Verem vücut direncinizin düşmesini bekliyor - Acıbadem Hayat

Verem vücut direncinizin düşmesini bekliyor - Acıbadem Hayat

Verem vücut direncinizin düşmesini bekliyor

Verem özellikle vücut direncinin düştüğü zamanlarda ortaya çıkıyor. En önemli belirtisi ise iki haftadan uzun süren öksürük.

Yazı İçeriği Verem nedir? Bulaşıcılık süresi 2-3 hafta Verem belirtileri Verem tedavisi Tedavi uzun sürebiliyor Verem Savaş Dispanserleri’nde tedavi ücretsiz Vereme karşı tetikte olun

Halk arasında verem olarak biliniyor. Hastalığa neden olan basil, akciğerleri etkisi altına alıyor. Bazen de akciğerlerin yanında kemikler, eklemler, beyin, böbrekler, sindirim sistemi, omurga gibi bölgeleri de tutabiliyor. Günümüzde daha seyrek görülse de ‘tüberküloz’ tehdidi hâlâ devam ediyor.

Verem nedir?

Verem, ‘mycobacterium tuberculosis’ isimli bir mikrop tarafından ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalık. Günümüzde hem önlenebiliyor hem de tedavi edilebiliyor. Sağlık Bakanlığı son derece titiz tarama ve takip programlarını sürdürüyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de yüz binde 17.2 oranında görülen veremlilerin yüzde 92’si yeni tanı almış kişiler. Yüzde 8’i ise daha önce tedavi gören tüberkülozlulardan oluşuyor. Kişiler, düzenli takip ve ilaçlar yardımıyla başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor.

Bulaşıcılık süresi 2-3 hafta

Hastalığın hava yoluyla bulaşması çevresindeki kişilerin enfekte olma riskini artıyor. Bu nedenle özellikle veremliler ile yakın ve uzun süreli teması olan kişilere bulaşma riski daha fazla. Verem olan bir kişinin nefes vermesi, öksürmesi, hapşırması, konuşması ile mikroplar havaya saçılıyor. Sağlıklı kişiler bu mikropları nefesleriyle alabiliyor. Bu nedenle rahatsızlığı yaşayan kişinin aile bireyleri, aynı evi paylaştığı arkadaşları, işyeri ve çevresindeki kişilerin dikkat etmesi gerekiyor. Basiller, güneş görmeyen ve yeterince havalandırılmayan ortamlarda saatlerce havada asılı kalabiliyor. Ancak, solunum yoluyla alınan verem mikrobu hemen hastalığa neden olmuyor, sadece verem enfeksiyonunu gelişiyor. Vücutta sessiz kalan verem basili, kişinin vücut direncinin düştüğü bir anda hastalık olarak ortaya çıkıyor. Tüberküloz mikrobu alarak enfekte olan kişilerin yaklaşık yüzde 10’u yaşamlarının herhangi bir döneminde tüberküloz hastalığına yakalanıyor. Genellikle tüberküloz tedavisi başlandıktan yaklaşık olarak 2-3 hafta sonra bulaşıcılık sona eriyor.

Verem belirtileri

Tüberküloz basili ile enfekte olan kişilerde hastalığın ortaya çıkış süresi değişebiliyor. Bazı kişilerde bir iki hafta içinde hastalık ortaya çıkarken, bazı kişilerde yıllar sonrasında görülüyor. Burada kişinin bağışıklık sistemi son derece önem taşıyor. Bu nedenle 2-3 haftadan uzun süren ve tedaviye cevap vermeyen öksürük, balgam, balgamda kan, ateş, gece terlemesi, yorgunluk, halsizlik, kilo kaybı, iştahsızlık, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısı gibi belirtiler gözlenen kişinin mutlaka bir uzmana başvurması gerekiyor. Tüberküloz, akciğerlerin dışında beyin, böbrekler ya da omurga gibi vücudun diğer organlarını da tutabildiği için bu durumda o organa yönelik belirtiler ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle genel tüberküloz belirtileri her kişide görülemeyebiliyor. Tutulum gösterdiği organa göre, lenf bezi büyümesi, idrarda kan görülmesi, eklemde şişlik gibi belirtilere de dikkat edilmesi gerekiyor.

Verem tedavisi

Tüberküloz bulaş riski yüksek olmakla birlikte uygun ilaç tedavisi ile iyileşebilen bir hastalık. Ancak tedavide kişinin uyumu ve dikkati de son derece önem taşıyor. Tedavide birden fazla ilacın düzenli ve yeterli sürede birlikte alınması gerekiyor. İlaçlarını önerilen şekilde aksatmadan, yeterli sürede içen kişilerin hemen hepsi başarıyla tedavi ediliyor. Tüberküloz mikrobunu kesin olarak öldürmek ve bir daha çoğalarak hastalık yapmasını engellemek için tedavinin en az altı ay devam etmesi gerekiyor. Yapılan balgam kontrollerinin sonuçlarına göre 2 veya 3 ay sonra kullanılan ilaç sayısı azaltılabiliyor.

Tedavi uzun sürebiliyor

Düzenli tedavi, kişinin iyileşmesini sağladığı gibi, bulaşıcılığı da önleyerek toplum sağlığını korunması açısından da son derece önem taşıyor. Kişi, ilaçlarını düzenli kullanmazsa mikroplar ilaçlara karşı direnç geliştiriyor. Dirençli tüberküloz denilen bu hastalık tipi zor olsa da tedavi edilebiliyor. Tedavinin uzun sürmesi, daha çok yan etki yaratması ve daha pahalı olması nedeniyle çok daha zor. Bu kişilerde çok sayıda ilacın 18-24 ay kullanılması gerekir. Bu nedenle ilaçların sağlık personeli veya sorumlu bir kişi tarafından içirilmesi en etkili tedavi yöntemi.

Verem Savaş Dispanserleri’nde tedavi ücretsiz

Tüberküloz hastalığının kesin tanısının balgamda tüberküloz mikrobunun (basillerinin) gösterilmesi ile konulabiliyor. Kişinin öyküsü alınıp genel fiziki değerlendirmelerin ardından, akciğer filmi çekiliyor ve laboratuvar incelemeleri sonrasında tanı kesinleşiyor. Ülkemizde, Verem Savaş Dispanserlerinde tanı, tedavi ve takipler ücretsiz olarak yapılıyor. Tüm tüberküloz ilaçları da Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak sağlanıyor.

*Bu içeriğin geliştirilmesinde Tıbbi Direktörlük katkı sağlamıştır. *Web sitemizdeki bilgiler kişileri tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız. İçeriklerde Acıbadem Sağlık Grubu'nun tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler yer almamaktadır.

"
Tanı Yöntemleri - Sarkoidoz Güncel Tanı ve Tedavi Yaklaşımları

Tanı Yöntemleri - Sarkoidoz Güncel Tanı ve Tedavi Yaklaşımları

Tanı Yöntemleri

Sarkoidoz nedeni bilinmeyen, multisistemik granülomatöz bir hastalıktır. En sık akciğerleri ve intratorasik lenf nodlarını tutar. Akciğer dışı sarkoidozda en sık tutulan yerler cilt, göz, retiküloendoteliyal sistem, kas ve iskelet sistemi, ekzokrin glandlar, kalp ve sinir sistemidir.

Sarkoidoz tanısı, uyumlu klinik ve radyolojik görünümlerle birlikte, histopatolojik olarak kazeifikasyon nekrozu içermeyen epiteloid hücreli granülomların gösterilmesi ve aynı tabloya yol açabilecek diğer klinik durumların, granülom nedenlerinin ve lokal sarkoid reaksiyonlarının ekarte edilmesi ve en az iki organda tutulumun gösterilmesi ile konur. [1,2] Tanıda histopatoloji önemlidir ama her zaman gerekli olmadığı gibi yeterli de değildir. Çünkü tüberküloz, atipik mikobakteri ve mantar enfeksiyonları başta olmak üzere pek çok enfeksiyon etkeni, berilyum, titanyum gibi metallere maruziyet, ilaç reaksiyonları, yabancı cisim aspirasyonu granülom oluşturur, hipersensitivite pnömonisinde, Wegener granülomatozisinde, kanser ve lenfomalara reaksiyon olarak granülom gelişebilir. Bazı nadir spesifik durumlarda, başvuru klinik ve radyolojik bulgular sarkoidoz için o kadar tipiktir ki doku biyopsisi olmadan da tanı konabilir.

Löfgren sendromu (akciğer radyografisinde bilateral hiler adenopati, eritema nodosum cilt lezyonları, sıklıkla ateş, sıklıkla ayak bileğinde artralji/artrit). Heerfordt sendromu (üveit, bilateral parotid, sıklıkla ateş, fasial sinir felci). Semptomsuz hastada akciğer radyografisinde bilaterax l hiler adenopati olması. Galyum-67 sintigrafisinde panda (parotis ve lakrimal bez tutulumu) ve lambda (bilateral hiler ve sağ paratrakeal lenf nodu tutulumu) bulgusu. [2,3] Bu durumlarda bile klinisyen hastanın sarkoidoz olduğunu kabul etmeden önce alternatif tanıları genellikle ekarte etmelidir (örn. akciğer grafisinde bilateral hiler lenfadenopati ve eritema nodosum cilt lezyonu olan Löfgren sendromunda koksidiomikozis ekarte edilmelidir). [2]

Sarkoidozun doğru tanısı için klinik, radyolojik ve histopatolojik bulguları birlikte değerlendiren yaklaşım önerilmektedir.

Öykü (meslek ve çevresel maruziyet, semptomlar) Fizik muayene Posteroanterior akciğer grafisi Pulmoner fonksiyon testleri [vital kapasite, 1. saniyede zorlu ekspiratuvar volüm (FEV1), karbon monoksit diffüzyon kapasitesi (DLCO)] Periferik kan sayımları: Lökosit, eritrosit, trombosit Serum biyokimya tetkikleri [kalsiyum, karaciğer enzimleri, üre, kreatinin, anjiotensin-konverting enzim (ACE)] İdrar analizleri, 24 saatlik idrar kalsiyumu Elektrokardiyografi Rutin göz muayenesi Tüberkülin cilt testi (TCT) Fiberoptik bronkoskopi ile mukoza ve transbronşiyal biyopsi, bronkoalveoler lavajla (BAL) CD4/CD8 oranı Endobronşiyal ultrasonografi rehberliğinde transbronşiyal iğne aspirasyonu (EBUS-TBİA)

Son zamanlarda pozitron emisyon tomografi (PET), kardiyak manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve gelecekte tanısal değeri olabilecek genetik gibi minimal invaziv işlemlerde gelişmeler mevcut olup bu tetkikler de sardoidozun tanı yöntemleri olarak kullanılmaktadır. [4,6]

Klinik Değerlendirme

Sarkoidoz hiçbir yakınması olmayan bir hastada rastlantıyla çekilen akciğer grafisinde saptanabileceği gibi, konstitüsyonel belirtiler veya tutulan organ sistemine ait belirtilerle de ortaya çıkabilir. Tanı sırasında sarkoidozlu hastaların %30-50’si asemptomatiktir. [4] Semptomlar genellikle nonspesifik olduğu için tanı gecikmelerine yol açar. Ateş, halsizlik, iskelet kası güçsüzlüğü, kilo kaybı (son 10-12 hafta içerisinde 2-6 kg), gece terlemesi, artralji hastaların yaklaşık %20-30’unda bulunabilir. Sarkoidoz nedeni bilinmeyen ateşin önemli ve genellikle gözden kaçan bir nedenidir. En sık tutulum bölgesi akciğerler olduğu için olguların üçte biri veya yarısında solunum sistemine ilişkin belirtiler bulunur. En sık görülen solunumsal belirtiler nefes darlığı, öksürük ve göğüs ağrısıdır. [4,7,9]

Bazı demografik ve klinik özellikler, patognomik olmasa da, sarkoidoz tanısını destekler. Sarkoidoz genellikle 40 yaş altında görülür ve 20-29 yaşlar arasında pik yapar. Kadınlarda 50 yaşın üzerinde daha küçük ikinci bir pik izlenir. 18 yaşın altında ve 50 yaşın üzerindeki erkeklerde sarkoidoz olasılığı azalır. Afrikalı Amerikalılar’da ve Kuzey Avrupalılar’da yüksek prevalans izlenir. Akciğer radyografisinde lezyonlar görülmesine karşın hastanın asemptomatik olması, sigara içme öyküsü olmaması (sarkoidoz daha çok sigara içmeyenlerde görülür), aile öyküsü olması (sarkoidozlu hastaların birinci derece akrabalarında sarkoidoz prevalans hızı genel popülasyonda bulunandan daha yüksektir) sarkoidoz olasılığını destekler. Tüberküloz, organik biyoaerosol, berilyum maruziyeti ve intravenöz ilaç alışkanlığı ise sarkoidoz olasılığını azaltır. [2,10]

Sarkoidoz multisistem tutulumlu bir hastalık olduğu için dikkatli sistemik inceleme ve fizik muayene yapılmalıdır. En sık tutulan bölge bilateral hiler lenfadenopati ve pulmoner infiltrasyon görünümüyle akciğerlerdir (%95) . Bunu cilt, lenf nodu, göz ve karaciğer tutulumu izler. [8] İki veya daha çok organ sistemi tutulumu sarkoidoz tanısını destekler. Bu yüzden pulmoner hastalıkla birlikte bu organlardan birinde eşlik eden hastalık olması sarkoidozu akla getirmelidir (akciğer ve göz tutulumu gibi). İlk organda biyopsi ile histolojik olarak nonkazeifiye granülomatöz enflamasyon kanıtlandığında, ikinci organın sarkoidoz için kabul edilebilir klinik kriterleri varsa, ikinci organın histolojik kanıtı gerekmez. Örneğin, sadece karaciğerde nonkazeifiye granülomların bulunması sarkoidoz tanısı için yetersizdir ancak akciğer grafisinde eşlik eden bilateral hiler adenopatinin bulunması sarkoidozun ikinci organ tutulumu için yeterli kanıt olduğu düşünülür. Bu yüzden hiler lenf nodu veya akciğer biyopsisi gerekli değildir. [11]

Başlangıç bulgularına göre klinik olarak sarkoidoz iki tiptir. Akut sarkoidozda başlangıç anidir. Bilateral hiler lenfadenopati, ateş, eritema nodozum, ayak bileği artriti (klasik Löfgren sendromu) ile karakterizedir. Akut hastalıkta ayrıca veziküler veya makulopapüler raş, akut iritis, konjonktivit, akut granülomatöz kardiyak tutulumda aritmi görülür. Prognoz iyidir ve spontan remisyon genellikle iki yıl içinde olur. Kronik sarkoidoz sinsi başlangıçlıdır. Lupus pernio, kronik üveit, kronik hiperkalsemi, nefrokalsinozis, başlangıç yaşının daha ileri olması, siyah ırk, progresif pulmoner sarkoidoz, nazal mukoza tutulumu, kistik kemik lezyonları, nörosarkoidoz kronik ve progresif seyirle ilişkilidir. [12]

Solunum Fonksiyon Testi

Solunum fonksiyon testleri sarkoidozlu çoğu hastada anormaldir fakat tanısal patern yoktur. Akciğer radyografisinde parankimi normal olan hastalarda, vital kapasite, diffüzyon kapasitesi, istirahatte ve egzersizde PaO2 ve akciğer kompliansı olguların %20-40’ında, akciğer parankimi tutulumunda ise olguların %50-70’inde solunum fonksiyon testi bozukluğu vardır. [13] Genellikle restriktif fonksiyon bozukluğu görülür. Vital kapasite ve DLCO azalır. Hastaların bir kısmında hava akımı obstrüksiyonu bulunur. Hava akımı obstrüksiyonu endobronşiyal tutulum veya stenoza ya da parankim hastalığı sonucu gelişen hava yolu distorsiyonuna bağlıdır. Olguların bir kısmında bronş hiperreaktivitesi gelişir. Diffüzyon kapasitesinin azalması sadece restriktif hastalıkla değil ayrıca sarkoidoza bağlı pulmoner hipertansiyonla da ilişkili olabilir. En ciddi solunum fonksiyon bozukluğu evre IV fibrokistik hastalığı olan hastalarda görülür. Solunum fonksiyon testi hastanın klinik seyrini izlemede önemlidir. 6 dakika yürüme testi olguların çoğunda azalır. [14]

