanı ve Tedavi

PSİKİYATRİ TANI VE TEDAVİ

Depresyon, öyle bir ruhsal hastalıktır ki insan doğası ve biyolojisinin gerektirdiği şeylerin tam tersini yapmasına ve yaşamasına sebep olur. İnsanın kendini koruma içgüdüsü, açlık ve cinsellik gibi temel biyolojik dürtüleri, uyku gibi temel bir ihtiyaç, empati, sevgi ve şefkat gibi sosyal dürtüler yok olabilmekte, hazzı arttırmaya, acıyı azaltmaya yönelik doğal insan davranışı tersine dönebilmektedir.

Dirençli Depresyonda İlaç Tedavisi

Depresyon tedavisinde hastaların %30-50'sinde uygun doz ve sürede kullanılan ilaca rağmen yanıt alınamamakta, hastaların %60-70'inde depresif belirtilerde tam düzelme sağlanamamaktadır. Hastaların üçte birinde de kronikleşme görülmektedir.

Ağır Depresyonda Tedavi

Uyku bozuklukları, yorgunluk, enerji azlığı, umutsuzluk, hayattan zevk alamama, sebepsiz ağlama, düşünme, konuşma veya hareketlerde yavaşlama, huzursuzluk, intihar düşünceleri, değersizlik ve suçluluk duyguları, sebebi belirsiz baş ve vücut ağrıları, cinsel istek kaybı gibi depresyon belirtilerinin büyük çoğunluğunun bulunduğu, iş hayatı, ev işleri ve sosyal aktivitelerin kısıtlandığı bir depresyonu ağır depresyon olarak tanımlayabiliriz.

Duygu Durumu Bozukluklarında Risk Etkenleri

Psikiyatride önemli yer tutan ve psikiyatristlerin sıklıkla karşılaştığı duygu durumu bozukluklarında birçok etken rol alır. Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi olarak bu yazımızda duygu durumu bozukluklarındaki etkenleri özetleyeceğiz.

Depresyonun Tedavi Dönemleri

Depresyon tedavisinde akut dönem, devam dönemi ve sürdürüm dönemi olarak üç tedavi dönemi mevcuttur.

Şizofrenide Ayırıcı Tanı

Şizofreni, farklı klinik belirtilerin olduğu, çeşitli tablolar ile ortaya çıkan, patognomonik bulgusu olmayan bir sendromdur. Şizofrenide gözlenen klinik belirtiler başka ruhsal hastalıklarda da saptanabilir. Bundan dolayı şizofreni tanısı koyarken dikkatli olunmalı, ayrıntılı hastalık öyküsü ve özenli bir ruhsal durum muayenesi yanında ciddi bir fizik muayene ile ayırıcı tanıya gidilmelidir.

Şizo Obsesif Bozukluk

Şizofreni ile OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) birlikteliği 19. Yüzyıldan itibaren psikiyatri literatürüne girmiş bir kavramdır. Aynı hastada hem psikotik, hem de obsesif kompulsif belirtilerin bulunması şizo-obsesif bozukluk olarak tanımlanır.

OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) İle İlgili Merak Edilenler

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) intruzif (zorlayıcı, girici) düşünceler, ritüeller, zihin meşguliyeti ve kompulsiyonlar (takıntılara karşı geliştirilen gerçekçi olmayan çözümler) gibi farklı grup belirtilerle kendini gösteren psikiyatrik bir hastalıktır.

Kişilik Bozuklukları

Ruhsal açıdan sağlıklı bir birey, kendi kişiliğinin, duygu ve davranışlarının farkındadır. Sürekli değişen iç ve dış çevreye karşı benzersiz şekilde uyum sağlama özelliklerinin tümü, kişilik kavramı içinde ele alınır.

Şizofreniform Bozukluk

Şizofreniform bozukluk nedir sorusuna, duygudurum belirtileri ve bilinç sislenmesi ile seyreden, ani başlangıçlı, gidişatı iyi olan psikiyatrik bir hastalık olarak yanıt verebiliriz.

Anoreksiya Nervozayı Anlamak

Anoreksiya nervoza kolay tanı konan, ancak psikiyatristleri tedavide oldukça zorlayan, nevroz ile psikoz arasında bir hastalıktır.

Çocuk ve Ergenlerde Depresyon ve Tedavisi

Çağımızın yaygın psikiyatrik hastalıklarından olan depresyon çocuklarda ve gençlerde de olur mu? Bu soru psikiyatrist olarak sıklıkla karşılaştığımız bir sorudur. Yanıtı ise tek sözcükle evet.

Depresyon Psikoterapisinde Psikoanalitik Yaklaşım

Depresyon tedavisinde ilaç tedavisi yanında farklı psikoterapi yöntemlerinden de yararlanılır. Bu yazımızda depresyon psikoterapisinde önem arz eden psikanalitik yaklaşımdan, depresyon tedavisinde psikodinamik tedavi ilkelerinden söz edeceğiz.

Şizofrenide Psikoterapi

1960’lı yıllara kadar şizofreni tedavisinde önemli yer tutan psikoterapi, ilk antipsikotik ilaç klopromazin ve devamında şizofreni belirtilerini yatıştırmada güçlü etkileri olan birçok yeni nesil ilacın keşfiyle ikinci plana atılmıştır.

Anoreksiya Nervoza ve Tedavisi

Sinirsel kaynaklı iştah kaybı anlamına gelen anoreksiya nervoza, kişinin kendisinin neden olduğu açlık ile zayıflığa karşı aşırı dürtü ve/veya şişmanlığa karşı hastalık derecesinde korkuya ilaveten, açlıktan kaynaklanan tıbbi belirti ve bulgularla seyreden bir hastalıktır.

Şizoaffektif Bozukluk

Hem şizofreni hem de duygudurum bozuklukları özelliklerini bir arada taşıyan hastalık psikiyatride şizoaffektif bozukluk ismini alır.

Depresyonda Yaşananlar

Günün önemli bir bölümünde mutsuz veya üzüntülü, daha önce hoşlandığınız aktivitelerden hiçbir keyif almıyorsanız depresyonda olabilirsiniz.

Kişilik Bozukluğu Türleri, Tanı ve Tedavisi

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri kendi kişiliğinin, duygu ve davranışlarının farkında olmasıdır. Kişilik özellikleri sayesinde birey sürekli değişen iç ve dış çevreye uyum sağlar.

Ruhsal Bozukluklarda Lityum Kullanımı

Lityum, psikiyatride birçok kapıyı açan, altın anahtar niteliğinde bir ilaçtır. Mani nöbetlerinin tedavisi ve iki uçlu bozuklukta koruyucu etkisi kanıtlanmıştır.

OKB Benzeri Hastalıklar

Beden dismorfik bozukluğu, istifleme bozukluğu, saç yolma bozukluğu (trikotillomani) ve deri yolma bozukluğu (ekskoriasyon) bir çok özelliğiyle obsesif kompulsif bozukluğa (OKB) benzemekte, bu nedenle de obsesif kompulsif bozukluk spektrumu hastalıklar olarak sınıflandırılmaktadırlar.

Psikiyatrik Tanı Ve Tedavi

Psikiyatri, yani ruh sağlığı ve hastalıkları tıbbın ana dallarından biridir. Kişinin zihinsel ve duyusal yetileri, davranış gelişimi ve bu davranışların çevreye uyumuyla ortaya çıkan bozuklukların tanı ve tedavisiyle uğraşır. Psikiyatrinin ana konusu beyin ve ruhsal yapıdır.

Psikofarmakoterapi

Farmakoterapi (ilaç tedavisi) günümüzde en hızlı psikiyatride gelişmektedir. Beyindeki nörotransmitter sistemin aydınlatılması gerçekleştikçe ilaç tedavisi de yan etkilerden uzak ve spesifik noktaları hedefleyerek modern tedavilerde atılım yapmıştır.

Psikiyatrik Ölçekler

Psikiyatride tanı müspet bulgulardan ziyade öznel belirtilere dayandığı için doğru teşhis ve değerlendirme çeşitli zorluklar getirmektedir.

Depresyon

Yaklaşık 2500 yıl önce ünlü hekim, tıbbın atası Hipokrat'ın melankoli olarak tanımladığı depresyon günümüzün en sık rastlanan ruhsal sorunlarındandır.

Psikosomatik Hastalıklar ve Hastalık Hastalığı

Beden ve ruh sağlığı birbirlerini olumlu ya da olumsuz etkileyebilen yakın ilişkili kavramlardır. Dünya Sağlık Örgütü de sağlık tanımlamasını ruh ve beden sağlığının iyi olma hali olarak yapmıştır.

Depresyon ve Mani

Depresyon ve mani kavramlarının tarihçesi antik Yunan ve Roma dönemlerine kadar uzanmaktadır. Homeros’un kitaplarında depresif karakterler günümüzün bilimsel gerçekliğine yakın ölçüde tarif edilmektedir.

Şizofreni

Şizofreni ile ilgili ilk kavramlarla M.Ö 15.yüzyıl dolaylarında karşılaşılmaya başlanır. M.S 1. ve 2. yüzyıllarda eski Yunan metinlerinde hezeyanlar (büyüklük ve kötülük görme sanrıları), bilişsel işlev ve kişilikte yıkımla giden bozukluklardan söz edilmektedir.

Kişilik Bozuklukları Ve Borderline Kişilik Bozukluğu

Kişilik bozuklukları genel olarak 3 ayrı küme içinde sınıflandırılır.

Panik Bozukluğu

Panik atak ve panik bozukluğu benzeri bir tablo ilk kez Amerikan iç savaşında Da Costa sendromu (irritabl kalp sendromu) olarak tanımlanmıştır.

Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB)

Latince obsideratum sözcüğünden gelen obsesyon kelime anlamı olarak kuşatma demektir. Psikiyatri ve psikolojide ise yineleyici, zorlayıcı, zihne istem dışı giren, anksiyete yaratan düşünce, duygu, impuls veya imgelerdir. Kompulsiyon ise, yineleyici, bir amacı varmış gibi görünen, kişinin yapmak zorunda hissettiği motor veya mental eylemlerdir.

Psikiyatride Yeme Bozuklukları

Yeme bozuklukları sıklıkla anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu grupları altında sınıflandırılır.

Okul Çağı Çocuklarında Depresyon

Depresyon her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Aileler çoğu kez bu yaştaki çocuklarda depresyon görülebileceğine inanmadıklarından, çocukların tanı alması gecikebilmektedir.

Çocuklarda Anksiyete Bozuklukları

Okula başlama, yeni arkadaş edinme, arkadaş kaybetme, okul değiştirme, ev veya şehir değiştirme, aileye yeni kardeş gelmesi, boşanma veya ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi kısa süreli, duruma bağlı, hayal kırıklığı yaratıcı olaylarda anksiyete yaşanması her çocuk için normal bir davranıştır. %15 civarında çocukta ise bu sosyal ve akademik fonksiyonları bozucu, normal gelişimi zayıflatıcı bir durum olarak anksiyete bozukluğuna döner.

