Osteoporoz (Kemik Erimesi) Belirtileri Nelerdir? » Rumeli Hastanesi

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Belirtileri Nelerdir? » Rumeli Hastanesi

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Belirtileri Nelerdir?

Halk arasında kemik erimesi olarak da bilinen Osteoporoz, kemik yapısındaki mineral kayıplarına bağlı olarak kemiklerin kırılgan hale gelmesi durumudur. Çoğunlukla yaşlanma ile birlikte görülmeye başlanır. Kadınlarda daha sık görülür. Özellikle menopoz sonrasında birçok kadında kemik erimesi başlayabilmektedir.

Sağlıklı kemiklerde yüksek oranda kalsiyum bulunmaktadır. Yaşa bağlı olarak zamanla kalsiyum miktarı azalır. Bu durum kemik yoğunluğunu azaltır ve kemikleri kırılmaya yatkın hale getirir.

Osteoporoz Belirtileri

Genellikle omurga ve sırt bölgesinde ağrıyla kendini gösterir. Bunun sebebi kemik yoğunluğunun azalması ile birlikte bu bölgelerde mikro kırıkların oluşmasıdır. Bu kırıklar kendini ağrı ile gösterebilmektedir. Normalde kemiklerde zaman zaman mikro kırıklar oluşsa bile bu kemikler hızlı bir şekilde onarılmaktadır. Osteoporoz ise mikro kırıkların onarılmasını engelleyen bir rahatsızlıktır.

Osteoporoz belirtilerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Boyda kısalma, Sırt bölgesinde ağrı, Kamburlaşma Basit hareketlerde bile kemiklerde kırık ve çatlakların oluşması

Yukarıda sözü geçen basit hareketler sandalyeden kalkma, sağa sola dönme hatta öksürme gibi normalde kırığa sebep olmayacak hareketlerdir. İleri seviye osteoporoz varlığında bu tür basit hareketlerde bile kırıklar oluşabilmektedir.

Osteoporoz Nedenleri Nelerdir?

İlerleyen yaş ile birlikte vücuttaki kemik onarımları da yavaşlar. Yaşın ilerlemesi ile birlikte beslenmedeki yetersizlikler, hareketsiz yaşam tarzı gibi çevresel faktörler Osteoporoz oluşumunda önemli risk faktörleridir. Bununla birlikte Osteoporoz risk faktörlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Beslenme yetersizlikleri (kalsiyum, fosfor, D vitamini eksikliği) Menopoza girmiş olmak İleri yaş Genetik yatkınlık Hormonal problemler Adrenal bez hastalıkları Sigara ve alkol kullanımı Hareketsiz yaşam tarzı Steroid içeren ilaçlar kullanmak Osteoporozda Tanı ve Tedavi

DEXA ve QCT adı verilen kemik yoğunluğu ölçüm testleri ile osteoporoz tanısı koyulabilmektedir. İşlem ağrısızdır. Osteoporozda belirtiler genellikle hastalık ilerlediğinde ortaya çıkmaktadır. İleri evrede ise kemiklerin onarılması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle erken tanı için ileri yaşlarda (özellikle kadınlarda menopozdan sonra) belirti olmasa da kemik yoğunluğu ölçümü testi yapılması önerilmektedir.

Hastalığın ilerleme seviyesine ve vücuttaki tahribata göre farklı tedavi yöntemleri uygulanabilmektedir. İleri seviyede kemik hasarları onarılması mümkün olmayabilmektedir. Ancak kırılmaların ilerlemesini durdurmaya ve ağrılara yönelik birtakım tedaviler uygulanır. Korse tedavisi, kemik çimentosu gibi uygulamalar hastanın ihtiyacı ve durumuna göre uygulanabilmektedir.

Erken evrede teşhis edilen osteoporozda herhangi bir kırık yoksa koruyucu tedaviye başlanır. Amaç kırık oluşumunu önceden engellemektir. Bunun için koruyucu ilaç tedavileri uygulanabilir. Bununla birlikte hastanın kaslarını güçlendirmesi için yaşına ve sağlık durumuna uygun olabilecek egzersizlere yönlendirilir.

Ekim 6, 2022 Gelişmiş Arama Sağlıklı Zayıflama Yöntemleri Gut Hastalığı Kızıl Hastalığı Omurga Tümörleri Testis Kanseri Parkinson Hastalığı Nedir? Gözde Işık Çakması Nedenleri ve Tedavisi Kıl Dönmesi (Pilonidal Sinüs): Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi Hamilelikte İdrar Yolu Enfeksiyonu Ön Çapraz Bağ Yaralanmaları Zatürre (Pnömoni) Nedir? Skolyoz Ameliyatı "
Kemik Erimesi (Osteoporoz) Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir? | Güven Hastanesi

Kemik Erimesi (Osteoporoz) Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir? | Güven Hastanesi

Kemik Erimesi (Osteoporoz) Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Osteoporoz bilinen adıyla kemik erimesi, kemiğin içeriğindeki mineral yoğunluğunun azalması sonucunda kemiklerin zayıflaması ve kırılgan hale gelmesidir. Kemik erimesinin ilk belirtisi genellikle sırt ağrısıdır. Daha çok 45 yaşından sonra başlayan kemik erimesi, kadınlarda daha sık olmak üzere hem kadınlarda hem erkeklerde görülmektedir.

Yaşın ilerlemesi, menopoz, kalsiyum ve D vitamini eksikliği, kronik hastalıklar, kalıtım, hareketsiz yaşam gibi faktörler kemik erimesinin nedenleri olarak gösterilmektedir. Kemik erimesi tedavisinde kemik kütlesini korumak, ağrıyı gidermek ve kırık oluşumunu engellemek amaçlanmaktadır. Bu amaçla hastaya çeşitli ilaç tedavilerinin yanı sıra kalsiyum ve D vitamini takviyeleri de verilmektedir.

İçindekiler Kemik erimesi (Osteoporoz) nedir? Kemik erimesi (Osteoporoz) belirtileri nelerdir? Kemik erimesinin (Osteoporoz) nedenleri nelerdir? Kemik erimesi kaç yaşında başlar? Kemik erimesi (Osteoporoz) genellikle kimlerde görülür? Kemik erimesinin (Osteoporozun) tanı ve tedavi yöntemleri nelerdir? Kemik erimesini (Osteoporozu) önlemek için neler yapılmalı? Kemik erimesi (Osteoporoz) nedir?

Osteoporoz bilinen adıyla kemik erimesi, kemiğin içeriğindeki mineral yoğunluğunun azalması sonucunda kemiklerin zayıflaması ve kırılgan hale gelmesi olarak tanımlanır. Porous bone “gözeli kemik” demektir.

Kemiklerimiz sert ama süngerimsi bir iç yapıya sahiptir. Kemik erimesinde, kemikten kalsiyum kaybedilmesine bağlı olarak süngerimsi yapıdaki gözeler yani delikler büyür ve dolayısıyla da kemiğin kütlesi, gücü ve sağlamlığı azalır.

Kemik mikro yapısındaki bu bozulma, kemiğin kırılma olasılığını artırır. Kemik erimesi terimi aslında kemiğin eriyip gitmesini değil, kemik yapısının yoğunluğunun azalmasını ve buna bağlı olarak kemiğin kırılganlığının artmasını ifade etmektedir.

Kemik erimesi (Osteoporoz) belirtileri nelerdir?

Sinsi bir hastalık olan kemik erimesi, erken dönemde hiçbir bulgu vermeyebilir. Ancak ilerlediğinde ve kırıklar oluşmaya başladığında ağrılara sebep olur.

Genellikle kemik erimesinin ilk belirtisi sırt ağrısıdır. Sırt ağrısının nedeni, sırt omurlarında oluşan küçük kırıklardır. Omurlardaki bu küçük kırıklar darbe veya düşme olmadan da gelişebilir. Kırıkların sayısının artışıyla da omurlarda çökme meydana gelir. Bu çökmelere bağlı olarak hastanın,

Omurgası öne doğru eğilir, Sırtında kamburluk oluşur, Boyu kısalır.

Osteoporozda omur kemiklerinin yanı sıra kalça kemikleri, el bilekleri ve kaburga kemiklerinde de kırık görülme olasılığı artar.

Kemik erimesinin (Osteoporoz) nedenleri nelerdir? İlerleyen yaş Menopoz Kalıtım Kronik hastalıklar Kalsiyum açısından fakir beslenme D vitamini eksikliği Yeterli fiziksel aktivite yapılmaması Sigara kullanılması Kafeinli içeceklerin fazla tüketilmesi Bazı ilaçların uzun süreli kullanılması kemik erimesine neden olabilir.

İlerleyen yaş: Yaşın ilerlemesi hem kadınlarda hem de erkeklerde kemik erimesi nedenidir.

Menopoz: Kadınlarda menopoz sonrası östrojen hormonu düzeyinin azalması, kemik erimesinin önemli bir nedenidir. Östrojen hormonu, kemikler üzerinde koruyucu bir etkiye sahiptir. Erken menopoza girilmesi veya ameliyatla yumurtalıkların alınması da aynı şekilde kemik erimesi ihtimalini artırır.

Kalıtım: Ailesinde kemik erimesi öyküsü olanlarda osteoporoza daha sık rastlanır. Ayrıca ailesinde omurga veya kalça kırığı rahatsızlığı olan bireylerde osteoporoza görülme riski fazladır.

Düşük kalsiyum içeren yiyeceklerle beslenme: Süt, yoğurt, peynir gibi süt ve süt ürünleri kalsiyum açısından zengin besinlerdir. Özellikle kemik gelişiminin devam ettiği çocukluk ve ergenlik döneminde yeterli kalsiyum almak, ilerleyen yaşlardaki kemik kalitesini belirleyen önemli bir faktördür. Bu nedenle çocukluk döneminde ve ilerleyen tüm yaşlarda diyette yeterli kalsiyumun alınması gerekir.

D vitamini eksikliği: Beslenmeyle alınan kalsiyumun kemikler tarafından kullanılabilmesi için vücutta yeterli D vitamini olması gerekir. D vitamini, güneş ışınlarıyla cildimizde üretilir. Güneş ışınlarının yeterli miktarda alınamaması ve D vitamini eksikliği kemik erimesi nedenidir.

Fiziksel aktivite azlığı: Düzenli egzersiz yapmak, kemik kütlesini ve kalitesini artırır.

Sağlığı bozan alışkanlıklar: Sigara kullanılması, kola gibi kafeinli içeceklerin ve alkolün fazla tüketilmesi kemik kalitesini etkiler.

Bazı ilaçların uzun süreli veya yüksek dozlarda kullanılması: Örneğin, uzun süreli kortizon kullanımı, bazı epilepsi ilaçları ve bazı kanser ilaçları da osteoporoza sebep olabilir.

Kronik hastalıklar: Diyabet, tiroid veya paratiroid bezi hastalıkları, bazı hormonal veya romatizmal rahatsızlıklar, felç gibi hareketsizliğe sebep olan hastalıklar, mide ve bağırsak operasyonu geçirmiş olmak da osteoporoz için risk faktörüdür.

Kemik erimesi kaç yaşında başlar?

Kemik erimesinin en sık görülen şekli olan “primer osteoporoz” genellikle 45 yaşından sonra başlar ve yaşla birlikte hem kadınlarda hem de erkeklerde görülme sıklığı artar. 50 yaşından sonra her üç kadından birinde osteoporoz saptanmaktadır. Nadiren genç yaşlarda da osteoporoz görülebilir.

Erken yaşlarda görülen kemik erimesinin nedenleri:

Kronik hastalıklar Bazı ilaçlar Hareketsiz yaşam Çocukluk çağında yetersiz beslenme gibi nedenlerle kemik kütlesinin azaldığı durumlarda osteoporoza daha genç yaşlarda rastlanılabilir. Kemik erimesi (Osteoporoz) genellikle kimlerde görülür?

Kemik erimesi, daha az kemik kütlesine sahip olmaları nedeniyle kadınlarda erkeklere nazaran fazla görülür. Ayrıca östrojen hormonu, menopoza kadar kemik ermesine karşı koruyucudur. Bu nedenle menopoz sonrası, kadınlarda kemik erimesi sık ortaya çıkar.

Kemik erimesi, kısa boylu ve ince yapılı kişilerde iri yapılı, kilolu kişilere göre daha sık oluşur. Ayrıca beyaz tenli ve açık renk gözlü bireylerde görülme sıklığı daha fazladır.

Kemik erimesi,

Hareketsiz yaşam süren Sağlıklı ve dengeli beslenmeyen Yeterli kalsiyum almayan ve güneş görmeyen Sigara ve alkol kullanan Aşırı kafein tüketen bireylerde daha sık görülür. Kemik erimesinin (Osteoporozun) tanı ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Kemik erimesi yavaş ilerler ve pek bulgu vermez. Ayrıca erken dönemlerde direkt radyografilerde de saptanamaz.

Kemik erimesinin kesin tanısı için kemik yoğunluğunun ölçülebildiği “DEXA” adlı bir görüntüleme yöntemi kullanılır. Halk arasında “kemik ölçümü” olarak bilinen DEXA, ağrı verici ya da rahatsızlık uyandıran bir yöntem değildir. Hasta ciddi bir radyasyona maruz kalmaz. Bel omurları, kalça ve el bileğinden ölçüm yapılır. Hastanın tedavisi planlanırken bu ölçüm düzeyi dikkate alınır. Ölçüm düzeyi, verilen tedavinin etkinliğini değerlendirmek için de önemlidir ve birkaç yıl aralıklarla tekrarlanarak hasta takip edilir.

Kemik erimesi tanısı alan kişide, kemik erimesine neden olabilecek başka bir hastalığın olması durumunda öncelikle o hastalık tedavi edilmelidir. Eğer kemik erimesi uzun süreli ilaç kullanımına bağlı gelişmişse ilaç değiştirilmeli veya dozu azaltılmalıdır. Hastada kemik erimesine sebep olabilecek ikincil bir neden tespit edilmezse hastalık “primer osteoporoz” olarak kabul edilir ve tedavi buna göre düzenlenir.

Kemik erimesi tedavisinde amaç,

Kemik kütlesini korumak Ağrıyı gidermek Kırık oluşumunu engellemektir.

Bu amaçla kemik yıkımını azaltan ve yapımını artıran çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Ayrıca kalsiyum ve D vitamini destekleri de verilmektedir. Tüm ilaç tedavileri mutlaka doktor gözetiminde ve takibinde kullanılmalıdır. İlaç tedavilerinin yanı sıra kalsiyumdan zengin sağlıklı bir beslenme planı ve kişiye uygun egzersiz programı da tedavinin bir parçasıdır.

Kemik erimesi tanısı alan hastaların düşme riskinde artış olması durumunda baston ve yürüteç gibi yardımcı yürüme cihazları kullanılması önerilir. Bu kişilerin karlı buzlu yağışlı havalarda dışarı çıkmaması uygun olur.

Baş dönmesi Denge sorunları İşitme kaybı veya göz bozuklukları varsa mutlaka tedavi edilmelidir.

Sersemlik ve uyku yapan ilaçlar dikkatli kullanılmalıdır. Ayrıca düşme riskini azaltmak için ev içinde de çeşitli düzenlemeler yapılmalıdır. Takılıp düşmeye veya kaymaya neden olabilecek halı, kilim gibi eşyalar kaldırılmalı ya da yere sabitlenmelidir. Çarpıp takılmaya neden olabilecek oyuncak, kablo gibi eşyalar bulundurulmamalıdır. Islak zeminlerde kaydırmaz kullanılmalı, mümkünse zemin kaygan olmayan bir malzeme ile döşenmelidir. Yerlerin ıslak kalmamasına, hemen kurutulmasına özen gösterilmeli ve evin aydınlatması iyi olmalıdır.

Kemik erimesini (Osteoporozu) önlemek için neler yapılmalı?

Çocukluk çağlarından başlayarak kalsiyum açısından zengin ve sağlıklı bir beslenme alışkanlığı, kemiklerin kalitesini artırarak ilerleyen yaşların sağlıklı kemiklerle karşılanmasını sağlar. Ayrıca sigara ve aşırı alkol alımından kaçınılmalı, kafein içeren kahve ve kolalı içecekler azaltılmalıdır. İdeal vücut ağırlığını koruyacak şekilde sağlıklı ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir.

Kişiye özel hazırlanmış düzenli bir egzersiz programı çok önemlidir. Duruş ve güçlendirme egzersizlerinin yanı sıra yürüyüş de çok iyi bir fiziksel aktivitedir. Uygun egzersiz programıyla kemik erimesine bağlı görülen duruş bozukluğu ve kamburluk oluşumu engellenir. Kaslar güçleneceği için gövde dengesi korunur ve böylece düşme riski azaltılır. Aynı zamanda eklemlerin esnekliği ve sağlamlığı da korunur, kalp ve solunum sisteminin dayanıklılığı artar. Ayrıca egzersiz stresi azaltır, ruhsal dengeyi geliştirir. Yürüyüş dahil tüm egzersizlerin şekli, süresi ve sıklığı mutlaka doktor tarafından belirlenmelidir. Kişiye uygun olmayan aşırı egzersiz, kas iskelet sistemini de kalp ve dolaşım sistemini de yorabilir ve kişiye zarar verebilir.

D vitamini, kemik sağlığı açısından çok önemli bir vitamindir. Bu sebeple gün içinde güneşli havadan yararlanmaya daha çok özen gösterilmelidir. Yeterli güneş alımı yoksa kan tahlilinde D vitamini düzeyine bakılır ve eksiklik düzeyine göre D vitamini takviyeleri kullanılabilir. D vitaminini fazla kullanmak da sakıncalıdır. Tüm ilaç, destek ve takviyeler mutlaka doktor önerisiyle kullanılmalıdır.

50 yaşın üzerindeki kişiler, Osteoporoz açısından risk taşıyan tüm bireyler, Menopoz sonrası tüm kadınlar osteoporoz gelişimi açısından takip edilmelidir. Hastalık ilerlemeden, ağrı ve kırıklara sebep olmadan tedavi edilmelidir.

