Türk Hematoloji Derneği

Türk Hematoloji Derneği

SİSTEMİK MASTOSİTOZ

Kan hücreleri trombosit (kan pulcukları), lökosit (beyaz kan hücreleri) ve eritrositlerden (kırmızı kan hücreleri) oluşmaktadır. Beyaz kan hücreleri vücudun savunmasında görev alan asıl hücrelerdir. Mast hücreleri beyaz kan hücrelerinin bir alt tipidir ve kemik iliği, deri, hava yolları ve mide-barsak sisteminde bulunan bağışıklık sistemi içinde görev alırlar. Bu hücrelerin içinde bulunan keseciklerde alerjik yanıtta görev alan ve mediyatör adını verdiğimiz birçok kimyasal madde bulunur. Bakteri veya virüs ile gelişen enfeksiyonlar sırasında mast hücreleri bu kimyasal maddeleri salarak bağışıklık sistemine yardımcı olur. Özellikle histamin adı verilen kimyasal madde damarlarda genişlemeye ve deride kaşıntıya sebep olur. Mastositoz, mast hücrelerin deri veya başka organlarda anormal ve fazla sayıda birikimi sonucu oluşan hastalık grubudur. Bu hücrelerden salınan kimyasal maddeler aracılığı ile birçok organ ve sistem ile ilgili farklı şikayetler gelişebilir. Bu nedenle hastaların doktora başvuru yakınmaları çok değişkendir. Deri mastositozu sadece deride sınırlıdır, sıklıkla çocukluk yaş grubunda görülür ve ergenlikte kendiliğinden gerileme gösterir. Sistemik mastositoz, deri dışı diğer organ ve sistemleri etkileyen ve sıklıkla erişkin hastalarda görülen daha saldırgan bir alt tiptir. Mast hücreleri kemik iliğinde ve diğer organlarda birikim gösterir. Sistemik mastositoz alt tiplerine göre de hastaların şikayetleri değişkendir.

Sistemik Mastositozun Sebebi Nedir?

Hastalığın sıklıkla sebebi KIT geninde oluşan mutasyon (değişiklik) varlığıdır. Bu gen, hücrelerin büyümesi, bölünmesi, yaşam süresi ve hareketlerinin kontrolünde görevlidir. Eğer bu gende değişim gelişir ise mast hücrelerinin kontrolsüz artışı gerçekleşebilir. Hastaların çoğunda kalıtsal/aile içinde aktarılan geçiş yoktur. Sonradan kazanılmış bir genetik mutasyon vardır. Fakat bu mutasyonun nasıl geliştiği henüz tam olarak anlaşılamamıştır.

Sistemik Mastositoz Alt Tipleri Nelerdir?

İndolent sistemik mastositoz, sistemik mastositozun selim seyirli (benign) alt tipidir. Agresif hastalığa dönüşme ihtimali oldukça düşüktür. Smoldering sistemik mastositoz, nadir görülen, yavaş seyirli hastalık alt tipidir. Kemik iliği dışında diğer iç organlarda da hastalık mevcuttur fakat organların işleyişini bozmaz. Agresif sistemik mastositoz, organlarda (sıklıkla karaciğer, mide-barsak sistemi, kemik ve kemik iliği) fonksiyon bozukluğu yaratan mast hücre birikimleri ile karakterize hastalık alt tipidir. Hematolojik neoplaziye eşlik eden sistemik mastositoz ise sistemik mastositoz ile başka bir hematolojik kanserin bir arada olduğu hastalık alt tipidir. Bu hastalıklar myelodisplastik sendrom, myeloproliferatif hastalıklar veya akut myeloid lösemidir. Mast hücreli lösemi, nadir görülen agresif bir hematolojik kanserdir. Kemik iliği hücrelerinin %20 ve fazlasını mast hücreleri oluşturur. Mast hücreli sarkom, oldukça nadirdir, anormal mast hücrelerinin herhangi bir dokuda tümor kitlesi oluşturmasıyla gelişir.

Deride, ürtikerya pigmentoza adı verilen kahverengi döküntüler, Mast hücrelerinden kimyasal madde salınımı ile ilgili belirtiler, karın ağrısı, ishal, göğüste yanma, mide ülseri, kaşıntı, deride kızarma, baş dönmesi, baş ağrısı, çarpıntı ve anafilaksi adı verilen hayatı tehdit edebilen ciddi alerjik reaksiyonlar, Kas-iskelet sisteminde, kemik, kas ağrıları, osteoporoz (kemik erimesi), Dalak, karaciğer veya lenf bezesinde büyüme, Kemik iliği tutulumuna bağlı, kansızlık belirtileri (erken yorulma, halsizlik, çarpıntı), enfeksiyonlar, kolay kanama, Halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı.

Mast Hücre Mediyatör Salınımını Uyaran Etkenler

Sistemik mastositoz hastalarında mast hücrelerinden kimyasal madde salınımını tetikleyen en önemli faktörler alkol, cerrahi işlemler, acı yiyecekler, egzersiz, sinek ısırığı, bazı ilaçlardır. Detaylı liste tabloda verilmiştir.

Grup Örnekler Fiziksel etkenler Ani ısı değişimi, soğuk, sıcak, kuvvetlice ovma/sürtünme, şiddetli terleme, ağır fizik egzersiz, yoğun olarak ultraviyole ışığına maruziyet Psikolojik etkenler Stres, korku Ağrı kesiciler Asetilsalisilik asit, non-steroidal anti enflamatuvar ilaçlar, kodein, mor Yiyecekler Özellikle yüksek oranda histamin içeren alkol (kırmızı şarap), narenciye ürünü, çilek, domates, deniz ürünleri, peynir, tütsülenmiş sosis, konserve balık, fermente edilmiş sebzeler, soya ürünleri Antibiyotikler Vankomisin, polimiksin B, amfoterisin B Genel anestezi ilaçları mivakurium Enfluran, etomidat, izofluran, tiopental, atrakurium, rokuronium, süksinilkolin Kardiyovasküler ilaçlar Klonidin, metoprolol Lokal anestetikler Lidokain Plazma genişleticiler Dekstran Psikofarmakolojik ajanlar Klometiazol, midazolam Radyolojik kontrast maddeler yonik radyolojik kontrast maddeler Zehirler Böcek ve yılan zehirleri

Sistemik Mastositozda Tanı Nasıl Koyulur?

Geçmiş tıbbi hikayeniz, kullanmış olduğunuz ilaçlar, geçirdiğiniz ameliyatlar doktora başvurunuz sırasında oldukça önemlidir. Eğer alerjik reaksiyon öykünüz varsa ve fotoğrafladıysanız başvurunuz sırasında yanınızda getiriniz. Bu detaylar tedavi seçiminiz için oldukça önemlidir. Doktora başvurunuz sonrasında muayeneniz, biyokimyasal tetkikleriniz, serum triptaz seviyeniz, kan sayımınız, periferik kan yayması analiziniz, kemik iliği biyopsiniz, KIT mutasyonu analiziniz, bu gen dışında gerekli görülmesi halinde diğer genlerin analizi için tetkikler, tomografi/manyetik rezonans/ultrason gibi görüntüleme teknikleri sonuçlarınız, kemik ölçümünüz (DEXA), kemik grafilerinizin analizleri yapılacaktır. Gerekli görülmesi halinde mast hücreleri ile tutulum şüphesi olan iç organlardan (karaciğer, barsak vb.) da ayrıca biyopsi yapılabilir.

Kemik iliği biyopsisinde anormal mast hücrelerinden oluşan toplulukların gösterilmesi, Serumda triptaz adlı maddenin artması, Anormal mast hücrelerinin yüzeyinde bazı belirteçlerin ifadelenmesi, Hastalığa özgü genetik mutasyon varlığının (KİTD816V) gösterilmesi ile konmaktadır.

Sistemik Mastositoz Tedavisi

Tabloda verilen mast hücre salınımını uyaran etkenlerden kaçınılmalıdır. Mast hücre mediyatör salınım belirtilerinin tedavisi için histamin salınımını azaltan ilaçlar (anti-histaminik ilaçlar), proton pompa inhibitörleri, kortikosteroidler, osteoporoz tedavisi uygulanmalıdır. Epinefrin ise hayatı tehdit eden alerjik durumların tedavisinde kullanılır. Hücre azaltıcı tedaviler: Saldırgan seyirli, ilerleyici veya tedaviye dirençli hastalığı olanlarda mast hücre miktarını azaltmaya yönelik verilen tedavilerdir. Bunun için, interferon alfa, kladribin, hedefe yönelik tedaviler (imatinib mesilat, avapritinib, midostaurin gibi) ve bağışıklık sistemi üzerinden etki eden ilaçlar kullanılabilir. Allojeneik kemik iliği nakli ise kemik iliğindeki hücrelerin yok edilerek yerine sağlıklı kan hücrelerinin oluşması için yapılan bir tedavi sürecidir. Bu tedavi yöntemi ile risklerin fazla olması ve etkin tedavi yöntemleri olması nedeniyle oldukça seçilmiş hastalarda uygulanmaktadır. PAROKSİSMAL NOKTÜRNAL HEMOGLOBİNÜRİ

Hastalığın Tanımı

Paroksismal noktürnal hemoglobinüri (PNH) kırmızı kan hücrelerinin erkenden parçalandığı nadir görülen bir hastalıktır. Bir milyon bireyde 1,5-2’si bu hastalıktan etkilenir. Tüm yaşlarda görülebilmesine karşın 30’lu yaşlar en sık görüldüğü yaşlardır.

Kemik iliğinde meydana gelen kök hücreler büyüyüp çoğalarak kan hücrelerini oluştururlar. Bu hücrelerden kırmızı kan hücreleri (eritrositler) dokulara oksijen taşınmasında, beyaz kan hücreleri (lökositler) vücuda giren mikroplarla savaşmada ve bağışıklıkta, kan pulcukları (trombositler) ise kanamanın durdurulmasında görev alırlar. PNH’de kan hücrelerini oluşturan kök hücrelerde sonradan edinilmiş genetik bir bozukluk bulunmaktadır. Bu bozukluk kalıtsal değildir yani bireyden çocuklarına aktarılmaz. Bu bozuk kök hücreler büyüyüp çoğalma imkanı bulduğunda oluşturdukları kan hücrelerinde de bozukluklar vardır. Bozuk üretilen kırmızı kan hücreleri, kişinin kendi bağışıklık sisteminin bir kısmını oluşturan kompleman sisteminin kontrol edilememesi sonucunda erkenden parçalanmaktadır (hemoliz). Eritrositlerin parçalanması hastalığın en temel özelliğidir. Kompleman sistemi tarafından kırmızı kan hücrelerinin parçalanması sonucunda idrarda hemoglobin atılır (hemoglobinüri). Hemoglobin kanın demirden zengin, oksijen taşıyan, kırmızı rengini veren kısmıdır. PNH hastalığında hemoliz, aslında sabit bir hızda ve sürekli miktarda bulunmaktadır, geceleri artış gösterebilir ve bu durum sabah koyuçay/kola rengi idrar şeklinde kendini gösterebilir. PNH hastaları, tekrarlayan, hayatı tehdit edebilen kan pıhtısı oluşturmaya yatkınlık gösterirler (tromboz). Ayrıca, etkilenmiş kişilerin kemik iliği fonksiyonları çeşitli derecelerde azalmış olabilir. Buna kemik iliği yetmezliği denmektedir. Kemik iliği yetmezliği şiddetlendikçe ilik, kan hücrelerinden azalmış sayıda üretmeye başlar.

Belirti ve Bulgular

Semptomlar bozuk kan hücresi üretimi ve yetersiz kan hücresi üretimi sonucunda gelişebilir. PNH’ye özgün semptomlar hastadan hastaya farklılıklar gösterebilir ve bir hasta, hastalıkla ilişkili beklenen tüm semptomları taşımayabilir. Bazı bireylerin semptomları hafiftir ve hastalık yıllarca ilerleme olmaksızın aynı şiddette kalır, başkalarının ağır semptomları bulunur ve hayatı tehdit eden komplikasyonlar gelişebilir. Bu nedenle etkilenen bireyler, kendilerinde olan hastalık ilişkili komplikasyonlar ve hastalığın gidişatı ile ilgili olarak kendi doktorlarından bilgi alabilirler.

Hemoliz süreğen olarak devam eden bir olaydır ve araya giren enfeksiyon, travma, stres, gibi durumlarda şiddetlenebilir buna hemoliz alevlenmesi denir. Kırmızı kan hücre sayısı kansızlık (anemi) oluşturacak kadar çok düşebilir. Böyle durumda halsizlik, bitkinlik, kalp atışının hızlanması, baş ağrısı, eforla gelen nefes darlığı veya göğüs ağrısı, uykuya meyil, baş dönmesi hissedilebilir, deri rengi soluk görünebilir. Beyaz kan hücrelerinin azalması (lökopeni) hastayı enfeksiyonlara açık hale getirebilir ve hasta ateş sorunu yaşayabilir. Kan pulcuklarının azalması (trombositopeni) kanamaya yatkınlık yaratabilir, kolay morarma, ağız mukozası ve burundan kanama, adet kanamalarında (kadınlarda) artış şikayetleri gelişebilir. Hastalık şiddetinin arttığı durumlarda hiçbir iş yapamayacak kadar aşırı bitkinlik, yiyecekleri yutmada zorluk (disfaji) ve ağrılı yutma, karında ağrılı kasılmalar olabilir ve cinsel işlev bozukluğu (erkeklerde) sorunu yaşanabilir. Bu hastalıkta böbrek yetmezliği de gelişebilir. Etkilenen bireylerin bir kısmı kan pıhtısı sorunu yaşamaktadır. Pıhtının büyük kısmı toplar damar sisteminde olur ve etkilediği organ ile ilgili sorunlar yaratır. Örneğin, karaciğer etkilendiğinde karın ağrısı, karında şişme, sarılık ile kendini gösterebilir. Mide ve barsak duvarları etkilendiğinde karında çok şiddetli ve keskin bir ağrıya ve şişkinliğe yol açar. Beyin damarları etkilenirse baş ağrısı ve bilinçte bozulmalar olabilir, akciğerlerde pıhtı olduğunda ani başlayan nefes darlığı, çarpıntı ve göğüs ağrısı olabilir. Pıhtı nadiren atardamarları da etkileyebilir bu durum hayati organlara kan gitmesini engelleyerek hayatı tehdit edebilir. PNH hastalarının bir kısmında kendiliğinden kemik iliği yetmezliği tablosu gelişebilir. Sıklıkla aplastik anemi, daha nadiren myelodisplastik sendrom gelişebilir. Çok nadiren PNH, akut lösemiye dönüşebilir. Bu durum 100 hastanın 5’inden azında gözlenmektedir.

Tanı

Öykü ve klinik semptom ve bulgularla hastalıktan şüphelenildiğinde hastalığın organ ve sistemler üzerindeki etkilerinin saptanması için kan ve idrar tetkikleri yapılır. Hastalığın kesin tanısı kandan gönderilen özel bir test (akım sitometri) ile konur. Eğer kan hücrelerinin sayıca azalmış olduğu saptanırsa kemik iliğinin yetersiz çalıştığı düşünülür ve PNH ile birlikte gözlenebilecek bir durum olan kemik iliği yetmezliği olup olmadığını belirlemek için kemik iliğinden biyopsi ile örnek alınmalıdır.

Tedavi

Kompleman sistemini baskılayan ilaçlar: Hastalık hiç semptom ve bulgu oluşturmuyorsa (subklinik) tedavisiz takip edilebilir. Eğer doktorun değerlendirmesi sonucunda ağır hastalık özellikleri varsa, kırmızı kan hücrelerindeki parçalanma (hemoliz) semptom yaratacak düzeye gelmişse, tedavi başlanır. Kırmızı kan hücre transfüzyonu gereksinimi olması, PNH’nin komplikasyonlarının varlığı, kan pıhtısı (tromboz) sorunu gelişmiş olması ilaç tedavisi başlanmasını gerektirir. Bunun için günümüzde kullanılan ilaç eculizumab (soliris) kırmızı kan hücrelerinin bağışıklık-kompleman sistemimiz tarafından parçalanmasını engellemeyi hedeflemektedir. Kırmızı kan hücrelerinin parçalanması kontrol altına alındığında aynı zamanda hastalığa bağlı komplikasyonların da belirgin olarak azaltıldığı gözlenmektedir. Örneğin, bitkinlik, nefes darlığı, karın ağrıları, yutma güçlüğü, cinsel işlev bozukluğu ve böbrek yetmezliğini azalttığı ve hayat kalitesini iyileştirdiği gösterilmiştir. Bu ilaç aynı zamanda, kan pıhtısı gelişmesine karşı bireyleri koruyabilmektedir. Kırmızı kan hücre gereksiniminde azalma yapmaktadır. Ancak bu ilaç hastalığı tamamen iyileştirmemektedir ve hastalığın kontrolü ilaç kullanıldığı sürece devam eder. İlaç kesildiğinde hastalık bulgularının geri gelmesi beklenir. İlacın en önemli yan etkisi bireyi bazı bakterilerle olan enfeksiyonlara karşı açık hale getirmesidir. Bu nedenle ilaca başlamadan önce bazı aşıların yapılması gereklidir, koruyucu antibiyotik kullanılması da gerekebilir. Yakın zamanda kompleman sistemini bloke eden başka ilaçlar yurt dışında bazı ülkelerde kullanıma girmiştir. Bu ilaçlar damar yoluyla veya deri altından olacak şekilde daha uzun aralıklarla (ravulizumab, pegcetacoplan…) kullanılabilecek ilaçlardır ve henüz ülkemizde kullanılamamaktadır. Ağızdan kullanılması mümkün olabilecek ilaçların ise klinik çalışmaları devam etmektedir.