Psikodinamik Terapi İle Anksiyete Tedavisi

Psikodinamik veya psikanalitik psikoterapi, Freud’un hastalarından problemlerini içlerinden geldiği gibi, yüksek sesle anlatmaları tekniği ile başlamış olup, günümüzde gelişerek devam etmektedir.

Anksiyete Bozukluklarında İlaç Tedavisi

Panik bozukluk, özgül fobi, sosyal fobi, obsesif kompülsif bozukluk, posttravmatik stres bozukluğu ve yaygın anksiyete bozukluğu, DSM-IV psikiyatri sınıflamasına göre anksiyete bozuklukları olarak isimlendirilmektedir. Bu hastalıklar hemen hemen aynı temel işlemin farklı ciddiyet ve karmaşıklıktaki temsilleridir.

İntihar

İntihar sözcüğü dilimize ilk kez Tanzimat dönemiyle girmiş, Latince ‘’suicide’’ kelimesinden köken alan, kendini katletme anlamında kullanılan bir terimdir. Türkçe karşılığı özkıyım olarak verilebilir.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)

Dikkat uyarılma, uyanıklık, konsantrasyon, motivasyon, uygun uyaranın seçilip uygun olmayanın dışlanması gibi bir çok işlevin kompleks biçimde çalıştığı karmaşık bir kavramdır. Uyanık ve uyarılmış olmak dikkat için olmazsa olmaz bir gereklilik iken aşırı uyarılmış olmak dikkati toplama özelliğini negatif etkiler.

Madde Kullanımı ve Madde Bağımlılığı

Kötüye kullanım ve bağımlılık potansiyeli olan, burna çekme, dumanını içe çekme, enjeksiyon benzeri bir çok yolla alınabilen, duygudurum, algılama, biliş ve tüm beyin işlevlerinde değişiklik yaratan eroin, kokain, esrar, amfetamin, sedatif hipnotik ilaçlar, kokain, alkol gibi doğal veya sentetik her türlü kimyasal, madde olarak isimlendirilir.

Doğum Sonu Psikiyatrik Bozukluklar

Gebelik hızlı hormonal ve fizyolojik değişiklikler yanında psikolojik uyum mekanizmalarını da etkileyen, fizyolojik, psikofizyolojik ve psikososyal bir süreçtir. Bu dönemde bazı psikiyatrik hastalıklara eğilim artmaktadır. Bir çok kadın sorun yaşamazken bazı kadınlarda ise ılımlı psikiyatrik belirtilerden hastaneye yatacak derecede ağır psikiyatrik bozukluklara kadar değişen psikopatolojiler görülebilmektedir.

Duygudurum Bozuklukları

Neşe, üzüntü, öfke, kin, nefret, korku, bunaltı, kaygı gibi duygusal tepkiler duygulanım olarak tanımlanır. Algılamak, tanımak, değerlendirmek, neden sonuç bağlantısını kurmak, hafızaya almak gibi zihinsel yetiler ise bilişsel süreçlerdir.

Yaygın Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Nedir? Belirtileri Nelerdir? Kidolog

Yaygın Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Nedir? Belirtileri Nelerdir? Kidolog

Anksiyete: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Yaygın anksiyete bozukluğu belirtileri, tanı yöntemleri ve etkili tedavileri hakkında bilgi edinin, yaygın kaygılarla başa çıkmanın yollarını keşfedin!

Yaygın (Genel) Anksiyete Bozukluğu

Yaygın anksiyete bozukluğu günlük yaşamı sürdürmek hakkında sürekli ve aşırı derecede endişe haline neden olan bir akıl sağlığı sorunudur. İş, sağlık, ekonomik durumlar, okul ya da sosyal ilişkiler gibi konularda gerçekçi olmayan endişeler hayat kalitesini olumsuz yönde etkiler. Günlük şeylerle ilgili yoğun ve aşırı endişeler kontrol edilemez boyutta olur.

Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler her zaman ve her durumda olabileceklerin en kötüsünü bekleme eğilimindedirler. Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler, gün boyunca endişesini kontrol etmekte zorlanması yanı sıra bu bozukluğun belirtisi olan üç veya daha fazla semptom gösterdiğinde teşhis edilebilir.

Ortaya çıkan semptomlar bu tarz bir anksiyete bozukluğunu belirli bir stres etkisinden kaynaklı, sınırlı süre için geçerli olan normal endişelerden ayırır. Yaygın anksiyete bozukluğu belirtileri, tanı yöntemleri ve etkili tedavileri hakkında bilgi edinin, yaygın kaygılarla başa çıkmanın yollarını bu yazımızda keşfedebilirsiniz.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nedir?

Bir dizi farklı durum, olay veya farklı konular hakkında sürekli ve aşırı endişe ile karakterize edilen yaygın anksiyete rahatsızlığı sık görülen ruh sağlığı sorunları arasında yer alır. Ara sıra endişelenmek ya da kaygı duymak hayatın en doğal parçasıdır. Birçok insan para, sağlık ya da iş gibi konularda kaygılar duyabilir. Ancak bu tarz bir anksiyete bozukluğu olan kişiler bunlar ve diğer şeyler hakkında herhangi bir neden olmadığında bile sürekli gergin ve endişeli hissederler.

Hayatı nasıl yaşadığınıza dair kalıcı korku ve endişe duyguları yaygın anksiyete bozukluğunun temel özelliğidir. Her yaşta ortaya çıkabilen bu tarz anksiyete bozukluğu günlük şeyler hakkında aşırı endişe halinde olmakla ilgilidir. Kişinin hayatında öne çıkan konular endişe sebebi olabilir ve anksiyeteyle başa çıkmakta zorlanabilirsiniz. Görünürde bir neden yokken bile endişeli hissetmek yaygın anksiyete bozukluğunun temel özelliklerinden biridir. Örneğin, kişi kendisinin ve yakınlarının güvenliği hakkında aşırı endişe duyabilir. Sürekli kendisine ve sevdiklerine kötü bir şey olacağını düşünebilir. Bu tür yoğun ve aşırı kaygılar iş ya da sosyal hayat gibi alanlarda önemli ölçüde sıkıntılara neden olur. Endişe dünyası içerisinde kaybolabilir yani bir endişeden diğerine geçebilir. Ayrıca bu durum yaşa veya sosyal statüye göre de değişebilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Nedenleri

Yaygın anksiyete bozukluğunun nedenleri tam olarak bilinmese de genel bazı nedenlerden söz etmek mümkündür. Genel anksiyete bozukluğunun nedenleri kişiden kişiye değişebilir. Genel olarak bu tarz anksiyete bozukluğunun nedenlerinin genetik, biyolojik ve çevresel faktörlerin karmaşık bir kombinasyonu olduğu düşünülmektedir.

Birinci derece biyolojik akrabaların bu rahatsızlığa sahip olması riski artırır. Beynin çeşitli alanları, biyolojik süreçler korku ve kaygıda önemli roller oynar. Sosyal anksiyetede olduğu gibi çevresel faktörler de yaygın anksiyete rahatsızlığı yaşama riskini artırabilir. Sosyo - ekonomik durumların da kaygı bozukluğu yaşama riskini etkilediği düşünülmektedir. Ekonomik zorluklar yaşayan kişilerde kaygı bozuklukları sık görülmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğunun genel nedenleri arasında şunları sayabiliriz,

Travmatik bir olay yaşamak Stresli bir ortamda olmak Kronik bir hastalıkla yaşamak Çocukluk döneminde kötü olaylara maruz kalmak Ailede hastalık öyküsünün olması Madde kullanımı Hormonları artıran hipertiroidizm gibi tıbbi durumlar Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tanısı Nasıl Konmaktadır?

Yaygın anksiyete bozukluğunun teşhis edilmesi için semptomların 6 ay ve daha uzun sürede ortaya çıkmış olması gerekir. Bu tarz anksiyete bozukluklarının farklı türleri olabilir. Yaygın anksiyete bozukluğu f41.1 hastanın birçok korku ve endişesinin olduğu hastalık kodunu ifade eder. Bu tür bir tanının konması için hastanın başka sağlık sorunları olup olmadığı çok iyi araştırılmalıdır. Uzman doktor belirtileri değerlendirerek yaygın anksiyete bozukluğu f41.2 gibi depresif bozukluk karma hastalık teşhisi de koyabilir.

Hasta olarak başvuran kişinin semptomları, tıbbi geçmişi, şu anki sağlık durumu veya travma yaşayıp yaşamadığı gibi faktörler tanı koymada etkilidir. Yaşanan semptomlar kişiden kişiye değişirken tanı koyma süreci de farklılık gösterebilir. Bu açıdan kişiye özgü psikolojik durumlar analiz edilmelidir. Yapılan analizler sonucunda farklı ruh sağlığı sorunları da ortaya çıkabilir. Yaygın anksiyete bozukluğu genellikle depresyon, panik atak gibi rahatsızlıklarla birlikte görülebilir. Tanı koyma sürecinde hasta-doktor iletişimi oldukça önemlidir. Kişinin başına gelen durumları doğru bir şekilde ifade etmesi tanının daha kolay konmasına yardımcı olur.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Yaygın anksiyete rahatsızlığı herkeste görülmekle birlikte farklı belirtiler ortaya çıkabilir. Ancak genel olarak görülen ve aynı olan bazı belirtiler de vardır. Bazı hastalarda belirtilerin hepsi görülürken bazı hastalarda birkaç belirti öne çıkabilir. Yaygın anksiyete belirtileri hem fiziksel hem de psikolojik belirtiler olarak meydana gelir. Yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerde ortaya çıkan belirtiler şunlardır,

Huzursuzluk Gergin veya sinirli hissetmek Kolayca yorulmak Nefes darlığı Kalp çarpıntısı Sık idrara çıkma Baş dönmesi Mide bulantısı Sıcak basması Terleme Konsantrasyon zorluğu. Kas gerginliği. Baş ağrıları, kas ağrıları, karın ağrıları veya açıklanamayan ağrılar. Uykuya dalma ve/veya uykuyu sürdürmede zorluk. Kararsızlık-yanlış karar verme korkusu Sürekli ve aşırı endişe durumu Belirsizlikle başa çıkmada zorluk Durumları ve olayları tehdit olarak algılamak Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tedavileri

Yaygın anksiyete, tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır. Özellikle de erken teşhis ve erken yardım alma tedaviyi oldukça kolaylaştırır. Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde terapi ve anksiyete ilaçları tercih edilebilmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisi süreçlerinde sıklıkla tercih edilen yöntemleri kısaca şu şekilde açıklayabiliriz.