Kemik erimesi, dünya nüfusunun yaşlanmasıyla giderek artan önemli bir sağlık problemidir. Osteoporoz ve osteoporoza bağlı kemik kırıkları hem kişilerin yaşam kalitesini etkiler hem de ülke ekonomisine yük olur. Bu nedenle çocukluk döneminden itibaren kemik sağlığı desteklenmeli, ilerleyen yaşlarda tüm bireyler osteoporoz gelişimi açısından takip edilmeli ve osteoporoz saptandığında ise uygun tedavi ve düzenli kontroller ihmal edilmemelidir.

Sağlık Rehberi

Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.

"
Osteoporoz (Kemik Erimesi) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi » Özel Levent Hastanesi

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi » Özel Levent Hastanesi

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Halk arasında kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz çoğunlukla yaşlanmaya bağlı olarak gelişen ve kemiklerin kırılgan bir yapıya dönüşmesine neden olan bir hastalıktır. 50 yaş ve üzeri her üç kadından birinde ve her beş erkekten birinde görüldüğü bilinmektedir.

Sağlıklı kemikler yüksek oranda kalsiyum içermektedir. Zamanla kemik yapısındaki kalsiyum miktarı yaşa bağlı olarak azalır. Bununla birlikte kemiklerin içinde boşluklar oluşur ve kemik yoğunluğunda azalma meydana gelir. Bu durum kemiklerin kırılmaya yatkın hale gelmesine sebep olur.

Özellikle beslenmede yetersizliklerin olması, yeterince kalsiyum ve D vitamini almamak, ilerleyen yaşlarda osteoporoz riskini de beraberinde getirmektedir. Osteoporozun görülme sıklığı kadınlarda erkeklere göre daha fazladır.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Belirtileri Nelerdir?

Kemik erimesinin en yaygın görülen belirtisi omurgada ve sırt bölgesinde meydana gelen ağrılardır. Kemiklerin zayıflaması ile birlikte bu bölgede mikro kırıklar oluşabilmekte bu kırıklar da ağrıya sebep olabilmektedir. Kemiklerde mikro düzeyde birçok kırık oluşur ve bu kırıklar vücut tarafından hızlıca onarılır. Osteoporoz varlığında ise bu onarımlar gerçekleşemez bu da mikro kırıkların ilerleyen dönemlerde makro kırıklara dönüşmesine sebep olur. Osteoporoz belirtilerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Mikro kırıklara bağlı olarak sırt bölgesinde ağrı Boy kısalması Kamburlaşma Kemiklerde basit hareketlerde bile kolayca kırılma ve çatlamaların oluşması

İleri seviye osteoporoz varlığında, kemiklerin kırılması hafif bir burkulma hatta öksürme ile bile gerçekleşmesi mümkün olabilmektedir. Yukarıdaki semptomlar osteoporozun ilerlediği vakalarda kendini göstermektedir. Bu bulgulardan sonra osteoporoz teşhis edilse dahi oluşan kemik hasarlarının düzeltilebilmesi çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Bu nedenle hem kadınların hem erkeklerin ilerleyen yaşlarda (özellikle kadınların menopoz sonrasında) kemik yoğunluğu ölçümü testi ile birlikte hekimin önereceği diğer tetkikleri yaptırmaları, hastalığın erken teşhis edilmesi açısından gereklidir. Ayrıca, sağlıklı beslenmeye özen gösterilmesi ve düzenli egzersiz yapılması da oldukça önemlidir.

Ostoeoporoz Nedenleri

Yaşın ilerlemesi ile birlikte kemik yapımı kemik yıkımına yetişemez hale gelmektedir. Yetersiz beslenme ve hareketsiz yaşam tarzı bu duruma eşlik ettiğinde osteoporoz (kemik erimesi) adı verilen tablo ortaya çıkmaktadır. Osteoporozun oluşmasında etkili olan risk faktörlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Yetersiz beslenme ve buna bağlı olarak kalsiyum, fosfor ve/veya D vitamini eksikliği Kadın olmak ve özellikle menopoza girmiş olmak İleri yaşta olmak Kalıtsal yatkınlık Hormonal problemlerin varlığı Adrenal bez hastalıkları Steroid içeren ilaçlar kullanmak Sigara ve alkol kullanmak Sedanter (hareketsiz) yaşam tarzı Menopozdan önce yumurtalıkların alınmış olması Osteoporoz Tanı Yöntemleri

Osteoporoz tanısı DEXAve QCT adı verilen kemik yoğunluğu ölçümü yöntemleri ile kolaylıkla koyulabilmektedir. Ölçüm işlemi ağrısızdır. Erken tanı için belirtilerin ortaya çıkması beklenmemelidir. 50 yaş ve üzeri erkeklerin ve menopoza girmiş olan kadınların belirli aralıklarla kemik yoğunluğu ölçümü yaptırması ve durumunu takip etmesi gerekmektedir.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Tedavisi

Osteoporoz tanısı konulduktan sonra eğer kırık yoksa koruyucu tedaviye başlanır. Koruyucu tedavide amaç kırıkların oluşmasını engellemek ve buna yönelik tedbirler almaktır. Öncelikle hasta daha aktif hale gelmesi ve egzersiz yapması için yönlendirilir. Kasların güçlenmesi ile birlikte kemiklerde kırık riski de düşmektedir. Bununla birlikte koruyucu ilaç tedavileri de uygulanabilmektedir. Ancak ilaç tedavisi ile birlikte yaşam tarzı değişikliklerinin de mutlaka yapılması gerekmektedir.

İleri seviye osteoporoz varlığında kırıkların ve kemik hasarlarının geri döndürülmesi mümkün olmayabilmektedir. Ancak bu kırıklara bağlı ağrıları azaltmaya yönelik ve kırıkların ilerlemesini önleyici birtakım tedavi yöntemleri uygulanabilmektedir. Korse tedavisi, kemik çimentosu, kemik içinin organik malzemelerle doldurulması gibi uygulamalar hastanın ihtiyacına göre hekim tarafından belirlenmektedir.

Osteoporozu Önlemek için Alınabilecek Tedbirler Düzenli egzersiz yapılmalı, ilgili kaslar güçlendirilmeli ve özelikle evde düşmeyi önleyici çevre düzenlemeleri yapılmalıdır. Dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir. Kalsiyumdan zengin beyaz peynir, süt, yoğurt, yumurta gibi gıdalar tüketilmelidir. D vitamini almak için uygun saatlerde güneşten faydalanmak gerekmektedir. İleri yaşlarda mutlaka gerekli tetkikler için kontrollere gidilmeli ve bu kontroller aksatılmamalıdır. "
Kemik Erimesi (Osteoporoz) Belirtileri, Tanı ve Tedavisi

Kemik Erimesi (Osteoporoz) Belirtileri, Tanı ve Tedavisi

Kemik Erimesi (Osteoporoz) Belirtileri, Tanı ve Tedavisi

Kemik erimesi belirtileri günlük yaşamda pek çok insanın hayatını etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Kemik erimesi (osteoporoz) denildiğinde akla gelen ilk şey genellikle ileri yaşlardaki bireylerde ortaya çıkan ve kemik yapısının zayıflamasına yol açan bir hastalık olduğudur. Ancak unutmamak gerekir ki osteoporoz her yaş grubunda insanları etkileyebilecek bir durumdur ve erken dönemde alınacak önlemler sayesinde risk faktörleri azaltılabilir. İlk adım ise kesinlikle bu konuda bilinçlenmek ve doğru bilgilere ulaşmaktır.

Osteoporoz Nedir?

“Osteoporoz nedir?” sorusu merak edenler için şu şekilde yanıtlanabilir:

Osteoporoz kemik yoğunluğunda azalma ve kırılma riskinin arttığı bir hastalıktır. Bu durum genellikle yaşlı bireylerde görülse de her yaş grubunda ortaya çıkabilir. Kemik erimesi olarak da adlandırılan osteoporoz kemiklerin zayıflamasına ve kırılmasına neden olur. Kırıklar özellikle kalça, omurga ve bilek bölgelerinde meydana gelir. Kemikler vücuttaki en sert dokulardan biridir ve iskelet sistemimizin temel yapı taşlarıdır. Normalde vücudumuz sürekli olarak yeni kemik üretirken eski olanları dökerek sağlıklı bir dengeyi korur. Ancak osteoporoz geliştiğinde bu denge bozulur ve kemik kaybı daha hızlı gerçekleşir. Bunun sonucunda kemikler daha ince ve zayıf hale gelir ve kolayca kırılabilir.

Osteoporoz Tipleri Nelerdir?

Kemik erimesi olarak da adlandırılan osteoporozun iki ana tipi bulunu: Primer osteoporoz ve sekonder osteoporoz. Bu türler kemik yoğunluğundaki azalmanın nedenleri ve etkileri açısından farklılık gösterir.

Primer osteoporoz daha yaygın olarak görülen bir kemik erimesi çeşididir ve genellikle yaşla ilişkilidir. Bu tip osteoporoz, menopoz sonrası kadınlarda östrojen hormonu eksikliği nedeniyle ortaya çıkabilir ve bu durum menopoz sonrası osteoporoz olarak da adlandırılır. Ayrıca yaşlanma sürecinde her iki cinsiyette de doğal olarak meydana gelen kemik kaybından dolayı ilerleyen yaşlardaki bireylerde de sıklıkla görülür. Yaşa bağlı osteoporoz olarak bilinen bu durum 70 yaş üzerindeki her üç kişiden birini etkileyebilir.

Sekonder osteoporoz ise başka bir hastalığa veya duruma bağlı olarak gelişen kemik yoğunluğu kaybıdır. Örneğin bazı ilaçlar (kortikosteroidler gibi) uzun süre kullanıldığında veya tiroit bezi bozuklukları ve böbrek hastalığı gibi kronik rahatsızlıklar nedeniyle kemik erimesine yol açabilir. Ayrıca beslenme yetersizlikleri ve hareketsiz yaşam tarzı gibi faktörler de sekonder osteoporoz riskini artırır. Her iki tip osteoporozun da ortak belirtileri arasında kemik kırıkları, duruş bozuklukları ve sırt ağrısı bulunur. Ancak her bireyde farklı nedenlere bağlı olarak görülebilir ve bu yüzden detaylı bir değerlendirme yapılması önemlidir.

Kemik Erimesi Kaç Yaşında Başlar?

Kemik erimesi, özellikle yaşlılık döneminde ortaya çıkan ve kemik yoğunluğunun azalmasıyla karakterize bir hastalıktır. Bu durum kişinin kırık riskini artırarak yaşam kalitesini düşürebilir. Peki bu hastalık kaç yaşında başlar?

Kemik erimesi ile ilgili olarak yapılan araştırmalar genellikle 30'lu yaşlardan itibaren kemik yoğunluğunda azalma olduğunu göstermekte. Ancak bu süreç herkes için farklı seyredebilir ve bazı faktörler nedeniyle daha erken başlayabilir. Özellikle menopoz dönemi sonrasında kemik erimesi belirtileri kadınlarda hızlanmakta. Ayrıca genetik yatkınlık, uygun olmayan beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam gibi faktörler de kemik erimesinin daha erken yaşlarda başlamasına yol açabilir.

Kemik Erimesi (Osteoporoz) Genellikle Kimlerde Görülür?

Kemik erimesi özellikle ileri yaş grubunda ve belli başlı risk faktörlerine sahip olan kişilerde görülen yaygın bir sağlık sorunudur. Bu durum herhangi bir yaşta ortaya çıkabilecek olsa da 50 yaş üzerindeki kadınlar en yüksek risk altındadır. Öte yandan 65 yaş üstündeki erkeklerde osteoporoz görülebilir.

Kemik Erimesi Neden Olur?

“Kemik erimesi neden olur?” sorusu da merak edilen konular arasında. İşte bu sorunun yanıtı:

Genetik faktörler, Hormonal dengesizlikler, Kortizon gibi bazı ilaçların kullanımı, Tiroid bezinin fazla çalışması, Yaş, Yaşam tarzı. (Sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi ve hareketsiz yaşam tarzı, yetersiz beslenme)

Yaş faktörü kemik yoğunluğu üzerinde doğrudan etkili olup yaş ilerledikçe kemik yoğunluğu azalma eğilimi gösterir. Bu durum özellikle menopoz sonrası kadınlarda daha belirgin hale gelir. Hormonal dengesizlikler de kemik erimesine yol açabilir. Özellikle kadınlarda menopoz döneminde östrojen hormonunda meydana gelen düşüş, kemik yoğunluğunu olumsuz yönde etkiler. Yaşam tarzına bağlı olarak da kemik erimesi sorunu yaşanabilir. Düşük kalsiyum ve D vitamini alımı, yetersiz egzersiz, sigara kullanımı ve aşırı alkol tüketimi gibi faktörler kemik sağlığını olumsuz yönde etkileyerek osteoporoz riskini arttırır. Bu nedenle sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyerek kemik erimesinin önüne geçmek mümkündür.

Osteoporoz Belirtileri Nelerdir?

Sırt ağrısı önemli kemik erimesi belirtileri arasındadır. Bu ağrı omurga kemiklerindeki zayıflama ve mikro kırıklar nedeniyle oluşabilir. Ağrının şiddeti ve süresi kişiden kişiye değişebilir. Bazı hastalar hafif bir rahatsızlık hissederken diğerleri şiddetli ve kronik ağrılardan muzdarip olabilir. Osteoporoz belirtileri arasında boy kısalması da bulunur. Omurga kemiklerindeki yavaş yavaş gelişen zayıflama ve çökmeler sonucu hastalar zaman içinde boyunda önemli ölçüde kayba uğrayabilir. Bu durum genellikle yaşlılıkla ilişkilendirilse de osteoporozlu bireylerde daha erken yaşlarda ve daha hızlı bir şekilde gerçekleşebilir.

Duruş bozuklukları da osteoporozun belirtileri arasındadır. Omurga kemiklerindeki zayıflama ve çökmeler hastaların duruşlarını etkileyebilir ve kambur bir görünüm oluşturabilir. Bu durum özellikle ileri yaşlarda daha belirgin hale gelir ve hastanın günlük yaşam kalitesini düşürebilir. Bunun yanında osteoporozlu bireylerde kırıklar daha sık meydana gelir. Kemik erimesi nedeniyle normalden daha az bir travma sonucu bile kolayca kırılabilirler. Özellikle kalça, omurga ve el bileği bölgelerindeki kırıklar osteoporozun tipik belirtilerindendir. Eğer bu belirtilerden herhangi birini yaşıyorsanız doktorunuza danışarak gerekli tetkikleri yaptırmanız önemlidir. Erken teşhis ve tedavi kemik erimesinin ilerlemesini yavaşlatarak yaşam kalitenizi artırmanıza yardımcı olacaktır.

Osteoporoz Önlenebilir mi? Kemik Erimesine Ne İyi Gelir?

“Kemik erimesine ne iyi gelir? Önlenebilir mi?” sorusu da sıklıkla merak edilir. Osteoporozun önlenebilmesi sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, dikkatli bir diyet ve gerekli tıbbi tedavilerin uygulanmasıyla mümkündür. Öncelikle osteoporoza yol açabilen bazı risk faktörlerinin farkında olmak önemlidir. Bu risk faktörlerinden bazılarını kontrol altına alarak kemik erimesini önlemede büyük bir adım atılabilir.

Osteoporozun önlenmesinde sağlıklı bir yaşam tarzının benimsenmesi büyük önem taşır. Sigara içmeyi bırakmak, alkol kullanımını sınırlandırmak, kemik yoğunluğunu korumada etkili yöntemlerdendir. Ayrıca düzenli egzersiz yaparak kasların güçlendirilmesi ve kemik yoğunluğunun arttırılması hedeflenmelidir. Özellikle ağırlık kaldırma veya direnç egzersizleri gibi yük bindiren aktiviteler tercih edilmelidir.

Diyetin dikkatlice planlanması da osteoporozu önlemenin temel bileşenlerindendir. Kalsiyum ve D vitamini açısından zengin besinler tüketmek kemik sağlığı için oldukça önemlidir. Süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler ve somon gibi balıklar kalsiyum kaynağı olarak değerlendirilebilirken güneş ışığı ve D vitamini takviyeleri ile de bu önemli vitamine erişim sağlanabilir.

Gerekli görüldüğünde doktor tavsiyesiyle hormon replasman tedavisi (HRT) veya özel osteoporoz ilaçları kullanılabilir. Bu tedaviler kemik kaybını azaltmaya yardımcı olarak osteoporozun daha ileri aşamalarını önlemeye amaçlı uygulanır. Ancak herhangi bir tıbbi tedaviye başlamadan önce doktorunuzla detaylı bir değerlendirme yapılmalıdır.

Osteoporoz Tanısı Nasıl Konur?

“Kemik erimesi nasıl geçer?” sorusuna verilecek yanıtlardan biri de tanı aşamasıdır. Osteoporoz tanısının konulması hastanın yaşam kalitesini ve tedavi sürecini büyük ölçüde etkileyen önemli bir adımdır. Bu süreçte doktorlar kemik yoğunluğunu ölçmek için genellikle DEXA (Dual Enerji X-Işını Absorpsiyometrisi) adı verilen bir yöntem kullanır. DEXA, vücudun belirli bölgelerindeki kemik mineral yoğunluğunu değerlendirmeye yardımcı olan düşük radyasyonlu bir X-ışını tekniğidir. Bu test sonuçları, T skoru ve Z skoru olarak ifade edilir.

T skoru hasta ile aynı cinsiyette ve ortalama kemik yoğunluğuna sahip sağlıklı genç yetişkinlerin ortalamasına göre değerlendirilir. Osteoporoz tanısı için T skoru -2.5 veya daha düşük olduğunda kabul edilir. Z skoru ise hasta ile aynı yaş ve cinsiyetteki kişilerin ortalaması ile karşılaştırılır.