Kök hücre nakli: PNH hastalığında şifa kök hücre nakli ile mümkündür. Ancak kök hücre nakli tedavisinin hayatı tehdit eden komplikasyonları nedeniyle PNH’de sadece seçilmiş hasta grubunda tercih edilmektedir. Ağır kemik iliği yetmezliği bu endikasyonların başında gelmektedir. Ayrıca, eculizumab tedavisine yanıtsız PNH komplikasyonlarının varlığı, eculizumab tedavisine rağmen tekrarlayan pıhtı gelişmesi de kök hücre nakli tedavisini gündeme getirmelidir.

GAUCHER HASTALIĞI

Gaucher hastalığı her yaşta ortaya çıkabilen nadir bir depo hastalığıdır. Tüm dünyada 40.000 kişide bir görüldüğü düşünülmektedir. Hastalık genetik bozukluk sonucu glukoserebrosidaz isimli enziminin vücutta eksikliği nedeniyle ortaya çıkar. Bu enzimin temel görevi hücrelerdeki bazı yağların atılımını sağlamaktır. Vücutta bu enzimin eksikliği sonucu atılamayan maddelerin organlarda aşırı birikmesi sonucu belirti ve bulgular ortaya çıkar. Zararlı yağların biriktiği organlar: Dalak, karaciğer, kemik iliği, akciğer. Depolanan yağlar vücuttaki organların işlevlerini yerine getirmesine engel olur, organların büyümesine neden olur.

Gaucher hastalığının belirtileri, hastalığın tiplerine göre farklılık gösterebilir. Temel olarak 3 tip Gaucher hastalığı vardır:

Tip 1 Gaucher hastalığı (erişkinlerde görülen): En sık karşılaşılan tiptir. Tip 1 Gaucher hastalığı olan hastalarda büyümüş dalak ve karaciğer gibi bulgular ile kan düşüklüğü ve kemik bulguları görülür. Erişkin tip olarak bilinse de şikayetler her yaşta ortaya çıkabilir. Tip 1 Gaucher hastalığı genel olarak beyine zarar vermez ve sinirleri etkilemez. En sık karşılaşılan belirtiler: 1. Dalak ve/ veya karaciğer büyümesi, 2. Osteoporoz (kemik erimesi) ve kemik bozuklukları, 3. Aşırı yorgunluk, 4. Kansızlık, anemi ve kanama bozuklukları, 5. Ergenlikte gecikme.

Tip 2 Gaucher hastalığı: Gaucher hastalığının en şiddetli formudur, hayatın ilk 6 ayı içinde başlar ve yaşam süresi beklentisi kısadır. Dalak ve karaciğerdeki büyümenin yanında ilerleyici nörolojik bulgular görülür. Kasılma nöbetleri, vücutta katılık, yutma güçlüğü, göz takibinde bozulma, kas zayıflığı/sertliği, kısık sesle ağlama gibi şikayetler olabilir.

Tip 3 Gaucher hastalığı: Karaciğer, dalak bulguları ile birlikte nörolojik bulgular birlikte görülür, yaşam süresi tip 2’den daha uzundur. Tip 2’den ayırmak başlangıçta güçtür. İlk bulgusu genellikle gözde anormal hareketler ve göz kaslarında felçtir. Bunun dışında zeka geriliği, davranış bozuklukları, kasılmalar, hareket bozuklukları görülebilir.

Tanı

Kesin tanı glukoserebrosidaz enzim düzeyinin düşüklüğünün gösterilmesi veya genetik test ile konulur. Bunun için kuru kan örneği almak gerekir. Bir çocuğun doğmadan Gaucher hastası olup olmadığını anlamak için hamileliğin belirli döneminde yapılacak amniyosentez ile sıvı alarak genetik test yapmak mümkündür. Bir diğer teknik de koriyon villus örneklemesidir. Bu işlem, gelişmekte olan plasentanın içine bir iğnenin sokulmasıyla yapılan bir testtir. Plasenta dokusundan küçük parça bir şırınga yardımıyla alındıktan sonra incelenir ve gelişmekte olan bebeğin her hangi bir anomaliye sahip olup olmadığı tespit edilebilir.

Tedavi

Enzim yerine koyma tedavisi: Hastalığın tedavisi eksik olan enzimin damar yolu ile yerine konulmasıdır. Enzim tedavisi ile karaciğer ve dalak büyüklüğünde gerileme ve kan tablosunda düzelmeler görülmektedir ve hastalarda hayat kalitesini dramatik olarak düzeltmektedir. Ayrıca enzim replasman tedavisi kemik yapısında belirgin düzelme sağlar. Fakat daha önceden oluşan iskelet komplikasyonları gerilemez. Enzim tedavisindeki en büyük sorun ise oldukça pahalı olmasıdır. Tip 2 hastalarda klinik gidişatı durdurmadığı için önerilmemektedir.

Sübstrat azaltıcı tedaviler: Enzim tedavisi alamayan hastalar için fazla oluşan zararlı yağları azaltacak yeni ilaçlar da vardır. En önemli avantajları ağızdan kullanılmalarıdır. Enzim tedavisi ile birlikte kullanımı için henüz yeterli çalışma yoktur.

Kemik iliği nakli: Enzim tedavisinin kullanılması ile birlikte kemik iliği nakli tercih edilememektedir. Ancak nörolojik bulguları henüz ortaya çıkmamış bazı hastalarda bir seçenek olabilir.

Gen tedavisi: Umut vadeden bir tedavi şekli olmakla birlikte henüz çalışmaları devam etmektedir.

CASTLEMAN HASTALIĞI

Hastalığın Tanımı

Lenfositler, vücudu mikroplara ve tehlikelere karşı savunan, bir kısmı antikor denilen maddeleri salgılayan, beyaz kan hücrelerinin bir alt grubudur. Lenfositler kemik iliğinde üretilirler, timüs, lenf bezeleri ve dalakta olgunlaşma süreci geçirirler. Castleman hastalığı (CH), iyi huylu lenfositlerin anormal çoğalması sonucunda büyümüş lenf bezelerinin gelişimiyle karakterize, çok çeşitli şekillerde kendini gösteren bir hastalık grubunu tanımlar. CH, büyümüş lenf bezlerinin sayısına göre sınıflandırılır. Tek başına kötücül (malign) bir hastalığa işaret etmese de çok sayıda organ ve sistemleri ilgilendiren semptomlarla seyredebilme ve bazı kötücül (malign) hastalıklarla birliktelik gösterebilme potansiyeli taşıdığı için, erken tanı ve tedavinin önemli olduğu bir hastalıktır. Tek merkezli ya da unisentrik CH (UCH), tek bir bölgede bir veya daha fazla lenf bezesini içerirken, çok merkezli ya da multisentrik CH (MCH) birden fazla lenf bezesi bölgesini içerir. MCH, ayrıca insan herpes virüsü 8 (HHV-8) ile ilişkili MCH ve HHV-8 ilişkisiz (nedeni belli olmayan) MCH olarak alt gruplara ayrılır.

Unisentrik Castleman Hastalığı

Belirti ve Bulgular

UCH çoğunlukla çocuklar ve genç yetişkinlerde daha sık rastlanan bir durumdur. Hastalar genellikle semptomsuzdur, fizik muayene veya görüntüleme [bilgisayarlı tomografi veya pozitron emisyon tomografisi (PET)] çalışmalarında tesadüfen saptanan büyümüş lenf bezesi nedeniyle ileri tetkik sırasında tanı alabilirler. Laboratuvar ve klinik bozukluklar vakaların çok azında görülür.

Tanı

Tanı, bir lenf nodunun tam olarak çıkarılarak biyopsisinin patolojik olarak incelemesi ile konur. Değerlendirme, CH benzeri özellikler gösteren büyümüş lenf bezesi ile ortaya çıkabilen diğer hastalıklar da araştırmalıdır. Bu hastalıklar özetle, bağışılık sisteminin kişinin kendi dokularına saldırdığı otoimmün hastalıklar (sistemik lupus eritematozis, romatoid artrit, otoimmün lenfoproliferatif sendrom), hemofagositik lenfohistiyositoz, infeksiyonlar ve kötücül diğer hastalıklardır.

Tedavi

Çoğu hasta için, lenf bezesinin tamamının çıkarıldığı cerrahi tedavi önerilir. Çoğu hastada cerrahi, tedavi edicidir. Tutulan lenf bezesi anatomik konumu nedeniyle tam olarak çıkarılamıyorsa ve basıya bağlı şikayetler varsa, doktorunuz kitlenin boyutunu küçültmek için önce monoklonal antikor tedavisi (Rituksimab, anti-IL-6 gibi ilaçlar) ardından cerrahi önerebilir. Tutulan lenf bezesi anatomik konumu nedeniyle tamamen çıkarılamıyorsa ve hastada enflamasyona bağlı şikayet ve bulgulara neden oluyorsa, bu sistemik enflamasyonu baskılayan tedavi seçeneklerine başvurulabilir. Lokal olarak verilen radyasyon tedavisi de bazı hastalar için seçenek olarak sunulabilir. Cerrahi sonrası hastalar tedaviye yanıtın belirlenmesi için değerlendirilir, nüks ve komplikasyonlar açısından takip edilirler. Takip, genellikle yıllık görüntüleme ve laboratuvar çalışmalarını içerir.

Multisentrik Castleman Hastalığı

Tanım

Çok sayıda organ ve sistemleri ilgilendiren yaygın iltihabi semptomlarla ilişkili, çeşitlilik gösteren, lenfositlerin kontrolsüz çoğaldığı bir hastalık grubunu tanımlar. HHV8 ile ilişkili MCH, HHV-8 ile kontrolsüz enfeksiyondan kaynaklanır. Diğer MCD’nin nedeni tam olarak anlaşılamamakla birlikte artmış iltihaplanma yanıtı ve sitokin denilen bazı maddelerin salınımı ile ilgili olduğu düşünülmektedir.

Belirti ve Bulgular

İdiyopatik MCH’de sıklıkla, muayene ile saptanabilen lenf bezesi büyümesinin yanı sıra, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, yorgunluk gibi tüm organ ve sistemleri ilgilendiren semptomlarla birlikte bazı laboratuvar bozuklukları da bulunur. Örneğin, anemi (kansızlık), kan pulcuklarında (trombositler) azalma veya artma, kan biyokimyasında albümin düşüklüğü, C-reaktif protein (CRP) ve eritrosit sedimantasyon hızı (sedim) yüksekliği saptanabilir. PET ile görüntülemede, birden fazla lenf bezesi bölgesinin etkilendiği tespit edilir.

Tanı

Büyümüş lenf bezesinin biyopsisinin patolojik incelenmesiyle konur. Patolojik inceleme ile dokuda HHV-8 ve HIV (insan immün yetmezlik virüsü) araştırması da yapılır. Birden fazla boyutu artmış lenf bezesi bölgesi, belirli klinik ve laboratuvar bozuklukların varlığı ve benzer durumu taklit edebilen enfeksiyöz, kötücül ve otoimmün bozuklukların dışlanmasını gerektirir. MCH, bazen birçok organ ve sistemin tutulduğu hastalıklara eşlik edebilir. Bunlardan birisi POEMS: Polinöropati (Birden çok sinir lifinin etkilendiği durum), Organomegali (Organ büyüklüğü), Endokrinopati (Hormonlarla ilgili bozukluklar), Monoklonal gammopati (Plazma hücrelerinden tek tip protein salınımı), Deri (Skin) değişikliklerinin yanısıra kemik lezyonları, göz bulguları, sıvı yüklenmesi, kan pulcuklarında artış, solunum fonksiyon testlerinde bozukluk gözlenebilir. Bu sistemlerin etkilenip etkilenmediğinin araştırılması ve hatta kemik iliğinde plazma hücrelerinin durumunu belirlemek için biyopsi ile doku örneği alınması gerekebilir.

Tedavi

MCH’nin ilk yönetimi, hastalık şiddeti ve POEMS kriterlerini karşılayıp karşılamadığına bağlıdır. POEMS sendromu ve eşzamanlı MCH’si olan hastalar, tek başına POEMS sendromu olanlara benzer şekilde yönetilir. Diğer hastalara hastalığın gerektirdiği durumlarda doktoru tarafından glukokortikoidler, rituksimab ya da anti-IL6 monoklonal antikorlar önerilebilir. HIV saptanan hastaların hemen hepsinde HHV-8 de pozitiftir ve tedaviye virüslere etkili özel tedaviler eklenir. Bazı hastalarda çok ajanlı sistemik kemoterapi gerekebilir. Hastalığı kararlı seyreden hastalarda en az 4 kür tedavi sonrası tedaviye yanıt değerlendirilir. Hastalar klinik olarak, laboratuvar ve görüntüleme tetkikleriyle belirli aralıklarla takip edilir, hastalığın ilerlemesi ve komplikasyonları açısından değerlendirilirler. Hayatı tehdit eden organ yetmezliği olan olgularda hastalar hastaneye yatırılarak takip ve tedavi edilir. Vücuttaki yaygın enflamasyonu (iltihabi yanıtı) baskılayıcı tedavilere gereksinim duyulabilir.

Kaynaklar

Brodsky RA. How I treat paroxysmal nocturnal hemoglobinuria. Blood. 2021 Mar 11,137:1304-1309. Mehta A, Kuter DJ, Salek SS, Belmatoug N, Bembi B, Bright J, Vom Dahl S, Deodato F, Di Rocco M, Göker-Alpan O, Hughes DA, Lukina EA, Machaczka M, Mengel E, Nagral A, Nakamura K, Narita A, Oliveri B, Pastores G, Pérez-López J, Ramaswami U, Schwartz IV, Szer J, Weinreb NJ, Zimran A. Presenting signs and patient co-variables in Gaucher disease: outcome of the Gaucher Earlier Diagnosis Consensus (GED-C) Delphi initiative. Intern Med J 2019,49:578-591. Dispenzieri A, Fajgenbaum DC. Overview of Castleman disease. Blood 2020,135:1353-1364. NCCN Guidelines for Patients, Systemic Mastocytosis 2022. https://www.nccn.org/patientresources/patient-resources/ guidelines-for-patients https://rarediseases.org/rare-diseases/mastocytosis/ Paroksismal Noktürnal Hemoglobinüri https://rarediseases. org/rare-diseases/paroxysmal-nocturnal-hemoglobinuria/ Gaucher Hastalığı https://rarediseases.org/rare-diseases/ gaucher-disease/ Castleman Hastalığı https://rarediseases.org/rare-diseases/ castlemans-disease/ "
Kemik Erimesine Bağlı Omurga Kırıkları - Turan&Turan

Kemik Erimesine Bağlı Omurga Kırıkları - Turan&Turan

Kemik Erimesine Bağlı Omurga Kırıkları

Özellikle orta yaş ve üzerindeki kadınlarda herhangi bir çarpma, vurma, düşme olmadan ortaya çıkan bel ağrılarının altında yatan sebep bir omurga kırığı olabilir. Bu yaş grubunda, özellikle menopoz sonrasında kemik erimesi (Osteoporoz) ile birlikte kemik yoğunluğunun azalması günlük aktiviteler sırasında kırık gelişmesine neden olabilmektedir.
Genel olarak kemik erimesi olarak bilinen osteoporozu kısaca kemik kütlesinin azalması ve kemik yapısının bozulması olarak tanımlayabiliriz. Bu durum kemiklerin incelmesine, daha kırılgan ve zayıf olmasına neden olur. Özellikle kadınlarda menopoza bağlı daha sık görülen bu hastalığın görülme sıklığı da yaşla birlikte artar.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi kemiklerde meydana gelen bu kırılganlık sonucu en sık kırık görülen bölgelerimizden biri de omurgamızdır. Bu kırıklar “Osteoporotik Omurga Kırığı” olarak adlandırılmaktadır. Bu tanım kemik erimesinden dolayı zayıflamış olan kemiğin çökmesini ifade etmektedir. Bu yazımızda sizleri kemik erimesine bağlı kırıkların görülme sıklığı, nedenleri, belirtileri, muayene ve tanı süreci, tedavi seçenekleri hakkında bilgilendireceğiz.

Kemik erimesine (Osteoporoz) bağlı omurga kırığı her 100.000 erkekten 570’inin başına gelirken, bu oran kadınlarda 100.000’de 1070’dir. Bu kırık çeşidi sık görülmesi sebebiyle aynı zamanda bir halk sağlığı sorunudur. Kemik erimesine bağlı omurga kırığı yaşamış birinin başka bir omurgada yeniden kırık gelişme riski 5 kat artmıştır. Yakın zamanda omurga kırığı geçiren kadınların yaklaşık %20’sinin 1 sene içerisinde ikinci bir kırık geçirme ihtimali oldukça yüksektir.

Kemik erimesine bağlı gelişen bir omurga kırığında kemik yüksekliğinde en az %15-20 kayıp meydana gelir.
Bu kırıklar en sık bel ve sırt bölgesinin birleşiminde bulunan omurlarda (T10, T11, T12, L1, L2) meydana gelir. Bu kırıklar omurganın her seviyesinde görülebilse de boyun omurlarında son derece nadir meydana gelir.