Bilişsel Davranışçı Terapi, Yaygın anksiyete bozukluğunda sık kullanılan bir tedavi yöntemidir. Bilişsel davranışçı terapi farklı düşünme, farklı davranma ve durumlara farklı tepki verme yollarını öğretir. Kabul ve Kararlılık Terapisi: Bu terapi yöntemi de yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde tercih edilen diğer bir tedavi seçeneği olarak görülebilir. Bu terapi daha çok farkındalık ve hedef belirleme üzerine yoğunlaşır. Psikoterapi Yöntemleri: yaygın anksiyete bozukluğunda oldukça faydalı olan yöntemlerdir. Genellikle konuşma terapileri ve ilaç tedavileri bir arada yürütülür.

Kuruntu hastalığı olarak da anılan yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde hastanın başka sağlık sorunları olup olmadığı çok iyi analiz edilmelidir. Birçok durumda hastalar başka ruh sağlığı sorunlarını anksiyete ile birlikte yaşar. Yaygın anksiyete bozukluğu tedavileri arasında bilişsel davranışçı terapi ve kabul-kararlılık terapisi öne çıkan terapi yöntemleridir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Sıklığı Nedir?

Yaygın anksiyete bozukluğunun hayat boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Yaygın anksiyete bozukluğunun yaşanma sürecinde endişe hali en az altı ay boyunca hemen hemen her gün ortaya çıkar.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Hangi Rahatsızlıklarla Beraber Görülür?

Yaygın anksiyete bozukluğu çoğu zaman başka ruh sağlığı sorunları ile birlikte yaşanır. Tanı koyma sürecinde başka rahatsızlıkların varlığı ortaya çıkabilir. Örneğin, kişi depresyon geçirirken anksiyete krizleri de yaşayabilir. Yaygın anksiyete bozukluğunun birlikte görüldüğü rahatsızlıklar:

Şizofreni Depresyon Panik Bozukluğu Sosyal Fobi Özgül Fobiler Fiziksel Hastalıklar Psikoaktif Maddelere Bağlı Entoksikasyon ve Yoksunluk Durumları Yaygın Anksiyete Bozukluğunu Ne Tetikler?

Yaygın anksiyete bozukluğu gündelik hayattaki birçok etkenden tetiklenebilir. Duygusal durumlar, sosyo ekonomik değişimler, sosyal ilişkiler gibi durumlar tetikleyici durumlar yaratabilir. Yaygın anksiyete bozukluğu korku ve kaygı yaratacak durumlardan tetiklenebilir. Belirsizlik ve kaygı durumları tetikleyici olabilir. Yaygın anksiyete bozukluğunu tetikleyen şeyler:

Genetik yatkınlıklar Çevresel stres faktörleri Beyin kimyasındaki düzensizlikler Diğer hastalıklara bağlı komplikasyonlar Belirsizlik yaratan durumlar Sosyo-ekonomik değişimler İnsan Neden Kendi Kendine Kuruntu Yapar?

Genetik yatkınlık, travmatik olaylar, beyin kimyası, çevresel stres faktörleri gibi nedenlerden ötürü insan kendi kendine kuruntu yapmak şeklinde davranış gösterebilir. Kuruntu yapmak belli ölçüde normal sayılabilir. Aşırı ve sürekli kuruntu yapmak yaygın anksiyete bozukluğuna işaret edebilir. Tekrarlayan ve çözülemeyen kuruntular ciddi ruhsal sağlık sorunlarına yol açabilir. İnsanların neden kuruntu yaptığına dair net bilgiler ortaya konmamıştır. Ancak kalıtsal nedenlerin daha önde olduğu söylenebilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tedavisinde Hangi Terapi Yaklaşımları Kullanılır?

Yaygın anksiyete tedavisinde en etkili olan terapi yöntemi bilişsel terapidir. Bu terapi yönteminde farklı davranmaya, farklı düşünmeye ve durumlara farklı tepkiler vermeye odaklanılır. Kabul ve kararlılık terapisi de bu rahatsızlığın tedavisinde tercih edilebilen bir diğer terapi yöntemleri arasındadır. Yaygın anksiyete tedavisinde kullanılan tedavi yaklaşımları,

Bilişsel Davranışçı Terapi Kabul ve Kararlılık Terapisi Gevşeme Terapisi Psikoterapi Yaygın Anksiyete Bozukluğunda İlaç Kullanımının Etkisi Nedir?

Yaygın anksiyete bozukluğunda terapi ile birlikte ilaç kullanımı da tercih edilir. Kaygı bozukluklarında sıklıkla Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri (SSRI'lar) Trisiklik Antidepresanlar Beta Blokerler Antipsikotikler gibi ilaç grupları kullanılır. Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde ilaçla tedavisi şekli etkili bir tedavidir. Psikoterapi ile birlikte uygulanan ilaç tedavileri olumlu sonuçlar verebilir. İlaç tedavisinin nasıl olacağını, hangi ilaçların tercih edileceğini ve ne kadar süreceğini hastanın durumuna göre uzman doktor karar belirler.

*Bu yazıda yer alan görsel yapay zeka uygulamasıyla üretilmiştir.

Yaygın Anksiyete Bozuklulukları

Yaygın Anksiyete Bozuklulukları

Lösante Blog

Kişilerin günlük olaylar karşısında hafif bir tedirginlik duygusundan panik derecesine kadar değişik yoğunluklarda kaygı yaşayabilir. Aslında kaygı günlük hadiselerde herkesin karşılaştığı bir ruh halidir ve aşırı boyutlara ulaşmadıkça bir teşvik aracı olarak insanlara yardımcıdır. Yetişmesi gereken bir iş, sınav, sağlık, para, çocuklar ve aileyle ilgili sorunlar birçok insanı kaygılandırabilir. Kaygı, ancak kişinin günlük aktivitelerini aksatacak hale gelerek başlı başına bir problem meydana getirdiğinde artık hastalık adını alır ve tedavi edilmelidir.

Yaygın Anksiyete veya Kaygı Bozukluğu Nedir?

Duruma yaygın kaygı bozukluğu denmesinin nedeni kişinin sadece belli durumlarda değil, hemen her durumda (belirli bir yer, zaman ya da olaya bağlı olmaksızın) az yada çok kaygı yaşamasıdır. Panik bozukluklarından bu yönden ayrılmaktadır.

Yaygın kaygı bozukluğu olan kişilerde ise “sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe durumu” söz konusudur. Aşırı endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler ve hatta olağan yaşam etkinliklerini sürdürmesini engeller. Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler, her şey kendi denetimlerinin dışındadır, iyi bir olasılık ya da geriye dönüş mümkün değildir.

Yaygın kaygı bozukluğunda aşırı endişe ve kaygı hali genellikle sağlık, aile, para ya da iş gibi konularla ilgilidir. Denetlenemez nitelikte olan endişe hali en az altı ay boyunca hemen her gün vardır ve gün boyunca sürer.

Yaygın Kaygı Bozukluğu ne kadar sık görülür ? Hangi yaşlarda başlar ?

YKB’nun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Başka bir deyişle, her 100 kişiden 5-6’sı yaşamlarının herhangi bir zamanın bu rahatsızlığı yaşayabilir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı artar. YKB yaşlılıkta en sık görülen kaygı bozukluğudur.

Bu sık rahatsızlık genellikle 20’li yaşlardan önce başlayarak, inişli bir seyir izler. Kaygı bozuklukları depresyon ve alkol bağımlılığı gibi bazı hastalıklara da eşlik edebilmektedir.

Yaygın Kaygı Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Gerçek bir neden yokken ya da nedeni olsa bile durumla uygunsuz olan, aşırı olan denetlenemeyen nitelikteki endişe hastalığın temel belirtisidir. Genelde kişi, endişelerinin aşırı olduğunun farkındadır, ancak endişelenmelerini denetleyemezler ve bir türlü sakinleşemezler. Çevrelerinde “aşırı evhamlı” olarak tanınırlar.

Yaygın kaygı hali, huzursuzluk veya kendini tetikte hissetme, çabuk yorulma, odaklanma güçlüğü, unutkanlık hissi, sinirlilik, kas gerginliği, titreme ve seğirmeler, kas ve baş ağrıları, yutma problemleri ve uyku bozukluğu belirtilerinin tamamı ya da bir kısmı ile birlikte bulunur ve kişinin hayatını olumsuz yönde etkileyecek niteliktedir.

Yaygın kaygı bozukluğuna sıklıkla sanki fiziksel bir hastalık varmışçasına kendini gösteren bazı bedensel belirtiler eşlik eder. Bunlar nedensiz yorgunluk, baş ağrısı ve kas ağrıları, yutma güçlüğü, titreme ve seğirmeler, terleme, tahammülsüzlük, bulantı, sersemlik hissi, sıcak basması gibi fiziksel yakınmalardır. Bu nedenle yaygın kaygı bozukluğu olanlar sıklıkla diğer branş hekimlerine bu şikayetleri nedeniyle baş vurabilmekte veya acil servislere gitmektedirler.

Teşhis nasıl konulur?

Yaygın kaygı bozukluğu muhtemel bir tanı olarak her hekim veya klinik psikologlar tarafından konabilir. Ama teşhis psikiyatristler tarafından doğrulanmalıdır. Teşhis sürecinde belirtilerin bedensel ve diğer ruhsal rahatsızlıklardan ayırt edilmesi gerekir. Bu amaçla ayrıntılı fizik muayene, çeşitli kan tetkikleri, görüntülemeler ve gerekirse diğer branş hekimlerinden konsültasyon istenir.

Yaygın Kaygı Bozukluğu Nasıl Oluşur?

Stresler ve yaşanan ruhsal travmalar yaşam olayları yaygın kaygı bozukluğunun gelişiminde önemli rol oynar. Aile eğitimi ve kaygılı yetiştirme tarzı çok önemlidir. Çocukluk dönemi ve genç erişkinlik çağları arasında başlayan kaygı bozukluğu yavaş ve sinsi bir gelişim gösterir. Hastalık kesintisiz bir seyirden ziyada iyileşmeler ve alevlenmelerle kendini gösterir.

Stresli yaşam olayları olduğunda belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Hastalığın oluşmasında “kalıtsal etkenler, beyindeki nörokimyasal değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres verici yaşam olayları” etkilidir.

Yaygın Kaygı Bozukluğu Tedavi Edilebilir mi?

YAB tedavi edilebilir bir hastalıktır, hastaların çok büyük bir kısmı tedavilerden yarar görür.

Psikoterapi ya da ilaç tedavileri uygulanabilir. Bu yöntemlerden birinin ya da birlikte uygulanmasının etkin olduğu gösterilmiştir.

Hangi tür tedavinin size uygun olabileceğine doktorunuzla birlikte karar vermek yerinde olacaktır. Bir kişi için uygun olan bir tedavi, diğeri için uygun olmayabilir.

Yaygın kaygı bozukluğunun önde gelen tedavisi uygun şekilde seçilmiş antidepresanlardır.

