Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu: Nedir, Belirtileri Nelerdir? | Anadolu Sağlık Merkezi

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu: Nedir, Belirtileri Nelerdir? | Anadolu Sağlık Merkezi

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu: Nedir, Belirtileri Nelerdir?

Anksiyete bozukluğu, kişinin nedensiz ya da aşırı endişe ve kaygı duyma eğiliminde olduğu bir psikiyatrik bozukluktur.

Anksiyete bozukluğu, kişinin nedensiz ya da aşırı endişe ve kaygı duyma eğiliminde olduğu bir psikiyatrik bozukluktur. Anksiyete ya da kaygı bozukluğundan muzdarip kişiler, sürekli endişelenir ve zihinlerine gelen olumsuz düşünceleri kontrol edemez. Anksiyete bozukluğu tanısı konulabilmesi için rahatsızlığa bağlı semptomların kişide minimum 6 aydır var olması gerekir. Kaygı bozukluğuna bağlı kişide oluşan yaygın endişeler, sağlık, para, aile veya iş gibi farklı alanlarda olabilir. Her birey, arada sırada bu tür konularda kaygı duyabilirken kaygı bozukluğu olanlar her zaman en kötüsünü bekler ve bu, kişinin normal bir hayat sürmesinin önünde bir engel haline gelir. Anksiyete bozukluğu, yüksek endişe düzeyine ek olarak halsizlik, yorgunluk, terleme, uykusuzluk, gerginlik gibi farklı fiziksel belirtilerle kendini belli edebilir.

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Nedir?

Yaygın anksiyete bozukluğu, belirgin bir sebep olmaksızın kişinin günlük hayatıyla ilgili aşırı ve abartılı bir endişe duyması ile karakterize bir psikiyatrik durumdur. Yaygın anksiyete bozukluğu belirtilerine sahip bireyler, her zaman bir felaket bekleme eğilimindedir ve sağlık, para, aile, iş veya okul hakkında endişelenmekten kendilerini alamazlar. Herkes, ara sıra kaygı ve endişe hisseder ve bunun için haklı sebepleri olabilir. Ancak anksiyete bozukluğu olan kişilerde endişe genellikle gerçekçi değildir veya endişe edilen durumla orantısızdır. Kişinin günlük yaşamı sürekli bir endişe, korku ve dehşet hali içinde geçer. Hissedilen bu kaygı, sonunda kişinin düşüncesine o kadar hakim hale gelir ki kişi, iş yerinde, okulda, sosyal ortamlarda ve ilişkilerinde rutin şeyleri dahi yapmakta zorlanmaya başlayabilir. Bununla birlikte rahatsızlığın çeşitli tedavi yöntemleri yardımıyla kontrol altına alınması mümkündür.

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Neden Olur?

Genel anksiyete bozukluğu, sıklıkla kişinin iç stresi ile baş edememesi sonucunda gelişir. Yapılan araştırmalara rağmen rahatsızlığın kesin nedeni henüz tespit edilememiştir. Bununla birlikte pek çok ruh sağlığı hastalığında olduğu gibi, yaygın anksiyete bozukluğunun da biyolojik ve çevresel faktörlerin karmaşık etkileşimine sekonder olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu faktörler şu şekilde sıralanabilir:

Beyin fonksiyonları ve kimyasındaki farklılıklar Genetik faktörler Olaylara bakış şekli ve durumların algılama biçimindeki farklılıklar Gelişimsel özellikler ve kişilik yapısı

Sayılan bu faktörlerin yanı sıra anksiyete bozukluğu toplumun bazı kesimlerinde daha çok görülür. Örneğin, kadınlarda erkeklere oranla daha sık ortaya çıkma eğilimindedir. Bekarlar ve eğitim seviyesi düşük bireylerde de daha sıktır. Yine kişinin geçmiş hayatında yaşadığı travmatik deneyimler de kaygı düzeyini negatif yönde etkiler. Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler, çocukluk döneminde ya da yakın zamanda travmatik veya olumsuz tecrübeler yaşamış olabilirler. Mizaç olarak içine kapanık ve negatif bakış açısına sahip kişilerde de anksiyete gelişme riski daha fazla olabilir. Stresli bir çevrede yaşıyor olmak ve kronik bir hastalığı bulunmak, kaygı bozukluğu sıklığında artışa yol açabilir.

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Teşhisi Nasıl Konulur?

Psikiyatrist ya da psikolog gibi ruh sağlığı uzmanları, yaygın anksiyete bozukluğu teşhisi koymak için Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı adı verilen kılavuzdaki tanı kriterlerini kullanırlar. İngilizce "The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorder" ya da kısaca DSM (Güncel baskısı DSM-5) olarak adlandırılan bu kılavuzda genel anksiyete bozukluğu için yer alan tanı kriterleri şu şekilde sıralanabilir:

En az altı ay boyunca devam eden aşırı anksiyete ve endişe durumu Endişeleri kontrol etmede güçlük yaşama Anksiyete, kişide önemli sıkıntıya neden olur veya günlük hayattaki işleyişi bozar. Anksiyete, tiroid sorunları, madde kullanımı gibi fiziksel başka bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmamıştır.

Ek olarak en az altı ay boyunca aşağıdaki belirtilerden üç veya daha fazlası da kişide mevcuttur:

Huzursuzluk ve köşeye sıkışmışlık hissi Kolayca yorulmak Konsantre olmakta zorluk çekmek Kaslarda gerginlik Uyku problemleri Sinirlilik

Eğer kendinizde ya da yakınınızda yaygın anksiyete bozukluğu belirtileri gözlemliyorsanız tanı için yakınınızdaki bir sağlık kuruluşuna başvurabilirsiniz. Anksiyete bozukluğu için destek talep edeceğiniz Psikiyatri uzmanı öncelikle size belirtileriniz ile ilgili sorular sorar ve fiziksel muayene yapar. Daha sonra semptomlarınıza neden olan fiziksel tıbbi bir durum ve madde kullanımı olmadığından emin olmak için bazı testler yaptırmanızı isteyebilir. Bu testler şunları içerebilir:

Tiroid fonksiyon testleri: Tiroid hormonlarındaki değişimler anksiyete semptomlarına neden olabilir. Bu sebeple ayırıcı tanı için tiroid hormon seviyeleri kontrol edilebilir. Kan glukoz testi: Semptomların kan şekerindeki dalgalanmaya bağlı olup olmadığını ayırt etmek için istenebilir. Ekokardiyografi: Ultrason dalgaları kullanılarak kalbin görüntülenmesi ve fonksiyonlarının değerlendirilmesi için yapılabilir. Fiziksel semptomların altta yatan bir kalp probleminden kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespit etmeye yardımcı olur. Toksikolojik tarama testleri: Semptomların kullanılan bir ilaç ya da uyuşturucu madde kaynaklı olup olmadığını ayırt etmek için yapılabilir. Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu ile Birlikte Ortaya Çıkan Semptomlar Nelerdir?

Yaygın anksiyete bozukluğunun ana semptomu, günlük hayattaki durumlar hakkında aşırı ve sürekli endişe duyma halidir. Bu devam eden endişe ve gerginliğe aşağıdakiler de dahil olmak üzere bazı fiziksel belirtiler de eşlik edebilir:

Huzursuzluk Gerginlik Sinirlilik Nefes darlığı Çabuk yorulma Çarpıntı Konsantrasyon güçlüğü Bunalmış hissetmek Baş ağrısı Kas ağrıları Karın ağrısı Uykuya dalma ya da uykuyu sürdürmede güçlük Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Tedavisi

Yaygın anksiyete bozukluğu, altta yatan başka bir tıbbi durumdan kaynaklanmıyorsa bir psikiyatri uzmanı ya da psikolog desteği ile tedavi edilebilir. Tedavi, sıklıkla ilaç ve bilişsel davranışçı psikoterapinin kombinasyonu şeklinde uygulanır. Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde kullanılan yöntemler şunlardır:

İlaçlar: İlaçlar, hastalığı ortadan kaldırmaz, sadece belirtileri kontrol altına almaya yardımcı olabilir. Bu amaçla tıp literatüründe anksiyolitik ilaçlar olarak adlandırılan bir grup ilaç kullanılabilir. Benzodiazepin grubu anksiyolitik ilaçlar, semptomları hemen kontrol altına alınması gereken hastalarda tercih edilebilir, ancak bunlar bağımlılık yapabilmesi nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır. Antidepresan özellikteki anksiyolitik ilaçlar da anksiyete semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Bununla birlikte antidepresanların etkisini göstermesi birkaç hafta sürebilir. Antidepresanlar, daha güvenli ve uzun süreli tedavi için daha uygundur. Antipsikotikler ise bazı hastalara, özellikle durumla ilişkili davranış sorunları olanlara yardımcı olabilir. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi: Bilişsel davranışçı psikoterapi, kaygıya yol açan düşünce kalıplarını ve davranışları tanımayı ve değiştirmeyi hedefleyen konuşma tedavisidir. Bu terapi türü, kişinin endişe duyduğu konulara daha gerçekçi bir şekilde yaklaşarak çarpık düşünceleri sınırlandırmasına yardımcı olur. Alternatif Tedaviler: Bazı yaşam tarzı değişiklikleri yaparak ve alışkanlıklar edinerek, anksiyete bozukluğu ile daha kolay başa çıkılabilir. Bu yaşam tarzı değişiklikleri ve alışkanlıklar şunlar olabilir: Egzersiz yapmak: Haftanın çoğu gününde fiziksel aktivite yapmak için bir rutin geliştirebilirsiniz. Egzersiz yapmak, iyi bir antistresördür ve ruh halinizi yükselebilir. Yavaş yavaş, kademeli olarak egzersiz miktarını ve yoğunluğunu artırmak vücudunuzun alışması için iyi olacaktır. Gevşeme teknikleri: Meditasyon, yoga ve nefes egzersizleri gibi gevşeme teknikleri, kaygıyı hafifletmeye yardımcı olabilir. Sağlıklı bir diyet: Taze sebzeler, meyveler, kepekli tahıllar gibi sağlıklı besinler tüketmek kaygının azalmasıyla bağlantılı olabilir. Ancak bu konuyu desteklemek için daha fazla araştırma yapılmasına ihtiyaç vardır. Yeterli ve kaliteli bir uyku: Uykunuzu almak ve dinlenmiş hissetmek için bir uyku rutini oluşturabilirsiniz. Kaliteli bir uyku uyuyamıyorsanız, bu konuda doktorunuzdan yardım alabilirsiniz. Sigara ve kahveden uzak durmak: Sigarada bulunan nikotin ve kahvenin içeriğindeki kafein, kaygıyı tetikleyebilir. Uyuşturucu madde kullanmamak: Uyuşturucu maddeler, anksiyeteyi tetikleyebilir.

Son güncellenme tarihi: 22 Şubat 2023

Yayınlanma tarihi: 22 Şubat 2023

"
Anksiyete Bozukluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi - MC Clinic

Anksiyete Bozukluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi - MC Clinic

Anksiyete Bozukluğu

Yaygın Anksiyete Bozukluğu, sıklıkla gözden kaçan ve yeterince tanınmayan bir ruhsal bozukluktur. Yaygın anksiyete bozukluğunda, kişide nedeni belirsiz bir endişe, olumsuz olayların gerçekleşebileceği ile ilgili beklenti görülmektedir. Geçmeyen, abartılı ve dirençli bir kaygı bozukluğun en temel özelliğidir. Kaygının nedeni belirsizdir. Yaygın anksiyete bozukluğuna sahip kişilerin endişeleri gün boyunca sürer ve denetlenemez niteliktedir. Kaygı her zaman hissedilmektedir. Son yıllardaki çalışmalar, yaygın anksiyete bozukluğunun oldukça sık izlenen bir hastalık olduğunu göstermektedir. Ayrıca, başta depresyon ve diğer anksiyete bozuklukları olmak üzere çeşitli psikiyatrik rahatsızlıkların gelişiminde de bir risk faktörüdür. Bu sebeple erken tanı ve özellikle erken başvurulan psikoterapi diğer rahatsızlıkların gelişimini önleyebilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunda sürekli, yoğun ve durumla uygun olmayan bir endişe söz konusudur. Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler, her şey kendi denetimlerinin dışına çıkacak, iyi bir olasılık ya da geriye dönüş mümkün olmayacak gibi hissederler. Denetlenemez nitelikte olan endişe hali en az altı ay boyunca hemen her gün vardır ve gün boyunca sürer. Kişi evhamları, kuruntuları ile uğraşır durur. Hayat sakinken bile kaygı, endişe, evham devam eder. Çocuk okuldan beş dakika gecikse ‘acaba kaza mı geçirdi’, başı ağrısa ‘acaba kötü bir hastalık mı var’, misafir gelecek olsa ‘acaba aksaklık mı olacak’ gibi düşünceler hayatı kabusa çevirebilir.

Endişeyle birlikte sürekli bir tedirginlik, kolay yorulma, odaklanmakta güçlük çekme, çabuk kızma, kas gerginliği ve uyku bozukluğu gibi fiziksel bulgular da izlenir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Ne Sıklıkla Görülür?

Yaygın anksiyete bozukluğu sık görülen bir psikiyatrik bozukluktur. Toplumdaki her 100 kişiden 5-8’i bu rahatsızlıkla mücadele etmektedir. Kadınlarda erkeklerden iki kat fazla görülür. Kadınların, olumsuz yaşam olaylarına erkeklere oranla daha duyarlı olmaları ve hormonal etkilerin bunun sebebi olduğu düşünülmektedir.

Başlangıç yaşını belirlemek güçtür. Hastalık küçük yaşlarda ve sinsice, yavaş yavaş başladığı için hastalar başlangıç yaşını genellikle hatırlayamazlar. Ancak tedaviye başvuru genellikle 20’li yaşlardadır. Hastaların sadece üçte biri psikiyatrik tedavi için başvurur. Büyük çoğunluğu kas ağrıları, nefes darlığı, çarpıntı gibi belirtiler nedeniyle diğer hekimlere gider. Hastalık belirtileri dalgalı seyreder, iyileşmeler ve alevlenmeler gözlenir. Stresli yaşam olayları olduğunda belirtiler çoğunlukla kötüleşir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Nedenleri Nelerdir?

Çoğu psikiyatrik hastalıkta olduğu gibi yaygın anksiyete bozukluğunun da kesin sebebi anlaşılmış değildir. Ancak suçlanan pek çok faktör vardır. Genetik komponenti araştıran çalışmalarda açık ama tanımlanması zor bir genetik yatkınlık dikkat çekmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğu olan hastaların birinci derece akrabalarının %25’i hastalıktan etkilenmektedir. Bu oran toplumda görülme sıklığından çok fazladır.

Yaygın anksiyete bozukluğunda beyinde bazal ganglionlar, limbik sistem ve frontal korteksin etkilenmiş olabileceği düşünülmektedir. Beynimizde sinir hücreleri arasında bilgi iletimini sağlayan bazı maddeler vardır. Bu kimyasal maddelere nörotransmitter denir. Beynimiz hücreler arası ileti yoluyla düşünce, duygu, hafıza gibi fonksiyonların oluşumunu sağlar. Bu maddelerin hücreler arası alanda dengesinin bozulması, artması veya azalması beyinde bilgi akışını bozar. Bu kimyasal maddelerden biri olan GABA’nın ve serotonin düzeylerinin dengesindeki bozukluk hastalığın oluşumundan sorumlu tutulan faktörlerdendir.

Bilişsel kurama göre yaygın anksiyete bozukluğunda hatalı tehlike algısı vardır. Çevredeki olumsuz detaylara aşırı dikkat ve bilgi işlemede bozulmalar izlenir. Kişinin belirsizliğe tahammülü yoktur. Abartılı tehdit algısı, bireye çözmesi gereken bir sorun olduğunu hissettirir. Tehdit sinyalleri, kötü olayları en aza indirme ya da onlardan kaçınmak için etkili bir yol bulma ihtiyacını haber verir. Bir süre sonra endişenin kendisi beynimiz tarafından tehlike için alınmış bir tedbir olarak algılanmaya başlar. Beynimiz, ‘endişeleniyorum demek ki farkındayım, dikkat ediyorum, hemen müdahale edebilirim’ şeklinde çarpıtılmış bir biliş geliştirir. Bu noktada endişelenmek=tedbir almak anlamına gelir. Endişe, gelecekteki tehlikenin önlenmesi için yapılan bir girişim haline gelir. Bu yanlış algı iyileşmenin önündeki en büyük engeldir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Gerçek bir neden olmadan ortaya çıkan, aşırı, denetlenemeyen nitelikteki endişe hastalığın temel belirtisidir. Gerçek bir neden olsa bile endişe aşırıdır. Çoğu zaman kişi endişesinin aşırı olduğunu kabul eder. Bu insanlar çevrelerinde “aşırı evhamlı” olarak tanınırlar.

Yaygın anksiyete bozukluğunda, hem psikolojik hem de fiziksel bulgular vardır. Geçmeyen korkulu beklenti hali, çabuk sinirlenme, en ufak sesle kolayca irkilme, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma, konsantrasyon güçlüğü ve huzursuzluk hissi, yorgunluk, unutkanlık gibi belirtiler olabilir. Unutkanlığın sebebinin dikkat dağınıklığına bağlı olarak yaşananların hafızaya yeterince kaydedilememesi olduğu düşünülür. Endişeyi çoğaltabilecek durumlardan kaçınmak, endişe yaratacak durumları ertelemek sık görülür. Yaşanan kaygı, beynimize ‘tehlike var’ sinyalleri verir ve vücudumuzda otonom sinir sistemi aşırı duyarlı hale gelir. Bu aşırı duyarlılığa bağlı çarpıntı, ellerde titreme, nefes alıp vermede zorluk, göğüste sıkıntı hissi olabilir. Kaygıyla birlikte kaslarda aşırı gerginlik, sırt ağrısı, baş ağrısı olabilir.