Laboratuvar Bulguları Anemi nadirdir. Genellikle kronik hastalık anemisinden kaynaklanır, ancak bazı hastalarda hipersplenizm, kemik iliği tutulumu veya otoimmün hemolitik anemi ortaya çıkabilir. [15] Lökopeni (%5-10), eozinofili (yaklaşık %25) ve trombositopeni (nadir) görülebilir. Eritrosit sedimantasyon hızı sıklıkla yüksektir, fakat hastalık aktivitesini değerlendirilmesinde faydalı değildir. Hiperkalsiüri hiperkalsemiden (%2-10) 3 kat daha sık görülür. Bu anormallikler aktive olmuş makrofaj ve granülomlardan 1,25-(OH)2-D3’ün (kalsitriol) anormal üretilmesine bağlıdır. [16] Tanı konulamayan kalıcı hiperkalsemi ve hiperkalsiüri nefrokalsinozise ve böbrek yetmezliğine neden olabilir. Bu nedenle sarkoidoz tanısı konan tüm hastalara kan kalsiyumu ve 24 saatlik idrar kalsiyumu bakılmalıdır. Hipergammaglobulinemi ve romatoid faktör pozitifliği saptanabilir. Serum alkalen fosfatazda orta derecede artış diffüz granülomatöz karaciğer tutulumunu gösterir. Karaciğer fonksiyon testleri normalin üç katından fazla olur. Kreatinin fosfokinaz/aldolaz artışı kas tutulumunu gösterir. TCT hastaların yaklaşık %85’inde negatiftir. Kveim-Siltzbach testi insan sarkoid dokusunun intradermal enjeksiyonu ile yapılır. Dört hafta sonra enjeksiyon bölgesinde oluşan papülden biyopsi alınır. Histopatolojik açıdan bu papül nonkazeifiye granülomatöz bir enflamasyondur. Geçen 50 yılda 10,000’den fazla bu testi uygulayan bir tıp merkezi gerçek pozitif sonuçların %50 ve yanlış negatif sonuçların sıfıra yakın olduğunu bildirdiler. Ticari bulunabilirliğinin olmaması, insan dokusu kullanımındaki kısıtlılıklar ve her yeni preparasyonun in vivo doğrulanması gerektiği için testin kullanımı çok sınırlıdır. [17] Bu yüzden sarkoidozun standart tanısal testi değildir. Kan gazı normal olabilir veya hipoksemi ve hipokapni (hiperventilasyon) görülebilir. Serum ACE (sACE) seviyeleri tedavi edilmemiş sarkoidozlu hastaların %75’inde yükselmiştir. [18] Serum ACE sarkoid granülomlarının epiteloid hücrelerinde üretilir ve sACE seviyeleri sarkoidozda total granülom yükünü yansıtır. Başlangıçta yükselmiş sACE seviyelerinin sarkoidoz için tanısal olduğu düşünülmüşse de, hastalığın tanısı için yeteri kadar sensitif ve spesifik değildir. Bin dokuz yüz kırk bir sarkoidozlu, 1,575 sağlıklı kontrol ve 1,355 diğer hastalığı olan hastalardan oluşan bir çalışmada, sarkoidoz tanısı için artmış sACE’nin sensitivitesi %57, spesifitesi %90, pozitif prediktif değeri %90 ve negatif prediktif değeri %60 olarak bulunmuştur. [19] Bu yüzden, sarkoidoz tanısında tarama amaçlı kullanımda yeteri kadar sensitif değildir. Ayrıca, artmış sACE tanı için oldukça spesifik olsa da, sarkoidoz tanısını teyit etmek için halen yeteri kadar spesifik değildir. Dissemine tüberküloz, fungal enfeksiyon, hipertiroidizm, Gaucher hastalığı, diabetes mellitus, siroz, osteoartrit, kronik berilyozis, silikozis ve Hodgkin lenfoması olan hastalarda sACE artabilir. [4] Kortikosteroid veya ACE inhibitörü kullanımı sACE seviyesini baskılar. Plazma ACE seviyesini etkileyebilen ve bireyler arasında büyük değişkenlik ile sonuçlanabilen, ACE geninde intron 16’da insersiyon/delesyon polimorfizimini de içeren birkaç allelik polimorfizm tanımlanmıştır. [20] Serum ACE için genotipe göre düzeltilmiş referans değerler yayınlanmıştır. Genotip ile düzeltilmiş ACE seviyelerini kullanmanın daha duyarlı ve kullanışlı bir tanısal araç olabileceği ileri sürülmektedir. [21] ACE seviyesi hastalığın seyrini takipte kullanılabilir, ancak ACE seviyesi hastalığın ciddiyeti ile her zaman korele değildir. [22] Lizozim makrofajlar tarafından üretilir. Sarkoidozlu hastaların üçte ikisinde serum lizozimi yükselmiştir. Hastalığın yaygınlık ve aktivitesi ile doğru orantılıdır. Serum lizoziminin spesifitesinin sACE’den daha düşük olduğu bildirilmiştir. Tüberküloz, silikozis, asbestozis, berilyozis gibi hastalıklarda da yüksek değerler saptanmıştır. [23] TNF-a sarkoidozun patogenezinde kilit rol oynar. Solubl TNF reseptör II (sTNFRII) serum konsantrasyonları sarkoidozlu hastalarda artar ve daha yüksek sTNFRII seviyeleri daha ileri radyolojik evre ve hastalığın ilerlemesi ile koreledir.[24] IL-18, IL-12 p40, YKL-40’ın serum konsantrasyonları sarkoidozda yüksek bulunmuştur. [4] Radyolojik De¤erlendirme

Pulmoner sarkoidozlu hastaları değerlendirmek için akciğer radyografisi en sık kullanılan radyolojik görüntüleme tekniğidir. Çünkü sarkoidoz herhangi bir organı tutabilse de, hastaların %90’ında akciğer tutulumu görülür. Sarkoidozda akciğer radyografisine göre evreleme yapılmaktadır. Evre 0: Normal akciğer grafisi görünümü (%5-10) ve sıklıkla ekstrapulmoner bulgularla birliktedir. Evre I: Bilateral hiler lenfadenopati (%40), evre II: Bilateral hiler lenfadenopati ve parankimal infiltratlar (%30-50), evre III: Sadece parankimal infiltratlar (%15), evre IV: Fibrozis şeklinde sıralanır (Resim 3.1). [25]


Resim 3.1: Sarkoidoz tanısı konmufl hastaların PA akciğer grafileri. (a) Evre I: Bilateral hiler lenfadenopati. (b) Evre II: Bilateral hiler lenfadenopati+parankimal mikronodüller. (c) Evre III: Parankimal infiltrasyonlar. (d) Evre IV: Fibrozis, apikal büller, kistik alanlar izleniyor.

Bilateral hiler lenfadenopatiye sıklıkla sağ paratrakeal lenf nodu genişlemesi eşlik eder. Hiler lenfadenopati simetrik ve iyi sınırlıdır. Hilus ile mediastinal kontur arasında ince bir bant şeklinde akciğer parankimi seçilmesi lenfoma ile ayırıcı tanıda önemlidir. Uzun süren hastalıkta kalsifikasyon da görülebilir. Pulmoner infiltratlar özellikle üst ve orta zonlarda, perihiler bölgede olup retikülonodüler, ince lineer kimi zaman da ayrı nodüller ve alveoler konsolidasyon şeklindedir. Milier patern de görülebilir. Fibrozisin geliştiği evre IV’de üst akciğer alanlarında hiluslarda çekilme ile birlikte, volüm kaybı, kaba fibröz bantlar, bronşektazili konglomera kitleler, küçük ve büyük büller, kistik değişiklikler ve bal peteği izlenir. Sarkoidozda nadir olarak akciğer grafisinde pnömotoraks, miçetoma, izole nodül veya kitle, lober atelektazi veya plevral effüzyon görülebilir. [25] Sadece klinik ve/veya radyolojik görünümler evre I (güvenilirliği %98) veya evre II (%89) hastalarda tanısal olabilir, fakat evre III (%52) veya evre 0 (%23) hastalığı olan hastalar için doğrusal tanılığı daha azdır.[26] Asemptomatik, simetrik bilateral hiler lenfadenopatisi olan hastalara sarkoidoz tanısı için histopatolojik doğrulama gerekli değildir. Buna karşın lenfadenopati asimetrikse, belirgin progresyon gösteriyorsa veya paratrakeal tutulum büyükse histopatolojik doğrulama yapılmalıdır. [4,27]

Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) bulguları, sarkoidoz tanısı için, akciğer radyografisinden daha fazla spesifiktir.[2] Düz akciğer grafisinde görülmeyen parankimal lezyonlar tespit edilebilir. Parankimal lezyonlar nodüler, retiküler veya buzlu cam görünümünde olabilir.

Düzgün veya nodüler peribronkovasküler interstisyel kalınlaşma (peribronşiyal kılıflanma) Plevral yüzeyler, interlobüler septa, sentrilobüler yapılarla ilişkili, küçük iyi sınırlı 2-10 mm nodüller Nodüllerin akciğerlerin santral bölgeleri ve üst lob peribronkovasküler dağılımı Bir santimetreden büyük nodüller ve konsolidasyon Fibrozis bulguları: Septal kalınlaşma, traksiyon bronşektazisi, bal peteği Bronşektazinin eşlik ettiği konglomera kitleler Buzlu cam görünümü Simetrik lenf bezi genişlemesi

Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografide 2-10 milimetrik nodüllerin bronkovasküler demetler boyunca ve subplevral dağılım (perilenfatik dağılım) göstermesi sarkoidoz olasılığını destekler (Resim 3.2). [2]


Resim 3.2: Sarkoidozlu bir hastanın toraks bilgisayarlı tomografi görünümü

Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi bulguları histolojik anormallikler ile korelasyon gösterebilir. Örneğin buzlu cam görünümleri sarkoid granülomları ile ilişkilidir. Bilgisayarlı toraks tomografisinin rutin olarak kullanımı gerekli değildir. Atipik klinik ve/veya akciğer grafi bulguları, tipik radyolojik bulgular olmaksızın sarkoidoz için yüksek klinik şüphe, ve traksiyon bronşektazisi, aspergilloma, pulmoner fibrozis, amfizem gibi akciğer hastalığının komplikasyonları veya eşlik eden enfeksiyon ve malignitenin varlığında YRBT endikasyonu vardır. [26] Bu durumlar hastaların yaklaşık %30’unda görülür. [4]

Galyum-67 sintigrafisi tüm vücutta enflamasyonun saptanmasında yararlıdır. Lamda (bilateral hiler ve sağ paratrakeal lenf nodu tutulumu) ve panda (parotis, lakrimal gland tutulumu) görünümü sarkoidoz için patognomiktir (Resim 3.3).


Resim 3.3: 37 yaşında sarkoidoz tanılı erkek hastanın galyum-67 tüm vücut sintigrafisinde her iki lakrimal ve parotis glandında simetrik, yoğun artmş aktivite tutulumları (panda belirtisi), mediastinal ve bilateral hiler lenf nodlarında artmş aktivite tutulumları izleniyor.


Resim 3.4: PET imajlar›ndan elde edilmifl 3-B rekonstrüksiyon görüntüsü. Sarkoidoz tanısı alan hastada çok sayıdaki servikal, mediastinal ve abdominal LAP’larda izlenen FDG tutulumu. Ayrıca akciğer parankimindeki nodüler lezyonlarda da FDG tutulumu mevcut (Dr. Atila Gökçek ve Dr. Özlem Özmen arflivi. Değerli izinleri ile kullanılmıştır).

Bu görünümler sarkoidoz tanısını destekler ve invaziv tanısal işlemleri önler. Diğer paternler sarkoidoz için spesifik değildir. [4,7,26] Bazı interstisyel akciğer hastalıklarında, enfeksiyonlarda ve malignitelerde de gözlendiği için özgüllüğü düşüktür. Birkaç aylık sistemik kortikosteroid tedavisi, transferrin reseptörlerinde hızlıca azalmaya yol açacağından, yanlış negatif galyum taramalarına neden olur.

18F-florodeoksiglukoz pozitron emisyon tomografisi (FDG-PET) sistemik enflamatuar aktiviteleri değerlendirmede değerlidir ve özellikle ekstrapulmoner tutulumu saptanmasında galyum taramasından daha sensitiftir. [29] Aktif sarkoid granülomatöz alanlarını saptamadaki sensitivitesi %80-100’e ulaşır. Teirstein ve ark., [30] FDG-PET taramanın, sarkoidozlu hastalarda gizli tanısal biyopsi alanlarını saptamada değerli olduğunu göstermişlerdir. Ayrıca FDG-PET’de pozitif tutulumun, radyolojik evresi II ve III olan sarkoidoz hastalarının 2/3’ünde olabileceğini buna karşın, FDG-PET’de negatif tutulumun evre 0, I ve IV sarkoidoz hastalarında yaygın olduğunu da göstermişleridr. FDG-PET’de yanlış pozitif tutulumun diğer granülomatöz hastalıklar, enfeksiyon ve neoplazili hastalarda da gözlenmesi FDG-PET’in kullanımını sınırlar. L-[3-18F]-a-metil tirosin (18F-FMT) bir amino asit analoğudur. Amino asit transport sistemi aracılıyla sadece tümör hücrelerinde birikir. 18F-FDG ile kıyaslandığında maligniteyi değerlendirmede daha spesifiktir. Yirmi dört sarkoidozlu hastayı içeren bir çalışmada, FMT-PET, FDG-PET ile kombine kullanıldığında, sarkoidozu maligniteden ayırmada değerli olabileceği gösterilmiştir. [31] Akciğer kanserinde FDG-PET ile artmış tutulum hastaların %94’ünde, FMT-PET ile hastaların %88’inde görülürken, sarkoidozlu lezyonlar sadece FDG-PET’de pozitif ve FMT-PET’de her zaman negatif bulunmuştur. PET taramaları sarkoidozun tanısal değerlendirilmesinde rutin olarak uygulanmaz. Ancak PET taramaları potansiyel biyopsi alanlarını göstererek ve göreceli olarak ulaşılamayan organlarda (kalp ve beyin gibi) hastalığı saptayarak sarkoidoz tanısında yararlı olabilir (Resim 3.4). [3]
Kardiyak sarkoidoz yaşamı tehdit eder ve endomiyokardiyal biyopsi tanıda altın standart olsa da hastaların 1/4’ünden azında tanıyı destekler. Kardiyak sarkoidoz tanısında PET tarama önemlidir. MRG’nin kontrendike olduğu pacemaker veya defibrilatörlü hastalarda da uygulanabilir. [3] Bir çalışmada, sarkoidozlu hastalarda infliksimab tedavisi sırasında FDG-PET görüntülemesindeki değişikliklerin klinik düzelme bulguları ile korelasyon gösterdiği bulunmuştur. Bu bulgu FDG tutulumunun hastalık aktivitesini yansıttığı hipotezini desteklemektedir. [32]

Ekokardiyografi, sarkoidozun yaşamı tehdit eden bir komplikasyonu olan pulmoner hipertansiyonu saptamada yararlı noninvaziv bir tanı aracıdır. Sonuçları sağ kalp kataterizasyonu ile koreledir. [4] Ekokardiyografi ile sarkoidozun kalp tutulumu da değerlendirilir.

Kardiyak MRG’nin kardiyak sarkoidoz tanısında, standard kardiyak değerlendirmeye ek değeri olduğu gösterilmiştir. Kardiyak MRG, kardiyak sarkoidoz tanısında, ekokardiyografi, talyum ve galyum sintigrafisinden daha sensitif ve spesifiktir, kardiyak tutulumun erken saptanmasında önemlidir. [33] Kardiyak tutulum tanısı için FDG-PET ve kardiyak MRG’nin sensitivite ve spesifitesinin araştırıldığı bir çalışmada, FDG-PET için sensitivite %88, spesifite sadece %39 bulunurken, kardiyak MRG için bu değerler sırasıyla %75 ve %77 olarak bulunmuştur.

Pozitif FDG-PET bulguları ile yükselmiş sACE seviyeleri arasında pozitif bir korelasyon olduğu da gösterilmiştir. Sonuç olarak, kardiyak MRG, sarkoidozun kardiyak tutulumunu değerlendirmek için kullanılması önerilen noninvaziv, radyoaktif olmayan bir tanı yöntemidir. [4]
Nörosarkoidozun tanısında gadolinyumlu beyin MRG, elektromiyografi (EMG), serebrospinal sıvı analizi (lenfosit, protein, ACE seviyelerinde artma, CD4/CD8 >5), karaciğer, dalak tutulumunu araştırmak için de ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi tanı yöntemleri kullanılır.

Bronkoalveoler Lavaj

Bronkoalveoler lavaj güvenli, minimal invaziv, bir tanı yöntemidir ve sarkoidoz tanısında yararlı bilgi sağlar. Sarkoidoz için BAL’ın karakteristik bulgusu, normal veya lenfositlerin sayı ve yüzdesinin arttığı, genellikle eozinofil ve nötrofillerin normal oranda olduğu, plazma hücresi ve köpüksü alveoler makrofajların olmadığı hafifce artmış total hücre sayımıdır. [4,6,35] Tanı anında sarkoidozun evresinden bağımsız olarak hastaların %90’ında lenfositlerde artış bulunabilir. BAL sıvısında lenfositlerin %15’in üzerinde olmasının sensitivitesi %90’dan fazladır, fakat spesifitesi düşüktür. BAL sıvısı hastaların %10-15’inde normal olabilir. Aktif hastalıklı hastalarda inaktif sarkoidoza göre lenfosit sayısı daha yüksektir. Geç veya ileri sarkoidozda, nötrofiller (totalin %3’ünden fazla) ve mast hücreleri (%1’den fazla) de artabilir. Yeni tanı almış sarkoidozlu hastanın BAL sıvısında nötrofillerin artması kötü prognozu gösterir. [36] BAL lenfositozu sarkoidoz için spesifik değildir. Hipersensitivite pnömonisi, nonspesifik interstisyel pnömoni veya organize pnömoni gibi diğer birçok hastalıkta da görülebilir.