Tedaviye bazen de kısa süreyle benzodiazepin grubu sakinleştirici ilaçlar eklenmektedir. Bu grup ilaçlar bağımlılık riski içermekte olup ancak “doktorunuzun önerdiği dozlarda ve sürede” kullanıldığında etkili ve güvenli kullanılabilir.

İlaç tedavisi tek başına ya da gereğinde bilişsel-davranışçı terapi ile birlikte uygulandığında %90’lara ulaşan oranlarda başarılı olunmaktadır.

Tedavinin amacı kaygı ve gerginliğin hızla tedavi edilmesidir. Tedavide kullanılan ilaçların ciddi yan etkileri ve bağımlılık riskleri yoktur. Ancak ilaçların alımı sırasına periyodik olarak yapılması gereken laboratuvar ve EKG kontrolleri ihmal edilmemelidir.

İlaç tedavisinin etkisi birkaç haftadan önce başlamayacaktır. İlaç tedavisi belirtiler tamamen düzelene kadar sürmelidir. Tam düzelme sağlandıktan sonrada tedaviye en az 1 yıl daha devam edilmelidir.

Yaygın kaygı bozukluğu tedavi edilmediği takdirde yıllarca sürerek, kişide önemli bir yeti yitimine yol açar. İleri dönemlerde hastalarda mevcut rahatsızlıklarına ikincil olarak depresyon gelişebilir. Ayrıca eşlik eden bedensel rahatsızlık bulunsun bulunmasın aşırı kaygı halinin tedavi edilmesi hipertansiyon ve kalp-dolaşım sistemi ile ilişkili risklerin azaltılması noktasında önemli bir adımdır.

Hastalar huzursuzluk ve sıkıntıları için kısa süreli rahatlatıcı etkilere sahip olduğundan alkol kullanmaya başlayabilirler veya kullandıkları alkol miktarını artırabilirler. Bu sebeplerle hastalığın daha başlangıç aşamasında tedavi edilmesi büyük önem taşır.

Antidepresanlar hakkında hastaların ciddi kaygıları var, zaten bu hastalar kaygı bozukluğu olan insanlar, acaba bilinmesi gereken birkaç hususu burada vurgulayabilir misiniz?

Bu ilaçlar kesinlikle doktor gözetiminde kullanılmalıdır. İlaçların etkilerini gösterebilmeleri için az 2-4 hafta kadar beklenmelidir. Bu ilaçların genellikle derhal açığa çıkan rahatlatıcı etkileri bulunmamaktadır. Hatta tedavinin başlangıcında bir kısım şikayetlerinizde geçici bir şiddetlenme görülebilir. Kullandığınız ilacın yeterli gelip gelmediğine, ilaç değişikliğine, etkiyi güçlendirme amacıyla ilave ilaç gerekip gerekmediğine hekiminiz karar vermelidir.

İlaçların tedavi sonunda kesilmesi kararını da doktorunuzla tartışarak onun önerileri doğrultusunda vermelisiniz. Sanılanın aksine antidepresanlar etkilerini uyuşturarak yapmazlar. Antidepresan kullandığınız takdirde düşünme ve karar verebilme işlevleriniz olumsuz etkilenmeyecektir. Antidepresanlar kesinlikle bağımlılık yapan ilaçlar değildirler. Antidepresan ilaçlar ile ilişkili görülen yan etkiler genellikle hafif olup, kısa sürelidir. Genellikle tedavinin ilk haftasında görülürler. Bunlar bulantı, kusma, baş ağrısı, sersemlik hissi gibi belirtilerdir. Daha uzun süreye yayılan yan etkiler arasında da cinsel isteksizlik, sertleşme ve boşalma güçlüğü yer alır. Kilo alımı ise ilaçların sadece bir grubunda rastlanan bir yan etki olup genellikle aşırı boyutlara ulaşmamaktadır. Bu tür yan etkileri hekiminizle paylaşmaktan çekinmeyin, bundan memnun kalacaktır. Tedavi sırasında beklenmedik bir etki gördüğünüzde mutlaka hekiminize başvurunuz.

Psikoterapi

Yaygın kaygı bozukluğunda etkisi gösterilmiş olan terapi türü bilişsel davranışçı terapidir. İlaç tedavisine ek olarak uygulanabilecek psikoterapi ile kişinin olumsuz düşünce ve davranış biçimlerinin değiştirilmesi ve hastalıkla mücadele etmesi için daha aktif olması amaçlanır. Terapi 6-12 seans kadar sürmektedir.
Bilişsel davranışçı terapide hasta öncelikle hastalığının ne olduğu ve sebepleri konusunda eğitilmektedir. Bunun yanı sıra nefes alma ve çeşitli gevşeme egzersizleri, stresle başa çıkma yöntemleri ile kişinin rahatlaması sağlanır. Bunun yanı sıra çeşitli ödevler verilerek kişinin kaygı verici durumlara karşı duyarsızlaşması sağlanır.

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU

Anksiyete: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Özet: Birçok kişi, olaylar karşısında duygusal tepkiler göstermekte ve sonrasında pişmanlıklar yaşamaktadır. Bu nedenle işinden ayrılan, küslükler yaşayan, boşanan, kandırılan sayısız örnek vardır. Bu örneklerin çoğunda ne yazık ki tanı dışı kalmış Yaygın Anksiyete Bozukluğu rol oynamaktadır.

Günlük olağan olaylar karşısında aşırı endişe ve üzüntü yaşanması yaygın anksiyete bozukluğunun başlıca özelliğidir.

Yaygın anksiyete bozukluğu hastaları, sorumluluklar, parasal sorunlar, aile bireylerinin sağlıkları, çocuklarının başına gelebilecek kazalar, arabanın tamiri, günlük ev işleri, randevularına yetişme gibi sıradan olaylar karşısında aşırı üzüntü ve endişe duyarlar. Bu endişeler hemen her gün yaşanır.

Yaşanan endişenin yoğunluğu, olayın gerçekleşebilme olasılığına oranla süre ya da görülme sıklığı bakımından umulandan çok fazladır. Kişi üzücü ve endişelendirici düşüncelere engel olamaz ve bu nedenle günlük faaliyetlerindeki verimlilik azalır.

Hastalarda soğuk nemli eller, terleme, ağız kuruluğu, bulantı, diyare, yutma güçlüğü, boğazda yumru hissi gibi anksiyetenin bedensel belirtileri yanında kolay yorulma, aşırı heyecan, konsantrasyon güçlüğü, çabuk sinirlenme, kas gerginliğine bağlı ağrılar, uyku düzensizliği gibi belirtiler de bulunur.

Kadınlarda erkeklere oranla 2 kat fazla görülmektedir. Toplumun yaklaşık %5’ini etkilemektedir.

Yaygın anksiyete bozukluğu olan birçok kişi, kendisini çocukluktan beri endişeli ve sinirli hissettiğinden söz eder. Tedaviye başvuran hastalardan alınan bilgiler, bu hastalığın genellikle çocukluk ve ergenlikte başladığına işaret etmekte ise de, 20 yaş sonrasında da ortaya çıkabilir. Stresli durumlarda alevlenen, kronik, dalgalı bir seyir gösteren yaygın anksiyete bozukluğu tanısı koymak için belirtilerin en az 6 aydır devam ediyor olması gerekmektedir. Tedavi edilmemiş olgularda zamanla tabloya depresyon yada obsesif kompulsif bozukluk gibi başka ruhsal bozukluklar eklenir.

Ayırıcı Tanı

Yaygın anksiyete bozukluğu tek başına bir hastalık olarak kendini gösterebilirse de, sıklıkla panik bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, hipokondriazis, anoreksiya nervoza gibi diğer bozukluklara ek olarak bulunur. Günlük olaylar karşısında yaşanan normal anksiyeteden ayırt etmek güç olabilir. Normal anksiyete kontrol altında tutulup, ertelenebilirken, yaygın anksiyete bozukluğunda kişi endişelerini kontrol edemediğinden yakınır ve işlevselliği bozulmuştur.

Yaygın anksiyete bozukluğu göreceli olarak kolay tedavi edilebilen bir ruhsal bozukluktur. Bilişsel davranışçı yaklaşımlar ve ilaçlarla genellikle çok olumlu sonuçlar alınır.

Tedavi güven duyulan bir psikiyatrist kontrolünde gerçekleşmelidir. Alkol ve sigaradan uzak durmanın, düzenli spor yapmanın ve sağlıklı beslenmenin tedaviye olumlu katkısı vardır. Tedavinin gereklerine uyum sağlanır ve bir süre sabır gösterilir ise hastaların tamamına yakın bir bölümünde iyileşme gerçekleşir.

Örnek Olgular:

Olgu 1: 57 yaşında, evli, 2 çocuklu, üniversite mezunu, emekli ama çalışmaya devam ettiğini belirten, kadın. Aslında hiçbir rahatsızlığı olmadığını, evlilik aşamasında olan kızıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle oluşan aşırı üzüntüler nedeniyle tedaviye başvurduğunu, aslında kızının psikiyatriste gitmesi gerektiğini ancak onu ikna edemediği için kendisinin geldiğini belirtiyor. 30 yaşlarında olan kızının başarılı bir öğrencilik yaşamı olduğu, hiçbir olumsuz davranışının görülmediği, 2 yıldır yakın bir ilde çalıştığı, son bir yıldır bulunduğu şehirde bir gençle görüştüğü ve evlenmeye karar verdiği, bu ilişkiyi duyan ailenin aşırı endişe yaşadığı anlaşılıyor. Damat adayını tanımadıklarını ama özenle yetiştirdikleri kızlarına uygun olmadığını düşündükleri için evliliğe karşı çıktıklarını, kızlarıyla ilişkilerinin bozulduğunu ifade ediyor. Son 6 aydır, sürekli bu olayı düşündüğünü, uyuyamadığını, iş veriminin düştüğünü, çabuk sinirlendiğini, vücudunun her yerinde ağrılar hissettiğini, unutkan olduğunu, son zamanlarda hiçbir şeyden zevk alamaz hale geldiğini belirtiyor. Araştırıldığında, çocukluktan beri kaygılı bir yapısı olduğu, bir misafir geleceği zaman bile uykularının kaçtığı, her işin zamanında ve mükemmel olmasına çalıştığı, herkesin sorununu çözmeye çabaladığı, duygusal yapısı nedeniyle ani tepki ve kararlar verdiği, sıklıkla pişmanlıklar yaşadığı ortaya çıkıyor. Aslında çok eski yıllardan beri Yaygın Anksiyete Bozukluğu rahatsızlığının olduğu, yeni olay karşısında bu denli ağır belirtilerin ortaya çıkmasının bu rahatsızlıktan kaynaklandığı kendisine açıklandı. İlaçlara karşı çok tepkili olduğunu belirtmesine karşın ikna edilerek tedavi başlatıldı. Düzenli aralarla görüşmelere geldi. 1 yılın sonunda, gerek bireysel mutluluğu gerekse ilişkileri bakımından tahmin edemediği kadar iyi hissettiğini belirtiyor ve tedaviye daha erken başvurmadığı için pişman olduğunu dile getiriyor.