Hastalar, yaygın anksiyete bozukluğu belirtilerini sıklıkla hayat boyunca taşırlar ve neredeyse bu durumlarına alışmışlardır. Bu nedenle ilave bir sorun olmadan doktora pek başvurmazlar. Tedavisiz kalmak hem bireyin hayat kalitesini bozar hem de aşırı kaygılı bir bireyle sürekli yaşamak zorunda kalan yakınlarının hayat kalitesini bozar.

DSM-5’e göre yaygın anksiyete bozukluğu tanı kriterleri şunlardır,

En az altı aylık bir sürenin çoğu gününde bir takım olaylar ya da etkinliklerle (işte ya da okulda başarı gösterebilme gibi) ilgili olarak, aşırı bir kaygı ve kuruntu (kaygılı beklenti) vardır. Kişi, kuruntularını denetim altına almakta güçlük çeker. Bu kaygı ve kuruntuya aşağıdaki altı belirtiden üçü (ya da daha çoğu) eşlik eder (en azından kimi belirtiler son altı ayın çoğu gününde bulunmuştur) : Dinginleşememe (huzursuzluk) ya da gergin ya da sürekli diken üzerinde olma. Kolay yorulma. Odaklanmada güçlük çekme ya da zihin boşalması. Kolay kızma. Kas gerginliği. Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük çekme ya da dinlendirmeyen, doyurucu olmayan bir uyku uyuma). Kaygı, kuruntu ya da bedensel belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur. Bu bozukluk, bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. hipertiroidi) fizyoloji ile ilgili etkilerine bağlanamaz. Bu bozukluk başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz. Anksiyete Bozukluğunun Tanısı Nasıl Konulur?

Yaygın anksiyete bozukluğunun tanısı esas olarak psikiyatri hekimi tarafından yapılan muayene ve kişinin geçmiş hastalık öyküsünün değerlendirilmesi ile konur. İlk başvuruda doktor uygun görürse kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirmenin yanı sıra, bu belirtilerin herhangi bir fiziksel hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için bazı tıbbi tahliller yapacaktır.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Tedavisi

Hastaların çoğunluğu tedaviden yarar görür. Yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde ilaç tedavisi ve psikoterapi etkili olmaktadır. Bilişsel davranışçı psikoterapiler, metakognitif terapi, klasik bilişsel davranışçı terapi, kabul ve kararlılık terapisi ve gevşeme egzersizleri tedavide faydalı olabilir. Sadece ilaç tedavisi kullanılabileceği gibi beraberinde psikoterapi de kullanılabilir. Belirtiler çok rahatsız edici düzeyde değilse sadece psikoterapi de kullanılabilir.

Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde antidepresan ve anksiyolitik ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar beyinde bilgi iletiminden sorumlu olan nörotransmitter denen bazı maddeler üzerine etki ederler. Özellikle antidepresan olarak adlandırılan ilaçlar düzenli kullanılırsa tedavide başarı sağlanır. İlaç tedavisine başlandıktan yaklaşık 15 gün sonra tedavi etki etmeye başlarlar ve iyilik hali sağlanır. Anksiyolitik olarak adlandırılan ilaçların bir kısmı hemen etki eder ama uzun kullanımları bağımlılık yapabileceğinden doktorunuz tarafından kısa sürede kesilecektir. İlaç tedavisine belirtiler tam düzelse bile yaklaşık bir yıl devam edilir.

Yaygın anksiyete bozukluğunda iki tip endişe olduğu düşünülür. Birincisinde kişiler endişelenmeyi devam ettirerek, gelecekte olabilecek tehlikelerin önüne geçtiklerine inanır. ‘Endişelenmek sevilen kişileri tehlikeden korur’, ‘endişelenmezsem düşünmem, düşünmezsem tedbir alamam’ gibi düşünceler endişeyi gittikçe artırır. Bu bilişsel bir çarpıtmadır. İkincisinde birey yaşadığı yoğun endişelerin vereceği zararlardan endişelenmektedir. Bunu meta endişe denir. Ayrıca bireyde belirsizliğe tahammülsüzlük vardır.

Bilişsel davranışçı terapilerde hatalı bilişsel süreçler alternatif bakış açılarıyla yeniden yapılandırılır. Terapist, bireyin temel şikayeti olan durumun altında yatan inanışlarının, zihinsel süreçlerinin farkına varmasını amaçlar. Sorun çözme becerilerini geliştirir. Nefes egzersizleri ve gevşeme egzersizlerini kullanarak hem endişeyi kontrol etmeyi hem de anda kalmayı öğretir. Spor yapmak, uyku düzenini sağlamak, sağlıklı ve dengeli beslenmek, çay ve kahve tüketimini azaltmak, karmaşık ilişkilerden mümkünse uzak durmak da kaygı düzeyini azaltır.

Kaygı Nedir?

Kaygı, kötü bir şey olacakmış hissinin yaşandığı, gerginlik duygusudur. Korkunun, kaygının insan için yararlı olduğu, hayatın devamlılığını tehdit eden olaylara karşı savaş ya da kaç yanıtını oluşturarak biz insanları koruduğu düşünülür. Kaygı yaşamın normal bir parçasıdır. Hepimiz normal şartlarda hafif kaygılıyızdır. Kaygımız olmasa sabah kalkıp işe gitmeyiz, akşam yemeği için alışveriş yapmayız, sağlık kontrollerine gitmeyiz. Sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz zaman doğacak kötü sonuçları hesaplamak ve bu hesabın beraberinde getirdiği kaygı, endişe bizim için itici bir güç sağlar. Kaygı, bir ölçüde bizim günlük sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamızı, bir tehlike durumunda da hızlı karar verip kurtulmamızı sağlar. Korkmak, kaygılanmak tehlike tehdidine karşı normal bir tepkidir. Gerçek olabilecek tehlikede korkunun bizi uyarma ve koruma işlevi vardır. Bu tür kaygı hafiftir, baş edilebilir düzeydedir, günlük işlevselliğimizi bozmaz, bizi geleceğe hazırlar. Kaygı, kişinin hem yeni koşullara uyumunu sağlar hem de onu geliştirir, güçlendirir.

Anksiyete, kaygı, uyum sağlayıcı, ruhsal gelişimi olumlu yönde geliştirici işlevi yanında, engelleyici işlev de görebilir. Anksiyetenin ortada somut bir tehlike olmaksızın yaşanması, sık ve şiddetli bir biçimde ortaya çıkması ve kişinin olağan yaşamını etkilemeye başlaması artık hastalık düzeyinde olduğunu gösterir. Anksiyetenin ortaya çıkardığı yoğun korku ve endişeye vücutta bir takım duyumlar da eşlik edebilir. Göğüste daralma hissi, kalp çarpıntısı, terleme, baş ağrısı, sık tuvalete gitme gereksiniminin doğması, midede ağrı, huzursuzluk, yerinde oturamama gibi belirtiler olabilir. Anksiyete bazı kişilerde sıkıntı hissi ve korku şeklinde görülürken bazı kişilerde de yoğun kas ağrıları şeklinde görülebilir.

"
Anksiyete Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yolları - Madalyon Psikiyatri Merkezi

Anksiyete Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yolları - Madalyon Psikiyatri Merkezi

Anksiyete Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yolları Kaygı Nedir? Kaygılanmak Normal midir?

Anksiyete (Kaygı), mutluluk, öfke, üzüntü, şaşkınlık, tiksinti, korku gibi yaşadığımız pek çok duygudan biridir. Kaygılanmak oldukça normal ve sağlıklı bir tepkidir. Ancak çok fazla deneyimlendiğinde ve kişide rahatsızlık verici düzeye ulaştığında ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemeye başlar. Aşırı düzeyde korku, endişe, gerginlik ve huzursuzluk şeklinde kendini gösterir.

Korku, gerçekte var olan bir tehlikeye karşı verdiğimiz duygusal tepkiyken, Kaygı, gelecekteki olası bir tehdit ya da tehlikeye karşı yaşanan duygudur. Bu iki duygu zaman zaman örtüşmesine rağmen belli noktalarda birbirinden ayrışır: Korku, bir tehlike anında otomatik bir uyarılmayla harekete geçer. Aniden gözlenen bir tehlikeye karşı koymak ya da tehlike anında ortamdan kaçmak olarak adlandırılan “Savaş ya da Kaç” tepkisini beraberinde getirir.

Kaygı ise daha çok kaslarda gözlenen gerginlik, gelecekte olası bir tehdit durumuna karşı tetikte ve dikkatli olma halini ifade eder. Kaygı tepkisi çok fazla olduğunda kişi, kaygısını azaltmak için çeşitli yollar aramaya başlar, kullanılan baş etme yolu (kaçınma) o esnada kişiyi rahatlatır fakat bir sonraki aşamada kaygı yeniden gelecektir. Kaçınma yönünde tepki verildiğinde kaygıda azalma gözlense de kaçınma davranışı, uzun vadede problem çözümü için uygun bir baş etme yolu değildir. Örneğin, Sosyal Anksiyetesi nedeniyle çok istemesine rağmen kalabalık ortamlara giremeyen birey, evde kaldığında (kaçınma) kaygısı azalacaktır, ancak sosyal ortamlardan uzak kaldığı için işlevselliği olumsuz yönde etkilenecektir. Bu sebeple bireyin problem durumla baş etmesini, kalıcı bir problem çözme yolu öğrenmesini sağlamak için psikoterapi önerilmekte, bazı durumlarda medikal tedavi ile eş zamanlı uygulanmaktadır.

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Nedir?

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu, aşırı düzeyde korku, endişe, gerginlik ve huzursuzluk tepkisi ile birlikte gözlenen bir rahatsızlıktır. Endişe verici düşünceler, duygu duruma eşlik eder ve birey, kaygı durumunda çeşitli fizyolojik tepkiler verir: Kan basıncındaki değişim, kalp ritminin hızlanması, terleme, hızlı nefes alıp verme, sindirim sisteminde hareketlilik gibi.

Kaygı, normal ve hayati bir duygu iken çok fazla olduğunda kişinin gündelik hayatını, iş ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecek noktaya getirebilir. Bazı durumlarda panik bozukluk olarak gözlenen durum, bazı durumlarda fobik kaçınma şeklinde kendini gösterebilir. Kişi sosyal ortamlara girmekten kaçınabileceği gibi, hayatının pek çok alanına genellenmiş şekilde anksiyeteyi tecrübe edebilir.

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Belirtileri

Kaygı bozukluğunun çok çeşitli belirtileri olabilir. Kaygı bozukluğunda, “Kötü bir şey olacakmış hissi”, geleceğe dair endişe verici düşünceler, kaygıyı tetikleyecek durumlarda ortamdaki ipuçlarına aşırı duyarlı olma, odaklanma ve dikkati sürdürmede zorluk yaşama, kaygı uyandıran ortam ve durumlardan kaçınma gibi davranış ve düşünceler gözlenir. Fizyolojik belirtiler de sürece mutlaka eşlik eder: Gerginlik hali, huzursuzluk, panik, hızlı nefes alıp verme (hiperventilasyon), terleme, titreme, yorgunluk hissi, uyku sorunu, gastrointestinal sorunlar (sindirim güçlüğü, kabızlık, reflü, gastrit vb.).

Bahsedilen bedensel belirtiler, kaygı anında vücudun verdiği doğal tepkiler olmakla birlikte, aşırı düzeyde kaygı yaşandığında (kaygı bozukluğu) kişi bu belirtileri tehlike sinyali olarak algılamakta ve yaşadığı endişeyi arttırmaktadır.

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğunun Türleri

Anksiyete bozukluğu, tanısal olarak çeşitli alt kategorilere ayrılmaktadır: Ayrılık Anksiyetesi, Seçici Konuşmazlık (Selektif Mutizm), Özgül Fobiler, Sosyal Anksiyete, Panik Bozukluk, Agorafobi, Genellenmiş (Yaygın) Anksiyete Bozukluğu.

Ayrılık Anksiyetesi:

Gelişimsel süreçle uyumsuz şekilde, bağlanılan kişiden ayrılırken yaşanan aşırı düzeyde endişe ve korku halidir. Temel bağlanma figürünün zarar göreceğine dair (kaçırılma, alıkonulma, hastalık, yaralanma, ölüm gibi) yoğun endişe, işe/okula gitme konusunda isteksizlik, uykuya dalmada güçlük ve çeşitli bedensel yakınmalar (baş ağrısı, karın ağrısı, kusma vb.) gözlenen belirtiler arasındadır. Genellikle 12 yaşın altındaki çocuklarda görülme sıklığı daha fazladır. Araştırmalar, cinsiyete bağlı bir değişimden bahsetmemektedir. Çocuklarda dört haftadan, yetişkinlerde ise altı aydan uzun süren durumlarda psikolojik yardım alınması önemlidir. Bilişsel Davranışçı Terapi ve medikal tedavi kullanılan tedavi türleri arasındadır.

Seçici Konuşmazlık/Seçici Konuşmama (Selektif Mutizm):

Konuşma becerisine sahip olmasına ve konuşma-dil alanında problem olmamasına rağmen, belirli sosyal ortamlarda (okul gibi) konuşma konusunda yaşanan güçlüktür. Örneğin, çocuk aile içinde iletişim kurarken ev dışı ortamlarda çok kısık sesle konuşmakta, çoğu zaman hiç konuşmamaktadır. Seçici Konuşmazlık, kaygı bozukluğunun bir türüdür. Ebeveynler genellikle çocuklarının verdiği bu tepkiyi utangaçlık ve sosyal ortamdan çekinme olarak adlandırsa da ele alınması gereken ciddi bir sorundur. Mizaç olarak içedönük bir yapıya sahip olma, önemli yaşam değişiklikleri (taşınma, ebeveynden ayrılma vb.) ya da travmatik yaşam olayları sonrası çocuklarda kaygı tepkisi ile birlikte seçici konuşmama gözlenebilir. Genellikle okul öncesi dönemde ya da okul başladığında tanı alırlar. Toplumda görülme sıklığı %1’den az olmakla birlikte ergen ya da yetişkinlerden ziyade çocuklarda gözlenir. Tedavi sürecinde küçük çocuklarda oyun terapisi ve/veya medikal tedavi kullanılan yöntemler arasındadır. Bir aydan uzun süredir devam eden bu durumda, psikolojik destek alınması, çocuğun iletişim kurma ve sosyal ilişki sürdürme becerilerinin desteklenmesi oldukça kritiktir.

Özgül Fobiler:

Belirli bir nesne (uçak vb.), hayvan (örümcek, köpek vb.) ya da duruma (yükseklik, kalabalık, asansör vb.) karşı yaşanan yoğun endişe ve korku halidir. Korku aşırı düzeye ulaştığında birey, endişe yaşanan nesne ya da durumdan kaçınmaya başlar. Bir süre sonra korkulan nesne ya da durumun düşüncesi bile tetikleyici olur. Korkulan nesne ya da durumdan kaçınma ise bireyin işlevselliğini önemli ölçüde etkiler ve yaşam kalitesini bozar. Özgül fobilerin görülme sıklığı %6 civarıdır. Kadınlarda, erkeklere göre daha sık gözlenmektedir. Yoğun kaygı, korku ve kaçınma davranışı altı aydan uzun süre devam ettiğinde profesyonel yardım alınması önemlidir. Bilişsel Davranışçı Terapi, sanal gerçeklik gibi yöntemler özgül fobilerin tedavisinde ilaçlı tedavinin yanı sıra kullanılan oldukça etkili yöntemlerdir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi):

Sosyal ortamlarda gözlenen yoğun korku ve endişedir. Sosyal etkileşimi içeren durumlarda (topluluk önünde konuşma, sunum yapma, yeni kişilerle tanışma) başkaları tarafından incelenme düşüncesi (insanların yanında yemek yeme gibi) oldukça baskındır. Sosyal fobi yaşayan kişiler çoğunlukla, diğerlerinin kendileriyle ilgili fikirlerini fazlaca önemserler. Başkaları tarafından yargılanma ve küçük duruma düşme endişesi eşlik eder. Topluluk içinde gerçekleştirilen herhangi bir eylem sırasında kızarma, terleme, titreme, yanlış bir şey yapma korkusu sıkça gözlenir. Bu korku nedeniyle kişi topluluk içinde gerçekleştirmesi gereken eylemlerden (bir topluluk önünde sunum yapmak gibi) ya da sosyal etkileşim gerektiren durumlardan (toplu taşımada ineceği yeri söylemek ya da birine yol sormak gibi) kaçınabilir. Zorunda kaldığı durumlarda ise, bedeninde anksiyete belirtileri ortaya çıkabilir (terleme, titreme, çarpıntı, sıcak soğuk basması, nefes kontrolünde zorluk gibi). Görülme sıklığı %2 civarındadır ve daha çok ergenlik döneminde ortaya çıkmaktadır. Altı aydan uzun süren durumlarda psikolojik destek alınması gerekir. Sosyal fobilerde Bilişsel Davranışçı Terapi, Sosyal Beceri Eğitimi, Şema terapi gibi yöntemlerin yanı sıra medikal tedavi de kullanılan müdahaleler arasındadır.