Osteoporoz tanısında laboratuvar testleri de önem taşır. Kan ve idrar testleri ile kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz gibi kemik metabolizmasıyla ilgili maddelerin seviyeleri kontrol edilir. Ayrıca parathormon ve tiroid fonksiyon testleri de yapılabilir. Doktorlar ayrıca hasta hikayesi ve fizik muayene ile kemik erimesine neden olabilecek risk faktörlerini değerlendirir. Hasta hikâyesinde düşme eğilimi, kırık geçmişi, menopoz dönemi, hormon kullanımı ve ailevi özellikler gibi etkenler göz önünde bulundurulur. Osteoporoz tanısının konulmasının ardından tedavi sürecine başlanır. Tedavinin amacı kemik kaybını durdurmak veya azaltmak, kemik yoğunluğunu artırmak ve düşme riskini minimize ederek kırıkları önlemektir. Uygun ilaç tedavisi, egzersiz programları ve yaşam tarzı değişiklikleri ile bu amaçlar gerçekleştirilebilir. Osteoporoz tanısı alan hastaların düzenli doktor kontrolleri ile süreci yönetmeleri önemlidir.

Osteoporoz Nasıl Tedavi Edilir?

Osteoporoz taraması ve muayenenin ardından tedavi sürecine geçilir. Osteoporoz tedavisi hastalığın ilerlemesini durdurmak, kemik yoğunluğunu korumak ve artırmak, kemik kırıklarının önlenmesi ve ağrının hafifletilmesi amacını taşır. Tedavi sürecinde kullanılan yöntemler ve ilaçlar hastanın yaşına, cinsiyetine, genel sağlık durumuna ve osteoporozun şiddetine göre değişiklik gösterebilir. Ek olarak özellikle yaşlı hastalarda düşme riskini azaltacak önlemler almak önemlidir. Bu amaçla evdeki düşme tehlikesi yaratabilecek faktörlerin ortadan kaldırılması ve uygun ayakkabı seçimi gibi konulara dikkat etmek gereklidir. Osteoporoz tedavisi sürecinde doktorunuz tarafından düzenli kontroller yapılacaktır. Tedavi başarısını değerlendirmek için kemik mineral yoğunluğu testleri tekrarlanabilir ve gerekirse tedavi planında değişiklikler yapılabilir. Unutmayın ki erken tanı ve doğru bir tedavi süreci, osteoporozun neden olduğu sağlık sorunlarını büyük ölçüde azaltabilir.

Bilgi talep formunu doldurarak kemik erimesi tedavisi ile ilgili merak ettiklerinizi öğrenebilirsiniz.

Web ve Tıbbi Yayın Kurulu Güncellenme Tarihi: 05.04.2023 00:00 Yayınlanma Tarihi: 05.04.2023 00:00 Yorum Ekle

Alerjik öksürük çeşitli alerjenlerin etkisiyle oluşan bir öksürük t&u. 03 Şubat 2024

Yaygın olarak boğaz ağrısı olarak bilinen farenjit, farenks iltihabıdır ve boğaz ağrısına neden o. 01 Şubat 2024

Mide kanaması üst gastrointestinal sistem kanamalarının en yaygın türüdür ve tü. 01 Şubat 2024 KATEGORİLER Hastalıklar Tedavi Yöntemleri Sağlık Rehberi Tanı ve Testler Haberler Hafta Hafta Gebelik Sosyal Sorumluluk Projeleri TÜMÜ Bilgi Talep Formu

Bilgi almak için formu doldurun!

× Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Aydınlatma Metni

Bu aydınlatma metni 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na (“KVKK”), Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmelik, Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ ve ilgili mevzuata uygun bir biçimde veri sorumlusu sıfatıyla Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri tarafından hazırlanmıştır.

KİŞİSEL VERİLERİNİZ NASIL İŞLENMEKTEDİR?

I. HASTA KAYIT

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri’nde misafir olarak giriş yaptığınızda aşağıdaki verileriniz Hastane Bilgi Yönetim Sistemine (“HBYS”) kaydolmanız amacıyla misafir hizmetleri personelimiz tarafından “bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması” ve “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenmektedir:

· T.C. Kimlik Numarası

· Türk vatandaşı olmayanlar için pasaport numarası veya geçici T.C. Kimlik Numarası

· Doğum Yeri ve Tarihi

· Özel sağlık sigortası veya Sosyal Güvenlik Kurumu verileri

· Kimlik Kartı Taraması

Bu işlemler neticesinde tüm misafirlerimize birer “Hasta Numarası” ve “Protokol Numarası” atanmaktadır.

Tüm bu verilerin işlendiği HBYS üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumuna (“SGK”) ait Medula sistemine anlık olarak aktarım yapılmaktadır.

Ayrıca hasta kayıt işlemi esnasında misafirlerimizin HBYS kaydının sistem üzerinde tamamlanabilmesi ve aydınlatma metninin içeriğine istedikleri an ulaşabilmeleri adına hasta kayıt işlemi yaptıran ilgili kişi alıcılara SMS gönderilir. Gönderilen SMS içeriğinde KVKK ve 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“ETK”) kapsamında onay vermek isteyen misafirlerimiz için ayrı ayrı 1 adet tek kullanımlık onay kodu yer almaktadır. Onay kodlarının misafirlerimiz tarafından hasta kayıt işlemini gerçekleştiren misafir hizmetleri personelimize geri bildirimi halinde, KVKK ve ETK için gerekli açık rıza ve onayların verildiğine dair ilgili kişi alıcıya ait HBYS üzerinde kayıt oluşturulur. Verilen açık rıza ve onaylar, reddetme hakkı kullanılarak geri alınıncaya kadar geçerli olacaktır.

II. SAĞLIK HİZMETİ

Kayıt işlemi tamamlanan misafirlerimizin aşağıdaki verileri talep ettikleri sağlık hizmetin sunulması sırasında ve bu hizmetin doğası gereğince, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan sağlık personeli ve hekimlerimiz tarafından “tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi” hukuki sebebi başta olmak üzere 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu ile 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nda açıkça öngörülen haller ile 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği, Sağlık Uygulama Tebliği ve Hasta Hakları Yönetmeliği ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na dayanarak işlenecek ve HBYS’ye kaydedilecektir:

· Sağlık Verileri (Tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetleri sonucu elde edilen ve bunlarla sınırlı olmamak üzere)Tüm bu veriler T.C. Sağlık Bakanlığına (“Bakanlık”) bağlı E-Nabız sistemine anlık olarak aktarılmaktadır.

III. HASTA ÇIKIŞ

Misafirlerimizin tıbbi hizmetleri tamamlandıktan sonra ilgili sigortalılık durumuna göre misafirlerimizden tıbbi hizmet bedelinin alınması ve fatura düzenlenmesi amacıyla ve “bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması” ve “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak aşağıdaki verileri işlenmektedir:

· Banka Hesap Bilgileri

· Kredi Kartı Numarası

IV. DİĞER HİZMETLER

a. ÇAĞRI MERKEZİ VE SANTRAL

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri çağrı merkezlerini randevu taleplerinizin oluşturulması, bilgi taleplerinizin cevaplanması ve/veya herhangi bir başka talebinizin alınması amacıyla aşağıdaki kişisel verileriniz “bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması” ve “ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenir:

· T.C. Kimlik Numarası

· Telefon Görüşmesi Ses Kaydı

b. HASTA HAKLARI MERKEZİ

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri bünyesindeki hastanelerimizin herhangi birinde misafirimiz olarak Hasta Hakları Yönetmeliği kapsamındaki haklarınızdan herhangi birini kullanmak isterseniz aşağıdaki kişisel verileriniz, ilgili birimimiz tarafından talep ve şikayetlerinizin sonuçlandırması amacıyla “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenecektir:

· T.C. Kimlik Numarası

c. MİSAFİR MEMNUNİYETİ

Hasta çıkış işlemleri sırasında ve sadece ilgili kişinin KVKK ve ETK kapsamında onayı bulunması halinde, sunulan sağlık hizmetlerini kalitesinin arttırılması ve misafir deneyiminin ölçülmesi müşteri memnuniyeti anketi link halinde misafirlerimizin HBYS kaydına esas cep telefonu numaralarına SMS yoluyla iletilir. Bu anket linki açıldığında çıkan misafir memnuniyeti anketinde memnuniyeti ölçmek adına sorular bulunmaktadır. Burada verilen yanıtlar Hasta Hakları birimine otomatik olarak aktarılır, birim sadece KVKK ve ETK kapsamında onayları bulunan misafirlerimizi geri arayarak iletişime geçilir. Bu sürecin haricinde, hastanın, kurum web siteleri üzerinden, çeşitli sosyal mecralardan, ya da şikâyet web sitelerinden şikâyet kaydı açması durumunda, şikayetin çözümlenebilmesi ya da cevap verilebilmesi için iletişime geçilir.

d. HASTANE KAPALI DEVRE (CCTV) KAMERA SİSTEMİ VE AMELİYATHANE VR KAMERA SİSTEMİ

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri’nde kapalı devre kamera sistemi ile izleme ve kayıt yapılmaktadır. Bu süreçte hastaneleri ziyaret eden tüm ziyaretçilerimizin fiziksel mekân güvenliği ile görsel ve işitsel kayıtları veri sorumlusu operasyonlarının güvenliğinin temini ile ziyaretçi kayıtlarının oluşturulması ve takibi amacıyla “İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak otomatik olarak işlenecektir.

Ayrıca, Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri bünyesindeki hastanelerde bulunan ameliyathaneler içerisinde gerçekleştirilen ameliyatlara ilişkin görüntü kayıtları sağlık çalışanlarının güvenliğinin sağlanması amacıyla Bakanlık tarafından yayınlanmış 14.05.2012 tarih ve 2012/23 sayılı Genelge kapsamında “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenecektir.

e. OTOPARK VE VALE HİZMETLERİ

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri’ nde otopark ve vale hizmetleri bulunmaktadır. Hastanelerimizi otomobil ile ziyaret eden ziyaretçilerimizin bu hizmetlerden yararlanmak istemesi halinde araç marka/model ve araç plakası verileri veri sorumlusu operasyonlarının güvenliğinin temini ile ziyaretçi kayıtlarının oluşturulması ve takibi amacıyla “İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hukuki sebebine dayanarak işlenecektir.

f. İNTERNET SİTELERİ VE MOBİL UYGULAMALAR

Özel Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri için ziyarete açık olan internet sitesinde e-randevu alınması imkânı bulunmaktadır. Bu internet siteleri üzerinden e-randevu alabilmek için ilk adımda Muayene olunmak istenilen Hastanemiz seçilmeli , ardından yine muayene olunmak istenilen bölüm ve hekim seçilmeli ikinci aşamada ilgili kişinin Adını soyadını, cep telefonu bilgisini ve e posta adresini girmesi gerekmektedir. Ardından randevu talebiniz alınmış olunacaktır. Alınan e-randevunun ardından çağrı merkezimiz tarafından aranılacak ve randevunuz teyit edilecektir.

İlgili kişiler internet sitelerinden görüntülü görüşme randevusu da alabilirler. Randevu alma süreci e-randevu ile aynı olup, görüntülü görüşme randevusunun gerçekleşmesi sırasında görsel ve işitsel verileriniz, görüntülü danışmanlık hizmetinin uçtan uca şifrelenmiş şekilde platform hizmeti sunma teknik altyapısına sahip yurtiçi ve/veya yurtdışındaki veri işleyen hizmet sağlayıcılar vasıtasıyla, sadece ilgili kişilerin açık rızasının alınması suretiyle işlenmektedir.

İnternet sitelerinde “E ŞİKAYET” başlıklı misafir talep ve şikayetlerinin alındığı sayfada, isim soyisminiz,email adresi, içeriği sizin tarafınızdan belirlenecek mesajınız ile şikâyet, öneri ve teşekkürlerinizi kurumumuza iletebilirsiniz. Bu verileriniz hasta hakları merkezi ve misafir memnuniyeti süreçlerinde işlenecektir.

g. BİLGİLENDİRME FAALİYETLERİ

Sadece KVKK ve ETK kapsamında onay vermiş olan misafirlerimiz ile ve Özel Hastaneler Yönetmeliği gereğince sadece bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri ile sınırlı olmak üzere SMS, e-posta vb. ticari elektronik iletiler şeklinde sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikteki bilgilendirme ve tanıtımlar yapılmaktadır. Alıcılar, iletileri almak istemedikleri durumda ileti içeriğindeki reddetme haklarını kullanabilirler. Onay, reddetme hakkı kullanılıncaya kadar geçerlidir.

Bazı misafirlerimizin ise fotoğraf ve/veya video gibi görsel ve işitsel kayıtları Büyük Anadolu hastanelerimizde tanıtım faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla sadece ilgili kişilerin açık rızasının alınması suretiyle işlenmektedir. İlgili kişiler bu konuda verdikleri açık rızalarını diledikleri zaman geri alabilirler.

KİŞİSEL VERİLERİNİZ NASIL AKTARILMAKTADIR?

-SAĞLIK HİZMETİ

Yukarıda sayılan kişisel verileriniz Bakanlık, İl ve İlçe Sağlık Müdürlükleri, Halk Sağlığı Merkezleri ve Bakanlığa bağlı sair birimler başta olmak ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere yetkili makamlar tarafından görevlendirilen kişiler tarafından ya da kurulan Medula, E-Nabız ve benzeri otomatik sistemler kapsamında yetkili kurum ve kuruluşlara bildirim ve/veya raporlama yükümlülüğümüz kapsamında, tıbbi teşhis ve tedavi için iş birliği içerisinde olduğumuz yurtiçi ve yurtdışındaki laboratuvarlar, ambulans, tıbbi cihaz ve sağlık hizmeti sunan kurumlara, tüm hastanelerimiz tarafından kullanılan ortak HBYS üzerinden bağlı ortaklıklarımız ve/veya iştiraklerimiz ve/veya grup şirketlerimize, SGK tabiiyetindeki hastalar için SGK’ya, özel sigortanızı kullanmanız halinde üyesi olduğunuz sigorta şirketinize, faturalandırmanızın çalıştığınız kuruma yapılacak olması durumunda kurumunuza, sevk edilmeniz gerektiğinde ilgili sağlık kuruluşuna, yurtdışında bulunan bir hekimden ikinci görüş talep etmeniz halinde yurtdışındaki ilgili sağlık kuruluşuna, ve yetki vermiş olduğunuz kanuni temsilcilere sağlık hizmetlerinin sunulması amacıyla ve “kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi” hukuki sebebine dayanarak aktarılacaktır.

-ÜÇÜNCÜ KİŞİLERDEN ALINAN HİZMETLER

Taşeronlarımız, iş ortaklarımız, çalışmakta olduğumuz avukatlar, danışmanlar, denetçiler de dâhil olmak üzere danışmanlık aldığımız, yetki verdiğimiz kanuni temsilciler ve üçüncü kişilere, faaliyetlerimizi yürütmek üzere sözleşmesel olarak hizmet aldığımız, işbirliği yaptığımız, yurt içi/yurt dışı kuruluşlar ve diğer üçüncü kişiler ve kanuni temsilcileri ile sadece alınan hizmet ile bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olarak ve hizmet süresince KVKK’nın gereği olan tüm teknik ve idari tedbirleri alacaklarına dair taahhütnamelerin alınması ön koşuluyla aktarılacaktır.

c. TAMAMLAYICI SİGORTA HİZMETİ

Büyük Anadolu Hastaneleri nde SGK kapsamında bulunan misafirlere sunulan özel sağlık hizmetleri ile ilgili olarak ve bu kapsamında, tamamlayıcı sağlık sigortasından yararlanma amacıyla buna ilişkin alınan sözlü rızalarına dayanarak, ilgili kişiye ait isim soyisim ve cep telefonu numarası bilgisi tıbbi teşhis ve tedavinin sunulması için işlenmiş tüm kişisel sağlık verileri sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaç ve hukuki sebebine dayanarak, iş birliği sözleşmesi yapılmış danışman ve sigorta brokerlik şirketine aktarılır. Aktarım sonrası süreç ilgili danışman ve sigorta şirketi tarafından bizzat yürütülmektedir.

d. ÇAĞRI MERKEZİ HİZMETİ

Büyük Anadolu Hastaneleri tarafından üçüncü kişilerden veri işleyen hizmet sağlayıcısı sıfatıyla çağrı merkezi, ses trafiği hizmeti alınmaktadır. Bu hizmetin sunulması öncesinde, sadece KVKK ve ETK kapsamında onay (açık rıza) vermiş olan misafirlerimize ait iletişim bilgileri ile sınırlı olmak üzere, ilgili çağrı merkezinin erişimine imkân tanınmaktadır.

e. İŞBİRLİĞİ İÇERİSİNDE OLDUĞUMUZ EĞİTİM/ÖĞRETİM KURUMLARI

Büyük Anadolu hastanemiz ile işbirliği içinde olan eğitim/öğretim kurumlarına eğitim ve araştırma faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla “İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” ve “kişisel verileriniz kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi” hukuki sebebine dayanarak kişisel verileriniz aktarılmaktadır.

İLGİLİ KİŞİ OLARAK HAKLARINIZ NELERDİR?

KVKK’nın ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11’inci maddesi kapsamındaki,

1-Kişisel verilerinin işlenip işlenmediğini öğrenme,

2-Kişisel verileri işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,

3-Kişisel verilerinin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,

4-Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,

5-Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme,

6-Kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme,

7-Kişisel verilerin düzeltilmesi, silinmesi veya yok edilmesine ilişkin işlemlerin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,

8-İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme,

9-Kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğraması hâlinde zararın giderilmesini talep etme,

Bu aydınlatma metni 12.03.2021 tarihinde güncellenmiş olup, Büyük Anadolu hastanemize tarafından internet siteleri ve diğer sair yöntemlerle ilgili kişilerin erişimine sunulmuştur.