Olgu 2: 44 yaşında, evli, 2 çocuklu, lise mezunu erkek. Maddi, ailevi yada başka hiçbir sorunu olmamasına karşın son zamanlarda yaşadığı mutsuzluk nedeniyle tedaviye başvurduğu, aslında yıllardır psikiyatriste başvurmayı düşündüğü ancak çeşitli çekinceleri nedeniyle bunu gerçekleştiremediği anlaşılıyor. Sorulduğunda, çocukluğundan beri endişeli, mükemmeliyetçi, çabuk sinirlenen ve hassas bir yapısı olduğunu, aile bireyleri başta olmak üzere, insanları üzmekten aşırı korktuğunu, bu nedenle sık sık suiistimal edildiğini hissettiğini ve kişilerarası ilişkilerde önemli sorunlar yaşadığını, çarpıntı, yorgunluk, baş ağrısı, mide krampları nedeniyle sık sık doktora gittiğini ancak önemli bir rahatsızlık bulunamadığını belirtiyor. Son aylarda yaşadığı mutsuzluğun nedeninin yıllardır var olan Yaygın Anksiyete Bozukluğu ile ilişkili olabileceği açıklandı, uygun tedavi başlatıldı. 6 ay sonrasında, yaşamında oluşan olumlu gelişmelere kendisinin bile inanamadığını ifade etti.

Olgu 3: 19 yaşında, üniversite sınavına hazırlanan, bekar, erkek. Lise son sınıfa kadar başarılı ve çalışkan bir öğrenci olduğu, lise son sınıfta aşırı sinirli olmaya başlamasının sınav stresi ve ergenlik olarak değerlendirilip önemsenmediği, çok çalışmasına karşın sınavda başarılı olamadığı, daha sonraki yıl sigara ve alkol kullanmaya başladığı, tüm önlemlere karşın madde kullanımının giderek artması üzerine aile tarafından tedaviye getirildiği anlaşılıyor. Araştırıldığında, yapı olarak endişeli olduğu, ailede de benzer özellikler olduğu için bu durumun bir problem olarak algılanmadığı belirlendi. Yaygın Anksiyete Bozukluğu teşhisiyle tedavi başlatıldı. Alkol kullanımına ihtiyaç giderek azaldı, ders çalışma düzenli hale geldi ve gerek başarı performansının gerekse çevre ilişkilerinin düzene girdiği gözlendi.

Hipokondriazis | Dr. Ayça Can Uz | Psikiyatrist,Terapist,Kadıköy

Hipokondriazis | Dr. Ayça Can Uz | Psikiyatrist,Terapist,Kadıköy

Hastalık Kaygısı Bozukluğu

DSM-5 tanı kitapçığı ile ilgili değişiklikler nedeniyle Hastalık Kaygısı Bozukluğunun toplumda görülme sıklığı bilinmemektedir. Ancak eski tanısal adlandırma olan Hipokondriasis ile ilgili veriler %4-6 oranında toplumda görüldüğünü göstermektedir. Bunların bir kısmı tabiki Bedensel Belirti Bozukluğudur. Diğer bir araştırmaya göre, genel nüfusta insanların %15'e yakını hasta olacaklarına ve aciz duruma düşeceklerine dair endişe duymaktadır. Bu bozukluğun tanısının yaşlı kişilerde gençlere göre daha sık konulması beklenebilir. Irk, cinsiyet, sosyal statü, eğitim düzeyi ve medeni durum ile ilişkili görülmemiştir. Hastalık Kaygısı Bozukluğunun genellikle erken ya da geç orta yaşta başlar ve yaşla birlikte durum ağırlaşır. Sıklıkla ileri yaşta Hastalık Kaygısı Bozukluğu olan kişilerin endişelerinin odağı hafızanın kötüleşmesi ve bunama ile ilgilidir.

Hastalık Kaygısı Bozukluğunun risk faktörleri nelerdir? Önemli bir yaşam olayının stresini yaşıyor olmak Ciddi bir hastalık şüphesi ile takip edilip altından basit bir sağlık sorunun çıkmış olması Çocukken istismar hikayesi Çocukken ciddi bir hastalık geçirmiş olmak Çocukken ebevenlerinden birinin ciddi bir hastalık yaşamış olması Endişeli kişilik örgütlenmesi Sağlık konusuyla ilgili yoğunlaşmış aşırı internet kullanımı Hastalık Kaygısı Bozukluğu neden görülür?

Tam olarak nedeni bilinmemektedir. Bedensel belirti bozukluğu için düşünülen sosyal öğrenme modeli bu hastalık için de uygulanabilir. Bu bağlamda, hastalık korkusu, aslında hastayı gündelik hayatın içinde başa çıkılamaz ve çözülemez gibi görünen sorunlarıyla yüzleşmemek için hasta rolünü oynayabilme beklentisi olarak görülür. Böylelikle olağan görev ve zorunluluklarından kurtulmak için bir kaçış imkânı bulur.

Psikodinamik yaklaşıma göre, insanlara yönelik saldırgan ve düşmanca isteklerini kendi bedenine yönlendirerek basit fiziksel yakınmalar ya da hasta olma korkusu yaşarlar. Hastalık kaygısı bozukluğu olan hastaların öfkesi, hipokondriasis hastalarında olduğu gibi geçmiş hayal kırıklıkları, reddedilmeler ve kayıplardan köken alır. Benzer şekilde, hastalık korkusu suçluluk hissine karşı bir savunma olabilir. Olmasından korkulan hastalık doğuştan beri kötü olduğu duygusu ile cezalandırma ya da geçmişteki gerçek veya hayali hataların sonucu olarak bedel olarak görülebilir. Hastalık korkusu ayrıca düşük özsaygının yansıması ve kendisiyle aşırı uğraşmanın bir işareti olarak da görülebilir. Kişinin korktuğu hastalık veya sıklıkla sorun yaşadığı organ, aynı zamanda bilinçdışı çatışmaların bir sembolü olabilir.

Kişinin geçmişinde ebeveyneleri ile olan deneyimleri de önemlidir. Örneğin, belirli bir hastalık sonucu ölen ebeveyn nedeniyle o hastalığın kendisinde gelişeceği korkusu, çocuk için bir uyaran olabilir. Ya da çocukken kendisinde ya da yakınında deneyimlenen bir hastalık ile ilgili tıbbi yetersizliklere maruz kalınması sağlık hakkında işlevsel olmayan düşünceleri ortaya çıkarabilir. Sağlıkla ilgili aşırı kaygılı olan ebeveynler ile büyümek ve kendi sağlıkları veya çocuklarının sağlığı ile ilgili aşırı endişeli tutumları yine işlevsel olmayan düşünceleri oluşturabilir. Sonraki tetikleyici olaylarda bu düşünceler aktive olur ve olumsuz otomatik düşüncelerin oluşumuna hizmet eder . Genel olarak fiziksel belirtilere hem kendi yaşantımızda hem de çevremizde çok yaygın olarak rastladığımızdan, herhangi bir tetikleyici bu bireylerde yeniden işlevsel olmayan sağlık kaygısının ortaya çıkmasına katkıda bulunacaktır.

Hastalık Kaygısı Bozukluğu tanısı nasıl konulur?

Hastalık kaygısı bozukluğunun DSM-5'te yer alan temel tanı ölçütü, bedensel bir belirti olmamasına ya da varsa bile ağır olmamasına karşın, ciddi bir hastalığı olduğunu ya da olacağına dair yanlış inanışla ilgili hastalarda zihinsel meşguliyetin olmasıdır. Bu endişesi en az 6 ay sürmeli ve tıbbi ve nörolojik muayenelerde herhangi patolojik bir belirti olmamalıdır. Bu inanış bir sanrı yoğunluğunda olmamalıdır. Sadece dış görünüşle ilgili rahatsızlık hissi ile sınırlı olmamalıdır (o durumda beden dismorfik bozukluk tanısı daha uygundur). Hastalıkla ilgili kaygı, hastanın hayatında yoğun sıkıntı yaratıp, yaşamın önemli alanlarında işlevsellikte bozulmaya neden olmalıdır.

Hastalık Kaygı Bozukluğu’nun iki tipi vardır, bu hastalığa sahip bazı kişiler sık sık doktora giderken (bakım arayan tip), bazıları gerekli hallerde bile gitmezler (bakımdan kaçan tip). Hastaların büyük çoğunluğu bakım arayan tiptir.

Hastalık kaygısı bozukluğu diğer tibbi durumlardan ayırt edilmelidir. Maalesef bu hastalar zaman içinde genellikle kronik yakınmacı' olarak etiketlenirler ve umursanmazlar. Ayrıntılı tıbbi değerlendirmeleri bu nedenle yapılmayabilir. Bu nedenle psikiyatrın aynı zaman da bir hekim de olarak hikayeyi dinlemesi ve eksik olduğunu düşündüğü tetkik ve muayeneler var ise hastayı yönlendirmesi yerinde olacaktır.

Hastalık kaygısı bozukluğu olan hastalar ile bedensel belirti bozukluğu olan hastaları birbirinden ayıran temel nokta, hastalık kaygısı bozukluğunda endişe belli bir hastalığa sahip olmaya yönelik iken, bedensel belirti bozukluğunda endişe daha çok var olan belirtilere yöneliktir. Ancak her ikisi endişe de, değişken derecelerde her iki hastalıkta da bulunabilir. Hastalık kaygısı bozukluğuna sahip hastalar, bedensel belirti bozukluğuna sahip hastalara göre daha az belirtiden yakınır. Bedensel belirti bozukluğu genellikle 30 yaşından önce başlar, ancak hastalık kaygısı bozukluğunun başlangıç yaşı daha az özgüldür.

Hastalık Kaygısı Bozukluğu tedavi edilmezse ne olur? Sağlıkla ilgili aşırı endişeler çevresindekilerin hem devamlı aynı şeyleri dinlemekten ötürü sinirlerini bozduğundan hem de eşlik etmeleri veya sürekli rahatlamya çalışmalarından dolayı kendi hayatlarına da engel olduğundan, aile ile ve arkadaşlarıyla ilgili ilişki sorunlarına neden olur. Sürekli doktor randevuları ve tekrarlayan testler nedeniyle işten sık izin alma veya işe gelememe nedeniyle iş performansında düşme yaşanır. "
Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir? | Evimdekipsikolog | Blog

Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir? | Evimdekipsikolog | Blog

Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Hepimiz günlük yaşamımızda pek çok şeyden korkar, kaygılanırız. Bu iki kavram günlük hayatta birbirleriyle eş anlamlı olarak kullanılsa ve birbiriyle ilişkilendirilse de aslında farklıdırlar. Korku, nesnesi ve kaynağı daha belirgin, şu anda var olan tehdit/tehlikelere yönelik görülen, şiddetli hissedilen, fakat daha kısa süreli devam eden bir duygudur. Kaygı ise geleceğe dönük, içinde belirsizlik barındıran, daha yaygın, daha az şiddetli ama daha uzun süreli hissedilen bir duygu olarak görülür.