Panik Bozukluk:

Yinelenen panik ataklarla birlikte fiziksel ve psikolojik stresin baskın şekilde ortaya çıkması durumu panik bozukluk olarak adlandırılır. Çarpıntı, hızlı kalp atımı, titreme, nefes alıp vermede güçlük, göğüs ağrısı, bayılacakmış hissi, bedende uyuşma, karıncalanma, boğulma hissi, baş dönmesi, kas ağrısı, kontrolü kaybetme ve ölüm korkusu şeklinde belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtiler ortaya çıktığında kişi, panik atak yaşayabilir. Görülme sıklığı %2-3 civarında olmakla birlikte kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre daha fazladır. Panik bozuklukta psikoterapi (psikoeğitim) ve/veya medikal tedavi kullanılan etkili tedavi yöntemleri arasındadır.

Agorafobi:

Agorafobi, kişinin kaçmasının zor ya da utanç verici olabileceği durumlarda yaşadığı yoğun korku ve endişedir. Kişinin yalnız başına kalmak, toplu taşıma kullanmak, açık alanda bulunmak, kalabalık yerde sıkışmak, dar yerlerde zorluk yaşamak konusunda yoğun bir korku ve endişesi vardır. Bu sebeple kişi, böyle durumlardan kaçınır. Çaresiz kalmak, kurtulamayacak duruma düşmek, diğerlerinin gözünde küçük düşmek ya da insanların yanında bir kaygı atağı geçirmekten endişe edebilir. Panik Bozukluk yaşayan kişilerde Agorafobi başlaması olasıdır. Görülme sıklığı %1-2 civarındadır. Psikoterapi (Bilişsel Davranışçı Terapi, Sanal gerçeklik gibi) ve/veya medikal tedavi kullanılan işlevsel terapi türleri arasındadır.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu:

Gündelik hayatı olumsuz yönde etkileyen ısrarcı ve aşırı düzeyde kaygılı olma halini ifade eder. Süregelen bir kaygı ve gerginlik hali, fizyolojik semptomlarla (yorgunluk, huzursuzluk, kas gerginliği, odaklanmada güçlük, uyku problemleri gibi) birlikte gözlenir. Kaygı odağı genelde gündelik sorumlulukları (ev işleri, işle ilgili yükümlülükler, çocuk bakımı vb.) içerebileceği gibi aile içinde gözlenen bir kronik hastalığı da içerebilir. Görülme sıklığı %0,4-3 civarıdır. Psikoterapi (Bilişsel Davranışçı Terapi, Şema Terapi vb.) ve medikal tedavi en sık kullanılan tedavi yöntemleri arasındadır.

Anksiyete (Kaygı) Bozukluğunda Risk Faktörleri

Kaygı Bozukluğunda mizaç, genetik, fizyolojik ve çevresel faktörler oldukça etkilidir. Bebeklikten itibaren zor mizaçlı, kaygılı, zor yatışan bir çocuk olmak mizaçla ilgili bir risk faktörüdür. Genetik yatkınlığın yanı sıra, temel bakım veren kişinin aşırı korumacı ve kaygılı olması, ebeveyn kaybı ya da ayrılık öyküsü, fiziksel ve cinsel istismar öyküsü başlıca risk faktörleri arasında yer almaktadır.

Çocuklarda Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu

Kaygı bozukluğunda yetişkinler için yapılan sınıflandırma çocuklar için de geçerlidir. Çocuklarda kaygı bozukluğu kendini öncelikli olarak bedensel semptomlarla gösterir: Gastrointestinal sorunlar (sindirim problemi, karın ağrısı, kabızlık vb.), kalp çarpıntısı, yorgunluk, terleme, nefes alıp vermede değişim, kendini sıkma gibi. Bedensel semptomların yanı sıra düşünce, duygu ve davranışlarda da farklılıklar gözlenir. Geçmiş bugün veya gelecekle ilgili kaygı uyandırıcı düşünceler, çocuklarda davranışsal sorunlara yol açabilir: Okula gitmek istememe, sosyal etkinliklere katılma konusunda isteksizlik, yaşıyla uyumlu şekilde ondan beklenen davranışlar yerine evde kalmayı tercih etme vb.

Seçici konuşmama (belirli sosyal ortamlarda konuşmama), özgül fobiler (örümcek, asansör korkusu vb.) ya da yaygın anksiyete bozukluğu gibi farklı türde kaygı bozukluğu çocuklarda gözlenebilir.

Çocuklarla çalışırken tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi çocuğun kaygı uyandıran düşünce ile duygu ve davranış arasında bağ kurması sağlanır. Psikoeğitim verilerek bedensel belirtilerin farkına varması ve bu belirtiler geldiğinde kaçınmak yerine baş etmesi amaçlanır. Bu sebeple sosyal becerilerini destekleyecek terapötik müdahalelerde bulunulur. Bilişsel Davranışçı Terapi sık kullanılan terapi türü olmakla birlikte kaygı bozukluğunun şiddeti doğrultusunda çocukların medikal tedaviden de eş zamanlı yararlandığı görülmektedir.

Anksiyete Bozukluğu Tedavisi

Anksiyete bozukluğuna depresyon gibi duygu durum bozuklukları ya da Obsesif Kompulsif Bozukluk gibi çeşitli rahatsızlıklar eşlik edebilir. Anksiyete Bozuklukları psikoterapi ve ilaçla tedavi edilmektedir. Bazı durumlarda yalnızca psikoterapi, bazı durumlarda yalnızca ilaç kullanımı da söz konusu olabilir. Kaygı bozukluklarında psikoterapi ve ilaç eş zamanlı olarak da kullanılmaktadır.

Psikoterapide, psikoeğitim, sosyal beceri eğitimi, düşünce-duygu-davranış arasındaki ilişki ve bedensel belirtilere odaklanılarak bireyin baş etme becerileri güçlendirilir. Bilişsel Davranışçı Terapi, kaygı bozukluklarında en sık kullanılan terapi türüdür. Daha küçük çocuklarda seçici konuşmama gibi durumlarda oyun terapisi de kullanılan yöntemler arasındadır. Psikoterapi sayesinde bireyin kendine güveni artmakta, kaygı düzeyini kontrol edebilmekte ve anksiyetenin tekrarı halinde kullanabileceği baş etme yolları öğrenmektedir.

Medikal tedavide ise anksiyete semptomlarını kontrol altında almak üzere çeşitli ilaçlar (beta-blocker) kullanılmaktadır. Epinefrin (adrenalin) salınımını kontrol altına alabilmek üzere işlev gören bu ilaçların hekim kontrolünde reçete edilip kullanılması oldukça önemlidir.

Güncel Psikoloji Yayınlarımız

"
Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir? | Güven Hastanesi

Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir? | Güven Hastanesi

Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Anksiyete, gerçekte olmayan ancak gelecekteki olası tehditlere karşı kaygı ve korku hissedilen ruhsal bir bozukluktur.

Sıkıntılı ve gergin ruh hali, dikkat ve hafıza sorunları, ölüm korkusu, kendine veya bulunduğu ortama yabancılaşma hissi, çarpıntı, mide ağrısı anksiyetenin belirtilerindendir. Anksiyete belirtilerinin gözlemlenmesi durumunda bir uzmana başvurulması ruhsal ve fiziksel sağlığı korumada önemli bir adımdır.

Güven Çayyolu Cerrahi Tıp Merkezi Psikiyatri Bölümünden Uzman Psikolog Merve Sarsmaz, anksiyete hakkında bilgi verdi.

İçindekiler Anksiyete nedir? Anksiyete belirtileri nelerdir? Anksiyete nedenleri nelerdir? Anksiyete genellikle kimlerde görülür? Anksiyete nasıl tedavi edilir? Anksiyete hangi komplikasyonlara neden olur? Anksiyete nedir?

Anksiyete ya da günlük dildeki ifadesiyle kaygı, kişiye rahatsızlık verecek ve bireyin varlığını tehlikeye atacak bir durum, uyaran ya da inanç karşısında vücudun ve zihnin geliştirdiği doğal tepkiler bütünüdür.

Anksiyete, gerçekte olmayan ancak gelecekteki olası tehditlere karşı gösterilen duygusal yanıttır. Hayatın idame ettirilmesinde önemli bir role sahip olan anksiyetenin, yüksek düzeylerde olması günlük yaşamı olumsuz etkiler.

En sık görülen anksiyete bozuklukları şunlardır:

Yaygın anksiyete bozukluğu Akut stres bozukluğu Obsesif kompulsif bozukluklar Post-travmatik stres bozukluğu Genel tıbbi duruma veya alkol ve diğer bağımlılık yapıcıların yoksunluğuna bağlı olarak ortaya çıkan anksiyete bozukluğu Panik bozukluk Fobiler Anksiyete belirtileri nelerdir?

Anksiyete fizyolojik ve psikolojik belirtiler gösterebilir.

Anksiyetinin fizyolojik belirtileri

Ağız kuruluğu Kas gerginliği Çarpıntı Nefes almada zorluk veya hızlı nefes alma Ellerde ve ayaklarda titreme Aşırı terleme Mide ağrıları

Anksiyetinin psikolojik belirtileri

Sıkıntı Heyecan Dikkat ve hafıza sorunları Tehlike algısına yönelik dikkat artışı Endişeli düşüncelerle aşırı meşguliyet Kalp krizi geçirme ve ölüm korkusu Kontrolü kaybetme korkusu Kendine veya bulunduğu ortama yabancılaşma hissi Aniden çok kötü bir şey olacakmış duygusu ve korkusu Anksiyete nedenleri nelerdir?

Araştırmalar, genellikle çocukluk çağında ortaya çıkan anksiyete bozukluklarında hem genetik hem de çevresel faktörlerin birlikte rol oynadığını gösteriyor.

Anksiyete bozukluklarının oluşumunda,

Kalıtımsal faktörler, Aile, okul, iş yeri gibi sosyal ortamlardaki sorunlar, İlişki problemleri, Aile bireylerinde çeşitli kaygı bozukluklarının olması, Çocukluk döneminde yaşanan olumsuz deneyimler, Çocuklukta yaşanan kronik stres, Kontrolcü ve eleştirel ebeveynler, Utangaç ve çekingen kişilik özelliklerine sahip olmak, Çevresel faktörlerin de neden olduğu strese neden olan olaylar, Diğer hastalıklara bağlı oluşan komplikasyonlar ve ağır geçen ameliyatlar anksiyetenin ortaya çıkmasında etkili olabilir. Ev içi çatışma ve uyumsuzluk, Cinsel, fiziksel ya da duygusal istismar, Erken yaşta ebeveyn kaybı ya da ebeveynlerle yaşanan erken ayrılık/terk edilme gibi durumlar da anksiyeteye neden olan etkenler arasındadır.

Sürekli stresli olmak, ilerleyen yaşlarda anksiyete gelişmesine yol açabilir. Bu nedenlerin yanı sıra,

Kronik bir sağlık sorunu, Evde uzun süre, bir hastayla ilgilenilmesi de anksiyeteye sebep olabilir.

Anksiyete bozukluğun tedavi edilmemesi durumunda, tedavi süreci zorlaşabilir. Bu nedenle anksiyetenin erken tanı alması ve tedavi edilmesi oldukça önemlidir.

Anksiyete genellikle kimlerde görülür?

Araştırmalar sonucunda ülkemizde her 100 kişiden 5 veya 6’sının hayatının herhangi bir zamanında anksiyete yaşadığı bildirilmektedir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı da artar. Çalışmalar, anksiyetenin kadınlarda 2,5 kat daha fazla görüldüğünü göstermektedir.

Anksiyete nasıl tedavi edilir?

Anksiyete, alanında yetkin bir psikiyatrist ve uzman bir psikolog eşliğinde türüne göre hem ilaç kullanımı hem de psikoterapi uygulamalarıyla tedavi edilmektedir.

Bilişsel davranışçı terapi, anksiyete ve diğer psikolojik rahatsızlıklarda bilimsel olarak etkinliği en yüksek terapi yöntemleri arasındadır.

Bilişsel davranışçı terapinin temel amacı, kişinin düşünce yapısını ve hatalarını yorumlama biçimini yeniden yapılandırarak işlevselleştirmektir. Ayrıca stresle baş etme mekanizmalarını güçlendirerek gevşeme teknikleriyle çalışmaktır.

İyi bir uyku ve beslenme düzeninin oluşturulması, Fiziksel egzersiz yapılması, Gevşeme tekniklerinin kullanılması, Sosyal destek alınması her bozuklukta olduğu gibi anksiyete de dikkat edilmesi gereken önemli unsurlardır. Anksiyete hangi komplikasyonlara neden olur?

Dünya Sağlık Örgütü’nün çalışmalarına göre en sık görülen ruhsal bozukluklar arasında anksiyete bozuklukları bulunmaktadır. Dolaylı olarak bağışıklık sistemini de etkilemesi nedeniyle anksiyete bozuklukları, birçok fiziksel hastalığa zemin hazırlamakta ve yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir.

En az altı aydır süren okul ya da iş performansı gibi çeşitli nedenlerle ilgili aşırı anksiyete, endişe, korku yaşanması ve bu duyguların kontrol edilmesinde güçlük çekilmesi durumunda bir uzmana başvurulmalıdır.

Yorgunluk, Rahatlayamama, Sinirlilik ya da gerginlik, Konsantrasyon güçlüğü, Huzursuzluk, Kas gerginliği, Uyku bozukluğu, Çabuk yorulma gibi belirtilerin en az üçü gözlemleniyorsa (çocuklarda bir tanesinin bulunması yeterlidir) bir uzmana danışılması ve tedaviye başlanması ruh ve fiziksel sağlığı korumada oldukça önemli bir adımdır. "
Anksiyete Nedir? Tanı ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Anksiyete Nedir? Tanı ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Anksiyete

Anksiyete bozukluğu olan kişilerde, yoğun, sürekli devam eden bir endişe hali ve günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı korku vardır. Panik atak krizleriyle de kendini gösterebilir. Bu duyulan aşırı endişe, kaygı, panik durumu günlük aktivitelerin süregelmesini sekteye uğratır. Kontrol edilmesi ve yönetilmesi zor olduğu gibi, zaman öngörüsünde de bulunulamamaktadır. Bu halin belirtileri çocukluk, gençlik yıllarında başlayıp yetişkinliğe kadar devam edebilmektedir. Yetişkinlik döneminin ardından azalma eğilimindedir.

Anksiyete bozukluklarının kendi içinde, sosyal anksiyete bozukluğu, ayrılık anksiyetesi, spesifik fobiler, genelleştirilmiş anksiyete gibi bölümleri de mevcuttur. Bu bağlamda sadece bir değil birden fazla anksiyete bozukluğundan muzdarip olabilirsiniz. Bazen tıbbi bir tedavi ile çözüme ulaşılması gerekebilir.

Anksiyete Nedir?

Kaygılar, günlük yaşamda karşılaştığınız sorunlar ile baş edebilmeniz için sizi hazırlayıp, daha hızlı karar verebilmenize ortam hazırlar. Kaygı aslında beyninizin strese tepki vermesi ve sizi ileride yaşayabileceğiniz potansiyel tehlikeler konusunda uyarma şeklidir.

Toplumun yaklaşık olarak %18’i kaygı bozukluğu probleminden muzdariptir ve problemin artış derecesi ile beraber hastalık seviyesinde seyredebilir. Anksiyetesi olan bir kişi, her zaman en kötü senaryoyu düşünür ve bu düşünceler kontrolü dahilinde gerçekleşmez.

Sürekli olarak kaygı, endişe yaşayan bir kişinin sosyal hayatı sekteye uğrayabilir, ruhsal sağlığı bozulabilir ve gündelik işlerde ki verimi azalabilir. Bu yüzden kaygı bozukluğu olan kişilerin hayat kalitesi oldukça düşmektedir.

Anksiyete Kimlerde Daha Sık Görülmektedir?

İstatistiklere göre, anksiyete bozuklukları kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Aşırı korumacı tavırla büyütülmüş çocuklarda, çevresinden hep olumsuz tepkiler alan ve sindirilmiş kişiliklerde anksiyeteye daha sık rastlanılmaktadır.

Çocukluk çağında yaşanılan olumsuzluklar, travmalar ve mutsuzluklar arttıkça anksiyete riski de eş zamanlı olarak artmaktadır. Bunun yanı sıra ailede ya da akrabalarda anksiyete görülmesi riski artırır. Çünkü genetik geçiş bu rahatsızlıkta mümkündür.

Anksiyete Bozuklukları Nelerdir?

Anksiyete bozukluğunun birkaç türü mevcuttur:

Genelleştirilmiş Anksiyete Bozukluğu: Ortada bir neden olmadan duyulan aşırı endişe ve gerginlik hissiyatı.

Panik Atak: Ani ve yoğun korku, beraberinde panik atakları meydana getirebilir. Bu esnada göğsünüzde ağrı hissedebilir, vücudunuzda ter boşalması yaşayabilir, kalp atışlarınızda hızlanma gözlemleyebilirsiniz. Bazen süreç boğulduğunuzu ya da kalp krizi geçirdiğinizi düşünmenize sebep olacak kadar ağır seyredebilir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu: Bireysel ilişkilerinizde, başkalarının sizin yaptıklarınızı yargılaması, alay etmesine karşı endişe, stres duyma haline denir.