"
Kemik Erimesi (Osteoporoz) Belirtileri, Tanı ve Tedavisi | Kolan Hospital

Kemik Erimesi (Osteoporoz) Belirtileri, Tanı ve Tedavisi | Kolan Hospital

Osteoporoz: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Anasayfa Sağlık Rehberi Kemik Erimesi (Osteoporoz) Belirtileri, Tanı ve Tedavisi Kemik Erimesi (Osteoporoz) Belirtileri, Tanı ve Tedavisi Güncellenme Tarihi: 18 Ağustos 2021 Kolan Sağlık

İÇİNDEKİLER KEMİK ERİMESİNDE (OSTEOPOROZ) RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR? OSTEOPOROZUN ETKİLERİ VE BELİRTİLERİ
KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) TANI VE TEDAVİSİ
(OSTEOPOROZ) KEMİK ERİMESİNDE YAPILMASI GEREKEN EGZERSİZLER

Gözeli kemik (Osteo: kemik - Poroz: gözeli) anlamına gelen osteoporoz yeryüzünde en sık görülen kemik hastalığıdır. "kemik içinde çok az kemik " yada "kemiğin deliklenmesi" şeklinde tarif edilebilir.

Kemik kitlesinin azalması mikrominamisinin bozulması kemilk kırılganlığının ve olasılığının artması ile karakterize bir durumdur. Önemli bir mortalite (ölüm), morbidite (hastalık) sebebidir ve ciddi ekonomik kayba neden olmaktadır.

İnsanda kemik yapımının ve kemik kitlesinin zirveye ulaştığı yaş (20-30)'dur. Kemik yapımı azalması ve kemik kaybının artması 40 yaşından sonra başlamakta kadınlarda menopoz sonrası, erkeklerde 70 yaşından sonra artmaktadır.

Daha sonraki yıllarda kayıp hızı azalmakla birlikte bu durum yaşam boyu devam etmektedir. Kırık riskini arttıran ostoporozdan korunmak için risk faktörlerinin iyi bilinmesi hastalığın erken döneminde tanınması ve tedavisinin başlaması esas amaç olmalıdır.

KEMİK ERİMESİNDE (OSTEOPOROZ) RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR? Yaş: 40 yaşından sonra kemik kitlesinde kayıp başlar. Cins: Kadınlarda özelikle menopoz sonrasında kemik kaybı hızlanır. Irk: Beyaz ve sarı ırkta daha fazla görülür. Üreme: Geç menarş (ilk adet yaşının büyük olması), erken menopoz, cerrahi menopoz (yumurtalıkların operasyon ile erken alınması), 6 aydan uzun süren amenorel (adet görememe), kısa doğurganlık sürmesi, çok doğum yapma sürmesi, uzun emzirme süresi ve doğum kontrol ilacı kullanımı. Genetik: Yakınlarında özelikle osteporoza bağlı kemik kırığı öyküsü İmmobilizasyon: Uzun süreli yatak istirahati, sedanter yaşam astrenotlar ve kemiğe binen yükü azaltan diğer durumlar (düzenli egzersiz alışkanlığının olmaması gibi) Kötü Alışkanlıklar: Sigara, alkol, kahve Beslenme: Düşük kalsiyum içeren gıdalarda beslenmek az güneş ışığına maruz kalmak (D vitamini eksikliği) İlaçlar: Steroidler (kortizon), hepanın, antikonvülzan (sara) ilaçlar, hepanın, guatr ilaçları Diğer Hastalılar: Troid hastalıkları (hipertroidi), diabetes mellitus (özelikle Tip), romatizmal hastalıklar (özellikle romatoid artrit), Cusling hastalığı, hiperparatiroidi hipo gonadizm, osteogenezis imperfekte, malanbsorbsiyon sendromları Düşük Ağırlık: Minyon yapı ve zayıflık Daha önce kırık geçirmiş olmak (Örnek: kol kırığı gibi) OSTEOPOROZUN ETKİLERİ VE BELİRTİLERİ

Klinik belirtiler ve komplikasyonların oluşmasından önce uzun süreli şikayetsiz dönme olabilir. Bu dönemde tesadüfen taramalar sırasında ortaya çıkarılabilir. Başlıca klinik belirtileri ağrı (omurga kırıklarına bağlı, bel-sırt ağrısı gibi), deformite kamburluk, bel ve boyun çukurluğunun artması) boyda kısalma, karın bombeliğinin artması ve fraktür (kalça, omurga, el bileği ve diğer kırıklar) oluşumudur.

Osteoporoz tanısında kemik mineral yoğunluğunun dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) ile ölçümü esas ve altın standarttır. Ayrıca kemik yapının ve yıkımının, biyokimyasal belirteçleri tanı ve tedavisinin takibinde kullanılır.

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) TANI VE TEDAVİSİ

Osteoporozda tedavinin amacı, kırıkların önlenmesi, kemik mineral yoğunluğundaki azalmanın durdurulması ve iyileştirilmesi, varsa kırık ve iskelet deformitelerinin iyileştirilmesi ve yaşam kalitesinin arttırılmasıdır.

Osteoporozda değişik medikal tedaviler uygulanabilmektedir. Bu ilaçlar temel olarak kemik yapımını arttıran veya kemik yıkımını azaltan ilaçlardır.

(Kalsiyum ve D vitamini ve aktif metabolitleri, ostrojen, kalsutenin, bifosfanatlar, anabolik steroidler, testesteron, parathormon, florid, stronsiyum tuzları, ipriflaven, tiazid diüretikleri, büyüme hormonu, insülin benzeri büyüme faktörü gibi). Uygulanacak tedavide risk faktörlerinin belirlenmesi, hastanın yaşı, cinsiyeti, genel sağlık durumu, yaşam şekli ve ihtiyaçları gibi pek çok faktör önemlidir. Hangi ilaç kullanılıyorsa kullanılsın tedavide kalsiyum ve D vitamini olmalıdır.

Kalsiyum osteoporozun önlenmesinde ve tedavisinde kullanılan en önemli elementtir. Pozitif kalsiyum dengesine ulaşabilmek için erkeklerde ve premenopozal kadınlarda günde 1000 mg elementler kalsiyum alınması gerekmektedir. Post menopazal dönemde ihtiyaç günde 1500 mg'a çıkmaktadır.

D-Vitamini ve aktif metabolitlerinin temel etkisi kalsiyumun barsaklardan emilimini ve kana geçisini arttırmak, parathormon seviyesini arttırarak kemik yıkımını azaltmak, kalsiyumun böbreklerden atılımını azaltmak ve kemiğe yerleşmesini sağlamaktadır.

Kalsiyum emilimini sağlamak için önerilen doz 400-800 ü/gün, aktif metabolitleri için 0,5-1 mıknegram/gündür.

(OSTEOPOROZ) KEMİK ERİMESİNDE YAPILMASI GEREKEN EGZERSİZLER

Fiziksel aktivitedede ve egzersiz donuk kemik kitlesinin sağlanması ve korunması, kondüsyon, esneklik ve güç artışı sağlanarak düşmelerin engellenmesi ve kırıkların önlenmesi açısından önemlidir. Omurganın kassal desteğini arttıran ve düzelten egzersizler, bel- sırt kaslarını güçlendirici egzersizlerin yapılmasıdır.

Kardiyovasküler sistemin korunması kondüsyonun sağlanması, esneklik ve kas gücünün geliştirilmesi için yüzme ve su içi egzersizler, kemik kitlesinin korunması ve arttırılması için yük verici egzersizler (yürüme, koşma, merdiven çıkma) önerilmektedir.

Osteoporozdan korunma ve tedavide mümkün olan risk faktörlerinin azaltılması ve uzaklaştırılması, iskelet büyümesi sırasında başlayan uygun beslenme, egzersiz ve fiziksel aktivite gerekli medikal desteğin sağlanması düşmelerin engellenmesi yer almaktadır.

"
Kalp Hastalıkları ve Korunma Yolları Nelerdir?

Kalp Hastalıkları ve Korunma Yolları Nelerdir?

Kalp Hastalıkları ve Korunma Yolları Nelerdir?

Kalp ve damar hastalıkları, dünyanın dört bir tarafında yaşanan ölümlerin en büyük sebeplerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Biraz daha derine inecek olursak, kalp ve damar hastalıkları, dünya genelinde her yıl neredeyse 20 milyon insanın hayatını kaybetmesine yol açarken, bu sayı Türkiye sınırları içerisinde neredeyse 200 bin kişiyi bulmaktadır. Bu nedenle kalp hastalıkları ve korunma yolları , herkesin bilinçli olması gereken önemli bir toplumsal sorun haline gelmiştir.

Kalp ve Vücudumuzdaki İşlevi

Kanı dokulara dağıtma görevini üstlenen ve çoğunlukla kas ve bağ dokusundan oluşan kalp, vücudun ihtiyaç duyduğu oksijen ve besin maddelerini sağlar. Kalp bu görevi yerine getiremediği takdirde, direkt olarak kalp ve diğer organlarda hasar meydana gelebilir. Yumruk büyüklüğünde bir organ olarak göğüs kemiğinin arkasında ve biraz sol yanında yer alan kalp, üç temel yapının uyumu sayesinde çalışır. Bu üç temel yapıyı şu şekilde sıralayabiliriz:

Koroner Arterler: Kalp kasına oksijen bakımından zengin kanı taşıyan ve kalp yüzeyi boyunca yayılan damarlardır. Kardiyovasküler Sistem: Kanı, arterler ve damarlar aracılığıyla tüm vücuda pompalama görevini üstlenir. Sinir Ağı: Kalbimizin gevşeme ve kasılmasını sinyaller aracılığıyla yönetir.

Kalpte oluşacak herhangi bir sıkıntı diğer organlara da zarar verebileceği için, kalp sağlığına bir hayli özen göstermek gerekir. Ayrıca kalp hastalıkları ve korunma yollarına dair mümkün olduğu kadar farkındalık sahibi olmak zaruridir. Zira bu sayede, hayati tehlikeye yol açabilecek kalp hastalıklarından korunabilir duruma gelebiliriz. Bunun önemini

Kalp Hastalıkları Nelerdir?

Kalpte ortaya çıkan ve kalbe tesir eden herhangi bir sıkıntıyı ifade etmek için kalp hastalıkları kavramı kullanılır. Kalp hastalıkları arasında kan damar hastalıkları (koroner arter hastalığı gibi), kalp ritim bozukluğu (aritmi) ve doğumla birlikte gelen kalp kusurlarını sayabiliriz. Biraz daha detaya inecek olursak, kalp hastalıklarını genel manada şu şekilde sıralayabiliriz:

Doğuştan gelen kalp hastalığı, Koroner arter hastalığı, Kalp ritminin bozukluğu ile ortaya çıkan kalp hastalıkları, Dilate kardiyomiyopati (Kalp karıncıklarının genişlemesi), Miyokard enfarktüsü (Kalbin kas tabakasının oksijensiz kalması olarak tanımlanabilir), Kalp yetmezliği. Kalp Hastalıklarının Sınıflandırılması

Kalp hastalıkları, hastalığın altında yatan sebeplere göre belirli kategorilere ayrılır. Bunları ise şu şekilde sıralayabiliriz:

Kalp damarlarında meydana gelen kireçlenme ve tıkanma sonucu ortaya çıkan aterosklerotik kalp hastalıkları (hipertansiyon, diyabet gibi hastalıklar) Kalbin çalışma uyumundaki temel yapılardan biri olan sinir ağındaki iletim bozukluklarından dolayı ortaya çıkan kalp ritim bozuklukları (Aritmiler), Yeni doğanlarda sıkça görülebilen atar ve toplardamar yerleşim yerlerinde meydana gelen hasarlar veya kalp kapak deliği gibi kusurlar sonucu ortaya çıkan doğumla birlikte gelen (konjenital) kalp hastalıkları, Zayıf kalp kaslarının yol açtığı dilate kardiyomiyopati gibi kalp kası sorunları da ayrı bir grubu oluşturur. Kalpte meydana gelen enfeksiyonlar (Endokardit gibi) Mitral kapak darlığı veya yetmezliği gibi kalpte ve kalpten çıkan ve giren ana damarların kapaklarındaki darlık veya yetmezlikler kalp kapak hastalıkları olarak bilinir.

Bunların haricinde kalp hastalıklarını tetikleyen birçok faktör mevcuttur. Bilhassa yaşam tarzınız, kalp hastalıklarının ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır.

İskemik Kalp Hastalığı (Kalp Damar Tıkanıklığı) Nedir?

İskemik kalp hastalığı, kalp kasını besleyen koroner damarlarda (en az bir damarda olmak üzere) daralma veya tam tıkanma meydana gelmesi sonucu oluşan hastalıktır. Bu daralma veya tam tıkanma sonucunda kalp kasına gerekli olan oksijen ve besinler dokulara ulaşamaz. Bazen hiçbir belirti göstermeyen iskemik kalp hastalığı, bazen de göğüs ağrısı, bayılma ve çabuk yorulma gibi belirtilerle kendini gösterebilir.

İskemik kalp hastalığının ortaya çıkmasında tütün kullanımı, ilerleyen yaş, genetik yatkınlık, yüksek tansiyon, diyabet ve obezite gibi faktörler etkili rol oynamaktadır. Bu tetikleyicilerin miktarı arttığı sürece, hastalığın ortaya çıkma olasılığı da buna paralel olarak artar.

Kalp Krizi Nedir?

Kalp damarının birden tıkanmasıyla ortaya çıkan kalp krizi, göğüste yanma, baskı ve sıkışma hissiyle kendini gösterebilir. Çeneye ve kollara doğru yayılan bu belirtileri, bulantı ve kusmaya eşlik eden soğuk terleme takip eder. 30 dakikayı aşkın bir süre devam edebilen şikâyetler, hasta için hayati tehlike arz etmektedir. Bu nedenle, vakit kaybetmeden bir hastaneye başvurulması gerekmektedir. Kalp krizi, kalp hastalıklarına bağlı ölüm sebepleri arasında en yaygın görülen ölüm sebebidir.

Tansiyon Nedir?

Kan basıncı olarak da bilinen tansiyon, kanın atardamar duvarına yaptığı basınçtır. Çoğunlukla genetikten ötürü ortaya çıkan tansiyon hastalığı, yaşam tarzına bağlı olarak daha erken veya daha geç bir zamanda kendini gösterebilir.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedir?

Şayet kan basıncı 140/90 mmHg ve üzerinde ise bu durum hipertansiyon (yüksek tansiyon) olarak nitelendirilmektedir. Hipertansiyon, genellikle belirti göstermeden ilerlemektedir.

Düşük Tansiyon (Hipotansiyon) Nedir?

Düşük tansiyon olarak bilinen hipotansiyon, kan basıncının büyük tansiyon için 90 mmHg, küçük için ise 60 mmHg altında olma durumudur. Hipotansiyon, genellikle gençlerde ve menopoz öncesi kadınlarda görülebiliyor.

Kalp Hastalıklarının Nedenleri Nelerdir?

Kalp hastalıkları ve korunma yolları konusunda çok daha dikkatli hareket edebilmek için, kalp hastalıklarına yol açan nedenleri bilmek ve buna göre yaşam tarzınızı düzene sokmak gerekir. Kalp hastalıklarına yol açan pek çok sebep vardır. Kalp hastalıklarına zemin hazırlayan bu sebepleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

Sigara kullanmak, Beslenme düzeninde paketlenmiş hazır gıdalara yer vermek, Yaşın da ilerlemesiyle birlikte hareketsiz kalmak, Aşırı kilo ve obezite, Yüksek tansiyon ve kolesterol kontrol altına alınmadığı takdirde, kalp zaman içinde zarar görür ve bu da kalp hastalıklarına zemin hazırlar.

Bunların haricinde, gebelik dönemindeki kadınların kan basıncında ani artışlara yol açan preeklampsi hastalığı da kalp hastalıklarına sebep olabilir.

Kalp Hastalıklarının Belirtileri Nelerdir?

Hastalığa göre belirtilerinde değişiklik görülen kalp hastalıkları, kadınlar ve erkeklerde farklı belirtilerle kendini gösterebilir. Fakat yine de, genel olarak ortak sayılabilecek belirtiler mevcuttur. Bu belirtiler, süreklilik göstermekle beraber kendiliğinden iyileşmez. Kalp hastalıkların kadın ve erkeklerde ortak olarak görülebilen en yaygın belirtileri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

Göğüs ağrısı, Göğüs sıkışması, Çarpıntı, Göğüs basıncı ve göğüste rahatsızlık hissiyatı, Kalpteki kan damarlarının sertleşmesi veya daralmasına bağlı olarak bacak ve kollarda ağrı, uyuşukluk ya da halsizlik gelişmesi, Aniden ortaya çıkan nefes darlığı, Boyun, çene, boğaz, üst karın ya sırt bölgelerinde meydana gelen ağrı, Baş dönmesi ve bayılma, Soluk gri ya da mavi ten rengi, Kalp sanki yerinden çıkacakmış gibi atabilir yahut hissedilemeyecek kadar yavaş atabilir, Ateş, Kuru ve sürekli bir şekilde öksürük, Bacak, karın ve göz çevresinin şişmesi, Deride ve ciltte görülen döküntüler. Kadınlarda Kalp Hastalıkları Belirtileri Nelerdir?

Kalp hastalıkları, özellikle de kadınları daha fazla etkilemektedir. Kadınlarda daha sık görülen yüksek tansiyon ve romatizmal hastalıklar kontrol altına alınmadığı takdirde, kalbe zarar vererek kalp hastalıklarına davetiye çıkarır. Erkeklerde göğüs ağrısı, kadınlara nazaran daha belirgindir. Bununla birlikte, kadınlarda göğüs ağrısı daha çok nefes darlığı ya da yorgunluk olarak hissedilir. Bunların yanı sıra, kalp hastalıkları söz konusu olduğunda kadınları daha çok etkileyen diğer belirtileri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

Aşırı derecede halsizlik, Boyun, çene ya da kolu etkileyen ağrı, Mide bulantısı. Kalp Hastalığı Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tıpkı belirtilerde olduğu gibi, kalp hastalıklarına dair uygulanacak tedavi planlaması da hastalığa göre farklılık gösterir. Örneğin, söz konusu hastalık kalp enfeksiyonu olduğu takdirde uygulanacak yöntem, antibiyotik tedavisidir.