BAL sıvısında CD4/CD8 oranı sarkoidozda değişkenlik gösterdiği için tanıdaki önemi tartışmalıdır.[37] CD4/CD8 oranı tanı anında hastaların sadece %55’inde artar. Oran hastaların %15’inde 1.0’ın altındadır. Bir çalışmada lenfosit CD4/CD8 >3.5 olmasının sarkoidoz tanısı için sensitivitesi %53, spesifitesi %94, pozitif prediktif değeri %76 ve negatif prediktif değeri %85 olarak bulunmuştur. [38] CD4/CD8 oranı özellikle Löfgren sendromunda ve akut sarkoidozlu hastalarda yüksektir. İnaktif hastalıkta, oran genellikle normaldir. Klinik/radyolojik görüntüsü tipik sarkoidozla uyumlu olan hastalarda, BAL’da CD4/CD8 oranının artmış olması sarkoidoz tanısını doğrulayabilir ve ek biyopsiye gerek kalmayabilir.

Farklı radyolojik ve klinik durumdaki pulmoner sarkoidozlarda BAL sıvısındaki CD4/CD8 oranının tanısal rolünün araştırıldığı bir çalışmada, (1) BAL sıvısında lenfosit yüzdesinin ve CD4/CD8 oranının arttığı, (2) Sarkoidozlu olguların %7’sinde BAL sıvısı hücre sayımının normal olduğu, (3) CD4/CD8 oranının optimal cutoff noktalarının asemptomatik hastalar için 3.5, semptomatik hastalar için 4.0 olduğu, (4) Semptomatik hastalar ile karşılaştırıldığında optimal cutoff noktasının sensitivitesinin asemptomatik hastalarda daha düşük olduğu, (5) Sarkoidozun evresi arttıkca optimal cutoff noktasının sensitivitesinin azaldığı bulunmuştur. [39] Özdemir ve ark. [40] ise, sarkoidozlu 50 hastada apoptotik molekül olan CD95(Fas)’ın BAL sıvısı konsantrasyonunun, spontan remisyon ile kıyaslandığında, kronik sarkoidozlu hastalarda anlamlı olarak yüksek olduğunu göstermişlerdir.

Biyopsi İşlemleri

Biyopsi yeri hastalığın klinik görünümüne bağlı olarak hastadan hastaya değişir. Genel olarak en kolay ulaşılabilen ve morbiditesi en az olan yer tercih edilmelidir. Örneğin, cilt biyopsisinin komplikasyon riski diğer organ biyopsilerine göre en düşüktür. Bu nedenle şüpheli sarkoidozlu bir hastada dikkatli bir cilt muayenesi yapılmalıdır. Hastaya skarları veya dövmesi olup olmadığı sorulmalıdır. Çünkü bu bölgede gelişen nodüller genellikle granülomatöz reaksiyonlardır. Büyümüş periferik lenf nodları, lakrimal gland ve eğer nodüller görünüyorsa konjunktiva diğer biyopsi yerleridir. Karaciğer ve kemik iliği biyopsisinin kazeifikasyon göstermeyen granülomları nonspesifiktir. Enfeksiyon ilaç reaksiyonu veya malignite gibi aynı görünümü yapan durumlar ekarte edildikten sonra tanıyı destekler. [2,25] Eritema nodosum panniculitis olup granülom içermez. Bu nedenle biyopsi için uygun değildir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada dudak biyopsisinin tüberküloz ve sarkoidozu ayırmada yararlı olduğu saptanmıştır. Tüberkülozlu hastalarda dudak biyopsisi negatif çıkarken, sarkoidozlu hastaların yaklaşık yarısında granülom görüldüğü bulunmuştur. [41]

Hastaların %95’inde torakal tutulum olduğu için, tanısal değeri oldukca yüksek olan fiberoptik bronkoskop ile akciğer ve mediastinal lenf bezi biyopsisi yapılır. Transbronşiyal akciğer biyopsisinin (TBAB) tanısal doğruluğu, bronkoskopistin deneyimine de bağlı olarak 4-5 biyopsi örneği elde edildiğinde %40-%90’dan fazladır. [2,7] Transbronşiyal akciğer biyopsisi, radyolojik olarak parankimal lezyonları olanlarda (radyolojik evre II veya III), normal akciğer parankimi olanlardan (radyolojik evre 0 veya I) daha tanısaldır. [42] İlerlemiş fibrokistik sarkoidozda, transbronşiyal akciğer biyopsisinin fibrotik değişikliklerden dolayı, tanısal verimliliği düşüktür. Pnömotoraks veya kanama gibi komplikasyonlar görülebilir. Endobronşiyal nodül veya kaldırım taşı görünümünün olmadığı, bronş mukozasının normal göründüğü durumlarda bile endobronşiyal biyopside histolojik olarak granülom görülebilir. Endobronşiyal biyopsinin sarkoidozda tanısal yararı %40-60’dır. [25] Transbronşiyal akciğer biyopsisi ile birlikte yapıldığında tanısal değeri artar. Konvansiyonel transbronşiyal iğne aspirasyonu (TBİA) ile intratorasik lenf nodlarından örnek elde edilebilir. Evre I veya II sarkoidozda, TBAB ile kombine edildiğinde, TBİA’nın tanısal değeri artar (sensitivitesi %90’dan fazla).

Lineer ekoendoskoplardaki güncel gelişmelerle pulmoner sarkoidozda yeni tanısal yöntemler ortaya çıkmıştır. Ultrason eşliğinde transözofagial ince iğne aspirasyonu (EUS-TÖİA) ve bronkoskopik endobronşiyal ultrason eşliğinde transbronşiyal iğne aspirasyonunun (EBUS-TBİA) her ikisi de güvenli ve minimal invaziv işlemlerdir (Resim 3.5).


Resim 3.5: 26 yaşında kadın hasta. (a ve b) Toraks bilgisayarlı tomografisinde hiler ve subkarinal büyümüş lenf nodları. (c) Subkarinal lenf nodunun endobronfliyal ultrasonografi (EBUS) görüntüsü, lenf nodunun sınırları düzenli ve hipoekojen olarak izlenmekte. (d) Aynı lenf nodunun Convex-probe EBUS rehberliğinde transbronfliyal iğne aspirasyonu, lenf nodunun içinde iğne izlenmekte (Dr. Aydın Yılmaz ve Dr. Nilgün Demirci’nin arflivi. Değerli izinleri ile kullanılmıştır).

Şüpheli pulmoner sarkoidozlu hastalarda, transözofagial EUS-TÖİA kullanılarak yapılan çalışmalarda tanısal verimlilik %82-86, sensitiviteler %89-100 ve spesifiteler %94-96 bulunmuştur. [6,43] Real-time EBUS-TBİA’nın tanısal verimliliği %83-93 olarak raporlanmıştır, spesifite ise %100’dür. [44,48] Bu çalışmalarda sadece şüpheli sarkoidozu olup bilgisayarlı tomografide büyümüş hiler veya mediastinal lenf nodu olan hastalar alınmış olup komplikasyona rastlanmamıştır. Normal büyüklükte lenf nodu olan hastalarda EBUS-TBİA’nın değeri bilinmemektedir. EBUS-TBİA’nın tanısal verimliliği 5 örnek alınmasında %80’ni aşar, 7 seferden sonra artış yoktur. [46] Tanısal verimlilik en yüksek evre I’de, bunu takiben evre II’de, en düşük ise evre III’dedir. Standart TBİA (26 hasta) ile EBUS-TBİA’nın (24 hasta) karşılaştırıldığı randomize kontrollü bir çalışmada EBUS-TBİA’nın verimliliğinin %29.5 daha fazla olduğu bulundu. [47] Standart TBİA grubunda sensitivite ve spesifite sırasıyla %60.9 ve %100 ve EBUS-TBİA grubunda ise %83.3 ve %100 (sensitivitede artış %22.4) idi. [47] EUS-TÖİA ile EBUS-TBİA arasındaki major fark lenf nodlarına erişme yeteneğidir. EBUS-TBİA ile paratrakeal (2 ve 4. istasyonlar), subkarinal (7. istasyon) ve hiler lenf nodlarını (10 ve 11. istasyonlar) da içeren çok sayıda lenf nodu istasyonuna ulaşım sağlanır. EUS-TÖİA ile sol ve aşağı mediastinal ve paraözofagial istasyonlara (4L, 5, 7, 8, 9) ulaşılır. [49] Sarkoidozda daha sıklıkla tutulan hiler ve trakeanın anterolateralindeki lenf nodlarına ulaşım EUS-TÖİA için genellikle güçtür. Son zamanlarda, 15 merkezin katılımı ile yapılan çok merkezli bir çalışmada, ilk negatif bronkoskopik işlemlerden (endobronşiyal ve transbronşiyal biyopsiler) sonra yapılan endoskopik ultrasonun (EUS veya EBUS) ilave tanısal değeri olduğu gösterilmiştir. [50]

Bronkoskopinin tanısal olmadığı durumlarda, mediastinal lenfadenopatili hastalara, özellikle lenfoma, metastatik hastalık veya enfeksiyonları dışlamak için mediastinoskopi yapılması önerilmektedir. Mediastinoskopi oldukça invaziv, pahalı bir işlemdir. Olguların %2-3’ünde komplikasyonlara neden olmasına karşın morfolojik tanı için halen altın standarttır. [49] Tanı konamayan, pulmoner infiltrasyonları olan hastalara da video eşliğinde torakoskopik akciğer biyopsisi veya açık akciğer biyopsisi yapılması önerilmektedir.

Patoloji

Hemen her vakada sarkoidoz tanısını koymak için granülomlar gerekli olsa da, granülomların nonspesifik enflamatuar reaksiyonlar olduğunu bilmek önemlidir. Granülomlar sarkoidoz veya diğer başka granülomatöz hastalıklar için tanısal değildir. Her biyopsi mikobakteri, mantar, parazitler ve yabancı cisimler (örneğin talk) gibi granülomatöz enflamasyon nedenleri açısından araştırılmalıdır. Sarkoidoz granülomlarının spesifik tanısal özellikleri olmasa da, tanıyı düşündürecek bazı tipik karakteristik bulguları olabilir. Sarkoid granülomu sıklıkla mononükleer fagositlerin (makrofaj veya epiteloid hücreler) sıkı (organize) topluluklarından oluşur (Resim 3.6).


Resim 3.6: Resim 3.5’deki hastanın EBUS eflliğinde yapılan transbronfliyal iğne aspirasyonunun patolojik incelemesinde epiteloid histiositlerden oluflan granülom izlenmekte (Giemsa x400) (Dr. Funda Demirağ’ın arşivi. Değerli izinleri ile kullanılmıştır).

Tipik olarak nekroz yoktur, fakat bazen az miktarda olabilir. Genellikle sarkoid granülomunun içinde dev hücreler, multinükleer dev hücre oluşturmak için birleşir. Bu granülomların çevresinde genellikle periferik lenfositler bulunur. Schaumann cisimcikleri, asteroid cisimcikler, birefrejan kristaller ve Hamazaki-Wesenberg cisimcikleri gibi çeşitli inklüzyonlar olabilir, ancak bu inklüzyonlar nonspesifiktir ve sarkoidoz için tanısal değildir. [51]

Akciğer biyopsilerinde granülom saptandığında tüberküloz, atipik mikobakteriozlar, mantar, pnömosistis karinii, mikoplazma, hipersensitivite pnömonisi, pnömokonyozlar (berilyum, titanyum, alüminyum), ilaç reaksiyonları, yabancı cisim aspirasyonu, Wegener granülomatozisi (sarkoid tipi granülomlar nadirdir), nekrotizan sarkoid granülomatozis, lenf nodunda granülom saptandığında tüberküloz, atipik mikobakterioz, bruselloz, toksoplasmozis, granülomatöz histiositik nekrotizan lenfadenit (Kikuchi hastalığı), kedi tırmığı hastalığı, karsinomanın bölgesel lenf nodlarında sarkoid reaksiyonu, Hodgkin hastalığı, Non-Hodgkin lenfomalar, önemi bilinmeyen granülomatöz lezyon (GLUS sendromu) ekarte edilmelidir. [2]
Histolojik spesmenler enfeksiyon ajanları ve yabancı cisimler yönünden dikkatlice gözden geçirilmelidir. Spesmenler en azından mikobakteri ve tüberküloz açısından boyanmalı ve bu organizmaların kültürleri yapılmalıdır. Mesleki maruziyet (berilyum gibi), çevresel maruziyet (hipersensitivite pnömonisine neden olan organik biyoaerosoller) ve enfeksiyon ajanlarına maruziyet (tüberküloz gibi) öyküsü detaylı olarak alınmalıdır. Eğer tıbbi öykü olası bir alternatif tanıyı düşündürüyorsa berilyum lenfosit proliferasyon testi (kronik berilyum hastalığı için) ve hipersensitivite pnömonisi için antikor testleri yapılmalıdır.

Genetik

Son yıllarda genetik gelişmelerle, Löfgren sendromunda human lökosit antijen (HLA) DRB1 *0301/DQB1*0201 pozitif hastaların yaklaşık %99’unda spontan remisyon olduğunu, buna karşın HLA DRB1*0301/DQB1 *0201 negatif hastaların sadece %55’inde spontan remisyon olduğu gösterilmiştir. [52] Bu alleller Löfgren sendromunda prognozu tahmin etmede önemli bir faktör olarak görünmektedir.

İmmunglobulin gen superailesinin bir üyesi olan butirofillin-benzeri 2 (BTNL2) geni HLA sınıf II ve sınıf III bölgelerinin kesiminde lokalizedir ve T-hücre aktivitesini down regüle ettiği görülür. BTNL2 polimorfizminin sarkoidoz için bağımsız bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. [4,53]