Kemik erimesine bağlı kırığa neden olan durumlar

Kemik erimesine bağlı omurga kırıkları evde düşme gibi basit travmalar sonucu olabilir. Kemik erimesinin ilerleme derecesine göre bir rafa uzanırken veya yerden bir şey almak için eğilirken meydana gelebilir. Hatta daha da ilerlemiş kemik erimesi hastalarında öksürme, hapşırma, yatakta dönme esnasında bile kırık meydana gelebilir.

Bazı kanser türleri de omurgadaki omurların kırılabilecek kadar zayıflamasına neden olabilir. Vücudun başka bir yerinde başlayan bir kanserin omurgadaki kemiklere yayılması nadir değildir. Sebepsiz gerçekleşen ya da nadir görülen bölgelerde ortaya çıkan omurga kırığı, fark edilmeyen bir kanserin omurgaya yayıldığının ilk belirtisi olabilir.

Omurga Kırık belirtileri nelerdir

Omurga kırıklarında genellikle ani başlayan bel veya sırt ağrısı ortaya çıkar. Ağrı ayakta durma, yürüme ile artar. Omurga hareketlerinde kısıtlılık görülebilir (öne veya yanlara eğilme).
Yeni oluşmamış, eski kırıklarda ise uzun süredir devam eden ağrıya, kamburluk, omurga eğriliği (skolyoz), boyda kısalma, solunum fonksiyonlarında azalma, hareket etmekte zorluk, iç organ etkilenmeleri de eşlik edebilir. Bazen bu kırıklar kısa süreli, geçici ağrılarla ortaya çıkabilir ve kemikteki çökme yavaş yavaş gelişir. Bu durum da yaşlılarda görülen boy kısalması ve kamburlaşmanın nedeni olabilir.

Muayene ve Tanı

Belirtiler bazen bir kas incinmesini düşündürebilir. Bu da kırıkların teşhis edilememesine ve gözden kaçmasına neden olur. Bu kırıkları gözden kaçırmamak için detaylı bir muayene önemlidir.

Muayenede omurganın bir seviyesinde özellikle bastırıldığında artan bir ağrı vardır.
Hastanın öyküsüne ve muayenesine dayanarak kırıktan şüpheleniliyorsa tanıyı kesinleştirmek için röntgene başvurulur.

Röntgenin yeterli olmadığı durumlarda daha detaylı kemik taraması için bilgisayarlı tomografiye (BT) veya kırığın eski ya da yeni olup olmadığının tayini için manyetik rezonans (MR) görüntülemeye de başvurulabilir.

Tedavi seçenekleri nelerdir?

Uygulanabilecek tedavileri ameliyat ve ameliyat dışı yöntemler olarak ikiye ayırabiliriz.
Tedavi sürecine kırığın ve hastanın durumuna göre karar verilir.
Kırıkta çökme olması, kırığın yer değiştirmesi, solunumu etkilemesi, omurilik kanalına ya da sinir köküne bir bası yaparak sinir tahribatına neden olması gibi durumlarda ameliyat gerekir.
Bu gibi durumlar haricinde tedavi süreci doktor ve hastanın alacağı ortak karar ile belirlenir.

Ameliyat dışı teknikler

Ameliyat gerektirmeyen yeni oluşmuş kırıkların iyileşme süresi ortalama 4-6 hafta kadardır. Bazı hastalarda bu süre 8-12 haftaya kadar uzayabilir.
Ameliyat dışı tedavi seçenekleri arasında kırığın seviyesine uygun olarak seçilmiş korse kullanımı, ağrı kesici ilaçlar, ağrı kontrolü için fizik tedavi, istirahat ve aktiviteleri sınırlandırma vardır.

Hangi durumlarda ameliyat gerekir

Yukarıda bahsettiğimiz mutlak ameliyat gerektiren durumlar haricinde hastanın şiddetli ağrısının olması durumunda da ameliyat düşünülebilir.

Ameliyat seçenekleri nelerdir?

Vertebroplasti, kifoplasti ve vida ile sabitleme ameliyat seçenekleri arasındadır. Üç işlemin de ortak amacı ağrıyı kontrol altına almak ve kırığı sabitlemektir.

Vertebroplasti: Lokal anestezi altında ameliyathanede yapılan bu işlemde hasta yüzüstü yatacak şekilde pozisyonlandıktan sonra kırık olan seviye skopi denen taşınabilir röntgen cihazı ile belirlenir. Belirlenen seviyede omurganın her iki tarafından açılan iki küçük kesiden aletlerle kemiğin içine girilir. Kırık kemiği sabitlemek için hazırlanan tıbbi amaçla üretilmiş özel bir çimento aletler yardımı ile kemiğin içine enjekte edilir.

Kifoplasti: Kemiğin içine aletler ile girilene kadar vertebroplasti ile aynı işlemler yapılır. Bu adımdan sonra vertebroplastiden farklı olarak kemik içine bir balon yerleştirilip nazikçe şişirilir. Balon sayesinde kemik içerisine kontrollü bir boşluk oluşturulmuş olur ve kırık parçaların yerleşmesi sağlanır. Böylece kemiğe yüksekliği kısmen kazandırılmış olur. Daha sonra oluşturulan bu boşluk yine çimento ile doldurulur.

Her iki yöntemde de işlemin hemen ardından kemikteki oluşmuş olan yükseklik kaybı bir miktar geri gelir ve çimentonun donması ile kırık sabitlenmiş olur. Ağrıda ise hızlı bir azalma gözlemlenir.
İşlem sonrası kısa bir süre gözetimde tutulan hasta, kendine geldiğinde aynı gün taburcu edilir. Hasta aynı gün yürüyebilir, ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ancak en az 8 hafta boyunca ağır kaldırma gibi zorlayıcı ve omurgaya yük bindiren aktivitelerden uzak kalmak gerekmektedir.

İki ameliyatın da olası riskleri arasında kemik içerisine enjekte edilen çimentonun omurilik, sinir kökü veya damarlar gibi çevre dokulara yayılma riski vardır. Ancak bu risk balon ile bir boşluk oluşturduktan sonra çimento enjekte edilen kifoplasti işleminde daha azdır.

Vida ile sabitleme: Parçalı kırıklarda, kırık parçaların omurilik veya sinir köklerine bası yaptığı durumlarda hastada bir kuvvet kaybı veya duyusal problemler olmaması için kırığın vidalar ile sabitlenmesi gerekir. Bu ameliyatta bası yapan parçalar temizlenir. Kırığın bir veya iki seviye üst ve alt kemiklerine atılan vidalar ile kırık kemik üzerine yük binmemesi sağlanır. Bu ameliyat sonrası 1-4 gece arası yatış süresi olur.

Ani başlayan bir sırt veya bel ağrısı söz konusu ise, hareketlerinizde bir azalma hissediyorsanız bu çok sık rastlanan ancak gözden kaçabilen kemik erimesi kırıkları şüphesiyle kliniğimize başvurabilirsiniz.
Kemik erimesi (Osteoporoz) hastalarına ve menopoz sonrası tüm kadınlara düzenli aralıklarla kemik ölçümlerini yaptırmaları gerektiğini hatırlatır, omurganızı bu süreçte korumak için neler yapabileceğinizi öğrenmeniz için sizleri kliniğimize bekleriz.

"
Osteoporoz (Kemik Erimesi)

Osteoporoz (Kemik Erimesi)

Osteoporoz (Kemik Erimesi)

Bu hastalık kemik miktarında azalma ve kemik dokusunda bozulmaya bağlı kemik direncinde azalma ve kırık riskinde artış ile karakterizedir. Düşük kemik yoğunluğu seviyenizin erken dönemde tespit edilmesi osteoporoz, kemik kırıklarını ve buna bağlı olarak ağrı ve şekil bozukluklarını önlemek açısından önemlidir.

Osteoporoz tanısı yalnızca direkt grafi ile konulmaz (Kemik yoğunluğu en az %30 azalmadan belirti vermez.) Tanı DEXA grafi ile konulur. Ağrısızdır ve göğüs grafiğinin onda bir radyasyon oranı ile güvenlidir.

Tedavide önce koruyucu önlemler anlatılır. Osteoporoz başlamışsa ilaç tedavisi verilir. Kırık oluşan kişilerde operasyon yapılır..

Sağlık Rehberi "Üroloji Hastalıkları
Cinsel Sağlık" WhatsApp ile Danışın +90 232 226 56 56 Hemen Arayın +90 232 2265656

Özel Sada Hastanesi
Esatpaşa, İzmir-Çanakkale Asfaltı Cd. Üzeri D:No:2 Menemen/İzmir

"
Ekol Kadın Doğum / Menopoz ve Osteoporoz Takipleri

Ekol Kadın Doğum / Menopoz ve Osteoporoz Takipleri

Menopoz ve Osteoporoz Takipleri

Menopoz, kadınların hayatlarının belli bir döneminde yaşanılan ve menstrual döngülerinin sona ermesi olarak tanımlanan bir durumdur. Bu dönem, genellikle 45-55 yaş arasında gerçekleşir. Menopoz, kadınların hormon düzeylerinde değişikliklerin ortaya çıkmasına neden olur ve bu değişikliklerin en yaygın belirtileri şu şekilde sıralanır:

Sıcak basmalar Uyku bozuklukları Kas ve eklem ağrıları Cilt ve saç sorunları

Osteoporoz ise, kemik yoğunluğunun azalması sonucu kemiklerin daha kolay kırılmasına neden olan bir hastalıktır. Bu hastalık, özellikle menopoz sonrası kadınlarda daha sık görülür çünkü menopoz sonrası, kadınların vücutlarındaki östrojen hormonu düzeyleri azalır ve bu azalma, kemik yoğunluğunu azaltır. Menopoz ve osteoporoz takipleri, kadınların bu dönemlerinde kendi sağlıklarını takip etmelerini ve gerektiğinde tedavi edilmelerini sağlamak amacıyla yapılan takiplerdir. Bu takip sürecinde, kadınlara genellikle aşağıdaki testler yapılır.

Kemik Yoğunluk Testi

Kemik yoğunluk testi (DXA), kemik mineral yoğunluğunu ölçmek için kullanılan bir radyolojik testtir. Bu test, özellikle osteoporoz teşhisi ve takibi için kullanılır. Kemik yoğunluk testi, özellikle bel, sırt, bilek ve omurga bölgelerine yapılır. DXA testi, bir X-ışın cihazı kullanılarak yapılır ve cihaz, kemiklerin mineral yoğunluğunu ölçer. Test sırasında, kişi yatırılır ve cihaz kemiklerin üzerinde hareket ettirilir. Test süresi genellikle 15-20 dakika arasındadır ve cihaz tarafından kişilere verilen radyasyon düzeyi çok düşüktür. Kemik yoğunluk testi sonucunda elde edilen değerler, kişinin kemik yoğunluğunu gösterir. Test sonucunda, kişinin kemik yoğunluğu normal sınırlar içinde ise bu durum "osteopeni" ya da "osteoporoz" olarak tanımlanır. Osteopeni, kemik yoğunluğunun normal sınırlarda olduğu ancak kişilerin osteoporoz riski taşıdığı duruma işaret eder. Osteoporoz ise, kemik yoğunluğunun düşük, kemiklerin kırılma riskinin ise yüksek olduğu durumlardır. Kemik yoğunluk testi, menopoz sonrası dönemde olan kadınlara daha sık yapılır, çünkü menopoz sonrası kemik yoğunluğunda azalma meydana gelir ve bu nedenle kişilerin osteoporoz riskleri artar. Test, osteoporoz riskinin takibi ve tedavisi için oldukça önemlidir.

Hormon Testleri

Kadınlar için yapılan hormon testleri, vücutta yer alan çeşitli hormonların düzeylerini ölçmek için kullanılan laboratuvar testleridir. Hormonlar, vücudun işlevlerini yerine getiren kimyasal maddelerdir ve hormon düzeylerinde meydana gelen değişiklikler, vücudun sağlıklı işleyişini etkileyebilir. Kadınlar için en sık yapılan hormon testleri şu şekilde sıralanabilir:

FSH (Follikül Stimüle Edici Hormon) ve LH (Luteinizing Edici Hormon): Bu hormonlar, yumurtlamayı ve adet döngüsünü kontrol eder. Söz konusu hormonların düzeyleri, adet döngüsünün düzenli olup olmadığını ve vücudun yumurtlama için uygun olup olmadığını gösterirler. Östrojen: Bu hormon, adet döngüsünün başlangıcında yükselir ve ovulasyon ya da yumurtlama dönemi sırasında en yüksek seviyeye gelir. Östrojen düzeyleri, adet döngüsünün düzenli olup olmadığını, vücudun yumurtlama için uygunluk durumunu ve menopoz dönemindeki kemik yoğunluğunu etkiler. Progesteron: Bu hormon, yumurtlamanın gerçekleştiği dönemde yükselir ve adet döngüsünün sonunda en yüksek seviyeye ulaşır. Progesteron düzeyleri, yumurtlamanın gerçekleşip gerçekleşmediğini ve gebelik durumunu gösterir. TSH (Tiroid Stimüle Edici Hormon): Bu hormon, tiroid bezinin işlevini kontrol eder ve tiroid hormonlarının düzeylerini dengelemek için salgılanır. TSH düzeyleri, tiroid bezinin işleyişini ve tiroid hormonlarının düzeylerini gösterir. Testosteron: Bu hormon, erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da salgılanır. Testosteron libido, enerji seviyesi, kas ve kemik sağlığı gibi birçok vücut fonksiyonunu etkiler. Sağlık Taraması

Menopoz ve osteoporoz için yapılan sağlık taraması, menopoz döneminde ve sonrasında kadınların kemik sağlığını kontrol etmek amacıyla gerçekleştirilir. Bu tarama genellikle aşağıdaki testleri içerir:

Kemik yoğunluk testi (DEXA): Bu test, vücuttaki kemik yoğunluğunu ölçer ve osteoporoz riskini belirler. Kemik yoğunluğu azalması, kemiklerin daha kırılgan hale gelmesine neden olur ve osteoporoz riskini artırır. Hormon testleri: Menopoz döneminde hormon düzeylerinde meydana gelen değişiklikler, kemik sağlığını etkileyebilir. Östrojen düzeyleri kişiler için oldukça önemlidir çünkü bu hormon, vücudun kemik yoğunluğunu korur. Bu nedenle, menopoz döneminde östrojen düzeyleri düzenli olarak ölçülür. Diyet ve egzersiz taraması: Kemik sağlığını korumak için diyet ve egzersiz son derece önemlidir. Bu nedenle, taramada kişinin diyet ve egzersiz alışkanlıkları değerlendirilir ve gerektiğinde bu alışkanlıkların değiştirilmesi önerilir. Risk faktörleri: Tarama sırasında kişinin risk faktörleri de değerlendirilir. Örneğin, sigara içimi, alkol kullanımı, düşük vücut ağırlığı, uzun süreli steroid kullanımı gibi faktörler osteoporoz riskini artırabilir. Beslenme ve Egzersiz Tavsiyeleri

Kadınlarda menopoz ve osteoporoz durumları için yapılan beslenme ve egzersiz tavsiyeleri şu şekilde sıralanabilir:

Kalsiyum ve D vitamini alımını arttırmak: Kemik sağlığı için gerekli olan kalsiyum ve D vitamini süt, yoğurt, peynir, tahıllar, sebzeler ve deniz ürünleri gibi yiyeceklerde bulunur. Protein alımını arttırmak: Protein, kemik sağlığını korumak ve kemiklerin onarımını sağlamak için önemlidir. Et, tavuk, balık, yumurta, bakliyat, fasulye gibi yiyecekler protein içeren yiyeceklerdir. Sigarayı bırakmak: Sigara içmek osteoporoz riskini artırır. Alkol kullanımını azaltmak: Alkol kullanımının fazla olması, kemik yoğunluğunun azalmasına neden olabilir. Egzersiz yapmak: Kemik sağlığını korumanın bir diğer yolu da egzersiz yapmaktır. Özellikle düzenli yapılan egzersizler, kemik yoğunluğunun arttırılabilmesini mümkün kılar. Örneğin, koşu, yürüyüş, yüzme, bisiklet, yoga gibi egzersizler kemik sağlığı için oldukça faydalıdır. Düzenli sağlık taraması yaptırmak: Menopoz ve osteoporoz taraması yaptırarak kemik sağlığını kontrol ettirmek, sağlık sorunlarına erken tanı konulabilmesini sağlamak açısından önemlidir. AMELİYATLAR Sezaryen ve Normal Doğum Dış Gebelik Dış Genital Organlardaki Kanser Tedavileri Genital Estetik Ameliyatları İdrar Kaçırma Cerrahi ve Tedavisi Jinekolojik Onkoloji (Kanser) Cerrahisi Kısırlık Ameliyatları Laparoskopik Ameliyatlar Miyom (Myom) Ameliyatları Over Cerrahisi (Yumurtalık Kistleri, Tümörler) Rahim Sarkması Cerrahileri Serviks Kanser Tedavisi Tüp Bağlatma Ameliyatı (Doğum Kontrol Amaçlı Tüplerin Bağlanması) Ürojinekolojik Ameliyatlar KADIN HASTALIKLARI ve TEDAVİLERİ 4 Boyutlu Ultrason Yenidoğan Yoğun Bakım Gebelik Takibi Yüksek Riskli Hamilelik Tanı ve Takibi Menopoz ve Osteoporoz Takipleri Gebelikte Tarama ve Tanı Testleri İnfertilite (Kısırlık) Tetkik ve Tedavisi Yeni Nesil HPV (Siğil) Tedavisi Histerosalpingografi - Anestezili Rahim Filmi Pap-Smear-(Rahim ağzı (serviks) kanser taraması) Spermiyogram Kolposkopi "
Osteoporoz nedir, klinik bulguları nasıldır? Romatizma TV

Osteoporoz nedir, klinik bulguları nasıldır? Romatizma TV

Osteoporoz nedir, klinik bulguları nasıldır?