Kalp hastalıkları tedavisinde uygulanan genel tedavilerden biri ilaç tedavisi olsa da, ilk etapta çoğunlukla yaşam tarzı değişikliği önerilir. Hastanın gündelik hayattaki rutinlerinin değiştirilmesiyle kalp hastalığının tedavi edilmesi hedeflenir. Bu aşamada içeriğinde düşük sodyum barındıran ve az yağlı besinleri tüketmeye bilhassa özen gösterilmelidir. Zira içeriğinde yüksek sodyum ve doymuş yağ bulunan besinler kalp damarlarında tıkanmaya yol açabilir. Bu önerilerin yanı sıra, kalp sağlığını koruyabilmek için her gün 30 dakika egzersiz de tavsiye edilir. Düzenli bir şekilde yapılan egzersiz, sağlıklı kalp damarları ve düzenli ritim anlamına gelir. Bununla birlikte, sigara ve alkol tüketimini bırakmak da tedavi süreci kapsamında yapılması gereken yaşam tarzı değişikliklerindendir.

Kişinin uyguladığı yaşam tarzı değişiklikleri yeterli gelmediği takdirde, kalp hastalığına bağlı olarak ilaç tedavisi devreye girer. Kalp hastalığı ilaç tedavisine de yanıt vermezse, son çare olarak cerrahi tedavilere başvurulur. Yapılacak cerrahi uygulamalar, kalp hastalığına ve kalbin gördüğü zarara bağlı olarak değişkenlik gösterir.

Kalp Hastalıklarından Nasıl Korunuruz?

Kalp hastalıklarını yeterince tanıdık. Şimdi, asıl konuya yani kalp hastalıklarından nasıl korunacağımıza gelelim. Kalp hastalıklarından korunma yollarını arayan bireylerin uyması gereken belli başlı noktalar vardır. Şayet kalp hastalıkları ve korunma yolları konusunda doğru bir yol haritası arıyorsanız, şu tavsiyelere kulak vermenizde fayda var:

Kalp Hastalıklarından Korunma Yolları

Sağlıklı beslenmeye özen gösterin: Sağlıksız bir beslenme düzeni, kalp damar hastalıklarına zemin hazırlar. Örneğin, kolesterolünüzü uygun seviyeye düşürerek kalp hastalıklarından korunabilirsiniz. Kolesterolü düşürmek için iç yağı, tereyağı gibi hayvansal kaynaklı yağlardan imtina edin. Bunun yerine Ayçiçek yağı, zeytinyağı ve soya gibi bitkisel yağları tüketebilirsiniz. Ayrıca taze meyve, sebze, balık ve lifli gıdalar tüketmemeye özen gösterin. Bunların haricinde, tatlı ihtiyacı duyduğunuzda ağır hamur tatlılarından uzak durun. Günlük tuz alımını ise oldukça kısıtlı tutun, günlük tuz tüketimini en fazla 5 gramda tutun. Son olarak, kaçınmanız gereken besinleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

Sakatatlar, Paketlenmiş hazır gıdalar, Tam yağlı etler, salam, sucuk, pastırma, sosis, Yağlı gıdalar (kaymak, krema, mayonez, çikolata ve yağlı soslar), Yağda kızartma ve kavurmalar, Alkol, Hazır meyve suları, Tereyağı, kuyruk yağı, margarin yağı ve içyağı gibi hayvansal kaynaklı yağlar.

Tansiyonunuzu kontrol altında tutun: Yüksek tansiyon olarak bilinen hipertansiyon, damar iç yüzeyinde bulunan genişlemeyi azaltırken yağ birikimini kolaylaştırır. Bununla birlikte, kandaki akış bozulur, kireçlenme artar ve vücutta istenmeyen pıhtıların sayısı ciddi manada yükselir. Bundan dolayı, hipertansiyon konusuna dikkat etmeli, kan basıncınızı 130/85 mmHg seviyesinin altında tutmalısınız. Şayet ileri yaşta biriyseniz bu sayı 140/90 mmHg seviyesinin altında olmalıdır. Bunu yapabilmek için kilonuzu ideal seviyede tutun, aktivite ve egzersizlerinizi artırın, tuz tüketimine dikkat edin, yeterince kalsiyum alın ve sigarayı bırakın.

Menopozu geciktirin: Kadınları damar sertliğine karşı koruyan östrojen hormonu, menopoz dönemiyle birlikte ortadan kalkar ve bu nedenle kadınlarda olağan dışı bir damar sertliği oluşmaya başlar. Bu yüzden, menopozu geciktirmek için gerekli tedavileri geciktirmemeye özen gösterin.

Sigara içmeyi bırakın ve sigara içilen ortamlardan uzak durun: Damarların iç yüzeyinde kolesterol, yağ ve kireç birikmesini sağlayan sigara, kardiyovasküler hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Eğer kalp krizi geçirmiş kişiler sigara kullanmaya devam ederlerse, tekrardan kalp krizi yaşanma olasılığı %20 ve %45 arasında bir oranda artmaktadır. Bunun haricinde, koroner bypass sonrası sigara içmeye devam eden bireylerin ölüm oranda da iki kat artış gözlemlenmektedir. Aynı şekilde pasif içicilik de kalp hastalıklarına dair riskleri artırır.

Mutlaka spor yapın: Yaşadığımız dönemde insanlar, her geçen gün daha da az hareket eder hale geldi. Teknolojinin gelişmesi, bizi insanların daha az hareket edebileceği bir dünya ile tanıştırdı. Ancak özellikle de kalp sağlığı açısından spor ve egzersiz yapmak hayati önem taşıyor. Sağlıklı bir kalp ve vücut için en az 30 dakika olmak üzere haftanın en az 3 gününde spor ve egzersiz yapın. Sağlıklı bir birey olsanız dahi, formunuzu korumak için spor ve egzersiz yapmaya özen gösterin.

Kan şekerinizi kontrol altında tutun: Şeker hastalarının en çok sıkıntı çektiği konulardan bir tanesi kalp krizi riskidir. Zira şeker hastalığı, damar duvarının esnekliğine zarar vererek hücre birikimine yol açar. Bununla birlikte, pıhtılaşma artar ve damar iç yüzeyinde bulunan hücreler daha kolay hasar görür hale gelir.

İdeal kilonuza ulaşın: Aşırı kilo ve obezite, kalp hastalıklarının gelişmesine zemin hazırlar. Vücut kitle endeksiniz 25’in altında olduğu sürece herhangi bir sıkıntı yaşanmaz, ancak endeksin üzerine çıktıkça kalp hastalıkları riski de artmaktadır.

Stresten Uzak Durun: Stres, depresyon ve öfke, kalp hastalıklarına zemin hazırlayan bir başka husustur. Bu nedenle, olabildiğince stres ve depresyondan uzak durmaya gayret gösterin.

Bizimle İletişime Geçin Bölüm Hekimlerimiz

Prof. Dr. Ahmet BALTALARLI Kalp ve Damar Cerrahisi

Prof. Dr. Mustafa SAÇAR Kalp ve Damar Cerrahisi

Prof. Dr. B. Hayrettin ŞİRİN Kalp ve Damar Cerrahisi
İlgili İçerikler

Hamilelikte Bel Boyun Ağrısı

Penisilin Alerjisi Nedir? Neden Olur?

Kalça Protezi Nedir?

Minimal İnvaziv (Küçük Kesi) İle Kalp Ameliyatı

Hidrosefali Nedir? Tedavi Edilebilir Mi?

Mikrosefali Nedir?

Geçmeyen Öksürük Nedir? Nedenleri Nelerdir?

Bel ve Boyun Fıtığı için Ozon Tedavisi

Çocuklarda Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Aort Anevrizması Nedir?

Çocuklarda İshal ve Tedavisi

Kelebek Hastalığı (Lupus) Nedir?

Beyin Anevrizması Nedir? Beyin Anevrizması Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Pirola Varyantı Nedir?

Beyin Anjiyosu (BeyinAnjiyografi) Nedir? Beyin Anjiyosu Nasıl Yapılır?

Sıcak Havalar Astımı Nasıl Etkiler?

Hipertermi (Sıcak Çarpması) Nedir?

Erken Doğum (Prematüre) Nedir?

El Titremesi Nedir?

El Bileğinden Anjiyo (Radial Anjiyo) Nedir?

Kalp Romatizması (Kardiyak Romatizma) Nedir?

Menopoz Döneminde Kalp Krizi Riski

Nasır Nedir? Nasır Tedavisi Nasıl Olur?

Histerektomi nedir? Neden yapılır ?

Nadir Hastalık Nedir ?

Uyuz Hastalığı Nedir? Uyuz Belirtileri ve Tedavisi

Mide Yanması Neden Olur, Nasıl Geçer?

Mide Bulantısı Neden Olur, Nasıl Geçer?

Maymun Çiçeği Virüsü Nedir?

Gastrointestinal Enfeksiyon ( Gastroenterit ) Nedir ?

Yağsız Vücut Kitlesi (FFMI) Hesaplama

İdeal Kilo Hesaplama

Vücut Yağ Oranı Hesaplama

Bazal Metabolizma Hızı Hesaplama

Vücut Kitle İndeksi Hesaplama - Boy Kilo Endeksi

Peter Pan Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Hipokondriyazis (Hastalık Hastalığı) Nedir?

Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir?

Kemik İliği Kanseri Nedir? Belirti ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kalça Ağrısı Neden Olur? Kalça Ağrısı Nasıl Geçer?

Bebeklerde Burun Tıkanıklığına Ne İyi Gelir?

Bamya Tohumu Faydaları Nelerdir? Hangi Hastalıklara İyi Gelir?

Mutluluk Çubuğu (Penis Protezi) Nedir?

Palyatif Bakım Nedir, Nasıl Alınır, Şartları Nelerdir?

Annelik Estetiği (Mommy Makeover) Nedir?

Kolera Nedir? Nasıl Bulaşır?

Tip 1 ve Tip 2 Diyabet Hakkında Her Şey

Serotonin (Mutluluk Hormonu) Nedir? Ne İşe Yarar?

Kalp Sağlığı ve Beslenme

Kahvenin Faydaları ve Zararları Nelerdir?

Göz Yorgunluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Kabak Çekirdeğinin Faydaları Nelerdir?

İdrar Kaçırma (Üriner İnkontinans) Nedir?

Huzursuz (İrritabl) Bağırsak Sendromu Nedir?

Potasyum Nedir? Potasyum Yüksekliği ve Düşüklüğü

Bağışıklık Güçlendirici Besinler ve Takviyeler

Gebelik ve Doğum Öncesi Bakım

Doğum Öncesi ve Sonrası Beslenme

Çölyak Hastalığı Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Uçuk Nedir? Neden Çıkar ve Nasıl Geçer?

Böbrek Yetmezliği Nedir, Belirtileri Nelerdir?

Menopoz Nedir? Menopoz Belirtileri Nelerdir?

Burun Estetiği (Rinoplasti) Nedir?

Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Sinüzit Nedir? Sinüzit Belirtileri Nelerdir?

Hamilelik (Gebelik) Belirtileri Nelerdir?

Kalp Yetmezliği Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Akılcı İlaç Nedir ?

B12 Vitamini Nedir? B12 Vitamini Eksikliği Belirtileri Nelerdir?

Keten Tohumunun Faydaları Nelerdir?

Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı (FMF) Nedir?

Papatya Çayının Faydaları Nelerdir?

Kantaron Yağı Faydaları Nelerdir? Nasıl Kullanılır?

Kekik Çayı Nasıl Yapılır, Faydaları Nelerdir?

Histeroskopi Ameliyatı

Bypass Nedir? Bypass Ameliyatı

Varis Nedir?

Laparoskopi Nedir? Laparoskopi Neden Yapılır?

Andropoz Nedir? Andropoz Belirtileri Nelerdir?

Balgam Nedir? Balgam Nasıl Atılır?

Aft Nedir ve Nasıl Geçer?

AIDS (HIV) Nedir? HIV Belirtileri ve Tedavisi

Vajinal Akıntı Neden Olur? Vajinal Akıntı Nasıl Geçer?

Mide Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Güneş Yanığına Ne İyi Gelir? Güneş Yanıkları Nasıl Geçer?

Down Sendromu Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri

Astigmat Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Diş Ağrısına Ne İyi Gelir? Diş Ağrısı Nasıl Geçer?

Zatürre (Pnömoni) Nedir? Zatürre Belirtileri Nelerdir?

Vajinismus Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Tüberküloz (Verem Hastalığı) Nedir?

Skolyoz (Omurga Eğriliği) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Konjoktivit Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) Nedir?

MS Hastalığı (Multipl Skleroz) Nedir?

Cilt (Deri) Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Öksürüğe Ne İyi Gelir? Öksürük Nasıl Geçer?

Boğaz Ağrısı Neden Olur? Boğaz Ağrısı Nasıl Geçer?

Mide Ağrısına Ne İyi Gelir? Mide Ağrısı Nasıl Geçer?

Guatr Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Lösemi Nedir? Lösemi Belirtileri ve Tedavisi

Spina Bifida Nedir? Bebeklerde Spina Bifida

Lenf Kanseri (Lenfoma) Nedir?

Gut Hastalığı Nedir? Gut Hastalığına Ne İyi Gelir?

Demir Eksikliği Belirtileri Nelerdir? Demir Eksikliğine Ne İyi Gelir?

Sınav Kaygısı Nedir? Sınav Kaygısı ile Başa Çıkmanın Yolları

Yeşil Çayın Faydaları Nelerdir? Yeşil Çay Ödem Atar Mı?

Afazi Nedir? Afazi Tipleri ve Tedavisi

Bebeğin Gazı Nasıl Çıkarılır?

Çocuklarda İdrar Kaçırma ve İşeme Problemleri

Bebeklerde Kusma Neden Olur? Bebek Kusmasına Ne İyi Gelir?

Çocuklarda Alerjik Hastalıklar

Kalp Hastaları Oruç Tutabilir Mi?

Ramazan Ayında Beslenme

HPV Nedir? Belirtileri Nelerdir? HPV Aşısı Nedir?

Diz Kireçlenmesi ve Dizde Kireçlenme Belirtileri

Akciğer Kanseri Nedir? Akciğer Kanseri Belirtileri

Ağrılı Cinsel İlişki (Disparoni) Nedir? Nedenleri ve Tedavisi

Hepatit B Nedir? Belirtileri Nelerdir? Hepatit B Nasıl Bulaşır?

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Nelerdir? Belirtileri ve Tedavileri

Gebelik Hesaplama

Karaciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Hepatit C Nedir? Nasıl Bulaşır? Belirtileri Nelerdir?

Endoskopik Boyun Fıtığı Ameliyatı Nedir?

Cevizin Faydaları Nelerdir? Hindistan Cevizi Yağı Faydaları

Kefir Nedir? Kefirin Faydaları Nelerdir?

Bağırsak İltihabı (Kolit) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Baker Kist (Diz Arkası Ağrısı) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Ağız Kuruluğu (Kserostomi) Nedir? Ağız Kuruluğu Neden Olur?

Omega 3 Nedir? Omega 3’ün Faydaları Nelerdir?

Yüz Estetiğinde Altın Oran Nedir? Nasıl Hesaplanır?

Beyin Damar Tıkanıklığı Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Muzun Faydaları Nelerdir? Muz Kabuğu Faydaları Nelerdir?

Klostrofobi (Kapalı Alan Korkusu) Nedir? Klostrofobi Belirtileri

Romatoid Artrit (İltihaplı Romatizma) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Yumurtalık (Over) Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Menenjit Nedir? Belirtileri Nelerdir? Menenjit Aşısı

Siroz Nedir, Siroz Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda Dijital Bağımlılık Nasıl Oluşur ?

Sepsis (Kan Zehirlenmesi) Nedir? Sepsis Belirtileri ve Tedavisi

Sağlık Raporu Nedir ? Sağlık Raporu Neden Alınır ?

SMA Hastalığı Nedir? Neden Olur? Belirtileri ve Tedavisi

Meyve Suyu Çocuklar İçin Zararlı Mıdır?

Hamilelik Reflüsü Nedir? Hamilelik Reflüsü Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda Ateş Neden Olur? Evde Ateş Nasıl Düşürülür?

Kronik Yorgunluk Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Hipertansiyon Nedir? Yüksek Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Anemi (Kansızlık) Nedir? Kansızlık Belirtileri Nelerdir?

Kulak Çınlaması (Tinnitus) Neden Olur? Nasıl Geçer?

Gebelikte Şeker Yüklemesi Nedir? Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?

Gebelikte Ayrıntılı Ultrason Şart Mı? Kaçıncı Haftada Yapılır?

Burun Akıntısı Nasıl Geçer? Burun Akıntısı Covid Belirtisi Mi?

Omicron Varyantı Nedir? Omicron Belirtileri Nelerdir?

İnfluenza (Grip) Nedir? İnfluenza Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Gastrit Nedir? Gastrit Belirtileri Nelerdir?

Kolon ve Rektum Kanseri Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Panik Atak Nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir?

Larenjit (Gırtlak İltihabı) Nedir? Larenjit Belirtileri ve Tedavisi

Gül Hastalığı (Rozasea) Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Kurdeşen (Ürtiker) Nedir? Neden Olur? Kurdeşene Ne İyi Gelir?

Perinatoloji ve Yüksek Riskli Gebelikler

Soğuk Algınlığı Belirtileri Nelerdir? Soğuk Algınlığına Ne İyi Gelir?

Behçet Hastalığı Nedir? Behçet Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Gebelikte Tarama Testleri Nelerdir? Ne Zaman Yapılır?

Geniz Akıntısı Nedir? Neden Olur? Nasıl Geçer?

Lazer Epilasyon Nedir? Nasıl Yapılır? Hangi Bölgelere Yapılır?

Hıçkırık Neden Olur? Hıçkırık Nasıl Geçer?

Çocuklarda İşitme Kaybı Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Halluks Valgus Nedir? Halluks Valgus Ameliyatı

Halluks Rigidus (Sert Ayak Başparmağı) Nedir?

Entübe Nedir? Entübasyon Nasıl Yapılır?

Propolis Nedir? Nasıl Kullanılır? Propolis Faydaları Nelerdir?

Myastenia Gravis Nedir? Myastenia Gravis Belirtileri ve Tedavisi

Nöropatik Ağrı Nedir? Belirtileri Nelerdir? Nöropatik Ağrı Tedavisi

Chia Tohumu Nedir? Chia Tohumu Faydaları Nelerdir?