Belirli Fobiler: Yükseklik korkusu şeklinde kendini gösterebilir. Bu korkuya sahip olan kişiler uçağa binmek ya da yüksek katlı evlerde oturmaktan dolayı endişe duyabilir.

Agorafobi: Kalabalığın içinde, acil bir durum yaşandığında hareket kabiliyetiniz kısıtlı olduğu için korku, endişe duyabilirsiniz.

Ayrılık Kaygısı: Sevdiğiniz kişiler yanınızdan ayrıldığında çok endişe duyuyor ve her an gözünüzün önünde olsun istiyorsanız ayrılık kaygısı problemi yaşıyor olabilirsiniz.

Seçici Dilsizlik: Bazı çocuklar ailesiyle konuşarak iletişim kurabilirken, toplum içinde konuşamamaktadırlar. Bu sosyal kaygıya seçici dilsizlik denmektedir.

Nedenleri Anksiyete Bozukluklarının Nedenleri Nelerdir?

Anksiyete bozukluklarının nedenleri kesin olarak anlaşılamamıştır. Fakat travmatik olaylar, çeşitli deneyimler, sağlık sorunları, kalıtsal faktörler gibi etmenlerin kaygı bozukluklarını tetikleyebildiği görülmektedir.

Genetik sebeplerden kaynaklı anksiyete bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden akrabalarınız arasında bu rahatsızlığa sahip olan varsa risk altındasınız demektir.
Beyninizde ki korku ve duyguları kontrol eden bölümlerin hatalı bağlanması kaygı bozukluklarına sebebiyet verebilir. Çevresel yaşadığınız travmalardan (çocuklukta istismar edilme, çok sevdiğiniz birinin ölümü veya saldırıya uğraması gibi) ötürü anksiyete bozukluğu yaşayabilirsiniz. Kalp, akciğer, tiroid, şeker gibi sağlık sorunları anksiyete bozukluklarına sebebiyet verebilir. Kullanmış olduğunuz ilaçların bir yan etkisi de kaygı bozukluğu olabilir.

Aile ve akrabalarınız arasında kaygı bozukluğundan muzdarip biri yoksa, çocukken böyle bir şey yok ve yeni yeni ortaya çıkıyorsa, altında tıbbi bir sebep yatıyor olabilir. Hekim tarafından kontrol edilip ona göre yol haritası çizilmelidir.

Anksiyete Risk Faktörleri Nelerdir?

Bazı faktörler anksiyete bozukluğu yaşama riskinizi artırabilir.

Çocukluk döneminde, cinsel istismar ya da ihmal yaşanması anksiyete riskini oldukça artırmaktadır.
Travmatik olaylara maruz kalan bireylerin anksiyete bozukluğu yaşama oranı oldukça fazladır. Depresyonda olmak, anksiyete riskinizi artırır. Kendi sağlığınız ya da çevrenizdeki kişileri sağlığından duyulan endişe ve stres hali anksiyete bozukluklarını artırabilir. Madde bağımlılığı anksiyete riskini artırır. Çocuklukta yabancılardan çekinen, kendini geri çeken, iletişim kurmayan kişilerde risk fazladır. Özgüven eksikliği, alay konusu olma gibi olumsuz düşünceler, algılar anksiyete bozukluğuna sebep olabilir. Belirli kişilik tiplerindeki kişiler anksiyete bozukluklarına yatkındır. Belirtiler Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Anksiyete hastalığının bazı belirtileri aşağıdaki gibidir.

Kendini gergin, huzursuz, panik halinde hissetmek Nefes darlığı, ağız kuruluğu yaşamak, Kötü bir şey olacakmış gibi endişeli hal Kalp atışlarında yaşanan aşırı hızlanma Aşırı terleme Ellerde titreme hali Odaklanma, konsantrasyon problemleri Hazımsızlık sıkıntıları Kaygı duymayı tetikleyecek etkilerden kaçınma hali Uyku problemleri başlıca semptomlardan sayılabilir. Tanı Yöntemleri Anksiyete Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Belirtilerin varlığından eminseniz, doktorunuz fiziki muayenenizi yapıp, ardından da tıbbi geçmişinize dair bilgilerle anamnezi dolduracaktır.

Tetikleyebilecek bazı sağlık koşullarını elimine edebilmek adına bazı testler yapılmasını isteyebilir. Laboratuvar testlerinin hiçbiri anksiyete bozukluklarını özel olarak teşhis edemez, o yüzden yapılan testler, tıbbi geçmiş ve muayene aşamalarının bütünü rahatsızlığın teşhisi için önem arz eder.

Doktorunuz ihtiyaç dahilinde sizi bir psikiyatriste, psikoloğa veya başka bir akıl sağlığı uzmanına yönlendirebilir. Bu uzmanlar, sizin anksiyete bozukluğunuz olup olmadığını anlamak için çeşitli sorular sorabilir, belli araçlar kullanabilir ya da bazı testler uygulayabilir.

Değerlendirme aşamasında ki bir önemli nokta da semptomlarınızın ne kadar süredir var olduğu ve ne kadar yoğun olduğudur. Kaygı, endişenizin günlük hayattan keyif almanızı engelleyecek düzeyde olup olmadığını doktorlara bildirmeniz teşhis için oldukça mühimdir.

Tedavi Yöntemleri Anksiyete Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Anksiyete bozukluğunun belirtilerini azaltmak ve rahatsızlığı yönetmek için birçok tedavi alternatifi mevcuttur. Fakat en yaygın iki tedavi psikoterapi ve ilaçlardır. Hangi tedavi yöntemine daha iyi cevap vereceğiniz, deneme-yanılma yoluyla saptanabilir.

Psikoterapi: Psikolojik danışmanlık ya da konuşma terapisi olarak bilinen psikoterapi, kaygı semptomlarınızı azaltmak için bir terapistle beraber süreci geçirmeyi içerir. Bu danışmanlık türünde duygularınızın, davranışlarınızı nasıl etkilediğine şahit olabilirsiniz. Psikoterapi, anksiyete bozukluğunuzu anlamanın ve yönetmenin yollarını öğrenmek için oldukça etkili bir tedavidir.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Bu psikoterapi türü size olumsuz ve sizde panik yaratan düşünceleri ve davranışları nasıl olumluya dönüştüreceğiniz kısmında size kılavuz olur. Sizde korku ve kaygı meydana getiren durumlara karşı endişe duymadan yaklaşmanın ve bunları yönetmenin yollarını öğreneceğiniz etkin bir tedavi yöntemidir.

İlaç Tedavisi: Doktorunuz anksiyete semptomlarını hafifletmek için çeşitli antidepresanlar, ilaçlar, yatıştırıcılar kullanılabilir. İlaçların asıl amacı kısa süreli rahatlamadır, uzun süreli kullanılması amaçlanmamaktadır. Ayrıca hangi ilacın size daha iyi geleceğine karar vermek ve artılarını eksilerini konuşmak adına doktorunuzla bir araya gelmeniz iyi olacaktır.

Acıbadem Web ve Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır. Güncellenme Tarihi: 2 Kasım 2023 Perşembe Yayımlanma Tarihi: 2 Kasım 2023 Perşembe

Tıbbi Birimler Lütfen Bekleyiniz

KİŞİSEL VERİLERİN ELDE EDİLMESİ VE İŞLENMESİ İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME FORMU

Acıbadem Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. (“Acıbadem”) ve Acıbadem’in hakim ve bağlı şirketleri (hepsi birlikte “Acıbadem Grubu” olarak anılacaktır.) tarafından, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) ve ilgili mevzuat kapsamında Veri Sorumlusu sıfatıyla, kişisel verileriniz, aşağıda açıklanan çerçevede ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuata uygun olarak işlenebilecektir.

1. Kişisel Verilerin elde Edilmesi, İşlenmesi ve İşleme Amaçları

Kişisel verileriniz Acıbadem Grubu tarafından sağlanmakta olan kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaçlarıyla ve Acıbadem Grubu şirketlerinin faaliyet konularına uygun düşecek şekilde, sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, çağrı merkezi, internet sitesi, sözlü, yazılı ve benzeri kanallar aracılığıyla elde edilmektedir. Sağlık verileriniz başta olmak üzere özel nitelikli kişisel verileriniz ve genel nitelikli kişisel verileriniz, Grup tarafından aşağıda yer alanlar dâhil ve bunlarla sınırlı olmaksızın bu maddede belirtilen amaçlar ile bağlantılı, sınırlı ve ölçülü şekilde işlenebilmektedir:

Kimlik bilgileriniz: Adınız, soyadınız, T.C. Kimlik numaranız, pasaport numaranız veya geçici TC Kimlik numaranız, doğum yeri ve tarihiniz, medeni haliniz, cinsiyetiniz, sigorta veya hasta protokol numaranız ve sizi tanımlayabileceğimiz diğer kimlik verileriniz. İletişim Bilgileriniz: Adresiniz, telefon numaranız, elektronik posta adresiniz ve sair iletişim verileriniz, müşteri temsilcileri ya da hasta hizmetleri tarafından çağrı merkezi standartları gereği tutulan sesli görüşme kayıtlarınız ile elektronik posta, mektup veya sair vasıtalar aracılığı ile tarafımızla iletişime geçtiğinizde elde edilen kişisel verileriniz. Muhasebesel Bilgileriniz: Banka hesap numaranız, IBAN numaranız, kredi kartı bilginiz, faturalama bilgileriniz gibi finansal verileriniz. Sağlık hizmetlerinin finansmanı ve planlaması amacıyla özel sağlık sigortasına ilişkin verileriniz ve Sosyal Güvenlik Kurumu verileriniz. Hastane veya tıp merkezlerimizi ziyaret etmeniz halinde güvenlik ve denetim amaçlı tutulmakta olan kamera kayıtları görüntüleriniz. Otoparkı kullanmanız halinde araç plaka veriniz. Sağlık Bilgileriniz: Laboratuvar sonuçlarınız, test sonuçlarınız, muayene verileriniz, randevu bilgileriniz, check-up bilgileriniz, reçete bilgileriniz dahil ancak bunlarla sınırlı olmaksızın tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi sırasında veya bunların bir sonucu olarak elde edilen her türlü sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verileriniz. www.acibadem.com.tr sitesine veya www.acibadem.com.tr/AcibademOnline/TR/MainPage adresine gönderdiğiniz veya girdiğiniz sağlık verileriniz ve sair kişisel verileriniz. Acıbadem’e veya Acıbadem Grup şirketlerinden herhangi birine iş başvurusunda bulunmanız halinde bu hususta temin edilen özgeçmiş dâhil sair kişisel verileriniz ile Acıbadem Grubu çalışanı ya da ilişkili çalışan olmanız halinde hizmet akdiniz ve işe yatkınlığınız ile ilgili her türlü kişisel verileriniz.

Acıbadem Grubu tarafından elde edilen her türlü kişisel veriniz (Özel nitelikli kişisel veriler de dahil fakat bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) aşağıdaki amaçlar ile işlenebilecektir:

Kimliğinizi teyit etme, Kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi. İlgili mevzuat uyarınca Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile talep edilen bilgilerin paylaşılması. Hastane ve Tıp Merkezlerimizin iç işleyişi ile günlük operasyonların planlanması ve yönetilmesi. Hastane Yönetimi, Hasta Hakları, Hasta Deneyimi bölümleri tarafından hasta memnuniyetinin ölçülmesi, arttırılması ve araştırılması. İlaç temini. Randevu almanız halinde randevu hakkında sizi haberdar edebilme. Risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi. Sağlık hizmetlerini geliştirme amacıyla analiz yapma. Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından sağlık hizmetlerinizin finansmanı, tetkik, teşhis ve tedavi giderlerinizin karşılanması, müstehaklık sorgusu kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgilerin paylaşılması. Araştırma yapılması. Yasal ve düzenleyici gereksinimlerin yerine getirilmesi. Sağlık hizmetlerinin finansmanı kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgileri paylaşma. Kalite, Hasta Deneyimi, Bilgi Sistemleri bölümleri tarafından risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi. Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından hizmetlerimiz karşılığında faturalandırma yapılması ve anlaşmalı olan kurumlarla ilişkinizin teyit edilmesi. Pazarlama, Medya ve İletişim, Çağrı Merkezi bölümleri tarafından kampanyalara katılım ve kampanya bilgisi verilmesi, Web ve mobil kanallarda özel içeriklerin, somut ve soyut faydaların tasarlanması ve iletilebilmesi.

İlgili mevzuat uyarınca elde edilen ve işlenen Kişisel Verileriniz, Acıbadem veya Acıbadem Grubu’na ait fiziki arşivler ve/veya bilişim sistemlerine nakledilerek, hem dijital ortamda hem de fiziki ortamda muhafaza altında tutulabilecektir.

2. Kişisel Verilerin Aktarılması

Kişisel verileriniz, Kanun ve sair mevzuat kapsamında ve yukarıda yer verilen amaçlarla Acıbadem ve Acıbadem Grubu tarafından Acıbadem Grubu’na dahil olan şirketler ile, Özel sigorta şirketleri, Sağlık bakanlığı ve bağlı alt birimleri, Sosyal Güvenlik Kurumu, Emniyet Genel Müdürlüğü ve sair kolluk kuvvetleri, Nüfus Genel Müdürlüğü, Türkiye Eczacılar Birliği, Mahkemeler ve her türlü yargı makamı, merkezi ve sair üçüncü kişiler, yetki vermiş olduğunuz temsilcileriniz, avukatlar, vergi ve finans danışmanları ve denetçiler de dâhil olmak üzere danışmanlık aldığımız üçüncü kişiler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, resmi merciler dâhil sağlık hizmetlerini yukarıda belirtilen amaçlarla geliştirmek veya yürütmek üzere işbirliği yaptığımız iş ortaklarımız ve diğer üçüncü kişiler ile paylaşılabilecektir.

3. Kişisel Veri Elde Etmenin Yöntemi ve Hukuki Sebebi

Kişisel verileriniz, her türlü sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, yukarıda yer verilen amaçlar ve Acıbadem’in faaliyet konusuna dahil her türlü işin yasal çerçevede yürütülebilmesi ve bu kapsamda Acıbadem’in akdi ve kanuni yükümlülüklerini tam ve gereği gibi ifa edebilmesi için toplanmakta ve işlenmektedir. İşbu kişiler verilerinizin toplanmasının hukuki sebebi,

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği, Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Mahremiyetinin Korunması Yönetmeliği, Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuat hükümleridir.

Ayrıca, Kanun’un 6. maddesi 3. fıkrasında da belirtildiği üzere sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbı teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir.

4. Kişisel Verilerin Korunmasına Yönelik Haklarınız

Kanun ve ilgili mevzuatlar uyarınca,

Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme, Kişisel veriler işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme, Kişisel sağlık verilerine erişim ve bu verileri isteme, Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme, Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme, Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme, Kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme, Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesine ve/veya kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesine ilişkin işlemlerin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme, İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme hakkını haizsiniz.

Mezkûr haklarınızdan birini ya da birkaçını kullanmanız halinde ilgili bilgi tarafınıza, açık ve anlaşılabilir bir şekilde yazılı olarak ya da elektronik ortamda, tarafınızca sağlanan iletişim bilgileri yoluyla, bildirilir.

5. Veri Güvenliği

Acıbadem, kişisel verilerinizi bilgi güvenliği standartları ve prosedürleri gereğince alınması gereken tüm teknik ve idari güvenlik kontrollerine tam uygunlukla korumaktadır. Söz konusu güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak muhtemel riske uygun bir düzeyde sağlanmaktadır.

6. Şikayet ve İletişim

Kişisel verileriniz teknik ve idari imkânlar dâhilinde titizlikle korunmakta ve gerekli güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak olası risklere uygun bir düzeyde sağlanmaktadır. Kanun kapsamındaki taleplerinizi, “https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html” web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak,

(i) ATATÜRK MAH.FEZA SK.NO:3/8 ATAŞEHİR, Istanbul, Türkiye adresine kargo ile ıslak imzanızı taşıyan bir dilekçe ile “Kurumsal Sekretarya” departmanı dikkatine Zarfına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilgi Talebi” yazılarak gönderebilirsiniz, (ii) Noter kanalıyla gönderebilir, (iii) acibademsaglik@hs02.kep.tr adresine güvenli elektronik ya da mobil imzalı olarak, kayıtlı elektronik posta adresi veya sistemimizde kayıtlı elektronik e-posta adresiniz aracılığıyla ve/veya (iv) Acıbadem’e hitaben yazdığınız “word veya pdf.” formatındaki bir dosyayı güvenli eimza ile imzalayarak kisiselveri@acibadem.com ‘a e-posta’nın konu kısmına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Bilgi Talebi” yazarak iletebilirsiniz.

Kanun kapsamındaki taleplerinizi, https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak ve formda belirtilen usullerle tarafımıza iletmenizi rica ederiz.

SIK ZİYARET EDİLENLER Akciğer kanseri Bağırsak kanseri Böbrek nakli Cilt kanseri Gırtlak kanseri Hemoroid Kalp krizi belirtileri Kan kanseri (Lösemi) Karaciğer nakli Kemik iliği nakli Kolon kanseri Koronavirüs Belirtileri Lenf kanseri Lenfödem Meme kanseri Mide kanseri Pankreas kanseri Prostat kanseri Rahim kanseri Vücut kitle endeksi hesaplama


Ana Sayfa Hastaneler Doktorlar Medikal Teknolojiler Kurumsal Bilgiler Sponsorluklar Bilgilendirilmiş Onamlar Kişisel Verilerin Korunması İletişim

Web sitemizde bulunan tüm görsellerin, işitsel veya içerik bilgilerinin izinsiz kullanılması yasaktır. Durumun tespit edilmesi halinde hukuki yollara başvurulacaktır.