Osteoporoz, dünya sağlı örgütü (WHO) tarafından, düşük kemik kitlesi ve mikro çevrede yapısal bozuklukla karakterize, kemik frajilitesi ve kırığa duyarlılıkla sonuçlanan sistemik iskelet hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Kemik dokusunda matriks ve mineral kısımlarında orantılı kayıp sonuncu kemik kitlesi azalır. Kitle azalması, kemiğin mekanik gücünü zayıflatarak hafif bir travma ile ya da travma olmaksızın kırık gelişmesi riskini artırır. Osteoporotik kırıklar en sık omurga, kalça ve ön kolda ortaya çıkar.

Osteoporoz kırık ortaya çıkmadığı sürece ağrısız bir hastalıktır. Vertebral kırıklar genellikle ağrısız olur ve boy kısalması, spinal deformite gelişimi ile karşımıza çıkabilir. Tanı bazen başka bir nedenle çekilen grafiler ile konur. Vertebraların kompresyon kırıklarında akut sırt ağrıları ortaya çıkar. Kemiklerin yüzeyselleştiği yerlere basmakla duyarlılık vardır. Omurga hareketleri ileri derecede sınırlıdır. Paravertabral kas spazmı vardır. Oturmak veya ayakta durmakla ağrı arttığından hastalar immobilize olabilir.

Vertebralarda sayıları giderek artan kompresyon kırıkları toraksın ve karın boşluğunun küçülmesine neden olur. Göğüs boşluluğu küçülerek Ac kapasitesi egsersiz toleransı azalır. Torakal vertebralardaki kompresyon kırıkları ilerleyici torasik kifoza neden olur. Buna dul kadın kamburluğu denir.

Osteoporoz Nedir? Prof. Dr. Hasan Hilmi Muratlı

Osteoporoz Nedir? Prof. Dr. Hasan Hilmi Muratlı

Osteoporoz Nedir?

Yaşla beraber herkesin kemik kütlesinde kayıp olur. Fakat herkeste osteoporoz gelişmez. Çeşitli faktörlere bağlı olarak iskelet ve kemik yapıları zarar görmektedir. Bu nedenle osteoporoz nedir hastalar tarafından sıklıkla merak edilir. Osteoporoz birim hacime düşen kemik kütlesinde azalma, kemik dokusunun mikro mimarisinin ve kemik kalitesinin bozulması sonucu kırılganlığının artması ile karakterize sistemik bir iskelet hastalığıdır.

Günümüzde her iki osteopenik durum olan osteoporoz ile osteomalazi sıklıkla karıştırılmaktadır. Osteoporozda kemik mineralizasyonu normal iken osteomalazide kemikte yetersiz mineralizasyon ile karakterize artmış, normal ya da daha çok azalmış kemik kütleyi ifade eder. Osteomalazideki looser kırıkları küçük, tam olmayan kortikal kırıklardır. Kemiğin uzun aksına diktir ve çoğunlukla bilateral simetriktir. Sık görüldüğü alanlar: Skapula medial sınırı, kotlar, iskiopubik ramus, femur boynu, femur lateral sınırları ve distal radius’tur.

Rutin laboratuvar tetkikleri, osteoporozda normaldir. Ancak osteomalazide anormal olabilir: Serum kalsiyum düzeyi serum fosfat düzeyi ile çarpıldığında kronik olarak 25 mg/dl’nin altındadır. Yüksek kemik spesifik ALP ve 24 saatlik idrarda şüphelenilir. Kalsiyum ekskresyonu 50mg’in altında ise osteomalaziden şüphelenilir. Tüm dünyada osteoporoz için Dünya Sağlık Örgütünün kemiğin görüntüleme yöntemlerinden DEXA’nın verilerini kullanarak hazırladığı rakamsal osteoporoz tanımı kullanılmaktadır.

Osteoporoz Nedir ve Nasıl Oluşur?

Kemik kütlesinin oluşmasında ve korunmasında en önemli faktörler genetik, hormonal durum, beslenme kemiğe mekanik yüklenme, yeterli güneş ışını ve yaşam şeklidir. Bu nedenle kemik erimesi belirtileri hastalar arasında değişiklik gösterir. İnsanlarda doruk kemik yoğunluğu 30-35 yaşına kadar oluşmaktadır. Daha sonraki yaşlarda özellikle kadınlarda post-menozal dönmelerden başlayarak yavaş yavaş kemik kaybı başlamaktadır. Kadınların yaşam boyu kemik kütlelerinin % 45, %50 sini erkeklerin ise % 20- %30’nu kaybettiği saptanmıştır. Osteoporoz için muhtelif sınıflamalar kullanılmaktadır, ancak en fazla kabul gören etiyolojik sınıflamadır.

Osteoporozun Etiyolojik Sınıflaması:

Ortopedik sağlıkları olumsuz yönde etkileyen hastalar, osteoporoz nedir ile beraber türlerini de sıkça sormaktadır. Yaşanan belirtilerin nedenini anlamak adına son derece açıklayıcıdır. Şu şekilde açıklanabilir:

1. Primer Osteoporoz

Post-menopozal osteoporoz (tip !) Senil osteoporoz (tip II) Juvenil osteporoz

2. Sekonder Osteoporoz

Immobilizasyon Kronik alkolizm Endokrin hastalıklar Gastrointestinal hastalıklar Hematolojik hastalıklar

Bu sınıflama içinde en büyük hasta grubunu ise post-menopozal (Tip I) ve senil osteoporotik (Tip II) hastalar oluşturmaktadır. Tip I osteoporoz 50-70 yaşlarında görülürken, Tip II osteoporoz 70 yaş üzerinde görülmektedir. Tip I kadınlarda ve trabeküler kemiklerde olurken, Tip II kadın ve erkeklerde eşit oranda ve daha çok trabeküler ile kortikal kemiklerde görülür. Tip I vertebra ve distal radius kırık fazla iken Tipll de femur boyun, proksimal femur, prok. tibia ve pelvis kırıkları sıktır. Ayrıca Tip Il’de PTH ve alkali fosfataz ve kan 1,25 (OH)2D3 artar. Osteoporoz kemik yapımı ile yıkımı (remodeling) arasındaki dengenin bozulması ve yıkımın artması sonucu gelişir. Osteoporoz gelişiminde risk faktörlerinin rolü büyüktür.

Kemik Erimesi Risk Faktörleri Nelerdir? Beyaz ırk ve Asya orijinli kadınlar Sarışın mavi gözlü, ince ciltli, minyon tipler. Ailede osteoporoz öyküsü Geç ve/veya düzensiz menstruasyon Erken menopoz Yetersiz Ca alımı, fazla fosfor alımı Vejeteryan diyet Süt intoleransi Aşırı alkol, kahve, tuz tüketimi Özellikle menopozdan sonra aşırı protein tüketimi Sigara Sedanter Yaşam veya Aşırı Egzersiz Nulliparite Osteoporoza Neden Olan İlaçların Kronik Kullanımı

Osteoporozda başlangıç sinsidir. Bulgu vermeyebilir. Genellikle sırt ağrısı şeklinde başlar. Ancak osteoporotik kırıklar oluşunca klinik bulgular belirginleşir. Osteoporozun en belirgin komplikasyonu, kırıklardır. Osteoporozda tanı yöntemlerine baktığımızda başta hikaye ve fizik muayene gelmektedir. Arkasından görüntüleme yöntemleri gelmektedir. Direkt grafide trabeküler yapılarda değişiklikler görülür. Kemik korteksleri incelir ve osteoporotik kemik kırıkları görülür.

Günümüzde kemik mineral yoğunluğu ölçümleri sık kullanılmaktadır. Dual Energy X-Ray Dansitometry (DEXA) en sık kullanılan tekniklerdir. Daha yeni bir teknik olup daha ucuzdur. Kullanımı daha kolay olup kısa zamanda sonuç verir. En önemlisi daha az X ışını kullanılmaktadır. Bunların dışında daha az olarak kemik sintigrafisi ve kemik biyopsisi uygulanabilir. Kemik biyopsisi osteoporoz şiddetini belirlemede ve osteomalazi ayrımında kullanılmaktadır. Laboratuvar yöntemleri genellikle primer ve sekonder osteoporozun ayırt edici tanısı için kullanılır.

Genellikle rutin laboratuvar testlerini yapmakta yarar vardır. Tedavilerin etkinliğinin takibinde ve kemik döngüsünün hızını saptamak için ise kanda ve idrarda kemik yıkım ve yapım göstergelerine bakılır. Ortopedi ve travmatoloji uzmanlığı çerçevesinde tedavi planı oluşturulur. Sizler de osteoporoz nedir ve belirtileri hakkında bilgi edinmek için bize ulaşabilirsiniz.

"
Osteoporoz Nedir? Vega Hospital

Osteoporoz Nedir? Vega Hospital

Osteoporoz Nedir?

Osteoporoz kelimesi, Yunanca osteon/kemik ve poros/küçük delik kelimelerinden kaynaklanır ve bu hastalıkta kemik dokusunda meydana gelen değişiklikleri oldukça iyi tanımlar. Normal kemiğin yapısında da delikler bulunur ancak, osteoporozda bu delikler genişleyerek kemiğin süngerimsi bir hal almasına ve direncinin azalmasına neden olur. Kemik kitlesinin azalması ise kırık riskini arttırır.

Osteoporozun Tanısı

Günümüzde osteoporoz düşük kemik yoğunluğu ve kemik yapısında bozulmayla karakterize ve kemiğin kırılmaya eğiliminin artıran sistemik bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Tanısı, kemik mineral yoğunluğunun kantitatif ölçümü ile konulmaktadır. Kemik dansitometresi adı verilen bu teknik son derece kolay, ekonomik ve hasta için zahmetsizdir. Kemik kitlesi hakkında doğru ve kesin sonuç verir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) osteoporoz tanısı ve kırık riskinin belirlenmesi ile ilgili kriterler belirlemiştir. Bu kriterler, kemik mineral yoğunluğu ölçülen kişilerden elde edilen değerlerin, 25 yaşındaki genç bir kadının ölçümleri ile karşılaştırılmasını esas alır.

Kemik Mineral Yoğunluğu Ölçümü

Kemik mineral yoğunluğu ölçümü, en çok menopoz sonrasındaki kadın hastalarda gerek duyulan bir inceleme yöntemidir. Kemik dansitometresi belirli bir yaşın üzerindeki kadın hastalarda, check-up incelemeleri içinde yer alır. Ayrıca, cerrahi sonrası (yumurtalık ve rahmin alınması) menopoz, erken menopoz (45 yaşından genç), ilaç tedavisi (steroid) ile meydana gelmiş osteoporoz, hareketsizliğe bağlı gelişmiş osteoporoz, sebebi bilinmeyen (idiopatik) osteoporoz, tirotoksikoz, hiperparatiroidizm ve bazı endokrin hastalıklar, menopoz sonrası hastalarda takip, erkeklerde hipogonadizm ve 60 yaşından sonra sebebi bilinmeyen sırt ağrıları gibi birçok durumda da yardımına başvurulan bir yöntemdir.

Kemik Yapımı Ve Çevresel Faktörler

Osteoporoz riskinden korunmak için alınacak önlemlerin başında kemik kütlesinin artırılması gelmektedir. Doğumdan sonra 35 yaşına kadar sürekli artarak en yüksek seviyesine çıkan kemik ağırlığı, bu yaştan sonra yoğunluk ve kütlesel olarak azalmaya başlamaktadır. Bu nedenle 35 yaşına kadar alınan önlemler kemik kütlesini artırmada önemli bir fayda sağlamaktadır. Kemik kütlesinin oluşmasında yaş, cinsiyet, aktivite düzeyi ve coğrafi faktörlerin büyük etkisi bulunmaktadır. Erkeklerdeki kemik kütlesi kadınlara oranla daha fazladır. Erkeklerden daha az kemik kütlesine sahip olan kadınlarda menopoz faktörü de tabloya eklendiğinde osteoporoza yakalanma riski 10 kat daha fazla artmaktadır. Kemik yapımı fetus ve bebeklerde oldukça hızlıdır. Çocukluk döneminde kızlarda 11, erkeklerde 12-13 yaşına kadar kemik yapımında yavaşlama görülür. Ergenlik döneminde tekrar hızlı bir yapım süreci başlar ve 18 yaşına gelindiğinde bir yetişkinin ulaşması gereken kemik yoğunluğuna büyük ölçüde ulaşılmış olunur. 25 yaşına doğru ise sadece küçük bir miktar artış olabilir. Hayatın ilk 20 yılında kemik yapımını sağlayan başlıca hormonlar büyüme hormonu ve bazı minor hormonlar ile kadınlarda estrojenler, erkeklerde testosterondur.

Osteoporozun nedenleri

Osteoporozun kesin nedeni bilinmese de, kemiğin gözenekli hale geldiği süreç iyi anlaşılmıştır. Yaşamın erken dönemlerinde, kemik parçalanır ve sürekli olarak yenilenir, bu kemiğin yeniden şekillenmesi olarak bilinen bir süreçtir. Kemik yoğunluğu genellikle bir insanda 20’li yaşların sonlarında doruğa ulaşır.

Kemik kaybı genellikle 30’lu yaşların ortasında başlar. Kemikler, kalsiyumun yerini değiştirebildiğinden daha hızlı kaybetmeye başlar. Kemiklerde şekillenme daha az gerçekleşir ve kemikler incelmeye başlar.

Kadınlar için, kemik yoğunluğu kaybı menopozdan sonraki ilk beş ila yedi yıl içinde hızlanmakta ve daha sonra tekrar yavaşlamaktadır. Bilim adamları, kemik kaybındaki bu hızlı postmenopozal artışın, vücudun kemiklerdeki kalsiyumu korumaya yardımcı olan estrojen üretimindeki keskin bir düşüşten kaynaklandığına inanmaktadır.

Bazı kemik yoğunluğu kaybı yaşlanmanın doğal bir parçası olmasına rağmen, bazı kadınlar kemik erimesi ile ilişkili kemik kırıkları için daha yüksek risk altındadır. İnce veya küçük bir iskelet sistemine sahip olan kadınlar, sigara içenler, orta dereceden fazla içenler veya hareketsiz bir yaşam tarzı yaşayanlar gibi daha yüksek risk altındadır. Ailede kalça kırığı öyküsü olan ve özellikle de 40 yaşından önce yumurtalıklarının çıkarıldığı kadınlar da bu duruma daha yatkındır.

Kemik erimesi belirtileri Sırt ağrısı (Omurga kemiklerinde gelişir.) Bel ve boyun ağrısı Boy kısalması Öne eğik ve kambur vücut şekli El bileği, kalça ve omurga gibi kemiklerde kırıklar. İleri derecede kemik erimesi durumunda basit kazalar bile kırıklara neden olabilir Yaygın kemik ağrıları ve kemiklerde hassasiyet meydana gelebilir Kemiklerdeki erime nedeniyle vücutta şekil bozuklukları Ağrı ve kırıklardan dolayı hasta giderek hareketsizleşir Menopozun Kemik Kitlesine Olan Etkileri

Menopoz sonrasında overler estrojen sentezleyemediği için, kemik kaybında hızlanma meydana gelir. Estrojen tedavisinin kemik kitlesini koruduğu ve osteoporoza bağlı kırıkları önlediği iyi bilinmektedir. Menopozun ileri dönemlerinde (60 yaşından sonra) kalsiyum alımına da dikkat edilmelidir. 1992’de yapılan bir çalışmada, kalça kırıklarının, kalsiyum alan yaşlı kadınlarda almayanlara oranla %30 daha az olduğu görülmüştür. Bu gruptaki kişilerin üç yıl sonraki takiplerinde de kalsiyum alanların kırık oranı hala %15 daha azdır.

Osteoporozun Önlenmesi

Kırık riskini sıfıra indirmeyi garanti edebilecek bir tedavi yöntemi yoktur. Ancak, osteoporozun önlenmesi genel olarak hayat tarzındaki tercihlerle ilişkilidir. Düzenli ve yeterli düzeydeki egzersiz programları bütün yaşlarda çok faydalıdır. Büyüme çağında ve 60 yaşından sonra diyetteki kalsiyum miktarına önem verilmelidir. Menopoz yaşındaki kadınlarda estrojen tedavisi, kemik kitlesini koruyan ve gelecekteki kırıkları önleyen en önemli yoldur. Kemik dansitometresi tekniğiyle kolay, ekonomik ve zahmetsizce kemik yoğunluğunuzu ölçtürebilir, sağlığınızdan emin olabilirsiniz.

Bazı Önemli Başlıklar Gençlerde de görülüyor Kadınlar erkeklerden 10 kat daha fazla risk altında Gün içinde fiziksel aktivitenizi artırın Yılda bir kemik yoğunluğunuzu ölçtürün Doktor takibini ihmal etmeyin Osteoporozu ve Kemik Kırıklarını Önlemek İçin 7 Öneri Kemik sağlığı için kalsiyum alımını önemseyin ve yeteri kadar süt ile süt ürünü tüketin. Sigara ve alkolden uzak durun. Günlük yaşamda fiziksel aktivitenizi artırın. Asansör yerine merdiven, araba yerine yürüyüş tercih edin. Spora başlamadan önce mutlaka uzman yardımı alın. Sağlıklı ve dengeli beslenmeye özen gösterin. Yeteri kadar kalsiyum ve protein alımına özen gösterin. Merdivenler, halılar, kablolar hepsi birer düşme nedeni olabilir. Yaşadığınız ortamda düşme riskinizi en aza indirin. Düzenli sağlık kontrollerinizi ihmal etmeyin ve doktorunuza danışarak kemik yoğunluğu ölçümünüzü zamanında yaptırın.