Saç Dökülmesi Neden Olur? Saç Dökülmesi Nasıl Önlenir?

Ataksi Nedir? Ataksi Belirtileri, Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri

Nefes Darlığı Neden Olur? Nefes Darlığına Ne İyi Gelir?

Kalp Pili Nedir? Kalp Pili Nasıl Takılır?

Endometriozis (Çikolata Kisti) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gıdı Estetiği Nedir? Nasıl Yapılır? Ameliyatsız Gıdı Estetiği

Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Nedir? Belirtileri, Tedavi Yöntemleri

PCR Testi Nedir? Nasıl Yapılır? PCR Sonucu Ne Zaman Çıkar?

Bruksizm (Diş Sıkma) Nedir? Bruksizm Belirtileri ve Tedavisi

Beyin Ölümü Nedir? Beyin Ölümü Hangi Durumlarda Görülür?

Organ Bağışı Nedir? Organ Bağışı Nasıl Yapılır?

Bel Soğukluğu (Gonore) Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Ödem Nedir? Neden Olur? Ödem Nasıl Atılır?

Velashape Nedir? Velashape ile Bölgesel Zayıflama

Narsistik Kişilik Bozukluğu Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Parkinson Nedir? Neden Olur? Parkinson Belirtileri ve Tedavisi

Delta Virüsü Belirtileri Nelerdir? Delta Plus Varyantı Nedir?

Yeme Bozukluğu Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Folik Asit Nedir? Folik Asit Ne İşe Yarar? Folik Asit Eksikliği

Egzama Nedir? Egzama Neden Olur? Egzama Tedavisi

Doğum Lekesi Nedir? Neden Olur? Doğum Lekesi Nasıl Geçer?

İshal Neden Olur? İshale Ne İyi Gelir? İshal Nasıl Geçer?

Kıl Dönmesi Nedir? Belirtileri Nelerdir? Kıl Dönmesi Ameliyatı

İnme (Felç) Nedir? İnme Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Genital Siğil Nedir? Belirtileri Nelerdir? Genital Siğil Tedavisi

Perianal Fistül ve Anal Apse Nedir? Belirtileri, Tedavi Yöntemleri

İşitme Kaybı Nedir? İşitme Kaybı Dereceleri ve Tedavisi

Kabakulak Nedir? Kabakulak Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Ferritin Nedir? Ferritin Düşüklüğü ve Ferritin Yüksekliği

Ayak Mantarı Nedir? Nasıl Geçer? Ayak Mantarına Ne İyi Gelir?

Polikistik Over Nedir? Polikistik Over Belirtileri ve Tedavisi

Mide Kanaması Nedir? Mide Kanaması Belirtileri Nelerdir?

İdrar Yolu Enfeksiyonu Nedir? İdrar Yolu Enfeksiyonu Belirtileri

Lipödem Nedir? Belirtileri Nelerdir? Lipödem Tedavisi

Kol Germe Estetiği (Brakioplasti) Nedir? Kol Germe Ameliyatı

Meme Estetiği (Meme Büyütme, Meme Küçültme ve Dikleştirme)

Doğum Kontrol Hapı Nedir? Ne İşe Yarar? Nasıl Kullanılır?

Adet Gecikmesi Nedir? Adet Gecikmesi Neden Olur?

Sünnet Nedir? Sünnet Neden ve Nasıl Yapılır?

Sezaryen Doğum Nedir? Normal Doğum ve Sezeryan Doğum

Böbrek Nedir? İşlevi Nedir? Böbrek Sağlığını Korumanın Yolları

Spiral Nedir? Spiral Ne Zaman ve Nasıl Takılır?

Covid-19 Kalp Hastalarını Nasıl Etkiler?

Anne Sütü ve Emzirmenin Faydaları

Mide Balonu Nedir? Mide Balonu ile Ne Kadar Zayıflanır?

Sinir Sıkışması Nedir? Sinir Sıkışması Belirtileri Nelerdir?

Sedef Hastalığı Nedir? Sedef Hastalığı Belirtileri ve Tedavisi

Pap Smear Testi Nedir? Nasıl Yapılır?

Miyom Nedir? Miyom Belirtileri Nelerdir? Miyom Ameliyatı

Aşırı Terleme (Hiperhidroz) Nedir? Aşırı Terleme Neden Olur?

Tükenmişlik Sendromu Nedir? Evreleri, Belirtileri ve Tedavisi

Haşimato Hastalığı Nedir? Haşimato Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Göz Kapağı Estetiği Nedir? Göz Kapağı Estetiği Ameliyatı

Kepçe Kulak Nedir? Kepçe Kulak Ameliyatı

Zona Nedir? Zona Belirtileri Nelerdir? Zona Neden Olur?

Kabızlık Nedir? Kabızlığa Ne İyi Gelir? Kabızlık Nasıl Geçer?

Huzursuz Bacak Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gıda Zehirlenmesi Nedir? Gıda Zehirlenmesi Belirtileri Nelerdir?

Endoskopi Nedir? Endoskopi Nasıl Yapılır? Endoskopi Sonrası

Akdeniz Anemisi Nedir? Akdeniz Anemisi Belirtileri ve Tedavisi

Kolonoskopi Nedir? Kolonoskopi Nasıl Yapılır?

Baş Ağrısı Neden Olur? Baş Ağrısı Nasıl Geçer?

Bipolar Bozukluk Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Hemoroid (Basur) Nedir? Lazerle Hemoroid Tedavisi

Migren Nedir? Migren Belirtileri Nelerdir? Migrene Ne İyi Gelir?

Kesi Yeri Fıtığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Göbek Fıtığı Nedir? Belirtileri Nelerdir? Göbek Fıtığı Ameliyatı

Mide Fıtığı Nedir? Mide Fıtığı Belirtileri ve Tedavisi

Alerji Testleri Nelerdir? Alerji Testleri Ne İşe Yarar?

D Vitamini Eksikliği: Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Ses Teli Bozuklukları Nelerdir? Nodül ve Polipler

Kulak Hastalıkları Nelerdir? Nedenleri ve Belirtileri

Sırt Ağrısı Neden Olur? Sırt Ağrısı Nasıl Geçer?

Bel Kayması Nedir? Bel Kayması Belirtileri ve Tedavisi

Burun Tıkanıklığı Neden Olur? Burun Tıkanıklığına Ne İyi Gelir?

Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir? Omurilik Tümörü Ameliyatı

Kemik Kanseri (Tümörü) Nedir? Kemik Kanseri Belirtileri

Faranjit Nedir? Faranjit Belirtileri ve Tedavisi

Koronavirüs (COVID-19) Belirtileri Nelerdir? Çocuklarda COVID-19

Kas ve İskelet Sistemi Hastalıkları

İnsülin Direnci Nedir? İnsülin Direnci Belirtileri ve Tedavisi

Alzheimer Nedir? Alzheimer Belirtileri ve Tedavisi

Kalp Hastaları Nasıl Beslenmelidir? Kalp Ameliyatı Sonrası Beslenme

Ablasyon Nedir? Ablasyon Tedavisi ve Sonrası

Meme Kanseri Nasıl Anlaşılır? Meme Kanseri Belirtileri ve Tedavisi

Karpal Tünel Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Endoskopik Hipofiz Cerrahisi Nedir? Endoskopik Hipofiz Ameliyatı

Omuz Artroskopisi Nedir? Omuz Artroskopisi Sonrası İyileşme

Hipotansiyon Tedavisinde 10 Altın Kural - Önce Vatan Gazetesi

Hipotansiyon Tedavisinde 10 Altın Kural - Önce Vatan Gazetesi

Hipotansiyon Tedavisinde 10 Altın Kural Hepimizin hayatta öncelikleri vardır. Kimimiz işimizi kimiz ise ailemizi her şeyden önce tutarız. Oysa söz konusu kendimiz olduğunda önceliğimize almamız gereken ilk ve en önemli unsur sağlımızdır. Bu açıdan baktığımızda ‘Her şeyin başı sağlık’ deyimi sandığımızdan daha fazla anlam barındırıyor. 13.04.2019 - 15:08 Yayınlanma 647 Gösterim

SUMRU AYDIN

Biz sağlıklı olduğumuz sürece ailemize vakit ayırabilir, biz sağlıklı olduğumuz sürece işimize dört elle sarılabiliriz. Ve ancak biz sağlıklı olduğumuz sürece hayatımızın bir anlamı olur. İşte tam da bu yüzden sağlımızı ve tabi ki hayatımızı etkileyecek her türlü hastalığa karşı ekstra özenli ve dikkatli olmayız. Bu hafta Sağlık Notlarında Avrasya Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Sedat Işık ile önemsiz gördüğümüz ancak yaşam kalitemizi ve sağlığımızı olumsuz yönde etkileyen hipotansiyonu (düşük tansiyon) sizler için konuştuk. Sağlığınızdan asla ödün vermeyin! Herkese sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum.

Tansiyon Nedir? Hipotansiyon Belirtileri Nelerdir?

Tansiyon, arterlerdeki kanın damarlara yaptığı basınçtır. Bir insanda olması gereken tansiyon oranı yaklaşık 120/80 mm Hg’dır. Ancak ölçümler, 90/60 mm Hg. dolaylarında ise kişinin kan basıncı(tansiyonu) düşük demektir ki bu hipotansiyonu işaret ediyor olabilir! Hipotansiyon ya da bilinen adıyla düşük tansiyon anormal derecede düşük kan basıncıdır. Her ne kadar tansiyonun normal değerlerden düşük olması kişiden kişiye değişse de birtakım belirtiler size bu konuda yol gösterici olabilir. Hipotansiyonun en belirgin belirtileri, baş dönmesi, bayılma, soğuk terli cilt, yorgunluk ve bulantı şeklindedir.

Hipotansiyonun birçok belirtisi olmasına karşın bazen sinsi bir yol izliyor. Kendini çok sonraları göstermesi sebebiyle de birçok ciddi rahatsızlığa davetiye çıkarıyor. Bu hastalıkların başında, kalp ve damar hastalıkları gibi sağlık sorunları geliyor.

Bu Belirtilere Dikkat!

* Postural veya ortostatik hipotansiyon: Ayakta iken düşük kan basıncı.

* Postprandial hipotansiyon: Yemek yedikten sonra düşük tansiyon.

* Nökardiyojenik hipotansiyon: Hatalı beyin sinyalleri kaynaklı hipotansiyon.

* Ortostatik hipotansiyon ile çoklu sistem atrofisi: Sinir sistemi hasarına bağlı düşük kan basıncı.

Hangi Sebepler Düşük Tansiyona Yol Açar?

* Vücudun ihtiyaç duyduğu sıvının yetersi olması ( az su içme, ishal, yoğun spor vb.)

* Yetersiz ve düzensiz beslenme alışkanlıkları

* Stres, kaygı, korku

* Kullanılan ilaçlar (tansiyon, kalp ilaçları, antidepresanlar vb.)

* Yaşanan kanamalar, kan kaybı

* Merkezi sinir sistemi hastalıkları

Tedavi İçin Nasıl Bir Yol İzlenmelidir?

Düşük tansiyona en uygun tedavi, tansiyonun düşmesine eden olan faktöre göre değişir. Dediğimiz gibi birçok faktör hipotansiyonu tetiklediğinden hangi sebeple açığa çıktığı tedavideki yol haritasını belirlemektedir. eğer kan kaybı nedeniyle tansiyon düşmüşse en iyi tedavi kan nakli ya da kaybedilen sıvıların damardan verilmesi olacaktır.

Düşük tansiyon ayrıca tuz alarak, sıvı alımını arttırarak, sağlıklı beslenerek, tansiyonun yükselten ilaç kullanarak veya basınç çorapları giyerek kanın bacaklarda toplanmasını önlemek şeklinde tedavi edilebilir.

İşte Hipotansiyon Tedavisinde 10 Altın Kural!

* Tuz bakımından daha zengin bir yeme programı seçin. Ancak fazla tuz tüketimi de çeşitli sağlık problemlerine yol açabileceği için diyetinizi planlamadan önce doktorunuzla görüşün.

* Bol bol sıvı tüketin.

* Sıcak havalarda ve grip ya da nezle gibi hastalıklara yakalandığınızda daha fazla sıvı tüketin.

* Alkolden uzak durun ya da sınırlama getirin.

* Düzenli egzersiz ile kan dolaşımını hızlandırın.

* Stresten olabildiğince uzak durmaya çalışın.

* Oturur pozisyondayken bacak bacak üstüne atmayın.

* Uzandıktan ya da oturduktan sonra hemen ayağa kalkmayın. Kan, ani hareket ile bacaklara ve ayaklara ulaşacağından baş dönmesi ve göz kararması yaşanabilir. Bunun yerine daha sakin ve kısa hareket edin. Ve banyo gibi mekanlarda başınızın dönmesi ihtimaline karşın bir sandalye bulundurun.

* Porsiyonlarınızı küçültün, karbonhidrat tüketimini azaltın.

* Özellikle gece kafein tüketiminden kaçının.

"
Beyin ve omurilikteki tehlike: Boyun fıtığı

Beyin ve omurilikteki tehlike: Boyun fıtığı

Beyin ve omurilikteki tehlike: Boyun fıtığı

Klasik boyun fıtığı belirtilerinin yanı sıra farklı şikayetlerin de hastalığa işaret ettiğini belirten Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Dr. Bilgehan Bilge, boyun fıtığı ile ilgili bilgilendirmede bulundu. Dr. Bilge, “Boyun ağrısı, boyundan.

Klasik boyun fıtığı belirtilerinin yanı sıra farklı şikayetlerin de hastalığa işaret ettiğini belirten Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Dr. Bilgehan Bilge, boyun fıtığı ile ilgili bilgilendirmede bulundu. Dr. Bilge, “Boyun ağrısı, boyundan omuza veya kola yayılan ağrı, kol veya elde uyuşma, kol, el veya el parmaklarında güçsüzlük belirtilerinin yanı sıra baş ağrısı, baş dönmesi, kalp ritminde bozulma gibi farklı şikayetler de ortaya çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.
Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Dr. Bilgehan Bilge, boyun fıtığının teşhisinde geçmişten günümüze yaşanan teknolojik evrimi değerlendirerek hastalık hakkında bilgilendiren açıklamalarda bulundu. Yarım yüzyıl öncesinde tanısı konulabilen ancak görüntülenemeyen "hayalet" hastalığın, teknolojik ilerlemelerle nasıl net bir şekilde teşhis edilebilir hale geldiğine dikkat çeken Dr. Bilge, geçmişteki teşhis yöntemleri ve günümüzdeki gelişmeler hakkında bilgi verdi.
Teknolojik gelişmeler ve boyun fıtığı tanısı
Dr. Bilgehan Bilge, geçmişte hekimlerin hastalarının şikayetlerini basit röntgen görüntüleri üzerinden değerlendirdiğini ve "boyun fıtığı" teşhisi koyulduğunu belirterek, “O dönemde klasik röntgen görüntüleri sadece kemikleri gösteriyordu ancak boyun fıtığı, kıkırdak ve yumuşak dokuları etkileyen bir hastalık. Bu nedenle hastalığın doğru teşhis konulması zordu. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) cihazının devreye girmesiyle boyun fıtığı daha net bir şekilde görüntülenebildi ve bu gelişmeler, toplumda boyun fıtığı hastalığının patlamasına neden oldu” ifadelerini kullandı.
Klasik boyun fıtığı belirtilerini sıralayan Dr. Bilgehan Bilge şöyle konuştu:
“Boyun ağrısı, boyundan omuza veya kola yayılan ağrı, kol veya elde uyuşma, kol, el veya el parmaklarında güçsüzlük. Ancak bu belirtilerin yanı sıra baş ağrısı, baş dönmesi, kalp ritminde bozulma gibi farklı şikayetler de ortaya çıkabiliyor. Boyun fıtığı hastalarına günümüzde MR cihazları sayesinde doğru teşhis konulabiliyor. Bu teknoloji hastalığın neden olduğu şikayetleri belirlemenin yanı sıra kalıcı tedaviye de imkan tanıyor.”
Omurilik ve boyun fıtığı ilişkisi
Boyun fıtığının omuriliği etkileyerek çeşitli şikayetlere sebep olduğunu belirten İstanbul Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Bilgehan Bilge, “Hastalar genellikle baş ağrısı, baş dönmesi, iç kulak tuzlarında dengesizlik, kalp ritminde bozulma gibi şikayetlerle başvuruyor fakat hipotansiyon, hipertansiyon atakları, barsak çalışmasında düzensizlik, terleme bozuklukları, dikkat dağınıklığı, uyku bozuklukları gibi çeşitli belirtiler de görülebilir” dedi.

Haber Kaynağı: İhlas Haber Ajansı

İHA İhlas Haber Ajansı tarafından geçilen tüm Haberler, bu bölümde Malatya Güncel Haber editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Girilen Haberler alanında yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen ajanslardır.

HABERE YORUM KAT

UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderilen, yorumlar/yorumcuya aittir.
Hiç bir şekilde Malatyaguncel.com sorumlu değildir . İHA tarafından geçilen tüm haberler, bu bölümde malatyaguncel.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen İHA ajansıdır.

Anemi tedavisinde önemli nokta: Düzenli takip

Mersin’de emekliler kansere karşı bilgilendirildi

Niğde’de ’kızartma yağı’ denetimi

Genel cerrahi uzmanı açıkladı: “Obezitenin tedavisinde cerrahi artık altın standart haline geldi”

Vatandaşlara kanserde erken teşhisin önemini anlattılar

Depremin yükünü şehir hastaneleri kaldırdı"
Sepsis Nedir? Liv Hospital

Sepsis Nedir? Liv Hospital

Sepsis Nedir?

Vücuda enfeksiyona neden olan bir organizma veya madde girdiğinde bağışıklık sistemi harekete geçerek inflamasyonu kontrol altına almaya çalışır. Bu tepki normal ve gerekli bir immün yanıttır. Ancak bağışıklık sistemi enfeksiyonla savaşmak yerine vücut dokuları ve organlarını hedef alabilir ve hasar oluşturabilir. Bu durum sonucunda vücutta yaygın bir iltihaplanma meydana gelebilir. Enfeksiyonlara karşı verilen bu aşırı ve tehlikeli tepki “sepsis” olarak adlandırılır. Vücudun kendi dokularına zarar vermesi sonucu organ yetmezliği, septik şok ve ölüme yol açabilir.