"
Anksiyete Nedir? Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıl Olur? Hisar Hospital Intercontinental

Anksiyete Nedir? Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıl Olur? Hisar Hospital Intercontinental

Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Nedir? Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıl Olur?

Kaygı kişinin günlük hayatta yaşadığı normal tepkilerden biridir. Fakat bazı kişilerde hayatı yakından etkileyecek kadar ciddi noktalara ulaşabilir. Bu durumda anksiyete adı verilen kaygı bozukluğu meydana gelebilir. Çeşitli tedavi seçenekleri bulunan anksiyete bozukluğu, nasıl yönetilmesi gerektiğinin öğrenilmesi ile, kişinin günlük yaşamını daha az etkileyebilir.

Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Nedir?

Kaygı strese verilen normal bir tepkidir ve kişiyi tehlikelerden korumak için gerçekleşir. Herkes zaman zaman kaygı yaşar ancak kaygı bozukluğu olan kişi hayatını olumsuz etkileyen sürekli veya tekrarlayan kaygıya sahiptir. Anksiyete bozukluklarında kaygı gün içerisinde olağan olarak yaşanabilen korku ve endişe duygularından farklı seviyededir. Aşırı korku veya endişe şeklindedir ve kişide şunlara neden olabilir:

Günlük aktivitelere yakından etki eder. Durumlara aşırı tepki verilmesine neden olur. Tepkilerin kontrol edilmesinde güçlük yaşanır. Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Bu bozukluğu sahip kişiler aşırı endişe hissi nedeniyle fiziksel semptomlar yaşarlar. Bu semptomlar kişilerde kaygı ataklarını tetikleyen durumlardan kaçınmak şeklinde kendini gösterebilir. Fiziksel belirtilerin ortaya çıkması çoğu zaman diğer zihinsel sorunlarla birliktedir. Fiziksel ve ruhsal semptomlar sıklıkla şunları içerir:

Kilo kaybı Nefes darlığı Kalp atışında hızlanma Sindirim sistemi bozuklukları Uyku sorunları Mide bulantısı Baş dönmesi Terleme Kontrolden çıkma hissi Göğüs ağrısı Huzursuz hissetmek Sinirlilik Konsantrasyon zorluğu Toplu ortamlardan uzak durma isteği Anksiyete Neden Olur?

Çevresel ve genetik çeşitli risk faktörleri aşırı kaygı gelişimini tetikleyen birer neden olabilir. Risk faktörleri arasında şunlar bulunabilir:

Çocukluk döneminde utangaçlık Stresli olaylara maruz kalma Ailede psikolojik problemler geçmişi Tiroid sorunları Kafein kullanımı Çeşitli ilaçlar Hormonal değişiklikler Geçmişte yaşanan ciddi travmalar Hamilelik Anksiyete Türleri Nelerdir?

Aşırı kaygı ile giden anksiyete bozukluğunun birden fazla türü vardır. Türlere göre aşırı kaygıyı tetikleyen faktörler de değişiklik gösterir. Yaygın olarak rastlanan türler şunlardır:

Yaygın anksiyete bozukluğu: Bu sorunu yaşayan kişilerde günlük sıradan olaylar kaygı verici olabilir ve bu kaygı günlük hayatı etkileyecek kadar şiddetli hale gelebilir. Zihin günlük yaşam içerisinde en kötü senaryoya odaklanarak kendisini kaygılandırır ve fiziksel semptomların oluşmasına neden olur. Panik bozukluk: Panik bozukluk yaşayan kişilerde korku nöbetleri yaşanabilir. Panik atak anlarında kişi gerçek dışı duygulara ve hislere kapılır. Sosyal anksiyete: Sosyal kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde insanlar sosyal ortamlarında kaygılı hissederler. Bunun sonucunda ciddi kaygı atakları yaşanır. Spesifik fobi: Spesifik kaygı bozukluğu yaşayan kişiler tehlike oluşturmayan spesifik bazı şeylere karşı kaygı yaşarlar. Hayvanlar, nesneler ya da su gibi farklı faktörler tetikleyici olabilir. Sosyal Anksiyete Nedir?

Sosyal anksiyete bozukluğu kişinin toplum içerisinde korku belirtileri göstermesine neden olur. Kişilerin sosyal durumlarda hissettikleri korku o kadar yoğundur ki uzaklaştıklarında bu korkunun ortadan kalkacağı hissine kapılabilirler. Sosyal kaygı bozukluğu genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkar. Aşırı utangaçlık ve sosyal ortamlardan kaçınmak ilk belirtiler arasındadır. Aynı zamanda sosyal anksiyete kadınlarda erkeklere göre daha sık görülebilir.

Sosyal Anksiyete Neden Olur?

Sosyal kaygının pek çok nedeni vardır. Genetik ya da çevresel faktörler bir araya gelerek bu soruna neden olabilir. Sosyal ortamlarda ve topluluk içerisinde gerçekleştirilen günlük aktiviteler aşağılanma, yargılanma ve reddedilme endişeleri nedeniyle kaygı ve korkuya neden olabilir.

Sosyal Anksiyete Nasıl Geçer?

Sosyal kaygı bozukluğu olan kişiler mutlaka bir sağlık uzmanından destek almalıdır. Psikiyatrist tarafından yapılan tıbbi geçmiş incelemesi sonrası fiziksel semptomlar incelenir. Psikiyatrist, psikolog ve ihtiyaç duyulduğunda diğer sağlık uzmanlarının sosyal kaygı tedavisi için koordinasyon halinde çalışması gerekebilir. Sosyal anksiyetenin tedavi edilmesi için ilaçlar ve psikoterapi gibi tedavi seçenekleri tek başına ya da birlikte kullanılabilirler.

Anksiyete Kimlerde Daha Çok Görülür?

Aşırı kaygının kimlerde daha çok görüldüğü tam olarak bilinmese de bazı durumlar olasılığı artırabilir. Ailede kaygı bozukluğu ya da mevcut başka bir psikolojik problem bulunması bu durumlar arasındadır. Aynı zamanda regl dönemi ile değişiklik gösteren kadınsal hormonlar psikolojik olarak kadınlarda daha sık anksiyete yaşanmasına neden olabilir. Bunun dışında her iki cinsiyette de tiroid hormonları gibi kimyasallardaki değişimler de aşırı kaygıya sebep oluşturabilecek durumlar arasında bulunur. Sadece biyolojik faktörler değil çevresel faktörler de birer sebeptir. Geçmişte travmalar yaşayan kişilerde o anlar ile özdeşleştirdikleri her şey bir tetikleyici olarak anksiyeteye neden olabilir.

Anksiyete Tanısı Nasıl Konur?

Kaygının kontrolden çıkması fiziksel semptomlara neden olabildiği için öncelikle bu semptomların başka hastalıklardan kaynaklı olmadığından emin olunması gerekir. Eğer semptomların nedeni mevcut bir hastalık değilse tanı psikiyatrist tarafından alınmalıdır. Tanı için psikolojik olarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu değerlendirmede kişinin duyguları, davranışları ve düşünceleri incelenir.

Tedavisi Nasıl Yapılır?

Tedavide tek bir yöntem tercih edilmeyebilir. Tedavi seçenekleri psikoterapi, ilaç ve başa çıkma yöntemleri şeklinde sıralanabilir. Tedavilerin amacı kişinin kaygı durumunu yönetmesini sağlamak ve kaygıya neden olan faktörlerden kişinin etkilenmesinin önüne geçmektir. Tedavi seçenekleri şunlardır:

İlaç tedavisi: Tedavi için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. İlaçlar sadece psikolojik belirtileri değil fiziksel semptomları da önlemeye yardımcı olabilir. İlaçların çeşidi ve dozu kişinin ihtiyaçları doğrultusunda değişiklik gösterebilir. Aynı zamanda bu ilaçların yazılması için bir psikiyatrist tarafından muayene de önemlidir. Bilişsel davranışçı terapi: Kişide kaygıya neden olan durumlar belirlenerek bunlar hakkındaki davranışlar ve düşünceler terapist tarafından değiştirilmeye çalışılır. Kişinin öncelikle olumsuz düşüncelerini ve bunların nedenlerini sorgulaması gerekir. Uygun ortam oluşturulduğunda kişi bu tetikleyicilere maruz bırakılarak kaygıya neden olan bir durum olmadığı gösterilir. Uygulanan bu kendi kendine maruz bırakmalar ile kaygı ataklarının ortadan kaldırılması amaçlanır. Anksiyete Tedavisi Ne Kadar Sürer?

Kaygı bozukluğu tedavisi kişinin ihtiyaçları ve gösterdiği semptomlara bağlı olarak değişebilir. Tedavi için kullanılan ilaçların etki etmeye başlaması ortalama 1 ay kadar sürebilir. Aynı zamanda psikoterapiler de belirli aralıklarla seanslar halinde gerçekleştirilir. Tüm tedavinin ve iyileşme sürecinin ne kadar devam edeceğini söylemek zordur. Süreç tamamen kişinin uyumu ve anksiyetesinin durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir.

Anksiyete Krizi Anında Ne Yapılmalıdır?

Kaygı krizi anında kişi tetikleyicilerden uzaklaşma isteği duyar. Bu anlarda kişinin kendisini rahatlatması ve bu durumun normalde kaygıya neden olmaması gerektiğini fark etmesi önemlidir. Kriz anında yapılabilecekler şunlardır:

Nefes egzersizi yapmak Gözleri kapatmak ve sakinleşmeyi beklemek Bir objeye odaklanarak odak noktasını değiştirmek Kas gevşetme teknikleri uygulamak Hayal kurmak Güven duyulan bir kişi ile konuşmak Gerekli durumda sağlık kurumu ile iletişime geçmek Anksiyete Krizi Nasıl Geçer?

Kriz anında insan vücudu gerilir, nefes ve kalp atışı hızlanır. Kaygı krizinin başladığı hissedildiğinde kişinin kendisini sakinleştirmesi gerekebilir. İlk adım farkındalıktır yani kişinin kaygı krizlerinden önce bu krizler ile ilgili bilgi sahibi olması krizleri yönetmesine yardımcı olabilir. Kaygı krizinin başladığı hissedildiğinde öncelikle derin nefes almaya başlamak iyi sonuç verebilir. Çünkü kaygı krizinde kişi farketmeden nefes alış verişinde değişiklik yapmaya başlar. Nefesin normale döndürülmesi kişinin bir sorun olmadığı hissini benimsemesine yardımcı olur. Bu noktada derin ve yavaş nefesler almak ve bu sürece odaklanmak yararlı olabilir. Aynı zamanda kişinin kriz yaşamadan önce de bu durumlar hakkında düşünmesi ve neler yapabileceğine psikiyatristi ile karar vermesi de yardımcıdır. Nelerin kaygı krizine neden olduğu ve bu durumlarda kaçmadan nasıl baş edilebileceği öğrenildikten sonra kontrolü ele alabilir. Bu sürecin sonunda krizler zamanla azalarak artık yaşanmayacak noktaya ulaşabilir.

Anksiyeteyi Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

Aşırı kaygı krizleri önlenebilir olmasa da kişinin daha az etkilenmesi sağlanabilir. Tedavi ile birlikte zamanla ataklar da ortadan kalkmaya başlar. Olumsuz duygular ile başa çıkmayı öğrenmekten fiziksel aktiviteye kadar, aşırı kaygıyı yönetmek ve önlemek için yapılabilecekler mevcuttur. Kaygı krizlerini yönetmek için yapılabilecekler şunlardır:

Tedavi planına uyum göstermek Kaygı sorunları hakkında bilgi sahibi olmak Ataklar ile baş etmeyi öğrenmek Düzenli egzersiz yapmak Rahatlama tekniklerini düzenli olarak uygulamak Kafein ve alkol kullanımından kaçınmak Sağlıklı beslenmek Anksiyeteden Korunmak Yolları Nelerdir?

Bu ruhsal sorunun nedeni çevresel ve genetik pek çok farklı etken olabilir. Bu etkenler ne kadar değiştirilebilir olmasa da kişinin psikolojik sağlığına dikkat etmesi riski azaltabilir. Bunun için öncelikle aşırı kaygıyı tetikleyebilecek olan stres faktörleri ile başa çıkmak önemlidir. Meditasyon gibi stresle başa çıkmaya yardımcı olan destekler stres anında kişinin daha az etkilenerek kaygı oluşturmasının önüne geçebilir. Aynı zamanda ciddi bir travma yaşayan kişiler psikolojik destek alarak bu travma ile yaşamayı öğrenebilir. Travmadan daha az etkilenmek de travma ile bağdaşlaştırılan faktörlerin kaygı krizlerine neden olmasının önüne geçebilir.

Sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemek de kişinin psikolojik sorunlardan korunmasında rol oynar. Kafein ve alkol gibi kaygı oluşumunu tetikleyebilecek maddelerin azaltılması ya da tamamen bırakılması riskli kişilere yardımcı olabilir. Sağlıklı beslenmek de beyin sağlığını yakından etkiler. Kaliteli yağların tüketilmesi ile beyin sağlığı desteklenebilir. Aynı zamanda düzenli olarak egzersiz yapmak da etkili faktörler arasında yer alır. Özellikle yoga gibi fiziksel olarak aktif olmayı sağlarken nefes alma tekniklerinin de öğrenildiği aktiviteler stres yönetiminde ve kaygının bir soruna dönüşmesinin önüne geçilmesinde destekleyici olabilir.

Siz de günlük hayatınızı etkileyen boyutlarda kaygılar yaşıyorsanız bir sağlık kurumu ile iletişime geçerek bu kaygıların yönetimi hakkında gerekli desteği alabilirsiniz.

Cin Musallatı Nedir? Cin Musallatının Belirtileri Nelerdir? Gaziantep Son Dakika Haberleri - Gaziantep Doğuş Gazetesi - Gazete27 Gazetesi

Cin Musallatı Nedir? Cin Musallatının Belirtileri Nelerdir? Gaziantep Son Dakika Haberleri - Gaziantep Doğuş Gazetesi - Gazete27 Gazetesi

Cin Musallatı Nedir? Cin Musallatının Belirtileri Nelerdir? Cin musallatı hakkındaki bu gizemli dünyada çözülmeyi bekleyen pek çok sır var. Cin musallatının derinliklerine inmeye hazır mısınız? Geleneksel inançlardan doğan bu eski kavram, yaşamımıza nasıl etki ediyor? Cin musallatı nedir? Cin musallatının belirtileri nelerdir? Fatma Gültekin 03.02.2024 - 21:25 Yayınlanma 6 Dk Okunma Süresi

Cin musallatı mistik veya paranormal bir varlığın bir kişiye zarar verme veya onu etkileme inancına dayanan bir kavramdır. Farklı kültürlerde farklı isimlerle anılan bu cin musallatı inanç genellikle ruhlar veya kötü niyetli varlıklarla ilişkilendirilir. Cin musallatı genellikle bazı belirtilerle kendini gösterir ve etkilenen kişinin yaşamını olumsuz yönde etkileyebilir. Cin musallatının belirtileri bireyden bireye farklılık gösterebilir ancak genellikle aşağıdaki şekillerde ortaya çıkabilir:

Fiziksel Belirtiler

Baş ağrısı mide bulantısı baş dönmesi uyku bozuklukları vücutta ağrı veya sızı gibi çeşitli fiziksel rahatsızlıklar cin musallatının belirtileri olabilir. Depresyon cin musallatı anksiyete sürekli huzursuzluk korku veya panik atak gibi psikolojik belirtiler cin musallatının etkilerinden kaynaklanabilir. Cin musallatı bireyin davranışlarında belirgin değişikliklere neden olabilir. Agresiflik öfke patlamaları sinirlilik sosyal çekilme veya aşırı dikkatsizlik gibi davranışsal değişiklikler bu belirtilere örnek olarak gösterilebilir. Cin musallatı yaşayan kişiler bazen garip ruhsal deneyimler yaşayabilirler. Sesler duyma gölge figürler görme tuhaf rüyalar veya kâbuslar görme gibi deneyimler cin musallatının işaretleri olabilir. Cin musallatı etkilenen kişinin zihinsel ve duygusal olarak zayıflamasına neden olabilir. Bilişsel fonksiyonlarda azalma konsantrasyon eksikliği bellek sorunları veya umutsuzluk gibi belirtiler gözlenebilir. Bu belirtiler tek başına cin musallatı olduğunu kanıtlamaz çünkü benzer belirtilere sahip başka tıbbi veya psikolojik sorunlar da olabilir. Ancak cin musallatından şüpheleniliyorsa bu belirtiler göz ardı edilmemeli ve uygun bir uzmana danışılmalıdır.