Sağlık Rehberimizi Keşfedin

"
Osteoporoz Nedir? Fizik Tedavi Rehabilitasyon

Osteoporoz Nedir? Fizik Tedavi Rehabilitasyon

Osteoporoz Nedir?

Osteoporoz kemiklerin kütle kaybetmesine yol açan ve en yaygın görülen kemik metabolizması hastalığıdır. Kemiklerin kütlesinin azalması kolaylıkla kırılabilmesine neden olmaktadır. Kemik kütlesi yanında osteoporozda iskelete ait ikinci önemli faktör kemik kalitesidir. Kemik kalitesinde yetersizliğe yol açan en önemli neden ileri yaştır. Yaş ilerledikçe aynı kemik mineral yoğunluğunda dahi kırık riski daha yüksektir. Osteoporozun kelime anlamı, osteo (kemik) poroz (delikli) kelimelerinin birleşmesinden oluşur, delikli kemik halk arasında kemik erimesi olarak bilinir.

50 yaşın üzerinde her 8 kişiden 1′ inde osteoporoza bağlı omurga kırığı gelişmekte olup bu oran yaş ile birlikte artmaktadır. Kalça kırığı 70 yaşın üzerindeki her 3 kadından ve her 9 erkekten 1′ inde görülen önemli bir sağlık problemidir. Osteoporotik kırıklar olarak tanımlanan kırıklar, el bileği, omurga ve kalça kırıklarıdır. Bu kırıklar kişinin fiziksel, psikolojik ve sosyal durumu ile sağlıkla ilgili yaşam kalitelerini olumsuz olarak etkilemektedir

Osteoporozdan etkilenen insanların %80’i kadınlardır. Kadınlarda daha sık rastlanan Romatoid artrit gibi iltihaplı romatizmaların varlığı ya da kortizon, tiroksin gibi ilaçların kullanımı halinde osteoporoz riski artmaktadır. Erkek osteoporozu da özellikle son yıllarda klinik tıpta önemli bir sorun olarak görülmektedir. Tüm vertebra korpus kırıklarının %14’ü ve yine tüm kalça kırıklarının %25-30’u erkeklerde görülmekte ve önemli bir oranda hastalık ve ölüm nedeni olabilmektedir. Osteoporozun kadınlara oranla erkeklerde daha nadir görülmesinin nedenleri arasında erkeklerdeki kısa yaşam beklentisi, iskelet gelişimi sırasındaki yüksek kemik kütlesi oranı ve kemik yıkımını hızlandıran menapoz eşdeğeri bir durumun olmaması sayılabilir.

Kemik yaşam boyu sürekli yapılan, yıkılan canlı bir dokudur. Yaşam süresince eski kemik yıkılır ve bunun yerini yeni kemik alır. Kemik bal peteği görünümünde olup başta kalsiyum olmak üzere önemli mineralleri depolar. Yirmi-yirmibeş yaşlarına kadar yiyeceklerden alınan kalsiyumun kemiği yenileme kapasitesi kemiğin yıkım hızından daha yüksektir. Otuzlu yaşlarda tepe kemik kütlesi adı verilen en yüksek kemik kütlesine ulaşılır. Bu dönem kemiğin en güçlü olduğu dönemdir. Tepe kemik kütlesini etkileyen faktörler büyüme sırasında rol oynayan genetik program, mekanik yüklenme, beslenme ve hormonal faktörlerdir. Büyüme esnasında optimal kemik birikimi için yeterli kalsiyum alınmalı, normal östrojen salgılanmalı ve yeterli vücut ağırlığı olmalıdır. İleri dönem yaşlardan ziyade büyüme esnasında mekanik yüklenme de önemli rol oynamaktadır.

Kırk yaş civarında kemik kütlesi yavaş yavaş azalmaya başlar. Bu kayıp menapozdan sonra kadınlarda östrojen hormonunun seviyesinin düşmesine bağlı olarak hızlanmaktadır. Menapozdan sonraki ilk 5 yıl kemik kütlesinin en hızlı kaybedildiği zaman dilimidir. Bu dönemde kadınlar her yıl kemik kütlerinin %3’ünü kaybedebilirler. Hızlı kayıp döneminin sonlarında 60 yaş civarında osteoporozun ilk belirtileri, kamburlaşma, boy kısalması, yaygın sırt ağrıları ya da ufak bir zorlama sonucu oluşan kırıklar şeklinde ortaya çıkar.

RİSK FAKTÖRLERİ

Genç bir erişkin iken ulaştığımız tepe kemik kütlesi ve yaşlanmaya başladığımızda oluşması beklenen kemik kaybının hızı osteoporoz gelişme riskimizi belirler. Kimlerin önceden bu hastalığa yakalanacağı önceden öngörülememektedir. Ancak hastalığa yakalanma riski aşağıdaki durumlarda artmaktadır:

45 yaşın altında doğal ya da cerrahi menapoz Kadın olmak İleri yaş Ufak tefek zayıf yapıda ve beyaz tenli olmak Ailede osteoporotik kırık öyküsü (Özellikle annede kalça kırığı) Daha önce kırık geçirmiş olmak (Ön kol kırığı gibi) İnflamatuar (iltihaplı) eklem hastalığı yada astım varlığı Kemik yıkımını hızlandıran ilaçların kullanımı (kortizon,guatr ilaçları,sara ilaçları,heparin vb) Kalsiyumdan fakir beslenme, yetersiz D vitamini Sigara içme, alkol kullanımı, fazla kahve tüketimi Aşırı tuz, protein alımı Düzenli egzersiz yapma alışkanlığının olmayışı Erkeklerde düşük testosteron düzeyi Uzun süreli yatak istirahati Bunama Kronik böbrek yetmezliği Malabsorbsiyona neden olacak gastrointestinal sistem sorunları Tirotoksikoz (tiroid hormonunun fazla salgılanması) Hiperparatiroidi (paratiroid hormonunun fazla salgılanması)

Yukarıdaki faktörlerden bir ya da birden fazlası sizde var ise osteoporoza yakalanma ve kırık riskiniz yüksektir. Osteoporoz riskiniz olup olmadığını anlamak için Uluslararası Osteoporoz Vakfı tarafından hazırlanan BİR DAKİKALIK OSTEOPOROZ RİSK TESTİ ‘nden yararlanabilirsiniz.

Eğer bu sorulardan birine yanıtınız evet ise bu konu ile ilgili bir uzman hekime başvurunuz.

Kadınların kemik kütlesi erkeklere oranla %20-30 daha azdır. Bu nedenle erkeklere nazaran osteoporoza yakalanma riski kadınlarda daha fazladır. Ancak ileri yaşlarda özellikle 70 yaşın üzerinde her iki cinste de kalça kırığı riski artmış olarak karşımıza çıkmaktadır. Astım ve iltihaplı eklem romatizmalarında kullanılan kortizon gibi ilaçlar, kemik kütlesini azaltan ilaçların en önemlileridir. Kemik kaybının miktarı bu ilaçların dozuna ve kullanım sürelerine göre değişmektedir. 7.5 mg’ın üzerinde uzun süreli kullanım (3 aydan uzun süre ) kırık riskini arttırmaktadır. Kortizon kemik yıkımını hızlandırır. Östrojen seviyelerini düşürür, kalsiyumun barsaktan emilimini azaltarak osteoporoza neden olur.

Kortizon dışında osteoporoz riskini arttıran ilaçlar: Guatr hastalığı tedavisinde kullanılan tiroksin, sara hastalığında kullanılan antiepileptikler ve kanın pıhtılaşmasını engellemek için kullanılan heparin gibi ilaçlardır. Bu ilaçları kullananlarda muntazam aralıklarla KMY (kemik mineral yoğunluğu) ölçümü yapılmalıdır.

Osteoporoz ve osteoporotik kırıklar için risk faktörlerinin tanımlanması ile yüksek risk altındaki bireyler ortaya çıkarılabilir ve böylece değiştirilebilen risk faktörleri ile ilgili düzenlemeler yapılarak kırıklar önlenebilir. Bireyin kırık riski bütün bu faktörlerin net sonucudur. Bu faktörlerin önemi iskeletteki bölgeye, bireyin içinde bulunduğu yaşamsal dönemlere ve bireyden bireye değişiklik gösterir.

OSTEOPOROZDAN KORUNMA

Osteoporozdan korunmanın başlıca yöntemi, tepe kemik kütlesine erişinceye kadar olan dönemde güçlü, sağlam kemik yapıyı oluşturmak ve sonraki yaşlarda kaybı engellemektir.

Yeterli ve güçlü kemik kütlesine sahip olursak ileri yaşlardaki kaybımızı daha az problem ile atlatabiliriz. Kemik kütlesi genetik faktörlere bağlı olarak değişebilirse de yaşam biçimimizi akıllıca düzenleyerek osteoporozu yavaşlatabilir ve hatta engelleyebiliriz.

Daha sonraki hayatınızdaki kaybı en aza indirebilmek için 35 yaşına kadar mümkün olduğunca en yüksek kemik kütlesine sahip olabilecek önlemleri almalısınız.

Aldığınız kalsiyum miktarını arttırın

Kalsiyum sadece kemik sağlığı için değil, diğer vücut fonksiyonları içinde gerekli bir mineraldir. Vücudumuz kanda belirli bir miktar kalsiyum bulundurmak zorundadır. Kaslarımızın kasılması, kalp ritmi ve normal kan akışkanlığı için kalsiyuma ihtiyaç vardır. Bunlar kalsiyumun kemik yoğunluğu üzerindeki etkisinden daha öncelikli fonksiyonlarıdır. Bu fonksiyonları yerine getirebilmek için yeterli kalsiyum almıyorsak vücudumuz depoları yani kemikteki kalsiyumu kullanacaktır.

Ne kadar kalsiyuma ihtiyacınız olduğu cinsiyetinize, yaşınıza ve osteoporoz riskinize bağlıdır. Kalsiyum ihtiyacı ergenlikte, hamilelikte, emzirme döneminde ve menapozdan sonra artmakta günlük 1000-1500 mg’ a çıkmaktadır. Özellikle çocukluk ve adolesan dönemde süt ve sütlü gıdalardan zengin beslenen kişilerde osteoporotik kırık riskinin azaldığı gösterilmiştir. Kalsiyum desteğinin tepe kemik kütlesinin oluştuğu büyüme döneminde yapılmasının yararı tartışılmaz. Büyüme sırasında yeterli kalsiyum alınmazsa genler tarafından programlanan iskelet yapımının doruk noktasına ulaşamadığı savunulmaktadır . 9-20 yaşları kemik kütlesini doruk seviyeye ulaştırmada önemli bir dönemdir. Bu gibi özel durumların dışında günlük gereksinim 800 mg kadardır. Bir bardak sütte yaklaşık 250 mg kalsiyum bulunmaktadır. Ne yazık ki birçok kadın günlük 500 mg’ın altında kalsiyum alma alışkanlığındadır.

D vitamini kalsiyumun barsaktan emilimine ve kemikler tarafından depolanmasına yardımcı olan bir hormondur. Günlük ihtiyacımız olan miktar 400-800 İU’dur. Güneş ışığının etkisi ile ciltte, karaciğerde ve böbrekte sentezlenerek aktif D vitamini haline dönüşür. Kış aylarında, güneş ışığından yeterli yararlanamama durumlarında sentezi azalmaktadır. İleri yaşlarda özellikle böbrekten yapımının azalması yaşlanma sonucu osteoporozun artmasına yol açan önemli bir durumdur.

Kalsiyum kaynağı olan yiyecekler:

Süt ve süt ürünleri en önemli kalsiyum kaynaklarıdır. Süt, yoğurt ve peynir en fazla kalsiyum içeren gıdalardır. Bir bardak süt günlük ihtiyacımızın 1/4’ünü sağlar. Yağ ve kaloriden kaçınmak için düşük yağ içeren süt ve süt ürünleri kullanılabilir . Kalsiyumdan zengin diğer gıdalar, yeşil sebzeler, kabuklu deniz hayvanları, sardalya balığı, soya fasulyesi, fındık, badem, pekmez, kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyve suları, ekmekler v.s olarak sayılabilir.


YiyecekÖlçüKalsiyum(mg)Yağlı süt1Su Bardağı291Yağlı yoğurt1 Kap400Beyaz peynirKibrit Kutusu190Kaşar-çedar-permesan peynirKibrit kutusu200-300Ayran1 Su Bardağı285Balık1 Porsiyon (100 gr)200Sardalya1 Porsiyon300Ispanak1 Porsiyon125Börülce1 Porsiyon160Soya1 Porsiyon225Salata (yeşil)1 Porsiyon235Mercimek1 Porsiyon59Nohut1 Porsiyon92Portakal1 Orta Boy72Muz1 Orta Boy100Kivi1 Orta Boy170Yumurta Sarısı1 Adet147Fındık100 gr200Badem içi100 gr250

Farmakolojik kalsiyum destekleri:

Günlük kalsiyum gereksiniminin diyetle alınması idealdir. Ayrıca diyetin içerdiği kalsiyum miktarına bakarak kalsiyum preparatları da kullanılabilir. Kalsiyum içeren ilaçlar içerdikleri elementer kalsiyum miktarına göre çeşitlenirler. Kalsiyum karbonat en yüksek elementer kalsiyumu sağlar. Kalsiyum sitrat ve kalsiyum glukonat bileşikleri daha az elementer kalsiyum içerirler, ancak vücudumuzun bunları emmesi daha kolaydır. Kalsiyum ince barsakların üst bölümünden aktif transportla emildiği için bölünmüş dozlarda alınması ve yemek asitleri çözünmelerini arttıracağı için yemeklerle birlikte alınması emilimlerini arttıracaktır. Ayrıca kemik rezorbsiyon hızı gece arttığı için yatmadan önce alınması da önerilir. Bu sebeplerle kalsiyumun yemeklerle birlikte ve yatmadan önce bölünmüş dozlarda alınması tercih edilir. Kalsiyum alımı sırasında günde 6-8 bardak su içmeye özen gösterilmelidir.

Sigara içmekten kaçının

Sigara içenler içmeyenlere göre daha fazla osteoporoz riskine maruz kalmaktadır. Sigara birkaç yolla osteoporoza neden olmaktadır. Sigara içenler menapoza daha erken girerler, östrojen düzeyi sigara içenlerde daha düşüktür ve vücut kitle indeksi daha azdır.

Alkol kullanımından kaçının

Fazla miktarda (günlük 100 ml’den fazla) alkol tüketen kişilerde osteoporoza yakalanma riski daha yüksektir. Aşırı alkol tüketimi ile kalsiyum emilimi azalır, atılımı ise artar. Alkol ile beslenme alışkanlığı da bozulur. Protein ve sodyum alımı azalır, protein kaybı artar. Yine alkole bağlı endokrin değişiklikler sonucu testosteron azalması ve kortikosteroid artışı osteoporozu kolaylaştırmaktadır.

Aşırı miktarda kahve tüketmeyin

Aşırı miktarda kahve tüketimi idrar ve bağırsak kalsiyum atılımını etkilemektedir. Günde 150 mg kafein (yaklaşık bir bardak kahve) idrar kalsiyumunu günde 5 mg arttırmaktadır. Düşük dozlarda kafeinin etkisi önemsizdir.

Hayvansal proteinden zengin gıdaları aşırı tüketmeyin

Proteinden zengin diyetler kalsiyumun idrarla atılımını arttırmaktadır. Bu etki yüksek fosfat içeriği nedeni ile hayvansal proteinlerde daha fazladır.

Egzersiz yapın ve yaşam boyu aktif kalın

Egzersizin yaşa bağlı kırık insidansını azaltması çeşitli mekanizmalarla açıklanmaktadır. Genç erişkinlerde egzersiz tepe kemik kütlesini arttırmakta ve böylece daha sonra görülebilecek kırık riski azalmaktadır. Erken menapozal kadınlarda östrojen yetersizliğine bağlı hızlı kemik kaybı egzersizle yavaşlayabilmektedir. Son olarak yaşlı erişkinlerde egzersiz yaşa bağlı kemik kütlesi azalmalarını geciktirebilmekte ve düşme insidansı ve düşme sonucu gelişebilecek hasarı azaltabilmektedir. Ancak öne eğilerek yapılan hareketler omurga kemiklerinde kırılmaya neden olabileceğinden egzersiz sırasında bu hareketlerden kaçınılmalı ve düzgün bir duruş sağlayan sırt kaslarının kuvvetlendirilmesine çalışılmalıdır. Kemiklere yük bindiren, yani vücut ağırlığını kemiklerimize taşıtarak ayakta yaptığımız egzersizler kemiklerimizi uyararak güçlenmesine yardımcı olur.

Sedanter yaşam ve uzun süreli yatak istirahati osteoporoz riskini arttırır. Hareketli olma, kolay hareket edebilme yeteneğimizi artırır, kas gücümüz artar ,dengemiz korunur, düşmeden korunuruz.

Egzersiz kalp ve damar sağlığımız içinde gereklidir. Osteoporozdan hem korunmada hem de tedavi amacıyla egzersizlerden yararlanılmalıdır. Korunmada yürüyüş gibi hafif egzersizler etkili olabiliyor ise de tedavide kullanılan egzersizler Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanları tarafından reçete edilen özel tipte ağırlık taşıma egzersizleri gibi egzersizlerdir.