Kaynaklar Hunninghake GW, Costabel U, Ando M, et al. ATS/ERS/WASOG statement on sarcoidosis. American Thoracic Society/European Respiratory Society/World Association of Sarcoidosis and other Granulomatous Disorders. Sarcoidosis Vasc Diffuse Lung Dis 1999,16:149-73. Judson MA. The diagnosis of sarcoidosis. Clin Chest Med 2008,29:415-27. Baughman RP, Culver DA, Judson MA. A concise review of pulmonary sarcoidosis. Am J Respir Crit Care Med 2011,183:573-81. Costabel U, Ohshimo S, Guzman J. Diagnosis of sarcoidosis. Curr Opin Pulm Med 2008,14:455-61. Judson MA. Sarcoidosis: clinical presentation, diagnosis, and approach to treatment. Am J Med Sci 2008,335:26-33. Costabel U, Bonella F, Ohshimo S, Guzman J. Diagnostic modalities in sarcoidosis: BAL, EBUS, and PET. Semin Respir Crit Care Med 2010,31:404-8. Parrish S, Turner JF. Diagnosis of sarcoidosis. Dis Mon 2009,55:693-703. Baughman RP, Teirstein AS, Judson MA, et al., ACCESS Research Group. Clinical characteristics of patients in a case control study of sarcoidosis. Am J Respir Crit Care Med 2001,164:1885-9. Judson MA, Thompson BW, Rabin DL. The diagnostic pathway to sarcoidosis. Chest 2003,123:406-12. Rybicki BA, Iannuzzi MC, Frederick MM, et al., ACCESS Research Group. Familial aggregation of sarcoidosis. A case-control etiologic study of sarcoidosis (ACCESS). Am J Respir Crit Care Med 2001,164:2085-91. Judson MA, Baughman RP, Teirstein AS, Terrin ML, Yeager H Jr. ACCESS Research group. Defining organ involvement in sarcoidosis: the ACCESS proposed instrument. Sarcoidosis Vasc Diffuse Lung Dis 1999,16:75-86. Judson MA, Baughman RP, Thompson BW, et al., ACCESS Research Group. Two year prognosis of sarcoidosis: the ACCESS experience. Sarcoidosis Vasc Diffuse Lung Dis 2003,20:204-11. Winterbauer RH, Hutchinson JF. Use of pulmonary function tests in the management of sarcoidosis. Chest 1980,78:640-7. Baughman RP, Sparkman BK, Lower EE. Six-minute walk test and health status assessment in sarcoidosis. Chest 2007,132:207-13. De Prost N, Kerrou K, Sibony M, Talbot JN, Wislez M, Cadrenel J. Fluorine-18 fluorodeoxyglucose with positron emission tomography revealed bone marrow involvement in sarcoidosis patients with anaemia. Respiration 2010,79:25-31. Sharma OP. Vitamin D, calcium, and sarcoidosis. Chest 1996,109:535-9. Iannuzzi MC, Rybicki BA, Teirstein AS. Sarcoidosis. N Engl J Med 2007,357:2153-65. Studdy PR, Bird R. Serum angiotensin converting enzyme in sarcoidosis – its value in present clinical practice. Ann Clin Biochem 1989,26 (Pt 1):13-8. Studdy PR, James DG. The specificity and sensitivity of serum angiotensin-converting enzyme in sarcoidosis and other diseases. In: Chretien J, Marsac J, Saltiel JS, editors. Sarcoidosis. Paris: Pergamon Press, 1983. p. 332-44. Rigat B, Hubert C, Alhenc-Gelas F, Cambien F, Corvol P, Soubrier F, et al. An insertion/deletion polymorphism in the angiotensin I-converting enzyme gene accounting for half the variance of serum enzyme levels. J Clin Invest 1990,86:1343-6. Biller H, Zissel G, Ruprech B, Nauck M, Busse Grawtz A, Müller-Quernheim J. Genotype-corrected reference values for serum angiotensin-converting enzyme. Eur Respir J 2006,28:1085-90. Pietinalho A, Ohmichi M, Lofroos AB, Hiraga Y, Selroos O. The prognosis of sarcoidosis in Finland and Hokkaido, Japan. A comparative five year study of biopsy-proven cases. Sarcoidosis Vasc Diffuse Lung Dis 2000,17:158-66. Costabel U, Teschler H. Biochemical changes in sarcoidosis. Clin Chest Med 1997,18:827-42. Kieszko R, Krawczyk P, Chocholska S, et al. Tumor necrosis factor receptors (TNFRs) on T lymphocytes and soluble TNFRs in different clinical courses of sarcoidosis. Respir Med 2007,101:645-54. Moller DR. Systemic sarcoidosis. Fishman AP, Elias JA, Fishman JA, Grippi MA, Jenior RM, Pack AI, editors. Fishman’s Pulmonary Diseases and Disorders. 4th ed. Vol. 1. London: McGraw-Hill, 2008. p. 1125-42. Costabel U, Hunninghake GW. ATS/ERS/WASOG statement on sarcoidosis. Sarcoidosis Statement Committee. American Thoracic Society. European Respiratory Society. World Association for Sarcoidosis and Other Granulomatous Disorders. Eur Respir J 1999,14: 735-7. Reich JM, Brouns MC, O’Connor EA, Edwards MJ. Mediastinoscopy in patients with presumptive stage I sarcoidosis: a risk/benefit, cost/benefit analysis. Chest 1998,113:147-53. Webb WR, Müller NL, Naidich DP. High Resolution CT of the Lung. 3rd ed. Philadelphia: Lippincott. Williams & Wilkins, 2001. p. 286-303. Nishiyama Y, Yamamoto Y, Fukunage K, et al. Comparative evaluation of 18F-FDG PET and 67 Ga scintigraphy in patients with sarcoidosis. J Nucl Med 2006,47:1571-6. Teirstein AS, Machac J, Almeida O, Lu P, Padilla ML, Iannuzzi MC. Results of 188 whole-body fluorodeoxyglucose positron emission tomography scans in 137 patients with sarcoidosis. Chest 2007,132:1949-53. Kaira K, Oriuchi N, Otani Y, et al. Diagnostic usefulness of fluorine-18-alpha-methyltyrosine positron emission tomography in combination with 18 F-fluorodeoxyglucose in sarcoidosis patients. Chest 2007,131:1019-27. Keijsers RGM, Verzijlbergen JF, van Diepen DM, van den Bosch JM, Grutters JC. 18F-FDG PET in sarcoidosis: an observational study in 12 patients treated with infliximab. Sarcoidosis Vasc Diffuse Lung Dis 2008,25:143-9. Tadamura E, Yamamuro M, Kubo S, et al. Effectiveness of delayed enhanced MRI for identification of cardiac sarcoidosis: comparison with radionuclide imaging. AJR Am J Roentgenol 2005,185:110-5. Ohira H, Tsujino I, Ishumaru S, et al. Myocardial imaging with (18) F-Fluoro-2-deoxyglucose positron emission tomography and magnetic resonance imaging in sarcoidosis. Eur J Nucl Med Mol Imaging 2008,35:933-41. Drent M, Mansour K, Linssen C. Bronchoalveolar lavage in sarcoidosis. Semin Respir Crit Care Med 2007,28:486-95. Ziegenhagen MW, Rothe ME, Schlaak M, Müller-Quernheim J. Bronchoalveolar and serological parameters reflecting the severity of sarcoidosis. Eur Respir J 2003,21:407-13. Kantrow SP, Meyer KC, Kidd P, Raghu G. The CD4/CD8 ratio in BAL fluid is highly variable in sarcoidosis. Eur Respir J 1997,10:2716-21. Nagai S, Izumi T. Bronchoalveolar lavage. Still useful in diagnosing sarcoidosis? Clin Chest Med 1997:18:787-97. Danila E, Norkuniene J, Jurgauskiene L, Malickaite R. Diagnostic role of BAL fluid CD4/CD8 ratio in different radiographic and clinical forms of pulmonary sarcoidosis. Clin Respir J 2009,3:214-21. Özdemir ÖK, Çelik G, Dalva K, Ülger F, Elhan A, Beksaç M. High CD95 expression of BAL lymphocytes predicts chronic course in patients with sarcoidosis. Respirology 2007,12:869-73. Tabak L, Ağırbaş E, Yılmazbayhan D, Tanyeri H, Güç U. The value of labial biopsi in the differentiation of tuberculosis from sarcoidosis. Sarcoidosis Vasc Diffuse Lung Dis 2001,18:191-5. Gilman MJ, Wang KP. Transbronchial lung biopsy in sarcoidosis. An approach to determine the optimal number of biopsies. Am Rev Respir Dis 1980,122:721-4. Wildi SM, Judson MA, Fraig M, et al. Is endosonography guided fine needle aspiration (EUS-FNA) for sarcoidosis as good as we think? Thorax 2004,59:794-9. Wong M, Yasufuku K, Nakajima T, et al. Endobronchial ultrasound: new insight for the diagnosis of sarcoidosis. Eur Respir J 2007,29:1182-6. Oki M, Saka H, Kitagawa C, et al. Real-time endobronchial ultrasound-guided transbronchial needle aspiration is useful for diagnosing sarcoidosis. Respirology 2007,12:863-8. Garwood S, Judson MA, Silvestri G, Hoda R, Fraig M, Doelken P. Endobronchial ultrasound for the diagnosis of pulmonary sarcoidosis. Chest 2007,132:1298-304. Tremblay A, Stather DR, MacEachern P, Khalil M, Field SK. A randomized controlled trial of standard vs endobronchial ultrasonography- guided transbronchial needle aspiration in patients with suspected sarcoidosis. Chest 2009,136:340-6. Nakajima T, Yasufuku K, Kurosu K, et al. The role of EBUS-TBNA for the diagnosis of sarcoidosis –comparisons with other bronchoscopic diagnostic modalities. Respir Med 2009,103:1796-1800. Miliauskas S, Zemaitis M, Sakalauskas R. Sarcoidosis – moving to the new standard of diagnosis? Medicina (Kaunas) 2010,46:443-6. Tournoy KG, Bolly A, Aerts JG, et al. The value of endoscopic ultrasound after bronchoscopy to diagnose thoracic sarcoidosis. Eur Respir J 2010,35:1329-35. Rosen Y. Pathology of sarcoidosis. Semin Respir Crit Care Med 2007,28:36-52. Grunewald J, Eklund A. Sex- specific manifestations of Lofgren’s syndrome. Am J Respir Crit Care Med 2007,175:40-4. Iannuzzi MC. Advances in the genetics of sarcoidosis. Proc Am Thorac Soc 2007,4:457-60. "
Akciğer Tüberkülozu (Verem Hastalığı) - İstanbul Aile Hekimliği Derneği | İSTAHED

Akciğer Tüberkülozu (Verem Hastalığı) - İstanbul Aile Hekimliği Derneği | İSTAHED

Akciğer Tüberkülozu (Verem Hastalığı)

Verem hastalığı, tıbbi adıyla akciğer tüberkülozu Mycobacterium Tuberculosis isimli bakterilerden kaynaklanır ve bulaşıcıdır. Tüberküloz, en çok akciğerlerde olmak üzere bütün organlarda hastalık yapabilir. Verem hastalığı havaya salınan mikroskobik boyuttaki damlacıklar içindeki bakteriler yoluyla, insandan insana bulaşır.

Verem hastalığında erken tanı ve tedavi önemlidir. Uygun tedavi ile haftalar içinde genellikle bulaştırıcılık ortadan kalkar ve tedavinin devamı ile hasta tümüyle iyileşir. Bulaştıcılığın olduğu tedavinin başladığı ilk dönemlerde cerrahi maske kullanması gereklidir. Verem önemli bir halk sağlığı sorunu olmakla birlikte ülkemizde tedavisi, ilaçları ve takibi ücretsizdir.

Verem hastalığı tanısı, balgamda tüberküloz mikrobunun gösterilmesi ile konulur. Ayrıca hastanın şikayetleri, tüberkülin deri testi yani PPD, akciğer film bulguları da verem hastalığı tanısında önemlidir. Yakınmalar genellikle hafif semptomlarla başlar ve yavaş ilerlediği için birçok hasta doktora başvurmakta gecikir. Verem hastalığının aktif olduğu dönemdeki belirtiler ve semptomlar, üç haftadan uzun süren öksürük, kan tükürme, göğüs ağrısı, nefes alırken ağrı, öksürürken ağrı, yorgunluk, ateş, gece terlemeleri, titreme nöbetleri, iştah azalması ve istemsiz kilo kaybıdır.

Verem hastalığının daha yaygın görüldüğü ülkelerde bebekler, hastalığın şiddetli etkilerini engelleyebileceği için verem aşısı ile aşılanır. Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamında ülkemizde her doğan bebeğe, doğumdan 2 ay sonra, yani 3. ayın içinde BCG aşısı (verem aşısı) yapılması önerilir.

Verem hastalığı, tedavisini düzenli sürdürmeyen veya tedavi olmayan hastalarda öldürücü olabilir. Bu hastalık ilaçlarla tedavi edilir, başka bir tedavisi yoktur ve tedavisinin süresi uzundur. Bu ilaçların düzenli kullanılmasının takibi için bir gözetmene ihtiyaç vardır ve kişinin tedavi planına tam uyması gerekmektedir. Hastalığın erken tanısı ve tedavisi, hem hastanın daha kısa sürede sağlığına kavuşması hem de bulaştırıcılığın önlenmesi açısından önem taşımaktadır.

Uzm. Dr. Uğur GÜÇLÜ
İSTAHED Bilim Komisyonu Üyesi

Birliğimiz gücümüz . GÜÇLÜ İSTAHED, GÜÇLÜ AİLE HEKİMLİĞİ!

Geleneksel STK anlayışını değiştirip, tüm siyasi görüşlerden uzak bir şekilde, amacı sadece aile hekimliği sistemindeki aksaklıkları çözmek ve sistem içinde hekimlerin haklarını savunmak, yüklenen angaryalara karşı emek mücadelesi vermek olan derneğimize BURAYA tıklayarak üye olabilirsiniz.

"
Tüberküloz Hastalığı - Haberler - Özel Konya Farabi Hastanesi

Tüberküloz Hastalığı - Haberler - Özel Konya Farabi Hastanesi

TBC: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Tüberküloz hastalığı toplumun bilgilendirilmesi ve dikkatinin çekilmesi amacıyla, her yıl Ocak ayının ilk Pazar gününden başlayan bu hafta “Verem Eğitimi ve Propaganda Haftası” olarak belirlenmiştir.

Tüberküloz Hastalığının Etkeni

* Tüberküloz etkeni Mycobacterium tuberculosis(M.tuberculosis) kompleks basilleridir.

* M. Tuberculosis yavaş çoğalan, kültürde 2-6 hafta üreyen ve oksijenli ortamda yaşayan bir basildir. Asit ile boya vermediğinden aside dirençli basil (ARB) olarak adlandırılır.

Tüberkülozun Bulaşması

*Tüberküloz basili hava yolu ile bulaşır.

* Basilin kaynağı, hiç tedavi görmemiş veya düzenli tedavi görmeyen aktif akciğer ve larinks (gırtlak) tüberkülozu olan hastalıktır.

*Hasta insanlardan öksürme ve hapşırma ile yayılan mikrobun solunum yolu ile alınması sonucu bulaşır.

*Balgam yayması pozitif olan ve akciğerinde kavitesi bulunan hastalar daha fazla basil saçarlar.

*En çok hastanın aile bireyleriyle ve yakın çalışma arkadaşlarına bulaşma olur.

*Tedavi ile basil sayısı çok kısa sürede azalır. Hastaların çoğunda tedavi başladıktan sonra ortalama

2-3 haftada bulaştırıcılık yok olur.

Tüberküloz Enfeksiyonu ve Hastalığı

*Tüberküloz enfeksiyonu ve tüberküloz hastalığı birbirinden farklıdır.

*Tüberküloz enfeksiyonu vücutta tüberküloz basilinin sessiz durduğu ve adete hapsedildiği bir durumdur.

*Tüberküloz enfeksiyonu olan kişilerin %5-15’inde yaşamlarının bir döneminde tüberküloz hastalığı gelişme riski vardır.

*Tüberküloz enfeksiyonu basilin vücuda girmesinden sonra 8-10 haftada tüberkülin deri testinin(TDT) pozitifleşmesi ile kendini gösterir.

Tüberküloz hastalığı tüberkülozla ilgili klinik belirti ve bulguların ortaya çıktığı duruma denir.

*Hastalığın gelişimine yol açan, vücut direncini düşüren, bağışıklığı etkileyen hastalıklar ve etkenler vardır. HIV/IDS vücut direncini en çok düşüren hastalıktır. Bunun dışında başta diabetes mellitu, kronik böbrek yetmezliği, bazı kanserler, ilaç ve alkol bağımlığı,tütün kullanımı, silikozis olmak üzere hastalıklarda vücut direncini düşürür. Bebek ve çocuklarda vücut direnci düşük olduğundan hastalığa yakalanma riski fazladır.

*Tüberküloz hastalığı saç ve tırnak hariç tüm doku ve organları tutabilir. Tuttuğu doku ve organa göre bulgu ve belirti gösterir, ancak en çok akciğerlerde görülür(%60-70). Hastalığın tuttuğu diğer organlar en sık görülenler: plevra, lenf bezleri, kemikler, böbrekler ve beyin zarlarıdır(menenjit).

TÜBERKÜLOZ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ

*Genel yakınmalar: Halsizlik, iştahsızlık,kilo kaybı, çocuklarda kilo almama, ateş, gece terlemesi vb olabilir.

Solunum sistemi yakınmaları: Öksürük, balgam, öksürükle kan tükürme, göğüs sırt yan ağrısı, nefes darlığıdır.

*Larinks tüberkülozu ses kısıklığı yapabilir.

*Diğer organları tutan tüberküloz hastalığında ilgili organa ait bulgular olabilir (lenfadenopati. hematüri. eklemde şişlik vb.).

*İki-üç haftadan uzun süren ve non-spesifik antibiyotik tedavisi almış olmasına rağmen klinik yanıt alınmayan öksürükle tüberküloz hastalığından şüphelenmek gerekir.

*Tüberküloz hastalığının kesin tanısı, balgamda verem mikrobunun gösterilmesi ile konulur. Basilin mikroskopta gösterilmesi ya da kültürde üretilmesi gereklidir.

*Hastanın semptomları ve röntgen bulguları, hastalıktan şüphelenmeyi sağlar.

*Tüberküloz tanısında kullanılan tüberkülin deri testi(TDT) vücutta mikrobun olduğunu gösterir. Bu durum tüberküloz enfeksiyonu veya tüberküloz hastalığını işaret eder. Bu konudaki değerlendirmeyi ilgili doktor yapar.

BİLDİRİM VE KAYIT

*Tüberküloz bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Tüm sağlık kurum ve kuruluşlarında tanı konulan hastaların 24 saat içinde ilgili ilçe sağlık müdürlüğüne/toplum sağlık merkezine bildirilmesi gerekir.

*Tanı konulan tüm tüberküloz hastaları verem hastaları verem savaşı dispanserinde kaydedilir.

TÜBERKÜLOZ HASTALIĞININ TEDAVİSİ

*Ülkemizde tüberküloz tedavisi ücretsizdir.

*Tüberküloz hastalarının tedavisinde standart tedavide genelikle iki ay 4 farklı ilaçla ve dört ay 2 farklı ilaçla olmak üzere 6 aylık tedavi uygulanmaktadır.

*Tedavide verilen ilaçların düzenli içilmesi çok önem taşır. Çünkü hastaların bir kısmı tedaviyi terk etmekte ve toplumda basil saçmayı sürdürmektedirler.

*Tedavinin dispanserde ya da hastanede başlanması gerekir. Aylık takiplerinin de dispanserde yapılması uygundur. Tedaviyi sonlandırana kadar özenle sürdürmek gerekir.

DİRENÇLİ TÜBERKÜLOZ

*Tüberküloz tedavisinde ilaçlar eksik ya da düzensiz kullanılırsa iyileşmez, tedavisi güçleşerek dirençli tüberküloz gelişebilir.

*Özelikle çok ilaca dirençli tüberküloz(ÇİD-TB) (İzoniyazid ve Rifampisin’e direnç) tüm dünyada önem arz etmektedir.