İçindekiler Sepsis Evreleri Nelerdir? Sepsis Belirtileri Nelerdir? Sepsis Nedenleri Nelerdir? Sepsis Hastalık Çeşitleri Nelerdir? Sepsis Tanısı Nasıl Konulur? Sepsis Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Sepsis Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Sepsis Evreleri Nelerdir?

Mevcut olan enfeksiyon durumuna ek olarak vücutta birtakım zincirleme reaksiyonlar gerçekleşebilir ve bu durum sepsisi tetikleyebilir. Bu anormal zincirleme reaksiyonlar kan pıhtılarını oluşturabilir, organlara kan akışını azaltabilir ve hasar yaratabilir. Sepsise neden olabilen enfeksiyonlar başlıca gastrointestinal (sindirim) sistem, akciğer, deri ve idrar yolu enfeksiyonlarıdır. Sepsis evreleri 3`e ayrılabilir:

Sepsis: Bağışıklık sisteminin şiddetli tepkisi sonucu vücutta genel bir iltihaplanma durumudur ve yaşamı tehdit edici boyutlara ulaşabilir. Ağır/ şiddetli sepsis: Sepsis tablosunun yanı sıra organlarda hasar ve fonksiyon bozukluğu, hipotansiyon (tansiyon düşüklüğü) görülebilen evredir. Septik şok: Sepsisin son ve tehlikeli evresidir. Sıvı tedavisine yanıt vermeyebilir, organlarda disfonksiyon ve hipotansiyon devam edebilir. Şiddetli ve uzun süreli devam ettiğinde hayati tehlike oluşturabilir. Sepsis Belirtileri Nelerdir?

Sepsis tüm vücutta bir yangı durumu olduğundan dolayı semptomlar vücudun farklı kısımlarında ortaya çıkabilir. Sepsis belirtileri farklı zamanlarda kendini gösterebilir. Sepsis şüphesi uyandıran her belirti ve semptom tıbbi muayeneyi gerektirir. Sepsis belirtileri genel olarak şunlar olabilir:

Yüksek ateş veya hipotermi (vücut sıcaklığının düşmesi), titreme, İdrara çıkmada azalma, Nefes almada zorluk veya hızlı nefes alıp-verme, Artmış kalp atış hızı, Düşük tansiyon ve zayıf nabız, Vücut ağrıları, Terli ve nemli cilt, Bilinç bulanıklığı.

Çocuklarda sepsis belirtileri genellikle hızlı nefes alıp verme, soluk ve soğuk cilt, bilinç bulanıklığı, kasılmalar şeklinde görülebilir. 5 yaş altındaki çocuklarda idrara çıkamama ve kusmalar meydana gelebilir. Septisemi olarak bilinen kan zehirlenmesi durumunda ciltte küçük ve koyu kırmızı döküntüler oluşabilir.

Sepsis Nedenleri Nelerdir?

Sepsis, bakteri, mantar, virüs ve parazitler nedeniyle oluşan enfeksiyonlar sonucunda oluşabilir. Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkan bir enfeksiyon sepsisi tetikleyebilir. Yaygın olarak bakteriyel enfeksiyonlar sepsis oluşmasına zemin hazırlayabilir. Sepsise yol açabilen enfeksiyon çeşitleri şunları içerebilir:

Zatürre gibi solunum sistemi enfeksiyonları, Peritonit, apandisit ve bağırsak enfeksiyonları, İdrar yolu enfeksiyonları, Safra kesesi ve karaciğer enfeksiyonları, Beyin ve omurilik enfeksiyonları,

Enfeksiyon geçiren herkes sepsis tehlikesi altında olabilir. Ancak sepsis için risk altında olan gruplar olabilir. Vücut direnci düşmüş, 65 yaş üstü yetişkinler, hamileler, bebekler, kanser, AIDS, böbrek ve karaciğer hastalıkları olan, yanık, cerrahi ve kesiklere sahip bireyler sepsis için riskli gruplar arasında sayılabilir.

Sepsis Hastalık Çeşitleri Nelerdir?

Sepsis yenidoğanlarda, hamilelik sonrası kadınlarda, akciğer enfeksiyonlarına sahip bireylerde oluşabilir. Sepsis hastalığı çeşitleri farklı belirti ve semptomlar ile ortaya çıkabilir. Sepsisin şiddetli ve ilerleyici bir durum göstermesi organ yetmezliği ve hayati tehlikeye sebep olabilir. Tüm sepsis vakalarında mutlaka acil tıbbi müdahale sağlanmalıdır.

Neonatal Sepsis Nedir?

Neonatal sepsis yani yenidoğan sepsisi hastalık yapıcı mikroorganizmaların kan dolaşımında çoğalması ve yenidoğanlarda toksin üretmelerine neden olduğu sağlık sorunudur. Erken veya geç başlangıçlı olarak 2`ye ayrılabilir. Erken başlangıçlı sepsis doğumdan sonra ilk 72 saat içinde kendini gösterebilir. Bu sepsis türü hamilelikten önce veya hamilelik sırasında annede gelişen enfeksiyonlardan kaynaklanabilir. Geç başlangıçlı sepsis doğumdan yaklaşık 72 saat sonra ortaya çıkabilir. Özellikle hastane kaynaklı veya toplumsal enfeksiyon vakalarından kaynaklanabilir. Düşük doğum ağırlığı (

Pnömoni Sepsis Nedir?

Yetişkinlerde enfeksiyon yaygın olarak akciğerde meydana gelebilir. Akciğerlerde enfeksiyon ve iltihaplanma olarak bilinen “zatürre/ pnömoni” sepsis gelişmesinde sık görülen bir neden olabilir. Septik pnömoni vakaları çoğunlukla bakteriyel kaynaklı olabilir. Ayrıca Covid-19 gibi viral enfeksiyonlar da bir etken olabilir. Pnömoni toplum kaynaklı olarak gelişebilir. Yaşlılar, toksinlere maruz kalanlar, yetersiz beslenen kişiler, KOAH hastaları, sigara içenler, yoğun bakımda yatan hastalar ve cerrahi geçiren kişiler pnömoni için risk altında olabilir. Pnömoni tedavi edilmediğinde hayati tehlikeye yol açabilir. Ek olarak sepsise neden olabilir ve vücutta genel yangı oluşturabilir.

Puerperal Sepsis Nedir?

Puerperal sepsis olarak bilinen lohusalık sepsisi doğum esnasında veya doğum sonrası yaklaşık 42 gün içinde ortaya çıkan ve genital sistemi etkileyen enfeksiyondur. Genellikle yüksek ateş, pelvik ağrı, anormal ve kötü kokulu vajinal akıntı, doğum sonrası uterus boyutunun küçülmesinde gecikme gibi belirtilere sebep olabilir. Hijyenik olmayan doğum koşulları, diyabet, anemi, HIV, sık vajinal muayeneler lohusalık sepsisi için risk faktörleri olabilir. Doğum öncesi ve doğum sonrası bakımın doğru uygulanması lohusalık sepsisinin önlenmesine yardımcı olabilir. Lohusalık sepsisi tedavi edilmediğinde veya geç tedavi edildiğinde apse oluşumu, endotoksik şok, peritonit gibi komplikasyonlara yol açabilir.

Pct Sepsis Nedir?

Pct (prokalsitonin hormonu) klinik olarak sepsisin bir biyobelirteci olabilir. Prokalsitonin, bakteriyel enfeksiyon varlığında kan dolaşımına salınan bir hormondur. Bakteriyel enfeksiyon ve sepsise hızlı yanıt veren prokalsitonin enfeksiyon varlığının kanıtlanmasında bir araç olabilir. Bakteriyel enfeksiyonlarda yüksek seyredebilir ancak viral enfeksiyonlarda çok daha düşük seviyelerde olabilir. Prokalsitoninin kanda yüksek seyretmesi her zaman sepsis varlığını göstermeyebilir.

Sepsis Tanısı Nasıl Konulur?

Enfeksiyon geçiren hastalarda sepsis tanısı konulurken qSOFA (quickSOFA) klinik skoru kullanılabilir. Sepsis tanı kriterleri şunları göz önünde bulundurur ve her durum 1 puan olarak değerlendirilir:

Hipotansiyon ≤ 100 mmHg, Bilinç bozukluğu GKS ≤ 13, Taşipne (solunum hızı) ≥22/dk.

Bu kriterlerin en az 2`sinin varlığı sepsis olasılığı taşıyabilir. 2 ve daha fazla puan alan hastalarda organ yetmezliği riski göz önünde bulundurularak gerekli önlemlerin alınması gerekir. Bununla birlikte sepsis tanısında altın standart yöntem yoktur. Sepsisin teşhisinde kullanılabilecek diğer testler şunlar olabilir:

Kan testleri: Karaciğer ve böbrek fonksiyonları, kan kültürleri, oksijen seviyesi, pıhtılaşma ve elektrolit durumunun değerlendirilmesinde kullanılabilir. İdrar testi: İdrar kültürü ile ilgili bilgiler verebilir. Mukus ve tükürük örnekleri: Solunum yolu enfeksiyonlarının varlığını tespit edebilir. Röntgen, ultrason, bilgisayarlı tomografi (BT), MRI gibi görüntüleme yöntemleri vücudun farklı bölgelerindeki enfeksiyonların teşhisinde yardımcı olabilir. Sepsis Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Sepsis tedavisi, tanıdan hemen sonra özel olarak yürütülen tedavilerdir. Sepsis tedavisinde uygulanan yöntemler şunları kapsayabilir:

Antibiyotik tedavisi: Bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde antibiyotikler reçete edilebilir. İntravenöz (damardan uygulanan) sıvı tedavisi: Kan basıncının düşmesini önlemek ve organlara kan akımının sağlanması amacıyla uygulanabilir. Vazopressör ilaç tedavisi: Vazopressörler kan basıncının ayarlanmasında kullanılır ve kan damarlarının büzülmesini sağlayabilir. Kan basıncı düştüğünde vazopressörler kan basıncının arttırılmasına yardımcı olabilir. Destekleyici tedaviler: Böbrek yetmezliği gelişmesinde diyaliz, solunum yetmezliğinde mekanik ventilasyon vb. destekleyici bakım hizmetleri uygulanabilir. Cerrahi tedavi: Geri dönüşü olmayan hasar durumunda ameliyat tercih edilebilir.

Sepsis enfeksiyonu olan kişilerin yoğun bakım ünitelerinde yakın takip gerektiren tedavilere ihtiyacı vardır. Nefes darlığı, hipotansiyon durumunda acil müdahale gerektirebildiğinden yoğun bakıma ihtiyaç duyulabilir.

Sepsis Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Enfeksiyonlara karşı şiddetli bağışıklık yanıtı sepsisi meydana getirebilir. Sepsis ciddi sonuçlara yol açabilen durumlardır. Bu kapsamda “Sepsis ne demek?”, “Bebeklerde sepsis nedir?” gibi sorular gündeme gelebilir. Sepsis hakkında sepsis nedir kısaca ve en çok merak edilen soruları görmek için yazının devamını okuyabilirsiniz.

Sepsis Hastalığı Nedir?

Sepsis hastalığı, enfeksiyonlardan kaynaklanan enfeksiyon zincirlemesi olarak bilinir. Vücut enfeksiyonlara karşı koymak yerine kendi vücut hücrelerine saldırmaya başlar ve hasar bırakır. Bu durum sepsis oluşmasına neden olur. Sepsis halinin ilerlemesi septik şok, organ yetmezliği ve ölüme neden olabilir.

Sepsis İyileşir Mi?

Sepsis zamanında ve uygun tedavi sağlandığında iyileşebilir. Ancak sepsis iyileşmesi zaman alabilir veya etkileri uzun süreli olabilir. Sepsis iyileştikten aylar veya yıllar boyunca birtakım fiziksel veya duygusal belirtiler görülebilir. Uyku bozukluğu, yorgun ve güçsüz hissetmek, iştahsızlık, kaygı ve depresyon, hastalıklara yatkınlık bu etkilerden olabilir.

Sepsis Yenidoğan Nedir?

Anne adaylarında hamilelikten önce veya hamilelik sürecinde birtakım enfeksiyonlar sepsis yenidoğanına neden olabilir. Bununla birlikte doğum ağırlığı çok düşük yeni doğan bebekler sepsis geliştirebilir. Bu duruma yenidoğan sepsis denebilir.

Enfeksiyonlar ve sepsis riski nedeniyle kontrollerinizi ihmal etmeyiniz. Liv Hospital`da sepsis tanısı ve tedavisine yönelik hizmetler verilmektedir.

"
Gastrointestinal Kanamalar

Gastrointestinal Kanamalar

Gastrointestinal Kanamalar

Hematemez: Latince hema (kan) ve emesis (kusmak) kelimelerinden türetilmiştir ve mide sıvısı ile karışmış kanın kusularak çıkarılması anlamına gelir. Kan’ın rengi, midede kalış süresine ve miktarına bağlı olarak, kırmızıdan kahve telvesi rengine kadar değişebilir. Hematemez genellikle Üst GİS kanamalarında görülen bir semptomdur. Solunum sisteminden kaynaklanan kanamalar (hemoptizi) veya burun boşluğundan gelen kanamalar (epistaksis) ile karıştırılmamalıdır.

Melena: Barsak bakterileri tarafından kısmen hazmedildiği için katran rengini alan kanın dışkılama yoluyla dışarı atılmasına Melena denir.

Hematoşezi: Dışkıda veya kusmukta parlak kırmızı renkte taze kan bulunması durumuna Hematoşezi adı verilir.

Masif Kanama: Vücuttaki kan volümünün yüzde 40 oranda azaldığı, hematokrit’in 8 g/dl, eritrosit sayısının ise 3 milyon/mm3 değerlerinin altına düştüğü ve hipovolemik şok tablosunun geliştiği hastalar için kullanılmaktadır.

Okült Kanama: Kanamanın melena yapmayacak miktarda olması ve dışkıda kan görülememesi durumunda okült, yani, gizli kanamadan söz edilir.

Hemobilia: Karaciğer ve safra sistemi lezyonlarından kaynaklanan kanamaların GİS yoluyla dışarı çıkması olayını tanımlamak için kullanılır.

Üst GİS’te kanamaya yol açabilecek lezyonlar:

Özofagus: Özofagus varisleri, Mallory –Weiss yırtığı, Özofajitler ve tümörler. Mide-Duodenum: Mide ve duodenum ülserleri, hemorajik gastrit, Dieulafoy ülseri, selim ve habis tümörler (adenokanser, stromal tümör, karsinoid tümör ve lenfoma), arteriovenöz malformasyonlar, duodenum divertikülleri ve aorto-duodenal fistüller. Komşu organ lezyonları: Pankreas kanseri, hemobilia ve aortoduodenal fistüller.

Alt GİS’te kanamaya yol açabilecek lezyonlar:

Jejunum ve İleum: İlaca bağlı ülserler, Meckel divertikülü, polipler, habis tümörler, iltihaplar (Crohn hastalığı, radyasyon enteriti, iskemik enterit) ve arteriövenöz malformasyonlar. Kolon ve Anorektal Bölge: Divertikülozis, arteriovenöz malformasyonlar, iskemik kolit, Crohn hastalığı, kolitis ülseroza, habis tümörler, polipler, hemoroidler, anal fissürler ve endoskopik işlemler.

Hastada taşikardi, hipotansiyon, halsizlik ve bulantı gibi hipovolemi bulguları ortaya çıkar.

Hastanın preşok tablosu içerisinde olduğu gastrointestinal kanamalarda, kanamanın derecesine bağlı olarak, halsizlik, baş dönmesi, çarpıntı, terleme, üşüme, bulantı, susuzluk hissi, huzursuzluk gibi semptomlar görülebilir. Bazı hastalarda hematemez ve melenayı takiben senkop gelişebilir ve hasta kendinden geçerek yere yığılabilir. Sebepsiz bir şekilde senkop gelişen veya şoka giren hastalarda tuşe ile rektumda kan aranmalıdır.

Masif GİS kanamalarında taşikardi ve hipotansiyon ile kendini gösteren hipovolemik şok tablosu vardır. Sistolik kan basıncı genellikle 80 mm.hg’nin altına düşmüştür.

Endoskopik Yöntemler:

Özofagogastroduodenoskopi (ÖGD) Enteroskopi Kapsül Endoskopi Kolonoskopi

Selektif Visseral Arteriografi (SVA): Endoskopik yöntemlerle tanı konulamayan ve devam etmekte olan GİS kanamalarında çok etkili bir yöntemdir. Çeşitli serilerde yüzde 40-85 arasında değişen tanı oranları bildirilmiştir. Kanamanın dakikada 0,5-1 ml. civarında olması koşuluyla, damar sistemine verilen kontrast maddenin damar dışına çıktığı yer belirlenebilir.

Abdominal Sintigrafi: Endoskopik araçlarla tanının konamadığı ve kanamanın devam etmekte olduğu hastalarda kullanılabilecek bir yöntemdir. İV. yolla,technetium 99 ile işaretlenmiş eritrositler verilir. Daha sonra yapılan sintigrafik incelemeyle, işaretlenmiş eritrositlerin damar dışına çıktığı bölge belirlenir ve tanı konur.

J- Cerrahi Eksplorasyon: Acil servise yatışından itibaren 24 saat içerisinde 6 ünite veya daha fazla kana ihtiyaç gösteren, endoskopik ve arteriografik yöntemlerle kanama odağı saptanamayan hastalarda, kanama devam ediyorsa, cerrahi eksplorasyon (gözlem) en son çare olarak uygulanabilir.