Cin Musallatının Sebepleri ve Kökenleri

Cin musallatı inancının kökenleri tarihin derinliklerine dayanır ve farklı kültürlerde farklı açıklamalara sahiptir. Bu inanca göre cinler insanlara musallat olabilirler ve onları etkileyebilirler. Cinler genellikle insanların yaşadığı dünyanın farklı bir boyutunda veya paralel bir evrende yaşadıkları düşünülen varlıklardır. Cin musallatının sebepleri ve kökenleri de farklı kültürlere ve inanç sistemlerine bağlı olarak değişiklik gösterir. İşte yaygın olarak kabul edilen bazı sebepler:

Kişinin Negatif Enerjilerle Çevrili Olması

Bir kişinin negatif enerjilere veya kötü niyetli düşüncelere maruz kalması cinlerin musallat olmasına zemin hazırlayabilir. Öfke kıskançlık düşmanlık veya kin gibi negatif duygular cinleri çekmek için bir açık oluşturabilir.

Cinlerle İlişkilendirilen Mekanlarda Bulunma

Bazı mekanlar cinlerin var olduğuna inanılan yerlerdir. Özellikle terk edilmiş binalar mezarlıklar veya tarihi öneme sahip alanlar gibi yerlerde bulunmak cin musallatına maruz kalma riskini artırabilir.

Büyü veya Sihirsel Etkiler

Bazı inanç sistemlerine göre cinlerle ilişkilendirilen büyü veya sihirsel etkiler cin musallatına yol açabilir. Bir kişinin üzerinde yapılan bir büyü veya cinleri çağıran ritüeller cinlerin musallat olmasına neden olabilir.

Cinsel İlişkilerde Cin Musallatı

Bazı inanışlara göre cinler cinsel ilişkiler aracılığıyla insanlara musallat olabilirler. Özellikle başkalarıyla cinsel ilişkide bulunurken korunmasız olmak veya cinlerle ilişkilendirilen cinsel pratiklere katılmak cin musallatına yol açabilecek riskleri artırabilir.

Ruh Çağırma Deneyimleri

Bazı insanlar ruh çağırma veya spiritüel deneyimler sırasında cinlerle temas kurduklarını iddia ederler. Bu tür deneyimler cinlerin kişiye musallat olma ihtimalini artırabilir. Bu sebepler ve kökenler cin musallatı inancının çeşitli kültürlerde nasıl şekillendiğini göstermektedir. Ancak bilimsel açıdan cin musallatının varlığı kanıtlanmamıştır ve bu tür inançlar genellikle kültürel ve dini inanç sistemlerine dayanır.

Cin Musallatının Tedavi Yöntemleri

Cin musallatı mistik veya paranormal bir kavram olduğu için tedavi yöntemleri de genellikle bu inanış sistemlerine dayanır. Cin musallatı olduğunu düşünen bir kişi kendini fiziksel psikolojik ve ruhsal olarak etkileyen bu durumdan kurtulmak için aşağıdaki tedavi yöntemlerini deneyebilir Bazı inanışlara göre cin musallatı ruhsal bir sorun olarak değerlendirilir ve bu nedenle ruhsal temizlik veya büyü bozma ritüelleri kullanılabilir. Bu tür ritüeller cinleri kişinin bedeninden veya etrafından uzaklaştırmayı amaçlar. Din veya spiritüel inançlara dayalı tedavi yöntemleri cin musallatını etkili bir şekilde tedavi etmeyi amaçlar. Bu yöntemler arasında dua ayinler manevi liderlerle çalışma ve inanç sistemine dayalı uygulamalar yer alabilir. Cin musallatı olduğuna inanan bazı kişiler enerji çalışmalarını kullanarak negatif enerjileri temizlemeyi deneyebilir. Reiki şifa taşları meditasyon veya nefes çalışmaları gibi teknikler enerji dengelemesini ve negatif enerjilerin uzaklaştırılmasını hedefler. Cin musallatının belirtileri psikolojik rahatsızlıklarla benzerlik gösterebilir. Bu nedenle bir psikolog veya psikiyatriste başvurmak cin musallatıyla ilişkili belirtilerle başa çıkmak için yardımcı olabilir. Terapi ve ilaç tedavisi gibi yöntemler kişinin yaşadığı sıkıntıları hafifletebilir. Cin musallatı inancıyla mücadele etmek tek başına zor olabilir. Bu nedenle cin musallatından şüphelenen bir kişi konunun uzmanlarına başvurmalıdır. Bu uzmanlar cin musallatı hakkında deneyimli olan parapsikologlar ruhsal danışmanlar veya mistik inançlara aşina olan profesyoneller olabilir. Cin musallatının tedavisi bireyin inanç sistemine ve kültürel arka planına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Önemli olan etkilenen kişinin kendini güvende hissetmesini sağlamak ve uygun uzmanlık desteği aramaktır.

Korunma ve Önleme Yöntemleri

Cin musallatından korunmak veya önlemek için bazı yöntemler uygulanabilir. Cin musallatının gerçekliği veya etkileri hakkında bilimsel bir kanıt olmasa da kişiler kendilerini güvende hissetmek için aşağıdaki yöntemleri deneyebilir Pozitif enerji ve düşünceler negatif enerjilerin çekilmesini engelleyebilir. Kendinizi olumlu ve motive edici düşüncelerle beslemek negatif etkilerin zayıflamasına yardımcı olabilir. Kendinizi korumak için bazı semboller veya nesneler kullanabilirsiniz. Örneğin bazı inançlara göre tılsımlar muska koruyucu taşlar veya semboller cin musallatından korunmada yardımcı olabilir. Bu nesnelerin kişiye pozitif enerji verdiğine ve kötü niyetli varlıkları uzak tuttuğuna inanılır. Fiziksel ve ruhsal olarak temizlik ve arınma ritüelleri yapmak negatif enerjilerin uzaklaştırılmasına yardımcı olabilir. Banyo yapma tuzlu suyla duş alma odaları temizleme veya tütsü yakma gibi ritüeller enerjiyi yeniden dengeleyebilir ve olumlu bir atmosfer yaratabilir. Dua etmek veya meditasyon yapmak ruhsal ve zihinsel dengeyi sağlamaya yardımcı olabilir. Kendinizi koruma ve pozitif enerjiye odaklanma amacıyla dua etmek veya meditasyon yapmak iç huzurunuzu artırabilir. Negatif enerjilerin yayılma olasılığı daha yüksek olan ortamlardan uzak durmak önemlidir. Olumlu ve destekleyici insanlarla zaman geçirmek sevdiğiniz aktivitelerle meşgul olmak veya doğada zaman geçirmek enerjinizi yükseltebilir ve negatif etkileri azaltabilir. Bu önlemler cin musallatı inancına sahip olan kişilerin kendilerini korumak ve olumsuz etkilere karşı dirençli olmak için kullanabilecekleri yöntemlerdir. Ancak herhangi bir rahatsızlık durumunda bir uzmana danışmak her zaman önerilir.

Bilimsel ve Rasyonel Yaklaşımlar

Cin musallatı inancı genellikle mistik veya paranormal bir kavramdır ve bilimsel açıdan kanıtlanmış bir gerçeklik değildir. Bilim cin musallatı olarak adlandırılan fenomenleri açıklamak için objektif ve kanıta dayalı bir yöntem kullanır. Bu nedenle cin musallatı inancının bilimsel ve rasyonel bir yaklaşımı yoktur. Belirtiler veya sorunlar cin musallatı olarak yorumlanabilecek olsa da genellikle bu tür durumların altında yatan nedenler tıbbi veya psikolojik olabilir. Baş ağrısı uyku bozuklukları anksiyete veya depresyon gibi belirtiler tıbbi bir tanı veya psikolojik bir rahatsızlıkla ilişkili olabilir. Bu tür durumlarla karşılaşan bir kişi profesyonel sağlık uzmanlarına başvurmalıdır. Bir tıp doktoru psikolog veya psikiyatrist belirtilerin doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve uygun tedavinin belirlenmesi için en uygun kişilerdir. Bilimsel ve rasyonel bir yaklaşım cin musallatı inancının temelini sorgulamak ve etkilenen kişinin gerçekten yardıma ihtiyaç duyup duymadığını değerlendirmek anlamına gelir. İnanç sistemlerine saygı göstermek önemlidir ancak sağlık sorunlarına bilimsel bir açıklama bulmak ve uygun tedaviyi sağlamak en iyi yol olacaktır. Cin musallatı inancı mistik veya paranormal bir kavramdır ve bilimsel açıdan kanıtlanmamıştır. Eğer bir kişi cin musallatı olduğunu düşünüyorsa uygun uzmanlardan yardım alması ve gerekli tıbbi veya psikolojik değerlendirmeyi yapması önemlidir.

"
Online Psikolojik Testler - Nora Psikoloji

Online Psikolojik Testler - Nora Psikoloji

Online Psikolojik Testler

Sayfamızda bulunan online psikolojik testler, depresyon, anksiyete, sosyal fobi gibi çeşitli klinik durumlar ile mükemmeliyetçilik, özgüven, öfke kontrolü gibi kişilik ve davranış örüntülerinin değerlendirilmesi için kullanılan ölçeklerdir. Tüm testlere sayfanın alt kısmından ulaşabilirsiniz. Test maddelerini cevaplamadan önce yönergeleri okuyup anladığınızdan emin olunuz.

Erişime sunulan psikolojik testler tanı koyma amacı taşımamakta olup, kişinin teste söz konusu durumla ilgili belirtilerin şiddeti ve niteliğine ilişkin bilgi edinmesini ve tedavi gerektiren durumlar için farkındalık yaratmayı ve gerekli durumlarda uzman desteği alma konusunda bilinçlendirmeyi hedeflemektedir. Psikolojik belirtiler, fiziksel sağlık sorunları kadar önemlidir. Müdahale edilmediğinde kişinin günlük yaşamında, ilişkilerinde ve işlevselliğinde önemli bozulmalara yol açabilir. Bu bozulmalar uzun süre devam ettiğinde klinik durumlara sebep olabilir.

Sayfamızda bulunan tüm psikolojik testler Türkçe standardizasyonu yapılmış ve psikoloji alanında araştırmalarda kullanılan materyallerdir. Bu testler dışında internette sunulan diğer testlerin içerikleri ve standardizasyonları ile ilgili emin olmadan yaşadığınız durumlara ilişkin değerlendirme yapmayınız. Standardize testler, geçerlik ve güvenilirliği kalabalık gruplar üzerinde test edilmiş ölçeklerdir.

Psikolojik Testler ve Puanlama

Sayfanın alt kısmında listelenen psikolojik testlerimiz için puanlama otomatik olarak hesaplanmaktadır. İlgilendiğiniz psikolojik test içinde bulunan tüm maddelere cevap verdikten sonra testin alt kısmında bulunan test sonuçlarını al butonuna tıklayarak cevapları alabilirsiniz. Tüm maddeleri işaretlediğinizden emin olunuz. Testlerle ilgili soru ve sorunlar için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Psikolojik Testler ve Sonuçlar

Cevapladığınız psikolojik test sonucuna ilişkin her test içinde sizi gerekli durumlar için yönlendirecek açıklamalar mevcuttur. Test sonucu orta ve yüksek çıkması durumunda psikoloji bloğumuzu inceleyerek bilgi ve kendine yardım yazılarını inceleyebilir veya merkezimiz psikologlarından destek alabilirsiniz. Bunun için eğer İzmir’de yaşıyorsanız İzmir psikolog sayfamızı, İzmir dışındaysanız online psikolojik danışmanlık sayfamızı inceleyebilirsiniz.

"
Makat Kaşıntısı Neden Olur? Nasıl Geçer?

Makat Kaşıntısı Neden Olur? Nasıl Geçer?

Makat Kaşıntısı Neden Olur? Nasıl Geçer?

Makat kaşıntısı toplumda sık görülen ve erkeklerde daha fazla rastlanan bir problemdir. Mantarlar, bakteriler, tahrişler, bağırsak parazitleri ve psikolojik gibi birçok farklı sebebe bağlı oluşabilir. Bazen birkaç sebep bir arada olabilir. Krizler halinde gelebilen kaşıntı günlük yaşantıyı çekilmez hale getirebilir. Kişinin kafası oraya takılır ve moralini bozar. Tedavisiz kaldıkça belirtiler ilerler ve komplikasyonlar oluşabilir. Sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik, hassas ve sabırlı bir tedavi süreci ile başarılı bir tedavi gerçekleşebilir.

Makat Kaşıntısı (Pruritus Ani) Nedir?

Makat kaşıntısı, mantar, bakteri ve virüs gibi mikrobik sebepler, kimyasal tahrişler, dışkı artıkları, bağırsak hastalıkları ve stres gibi birçok farklı sebebe bağlı oluşan makat ve çevresindeki kaşıntılı durumlara denir. Bazen kaşıntıya yanma hissi eşlik edebilir. Deri belirtileri sebeplere göre çok farklı olabilir. En sık görülen belirtiler kaşıntı ile birlikte makat etrafında kızarıklık, kepeklenme, sulanma, yanma ve deride kalınlaşmadır. Bu belirtiler zamanla popoya, cinsel organa ve kasık bölgesine yayılabilir. Toplumda %3-5 oranında görülür. Her yaş grubunda olabilir. Ancak en sık 40-60 yaş arasında rastlanır. Erkeklerde kadınlardan dört kat daha fazla görülmektedir.

Makatta Kaşıntı Neden Olur?

Tespit edilebilen ya da edilemeyen birçok farklı sebep makatta kaşıntı ve yanma yapabilir. Başlıca sebepler aşağıda belirtilmiştir,

1. Yanlış Hijyenik Yaklaşım Yetersiz makat temizliğine bağlı dışkı artıkları Aşırı temizlik Makatın aşırı ve sıkça alkali sabun ile yıkanması Tuvalet kâğıdı ile aşırı ve sertçe kurulama 2. Deri Hastalıkları Bazı egzama türleri Temas Egzaması (Kontakt Dermatit) Sinirsel Egzama (Nörodermatit) Seboreik Dermatit Atopik Dermatit Liken Ruber Planus Liken Skleroatrofikus Aşırı terleme (Hiperhidroz) Köpek memesi hastalığı (Hidradenitis Suppurativa) Kandidiyaziz Tinea inguinalis (En sık görülen Kasık Mantarı türü) Pityriasis versicolor (samyeli) Genital Siğil (HPV) Uçuk (Herpes Simpleks Tip 1) Genital Uçuk (Herpes Simpleks Tip 2) Sakral Zona (Gece Yanığı Hastalığı) Molluskum Kontagiozum Sivilce (Folikulit) İmpetigo Çıban (Fronkül) Şirpençe (Karbonkül) Yılancık Hastalığı (Erizipel) Sellülit Uyuz Kasık biti Pemphigus Pemphigoid Bazal hücreli karsinom Skuamöz hücreli karsinom Habis Melanom Deri lenfoması (Mikozis Fungoides) 3. Bağırsakta Yerleşen Parazitler Kıl Kurdu Bağırsak Solucanı Şerit (Tenya) 4. Cinsel İlişki İle Bulaşan (Veneryan) Hastalıklar Genital siğil (HPV) Frengi (Sifiliz) Bel soğukluğu (Gonore) Lenfogronuloma venereum 5. Psikolojik Üzüntü Korku Kaygı Stres Depresyon 6. Bazı İlaçlar Antibiyotikler Ağrı kesiciler Romatizma ilaçları Sinir ilaçları Tansiyon ilaçları Kolşisin 7. Alkollü İçecekler 8. Bazı Yiyecek ve İçecekler Süt, ayran, yoğurt ve peynir gibi süt ürünleri Baharat ve baharatlı gıdaların aşırı tüketimi Aşırı çay ve kahve tüketimi Kafeinli içecekler Karbonatlı içecekler Domates ve ketçap Çikolata, fındık, patlamış mısır ve acı turşuların aşırı tüketimi 9. Genel Hastalıklar Diyabet A, B ve D vitamini eksikliği Karaciğer Hastalıkları Böbrek Hastalıkları Mekanik Sarılık Çölyak Hastalığı Lösemi Obezite Hipertiroidi (Tiroid Bezinin çok çalışması) Demir Eksikliği Anemisi (Kansızlık) Aplastik Anemi (Kan hücrelerinin üretilememesi) 10. Kadın Hastalıkları Vajinit (Vajina iltihabı) Vulvit (Vulva iltihabı) Menopoz 11. Bağırsak Hastalıkları Kronik Kabızlık Kronik İshal İltihaplı Bağırsak Hastalığı Huzursuz Bağırsak Sendromu Bağırsak Kanseri Rektum Kanseri Rektum Polipleri Skuamöz Hücreli Kanser Habis Melanom 12. Anüs ve Çevresinin Bazı Hastalıkları Basur (Hemoroid) Makatta çatlak (Anal Fissür) Makat fistülü (Anal Fistül) Makat apsesi Makat kıl ve ter bezi iltihabı (Anal Kriptit) Makat sarkması (Rektal Prolapsus) Makat Kanseri Proktit Paget hastalığı Makat kasının fonksiyon bozukluğu ya da yaralanması Dışkı kaçırma Makatta ıslanma Tarlov kistleri 13. Uzun Süreli Antibiyotik Kullanımı

Normal bağırsak florasında bulunan faydalı bakterilerin azalmasına ve kandida mantarlarının artışına sebep olarak ‘Anal Kandidiyazis’ meydana gelmesiyle makat kaşıntısı oluşur.

14. Yaralanma Makata darbe gelmesi Makatta yabancı cisim olması 15. Nedeni Bilinmeyen (İdyopatik)

Bazı hastalarda sebep tespit edilemeyebilir.

Makatın Yetersiz ya da Aşırı Temizlenmesi Kaşıntıya Sebep Olur mu?