Anksiyete, daha bilinen ismiyle kaygı, literatürde rahatsızlık veren korku, endişe ve tedirginlik hali olarak tanımlanmaktadır. Hepimiz önemli bir sınava girerken, bir sunum yapacağımızda ya da yeni bir işe başlarken kaygılanabiliriz. Kaygı, herkes tarafından belli zamanlarda yaşanabilecek normal bir tepkidir. Bu nedenle kişinin zaman zaman kaygı yaşaması, belli durumlarda kaygının ortaya çıkması son derece doğaldır. Fakat şiddeti arttığında gündelik işlerimizi sürdürmemizi etkileyebilir, iş hayatımızda performansımızı düşürebilir, aile ve sosyal yaşantımızı ketleyebilir ve işlevselliğimizde olumsuzluklara sebep olabilir.

Kaygı, tehdit olduğundan fazla tahmin edildiğinde, tehdide yönelik verilen tepki aşırı ve uygunsuz olmaya başladığında patolojik olmaya başlar. Eğer kaygı tepkileri sıklıkla ortaya çıkıyor ve hayatınızı sekteye uğratıyor, pek çok alanı etkiliyorsa bir rahatsızlık haline gelmiş olabilir.

Kaygı, yaşadığınız durumla orantısız şekilde yoğun ve şiddetliyse,
Kaygı tepkileri çok sık görülüyorsa,
Kaygı yaşamamak ya da kaygıyı azaltmak için kaygılandıran durum ya da mekanlardan kaçınma davranışı gelişmeye başladıysa,
Yaşadığınız kaygı iş, aile ve sosyal yaşantınızı etkiler hale gelmişse ve işlevselliğinizi olumsuz etkiliyorsa,

kaygı bozukluğu geçiriyor olabilirsiniz.

Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Türleri Nelerdir?

Kaygı/anksiyete pek çok farklı psikopatoloji için bir semptom olarak görülebilir. Yaşanılan kaygının türüne, ortaya çıktığı örüntülere, şiddeti ve süresine göre farklılaşan pek çok anksiyete bozukluğu vardır. DSM-5 tanı kitabına göre anksiyete bozuklukları kategorisinde,

Panik bozukluğu Sosyal anksiyete bozukluğu Agorafobi Yaygın anksiyete bozukluğu Özgül fobiler

yer almakdatır. Şimdi her birini teker teker inceleyelim.

1-Panik Bozukluk

Panik atak birdenbire başlayan, çok kısa sürede şiddetlenen, başı ve sonu belli yoğun korku nöbeti olarak tanımlanabilir. Panik atak yaşarken belirtiler genellikle 10 dakika içerisinde yoğunlaşır ve sonrasında yavaş yavaş azalır.

Panik atak sırasında kişilerde pek çok semptom açığa çıkabilir. Kişi çarpıntı ve kalp atışında yoğun bir hızlanma deneyimleyebilir, nefes darlığı ve soluğu kesiliyormuş gibi hissedebilir. Buna terleme ve titremeler, baş dönmesi, bulantı ya da karın ağrısı eşlik edebilir. Yaşanılan bu fiziksel semptomlara delirecekmiş gibi hissetme, kontrolünü kaybediyor olduğu düşünceleri eklenebilir. Kişi üşüme, ürperme hissedebilir ya da ateş basması yaşayabilir. Buna ek olarak, kişi gerçeklikten kopuyor gibi hissedebilir, ölmekten korkabilir.

Yaşanan panik ataklar beklemedik zamanlarda ortaya çıkıyor ve yineliyorsa, kişi panik atak geçirmekten korkar ve nöbetlerin sonucundan endişelenir hale geldiyse, atakların sonucu olarak davranış değişikliği gözleniyor ve kaçınma davranışları sergileniyorsa panik bozukluk olarak adlandırılır.

Birey ilk panik atağı sırasında kaygının bedensel duyumlarına fazlasıyla odaklanabilir ve paniğe yol açacak durumlardan kaçınma ihtiyacı açığa çıkabilir.

2-Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi)

Günlük hayat düzeni bireylerin sıklıkla iletişim ve etkileşim içinde olmalarını ve çeşitli etkinlikleri hayata geçirmelerini gerektirebilmektedir. Bazı bireyler bu süreçleri işlevsel düzeyde bir kaygı ile tamamlamaktadırlar. Bazı bireyler ise günlük hayattaki aktiviteleri ve kişilerarası etkileşimleri işlevsel olmayan ve hayatlarını sıkıntıya sürükleyecek bir kaygıyla devam ettirmektedirler. İşlevselliği sekteye uğratarak deneyimlenen bu kaygı günlük hayatın pek çok rutininde kendini göstermekte olup klinik alanda sosyal anksiyete bozukluğu olarak adlandırılmaktadır. Çok yaygın bir psikolojik bozukluk olarak ortaya çıkan sosyal anksiyete bozukluğu, bu bozukluğa sahip bireylerin hayatında yeni insanlarla tanışmak, sosyal ortamlara girmek gibi sosyal etkileşim içeren veya iş yerinde toplantıya girmek ya da okulda sunum yapmak gibi performans içeren alanlarda sıkıntı yaşamalarına ve hayatlarının pek çok alanında çeşitli aksaklıklara sebep olmaktadır. Hepimiz zaman zaman bir sunum yaparken, önemli bir toplantıya girerken, yeni insanlarla tanışırken heyecanlanabilir ve kaygılanabiliriz. Sosyal anksiyete bozukluğunun en belirleyici unsuru içinde bulunulan duruma yönelik değerlendirilme korkuları ve bu kaygıdan dolayı durumdan kaçınmak olarak gösterilebilir.

Tanıyı alabilmek için gerekli kriterler incelendiğinde DSM 5’e göre (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2014) sosyal anksiyete bozukluğu tanı kriterleri şu şekildedir:

“Kişinin, başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin bir korku ya da kaygı yaşaması.
Kişi, olumsuz olarak değerlendirilecek bir biçimde davranmaktan ya da kaygı duyduğuna ilişkin belirtiler göstermekten korkar.
Söz konusu toplumsal olaylar, neredeyse her zaman korku ya da kaygı doğurur.
Söz konusu toplumsal durumlardan kaçınılır ya da yoğun bir korku/kaygı ile bunlara katlanılır.
Duyulan korku ya da kaygı, söz konusu toplumsal ortamdan çekinilecek duruma göre ve toplumsal-kültürel bağlamda orantısızdır.
Korku, kaygı ya da kaçınma sürekli bir durumdur. Altı ay ya da daha uzun sürer.
Korku, kaygı ya da kaçınma klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur. 3-Agorafobi

Agorafobi bireylerin hemen çıkamayacağı ya da yardım alamayacağı yerlerde bulunmaktan korku duyması olarak tanımlanmaktadır. Agorafobi sıklıkla, uçak, metro, otobüs, tren, araba gibi toplu taşıma araçları ile seyahat etmekten, köprü ve tünelden geçmekten, tek başına seyahat etmekten veya evde tek başına kalmaktan korku olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte yoğun kalabalık içinde bulunmak, kuyrukta beklemek gibi deneyimler de agorafobiyi tetikleyebilmektedir.

Agorafobisi olan bireyler bu durumlardan kaçınabilir, yoğun sıkıntı duyarak katlanabilir ya da yanında birinin eşlik etmesine (güvenlik kişisi) ihtiyaç duyabilir. Birey yaşadığı kaygıları kontrol altına almakta güçlük çeker ve kaygı unsuru neredeyse her zaman yoğun kaygıya sebep olur. Yaşanılan kaygı çok ilerlediğinde birey evden çıkamaz hale gelebilir.

Agorafobi tek başına görülebileceği gibi zaman zaman panik bozukluğa eşlik eder şekilde de ortaya çıkabilir.

4-Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Yaygın anksiyete bozukluğu bireyin bilinen bir sebep yokken sürekli ve aşırı kaygılı olma hali olarak tanımlanmaktadır. Yaygın anksiyete bozukluğunda yoğun kaygı ve huzursuzluk, halsizlik gibi fiziksel belirtilere eşlik eden, odaklanma sorunları, kas gerginliği, uyku ve iştahta değişimler görülmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğu diğer anksiyete bozukluklarından, bireyin yaşadığı anksiyetenin birden fazla olayla ve alanla ilgili olması ile ayrılır. Diğer anksiyete bozukluklarında kaygı unsuru belirli bir uyaran ya da konu ile sınırlı olarak görülmektedir. Panik bozuklukta panik atak geçirmeye yönelik kaygı, sosyal anksiyete bozukluğunda performans ve toplum içinde etkileşime yönelik kaygı bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Yaygın anksiyete bozukluğu tanısı almak için gerekli kriterler DSM-5 tanı kitabında şu şekilde tanımlanmadır:

En az 6 aylık bir sürenin büyük çoğunluğunda birtakım olaylar ya da etkinliklerle/alanlarla ilgili olarak aşırı bir kaygı yaşamak.
Bireyin yaşadığı kaygıları denetim altına almakta güçlük çekiyor olması.
Bireyin yaşadığı kaygılara aşağıdaki belirtilerin bazılarının (ya da hepsinin) eşlik ediyor olması, Huzursuzluk, sürekli diken üstünde hissetme, gerginlik hissi Kolay yorulma Odaklanmakta zorluk yaşama Kolay kızma Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük) Kas gerginliği Bireyin yaşadığı kaygıların klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya, sosyal, aile, iş alanlarında işlevsellikte düşüşe sebep olması. 5-Özgül Fobi

Özgül fobi, bireyin belirli bir nesne ya da durumla ilgili olarak belirgin bir korku ya da kaygı yaşaması olarak tanımlanmaktadır. Bireyler belirli hayvanlardan, mekanlardan (asansör, yükseklik vb.), durumlardan (kan görmek, iğne yapılması vb.) yoğun şekilde korkabilir ya da kaygılanabilirler. Özgül fobinin ayırıcı özellikleri şu şekilde tanımlanmaktadır:

Bireyin uyaranla karşılaşma öncesi ya da sırasında yoğun kaygı veya korkuya sahip olması.
Bireyin kaygı yaratan uyarandan etkin bir şekilde kaçınması ya da yoğun bir kaygı/sıkıntıyla duruma katlanması.
Duyulan kaygının özgül durumun yarattığı tehlikeye göre abartılı ve orantısız olması.
Yaşanılan korku ya da kaygının ve kaçınmaların sürekli olarak devam ediyor olması.

Özgül fobi de diğer anksiyete bozukluklarında görüldüğü gibi işlevsellikte sıkıntılar yaşanmasına ve çeşitli alanlarda (iş, sosyal, aile vb.) bozulmalara sebep olabilir.