TEMASLI MUAYENESİ VE KORUMA TEDAVİSİ

*Bulaştırıcı tüberküloz hastası ile aynı havayı paylaşan ve tüberküloz basiline maruzkalan kişilere “temaslı” denir.

*Tüberküloz hastası ile temas olan kişide enfeksiyon gelişimini önlemek ve tüberküloz enfeksiyonu olan kişide tüberküloz hastalığı gelişimini önlemek amacıyla koruyucu tedavisi verilmektedir.

*Tüberküloz hastasının aile bireyleri ve diğer temaslıları dispanserlerde ücretsiz olarak muayene edilir ve gerekli tetkikler yapılır.

*Temaslı muayenesi sonucunda hasta olduğu tespit edilenler tedavi edilir.

*Hasta olmayan fakat tüberküloz olma riski taşıyan kişilere koruma tedavisi verilir.

*Koruma tedavisi tek ilaçla ve 6ay süreyle verilir. Bu tedavinin hastalanmayla %90 ‘a varan oranda önlendiği bilinmektedir.

VEREM AŞISI-BACILLE CALMETTE GUERIN(BCG)

*BCG aşısı özelikle çocuklarda kanla yayılan ve ağır seyreden tüberküloz hastalığını (menenjit ve miliyer TB) önlemede etkilidir.

*Aşı zamanı geçirilirse 6 yaşa kadar yapılabilir, ancak bu durum önce tüberkülin deri testi (TDT) yapılması gerekir.

DÜNYADA TÜBERKÜLOZ HASTALIĞININ DURUMU

*Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte biri tüberküloz basili (M.tuberculosis) ile enfektedir. Bu insanların %5-15’inde yaşamlarının bir döneminde tüberküloz hastalığının ortaya çıkma riski olduğu kabul edilmektedir.

*Tüberküloz çoğunlukla ekonomik olarak üretken yaş gurubundaki erişkinleri tutmaktadır.

*Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün Küresel Tüberküloz 2021 Raporuna göre dünya genelinde tüberküloz görülme sıklığı (insidans) ve tüberkülozdan ölümler düşmektedir.

*Dünya genelinde 2020 yılında 10 milyon yeni tüberküloz hastası ortaya çıkmıştır. Bunların yaklaşık 5.6 milyonu erkek (15 yaş), 3,3 milyonu kadın (15 yaş) ve 1.1 milyonu çocuktur.(15 yaşından küçük)

*Dünya genelinde 2020 yılında 1.5 milyon insan tüberkülozdan hayatını kaybetmiştir(Bunlardan yaklaşık 214.000’i HIV+TB hastasıdır)

TÜRKİYE’DE TÜBERKÜLOZ HASTALIĞININ DURUMU

Türkiye’de tüberküloz görülme sıklığı (insidans) her yıl %3-4 oranında azalmaktadır.

*Ülkemizde 2020 yılında verem savaş dispanserlerine kayıtlı toplam TB vaka sayısı 8.925 dir.

*2020 yılı TB hastaların %93,6’sı (8.358 kişi) yeni TB olgusu, %6.4 ‘ü(567 kişi) önceden tedavi görmüş olgulardır.

*Toplam 8.925 hastanın 5.108’i (%57,2) erkek,3.817 (%41,5) kadındır.

*Hastaların 5.215’inde (%58,4) akciğer tüberkülozu varken, 3.123’ünde (%35.0) akciğer dışındaki organlar (lenf bezleri, plevra, kemik, böbrek, beyin vb.) tutulmuştur. 587 hastada ise hem akciğer hem de akciğer dışı tutulum vardır.

*2020 yılı hastalarının %15,9’u (1.420 hasta) yabancı ülke doğumludur.

"
İzmir Verem (Tüberküloz) Tedavisi - Egepol Hastaneleri

İzmir Verem (Tüberküloz) Tedavisi - Egepol Hastaneleri

Verem (Tüberküloz) Tedavisi

Mycobacterium Tuberculosis isimli bakteri kaynağıyla ortaya çıkan verem (tüberküloz), bulaşıcı bir rahatsızlıktır. Akciğerleri hedef alan bu hastalığın tedavisi bulunmakla birlikte koruyucu aşı uygulamasıyla önlenmesi de mümkün olmaktadır.

Verem Nedenleri Nelerdir?

Verem, bakteriyel olarak akciğerlerde meydana gelen bir hastalık olup, insandan insana bulaşma eğilimi göstermektedir. Vereme sebep olan Mycobacterium Tuberculosis bakterisini soluyan kimselerin %5 – 15 arasında hastalık geçirme ihtimali bulunmaktadır. Verem, ölümle neticelenebileceği için mutlaka tedavi edilmelidir.

Verem Ne Şekilde Yayılır?

Verem, bulaşıcı olarak nitelendirilmesine karşın oldukça zor bir yayılama sahiptir. Veremin bir insandan diğerine bulaşması havayoluyla (hapşırma, öksürme, vb.) olmaktadır. Yalnız enfekte kişiden hastalık kapmak kolay sayılmaz. Veremin yayılımı genellikle bir arada yaşayan bireyleri kapsamaktadır. Vereme sebep olan bakteriyi solumak, hastalığa yakalanmak açısından yeterlidir. Dünya nüfusunun neredeyse çeyreğinin gizli biçimde verem bakterisi taşıdığı bilinmektedir. Bu durum kişinin enfekte olduğunun yalnız ilgili kişide aktif biçimde hastalık seyrinin başlamadığı anlamı taşımaktadır.

Risk Faktörleri Nelerdir?

Verem (tüberküloz) hastalığıyla mücadelede sağlam bir bağışıklık sistemi oldukça önemli rol üstlenmektedir. Buna göre, bağışıklık sistemi zayıflayan ve baskıların kişilerin verem karşısında savunma yapması zorlaşmaktadır. Hamilelik ve kemoterapi gibi ilaç kullanımı bağışıklık sistemini baskılayan sebeplerin başında yer almaktadır. Alkol kullanımı da bireyin bağışıklık sistemi üzerinde negatif etki oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu kişilerin verem açısından riskli grupta yer aldığı söylenebilir.

Bazı meslek grupları, çalışma şartlarına bağlı olarak, enfekte kişilerle temas halinde olmayı gerektirmektedir. Sağlık görevlileri, evde bakım hizmeti veren kişiler ve huzurevi gibi yerde çalışanlar da verem hastalığının diğer risk faktörleridir.

Verem Hastalığının Belirtileri

Verem bakterisine maruz kalan kimsenin güçlü bir bağışıklık sistemi varsa, vücutta aktif olarak verem hastalığı meydana gelmez. Buna bağlı olarak verem hastalığı aktif ve pasif olma durumuna göre incelenmektedir. Gizli verem hastalığı bulaşıcı nitelik göstermemekle birlikte hastanın şikayet edeceği herhangi bir semptoma da neden olmaz. Aktif verem hastalığıysa aşağıda sıralanan belirtilerle birlikte ilerleyebilir.

Uzun süreli öksürük (3 haftadan fazla sürer) Öksürük sırasında peçetede kan görme Göğüs ağrısı Nefes sırasında zorlanma Titreme nöbetleri Ani ve istemsiz kilo kaybı İştahsızlık Yorgunluk hissi Eklem ağrısı (özellikle kalça ve sırt bölgesinde)

Tüberküloz, tedavi edilmediği takdirde vücutta hayati öneme sahip diğer doku ve organlara yayılabilmektedir. Hastalığın kalbi etkilediği durumlarda kalbin kan pompalaması engellenebilir. Bu durumda hastaların yaşamı riske girmektedir.

Verem Nasıl Teşhis Edilir?

Verem tanısında hasta şikayetleri dinlenir ve fizik muayene ile lenf düğümleri kontrol edilir. Yine fizik muayene esnasında steteskop ile akciğer sesi dinlenir. Tam tanı için kan tahlilleri ve PPD (Tüberkülin Deri Testi) kullanılmaktadır.

PPD, kol bölgesinde deri altına yapılan bir enjeksiyon uygulamasıdır. 48 – 72 saat içinde bölgede şişlik oluşması verem varlığına dair bir işaret olarak gösterilmektedir. Bu testlerin sonucuna bağlı olarak gerekli görüldüğü takdirde göğüs röntgeni ve bilgisayarlı tomografi istenebilmektedir.

Verem Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Verem tedavisinde reçeteli ilaçlardan destek alınmaktadır. Ancak bu hastalığın tedavi süresi diğer enfeksiyonlardan çok daha uzun sürmektedir. Tüberkülozun mevcut antibiyotiğe karşı direnç geliştirmemesi için hastalara 6 ile 9 ay boyunca tedavi uygulanmaktadır.

Buna ek olarak, tedavi esnasında bir ilaç değil, birden fazla ilaç bir arada kullanılmaktadır. Veremi iyileştirmek için kullanılan en yaygın ilaçlar, izoniazid, pirazinamid, rifampisin ve etambutol olarak sıralanmaktadır. Bu ilaçlar karaciğer açısından toksik olarak nitelendirilmektedir. Ancak genellikle ciddi dereceli yan etkiler oluşturmazlar.

Tüberküloz tedavisi kaç ay sürer?

Tüberküloz (TB), Mycobacterium tuberculosis bakterisinin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Öncelikle akciğerleri etkiler, ancak beyin, omurga ve böbrekler gibi vücudun diğer kısımlarını da etkileyebilir. TB tedavi edilebilir bir hastalıktır, ancak genellikle birkaç ay süren uzun ve karmaşık bir tedavi gerektirir.

Tedavinin uzunluğu, TB’nin tipine, hastalığın ciddiyetine ve hastanın tedaviye yanıtına bağlıdır. Tüberküloz tedavisi genellikle en az altı ay sürer ve bazı durumlarda iki yıla kadar sürebilir.

Tedavinin ilk iki ayında hastalar genellikle dört antibiyotiği birlikte alırlar. Bu, tedavinin yoğun aşaması olarak bilinir ve mümkün olduğu kadar çok bakteriyi öldürmeyi amaçlar. Yoğun fazdan sonra hastalar dört ay daha izoniazid ve rifampisin almaya devam eder. Bu, devam aşaması olarak bilinir ve kalan bakterileri öldürmeyi ve ilaca dirençli TB gelişimini önlemeyi amaçlar.

Tedavi tamamlanmadan önce kendilerini daha iyi hissetmeye başlasalar bile, hastaların tüm tedavi sürecini tamamlamaları esastır. Uygun tedavi ve bağlılıkla, tüberkülozlu çoğu insan iyileşebilir ve normal yaşamlarına devam edebilir.

Riner Tüberküloz Teşhisi Nasıl Yapılır? Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Riner Tüberküloz Teşhisi Nasıl Yapılır? Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Üriner Tüberküloz Teşhis ve Tedavi

Hızlı Tanı ve Tedavi Yöntemleriyle Daha Sağlıklı Bir Hayat!

Tüberküloz akciğerleri etkileyen ciddi enfeksiyöz hastalık türüdür. Tüberküloza neden olan bakteriler öksürük ve hapşırma eylemleriyle havaya bırakılan küçük damlacıklar yoluyla bulaşmaktadır. Vücut tüberküloza neden olan bakterileri barındırsa da, bağışıklık sistemi genellikle hasta olmayı engelleyebilir. Aynı zamanda tüberküloz gizli ve aktif olarak ikiye ayrılmaktadır.

Üriner tüberküloz türüne özel tedavi uygulamaları

Gizli tüberküloz durumunda bakteriler vücutta aktif olmazlar. Bu tip bir tüberküloz bulaşıcı değildir, ancak aktif tüberküloza dönüşebilir. Aktif tüberküloz söz konusu olduğunda bakteri hastalığa neden olur ve hastalık başkalarına yayılabilir. Tüberküloz enfeksiyondan sonraki ilk birkaç haftada ortaya çıkabilirken, yıllar sonra da ortaya çıkması mümkündür. Tüberküloz kimi zaman böbreklerde başlayabilir ve diğer organlara yayılabilir. Bu tip bir tüberküloz üriner tüberküloz olarak adlandırılmaktadır. Böbrekler, vücudun diğer bölgelerinden gelen enfeksiyonun yayılması ya da akciğerlerdeki enfeksiyon nedeniyle kan yoluyla enfekte olabilir. Böbreklerin enfeksiyonu, 5-20 yıl arasında herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir.

Üriner Tüberküloz Teşhis Yöntemleri

Üriner tüberküloz böbreklerde uzun süre kalmaz ve diğer organlara geçiş yapar. Bu organlar arasında pelvis, üretra, mesane ve prostat bulunmaktadır. Üriner tüberküloz teşhisi nasıl yapılır ve üriner tüberküloz nasıl tedavi edilir soruları merak edilmektedir. O halde okumaya devam edin.

Üriner tüberküloz tanısı sayesinde hastalık ilerlemeden tedavi mümkün! Kan testleri: Üriner tüberküloz teşhisi için yapılan kan testlerinde tam kan sayımı yapılmakta ve enfeksiyon varlığı olup olmadığı tespit edilmektedir. Aynı zamanda kan üre ölçümü ya da ürit asit ölçümü de önemlidir. İdrar testleri: Üriner tüberkülozu teşhis etmek için immün hücrelerin ve kırmızı kan hücrelerinin varlığını gösterebilen rutin idrar testi tercih edilir. İntravenöz pyelogram: Bu görüntüleme testinde, böbrekler tarafından süzülen kanın içine bir boya enjekte edilir ve üriner sistemdeki tüberkülozun neden olduğu yapısal ve fonksiyonel sorunlar gözlemlenir. BT (bilgisayarlı tomografi) taraması: Üriner tüberküloz teşhisi söz konusu olduğunda bu görüntüleme testi ile böbreklerde ilerlemiş bir enfeksiyon olup olmadığına bakılır.

Üriner tüberküloz teşhisi için kullanılan modern yöntemler sayesinde hızla tedaviye başlamak mümkündür. Sorunun kaynağıyla birlikte diğer hastalıkların da varlığı tespit edilmektedir.

Üriner tüberküloz tedavi yöntemleri

Üriner tüberküloz tedavisi için kullanılan yöntemler hastanın yaşına, genel sağlık durumuna, tüberkülozun ilerleyişine ve yayıldığı alanlara göre değişiklik gösterir. Yapılacak tetkiklerle birlikte hızlı şekilde tedaviye başlandığında yüz güldüren sonuçlar alınmaktadır.

Cerrahi ve ilaç uygulamaları ile hastaya özel çözümler!

Üriner tüberküloz nasıl tedavi edilir sorusunun en bilinen cevabı ilaç tedavisidir. Ancak üriner tüberküloz tedavisi için diğer yöntemlerin kullanılması da gerekebilir. Üriner tüberküloz tedavisi için kullanılan yöntemler şu şekildedir,

İlaç tedavisi: Üriner tüberküloz tedavisinde bakteriler ilaçlara direnç geliştirebildiğinden tek başına değil, çoklu bir şekilde uygulanmaktadır. Bu nedenle tedavi söz konusu olduğunda İsoniazid, Rifampici , Pyrazinamide ve Ethambutol ilaçları ile 2 ay boyunca bakterileri öldürmek kullanılmaktadır. Ancak ilaçlara direnç gösterilmesi sonucunda 8 aylık bir başlangıç ​​aşaması ve ardından yaklaşık 12 aylık bir bakım aşaması ile daha uzun süreli tedavi planlaması yapılmaktadır. Cerrahi: Üriner tüberkülozun üriner sistemdeki komplikasyonları için cerrahi gerekebilir. Cerrahi işlem söz konusu olduğunda hasarlı böbreğin bir kısmı çıkarılabilir ya da daralmış üreterler tedavi edilebilir. Daralmış üreter tıkanıklığını gidermek için stent yerleştirilebilir.

Üriner tüberküloz ameliyatı için uygun olup olmadığınızın anlaşılması ve teşhis yöntemlerinin uygulanması sonrasında tedavi için hazırlanabilirsiniz.

Üriner Tüberküloz Komplikasyonlarına Karşı Önlem Alın!

Üriner tüberküloz komplikasyonları tüberküloz bakterisinin bulunduğu bölgeye göre farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Üriner tüberküloz komplikasyonları böbrek fonksiyonlarında ilerleyici bir bozulma olduğunu gösteren böbrek içinde kalsiyum birikmesi, hipertansiyon, skuamöz hücreli karsinom adı verilen bir kanser tipine yatkınlık gösteren hücresel değişikliklerin gelişimidir.

Uzman desteği alın, sağlığınızı tehlikeye atmayın!

Üreterlerde görülen tüberküloz nedeniyle enfeksiyon ve tüpün daralması, hidronefroz adı verilen böbreğin şişmesi durumu hatta böbrek yetmezliği de üriner tüberküloz nedeniyle görülebilir.

Üriner tüberküloz komplikasyonları ya da üriner tüberküloz teşhisi ve üriner tüberküloz tedavisi ile alakalı daha detaylı bilgi almak için kliniğimizi ziyaret edebilirsiniz.