Makat bölgesinin yetersiz temizlenmesi sonucu dışkı artıklarının bu bölgede kalması kaşıntı ve yanma hissine sebep olabilir. Ancak makat kaşıntısı, yetersiz temizlenen kişilerden daha büyük oranda aşırı temizlenen kişilerde görülmektedir. Çünkü temizleyicilerin aşırı kullanımı derinin koruyucu asit-yağ mantosunun incelmesine sebep olmakta, bu durum deriyi mikrobik ve kimyasal etkenlere karşı korunaksız bırakmaktadır.

Makat Kaşıntısı Belirtileri Nelerdir?

Makat kaşıntısı yukarıda belirtilen birçok farklı sebebe bağlı oluşabildiğinden sebebe göre değişen çok farklı ve zengin klinik görünümlerle karşımıza çıkabilir. Aşağıda belirtilenlerden bir veya birkaçı bir arada görülebilir,

Kaşıntı Yanma Ağrı Karıncalanma Kızarıklık (Eritem) Morumsu kızarıklık (Livid Eritem) Egzamatöz plaklar Kalınlaşma (Likenifikasyon) Kepeklenme İçi su dolu kabarcıklar (Vezikül veya Bül) İrinli görünüm (Püstül veya Apse) Akıntı Sızıntı Kabuklanma Deri kuruluğu Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Makat kaşıntısı ya da yanma hissi ve buna sebep olan durumlar tedavi edilmezse hastalık ilerler ve makat bölgesinde çok ciddi enfeksiyonlar oluşabilir. Önce anüs ve çevresinde (pelvik bölgede) iltihaplanma oluşur, mikroplar buradan bütün vücuda yayılarak Sepsis denilen ve hastanın yaşamını tehdit eden kan dolaşımının mikroplandığı yaygın enfeksiyon oluşabilir.

Makatta Kaşıntı ve Yanmayı Azaltmak İçin Tavsiyeler Nelerdir?

Hastaya yapılması gereken tavsiyeler derinin koruyucu tabakası olan asit yağ mantosunun incelmesine ve derinin hastalıklara açık hale gelmesine sebep olan her türlü mekanik, tahriş edici ve alerjik etkilerden korumaya yönelik önlemleri içermektedir. Bu amaçla aşağıdakiler tavsiye edilebilir,

Doğal malzemeden üretilmiş, sıkmayan iç çamaşırı ve elbiseler giyilmeli Makat bölgesi darbelerden korunmalı Terlemeyi ve tahrişi azaltmak için otururken makat bölgesinin altına yumuşak bir yastık koyulmalı Ter birikimini ve tahrişini önlemek için spordan sonra duş almalı Yaygın kullanılan tuvalet kağıtları sert ve renkli olabildiği için bunların kullanımı sakıncalıdır. Kaşınan bölgeye sertçe sürtülen tuvalet kâğıdı kaşıntıyı daha da arttırır. Normal sabunlar alkali oldukları için kullanılmamalıdır. Ancak bazı mikrobik sebepli kaşıntılarda kısa süreli ve günde en fazla ikiyi geçmemek kaydıyla esas tedaviye destek amaçlı asidik sabunlar dermatoloji hekimi tarafından tavsiye edilebilir. Bunların dahi hekimin tavsiye ettiği süre ve doz dışında kullanılmaması gerekir. Makat bölgesine normal sabun kullanılmaması gerektiği gibi duş jeli, şampuan, tuvalet kâğıdı ve ıslak mendil de kullanılmamalı Makat bölgesinde parfüm ve deodorant kullanımından kaçınılmalı Makat bölgesine hekim reçetesi dışında komşu veya arkadaş tavsiyesi ile rastgele krem, pomat vb. sürülmemeli Makat kaşıntısına sebep olan yukarıda bahsedilen yiyecek ve içeceklerden kaçınılmalı Yüksek lifli ve doğal gıdalar ile beslenilmelidir. Hazır ve rafine gıdalardan uzak durulmalıdır. Böylece kabızlık ya da ishal olunması önlenerek rahat dışkılama sağlanır ve makat kaşıntısı azalır. Makat bölgesi ılık ve temiz bir su ile sabah-akşam yıkanmalı böylece dışkı ve ter artıklarından temizlenmelidir. Ardından temiz bir havlu, pamuklu bez ya da nemli ve kaliteli bir tuvalet kâğıdı ile nazikçe ve çok bastırmadan kurulanmalıdır. Bu mümkün değilse kurulama ılık ayarda kurutma makinası ile de yapılabilir. Bazı hastalarda günde iki kez ılık suyun içine dörtte bir oranında natürel sirke konulması ve bununla 5-10 dakika oturma banyosu yapılması rahatlatır. Ya da sirkeli suya emdirilen pamuklu bez makat bölgesine 1 saat süre ile uygulanırsa bu da rahatlık sağlar. Oturma banyosu sonrası bölge ılık su ile durulanmalı ve nazikçe kurulanmalıdır. Hekim tavsiyesi dışında kesinlikle hiçbir ilaç ya da bitki kullanılmamalıdır. Makat Kaşıntısı Tedavisi Nasıldır?

Makat kaşıntısını çok farklı sebepler oluşturabildiği için tedaviler de sebeplere yönelik olmak durumundadır. Genel bir bakışla aşağıdaki şekilde özetlenebilir,

Dermatolojik Hastalıklar: Deri ile ilgili hastalıkların takip ve tedavileri dermatoloji hekimlerince yapılmaktadır. Makat bölgesinde kaşıntıya yol açabilen egzama, sedef hastalığı, liken ve ilaç alerjileri gibi durumların yanı sıra çok sayıda mikrobik hastalık olabilir. Bunların her birinin kendine özgü tedavileri mevcuttur. Tedavi süresi genellikle 2-6 haftadır. Nadiren birkaç ayı bulan durumlar da olabilir. Bu hastalıkların bir kısmının tedavisi ile ilgili ayrıntılı bilgi için aşağıda belirtilen yazılarıma göz atabilirsiniz,

Cilt Mantarı Kasık Mantarları Genital Siğil (HPV) Molluskum Kontagiozum Uçuk (Herpes Simplex Tip 1) Egzama Kontakt Dermatit (Temas Egzaması) Sedef Hastalığı (Psoriasis) Çıban (Fronkül) Köpek Memesi Hastalığı (Hidradenitis Suppurativa) Uyuz İsilik

Makat kaşıntısına sebep olabilecek dermatolojik hastalıkların tedavileri ile ilgili bazı örnekler verecek olursak,

Derinin mantar hastalıkları için çeşitli kremler ve tabletler Derinin viral hastalıkları için tablet, krem, solüsyon ve radyofrekans tedavisi, kriyoterapi gibi müdahaleli yöntemler Derinin bakteriyel hastalıkları için antibiyotikli haplar, kremler, solüsyonlar, pansumanlar Derinin paraziter hastalıkları için çeşitli losyon, krem ve pomatlar Bağırsak parazitleri için çeşitli tabletler ve şuruplar Derinin habis hastalıkları için çeşitli ilaçlar, cerrahi tedavi ve kriyoterapi Kaşıntıyı ve egzamayı gidermek için çeşitli antihistaminik haplar ya da hafif steroidli kremler

Genel Hastalıklar: Diyabet, hipertiroidi, anemi, karaciğer hastalığı, böbrek hastalığı gibi dahili problemler dahiliye hekimlerince yönetilir ve takibi yapılır.

Obezite: Aşırı kilo varsa mutlaka hekim kontrolünde verilmelidir.

Bağırsak Hastalıkları: Genel Cerrahi hekimleri bağırsakların ve anüsün cerrahi tedavilerini uygular. Bağırsak hastalıklarının takip ve tedavileri ise Genel Cerrahi ve Dahiliye (Gastroentroloji) hekimlerince yapılır.

Cerrahi Tedavi: Nadiren gerekebilir. Basur (hemoroid), makat çatlağı ve makat fistülü gibi anüs bölgesinin ameliyat gerektiren durumları Genel Cerrahi hekimlerince tedavi edilir.

Özetleyecek olursak, makat kaşıntısı bazen dahili ya da cerrahi problemlere bağlı oluşabilmekle beraber sebeplerin büyük bir bölümü deri ile ilgili problemlerdir. Tedavide öncelikli olarak hastalığa neden olan esas problem ortadan kaldırılmaya çalışılır. Beraberinde belirtileri gidermeye ve hastayı rahatlatmaya yönelik tedavi yürütülür. Makat kaşıntısı, hastaların büyük bir bölümünde başarı ile tedavi edilebilen bir problemdir.

"
Tinnitus Nedir? Maltepe Üniversitesi Hastanesi

Tinnitus Nedir? Maltepe Üniversitesi Hastanesi

Tinnitus


18 Mayıs 2023 Maltepe Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB)

Tinnitus, kulakta duyulan sürekli veya aralıklı bir çınlama, uğultu, vızıltı veya zil sesi gibi algılanan bir işitme hissidir. Bu sesler, gerçekte dışarıdan gelen bir ses olmadığı halde kişinin kulağında veya başında duyulur. Tinnitus genellikle bir hastalık veya durumun belirtisi değil, bir semptomdur.

Kulak çınlaması, kişinin kulakta sürekli veya aralıklı olarak duyduğu bir ses hissi olarak tanımlanır. Bu sesler, farklı kişilerde farklı şekillerde olabilir. Bazı kişiler için çınlama, düşük veya yüksek frekansta bir tiz ses gibi algılanırken, diğerleri için daha karmaşık bir ses olarak tanımlanabilir. Tinnitus genellikle sessiz ortamlarda daha belirgin hale gelir, çünkü dış seslerin yokluğunda daha fazla fark edilir.

Kulak çınlaması belirtileri nelerdir?

Kulak çınlamasının belirtileri kişiden kişiye değişebilir, ancak bazı yaygın belirtiler şunlardır:

Kulakta sürekli veya aralıklı çınlama, uğultu, vızıltı, zil sesi gibi işitme hissi. İşitme kaybı veya duyma güçlüğü. Baş ağrısı veya baş dönmesi. Odaklanma zorluğu veya konsantrasyon kaybı. İçe kapanma, huzursuzluk, uykusuzluk veya depresyon gibi psikolojik belirtiler. Kulak çınlamasının nedenleri nelerdir?

Kulak çınlamasının birçok potansiyel nedeni vardır, ancak tam neden her zaman belirlenemeyebilir. Bazı yaygın nedenler şunlardır:

İşitme kaybı: Yaşlanma, gürültü maruziyeti, kulak enfeksiyonları, kulak zarı yaralanmaları gibi faktörler işitme kaybına bağlı olarak kulak çınlamasına yol açabilir. Kulak veya sinir sistemi bozuklukları: Meniere hastalığı, otoskleroz, akustik nörinom gibi kulak veya sinir sistemi bozuklukları tinnitusla ilişkilendirilebilir. Kafa ve boyun yaralanmaları: Kafa travmaları, boyun yaralanmaları ve temporomandibular eklem bozuklukları kulak çınlamasına neden olabilir. Stres ve anksiyete: Yüksek stres seviyeleri, anksiyete bozuklukları ve depresyon bazı kişilerde kulak çınlamasını tetikleyebilir. İlaçlar: Bazı ilaçlar, özellikle yüksek dozlarda kullanıldığında kulak çınlamasına neden olabilir. Kulak çınlaması çeşitleri nelerdir?

Kulak çınlamasının çeşitleri şunları içerebilir:

Somatik tinnitus: Boyun, çene veya temporomandibular eklem sorunları gibi vücutta fiziksel bir soruna bağlı olarak ortaya çıkan tinnitus türüdür. Nöral tinnitus: Merkezi sinir sistemi kaynaklı olan tinnitus türüdür ve beyin veya sinir sistemi bozukluklarından kaynaklanabilir. Odyolojik tinnitus: İşitme kaybı ile ilişkili olan tinnitus türüdür ve genellikle işitme siniri veya iç kulak bozukluklarından kaynaklanır. Kulak çınlaması tanısı nasıl konulur?

Kulak çınlamasının tanısı bir kulak burun boğaz uzmanı tarafından konulur. Doktor, semptomların ayrıntılı bir hikayesini alır, fiziksel muayene yapar ve çeşitli testler kullanabilir. Bu testler arasında işitme testleri, kulak içi basınç ölçümleri ve görüntüleme testleri yer alabilir. Tanı koymak için bazen başka uzmanlarla da işbirliği yapılabilir.

Kulak çınlaması tedavi yöntemleri nelerdir?

Kulak çınlamasının tedavi yöntemleri bireysel duruma ve semptomların şiddetine bağlı olarak değişebilir. Tedavi yöntemleri şunları içerebilir:

Altta yatan nedenin tedavisi: Eğer bir altta yatan neden tespit edilirse (örneğin, enfeksiyon, işitme kaybı), tedavi bu nedenin tedavi edilmesini içerebilir. Gürültü maskeleri: Kulak çınlamasını maskelemek için kullanılan cihazlar veya uygulamalar kullanılabilir. Bu, çınlamayı daha az fark edilebilir hale getirerek rahatlama sağlayabilir. Davranışsal terapi: Stres ve anksiyetenin yönetimi için kullanılan terapi teknikleri, kulak çınlamasının etkilerini azaltmaya yardımcı olabilir. İlaç tedavisi: Bazı durumlarda, doktorlar kulak çınlamasını yönetmek veya semptomları hafifletmek için ilaç tedavisi önerebilir. Ancak, herkes için etkili olmayabilir. Alternatif tedaviler: Akupunktur, masaj terapisi, meditasyon gibi alternatif tedavi yöntemleri bazı kişilerde kulak çınlamasının yönetimine yardımcı olabilir. Ancak, bu tedavilerin etkinliği hala tartışmalıdır.

Unutmayın ki her bireyin kulak çınlaması deneyimi farklı olabilir ve tedavi planı kişiye özgü olmalıdır. Kulak çınlamanız varsa, bir kulak burun boğaz uzmanına danışarak profesyonel yardım almanız önemlidir.

"
Depresyon Nedir Belirtileri ve Tedavi Süreçleri

Depresyon Nedir Belirtileri ve Tedavi Süreçleri

Depresyon Nedir Belirtileri ve Tedavi Süreçleri

Zahide Sevinç 28.11.2023

Depresyon Nedir Belirtileri ve Tedavi Süreçleri

Depresyon, bireylerde uzun süreler boyunca kendini gösteren ve genel yaşam kalitesini ciddi ölçüde etkileyen psikolojik bir rahatsızlıktır. "Çöküntü" anlamına gelen depresyon, kişinin duygusal, zihinsel ve fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkileyen karmaşık ve ciddi bir duygu durum bozukluğudur. Bu rahatsızlık, kişinin duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını derinden etkiler ve genellikle kendini sürekli bir mutsuzluk, umutsuzluk ve enerji kaybı olarak gösterir.

Depresyonun belirtileri, kişiden kişiye değişiklik gösterse de, genel olarak bireyin günlük yaşamını, iş ve sosyal ilişkilerini, hatta fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir dizi semptomla kendini belli eder. Bunlar arasında sürekli bir üzgünlük hali, ilgi kaybı, aşırı yorgunluk, uyku ve iştah problemleri, konsantrasyon güçlüğü, değersizlik ve suçluluk duyguları, ağır karar verme süreçleri ve hatta intihar düşünceleri bulunabilir.

Depresyon, kişinin düşünce yapısını ve dünyaya bakış açısını da etkiler. Kişi, kendini sürekli negatif bir biçimde değerlendirir, gelecekle ilgili umutsuzluk içinde olur ve yaşamın anlamını sorgulayabilir. Bu durum, iş hayatında verimsizliğe, sosyal ilişkilerde geri çekilmeye ve genel olarak düşük yaşam standartlarına yol açabilir.

Fiziksel olarak da depresyonun etkileri görülebilir. Uykusuzluk veya aşırı uyuma, iştah kaybı veya aşırı yeme gibi değişiklikler sıkça rastlanan belirtiler arasındadır. Ayrıca, kronik ağrılar, sindirim sistemi sorunları ve enerji düşüklüğü gibi fiziksel semptomlar da depresyonun eşlikçisi olabilir.

Depresyon, her yaştan ve her sosyal çevreden insanları etkileyebilir ve tedavi edilmediği takdirde ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, depresyon belirtileri gösteren bireylerin, bu durumu kabullenmeleri ve profesyonel yardım almaları önemlidir. Uzmanlar, bireye uygun terapi ve tedavi yöntemleri ile depresyonun üstesinden gelinmesine yardımcı olabilirler. Depresyonun tedavisinde genellikle bireysel terapiler, ilaç tedavileri ve yaşam tarzı değişiklikleri bir arada kullanılır. Bu süreç, kişinin kendi kendine yardım etme becerilerini geliştirmesine ve genel yaşam kalitesini yükseltmesine yardımcı olur.

Depresyon Belirtileri Nelerdir?

Üzüntü, hayatın doğal bir parçasıdır ve insanların karşılaştıkları zorluklar ve olumsuz olaylar karşısında üzgün hissetmeleri beklenen bir tepkidir. Ancak, depresyon, sadece geçici üzüntüden çok daha derin ve karmaşık bir durumdur. Bu nedenle, depresyon ile normal üzüntü arasındaki farkları anlamak önemlidir. Depresyon, kişinin duygusal durumunu, düşünce yapısını ve günlük aktivitelerini ciddi şekilde etkileyen bir duygu durum bozukluğudur.