Fiziksel olarak aktif bir insan değilseniz ve aşağıdaki durumlardan herhangi biri var ise egzersiz için doktora danışılmalıdır:

40 yaşından sonra kırık ya da osteoporozun varlığı Kalp hastalığı, yüksek tansiyon, felç, yüksek kolesterol Egzersiz sonrası göğüs, boyun,omuzlar ve kolda ağrı ya da sıkışma hissi oluyor ise Ufak bir güç sarfedildiğinde bile nefes darlığı ve baş dönmesi oluyor ise Egzersiz programına başlamadan önce diabet gibi özel dikkat gerektiren bir hastalık mevcut ise

Östrojen kullanımı

Menapozdan sonra kadınlar östrojen azalmasına bağlı olarak daha hızlı kemik kaybına maruz kalır. Bu hormon adet kanamalarını kontrol etmesi yanısıra kemiklerin kalsiyumu depolamasına ve kemik kütlesinin korunmasına da yardımcı olur. Ülkemizde ortalama menapoz yaşı 48 civarıdır. Günümüzde östrojen tedavisi osteoporoz tedavisinden ziyade korunmada tercih edilmektedir. Kadın doğum uzmanları tarafından önerilen östrojen tablet ya da cilt peçleri şeklinde kullanılmaktadır. Östrojen kullanımı meme ve rahim kanseri riskini arttırmaktadır. Rahim kanseri riski östrojen ile birlikte progesteron kullanılarak azaltılabilir.

Östrojen kullanımı ile adet kanamaları benzeri ara kanamalar olabilir. Östrojen kullanıyorsanız sık sık doktor kontrolüne ihtiyacınız var demektir. Ailenizde meme kanseri, rahim kanseri ve kan pıhtılaşma sorunu var ise doktorunuz östrojen kullanmanıza izin vermeyebilir.

OSTEOPOROZ TANISI NASIL KONULUR ?

Kemiğiniz kırılana,kamburlaşana ve boyunuz kısalana kadar osteoporoz belirtilerini fark etmeyebilirsiniz. Aşikar yakınmalar oluşuncaya kadar sessiz bir dönem geçirebilirsiniz. Doktorunuz osteoporoz olup olmadığınızı ya da olma riski taşıyıp taşımadığınıza karar verebilir. Osteoporoza neden olabilecek diğer hastalıkların varlığı(tiroid hastalıkları, inflamatuar eklem romatizmaları, astım, ilaç kullanımı v.b), kırık öykünüzün bulunması, beslenme durumunuz, genel sağlığınız, ailede özellikle annede kırık öyküsü gibi bilgiler doktorunuza riski belirlemede yardımcı olacaktır. Doktor fiziksel muayene, kan ve idrar tetkikleri ve radyografi ile tanıya ve ayırıcı tanıya gidebilir.

Risk mevcudiyetinde kemik mineral yoğunluğu ölçümü tanıyı kesinleştirir. Bu testler kırık riskini belirlemede en güvenilir yöntemlerdir. Hastalığın erken tesbit edilmesine de yardımcıdır. Riski yüksek olan hastalarda yılda bir kez, düşük olan hastalarda 2-5 yılda bir tekrarlanır. Tedaviye yanıtı değerlendirmek içinde yılda bir kez tekrarlanabilir. Bir yıldan daha kısa aralıklarla yapılmasının yararı yoktur. KMY ölçümünün ilaç tedavisinin etkinliğini değerlendirmede tek başına yeterli olmadığı , verilen tedavinin kemiğin kalitesi ve yapısal elemanlarına olan etkisinin de göz önüne alınması gerektiği unutulmamalıdır. Kemik ölçümleri hızlı, kolay yapılabilen testlerdir. Çok çeşitli yöntemler var ise de en çok DEXA (Dual photon x-ray absorbsiometre) kullanılmaktadır.

DEXA ile kemiğin %1-2 ‘lik kaybı bile değerlendirilebilir. Osteoporoz tanısında ve tedavinin takibinde hekim önerisi ile kullanılmalıdır. Son zamanlarda daha ucuz ve basit olan ultrasonografi gibi kemik ölçüm yöntemlerinden de kemik tarama çalışmalarında yararlanılmaktadır.

Düz kemik radyografisi kırıkların tespit edilmesinde yararlıdır. Ancak kemik yoğunluğunun saptanmasında hassas değildirler. Direk radyografi ile kemik yoğunluğu azalması tespit edildiğinde kemiğin en az %30’u kaybedilmiş demektir.

Doktorunuz tanı için ve özellikle kemik kaybınızın halihazırda olup olmadığını tespit için kan ve idrar testleri isteyebilir Bunlar, kan kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon, D vitamini değerleri, tiroid fonksiyon testleri , sedimantasyon, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri gibi testlerdir.

OSTEOPOROZ TEDAVİSİ

Tüm hastalıklarda olduğu gibi osteoporozda da hastalıktan korunmak öncelikli amaç olmalıdır. Osteoporozun gelişmiş olduğu durumlarda ise erken tedavi başarı şansını yükseltmektedir. Osteoporoz günümüzde tedavi edilebilir bir hastalıktır. Osteoporoz tedavisinin en önemli amacı kırıkların azaltılmasıdır. Osteoporoz tedavisinde ilaç ve ilaç dışı tedaviler söz konusudur.

İlaç tedavisinde kemik yıkımını azaltan, yapımını arttıran ve özellikle son zamanlarda kemik kalitesi üzerine olumlu etki gösteren ilaçlar üzerinde yoğunlaşılmakta ve araştırmalar bu yönde sürdürülmektedir. İlaç tedavisinin seçiminde hastanın yaşı, ek yakınma ve hastalıkları, kırığın bulunup bulunmaması ve KMY değeri gibi özelliklerin göz önüne alınması gerekir.

HRT (hormon replasman tedavisi ) en eski tedavilerden birisidir. Ancak günümüzde özellikle menapoz semptomları olan erken postmenapozal kadınlarda osteoporozun önlenmesi amacıyla kullanımı önerilmektedir. Östrojen hormonu progesteron ile birlikte ya da tek başına kontrollü olarak önerilebilir.

Bifosfanatlar son yıllarda üretilen ,ağızdan alınıma elverişli kemik yoğunluğunu arttıran ilaçlardır. Ülkemizde Etidronat, Alendronat, Risedronat bulunmaktadır. Alendronat ve risedronatın hem günlük ,hem de haftada bir alınabilecek formları mevcuttur. Yapılan çalışmalarda günlük ve haftalık alım arasında etkinlik ve yan etkiler bakımından fark bulunamamıştır. Bifosfanat kullanımına başlamadan önce olası hipokalsemiyi önlemek için kalsiyum ve D vitamini eksikliği varsa muhakkak düzeltilmelidir. Ancak kalsiyum ile bifosfanatların aynı anda alınması durumunda emilim bozulduğu için eş zamanlı alınmaması gerektiği unutulmamalıdır. Bifosfanatlar genelde iyi tolere edilen, önemli yan etkileri olmayan ilaç gruplarıdır.

Kalsitonin enjeksiyon ya da nasal sprey şeklinde tedavide yer almış, özellikle kırığı olan hastalarda ağrıyı da kontrol eden bir ilaçtır. En az 2-3 yıl süre ile kullanılmalıdır.

Selektif östrojen reseptör modülatörleri (SERM) yeni bir ilaç grubu olup östrojen reseptörlerine yüksek ilgileri olan, bazı dokularda östrojen etkisini taklit ederken, bazılarında antiöstrojen etki gösteren ilaçlardır. Bu gruptaki ilaçlardan en iyi bilinenleri , her ikisi de meme kanserinin tedavisi için geliştirilmiş olan tamoksifen ile yeni bir ilaç olan raloksifendir. Raloksifen osteoporozun önlenmesi için kullanabilecek ilaç gruplarından birisi olarak günümüzde dünyada ve ülkemizde yeni bir tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Osteoporozu olan postmenapozal kadınlarda meme kanseri riskini azalttığı bildirilmektedir.

Paratiroid hormonu kan kalsiyum ve fosfat düzeyini ayarlayan bir hormondur. Yüksek plazma konsantrasyonları kemik rezorbsiyonunu arttırırken, düşük dozlarda aralıklı olarak verildiğinde kemik formasyonunu arttırabilir. Özellikle ciddi osteoporozlu olgularda vertebra ve vertebra dışı kırıklara olan etkisi nedeniyle gelecekte önemli bir tedavi seçeneği olarak görünmektedir.

Kalsiyum diğer tedavilerin yanısıra günlük yeterli kalsiyumu alamayan menapoz sonrası kadınlara önerilen bir ilaçtır. D vitamini eksikliği olan kişilerde kalsiyumun D vitamini ile beraber alınması önerilmektedir. D vitamini seviyesi yaşla birlikte azalır. Kalsiyum ile birlikte uygulanan vitamin D tedavisinin kalça ve vertebra dışındaki diğer kırıkların oranını azalttığı ve serum paratiroid hormon düzeylerini düşürdüğü belirlenmiştir.

Yeni ilaç tedavileri ve deneysel tedaviler (ipriflavon, tibolon, osteoprotogerin, stronsium, büyüme hormonu, büyüme faktörleri, eser elementler, statinler, K vitamini) üzerindeki çalışmalar devam etmektedir.

İlaç dışı yaklaşımlar kapsamında: Diyet Kemik sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek gıda, alışkanlıklar ve ilaçlardan uzak durma Fiziksel aktivitenin desteklenmesi (yaşa göre egzersiz) Düşmelerin önlenmesi Mimari engellerin giderilmesi Kalça koruyucular, görme muayenesi, denge ve kuvvetlendirme egzersizleri Hasta eğitimi Akut ve kronik ağrının tedavisi önem taşımaktadır.

Osteoporoz teşhis ve tedavisinde sürekli yeni metodlar geliştirilmektedir. Doktorunuz doğru tedaviyi bulmanız ve bu tedavinin risklerini, yan etkilerini, yararlarını anlamanız açısından en iyi rehberiniz olacaktır.

DÜŞMELERİN ENGELLENMESİ

Yaşlandıkça, düşüp bir yerinizi kırma riskini artıran bir takım değişiklerin oluştuğunu farkedebilirsiniz. Bunlar kas zayıflığı, görme bozukluğu, hastalık ya da ilaç alınımı nedeni ile oluşan baş dönmesinden kaynaklanabilir. Osteoporoz sonucu incelen kemik çok hafif bir zorlama sonucu bile kırılabilir. Bu nedenle düşme riskinin azaltılması ilaç ile tedavi kadar önemlidir. Düşme riskinizi kas gücünüzü artıran egzersizler yaparak, alçak ökçekli kaymayan tabanlı ayakkabılar giyerek azaltabilirsiniz. Düzenli göz muayeneleri, gereksinim duyarsanız gözlük kullanımı görüşünüzü iyileştirecektir. Doktorunuza baş dönmenizin nedenini sorun. Tansiyonunuzun ve kan şekerinizin ani inip çıkmaları konusunda bilgilenin ve doktorunuzdan yardım isteyin. Aşağıdaki liste, evinizi daha güvenli kılmak ve düşme riskinizi azaltmak için evde ne gibi önlemler almanız gerektiğini göstermektedir.

Işıklandırma

Merdiven, oda ve koridorlar iyi ışıklandırılmalı Gereken yerlere gece aydınlatma sağlanmalı Yatağınızın yanında fener bulundurabilir ve gece kalktığınızda kullanabilirsiniz.

Zemin Döşeme

Küçük, kayabilen halı, kilimlerden kaçının, kullanıyorsanız kaymaması için gerekli önlemleri alın. Halı kenarlarını sabitleyin. Kaymayan cilalar kullanın. Ayak altındaki elektrik kordonlarını kaldırın.

Merdivenler

Merdivenin başına ve altına elektrik düğmeleri koyun. Kaymayan yüzeylerle kaplayın. Trabzan koydurun ve inerken çıkarken kullanın.

Banyo

Banyo küvetinin, tuvaletin, duşun yanına tutunmaya yardımcı tutamaklar yerleştirin. Kaymayı engelleyici lastik ya da yapışan zeminler koyun.

Mutfak

Alet edevatı kolay erişilebilecek yerlere koyun ( iskemleye tırmanmayı gerektirmeyen ) Raflara ulaşmak için sağlam bir basamak kullanın. Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et Son Yazılar Diz enjeksiyonunda kortizonun yan etkileri Fizik Tedavi Ajanları Egzersiz yapan şeker hastaları dikkat !! Boyun düzleşmesi-gerginliği nedir, nasıl tedavi edilir? Skolyoz deformitesi nedir ? Skolyoz (Omurga Yan Eğriliği) Yaygın sebebi bilinmeyen iskeletsel kireçlenme Antidepresan kullanımına dikkat SSK’lıyım kurumunuzdan nasıl faydalanabilirim. ESWT Tedavisi Son Yorumlar


Senelerdir ailecek Fizyorom'a tedaviye geliyoruz. 2018 Ağustos ayında sağ dirseğimde oluşan kırığı Sayın Dr.Abidin Tanrıkut ve ekibinin başarılı tedavileri sonucunda kolum tekrar normale döndü. Onların sıcak tavırları, güleryüzlü ve ilgili yaklaşımları beni çok mutlu etti. İyi ki Fizyorom gibi bir merkezde tedavi oldum. Sayın Dr.Abidin Tanrıkut bey ve ekibine sonsuz teşekkürlerimi saygılarımı sunuyorum.


MEMNUNEM Benim önceden serçe parmağım kırıldı. Ameliyattan sonra fizik tedavim başladı. Özel bir hastanenin fizik tedavi bölümünde 2 ay tedavi gördüm. Sadece 2 uygulama yaptılar. Sonradan Bakırköy Fizyorom'da yeniden 45 gün fizik tedavi oldum. 5 işlem yapıldı, Çok iyi bir personel ilgilendi. Önceden burayı bilseydim tamamiyle veya %80 iyileşmem olurdu. Eşimi de boyun düzleşmesinden buraya getiricem.


12 Nisan/16 Mayıs tarihleri arasında Dr.Abidin Tanrıkut teşhisleriyle eşime boyun, bel,diz tedavisiyle ilgili 15 seans, bana ise 30 seans tedavi tavsiye etti ve biz adı geçen tarihte FİZYOROM Fizik tedavi merkezinin 5. katında görevli Fizyoterapi Teknikeri Ayşenur KIRCI hanımın kontroluna verildik. Ayrıca benim egzersiz çalışmalarıma yardımcı olan Fizyoterapist Gökçe GÜLMEZ, eşimin masajlarına yardımcı olan Masör Özcan YENİL beylerle bir ay beraber olduk. Tedavilerimiz süresince öyle ilgi sevgi içinde adeta evimizdeymişiz gibi muamele gördük ki çok mutlu bir tedavi süreci yaşadık. Ayrıca ayni katta görevli Fizyoterapi Teknikeri Gamze EZGİ KOÇULU hanımı da yukarıda saydığım ekipten ayırmam mümkün değil. Mesleki bilgi ve becerisi ayrıca ilgisi memnun edici düzeyde olan servis içinde sabahtan akşama kadar adeta koşarcasına görev yapan bu personelle çalıştığınız için şanslı olduğunuzu düşünüyor ve sağlık sektöründeki bu keyfiyeti iftaharla karşılıyorum. Ayrıca bu personelin yetişmesinde ve ilgisindeki büyüklüğün Sayın Dr.Abidin TANRIKUT beyden kaynaklandığına eminiz.Kısacası hepinize ayrı,ayrı teşekkürlerimizi sunuyor , çalışmalarınızda başarılarınızın devamını diliyoruz. İbrahim CEYLAN


Görmüş olduğum 15 seans fizik tedavi sonrası çok memnun kaldım. Başta Abidin Tanrıkut olmak üzere Enes bey, Özcan bey ve Hülya hanıma ilgilerinden dolayı teşekkür ederim. Nurhayat GENÇ


Doktorum Abidin Tanrıkut'un tavsiyesi ile Fizyorom Fizik Tedavi Merkezi'nde 15 gün tedavi gördüm. Tedavi ekibinden ve çalışanlarından çok memnun kaldım. Herkese tavsiye ederim. Saygılarımla. Fadime MELETLİ İletişim

Zuhuratbaba Mh. Şükran Çiftliği Sk. No: 29 Bakırköy / İSTANBUL

Telefon: 0 (212) 543 42 43

"
Osteoporoz: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Osteoporoz: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Osteoporoz: Tanı, Belirti ve Tedavisi

The view 'PView' or its master was not found or no view engine supports the searched locations. The following locations were searched: ~/Views/Journal/PView.aspx ~/Views/Journal/PView.ascx ~/Views/Shared/PView.aspx ~/Views/Shared/PView.ascx ~/Views/Journal/_Layout.master ~/Views/Shared/_Layout.master ~/Views/Journal/PView.cshtml ~/Views/Journal/PView.vbhtml ~/Views/Shared/PView.cshtml ~/Views/Shared/PView.vbhtml

The view 'PView' or its master was not found or no view engine supports the searched locations. The following locations were searched: ~/Views/Journal/PView.aspx ~/Views/Journal/PView.ascx ~/Views/Shared/PView.aspx ~/Views/Shared/PView.ascx ~/Views/Journal/_Layout.master ~/Views/Shared/_Layout.master ~/Views/Journal/PView.cshtml ~/Views/Journal/PView.vbhtml ~/Views/Shared/PView.cshtml ~/Views/Shared/PView.vbhtml
Ocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği

Ocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği

Raşitizm

Prof. Dr. Yaşar Cesur

Raşitizm nedir?