Anksiyete Neden Olur?

Anksiyete bozuklukları psikolojik rahatsızlıklar içerisinde en çok görülenlerden biridir. Anksiyete bozukluklarının gelişiminde biyolojik, bilişsel ve sosyal pek çok etken rol oynamaktadır. Genetik unsurların ve doğuştan gelen faktörlerin ele alındığı biyolojik perspektifte, bireylerde anksiyete bozukluğunun ortaya çıkışında kalıtsal faktörlerin de açıklayıcı bir rolü olduğu savunulmaktadır. Buna ek olarak bireylerin yetiştirilme tarzlarının, mizaçlarının, özellikle erken dönemde maruz kaldığı ev içi uyaranların bireylerin anksiyete bozukluğu geliştirmesinde bir faktör olabileceği tartışılmaktadır. Bireylerin nasıl bir çevre içinde yetiştirildikleri, ebeveynlerinin mizaçları ve ebeveynlik stilleri, geçmiş olumsuz deneyimleri bireylerin anksiyete bozukluğu geliştirmesinde bir etken olarak görülebilmektedir.

Yapılan araştırmalarda bireylerin olumsuz düşünce stillerinin anksiyete bozukluklarının gelişiminde önemli rol oynadığı vurgulanmaktadır. Bireyler zaman zaman kaygıyı doğuracak ya da arttırabilecek şekilde düşünebilirler. Buna örnek olarak, panik atak sırasında kalp çarpıntısını “kalp krizi geçiriyorum” olarak yorumlamak, sosyal anksiyete bozukluğunda bir sunum yaparken “sunumda kelimeleri karıştırırsam rezil olacağım, insanlar başarısız olduğumu düşünecek, aşağılanacağım” düşünceleri verilebilir.

Anksiyete Tedavisi Nasıl Yapılır?

Anksiyete bozuklukları tedavisinde psikoterapi ve ilaç desteğinin olumlu sonuçlandığı görülmektedir.

Anksiyete bozukluklarında başarılı olduğu araştırmalarca vurgulanan yöntemlerin başında bilişsel davranışçı terapi gelmektedir. Bilişsel davranışçı terapi, olumsuz ve çarpıtılmış düşünceyi değiştirmeyi, anksiyete hissetmeye neden olan durumlar ile başa çıkma becerilerinin geliştirilmesini, dolayısıyla anksiyeteyi azaltmayı hedeflemektedir. Bilişsel davranışçı terapi ile anksiyeteyi doğuran düşünce özelliklerini ve tarzlarını irdeleyebilir, terapist eşliğinde onları değiştirmeye yönelik teknikler öğrenebilirsiniz. Psikoterapi süreci içerisinde kaygıları doğuran etmenleri incelemekle birlikte, onlarla aşamalı ve kontrollü şekilde yüzleşerek kaygıları azaltmaya yönelik çalışabilirsiniz.

Bununla birlikte ilaç desteğinin de anksiyete bozukluklarında olumlu sonuçlar verdiği görülmektedir. Anksiyete bozukluklarında vücutta dengesi bozulan belli nörotransmiterlerin doğru ve dengeli çalışması için belli ilaç grupları (sakinleştirici, yatıştırıcı, kaygı azaltıcı etkiye sahip olan serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI), benzodiazepinler, antidepresanlar) kullanılmaktadır.

Zaman zaman ilaç tedavileri bırakıldığında semptomların geri döndüğü (nüksettiği) görülebilmektedir. Psikoterapi sürecinde anksiyetenin altında yatan ve sürdürmeye etkili olan faktörler üzerine çalışıldığı için terapi süreçlerinin anksiyete bozukluklarında çok daha uzun süreli etkiler ortaya çıkardığı görüşmüştür.

Anksiyete belirtileri yaşıyor ve başa çıkmakta zorlanıyorsanız bir psikolog ile görüşerek yaşadığınız kaygıyla başa çıkabilmeye yönelik adım atabilirsiniz.

Bu yazıdaki bilgiler bilgi vermek amaçlı yazılmıştır. Kişilerin doğru tedavi ve tanı süreçleri için psikiyatrist ve psikolog eşliğinde çalışmaları gerektiği unutulmamalıdır.

Kaynakça

Craske, M. G., Rauch, S. L., Ursano, R., Prenoveau, J., Pine, D. S., & Zinbarg, R. E. (2011). What is an anxiety disorder?. Focus, 9(3), 369-388.

Dilbaz, N. (1997). Sosyal fobi. Psikiyatri Dünyası, Vol. 1, 18-24.

Leahy, R. L., Holland, S. J., Aslan, S., Türkçapar, H., & Köroğlu, E. (2009). Depresyon ve anksiyete bozukluklarında tedavi planları ve girişimleri. HYB.

Özdel, K. (2021).Sosyal fobiden hayata yolculuk (2. Baskı). İstanbul: Epsilon yayınevi.

Türkçapar, M. H. (2021). Kaygı (Anksiyete Bozukluğu) Nedir?. [Broşür]

Türkçapar, M. H. (2021). Sosyal Fobi. [Broşür]

Türkçapar, M. H. (2021). Yaygın Anksiyete Bozukluğu. [Broşür]

Ünal, Ç. (2019). Çevrimiçi sosyal destek, gelişmeleri kaçırma korkusu ve sosyal anksiyete bozukluğu belirti düzeyi arasındaki ilişkinin açıklanmasında sosyal medya bağımlılığı ve sosyal medya yorgunluğunun aracı rolü (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü).

"
Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu

Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu

Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu

Bir maddenin doğrudan kullanımının oluşturduğu fizyolojik etkilerden kaynaklanan anksiyete durumunda madde kullanımına bağlı anksiyete bozukluğu tanısı konur.

Madde kullanımına bağlı gelişen anksiyetede panik, yaygın anksiyete, fobi ya da OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) tarzında klinik bulgular gelişebilir. Maddelerin entoksikasyon ya da yoksunluğunda görülen anksiyeteyi bu tanıdan ayırmak gereklidir. Belirtilerin beklenenden şiddetli olması ve ayrı bir klinik tablonun oluşması psikiyatristi madde kullanımına bağlı anksiyete bozukluğu tanısına götürecektir.

Alkol, amfetamin, kafein, kannabis, kokain, halüsinojenler, tiner benzeri inhalanlar ve fensiklidin gibi maddelerin entoksikasyonunda, alkol ve kokain yoksunluğunda anksiyete bozukluğu sıklıkla gözlenir.

Tıbbi amaçla kullanılan anestezikler, analjezikler, sempatomimetikler, bronkodilatatörler, antikolinerjikler, insülin, tiroid hormonları, doğum kontrol hapları, kortikosteroidler, antihistaminikler, parkinson ilaçları, lityum, epilepsi ilaçları, bazı kalp ve tansiyon ilaçlarına bağlı da anksiyete bulguları gelişebilmektedir.

Alkol bağımlılığında panik bozukluğu görülme riski özellikle antisosyal kişilik bozukluğu, mani ve şizofrenilerde yüksektir. Sosyal fobi ile alkol ve madde bağımlılığı birlikteliği dikkat çekicidir. Özellikle kadınlarda fobik bozukluk ile alkol kullanım bozukluğu arasındaki ilişki belirgindir.

İlaç ya da maddeye bağlı anksiyete bozukluğunda belirtiler genellikle doza bağlı olup, doz azaltıldığında ya da ilaç veya madde bırakıldığında anksiyete belirtileri kaybolur. Madde kullanımına bağlı anksiyete belirtilerine birincil anksiyete bozukluklarında görülmeyen bilinç bulanıklığı, konuşma güçlüğü, idrar yada dışkı kontrolünde bozulma gibi ekstrem belirtiler de eşlik edebilir.

Alkol bağımlılığında alkolün aniden kesilmesinde yaygın anksiyete ya da panik görülme oranları %80'leri bulabilir. Bir, bir buçuk ay sonra da sosyal fobi ya da agorafobi görülebilir.

Amfetamin dozu aşıldığında obsesif kompulsif belirtiler, yaygın anksiyete ve panik gelişebilir.

Aşırı kafein alımı yaygın anksiyete, panik, sosyal fobi ve obsesif kompulsif belirtilerle kendini gösterebilir.

Esrar kullanımında baş dönmesi, depresyon gibi belirti ve bulgulara çıldırma korkusu ya da panik eşlik edebilir.

Kokain kullanımında panik ya da OKB görülebilir.

Halusinojen dozu aşıldığında anksiyete en sık görülen belirtidir.

İnhalan kullananlarda yaygın anksiyete, panik, fobiler ve obsesif kompulsif belirtiler ortaya çıkabilir.

Fensiklidin kullanımında ortaya çıkan anksiyete bulgularını birincil anksiyete bozukluklarından ayırmak çok güçtür.

Madde entoksikasyonu ya da yoksunluğunda görülen her anksiyete durumunda madde kullanımının yol açtığı anksiyete bozukluğu tanısı konmamalıdır. Anksiyete, bağımsız bir klinik tablo olacak kadar şiddetli ise madde kullanımına bağlı anksiyete bozukluğu tanısını düşünmek uygun olur. Madde kullanım bozuklukları ile birincil anksiyete bozukluklarının bir arada bulunması da sık rastlanan bir durum olup ayırıcı tanı güçtür. Madde kullanımı ya da yoksunluğu ile başlayan anksiyetenin uzun sürse de zamanla azalması madde kullanımının yol açtığı anksiyete lehinedir.

Anksiyetenin birincil ya da ilaç veya madde kullanımına bağlı olduğu tespit edilemiyorsa başka türlü adlandırılamayan anksiyete bozukluğu olarak isimlendirilir.

Madde kullanımına bağlı anksiyete bozukluğunun tedavisinde anksiyeteye yol açan maddenin kesilmesi her zaman çözüm olmaz. Madde kesilse bile anksiyete belirtileri uzun zaman kaybolmayabilir. Farmakolojik tedavide birincil anksiyete bozukluğu tedavisi gibi davranılır. Madde kullanımı devam ediyorsa farmakolojik tedavinin etkisi sınırlı olacaktır. Bilişsel davranışçı terapiler ve psikolojik eğitim gibi yaklaşımlar da tedavide gereklidir.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikiyatri Uzmanı ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Antalya, Antalya Anksiyete Teşhis ve Tedavi.

« Uykusuzluk Tedavisinde Bilişsel Davranışçı Terapi Depresyon ve Alkol Madde Bağımlılığı »
Beck Anksiyete Ölçeği - Anksiyete Düzeyinizi Ölçebilirsiniz!

Beck Anksiyete Ölçeği - Anksiyete Düzeyinizi Ölçebilirsiniz!

Beck Anksiyete Ölçeği

Beck Anksiyete Ölçeği, Aaron T. Beck tarafından geliştirilen bir ölçektir. 21 sorudan oluşur. Uluslararasası geçerliliği olan ve anksiyete düzeyini ölçmek için kullanılan bir testtir. Testi kendinize uygulamak için tıklayınız.