Depresyonun temel belirtileri şunlardır:

Sürekli Üzgün Hissetmek: Depresyonda olan kişiler, genellikle uzun süre boyunca derin bir üzgünlük ve boşluk hissi yaşarlar. Günlük Aktivitelere İlgi ve Zevk Kaybı: Kişi, önceden keyif aldığı aktivitelere karşı ilgisini ve zevkini kaybeder. İştah Değişiklikleri: Depresyon, iştahsızlık veya aşırı yeme gibi iştah değişiklikleri ile kendini gösterebilir. Uyku Problemleri: Uykuya dalmada zorluk, sık uyanma veya aşırı uyuma depresyonun yaygın belirtileri arasındadır. Sürekli Yorgun Hissetme: Kişi, neredeyse her zaman kendini yorgun ve enerjisiz hisseder. Konuşma ve Hareketlerde Yavaşlık: Depresyon etkisindeki kişilerde konuşma ve hareketlerde belirgin bir yavaşlık gözlemlenebilir. Değersiz ve Suçlu Hissetme: Kişi, kendini sürekli değersiz ve suçlu hissedebilir. Konsantrasyon Kaybı ve Karar Verme Zorluğu: Depresyon, konsantrasyon güçlüğüne ve karar vermede zorlanmaya neden olabilir. İntihar Eğilimi: Depresyonda olan kişilerde intihar düşünceleri veya intihara yönelik eğilimler görülebilir.

Depresyon tanısı için bu belirtilerin en az iki hafta boyunca devam ediyor olması gerekir. Depresyon, her yaştaki bireyleri etkileyebilir ve kadınlarda daha sık görülme eğilimindedir. Önceki bir depresyon atağı geçirmiş kişiler, yaşamın ilerleyen dönemlerinde tekrar depresyona yakalanma riski taşırlar. Bu durum, depresyonun sadece geçici bir durum olmadığını, uzun süreli ve tekrar eden bir rahatsızlık olabileceğini gösterir. Depresyonun tanı ve tedavisi için profesyonel yardım almak, kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirebilir ve gelecekteki depresyon episodlarını önlemeye yardımcı olabilir.

Depresyon Nedenleri Nelerdir?

Depresyonun ortaya çıkışı, tek bir faktöre bağlı değildir, bunun yerine, bu karmaşık duygu durum bozukluğunun altında yatan sebepler çeşitlidir ve genellikle psikolojik, biyolojik ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesiyle tetiklenir.

Psikolojik Faktörler: Depresyonun gelişiminde psikolojik faktörler önemli bir rol oynar. Bu faktörler arasında kişinin geçmişte yaşadığı travmatik olaylar, stresle başa çıkma mekanizmalarının yetersizliği, olumsuz düşünce yapıları ve düşük özsaygı bulunabilir. Psikolojik travmalar, kayıp ve yas, ağır stresli yaşam olayları veya kronik anksiyete gibi durumlar depresyon riskini artırabilir.

Biyolojik Faktörler: Depresyonun oluşumunda biyolojik faktörler de önemli bir paya sahiptir. Genetik yatkınlık, beyin kimyasındaki dengesizlikler, hormonal değişiklikler ve bazı tıbbi durumlar depresyonun gelişimine katkıda bulunabilir. Örneğin, ailede depresyon öyküsü olan bireylerde depresyona yakalanma riski daha yüksektir. Ayrıca, serotonin, dopamin ve noradrenalin gibi beyin kimyasallarındaki dengesizlikler de depresyon belirtilerine yol açabilir.

Sosyal Faktörler: Sosyal çevre ve yaşam koşulları da depresyonun gelişiminde etkili olabilir. Sosyal izolasyon, destekleyici olmayan aile yapısı, işsizlik, ekonomik sıkıntılar ve zorlayıcı yaşam koşulları gibi faktörler, bireyin depresyona yakalanma olasılığını artırabilir. Sosyal etkileşim eksikliği, insan ilişkilerindeki sorunlar veya toplumsal baskılar gibi faktörler de depresyonun tetikleyicileri arasında sayılabilir.

Bu üç ana faktör grubu, depresyonun çok yönlü ve karmaşık bir rahatsızlık olduğunu göstermektedir. Her bir faktör, bireyin ruh sağlığı üzerinde farklı şekillerde etki edebilir ve depresyonun gelişimine katkıda bulunabilir. Bu nedenle, depresyonun tanı ve tedavisinde bu çeşitli faktörlerin her birinin dikkate alınması önemlidir. Depresyonun etkili bir şekilde tedavi edilebilmesi için, bu çeşitli etkenlerin ve bunların birey üzerindeki etkilerinin anlaşılması ve buna göre bir tedavi planının geliştirilmesi gerekmektedir.

Depresyon için Risk Faktörleri Var mıdır?

Depresyonun ortaya çıkışında birçok risk faktörü rol oynar ve bu faktörlerin her biri, bireyin depresyona yakalanma olasılığını artırabilir. Bu risk faktörleri, kişisel deneyimlerden biyolojik ve sosyal koşullara kadar geniş bir yelpazede yer alır.

Erken Ebeveyn Kaybı ve Sevdiklerini Kaybetme: Bir kişinin hayatının erken dönemlerinde bir ebeveynini kaybetmesi veya yetişkinlik döneminde sevdiği bir kişinin ölümü, ciddi bir psikolojik travma oluşturabilir ve depresyon riskini artırabilir. Cinsiyet: Araştırmalar, kadınların erkeklere kıyasla depresyona daha sık yakalandığını göstermektedir. Bu durum, hormonal değişiklikler, sosyal beklentiler ve cinsiyete özgü stres faktörleriyle ilişkili olabilir. Düşük Sosyoekonomik Düzey ve İş Kaybı: Ekonomik zorluklar ve işsizlik, bireyin yaşam kalitesini ve ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir. Düşük sosyoekonomik düzey ve iş kaybı, stresin artmasına ve depresyon riskinin yükselmesine neden olabilir. Alkol ve Madde Kullanımı: Alkol ve uyuşturucu madde kullanımı, beyin kimyasını etkileyerek depresyon gelişimine katkıda bulunabilir. Boşanma ve Kötü Çocukluk Deneyimleri: Kişisel ilişkilerde yaşanan sorunlar, özellikle boşanma gibi stresli yaşam olayları ve travmatik çocukluk deneyimleri, depresyon riskini artırabilir. Daha Önce Depresyon Geçirme ve Ailede Depresyon Varlığı: Kişinin geçmişte depresyon geçirmiş olması veya aile üyeleri arasında depresyon öyküsü bulunması, genetik ve çevresel faktörlerin birleşimiyle depresyon riskini yükseltebilir. Bazı İlaçların Kullanımı: Depresyon, bazı ilaçların yan etkisi olarak da ortaya çıkabilir. Özellikle hormonal dengeleri etkileyen ilaçlar depresyon riskini artırabilir. Hormonal Değişiklikler ve Bazı Hastalıklar: Hormonal değişiklikler, özellikle doğum sonrası dönem ve menopoz gibi dönemlerde, depresyon gelişimine katkıda bulunabilir. Ayrıca, kronik hastalıklar veya bazı tıbbi durumlar da depresyon riskini artırabilir.

Bu faktörlerin her biri, bireyin depresyon geliştirmesi için zemin hazırlayabilir. Depresyonun çok yönlü bir rahatsızlık olduğunu anlamak ve risk faktörlerini dikkate alarak erken müdahalede bulunmak, bu durumun üstesinden gelinmesinde önemli bir adımdır. Bu nedenle, depresyon risk faktörlerine sahip bireylerin durumlarını fark etmeleri ve gerekirse profesyonel yardım almaları önemlidir.

Depresyon Tanısı Nasıl Konur?

Depresyon, psikiyatri alanında detaylı bir şekilde tanımlanmış ve sınıflandırılmış bir hastalık olarak kabul edilir. Bu hastalığın tanısının konulabilmesi için, hastanın ayrıntılı bir öyküsünün alınması gereklidir. Hekimler, hastaların durumunu değerlendirmek ve depresyonun varlığını tespit etmek için çeşitli depresyon testleri kullanırlar. Bu testler, hastanın duygu durumu, düşünce yapısı, günlük aktivitelerdeki değişiklikler ve fiziksel semptomlar gibi bir dizi faktöre odaklanır. Depresyonun doğru bir şekilde teşhis edilmesi, etkili bir tedavi planının oluşturulmasında hayati önem taşır.

Öte yandan, yaygın anksiyete bozukluğu, kişinin mevcut durumla orantısız bir şekilde yoğun endişe ve kaygı yaşadığı bir durumdur. Bu bozukluk, bireyin hem günlük hem de sosyal hayatını olumsuz yönde etkileyebilir. Kişi, iş, sağlık, finansal durum veya ailevi konular gibi çeşitli alanlarda kontrol edilemeyen kaygılar yaşayabilir. Bu kaygı hali, en az altı ay süreyle devam eder ve kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir. Yaygın anksiyete bozukluğu, belirtileri itibariyle depresyonla benzerlik gösterebilir, ancak, bu iki durum birbirinden farklıdır ve her birinin kendine özgü teşhis ve tedavi yöntemleri vardır. Bu nedenle, yaygın anksiyete bozukluğu ve depresyonun doğru bir şekilde ayrıştırılması ve her birine uygun tedavi yaklaşımlarının uygulanması önemlidir. Bu durumlar, psikiyatristler ve psikologlar tarafından değerlendirilerek, bireyin ihtiyaçlarına uygun tedavi planları oluşturulabilir.

"
Depresyon Belirtileri (Depresyon Tedavisi) - ZGHolistic Clinic

Depresyon Belirtileri (Depresyon Tedavisi) - ZGHolistic Clinic

Depresyon

Depresyon, toplumda yaygın rastlanılan, kendini yenileyebilen ve hakkında az bilgi sahibi olunan bir hastalıktır. Dünyada yetişkin nüfusun yaklaşık % 5’inde görülür. Kadınlarda daha sık görülse de erkeklerde şiddetini daha fazla hissettirir. Bunalımla birlikte ortaya çıkan, insan davranışlarına son derece olumsuz yansıyan depresyon iyi bilinmeli, depresyon belirtileri görüldüğünde hemen bir kliniğe gidilerek gerekli tedavi süreçlerine başlanılmalıdır.

Depresyon Nedir?

Depresyon, insanın fiziksel ve ruhsal dengesini bozan, insanda üzüntü ve ilgi kaybına neden olan önemli psikolojik bir rahatsızlıktır. Klinik depresyon ya da majör depresif bozukluk olarak da adlandırılan depresyon, insanın his, düşünce ve davranış dünyasını olumsuz etkiler. Kişiyi zaman içinde hayattan bezdirir, zevk aldırmaz, sonunda güncel işlerini bile yapamaz hale getirir. Depresyon her yaşta görülebileceği gibi özellikle 20’li yaşlardan sonra daha sık belirtiler göstermeye başlar. Hastalığın tedavisi mümkün olup bazı tedavi yöntemleri uzun süre alabilir.

Depresyon Neden Olur? Kimlerde Görülür?

Depresyon nedenleri tam olarak tespit edilememekle beraber, en başta biyolojik, sosyolojik ve psikolojik problemler olmak üzere birçok sorunun bu hastalığa neden olduğu düşünülmektedir. Genel olarak depresyon nedenleri şöyle sıralanabilir:

Kişilik özellikleri (özgüven eksikliği, kötümser olma, aşırı öz eleştiri), Hayatta karşılaşılan üzüntü verici olaylar (cinsel istismar, ölüm, kayıp, iflas, kötü bir ilişki, stres verici işler, aile içi çatışmalar, boşanma, işsizlik) Genetik/kalıtsal yatkınlık (yakın akrabalar arasında görülen bipolar bozukluk, intihar, depresyon olayları) Toplumsal izolasyon (lezbiyen, gey, biseksüel ya da transseksüel bireyler üzerinde oluşan çevre baskısı) Zihinsel bozukluklar (sosyal fobi, anksiyete/kaygı bozukluğu, uyku ve beslenme bozuklukları ) Uyuşturucu, sigara ve alkol kullanımı, Bazı kronik hastalıklar (kanser, felç, epilepsi, AIDS, kalp hastalıkları, obezite) Hormonal değişiklikler, hamilelik ve lohusalık süreci, İlaç kullanımı (tansiyon ve uyku hapları ile kardiyak ilaçlar) İklim, mevsim değişiklikleri, Kendini sakatlama, intihar etme düşünce ve girişimleri. Depresyon Tanısı Nasıl Konur?

Depresyon tanısı hastanın şikâyeti üzerine uzman hekim tarafından yapılır. Süreç, yukarıda bahsedilen sorunlardan bir veya birkaç tanesini yaşayan ve yaşadığı bu sorunların günlük hayatını olumsuz yönde etkilediğini düşünen kişinin bir kliniğe başvurmasıyla başlar. (Hastada görülen bu sorunların en az iki hafta sürmüş olması önemlidir.) Başvuru üzerine doktor hastayı muayene eder, hastanın öyküsünü dinler. Doktor, hastanın bahsettiği problemlerin başka bir hastalığın etkisiyle oluşup oluşmadığına dikkat eder. Bunu anlayabilmek için, hastanın muayene sonrası değişik laboratuvar testleri ile tam kan sonuçlarına bakar. Ayrıca tiroit bezinin düzgün çalışıp çalışmadığını öğrenmek için hastadan tiroit testi yaptırmasını ister.

Bir sonraki aşamada, hastanın psikolojik sorunları varsa hastaya psikolojik tedavi başlatır. Hastadan bu anlamda bir test/anket doldurmasını ister. En sonunda uzman kişi veya kişilerce tüm sonuçlar bir arada değerlendirilir ve hastalık tanısı konur.

Depresyon Belirtileri Nelerdir?

Depresyon belirtileri insan hayatında bir kez ortaya çıkabileceği gibi, sıklıkla da tekrarlayabilir. Kişilik özellikleri ve yaşla beraber değişen bu belirtiler çoğunlukla aşağıdaki şekillerde kendini gösterir:

Uzun süren üzgünlük, ümitsizlik, ağlama ve kendini boşlukta hissetme hali, Kendini değersiz ve suçlu görme, önemsenmediğini zannetme, sık sık geçmişte yaşadığı başarısızlıkları hatırlama, Günlük işleri yapmak istememe, hobi, spor ve cinsellik gibi durumlara karşı ilgi ve zevkte gözlenen azalma, Düşünmek istememe, bir şeye odaklanamama, kararsızlık ve unutkanlık yaşama, Beslenmede dengesizlik, kiloda artma ya da azalma (bazen aşırı iştahlı olma, bazen de iştahsızlık yaşama), Uyku sorunları yaşama (uykuya dalamama, sık sık uyanma, aşırı uyuma), Düşünme, konuşma ve hareketlerde yavaşlama, Vücut enerjisini kaybetme, kendini sürekli yorgun hissetme, Öfke patlamaları, en ufak şeye sinirlenme eğilimi, Hayal kırıklıkları, kaygı ve huzursuzlukta artış, intihar eğilimi, ölme isteği, Sebepsiz beliren sırt ve baş ağrıları gibi bedensel problemler.

Depresyon belirtileri, her yaşta birbirine benzer özellik taşısa da çocukluk, gençlik ve yaşlılık dönemlerinde bazı farklılıklar oluşur.

Çocukluk döneminde depresyon belirtileri Üzüntü, Ağlama, Asabi olma, Sevdiklerinden ayrılmak istememe, Kaygı hissetme, Endişe duyma, Nedensiz ağrı oluşumları, Okula gitmeme arzusu, Okuldan kaçma isteği şeklide ortaya çıkar. Gençlik döneminde depresyon belirtileri Değersiz olduğunu düşünme, Üzüntü, Hemen öfkelenme, Kötü düşünceler kurma, Sürekli yanlış anlaşıldığını zannetme, Sigara, uyuşturucu ve alkol kullanma, Kendine ve çevreye zarar verme, İçine kapanma ve sosyal ilişki kurmaktan kaçınma, Uyku problemleri yaşama, Düzensiz beslenme, Derslere ve sınavlara karşı ilgisizlik, Hislerde hassaslaşma, Unutkanlık, Dalgınlık ve konsantrasyonda eksiklik şeklindedir. Yaşlılık döneminde depresyon belirtileri Hastalıktan ya da ilaç kullanımından kaynaklanan yorgunluk ve iştahsızlık, Öleceğini düşünme ve beraberinde oluşan intihar eğilimleri, Uyku sorunları, Cinsel isteksizlik, Hatırlayamama, Hafızada zayıflama, Yalnız kalma isteği olarak özetlenebilir. Depresyon Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Depresyon tedavisi yapılırken kullanılan yöntemler arasında ilaç kullanımı ve psikoterapi ön plana çıkar. Hastaya ilk olarak uzman kişi tarafından depresyon etkilerini hafifletici ilaçlar verilir. Daha sonra gerekli görülmesi halinde, psikolog ve psikiyatrist tarafından psikoterapi tedavisi uygulanır. Depresyon şiddetine göre hasta ayakta ya da hastaneye yatırılarak tedavi edilir.

Depresyon tedavisi sırasında çoğunlukla, seçici serotonin geri alım inhibitörleri(SSRI), serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri, atipik antidepresanlar, trisiklik antidepresanlar, monoamin oksidaz inhibitörleri (MAOI),ruh hali stabilizatörleri veya antipsikotikler, anti-anksiyete ve uyarıcı ilaçlar kullanılır.

"