"
TBC: Tanı, Belirti ve Tedavisi

TBC: Tanı, Belirti ve Tedavisi

VEREM

Tüberküloz hastalığının etkeni “mycobacterium tuberculosis” ismi verilen bir basildir ve solunum yoluyla bulaşır. Tüberküloz aileden genetik (ırsi) olarak geçmez. Tedavi edilmezse ölümle sonuçlanabilir. Binlerce yıldır var olduğu bilinen bu mikrop, hasta kişilerin öksürmesi, hapşırması, konuşması sırasında oluşan damlacıklar içinde havaya atılır.

Tüberküloz basilinin içinde bulunduğu bu damlacıkların solunması ile sağlıklı bireyler enfekte olur (mikrobu alır). Enfekte olan her kişide mutlaka hastalık gelişmez. Alınan basiller kişiyi hastalandırmaksızın vücutta uyur durumda kalır ve vücut direncinin düştüğü bir anda hastalık oluşturur. Hastalık gelişme riskinin en yüksek olduğu dönem ilk iki yıldır.
Bulaşma açısından en riskli kişiler hastayla uzun süre aynı ortamda bulunan aile bireyleri ve yakın çalışma arkadaşlarıdır. Kaşık, çatal, bardak gibi yemek gereçleri, giysiler, çarşaflar gibi eşyalarla bulaşma olmaz. Verem mikrobu, güneş görmeyen ortamlarda havada uzun süre canlı kalabilir. Güneşten gelen ultraviyole ışınları verem mikrobunu kısa sürede öldürür. Bu nedenle insanların kalabalık olarak yaşadığı, havalanması yetersiz, güneş girmeyen ortamlar bulaşma için en riskli ortamlardır.

Belirtileri Nelerdir?

Tüberküloz hastalığı sıklıkla akciğerlerde görüldüğünden belirtilerinin önemli bir kısmı da akciğerlerle ilgilidir. Tüberküloz hastalarının en sık görülen yakınmaları,
• 2-3 haftadan uzun süren ve tedaviye cevap vermeyen öksürük
• Balgam çıkarma
• Balgamında kan görülmesi
• Ateş
• Gece terlemesi
• Yorgunluk, halsizlik
• Kilo kaybı, İştahsızlık
• Nefes darlığı
• Göğüs ve sırt ağrısı

Hastalığı ilerlemiş vakalarda bazen bu belirtilerin çoğu görülebildiği gibi, bazen de hastalığın erken dönemlerinde çok az belirti görülebilir. Bu yakınmalar genellikle hafif başlayıp yavaş ilerlediğinden pek çok hasta doktora başvurmakta gecikmektedir. Tüberkülozun erken tanısı için 2-3 haftadan uzun süre öksürüğü olan kişilerin en kısa sürede göğüs hastalıkları polikliniğine veya verem savaşı dispanserine başvurmaları gerekir.
Akciğer dışı tüberküloz hastalığı olanlarda hastalığın olduğu organa ait daha farklı belirtiler de olabilir. Örneğin lenf bezi tüberkülozunda hastalığın olduğu lenf bezinin büyümesi, böbrek tüberkülozunda idrarda kan görülmesi, kemik tüberkülozunda ağrı gibi pek çok belirti de görülebilir.

Tanısı Nasıl Konulur?

Tüberküloz tanısı balgamda verem mikrobunun gösterilmesi ile konulur. Hastanın yakınmaları ve akciğer film bulguları tüberkülozdan şüphelenmeyi sağlar. Akciğer filmi veya diğer radyolojik incelemelerde tüberküloz hastalığının yaptığı değişiklikler görüldüğünde diğer hastalıklardan ayırt etmek için mikrobiyolojik inceleme yapılmalıdır. Hastadan alınan balgam veya diğer materyaller laboratuvarda incelenir. Tüberküloz basilinin görülmesi ya da ekilen kültürde basil üremesiyle tanı kesinleşir.
Tüberkülin deri testi (TDT) veya PPD, kişinin daha önce tüberküloz basiliyle karşılaşıp karşılaşmadığını gösteren bir testtir. Kişinin PPD sinin (+) olması verem hastası olduğu anlamına gelmez, sadece verem mikrobu ile karşılaştığını gösterir. Daha önce mikropla karşılaşan, vücudunda uyur durumda basillerin bulunduğu kişilerin PPD testi (+) dir.

Nasıl Tedavi Edilir?

Tüberküloz tedavisi için günümüzde çok güçlü ilaçlar bulunmaktadır. Tüberküloz mikrobunu kesin olarak öldürmek ve bir daha çoğalarak hastalık yapmasını engellemek için başlangıçta en az 4 ilaç kullanılması gerekmektedir. Yapılan balgam kontrollerinin sonuçlarına göre 2 veya 3 ay sonra ilaç sayısı azaltılacaktır. Tüberküloz mikrobu diğer mikroplara nazaran çok daha yavaş çoğaldığı için ilaçların uzun süre ve düzenli kullanılması önemlidir. Toplam tedavi süresi en az 6 aydır. Bu süre içinde, Verem Savaşı Dispanserlerinde balgam ve akciğer filmi kontrolleri yapılacaktır. Hasta ilaçlarını düzenli kullanmazsa mikroplar ilaçlara karşı direnç geliştirir. Dirençli tüberküloz dediğimiz bu hastalık tipinde tedavi çok daha zordur, çok sayıda ilacın 18-24 ay kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle ilaçların sağlık personeli veya sorumlu bir kişi tarafından hastaya içirilmesi en etkili tedavi yöntemidir. Böylece hastaların ilaçların aksatmadan düzenli alması sağlanmış olur. Bu yöntem “Doğruda Gözetimli Tedavi” olarak tanımlanır.
Ülkemizde tüberküloz tedavisinde kullanılan tüm ilaçlar yıllardan beri Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmakta ve hastalara Verem Savaşı Dispanserleri aracılığıyla ücretsiz dağıtılmaktadır.
Özel beslenme, istirahat, uygun iklim koşulları veya stresten uzaklaşma gibi bazı unsurların tüberküloz tedavisinde çok da önemli olmadığı yapılan bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Tedavideki en önemli unsur, uygun ilaçların yeterli süre ve düzenli bir şekilde kullanılmasıdır.

Korunmak İçin Ne Yapılmalı?

Tüberküloz hastalığından korunmanın en etkili yolu bulaştırıcı hastalara hızla tanı konulup uygun tedavinin başlanmasıdır. Bu sayede bulaşma zinciri kırılabilecek ve yeni nesiller tüberküloz mikrobuyla karşılaşmadan yaşayabileceklerdir. Günümüzde kullandığımız ilaçlar çok güçlüdür. Uygun tedaviye başlandıktan 2-3 gün sonra basil sayısı hızla azalır ve 2-3 haftada bulaştırıcılık büyük oranda ortadan kalkar. Bu nedenle hastalara hızlı tanı koyup tedavi başlamak toplumu hastalıktan korumanın en etkili, en hızlı, en kolay ve en ucuz yoludur.
Kişisel korunmada yıllardan beri bilinen yöntem BCG aşısıdır. BCG aşısı erişkinde gelişecek hastalığı engellemekten çok tüberkülozun ağır seyreden ve ölümcül olabilen formlarına karşı koruma sağlamaktadır. BCG aşısı, özellikle çocuklarda görülen, kanla yayılan (milier) ve beyin zarını tutan (menenjit) tüberküloz formlarına karşı koruyucudur. Ülkemizde BCG aşısı hayat boyu sadece bir kez uygulanmaktadır. Aşı takviminde doğumdan sonra ikinci ayını bitiren bebeklere yapılmaktadır.
Bazı özel durumlarda, bağışıklığı baskılanmış kişilere, mikrop çıkaran hasta ile aynı evde yaşayanlara, yakın zamanda enfekte olanlara ve özellikle enfekte çocuklara hasta olmamaları için koruyucu ilaç tedavisi verilir. Koruyucu tedavide kullanılan ilaç genellikle İzoniyazid’dir. Koruyucu tedavi süresi genellikle 6 aydır. Verem Savaş Dispanserleri koruyucu tedavi çalışmalarını da yürütmektedir.

Hastalığın Takibi Nasıl Yapılır?

Tüberküloz hastalarının en az altı ay düzenli ilaç içmelerini sağlamak çok önemlidir. Hastaların bir kısmı, en az altı ay sürmesi gereken tedaviyi düzenli sürdürememektedirler. Hangi hastanın tedaviyi yarım bırakacağını ya da düzensiz kullanacağını öngörmek de olanaksızdır. Bu nedenle, her bir hastanın tedavisini düzenli bir şekilde yapmak ve tamamlamak için doğrudan gözetimli tedavi gereklidir. Dünya Sağlık Örgütü, tedavi başarısını arttırmak için, tüberkülozlu hastaların her doz ilacının bir sağlık çalışanı veya eğitilmiş bir gönüllü tarafından içirtilmesini esas almaktadır. Ülkemizde de "Doğrudan Gözetimli Tedavi" uygulanmaktadır. Doğrudan gözetimli tedavi, hastanın iyileşmesini garantilediği gibi bulaşmayı önleyerek toplumun korunmasın da sağlamaktadır. Doğrudan gözetimli tedavi uygulanacak yer ve zaman, hastanın isteğine uygun olarak, tedaviyi yapacak doktoru ile birlikte kararlaştırılır.
Tedavi takibinde hasta muayene edilir, yakınmaları sorgulanır. İlaçların yan etkileri açısından değerlendirilir ve gerekirse tetkik yapılır. Bakteriyolojik ve gerekiyorsa radyoloji inceleme yapılarak iyileşme gözlenir, hasta eğitimine devam edilir. Tedavinin sonunda hastanın bakteriyolojik olarak tam iyileştiği gösterildikten sonra ilaçları kesilir, tavsiyelerde bulunulur.

Dikkat Edilmesi Gerekenler

Tüberküloz hastasının aynı evde yaşayanlara verem mikrobunu bulaştırma olasılığı yüksektir. Çünkü aynı havayı en uzun süre paylaşmaktadırlar. Bu nedenle, tüberküloz tanısı kesinleşince, bütün aile bireyleri ve hasta ile aynı havayı paylaşan işyeri ya da başka ortamdaki kişiler verem savaşı dispanserinde muayene için çağrılırlar. Buna temaslı muayenesi denilir. Temaslı muayenesi, eğer hastanın yakınlarında da hastalık varsa erkenden tanı koymayı sağlar. Ülkemizde hastaların yüzde 8-9’una temaslı muayenesi ile tanı konulmaktadır. Hasta olmayan ve risk taşıyanlara da koruyucu tedavi verilir. Koruyucu tedavi eğer düzenli kullanılırsa, mikrobu almış kişilerin hastalanmasını yüzde 90’a varan oranda önler. Özellikle çocuklarda koruyucu tedavi çok önemlidir.
Tüberküloz utanılacak, saklanılacak bir hastalık değildir. Bundan yaklaşık elli yıl önce, ilaç tedavisi yokken genellikle öldüren, ölmeyenleri de ciddi sakat bırakan bir hastalık olduğu için o dönemlerde korkutan ve utanılan bir hastalık olmuştur. Bugün erken tanı ve doğru tedavi ile hastalar tümüyle iyileşir. Buna rağmen toplum hastalık hakkında yeterli bilgilendirilemediğinden ve önyargılarından dolayı hala tüberküloz hastaları damgalanma problemi yaşamaktadır.

"
Solunum Sistemi Hastalıkları Nelerdir? Büyük Anadolu Hastanesi

Solunum Sistemi Hastalıkları Nelerdir? Büyük Anadolu Hastanesi

Solunum Sistemi Hastalıkları Nelerdir?

Solunum sistemi hastalıkları, solunum sistemi ve buna bağlı organlarda gelişen hastalıkları ifade eder. Fizyolojik bir süreci içeren solunumla yaşam için gerekli olan oksijen sağlanır. Bunda görevli olan solunum sistemi, solunum yolları ve akciğerler olmak üzere iki bölüme ayrılır. Peki solunum sistemi hastalıkları nelerdir? Nasıl tedavi edilir? İşte bu sorunun yanıtları:

Üst Solunum Yolu Hastalıkları Nelerdir? Alerjik rinit Anjin Farenjit Grip Larenjit Nazal polipler Orta kulak iltihabı Rinit (nezle) Sinüzit Tonsilit (bademcik iltihabı) Rinit

Üst solunum yolu hastalıkları arasında olan rinit, insanlarda en sık görülen viral enfeksiyondur. Rinit, burun içini kaplayan mukozanın enflamasyonunu ifade eder. Rinitler alerjik rinit, enfeksiyöz rinit, non alerjik veya nonenfeksiyöz rinit olmak üzere üç gruba ayrılır. Aşırı duyarlılık ve genetik alerjik rinitte etkilidir. Enfeksiyöz rinitlerde virüsler ön plandadır. Nonalerjik-nonenfeksiyöz rinitlerin nedeni de östrojen etkisi, stres, trakeotomi ve larenjektomidir.

Rinit Belirtileri:

Burunda tıkanıklık, Burun, göz veya damakta kaşıntı, Gözaltında koyu çizgiler ve şişkinlik, Hapşırma, Koku almada zorluk, Burunda kanama, Ses değişikliği, Sulu ve bol burun akıntısı. Farenjit

Farenks mukozasının iltihabi bir hastalığıdır. Farenksin birdenbire başlayan enfeksiyonu akut, tekrarlayan uzun süreli enfeksiyonu ise kronik faranjittir. Farenjit beta enfeksiyonu, gastroözefageal reflü, tedavisi iyi gerçekleşmeyen akut farenjit, kronik sinüzit, kronik öksürük gibi durumlarda kronikleşebilir.

Farenjit Tanı yöntemleri: Tanıda boğaz kültürü kullanılır.

Tedavi: Antibiyotik verilerek semptomatik tedavi uygulanır. Farenjitin bulaşıcıdır. Bu nedenle korunma çok önemlidir.

Larenjit

Solunum sistemi hastalıkları ve tedavileri larenjit inflamasyonu için de geçerlidir. Bu durum genellikle 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda görülür. Genellikle de soğuk havalarda ortaya çıkar. Nedeni genelde virüsler, vücut direncinin düşmesi, yetersiz beslenmedir.

Larenjit belirtileri: Yetişkinlerde yüksek ateş, öksürük, ağrı ve ses kısıklığı ile seyreder. Ancak çocuklarda daha ağır bir tablo gözlemlenir. Çocuklarda 2-3 gün önceden başlayan hafif ateş, burunda akıntı, öksürük, ses kısıklığı gelişir.

Tanı Yöntemleri: Klinik belirti ve bulgulara dayanılarak tanı konur. Ayrıca grafiler çekilir ve çocuklarda da kan gazlarına bakılır.

Tedavi: Tıbbi tedavi yapılır.

Anjin

Üst solunum yolu hastalıkları belirtileri arasında anjin de bulunur. Bu hastalık bademcik ve yutağın iltihaplanması ile karakterize bir hastalıktır. Genellikle de çocuklarda görülür.

Anjin belirtileri:

Ağızda kötü koku, Ani başlayan ateş, Ateş yükselmesi, Bademcik ve yutakta kızarıklık ile şişlik nedeniyle hastanın ağzını zor açması, Bademciklerin üzerinde apseler, iltihaplı akıntı, Boğaz ağrısı, Boğazda ağrı, kuruluk, yanma ve kaşınma hissi, Bulantı, Bulantı, kusma, iştahsızlık, Burun akıntısı ya da burun tıkanıklığı, Burun akıntısı, Çene altı lenf bezlerinde ağrı, Dilin paslı ve şişmesi, Gıcık öksürüğü, Kol ve bacaklarda ağrı, Öksürük, ses kısıklığı, Yutma güçlüğü ve ağrı.

Anjin Komplikasyonlar:

Orta kulak iltihabı, Kalp ve eklem romatizması, Sinüzit, Kronik anjindir.

Anjin Tanı Yöntemleri: Klinik belirti ve bulgulara göre tanı konur. Hastalık etkeninin tespiti için boğaz kültürü taraması yapılır.

Tonsillit

Tonsillit bir bademcik enfeksiyonudur. Akut tonsillit iyileşmeden 4 haftadan uzun sürerse kronik tonsillit adını alır. Genel olarak çocukları etkiler. Okul öncesi çocuklar için virüsler etkili olurken daha büyük çocuklarda bakterileri etkendir.

Belirtiler:

Ani başlayan üşüme ve titremeyle birlikte ateş, Baş ağrısı, Boğaz ağrısı, Çocuklarda letarji (uyku hali), karın ağrısı, kusma, febril konvülziyonlar, Kırgınlık, eklem ağrıları ve kulağa yansıyan ağrı, Servikal lenfadenopatiler, Tonsiller hiperemik (kızarık) ve hipertrofik (aşırı büyük) durumlar, Yutma güçlüğü.

Alt Solunum Yolu Hastalıkları Nelerdir? Akciğer hastalıkları (pnömoni (zatürre), Plevral Efüzyon (plörezi), ampiyen, pnömotoraks, hematoraks, hidrotoraks, atelektazi, pulmoner ödem, Pulmoner Hipertansiyon, amfizem, akciğer kanseri) Akut bronşit/ Bronşiolit Astım Astım bronşiyole (astım bronşiyal) Bronşektazi enfeksiyonu KOAH alevlenmesi Kronik bronşit Verem (TBC-Tüberküloz) Bronşit

Solunum sistemi hastalıkları belirtileri arasında bronşitte bulunur. Bronşların iltihaplanmasıdır. Bu hastalığın 2 yılda bir tekrar etmesi ve en az 3 ay sürmesi kronik bronşit durumuna işaret eder.