Raşitizm, kalsiyum ve fosfor gibi kemiklerin gelişiminde çok önemli rol oynayan minerallerin kemiklerde yeterince bulunmamasına bağlı olarak büyümekte olan kimselerde gelişen kemik hastalığıdır. Kemik büyümesinin tamamlanmasından sonra gelişen mineralizasyon kusuruna ise osteomalazi (kemik yumuşaması) denir.

Raşitizm, başlıca kemik doku olmak üzere birçok sistemi ilgilendiren bir hastalıktır. D vitamini eksikliği, ülkemizde en sık görülen vitamin yetersizliğidir. D vitamini yeterince vücuda alınmadığından kalsiyumdan yeterince yararlanılamaz ve kemikleşme bozulur.

Raşitizm, daha ziyade gelişmekte olan ülkelerin hastalığıdır. Türkiye' de görülme sıklığı yüzde 5-6 arasındadır, fakat bazı bölgelerde bu oran çok daha fazladır. Son yıllarda Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı raşitizm önleme programı sonucu bu oranın %1’in altına düştüğü bildirilmektedir. Her yaşta görülmesine rağmen, sıklıkla çocuklarda D vitamini eksikliğine bağlı olarak oluşan raşitizm görülür. Her yaşta görülebilmekle birlikte, çoğunlukla 3 ay- 2 yaş arası çocuklarda ortaya çıkar.

Özellikle sütle beslenen, esmer tenli süt çocuklarında ve hızlı büyüme dönemlerinde D vitamini eksikliği gelişir. Prematüre bebeklerde eksik depo ile doğdukları ve hızlı büyüdükleri için erken dönemde D vitamini eksikliği görülür.

Raşitizmin nedenleri nelerdir?

Nedenleri çeşitlidir. En sık olarak görülen, dolayısıyla raşitizm denilince ilk akla gelen, D vitamini eksikliğine bağlı olarak süt çocukluğu döneminde gelişen raşitizmdir.

Kemik mineralizasyonunu sağlayan başlıca mineraller olan kalsiyum ve fosforun vücut sıvılarında ve dokularda yeterli miktarlarda bulunmasını D vitamini sağlar. D vitamini, diğer vitaminlerin çoğundan farklı olarak besinlerle alınmasının yanında güneş ışığının yardımı ile deride yapılır. Deride yapılan bu D vitamini vücudun gereksinimini karşılayan temel kaynaktır. Besinlerle alınan ya da deride yapılan vitamin D, karaciğerde ve böbreklerde bir dizi işlemden geçerek etki gücü en yüksek olan D vitamini şekline dönüşür.

D vitamini eksikliği, aktif D vitamini oluşumunun aşamalardan herhangi birindeki soruna bağlı olarak gelişebilir. D vitamini ve kalsiyumdan zengin besinler almamak, yeteri kadar süt içmemek, fazla miktarda unlu gıdalarla beslenmek, yeteri kadar güneş görmeyen sıhhi olmayan, nemli, karanlık ve basık tavanlı evlerde yaşamak, gebelik döneminde yetersiz beslenen ve güneşten yararlanmayan anne çocuğu olmak, barsaklarda emilim bozukluğu olması, D vitamininin aktifleşmesini bozan karaciğer ya da böbrek yetersizliği gibi nedenler raşitizma neden olur. Bunlara ek olarak, uzun süreli kullanılan bazı ilaçlar da D vitamini metabolizmasını etkileyerek raşitizme yol açabilir. Epilepsi (sara hastalığı) tedavisinde kullanılan difenilhidantoin (epdantoin) ve fenobarbital (luminal) bu ilaçlar arasında yer alır.

D vitamini dışında kalsiyum ve fosfor minerallerinin eksiklikleri de kemik gelişimini olumsuz yönde etkiler.

Vitamin D hangi besinlerde bulunur?

D vitamini, tereyağı, süt, peynir, yumurta, balık ve karaciğer gibi hayvansal besinlerde bulunuyor. D vitamini, D2 vitamini şeklinde bitkilerde de bulunur. Ancak sadece hayvansal gıdalardan alınan D3 vitamini vücutta depolanıyor.

Besinlerle bu vitamini yeterince almak için zenginleştirilmiş besinler gerekir. Eğer besinler özel olarak D vitamininden zenginleştirilmemişse, genellikle sıradan bir beslenme günlük gereksinimi karşılamaya yetmez. Balık ürünleri ve balık yağı dışında günlük ihtiyacı karşılayacak miktarda D vitamini her besinde yoktur.

Anne sütünde yeterince D vitamini var mıdır?

Anne sütündeki D vitamini miktarı 12-60 IU civarındadır. Bu miktar, günlük D vitamini ihtiyacı olan 400 IU’e kıyasla, azdır.

Anne sütündeki D vitamininin daha kolay emildiği, dolayısıyla daha etkin olduğu ileri sürülse de, bugün anne sütünün tek başına süt çocuğunun D vitamini gereksinimini karşılamayacağına inanılmaktadır. Anne sütüyle beslenen bebeklerde bu vitaminin ek olarak verilmesi gerekir. Bu durum özellikle annede D vitamini eksikliği varsa daha büyük önem taşır. Henüz doğmamış, anne karnındaki bebek D vitamini ihtiyacını anneden karşılar. Fötus doğumdan sonra kendini bir süre idare edebilecek kadar D vitaminini de çeşitli dokularında depolar. Eğer annede D vitamini depoları yeterli değilse bebek ya D vitamini eksik olarak, ya da yetersiz D vitamini depolamış olarak doğar. Bu durum da doğumdan sonra yeterli D vitamini alınmaz ya da yeterince güneş ışığına maruz kalınmazsa D vitamini eksikliğine bağlı raşitizm oluşması kolaylaşır.

Doğumsal raşitizm, güneşten yeterince yararlanamayan ve yetersiz beslenen annelerin bebeklerinde doğumdan sonraki ilk üç ayda görülen raşitizm şeklidir.

Raşitizmin Belirtileri Nelerdir?

Raşitizmin belirtileri yaşa göre değişir. En sık görüldüğü dönem olan ilk yaş içerisindeki belirtiler, kandaki kalsiyum ve fosfor düzeylerinin düşüklüğüne bağlıdır. Bu belirtiler, nedeni açıklanamayan huzursuzluk gibi müphem belirtilerden havale geçirmeye kadar değişir. Raşitizmli bebeklerde hipotoni belirgindir, kasları gevşek ve güçsüzdür, bu nedenle karınları şişkin ve yanlara yaygındır (kurbağa karnı), geç oturur, geç emekler ve geç yürürler. Zekâ gelişimleri bu durumdan etkilenmez. Nedeni bilinmeyen ve hastalıkla ilişkisi kesin olarak gösterilmemiş, ama anneler tarafından sıkça söylenen diğer bir belirti de özellikle başında daha belirgin olmak üzere fazla terlemedir.

Raşitizmin diğer belirtileri, kemiklerde kalsiyum birikiminin yetersizliğine bağlıdır. Raşitizmde kemik belirtileri ilk önce başta, 4-10 aylıkken göğüs kafesinde, altı aydan sonra kol ve bacaklarda görülür. Bunun nedeni, D vitamini eksikliğinin etkisinin hızlı büyüyen kemiklerde daha belirgin olmasıdır. Kafa kemikleri yumuşaktır, bu yüzden bebeğin başı yan taraflardan tutularak, arkadan parmak uçlarının bastırılması ile bazı bölgelerin içeri çöktüğü hissedilir. Alınları geniş ve belirgindir, Baş, gövdeye göre büyük olup, yatma yönüne göre düzleşme gösterir. Bıngıldak yaşa göre daha geniş ve kapanması gecikir (18 aydan sonra). El ve ayak bilekleri normalden daha geniştir (ağrısız ve altı aydan sonra), kaburgaların kemik-kıkırdak birleşme yerleri genişlemiştir (kosta tespihleri), diyaframın göğse yapıştığı göğüs kafesinin alt kısmında oluk benzeri bir çökme oluşabilir. Göğüs duvarında kunduracı göğsü, kuş göğsü gibi göğüs öne veya içe doğru çıkış anomalilerine rastlanır. Dişler geç çıkar ve erken çürür. Çocuk yürümeye başladıktan sonraki en önemli bulgu, bacaklardaki eğriliktir (O ya da V bacak). Kamburluk, bel kemiğinde eğrilik olabilir. Uyluk kemiği boynunun kemiğin gövdesiyle yaptığı açı daralarak kalça biçiminin bozulmasına neden olur ve çocuğun «ördek gibi» yürümesine yol açar. Eğer hastalık tedavi edilmezse büyüme yavaşlar ve bir süre sonra çocuk boyca yaşıtlarına göre geri kalır.

Solunum yolu enfeksiyonlarına yatkınlık vardır. Bazıları kabızlık çeker, bazıları da ishal olurlar. Uyku düzensizlikleri, huzursuzluk ve kansızlık görülür. Kansızlık, raşitizmde sık görülür ve önemli ölçülere varabilir, alyuvarlar 2 milyona, hatta daha aşağı düşebilir. Kansızlık çoğunlukla dalak büyümesiyle birliktedir. Vitamin tedavisiyle bütün bu belirtiler geriler.

Ergenlik öncesi büyüme dönemindeki kişilerde de, D vitamini gereksinimi üstünde önemle durulmalıdır. Bu dönemde çoğunlukla vitamin tedavisi uygulamak gerekir.

Raşitizmin vitamin D eksikliği dışında ortaya çıkması mümkün müdür?

Raşitizm nadir de olsa başka durumlarda da ortaya çıkabilir. Bu durumlar ya böbrek hastalıklarına ya da doğuştan beri bulunup belirtilerini daha geç dönemde veren genetik/ailevi bozukluklara bağlıdırlar. Bu hastalıkların sonuçları ve tedavisi her birine özgü olduğu için, vitamin D eksikliğine bağlı raşitizmden ayırt edilmesi önemlidir.

Raşitizme nasıl tanı konulur?

Yeterli bir güneşlenmeden ve koruyucu raşitizm tedavisinden yoksun bırakılmış her çocukta, belirtilerin bir kaçı bir arada bulunması tanı koyma için yeterlidir. Kesin tanı için, el- el-bileği grafisi, kan kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz ve paratiroit hormon düzeyleri gerekir. Kan kalsiyum düzeyi normal veya düşük, fosfor düzeyi düşük, alkalen fosfataz ve paratiroit hormon düzeyleri yüksektir. Röntgende uzun kemiklerin uçlarının şiş, ortalarının içbükey, kenarlarının düzensiz oldukları görülür. Kemiklerde mineral kaybı, bazen kemik zarı altında kendiliğinden kırıklara (yeşil ağaç kırığı) yol açacak kadar ağırdır. Göğüs filmlerinde kaburga yaylarının ön uçlarının şampanya mantarı biçiminde genişlediği ve bazen kaburgaların arka bölümlerinde kırık çizgileri bulunduğu görülür. Bu kemik bozukluklarına, «raşitizmli akciğeri» diye nitelenen bronş akciğer görünüm bozuklukları eklenir, Bronş-damar ağının artması, tepelerde amfizem, akciğer hilusu çevresinde saydamsızlıkla birlikte havalanma bozuklukları gözlenir.

Raşitizm nasıl tedavi edilir?

Raşitizm tedavisi zor değildir. Tedavinin esası, eksikliği giderip, depoları doldurmaya yetecek kadar D vitamininin verilmesinden ibarettir. Tedavi, çok nadir durumlar dışında ağız yolu ile verilir. Bazen kas içine enjekte edilir. Bu iki tedaviden biri, hastanın durumuna göre tercih edilir. D vitamini her gün, günlük ihtiyacın 5-12 misli dozda (2000-5000 IU/gün) ve iki ila üç ay süre ile verilir. Bir başka tedavi yolu da yüksek doz D vitamininin (150.000-300 000 IU) bir defada ağızdan verilmesidir. Her iki tedavinin de kendine özgü avantaj ve dezavantajları olup, hangi tedavinin seçileceği kararı hekim tarafından verilmelidir. Eğer kalsiyum eksikliğine bağlı belirtiler ağırsa ve kalsiyum düzeyleri düşükse tedaviye ağız yolu ile kalsiyum verilmesi de eklenir.

Tedavi ile biyolojik belirtiler ve röntgen belirtileri, klinik belirtilerden daha çabuk düzelirler. Üç haftada kan kalsiyum ve fosfor düzeyleri normale döner, bunu alkalen fosfataz düzeyinin normalleşmesi izler. Röntgen belirtileri açısından, kemikler çok çabuk yeniden mineral tutmaya başlarlar. Yeniden mineralleşme önce büyüme kıkırdağında çizgisel bir yoğunlaşmayla ve kemik ucundaki kemikleşme çekirdeklerinin yeniden ortaya çıkışıyla başlar. 3-6 haftada, kemik sınırlarının netliği yeniden belirir. Genel durum düzelir, kas gevşekliği kaybolur. Tedaviye yeterince erken başlandığında, çocuk hızla iyileşir ve hastalık hiç bir iz bırakmaz. Tedaviye daha geç başlanırsa, biçim bozuklukları çok daha uzun sürede düzelir. Raşitizm iyileşince, normal dozda bir tedavi izlenmelidir.

Genel kural olarak, biçim bozuklukları raşitizm tedavisinden sonra kendiliklerinden hafiflerler. Büyüme sona ermedikçe ortopedik girişimlerden genellikle kaçınmak gerekir. Ameliyat kalıcı anormalliklere uygulanır.

Raşitizm tedavisinin riskli yanları var mıdır?

D vitamini, gereksiz ve gereğinden uzun veya fazla dozda kullanıldığı takdirde D vitamini zehirlenmesi denilen, hiperkalsemi, böbrek yetmezliği ve ölüme kadar gidebilecek bir tabloya yol açabilir. Bu nedenle D vitamini tedavisinin hekim kontrolünde uygulanması gereklidir.

Raşitizm gelişmesi nasıl önlenebilir?

Raşitizmin önlenmesi, dengeli bir beslenmeye, güneş görmeye ve ağızdan sistemli olarak D vitamini verilmesine dayanır.

Besinlerde D vitamini yeterli miktarda bulunmadığından ve D vitamininin en iyi kaynağı güneş olduğundan,raşitizmden korunmanın temel koşulu gebe ve emzikli annelerle çocukların yeterince güneş ışığına maruz kalmalarının sağlanmasıdır. Çocuk her gün güneşe çıkarılmalıdır, ancak D vitamini yapımını sağlayan ultraviyole ışını pencere camından geçmediğinden arzu edilen yararın sağlanabilmesi için güneş ışığına doğrudan maruz kalınması gereklidir, yani güneşlenme cam arkasından olmamalıdır.Bu süre, güneş ışığının dik gelmediği saatlerde baş açık, el ve ayaklar çıplak olacak şekilde günde 20 dakika’dır. Bebeklerin en önemli D vitamini kaynağının annelerin olduğu akılda tutulmalı ve gebe ya da emzikli kadınlar da benzer şekilde güneş ışığına maruz kalmaya çalışmalıdır. Yeni doğan bebekte D vitamini düzeyi, anneninkinin yüzde 80’i kadardır. Annenin depoları boş ise bebek eksik düzeyle doğar. Bu nedenle hamilelikte anneye D vitamini desteği önerilir.

En az bir yıl süre ile doğan her bebeğe beslenme şekline bakmaksızın, günde 400 IU (3 damla) D vitamini ağız yoluyla verilmelidir. Yeterli ve dengeli beslenmeyen çocuklara da 6 yaşına kadar D vitamini verilmelidir. Prematüre doğan bebeklere verilmesi gereken D vitamini dozu günde 800 IU kadar olabilir. Hızlı büyüme dönemlerinde de doktor kontrolünde D vitamini takviyesi önerilir.
Diğer bir önemli korunma yolu da, en sık tüketilen besinlerin, daha hazırlanma aşamasındayken D vitamini yönünden zenginleştirilmesidir. Sadece süt ve ekmeğin D vitamini yönünden zenginleştirilmesi, sadece raşitizmin değil, ileri yaşlarda D vitamini eksikliği sonucu artan kemik erimesi (osteoporoz) ve buna bağlı kırık riskinin de azalmasına hizmet edecektir.

Çocuğun her gün kalsiyum içeren besinler tüketilmesi sağlanmalıdır. Kalsiyumun en iyi kaynağı, yoğurt, peynir ve çökelek gibi süt ve ürünleridir. Pekmez de iyi bir kalsiyum kaynağıdır.

D vitamini ile ilgili yanlış inanışlar var mıdır?

D vitamini eksikliğinde diş çıkması gecikebilir. Bu nedenle diş çıkımı geciken tüm çocuklarda D vitamini verilmesinin yararlı olduğu inanışı yaygındır. “Diş iğnesi” adı ile doktor önerisi dışında kullanılan yüksek doz D vitamini enjeksiyonları D vitamini zehirlenmesi gibi ciddi sonuçlara neden olabilir. Diş çıkmasında gecikmenin çok değişik nedenleri olabilir. D vitamini eksikliği bunlardan sadece biridir. Altta yatan esas neden bilinmeden diş çıkması geciken her çocuğa yüksek doz D vitamin verilmesi yanlıştır.