SIK GÖRÜLEN MASİF GİS KANAMA NEDENLERİ VE TEDAVİLERİ

PEPTİK ÜLSER: En sık görülen üst GİS kanama nedenidir ve hastaların yüzde 40-60’ında görülür. Özellikle duodenum arka yüzünde yer alan ve pankreas penetrasyonu veya gastroduodenal arter erozyonu yapan kronik ülserlerde çok şiddetli kanamalar görülebilir. Hastaların büyük bir kısmında (yüzde 80-90) kanama kendiliğinden durur. Olguların yüzde 10-20 kadarında ise kanamanın durdurulması için bir girişim zorunluluğu vardır.

Endoskopik Tedavi:

Endoskopik dikiş, endoloop ligasyon veya cerrahi klips ile kanayan damarların bağlanması Mono veya bipolar koterlerle elektrokoagülasyon Epinefrin injeksiyonu ile vazokonstriksiyon Etanol veya polidacanol injeksiyonu ile sklerozan tedavi

Cerrahi Tedavi: Endoskopik yöntemlerle kontrol altına alınamayan veya tekrarlayan kanamalarda cerrahi tedavi gerekir. Kanamalı mide ülserlerinde uygulanabilecek yöntemler şunlardır:

Vagotomili veya vagotomisiz gastrik rezeksiyon (genel durumu iyi hasta) Ülserli bölgenin wedge rezeksiyonu (genel durumu kötü hasta) Ülser yatağının dikilmesi (Gastroözofageal birleşeğe yakın ülserler)

Kanamalı duodenum ülserleri için ise şu cerrahi teknikler uygulanabilir:

Trunkal vagotomi, piloroplasti ve kanayan damarların dikilmesi Yüksek selektif vagotomi ve kanayan damarların dikilmesi

AKUT EROZİV GASTRİT: Bu grupta stres ülserleri ile ilaç ve alkol kullanımına bağlı ülserler sayılabilir. Ağır yanıklarla birlikte görülen ülserlere “Curling ülserleri” adı verilmektedir. Merkezi Sinir Sistemi lezyonlarıyla birlikte midede ülser oluşabilir ve bu lezyonlar “Cushing Ülseri” olarak adlandırılırlar.

Akut eroziv gastritin erken dönem tedavisi için mide asidinin nötralizasyonu gereklidir. Bu amaçla antiasitler ve H2 reseptör blokerleri kullanılır. Kanamanın kontrol altına alınamaması halinde cerrahi tedavi gerekebilir.

Trunkal vagotomi, piloroplasti ve kanayan ülserlerin dikilmesi Trunkal vagotomi ve hemigastrektomi Total gastrektomi Gastrik devaskülarizasyon

ÖZOFAGUS VARİSLERİ: Sirozlu hastaların yüzde 30 kadarında portal hipertansiyona bağlı özofagus varisleri gelişir.

Balon tamponadı. Üç lümenli Sengstaken-Blakemore tüpünün yuvarlak balonunu midede, uzun ve silendrik balonunu ise özofagusta şişirmek suretiyle varislere mekanik baskı uygulama esasına dayanmaktadır. Selektif veya sistemik intravasküler vazokonstriktör madde uygulaması: Skleroterapi: Endoskopik varis ligasyonu: Özofagus transeksiyonu ve anastomoz Porto-sistemik Şant: Transjügüler İntrahepatik Portosistemik Şant (TIPS):

MALLORY-WEİSS YIRTIĞI: Kusma veya kuvvetli geğirme esnasında kardia bölgesinde oluşan mukozal yırtıklardır ve üst GİS kanamalarının yüzde 5 kadarını oluşturur.

KOLON DİVERTİKÜLLERİ: Divertiküller, masif alt GİS kanama nedenleri arasında ilk sırayı almaktadır.

Konservatif yöntemlerle durdurulamayan kanamalarda cerrahi tedavi gereklidir. Kanama yerinin saptanabildiği olgularda segmenter kolon rezeksiyonu yapılabilir. Kanama odağının bulunamadığı bazı hastalarda, hemikolektomi, hatta Subtotal kolektomi gerekebilir.

ANJİODİSPLAZİLER (arteriovenöz malformasyonlar): Alt GİS kanama nedenleri arasında ikinci sırayı alan bu patoloji, submukozal venlerin ve mukozal kapillerlerin ektazik bir hal alması sonucunda ortaya çıkar. Yaş ilerledikçe sıklık artar. Tedavi amacıyla kolonoskopik koagülasyon veya sklerozan injeksiyonu gibi yöntemler denenebilir. Endoskopik tedaviyle sonuç alınamayan olgularda, segmenter rezeksiyon veya sağ hemikolektomi gibi cerrahi yöntemler uygulanabilir.

İSKEMİK KOLİT: Hipertansiyon, renal yetmezlik veya kardiovasküler sistem hastalığı gibi sorunları olan yaşlı hastalarda, mezenter arterlerinin tıkanması sonucunda gelişen bir patolojidir. İleri derecede iskemili olgularda ise kolon nekrozu, perforasyon ve peritonit gelişir. Kanamalı dönemde kolonoskopi ile tanı konulabilir. Genellikle perforasyon tablosu geliştiği için cerrahi girişimle kolon rezeksiyonu gerekir.

"
Düşük Tansiyon Neden Olur? Tedavisi Nasıl Yapılır? | Bulut Klinik

Düşük Tansiyon Neden Olur? Tedavisi Nasıl Yapılır? | Bulut Klinik

Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir? Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir?

Tansiyonun 90/60 değerinin altında ölçüldüğü tabloya düşük tansiyon denir. Kişiden kişiye değişse de genel olarak etki ettiği hastaların 'Başım döndü, gözüm karardı.' şeklinde tarif ettiği belirtileri bulunur. Basit bir ani hareketten kalp hastalıkları gibi ciddi durumlarda da görülebilen bir problemdir. Düşük tansiyonun detaylarını sizler için kaleme aldık.

Doc. Dr. ŞEKİP ALTUNKAN Yayınlanma Tarihi 13 Ağustos 2021 Okunma Süresi Güncellenme Tarihi 13 Ağustos 2021 Kategoriler Tüm Kategoriler Sağlık Bilgilendirme 53 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları 57 Cildiye 65 Kadın Sağlığı ve Hastalıkları 119 Diş Sağlığı ve Hastalıkları 33 Psikiyatri 34 Ortopedi 36 Beslenme ve Diyet 98 Göz Hastalıkları 34 Kulak Burun Boğaz Hastalıkları 40 Kardiyoloji 24 Plastik ve Estetik Cerrahi 33 İç Hastalıkları 82 Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon 43 Gastroenteroloji 27 Genel Cerrahi 35 Nöroloji 35 Üroloji 30 Onkoloji 26 Kalp ve Damar Cerrahisi 12 Tıbbi Biyokimya 4 Endokrinoloji 17 Getat 17 Acil Tıp 19 Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi 9 Beyin ve Sinir Cerrahisi (Nöroşirürji) 22 Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji 25 Covid 8 Psikoloji 52 Göğüs Hastalıkları 19 Romatoloji 5 Çocuk Nefroloji 4 Nefroloji 10 Hematoloji 12 Radyoloji 3 Daha Fazla Gör İçindekiler Düşük Tansiyon

En düşük tansiyon kaç olduğu zaman probleme işaret eder? Sorusunu cevaplamak gerekirse, sağlıklı bir kişide normal bir tansiyon değeri 120/80’den düşük olmalıdır. Düşük tansiyon ya da diğer adıyla hipotansiyon ise kan basınç değerlerinin, 90/60’tan daha düşük olduğu bir tablodur.

Yüksek tansiyona oranla ciddi bir hayati tehlikeye yol açmayan bu değerler, çeşitli sebeplerden dolayı meydana gelebilir. Ayrıca, tansiyon değerinin düşük olduğunu söylemek kişiden kişiye göre değişir. Yani bir kişide düşüklüğü nedeniyle çeşitli problemlere neden olan kan basınç değerleri, diğer bir kişide herhangi bir olumsuz etki oluşturmayabilir. Hipotansiyon tedavisi için tansiyonu düşüren nedenlerin bilinmesi gereklidir.

Düşük Tansiyon Belirtileri

Tansiyon düşüklüğü baş ağrısı yapar mı? Şeklinde sorular merak konusudur. Bu rahatsızlık bazı kişilerde hiçbir belirti ve rahatsızlık vermezken bazılarında çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Bunlar şu şekildedir:

Baş dönmesi, bazı kişilerde bayılma ile birlikte Göz kararması Sersemleme hissi Bulanık görme Denge kaybı Halsizlik ve yorgunluk hissi Konsantrasyonda azalma Soğuk soğuk terleme Solgun bir cilt Kaygı ve depresyon hissi

Bu belirtileri yaşayan kişilerde bir hastalık bulunmuyorsa tansiyon düşünce ciddi bir sonuca yol açmaz. Hatta yapılan bazı çalışmalar, sağlıklı insanların sigara içen kişilere nazaran daha düşük tansiyona sahip olduğunu göstermiştir. Buradan hareketle, toplumda inanılan düşük tansiyonu olanların tansiyonu yüksek olanlara oranla daha çok yaşadığı düşüncesi akla gelir. Bu görüş kanıtlı olmasa da, bazı araştırmalar düşük tansiyonu olan kişilerin, inme, kalp, ve böbrek hastalıklarını daha az geçirdiğini söyler. Fakat bu semptomları sıklıkla yaşayan kişilerin mutlaka doktora muayene olması gerekir.

Düşük Tansiyon Neden Olur?

Tansiyon düşmesi her insanda meydana gelir. Bu durum bazen basit nedenlerden bazen de ciddi durumlardan dolayı olur. Tehlikeli sonuçlara varabilecek ve acil tıbbi müdahale gerektiren düşük tansiyon sebepleri şu şekildedir:

Kalp kapaklarında sorun olan veya kalp krizi geçiren kişilerde dolaşım sistemi bozukluğu olduğunda tansiyon düşmesinde acil müdahaleye ihtiyaç duyulabilir. Hamilelikte anne karnında bulunan bebeğin kan ihtiyacı arttığı zaman annenin tansiyonunu düşürebilir. Belirti gösteren bir düşme varsa kontrol edilmesi gerekebilir. Aşırı ishal ve kusma sonucu yaşanan sıvı kaybı tansiyonu düşürebilir. Ağır yaralanma sonucu fazla kan kaybedildiğinde tansiyon düşebilir. Bu hallerde kişiye acil müdahale edilerek serum ve kan verilmesi gerekir. Ciddi diyabette, böbrek üstü bezleri çalışmadığında ya da bazı guatr çeşitlerinde tansiyon düşebilir. Depresyon, hipertansiyon ve diğer bazı ilaçlar düşük tansiyona neden olabilir. Şok tablosu oluşan bazı alerjilerde tansiyon aniden düşebilir ve acil müdahale gerekir. Mikropların kan dolaşımına girdiği enfeksiyon tablolarında tansiyon düşebilir.

Hiçbir hastalığa bağlı olmadan meydana gelen tansiyon düşmesi nedenleri ise şu şekildedir:

Uzun bir süre yatar veya oturur şekilde duran bir kişinin aniden ayağa kalkması sonucu kan basıncı aniden düşebilir ve baş dönmesi belirtileri veren bir düşük tansiyon meydana gelebilir. Bazı kişilerde aniden oluşan ağrı, korku veya heyecan sırasında otonom sinir sisteminin aşırı tepkisi sonucu düşük tansiyon oluşabilir. Kısa bir süre içinde fazla kilo vermek için şok diyetler uygulayan kişilerde kan basıncı düşerek tansiyonu da beraberinde düşürebilir. Toplumda sıkça görülen stres ve depresyondan dolayı oluşan düşük tansiyondur. Psikolojik destek alarak tedavi olunabilir. Düşük Tansiyon Tedavisi Nasıl Yapılır?

Tıbbi müdahale gerektirmeyen tansiyon düşüklüğü tedavisi çoğu kez gerekmez. Fakat ciddi semptomları olan bir tabloda tedavi alttan yatan probleme bağlı olarak yapılır.

Mesela kullanılan bir ilaçtan kaynaklı tansiyon düşüklüğü yaşanıyorsa doktor önerisi ile ilaç bırakılması veya dozunun ayarlanması uygulanabilir. Tansiyon düşüklüğü sebepleri belli değilse ya da tedavisi mümkün olan bir durum varsa bu kez tansiyonun yükseltilmesi uygulanabilir. Bu sayede belirtiler hafifleyebilir. Düşük tansiyonu yükseltmek için yapılabilecekler şu şekilde sıralanabilir:

Diyette fazla tuz alınması gerekebilir. Yalnız yaşlı insanlarda fazla tuz tüketilmesi kalp yetmezliğine sebep olabileceği için dikkat edilmesi gerekir. Su tüketiminin artırılması önemlidir. Bu sayede vücuttaki kan hacmi artarak dehidrasyonu önler. Varis çorabı kullanılması, kanın bacaklarda birikmesini önleyerek yukarıda kalmasını sağlayabilir. Bundan dolayı kan basıncı yükselerek tansiyonu yüksek tutabilir. Ani hareketler kişide tansiyon düşmesine neden oluyorsa bu hareketlerden kaçınılmalıdır. Stres ve depresyon gibi durumlardan tansiyon düşüyorsa psikiyatrik bir muayene olunması gerekir.

Bu tedbirlere rağmen hastanın tansiyonu hala düşük seyrediyorsa ilaç tedavisi uygulanabilir. Fakat ilaçların önemli yan etkileri olabileceği için tedavi süresince hasta yakından takip edilmelidir.

Düşük Tansiyon Ne İyi Gelir?

Düşük tansiyonun nedeni bilindikten sonra basit tedbirler ile kontrol altında alınır. Peki, düşük tansiyon nasıl yükseltilir?

Bol su tüketilmesi gerekir özellikle sıcak havalarda daha fazla Sıcak mekanlar, sauna, hamam ve benzeri ortamlardan kaçınılması ve çok sıcak duş alınmaması gerekir. Ağır spor aktivitelerinden kaçılmalıdır. Yatarken yastık yüksek seçilmelidir. Başın yanında gövde kısmı da yüksekte kalmalıdır. Yemeklerde doktor kontrolü ile tuz tüketimi artar. Çömelme veya uzanma gibi hareketler ani yapılmamalıdır.

Dilerseniz konu ile ilgili videomuzu izleyebilirsiniz.

"
Beynin Oksijensiz Kalması | Beyin Neden Oksijensiz Kalır?

Beynin Oksijensiz Kalması | Beyin Neden Oksijensiz Kalır?

Beynin Oksijensiz Kalması

Oksijene en çok ihtiyacı olan organlardan biri olan beyin, oksijensiz kaldığı sürede saniyeler içerisinde hasar görmeye başlar. Beyne oksijenin az gitmesine hipoksi denirken, oksijenin hiç gitmemesi durumuna ise anoksi denmektedir. Suda boğulma, gaz zehirlenmeleri, kalp durması, felç gibi olan durumlar beynin oksijensiz kalmasına örnek verilebilir.

1. Beynin oksijensiz kalması neden olur?

Kalp problemleri: Kalp durması, kalbin düzensiz atımı (aritmi) Solunum Sistemi Problemleri: Pnömoni, KOAH, Ağır Astım Atağı Solunumun Durması: Hava yollarının tıkanmasına bağlı boğulma, suda boğulma Anestezi komplikasyonu olarak beynin oksijensiz kalması Karbonmonoksit zehirlenmesi , İlaç zehirlenmeleri Kan basıncının aşırı düşmesi (hipotansiyon) Yüksek rakıma çıkmak Doğum sırasında oluşabilecek problemler ALS , Guillain Barré hastalığı gibi nörolojik hastalıklarda solunum kaslarının zayıflaması 2. Beynin Oksijensiz Kalması Belirtileri

Beynin oksijensiz kalması durumunda ortaya çıkan belirtiler olayın şiddeti ve süresine göre hafif veya çok ağır olabilir.

İlk aşamada geçici hafıza kaybı, Vücudu hareket ettirmede güçlük, Dikkat bozukluğu Karar verme ve düşünme süreçlerinde bozulmalardır.

5 dakikadan daha fazla oksijensiz kalan beyin hücreleri ölmeye başlar ve daha ağır belirtiler oluşur . Bu durum koma , nöbet ve ölüme kadar gidebilir.

3. Beynin oksijensiz kalmasına bağlı oluşan hasar seviyesi nasıl belirlenir?

EKG, Akciğer Röntgeni, Beyin MR ve Beyin Tomografisi, kanda bulunan oksijen seviyesi ölçülerek oluşan hasarın beyindeki konumu ve seviyesi belirlenebilir.

4. Beynin Oksijensiz Kalmasına Bağlı Gelişebilecek Komplikasyonlar

İnme (felç) , konuşma problemleri, hareket fonksiyonlarında zorluk, psikolojik problemler, görme problemleri, kas güçsüzlüğü ve istemsiz kasılmalar, solunum problemleri, kalp ve damar problemleri, uzun süreli yatmaya bağlı alt ekstremitede derin ven trombozu(DVT) , akciğer pnömonisi gibi sorunlar beynin oksijensiz kalmasına bağlı olan farklı problemleri ortaya çıkarabilir.

5. Beynin oksijensiz kalması ne kadar sürede tedavi edilir?

Hastanın ne kadar süre oksijensiz kaldığı ve beyinde oluşan hasarın şiddeti, tedavi süresini belirleyen ve etkileyen faktörlerdir.

Bazı hastalar solunum cihazına ihtiyaç duyarken bazı hastalar ise travmaya bağlı gelişen kan kaybı sebebi ile kan ve sıvı desteklerine ihtiyaç duyarlar. Bazı hastalarda epileptik nöbetler geliştiğinden bu hastalar ilaç gereksinimi duyarlar.

Tedavi, hastanın temel ihtiyaçlarına göre hastaya özel olarak belirlenmelidir. Uzun süreli yatma durumunda kalan, yatarak tedavi gören hastalarda oluşabilecek kas-iskelet sistemi problemleri, kardiyovasküler sistem problemleri gibi farklı komplikasyonların önlenmesi tedavi sürecini olumlu yönde etkileyecektir. Hastalara fizik tedavi desteği mümkün olan en erken dönemde verilmelidir. Erken başlanan fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları tedavi sürecinde olumlu sonuçlar yaratır.

"