Bronşit belirtileri:

Ateş, Balgam, Efor dispnesi, Göğüste yanma, Hemoptizi, (kan tükürme) Hırıltılı solunum ve solunum güçlüğü, Öksürük, Siyanoz.

Bronşit Tanı Yöntemleri: Fiziki muayene, iyi alınmış anamnez, akciğer grafileri, bronkografi, bronkoskopi, tam kan sayımı ve kan gazlarının değerlendirilmesiyle tanı konur.

Bronşiolit

Bronşiollerin iltihaplanmasıdır. Akut başlayabileceği gibi farenjit, larenjit veya bronşit sonucunda da görülebilir.

Belirtiler:

39-40 °C ateş, Burun kanadı solunum, Dehidratasyon, Hızlı solunum, Interkostal kaslarda ve supraklavikular çukurlarda solunumla içeri doğru çekilmeler, Nöbet halinde inatçı öksürük, Oksijen yetersizliğine bağlı derinin morarması (Siyanoz), Soluk alırken ıslık sesi çıkması (Wheezing), Solunum güçlüğü.

Tanı Yöntemleri: Muayene ve akciğer grafileri ile tanı konulur.

Tedavi: Hastanede acil tedavi gereklidir.

Astım Bronşiyole (Astım Bronşit)

Astın bronşit alt solunum yolu hastalıkları arasındadır. Genetik yatkınlık önemlidir.

Belirtiler:

Göğüste sıkışıklık, Hırıltılı ve hışırtılı solunum, Kuru öksürük, Nefes darlığı, Sıklıkla geceleri gelen ve uykudan uyandıran inatçı öksürük.

Tanı Yöntemleri: İyi alınmış anamnez, akciğer grafileri, sekresyon incelemeleri, alerjik testler, solunum fonksiyon testleri tanı koymada yardımcı olur.

Tedavi: Tıbbi tedavi uygulanır.

Bronşektazi

Bronşların elastik dokusunun ve kas yapısında bazı bozulmalara başlı olarak yaşanan genişlemedir. Bu duruma çocukluk döneminde sık yaşanan solunum yolu enfeksiyonları, enfeksiyonlar ve bağışıklık sistemindeki bozukluklar neden olur.

Belirtiler:

Alevlenme dönemlerinde hemoptizi, Balgam çıkarma (Balgam özellikle sabahları çıkarılır. Kötü kokulu, pürülan ve bazen de kanlı olabilir.), Çomak parmak bulgusu, Ekspirasyonda zorlanma, Göğüs ağrısı, Kronik öksürük, Nefes darlığı, Siyanoz, Yorgunluk,

Tedavi: Bronşların temizlenmesi tedavide önemli bir basamaktır. Bronşektazili bölge sınırlıysa cerrahi tedaviye başvurulabilir. Solunum yetmezliğine giden vakalarda akciğer transplantasyonu yapılmaktadır.

Solunum Sistemi Hastalıkları ve Korunma Yolları

Solunum sistemi hastalıkları ve korunma yolları merak edilen konular arasında. Özellikle kış aylarında solunum sistemi hastalıkları artar. Solunum yollarında hastalığa neden olan enfeksiyonlar, hapşırma ya da öksürme ile ortaya saçılan damlacıklarla bulaşır. Bu hastalıklardan korunmak adına alınabilecek önlemler aşağıdaki gibidir:

Dengeli ve sağlıklı bir beslenme düzeni uygulanmalı. Günde 6 saat uyumaya özen gösterilmeli. Hareketli bir yaşam tarzı benimsenmeli. Kapalı ortamlar kış ayları da dahil olmak üzere sık sık havalandırılmalı. Eller sık sık yıkanmalı. Özellikle hapşırma ve öksürme sonrası eller mutlaka temizlenmeli. Klozet kapağı her tuvalet kullanımı sonrası kapatılmalı ve sifonu çekilmeli. Kalabalık ortamlardan olabildiğinde kaçınılmalı. Solunum Sistemi Hastalıkları Nasıl Bulaşır?

“Solunum sistemi hastalıkları nasıl bulaşır?” diye merak ediyorsanız bunun bulaşmaya neden olan etkenin canlı kalabilme özelliğine göre farklılık gösterdiğini bilmelisiniz. Etken doğrudan bulaşma ile duyarlı kişiyle olan yakın temasla damlacık ile geçer. Dolaylı bulaşmada ise havada asılı kalan damlacık çekirdeği ile bulaşma yaşanır. Bunun yanında el, eşya ve besin maddeleri ile de bulaşma gerçekleşir.

Solunum Sistemi Hastalıklarında Beslenme

Solunum sistemi hastalıklarında beslenme tedavi sürecinde önemlidir. Bu nedenle hastalık döneminde kişinin alacağı için protein miktarı arttırılmalıdır. Ayrıca beslenme ile alınan enerjinin %50’sinin karbonhidratlardan gelmesi önemlidir. Ancak karbonhidrat kaynağı olarak kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir. Hastanın vitamin ve mineral gereksiniminde A, B, C, D, E, K, Omega-3 ve omega-6 yağ asitleri, magnezyum, selenyum, çinko içeren besinlere ağırlık verilmelidir.

Solunum Sistemi Hastalıkları Tedavi Yöntemleri

“Üst ve alt solunum yolu hastalıkları nelerdir?” diye merak ediyorsanız tedavinin her hastalık özelinde farklılık gösterdiğini bilmelisiniz. Ayrıca solunum sistemi hastalıkları tedavi yöntemleri için mutlaka tıbbi yardım almanız gerektiğini de unutmamalısınız.

"
Astım, Alerji ve Akciğer Hastalıkları Bilgilendirme Sitesi

Astım, Alerji ve Akciğer Hastalıkları Bilgilendirme Sitesi

TBC: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Sarkoidoz Hastalığında Tanı ve Tedavi

Sarkoidoz birçok sistemi tutabilen bir hastalık olduğu için hastanın öyküsü ve fizik muayenesi ve organ tutulumu çok önemlidir.
Sıklıkla

Bilateral, hiler adenopati (her iki akciğerde hilus dediğimiz akciğerlere kalpten gelen damarların girdiği bölgelerde lenf nodu büyümesi) ve
Akciğer infiltrasyonları (akciğerlerde tutulum) ve ile ortaya çıkar,
Deri, göz, karaciğer, dalak, kalp ve sinir sistemi tutulabilen diğer organlarıdır.
Halsizlik, kilo kaybı, ateş gibi sistemik semptomlar dışında hastalık daha çok solunum sistemi semptomlarıyla ortaya çıkmaktadır.
Sarkoidozun solunumsal belirtileri öksürük, nefes darlığı gibi sarkoidoza özel olmayan belirtiler olduğu için hastalık önce astımla karıştırılabilir. Bu da tanıda gecikmeye yol açabilir. Sarkoidozu düşündürecek herhangi bir bulgu varsa, biyopsi (deri, lenf nodu, tükrük bezi gibi) ile histolojik doğrulama yapılmalıdır.

Tanısal girişimlerin amacı,

Kesin tanı konması
Organ tutulumlarının yaygınlık ve ağırlığının saptanması
Hastalığın durağan veya ilerleme eğiliminde olduğunun saptanması
Hastanın tedavi protokolünün belirlenmesi.
Biyopsi: Önerilen yöntem bronkoskopik transbronşiyal akciğer biyopsisidir. Tanı değeri %40 ile 90 arasında değişir. Bronş mukozası normal dahi olsa bronş biyopsisi hastaların %41-57 sinde pozitif sonuç verebilir.

Bunun dışında görülen cilt lezyonları (EN hariç) ve lenfadenopatiler biyopsi için uygun olabilir. Açık akciğer biyopsisi ve VATS’dan önce Akciğer tomografisinde mediastinal lenf bezleri izleniyorsa buradan mediastinoskopi ile biyopsi almalıdır.
Biyopsiyi reddeden veya tolere edemeyen bazı hastalarda klinik ve radyolojik tanı yeterli olabilir. Evre I de %98, II’de %89, III’de %52, 0’da %23 tanı koydurucudur.

* Serum ACE yüksekliği normalin 2 katı düzeylerde ise sarkoidoz düşündürür ancak diğer bazı hastalıklarda da pozitif olabilir (tbc, Gaucher hast ve hipertiroidi gibi).

* Kveim-Siltzbach testi tanıda oldukca değerlidir ancak pratikte uygulanamamaktadır.
Tanı konulduktan sonra Solunum Fonksiyon Testleri yapılmalıdır ve takip edilmelidir.
Tedavi

Evre I, hastalığa ilişkin belirti vermeyen hastalar tedavisiz izlenmelidir. Evre II ya da III hastalar hafif ya da orta derecede semptomlu ise tedavi kararı yakın bir izlemle bir yılsonuna kadar bırakılabilir. 2-3 aylık aralarla kontrol yapılması ve hastalıkta ilerleme olursa tedaviye başlanması uygun olur.
Tedavide en çok kullanılan ilaç steroitlerdir. Methotreksat ve azotioprin de kullanılabilir Sistemik steroid tedavisine başlamadan önce uzun süreceği ve yan etkileri göz önüne alınıp tedavi gerekliliği iyi belirlenmelidir.

Hastalığın Seyri:
Sarkoidoz genellikle selim bir hastalık olup sarkoidozisi olan hastaların büyük bir bölümünde hastalığın seyri iyidir. %60 hastada kendiliğinden gerileme görülürken kalanında ilerleyici seyir izlenir.
Sarkoidozda ölüm %1-5 arasında olup ölüm nedeni genellikle solunum yetmezliği, Sinir sistemi tutlumu (nörosarkoidoz), kalp tutulumudur.

Göğüs Hastalıkları Uzmanı
Dr. Sevin Karalar

"
TBC: Tanı, Belirti ve Tedavisi

TBC: Tanı, Belirti ve Tedavisi

TBC: Tanı, Belirti ve Tedavisi

The view 'PView' or its master was not found or no view engine supports the searched locations. The following locations were searched: ~/Views/Journal/PView.aspx ~/Views/Journal/PView.ascx ~/Views/Shared/PView.aspx ~/Views/Shared/PView.ascx ~/Views/Journal/_Layout.master ~/Views/Shared/_Layout.master ~/Views/Journal/PView.cshtml ~/Views/Journal/PView.vbhtml ~/Views/Shared/PView.cshtml ~/Views/Shared/PView.vbhtml

The view 'PView' or its master was not found or no view engine supports the searched locations. The following locations were searched: ~/Views/Journal/PView.aspx ~/Views/Journal/PView.ascx ~/Views/Shared/PView.aspx ~/Views/Shared/PView.ascx ~/Views/Journal/_Layout.master ~/Views/Shared/_Layout.master ~/Views/Journal/PView.cshtml ~/Views/Journal/PView.vbhtml ~/Views/Shared/PView.cshtml ~/Views/Shared/PView.vbhtml
Pott hastalığı nedir? Romatizma TV

Pott hastalığı nedir? Romatizma TV

Pott hastalığı nedir?

Pott hastalığı, omurgaya yerleşen kemik tüberkülozu yani kemik veremidir. Omurga tüberkülozu enfeksiyonun ana odaktan kan yoluyla omurlara ulaşması sonucu meydana gelmekte ve akciğer dışı verem hastalığının %15-20’sini oluşturmaktadır. Hastalık her yaşta görülebilmekle birlikte daha sık olarak çocuklarda ve genç erişkinlerde gözlenir. Daha çok bel veya sırtın alt kısmındaki omurga kemiklerine yerleşmektedir. Daha nadir olarak da sırt üst kısmı veya boyundaki omurlara da yerleşebilmektedir. Hastalığın en sık bulgusu, enfeksiyonun olduğu bölgede şiddeti zaman içinde artan ağrıdır. Ağrı nedeniyle bazen omurga çevresindeki kaslarda kasılma-spazm da eşlik edebilir. Hastalarda ateş, kilo kaybı, iştahsızlık, gece terlemesi gibi sistemik bulgular da gözlenebilir. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde omurlar arasında daralma ve omurlarda çökmeye bağlı olarak kamburluk veya omurga eğriliklerine neden olabilir. Bu hastalarda omurilikte oluşan baskıya bağlı bacaklarda güçsüzlük, uyuşma veya yürüme güçlüğü gibi nörolojik belirtiler ortaya çıkabilir. Tanısı, klinik olarak şüphelenilen durumlarda röntgen, tomografi veya MR gibi görüntüleme yöntemleri yardımıyla veya etkilenen omurlardan alınan örneklerde bakterinin varlığı gösterilerek koyulabilmektedir. Tanı koydurucu özel kan testi bulunmamakla beraber kandaki iltihap testlerinde artış gözlenebilir. Tedavisi, kısa süreli yatak istirahatı ve çoklu verem ilaçlarının 9-12 ay süreyle kullanılması şeklindedir. Kısa süreli yatak istirahatı, uygun doz ve sürede verem ilaçları ile tedavisi, gelişebilecek nörolojik hasarların önlenmesinde en önemli noktadır. Ancak omurga yapısı ve sağlamlığı ileri derecede bozulmuş olan ve ilerleyici nörolojik bulguları olan hastalarda cerrahi tedavi gerekebilir.

Tamamını göster Kısa göster

Benzer videolar

Vitamin D eksikliğinin tedavisi nasıl olmalıdır?"
Tüberküloz (Verem Hastalığı) Nedir?

Tüberküloz (Verem Hastalığı) Nedir?

Tüberküloz (Verem Hastalığı) Nedir?

Halk arasında verem hastalığı olarak da bilinen tüberküloz, Mycobacterium Tuberculosis olarak adlandırılan bakterinin dışarıdan vücuda girmesiyle ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalıktır. Asıl olarak solunum yollarından bulaşan bu bakteri, kişinin akciğerlerine yayılır ve akabinde akciğerlerde iltihap gelişimine sebep olur. Tüberküloz hastalığının en yaygın olarak bulaştığı organ akciğer olarak bilinir. Bu durumun sebebi, mikrobun vücuda giriş kapısının akciğerler olmasıdır.

Ancak verem basilleri bazı durumlarda akciğerleri de aşarak lenf sistemi ve kan dolaşımı yoluyla vücuttaki diğer organlara ya da dokulara ulaşabilir. Böylelikle kişinin lenf bezlerinde, böbreklerinde, kemiklerinde ve hatta beyninde dahi mikrobun yayılma riski bulunur. Hastalığın yayılım gösterdiği organ ve dokularda ciddi iltihaplar ortaya çıkar ve fonksiyon bozuklukları meydana gelir.

Günümüzde gelişen tedavi yöntemleri sayesinde ölüm oranlarında eskiye kıyasla azalma görülse de, hala dünya genelinde yaklaşık 8,5 milyon kişi verem hastalığına yakalanmakta ve bu kişilerin yaklaşık 2 milyonluk bir kısmı vefat etmektedir. Dolayısıyla tüberküloz hala ciddi bir sağlık sorunu olarak kalmaya devam etmektedir.

Tüberküloz Risk Faktörleri Nelerdir?

Mycobacterium Tuberculosis adlı virüsün vücutta yol açacağı tahribat ve hastalığın gelişme ihtimali kişinin vücut direncine göre değişiklik gösterir. Halihazırda vücut direnci düşük olan kişilerde hastalığın etkileri daha ağır olabilirken, dirençli kişiler ciddi belirtiler yaşamaktan kurtulabilir. Verem hastalığının en yaygın risk faktörleri aşağıda sıralanmıştır:

Bağışıklık sistemi ve vücut dirençleri tam olarak oturmayan, beş yaş ve altındaki çocuklar. 65 yaş ve üzeri yaşlı bireyler. Bağışıklık sistemi çeşitli ilaçlar ya da tedavi yöntemleri sebebiyle baskılanan bireyler. Vücudun direncinin normalden çok daha az olmasına yol açan hastalıkları bulunan bireyler. Örneğin AIDS, şeker hastalığı (diyabet), kronik böbrek ya da karaciğer hastalıkları ya da kanser gibi hastalıklar bu gruba dahildir. Organ nakli yaptıran bireyler. Tüberküloz Neden Olur?

Verem hastalığı, günümüzde hala oldukça ciddi bir sağlık sorunu olma özelliğini sürdürmektedir. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) paylaştığı verilere göre dünyadaki hastaların yaklaşık %2.5'luk bir kısmı verem hastalarından oluşmaktadır. Bununla birlikte, "önlenebilir" kategorisine giren ölümlerin ise yaklaşık %25'i verem hastalarından oluşur. Hastalık dünyadaki tüm ülkelerde görülmekle birlikte, Güneydoğu Asya ve Afrika kıtalarında çok daha sık görülmektedir.

Hastalığın esas sebebi henüz bilinmese de çeşitli çevresel faktörlerin etkisi mevcuttur. Ayrıca AIDS gibi bağışıklık sistemini baskılayan hastalıkların artış oranıyla Tüberküloz hastalığının artış oranı doğru orantılıdır. Şehirleşmenin yüksek olduğu ve insanların sık sık bir arada bulunduğu bölgelerde AIDS oranıyla birlikte tüberküloz oranı da artmıştır.