Prof. Dr. Yaşar Cesur
Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı


** Web sitemizde yer alan yazılar bilgilendirme amaçlı olup, hekim tavsiyesi olarak algılanmamalıdır.

"
Osteoporoz (kemik erimesi) - Ankara Magnet Hastanesi

Osteoporoz (kemik erimesi) - Ankara Magnet Hastanesi

Osteoporoz (kemik erimesi)

Osteoporoz, kemiklerin mineral yoğunluğunun azalması ve kemik dokusunun mikro yapısal bozulmalarının artması nedeniyle kemiklerin zayıflaması ve kırılgan hale gelmesidir. Bu durum, kemiklerin daha az yoğun ve daha az dayanıklı hale gelmesine ve normal aktiviteler sırasında kırılma riskinin artmasına neden olabilir.

Osteoporoz genellikle yaşlılıkla ilişkilidir, ancak diğer faktörler de bu durumun gelişimine katkıda bulunabilir. Bunlar arasında hormon seviyelerindeki değişiklikler (örneğin, menopoz), yetersiz beslenme, düşük fiziksel aktivite, alkol tüketimi, sigara içmek ve bazı ilaçlar yer alabilir.

Bunlar arasında hormon seviyelerindeki değişiklikler (örneğin, menopoz), yetersiz beslenme, düşük fiziksel aktivite, alkol tüketimi, sigara içmek ve bazı ilaçlar yer alabilir.

Osteoporoz, özellikle kalça, omurga ve bilek gibi kemiklerde kırıkların sıklıkla meydana geldiği postmenopozal kadınları etkileyen önemli bir sağlık sorunudur.

Osteoporoz (kemik erimesi) belirtileri nelerdir?

Osteoporoz, kemiklerin incelmesi ve zayıflaması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Osteoporoz belirtileri şunlardır:

Sırt ağrısı: Omurga kemikleri zayıfladığında, sırt ağrısı veya bel ağrısı oluşabilir. Boy kısalması: Osteoporoz, boyunuzun kısalmasına neden olabilir. Bu, omurga kemiklerinin zayıflamasından kaynaklanır. Kamburluk: Osteoporoz, omurga kemiklerinin zayıflamasından kaynaklanan kamburluk gibi duruş problemlerine neden olabilir. Kolay kırılma: Osteoporozlu kişiler, düşme veya hafif bir travmada bile kolayca kırılan kemiklere sahip olabilirler. Özellikle kalça, bilek veya omurga kırıkları sık görülmektedir. Diş kaybı: Osteoporoz, diş kaybına neden olabilir. Zayıf tırnaklar: Osteoporozlu kişilerin tırnakları daha zayıf olabilir ve kolayca kırılabilir. Osteoporoz (kemik erimesi) nedenleri nelerdir?

Osteoporoz, kemiklerin yoğunluğunun azalması ve kemik dokusunun incelmesi nedeniyle ortaya çıkan bir kemik hastalığıdır. Osteoporozun nedenleri arasında yaşlanma, hormonal değişiklikler, beslenme eksiklikleri, hareketsiz yaşam tarzı, alkol ve sigara kullanımı, bazı ilaçlar ve genetik faktörler yer alabilir.

Yaşlanma: Yaş ilerledikçe kemiklerdeki yoğunluk azalmaya başlar ve kemikler daha kırılgan hale gelir. Bu nedenle osteoporoz, özellikle 50 yaşın üzerindeki kişilerde daha yaygındır. Hormonal değişiklikler: Kadınlarda menopoz sonrası dönemde östrojen seviyesi düştüğü için kemik yoğunluğunda azalma görülür. Benzer şekilde, erkeklerde de yaş ilerledikçe testosteron seviyeleri azalır ve osteoporoz riski artar. Beslenme eksiklikleri: Kemik sağlığı için önemli olan kalsiyum, D vitamini, magnezyum ve diğer minerallerin eksikliği osteoporoz riskini artırabilir. Hareketsiz yaşam tarzı: Fiziksel aktivite eksikliği, kemik yoğunluğunun azalmasına ve osteoporoz riskinin artmasına neden olabilir. Alkol ve sigara kullanımı: Aşırı alkol tüketimi ve sigara kullanımı, kemiklerin zayıflamasına neden olarak osteoporoz riskini artırabilir. Bazı ilaçlar: Bazı kortikosteroid ilaçları, antikonvülsanlar ve kemoterapi ilaçları gibi ilaçlar, kemiklerin sağlığına zarar verebilir ve osteoporoz riskini artırabilir. Genetik faktörler: Ailede osteoporoz öyküsü olan kişilerde, kemik yoğunluğunun azalması ve osteoporoz riski daha yüksek olabilir.

Osteoporozun nedenleri çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir. Ancak sağlıklı bir yaşam tarzı ve uygun beslenme alışkanlıkları, kemik sağlığını korumaya ve osteoporoz riskini azaltmaya yardımcı olabilir.

Kemik erimesi (Osteoporoz) genellikle kimlerde görülür?

Kemik erimesi (osteoporoz), her yaşta insanlarda görülebilen bir kemik hastalığıdır. Ancak genellikle 50 yaşın üzerindeki kadınlar ve erkeklerde daha sık görülür. Bununla birlikte, bazı faktörlerin osteoporoz riskini artırdığı bilinmektedir. Bu faktörler şunları içerir:

Yaş: Yaşlandıkça, kemikler daha az yoğun ve daha kırılgan hale gelir. Cinsiyet: Kadınlar, menopoz sonrası dönemde östrojen seviyelerinin düşmesi nedeniyle osteoporoz riski daha yüksektir. Aile öyküsü: Ailede osteoporozlu kişilerin varlığı, osteoporoz riskini artırabilir. Yaşam tarzı: Fiziksel aktivitede azalma, sigara içme, alkol tüketimi, yetersiz beslenme ve D vitamini eksikliği osteoporoz riskini artırabilir. İlaç kullanımı: Bazı ilaçlar, özellikle kortikosteroidler, osteoporoz riskini artırabilir. Kronik hastalıklar: Romatoid artrit, inflamatuar bağırsak hastalığı, tiroid hastalıkları ve kronik böbrek hastalığı gibi bazı kronik hastalıklar, osteoporoz riskini artırabilir. Cinsiyet kimliği: Trans bireyler hormon tedavisi alırlarsa, osteoporoz riski artabilir. Osteoporoz (kemik erimesi) teşhisi nasıl konulur?

Osteoporoz, kemiklerin yoğunluğunun azalması ve kemiklerin kırılganlaşmasıyla karakterize bir kemik hastalığıdır. Tanı koymak için çeşitli testler ve görüntüleme yöntemleri kullanılır.

Osteoporozun tanısı genellikle kemik mineral yoğunluğu ölçümleri ve klinik değerlendirmeler ile konulur.

Kemik Mineral Yoğunluğu Ölçümleri: Kemik mineral yoğunluğu ölçümü, osteoporozun teşhisinde anahtar bir testtir. Bu testler, kemiklerin ne kadar sert olduğunu ve ne kadar kalsiyum içerdiğini ölçer. DEXA (dual-energy X-ray absorptiometry) testi en yaygın kullanılan yöntemdir. Bu test, özellikle kalça ve omurga gibi kırılma riskinin yüksek olduğu bölgelerde kemik mineral yoğunluğunu ölçmek için radyasyon içermeyen bir X-ışını kullanır. Klinik Değerlendirmeler: Osteoporoz tanısında bir başka önemli faktör, hastanın öyküsü ve fizik muayenesidir. Hekimler, hastanın kemiklerinde kırıkların olup olmadığını, ayrıca osteoporoz risk faktörlerini (örneğin yaş, cinsiyet, aile öyküsü, sigara kullanımı, alkol tüketimi, ilaç kullanımı, hormon seviyeleri) belirlemek için bir değerlendirme yaparlar. Kan Testleri: Kan testleri, kemiklerin ne kadar iyi yapıldığını ve kemik metabolizmasını değerlendirmek için kullanılabilir. Bu testler arasında kalsiyum, fosfor, D vitamini, parathormon (PTH), alkalen fosfataz ve kemik yoğunlaşma belirteçleri gibi biyokimyasal testler yer alır. Görüntüleme Yöntemleri: Röntgen, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ve bilgisayarlı tomografi (BT) taramaları, kemiklerdeki kırıkları veya incelmeleri belirlemek için kullanılabilir. Bu testler, osteoporozun ilerlemiş aşamalarında kullanılabilir.

Osteoporoz, erken tanı ve uygun tedavi ile kontrol altına alınabilir. Risk faktörlerinizi belirlemek ve kemiklerinizin sağlıklı kalmasını sağlamak için, doktorunuzla düzenli olarak kontrol yaptırmanız önerilir.

Kemik erimesini (Osteoporozu) önlemek için neler yapılmalı?

Kemik erimesi veya osteoporoz, kemiklerin yoğunluğunun azalması sonucu kemiklerin kırılgan ve kolayca kırılmaya eğilimli hale gelmesidir. Osteoporozu önlemek için,

Sağlıklı bir beslenme alışkanlığı edinin: Sağlıklı bir beslenme alışkanlığı, yeterli kalsiyum, D vitamini ve protein alımı içermelidir. Kalsiyum ve D vitamini kemiklerin sağlıklı bir şekilde gelişmesine yardımcı olurken, protein kemikleri güçlendirir. Egzersiz yapın: Egzersiz, kemikleri güçlendirir ve kemik yoğunluğunu artırır. Düzenli egzersiz yapmak, osteoporoz riskini azaltabilir. Sigarayı bırakın: Sigara içmek, kemiklerin kalsiyumunu azaltır ve osteoporoz riskini artırır. Alkol tüketimini sınırlayın: Aşırı alkol tüketimi kemikleri zayıflatır ve osteoporoz riskini artırır. Doktorunuzla konuşun: Ailenizde osteoporoz öyküsü varsa veya risk faktörlerine sahipseniz, doktorunuzla konuşun. Doktorunuz, kemik yoğunluğunu kontrol etmek ve gerekirse ilaç tedavisi önermek için gerekli testleri yapacaktır.

Osteoporozu önlemek, yaşam tarzınızı değiştirerek mümkündür. Yeterli beslenme, düzenli egzersiz, sigara içmemek ve alkol tüketimini sınırlamak kemik sağlığınız için çok önemlidir.

Osteoporoz (kemik erimesi) tedavisi nasıl yapılır?

Osteoporoz, kemiklerin kalsiyum ve diğer mineralleri kaybetmesi sonucu zayıflaması ve kırılganlaşması durumudur. Tedavi, hastalığın aşamasına ve diğer faktörlere bağlı olarak farklı şekillerde yapılabilir.

Tedavi genellikle kemiklerin güçlenmesine yardımcı olmak, kemik kütlesinin korunması veya artırılması ve kırık riskini azaltmak amacıyla uygulanır. Tedavi yöntemleri arasında ilaç tedavisi, egzersiz, diyet değişiklikleri ve yaşam tarzı değişiklikleri yer alabilir.

İlaç tedavisi, kemik yoğunluğunu artırmak için kullanılan birkaç farklı türde ilaç içerebilir. Bunlar arasında kalsiyum ve D vitamini takviyeleri, bisfosfonatlar, hormon tedavisi ve yeni kemik oluşumunu teşvik eden ilaçlar bulunur.

Egzersiz, kemikleri güçlendirmek ve kırık riskini azaltmak için önemlidir. Düzenli egzersiz, özellikle yük taşıyan egzersizler (örneğin, yürüyüş, koşu, merdiven çıkma), kemiklerin yoğunluğunu ve gücünü artırabilir.

Diyet değişiklikleri, kalsiyum ve D vitamini açısından zengin gıdaların tüketilmesini içerir. Süt, yoğurt, peynir, yeşil yapraklı sebzeler, somon, sardalye, karaciğer ve yumurta sarısı gibi yiyecekler kemik sağlığı için faydalıdır.

Yaşam tarzı değişiklikleri, sigara ve aşırı alkol tüketiminin azaltılmasını, güneş ışığından yararlanma düzeyinin artırılmasını ve düzenli sağlık kontrolleri yapılmasını içerir.

Tedavi yöntemleri, hastanın sağlık durumuna, yaşına, cinsiyetine, kemik yoğunluğuna ve kırık riskine bağlı olarak değişebilir.

"
Osteoporoz (Kemik Erimesi) Tedavisi İzmir - Uzm. Dr. Gülten TAN AKSOY - Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı İzmir

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Tedavisi İzmir - Uzm. Dr. Gülten TAN AKSOY - Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı İzmir

Osteoporoz

Osteoporoz artmış kırık riski ile ilişkili ilerleyici kemik kaybı hastalığıdır .Hastalık genellikle bir kırık oluşana kadar herhangi bir belirti veya rahatsızlık olmadan uzun yıllar boyunca fark edilmeden gelişir. Osteoporoz genellikle boy kaybına ve kamburluğuna neden olur.

Osteoporozda risk faktörleri nelerdir ?

Yaşlanma: herkes yaşla birlikte kemik kaybeder 35 yaşından sonra, vücut eski kemik kayıplarının yerini almak için daha az yeni kemik oluşturur:Genel olarak, ne kadar yaşlı olursanız, toplam kemik kütleniz o kadar düşük ve osteoporoz riskiniz o kadar yüksek olur.

Genetik: Genetik faktörler, maksimum kemik kitlesinden önemli ölçüde sorumludur.

Beslenme ve Yaşam Tarzı: Düşük kalsiyum içerikli beslenme şekli, düşük vücut ağırlığı ve hareketsiz yaşam tarzı, sigara ve aşırı alkol kullanımı osreoporoz riskini arttırmaktadır.

İlaç Kullanımı: Bazı ilaçların yüksek dozda ve sürekli kullanımı risk faktörleri arasındadır.

Osteoporoz nasıl tedavi edilir?

Kaybolan kemiği tekrar yerine koymak oldukça zor olduğu için risk faktörlerini belirlemek ve osteoporozu önlemek gelişmiş bir osteoporozu tedavi etmekten daha kolaydır.

Yaşam tarzında değişiklikler ile düşme riskini azaltacak önlemler alarak, Önerilen egzersiz programlarını uygulayarak, Beslenmenizi önerilen şekilde düzenleyerek, İlaçlarınızı düzenli kullanarak osteoporozun önlenebilmesini ve tedavi edilebilmesi hedeflenmektedir. Osteoporozu önlemek veya daha kötüye gitmesini önlemek için ne yapılabilir?

Kalsiyum :Büyüme yılları boyunca vücudunuzun güçlü kemikler ve bir kalsiyum rezervi oluşturmak için kalsiyuma ihtiyacı vardır.Büyüme sırasında yetersiz kalsiyum alımı , yaşamın sonraki dönemlerinde osteoporoz gelişimine neden olabilir.

Kalsiyum büyümeden sonra da temel bir besin maddesi olmaya devam eder çünkü vücut her gün kalsiyum kaybeder.Bu nedenle yaşamın her döneminde kalsiyum alımı önemlidir.İhtiyacınız olan kalsiyum miktarı yaşınıza ve diğer faktörlere göre değişir Ulusal Bilimler Akademisi, günlük kalsiyum alımına ilişkin aşağıdaki tavsiyelerde bulunmaktadır:

9-18 yaş arası çocuklarda günlük 1300mg 19-50 yaş arası kadın ve erkeklerde günlük 1000mg 50 yaş sonrası kadın ve erkeklerde günlük 1200mg Hamile ve emziren kadınlarda günlük 1000 mg

Kalsiyum alımı menapoz döneminden sonra kemik kaybını önleyemese de, kemik kalitesinin korunmasında önemli bir rol oynamaya devam eder.Menopoza girmiş olmak veya osteoporoza sahip olmak gibi durumlarda kalsiyum ve vitamin D alımını arttırmak, kırık riskini azaltabilir. Yoğurt ve peynir gibi süt ürünleri önemli kalsiyum kaynaklarıdır.8 bardak süt 300 mg kalsiyum içerir.Kalsiyum açısından zengin diğer yiyecekler arasında kemikli sardalya ile brokoli ve lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler bulunur

Vitamin D: Vitamin D kalsiyumun emilmesine yardımcı olur.Tavsiye edilen günlük Vitamin D miktarı 5-15 mcg ‘dır.

Süt ürünleri vitamin D açısından önemli besinlerdir.

Beslenme düzeninde bu besinler yeterince yer almıyorsa vitamin takviyeleri alınabilir.Vitamin takviyesi almadan önce tekrar doktorunuza danışınız.

Düzenli egzersiz: Kasların, kemiklerin güçlü kalması için egzersize ihtiyacı vardır. Her yaş grubunda egzersiz, birçok fayda sağlarken kemik kaybını en aza indirmeye yardımcı olur.Osteoporozun önlenmesi ve yönetimi için etkili bir egzersiz programına ihtiyaç vardır. Kemiklerin vücut ağırlığını taşıdığı tipte egzersizler yük verme egzersizi olarak adlandırılır, bunlar yürüyüş, tenis, dans etmek, merdiven çıkmak ve düşük seviyeli aerobik egzersizlerdir..

Düşmeler, kırıkların yüzde 50'sini oluşturur, bu nedenle düşük kemik yoğunluğu olsa bile, düşme önlenir ise kırıklar da önlenebilir.bu nedenle denge eğitimi egzersiz programının önemli bir parçasıdır.

Size uygun olan egzersiz programı için doktorunuza/fizyoterapistinize danışın.

Osteoporoz nasıl teşhis edilir?

Osteoporoz teşhisi genellikle doktorunuz tarafından tam bir tıbbi geçmiş, fiziksel muayene, X-ray görüntüleme, kemik dansitometrisi ve özel laboratuar testinin bir kombinasyonu kullanılarak yapılır.

"