Aaron Temkin Beck Kimdir?

Aaron Temkin Beck, bilişsel davranışçı terapinin kurucusu olarak bilinen, Amerikalı psikiyatristtir. Beck, 1921’de ABD’de doğmuştur. Rus göçmeni, Yahudi bir ailenin çocuğudur. 1942’de Yale Üniversite’si Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. Tıp fakültesini bitirdiğinde nöroloji ile ilgilenmiştir. Psikiyatriyle ilgilenmeye başladıktan sonra 1952’de ilk psikiyatri makalesini yazmış ve 1956’da psikanalist olmuştur. 1960’lı yıllarda bilişsel terapiye geçmiştir. 1954 yılında çalışmaya başladağı Pensilvanya Üniversitesi’nden emekli olmuştur ve hala burada çalışmaya devam eder. Beck Enstitüsü’nü kurmuştur. Uluslararası geçerliliği olan psikoloji testleri hazırlamıştır. Bunlar, Beck anksiyete ölçeği, umutsuzluk ölçeği ve depresyon ölçeğidir.

Aaron T. Beck ve Bilişsel Davranışçı Terapi

Meslek hayatının başında depresif hastalarla yaptığı çalışmalar Beck’i bilişsel terapiye yönlendirmiştir. Psikanaliz yaptığı dönemde rüya analizlerinde hastaların kendileriyle alakalı olumsuz düşüncelerini fark etmiştir. Bu durumu başata psikanalizin kendi teorileriyle, insanın acı çekme arzusuyla açıklamıştır. Ancak zamanla bu olumsuz düşünce ve inançlarla rahatsızlığın kendisinin bir alakası olabileceğini düşünür. Beck’e göre ruhsal sorunlar bilgi işleme sistemiyle ilgili bir problemden kaynaklanır. Bilişsel davranışçı terapide rahatsızlığın kaynağı olarak bilişsel durum ve inançlar görülür. Bu yüzden tedavi aşamasında da hastanın rahatsızlığına sebep olan düşünce, davranış ve inanç biçimleri değiştirilmeye çalışılır. Beck, bilişsel davranışçı terapiye geçişiyle anksiyete ve depresyona bakışı değiştirmiştir.

Anksiyete Nedir?

Anksiyete, kaygı bozukluğu demektir. En az 6 aydır devam eden, kişinin kontrol etmekte zorluk çektiği sürekli endişe ve evham halinin var olmasıdır. Okul, iş, aile, akrabalar, çevre,maddi durum gibi konularda sürekli kötü bir şey olacağından endişe etme, huzursuzluk duyma, sıkıntı hali ve bunların sebep olduğu sinirlilik, dikkat dağınıklığı, uykusuzluk, kalp çarpıntıları görülür. Bu rahatsızlıklara baş ağrıları, hazımsızlık sorunları, irritabl bağırsak (huzursuz bağırsak) sendromu da eşlik edebilir.

"
SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU (SOSYAL FOBİ) - Pozitif Hayat Merkezi

SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU (SOSYAL FOBİ) - Pozitif Hayat Merkezi

SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU (SOSYAL FOBİ)

Sosyal Anksiyete (kaygı) Bozukluğu ya da sık kullanılan adıyla Sosyal Fobi bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı toplumsal ortamlarda mahcup ya da rezil olacağı düşüncesi ve bu konuda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur.Sosyal anksiyete bozukluğu görülen çocuklar için yapılan tedavi taleplerinde sosyal soyutlanma, sınıftaki konuşmalara katılmama, ya da okulda herhangi bir durumda bariz bir şekilde iletişimi reddetme doğrultusunda okuldaki yetkililer anne babaya çocuklarını kontrol ettirmelerini söylerler. İlk aşamalarda yanıltıcı bir şekilde sessiz ve uyumlu bir çocuk intibasını verir,fakat aslında çocuk sessizlik içerisinde acı çekmektedir ve çaresiz bir şekilde lüzumsuz her türlü ilgiden kaçmaktadır.

DSM-V TANI KRİTERLERİ

Kişinin başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin bir korku ya da kaygı duyması.

Not: Çocuklarda kaygı, yaşıtlarının olduğu ortamlarda ortaya çıkmalı ve yalnızca erişkinlerin olduğu etkileşmeler sırasında açığa çıkmamalıdır.

B. Kişi, olumsuz olarak değerlendirilebilecek bir şekilde davranmaktan ya da kaygı duyduğuna ilişkin belirtiler göstermekten korkar ( küçük düşeceği ya da utanç duyacaği bir biçimde, başkalarınca dışlanacağı ya da başkalarının kırılmasına yol açacak bir biçimde).

C. Söz konusu toplumsal durumlar, neredeyse her zaman, korku ya da kaygı doğurur.

D. Söz konusu toplumsal durumlardan kaçınılır ya da yoğun bir korku ya da kaygı ile bunlara katlanılır.

E. Duyulan korku ya da kaygı, söz konusu toplumsal ortamlarda çekinilen duruma göre ve toplumsal-kültürel bağlamda orantısızdır.
F. Korku, kaygı ya da kaçınma sürekli bir durumdur, 6 ay veya daha uzun sürer.
G. Korku, kaygı ya da kaçınma klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
H. Korku, kaygı ya da kaçınma bir maddenin (örn. Kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun fizyoloji ile ilgili etkilerine bağlanamaz.
I. Korku, kaygı ya da kaçınma, panik bozukluğu, beden algısı bozukluğu ya da otizm açılımı kapsamında bozukluk gibi başka bir ruhsal bozukla daha iyi açıklanamaz.
J. Sağlığı ilgilendiren başka bir durum varsa ( örn. Parkinson hastalığı, şişmanlık, yanık ya da yaralanmadan kaynaklanan biçimsel bozukluk), korku, kaygı ya da kaçınma bu durumla açıkça ilişkisizdir ya da aşırı bir düzeydedir.

İLİŞKİLİ GÖRÜNÜMLER

Sosyal Anksiyete Bozukluğu nadiren tek başına görülen bir hastalıktır ve genellikle diğer anksiyete bozuklukları, duygudurum bozuklukları ve madde bağımlılığı ile birlikte seyreder. SAB tanısı konulan çocuk ve gençler normal akranlarına göre daha yoğun depresif ruh hali, anksiyete sorunları yaşarlar ve daha düşük seviyede bilişsel algılama becerilerine sahiptirler. (Albano,Chorpita ve Barlow, 2003) SAB hastaları akranlarına göre daha yalnızdırlar ve daha az arkadaşları vardır. Sonuç olarak gençlerdeki sosyal fobinin olumsuz etkileri, her alandaki işlevselliklerine yayılmaktadır.

ETİYOLOJİK MEKANİZMALAR

1.Kalıtım ve Mizaç (Biyolojik Faktörler) : Kalıtım ve mizaç gibi biyolojik faktörlerin sosyal fobiye yönelik yatkınlığa sebep olduğunu savunan kapsamlı bir literatüre dayanan deneysel bulgulara dayanmaktadır.

2. Ebeveyn Tutumları : Baskıcı, aşırı koruyucu ve konrolcü, mükemmeliyetçi ebeveyn tutumları çocukta sosyal anksiyete olmasında risk faktör olduğu kanıtlanmıştır.

3. Çevresel Etmenler: Akranlarla ya da çocuğun çevresinde yaşanan olumsuz tecrübeler ve tehdit içeren uyarıcılara karşı gelişen koşullanma da sosyal anksiyete bozukluğunun oluşmasında sıklıkla rol almaktadır.

BAŞLANGIÇ VE GELİŞİM SÜRECİ

Klinik seviyede olmayan sosyal anksiyete vakaları, her yaş grubundan bireylerde, çeşitli biçimlerde görülebilir. Ancak belli bir gelişim evresinde sosyal anksiyete seviyesi yükselir.

• 3 yaş öncesinde, örneğin yürümeye yeni başlayan çocuğa yeni bir insan tanıştırıldığında

• Okul öncesi dönemde kreş ya da okula başlarken

• Orta çocukluk evresinde akran grupları dalga geçme davranışları olduğunda

• Ergenlikte bağımsız işlevsellik, girişkenlik, uzun vadeli sosyal ilişkiler kurma, karşı cinsle ilişkilerin başlaması , uzun vadede kariyer hedeflerinin belirlenmesi gibi gelişimsel görev beklentilerinde.

UZUN VADELİ SONUÇLARI

Sosyal Anksiyete Bozukluğu her yaşta başlayabilmekte ve zaman içerisinde daha ciddi ve geniş çaplı bozukluklara sebep olmaktadır. SAB hastalarının yaşlarının gereği olan gelişim işlevlerini yerine getirmedikleri, dolayısıyla bağımsız işlevsellik kazanamadıkları ileri sürülmüştür. Yerine getirilemeyen gelişim görevleri aşağıdaki sonuçlara yol açmaktadır:

Bireyin sosyal, ekonomik, ailevi ve mesleki işlevselliklerinde bozukluklar, Okuldan mezun olamama,

• Geç evlilik ya da evlilikte uzun süre istikrar sağlanamaması, iş hayatında problemler yaşama

KLİNİK GÖRÜŞME

Klinik Görüşmede kullanılabilecek ölçekler aşağıda belirtilmiştir:

• Anksiyete Bozuklukları için Görüşme Ölçeği, Çocuk versiyonu (7-17 yaş)

• Çocuklar için Çok Boyutlu Anksiyete Ölçeği

• Çocuklar için Korku değerlendirme programı

• Çocuklar için Sosyal Fobi ve Anksiyete Envanteri

• Çocuklar için Sosyal Anksiyete Ölçeği

TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Bilişsel Davranışçı Terapinin Sosyal Anksiyete Bozukluklarının tedavisinde en etkili yöntem olduğu araştırmalarca kanıtlanmıştır. Ergenlik Dönemi Sosyal Fobisi için Bilişsel Davranışçı grup tedavisinin olumlu etkileri deneylerle kanıtlanmıştır.Tedavi programının özgül bileşenleri arasında, psikoeğitim, beceri eğitimleri(sosyal beceriler,bilişsel yeniden yapılandırma, sorun çözme) ve davranışçı maruz bırakma teknikleri yer almaktadır. Grup terapisi , 16 seans olmak üzere 1-8 seanslar , Beceri eğitim modülleri ,9-16 seanslar , Davranışçı maruz bırakma teknikleri kullanılır. Bireysel Terapilerde de maruz bırakma tekniği sıklıkla kullanılır. Basit görevlerden daha zorlu görevlere doğru ilerlenir. Danışan kendisine verilen kapalı zarfı açar. Bu zarfta danışanın açık alanlarda yerine getirmesi gereken 30 dk.lık görevler yazılıdır. Ev ödevleri ile sürece devam edilir.