Hastalığın en sık görüldüğü bölge Sahra Altı Afrika bölgesidir. Bu bölgenin en önemli özelliği, dünyada en sık AIDS hastalığının görüldüğü bölge olmasıdır. Dolayısıyla, AIDS ve benzeri bağışıklık sistemini baskılayıcı hastalıklara sahip olan kişilerde, ya da bağışıklık sistemi doğuştan (veya ilaç kullanımı vs.) gibi sebeplerle düşük olan kişilerde hastalığın görülme ihtimali çok daha yüksektir.

Tüberküloz Belirtileri Nelerdir?

Verem hastalığının belirtilerinin hangi safhada ortaya çıkacağı kişinin bağışıklık durumuna göre değişiklik gösterir. Hatta vücut direnci yüksek olan kişilerde genelde hastalık aktif hale gelmez. Ancak çeşitli sebeplerden ötürü vücut direnci düşen kişilerde hastalık aktifleşebilir. Verem belirtileri genelde hafif seyirle başlar. Hastalık genel olarak akciğerlerde tutulum gösterse de, duruma göre başka organ ve dokularda da tutulum yapabilir. Dolayısıyla, kişinin tecrübe edeceği semptomlar virüsün yayıldığı organa göre değişiklik gösterebilmektedir. Erken dönem tüberküloz belirtileri aşağıda sıralanmıştır:

Yaklaşık 20 gün boyunca devam eden ve geçmeyen öksürük. Genellikle öksürükle birlikte devam eden ve bir süre sonra şiddetlenen “kanlı” balgam. Kişinin kendisini normale kıyasla çok daha yorgun ve halsiz hissetmesi. Baş ağrısı ve yüksek ateş. Yemek yemeye karşı isteksizlik, ve bunun sonucunda ortaya çıkan kilo kaybı. Karın ağrısı. Göğüs ve sırtta ağrı. Lenf düğümlerinin uzun süre boyunca şiş bir halde kalması. Ayrıca boyun bölgesinde şişlik. Halsizliğe ek olarak, kişinin kendisini kırgın hissetmesi ve eklemlerde veya kemiklerde sürekli olarak hissedilen ağrı.

Hastalığın ilerleyen dönemlerinde ilk safhadaki belirtiler şiddetlenir. Bununla birlikte, kişi nefes darlığı ve ses kısıklığı gibi belirtileri de daha yoğun olarak hissetmeye başlarlar.

Yukarıda bahsi geçen belirtiler aktif tüberküloz belirtilerini yaşayan kişilere aittir. Aktif tüberküloz, kişinin bakteri tarafından enfekte olması ve bu doğrultuda çeşitli semptomlar geliştirip virüsü diğer kişilere de bulaştırabilmesi durumudur.

Gizli Tüberküloz durumuna sahip olan kişilerde ise hastalığın herhangi bir belirtisi görülmez. Kişinin vücudunda hastalığı yapan bakteri mevcuttur. Ancak hastalık bağışıklık sistemi tarafından baskılanır ve dolayısıyla vücutta bakterilerin çoğalması engellenir. Bu durumda kişi herhangi bir ciddi semptom göstermez.

Ancak kişinin vücudunda yine de tüberküloz enfeksiyonu mevcuttur. Dolayısıyla hastalığın fark edilmesi de zordur. Yine de, herhangi bir semptom göstermese de hastalığın tedavi edilmesi gerekir. Bununla birlikte, gizli tüberküloz durumunda söz konusu hastalığın başka bir kişiye bulaştırılma riski bulunmamaktadır.

Tüberküloz Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Ülkemizde tüberküloz hastalığının tanı ve tedavi sürecinde en yetkin kurum Verem Savaş Dispanserleridir. Ayrıca tam kapasiteli çalışan hastanelerde de hastalığın tanısı ve tedavisi ile ilgili tüm süreçler yürütülebilmektedir. Tanı aşamasında ilk olarak hastanın fiziki olarak sahip olduğu belirtiler kontrol edilir. Ardından kişinin balgamındaki tüberküloz basilini saptayan bir tüberküloz testi yapılır.

Bu tetkiklere ek olarak kişinin ciğerlerinin durumunu tespit etmek için akciğer filmi de çekilir. Hastalığının kesin tanısının konulması için ise, kişiden alınan balgam mikroskopla incelenir, basilin yeri gösterilir ve yeniden üretilir. Dolayısıyla hastalığın tanısını koymak zor değildir ve herhangi bir cerrahi işleme gereksinim duyulmamaktadır. Tanı sürecindeki en önemli unsur, kişinin belirtileri fark ettikten sonra geçiştirmek yerine bir sağlık kuruluşuna başvurmasıdır.

Tüberküloz Tedavisi Nasıl Olur?

Günümüzde tüberküloz hastalığının tedavi edilmesi için birçok farklı yöntem bulunmaktadır. İlaçlı tedavi yöntemlerine ek olarak, kişinin sağlıklı bir şekilde beslenmesi, sürekli dinlenmesi ve uzun süreli bir sanatoryum tedavisinin uygulanması hastalığa karşı oldukça etkilidir. Bununla birlikte hastalığın tedavisi sadece bu yöntemlere bırakılmaz ve ilaç kullanımına da başvurulur.

İlaçlı tedavi sürecinde dört farklı çeşit ilaç birlikte kullanılır ve mikrobun hem gelişimi hem de kendini yeniden üretmesi engellenmeye çalışılır. Hastalığın tedavisi uzun bir sürece yayılabilir. Genellikle tedaviye başlanan ilk 2 ayda ilaç kullanımı fazla olabilir. Verem tedavisi sürecinde 2. ayı geçtikten sonra genellikle kişinin durumu daha iyiye gider ve bunun sonucu olarak reçete edilen ilaçların sayısı azalır.

Kişinin kati suretle kendisine reçete edilen ilaçları düzenli ve zamanında kullanması gerekmektedir. Böylelikle hastalığın ilerleme hızı yavaşlar, semptomlar hafifler ve başka kişilere bulaş ihtimali düşer. Tedavi genellikle 6 aydan kısa sürmez. Mikrobun vücuttan uzaklaştırılması bazen daha kısa sürebilse dahi, enfeksiyonun hala vücutta kalma riski göz ardı edilmemelidir.

Dolayısıyla verem tedavisinde düzenli ilaç kullanımı oldukça önemlidir. Zira ilaç kullanımının aksatıldığı durumlarda hastalığın iyileşmeme ihtimali yüksektir. Nitekim, tedavisini aksatmayan kişilerde hastalığın tedavi oranı oldukça yüksektir.

Hastalığın tedavisi genelde ayaktan yapılır ve kişinin hastaneye yatırılması gerekmez. Bununla birlikte, hastanın durumuna göre hastaneye yatış söz konusu olabilmektedir. Ciddi nefes darlığı çeken, sürekli kanlı balgam atan, ilaçlı tedaviye iyi cevap vermeyen ya da tüberküloza ek ciddi hastalıkları bulunan kişilerin hastaneye yatırılması söz konusu olabilmektedir.

Tüberküloz (Verem) Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Tüberküloz Bulaşıcı Mı? Tüberküloz Nasıl Bulaşır?

Tüberküloz bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Söz konusu mikrobun bir kişiden başka bir kişiye aktarılması zor değildir. Zira aktif olarak akciğer ya da gırtlağında tüberküloz bulunan hasta bireyler nefes vererek, öksürerek ya da hapşırarak aynı ortamda bulundukları kişileri enfekte edebilirler. Dolayısıyla hastalığın bir kişiden başka bir kişiye yayılması için direkt olarak bir temasa gerek yoktur ve temel olarak solunum yoluyla bulaş sağlanmaktadır.

Tüberküloz Tedavisinin Yan Etkileri Nelerdir?

Kişiye reçete edilen ilaçların özellikleri sebebiyle ilaç kullanımına bağlı olarak hastanın vücudunda çeşitli yan etkiler ortaya çıkabilir. Ciltte döküntü, kaşıntı, iştah kaybı, mide bulantısı, karın ağrısı, görme bozukluğu ve kusma gibi belirtilerin görülmesi yaygındır. Bu belirtiler kişinin vücudunun söz konusu ilaçları olması gerektiği kabul etmediğini gösterir.

Dolayısıyla söz konusu kişinin derhal doktoruna başvurması gerekir. Doktor da bu doğrultuda kişinin tedavi planlamasında bazı değişiklikler yapar. Ayrıca, kişinin idrarında, gözyaşında ya da büyük abdestinde turuncu renk görülebilir. Bu ise endişe edilecek bir şey değildir, zira söz konusu yan etki tedavide kullanılan rifampisin ilacından kaynaklanır ve kişinin sağlığını tehdit edici bir özelliğe sahip değildir.

Verem Aşısı Tüberküloz Hastalığını Tedavi Eder Mi?

Verem aşısı (BCG) çocukluk çağında uygulanan bir aşı türüdür. Ancak söz konusu aşının asıl amacı tüberkülozun beyin zarına yayılan versiyonunu (menenjit) ya da kanla yayılan versiyonunu (milier) önlemektir. Akciğer tüberkülozuna karşı ciddi bir koruma sağlamaz. Bununla birlikte, erişkinlerde ya da halihazırda hastalıkla enfekte olmuş bireylerde koruma sağlamaz.

Bizimle İletişime Geçin Bölüm Hekimlerimiz

Başhekim Uzm. Dr. Şefik TARLAN Göğüs Hastalıkları

Uzm. Dr. Ferit ÖZEN Göğüs Hastalıkları
İlgili İçerikler

Hamilelikte Bel Boyun Ağrısı

Penisilin Alerjisi Nedir? Neden Olur?

Kalça Protezi Nedir?

Minimal İnvaziv (Küçük Kesi) İle Kalp Ameliyatı

Hidrosefali Nedir? Tedavi Edilebilir Mi?

Mikrosefali Nedir?

Geçmeyen Öksürük Nedir? Nedenleri Nelerdir?

Bel ve Boyun Fıtığı için Ozon Tedavisi

Çocuklarda Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Aort Anevrizması Nedir?

Çocuklarda İshal ve Tedavisi

Kelebek Hastalığı (Lupus) Nedir?

Beyin Anevrizması Nedir? Beyin Anevrizması Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Pirola Varyantı Nedir?

Beyin Anjiyosu (BeyinAnjiyografi) Nedir? Beyin Anjiyosu Nasıl Yapılır?

Sıcak Havalar Astımı Nasıl Etkiler?

Hipertermi (Sıcak Çarpması) Nedir?

Erken Doğum (Prematüre) Nedir?

El Titremesi Nedir?

El Bileğinden Anjiyo (Radial Anjiyo) Nedir?

Kalp Romatizması (Kardiyak Romatizma) Nedir?

Menopoz Döneminde Kalp Krizi Riski

Nasır Nedir? Nasır Tedavisi Nasıl Olur?

Histerektomi nedir? Neden yapılır ?

Nadir Hastalık Nedir ?

Uyuz Hastalığı Nedir? Uyuz Belirtileri ve Tedavisi

Mide Yanması Neden Olur, Nasıl Geçer?

Mide Bulantısı Neden Olur, Nasıl Geçer?

Maymun Çiçeği Virüsü Nedir?

Gastrointestinal Enfeksiyon ( Gastroenterit ) Nedir ?

Yağsız Vücut Kitlesi (FFMI) Hesaplama

İdeal Kilo Hesaplama

Vücut Yağ Oranı Hesaplama

Bazal Metabolizma Hızı Hesaplama

Vücut Kitle İndeksi Hesaplama - Boy Kilo Endeksi

Peter Pan Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Hipokondriyazis (Hastalık Hastalığı) Nedir?

Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir?

Kemik İliği Kanseri Nedir? Belirti ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kalça Ağrısı Neden Olur? Kalça Ağrısı Nasıl Geçer?

Bebeklerde Burun Tıkanıklığına Ne İyi Gelir?

Bamya Tohumu Faydaları Nelerdir? Hangi Hastalıklara İyi Gelir?

Mutluluk Çubuğu (Penis Protezi) Nedir?

Palyatif Bakım Nedir, Nasıl Alınır, Şartları Nelerdir?

Annelik Estetiği (Mommy Makeover) Nedir?

Kolera Nedir? Nasıl Bulaşır?

Tip 1 ve Tip 2 Diyabet Hakkında Her Şey

Serotonin (Mutluluk Hormonu) Nedir? Ne İşe Yarar?

Kalp Sağlığı ve Beslenme

Kahvenin Faydaları ve Zararları Nelerdir?

Göz Yorgunluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Kabak Çekirdeğinin Faydaları Nelerdir?

İdrar Kaçırma (Üriner İnkontinans) Nedir?

Huzursuz (İrritabl) Bağırsak Sendromu Nedir?

Potasyum Nedir? Potasyum Yüksekliği ve Düşüklüğü

Bağışıklık Güçlendirici Besinler ve Takviyeler

Gebelik ve Doğum Öncesi Bakım

Doğum Öncesi ve Sonrası Beslenme

Çölyak Hastalığı Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Uçuk Nedir? Neden Çıkar ve Nasıl Geçer?

Böbrek Yetmezliği Nedir, Belirtileri Nelerdir?

Menopoz Nedir? Menopoz Belirtileri Nelerdir?

Burun Estetiği (Rinoplasti) Nedir?

Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Sinüzit Nedir? Sinüzit Belirtileri Nelerdir?

Hamilelik (Gebelik) Belirtileri Nelerdir?

Kalp Yetmezliği Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Akılcı İlaç Nedir ?

B12 Vitamini Nedir? B12 Vitamini Eksikliği Belirtileri Nelerdir?

Keten Tohumunun Faydaları Nelerdir?

Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı (FMF) Nedir?

Papatya Çayının Faydaları Nelerdir?

Kantaron Yağı Faydaları Nelerdir? Nasıl Kullanılır?

Kekik Çayı Nasıl Yapılır, Faydaları Nelerdir?

Histeroskopi Ameliyatı

Bypass Nedir? Bypass Ameliyatı

Varis Nedir?

Laparoskopi Nedir? Laparoskopi Neden Yapılır?

Andropoz Nedir? Andropoz Belirtileri Nelerdir?

Balgam Nedir? Balgam Nasıl Atılır?

Aft Nedir ve Nasıl Geçer?

AIDS (HIV) Nedir? HIV Belirtileri ve Tedavisi

Vajinal Akıntı Neden Olur? Vajinal Akıntı Nasıl Geçer?

Mide Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Güneş Yanığına Ne İyi Gelir? Güneş Yanıkları Nasıl Geçer?

Down Sendromu Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri

Astigmat Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Diş Ağrısına Ne İyi Gelir? Diş Ağrısı Nasıl Geçer?

Zatürre (Pnömoni) Nedir? Zatürre Belirtileri Nelerdir?

Vajinismus Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Skolyoz (Omurga Eğriliği) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Konjoktivit Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) Nedir?

MS Hastalığı (Multipl Skleroz) Nedir?

Cilt (Deri) Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Öksürüğe Ne İyi Gelir? Öksürük Nasıl Geçer?

Boğaz Ağrısı Neden Olur? Boğaz Ağrısı Nasıl Geçer?

Mide Ağrısına Ne İyi Gelir? Mide Ağrısı Nasıl Geçer?

Guatr Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Lösemi Nedir? Lösemi Belirtileri ve Tedavisi

Spina Bifida Nedir? Bebeklerde Spina Bifida

Lenf Kanseri (Lenfoma) Nedir?

Gut Hastalığı Nedir? Gut Hastalığına Ne İyi Gelir?

Demir Eksikliği Belirtileri Nelerdir? Demir Eksikliğine Ne İyi Gelir?

Sınav Kaygısı Nedir? Sınav Kaygısı ile Başa Çıkmanın Yolları

Yeşil Çayın Faydaları Nelerdir? Yeşil Çay Ödem Atar Mı?

Afazi Nedir? Afazi Tipleri ve Tedavisi

Bebeğin Gazı Nasıl Çıkarılır?

Çocuklarda İdrar Kaçırma ve İşeme Problemleri

Bebeklerde Kusma Neden Olur? Bebek Kusmasına Ne İyi Gelir?

Çocuklarda Alerjik Hastalıklar

Kalp Hastaları Oruç Tutabilir Mi?

Ramazan Ayında Beslenme

HPV Nedir? Belirtileri Nelerdir? HPV Aşısı Nedir?

Diz Kireçlenmesi ve Dizde Kireçlenme Belirtileri

Akciğer Kanseri Nedir? Akciğer Kanseri Belirtileri

Ağrılı Cinsel İlişki (Disparoni) Nedir? Nedenleri ve Tedavisi

Hepatit B Nedir? Belirtileri Nelerdir? Hepatit B Nasıl Bulaşır?

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Nelerdir? Belirtileri ve Tedavileri

Gebelik Hesaplama

Karaciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Hepatit C Nedir? Nasıl Bulaşır? Belirtileri Nelerdir?

Endoskopik Boyun Fıtığı Ameliyatı Nedir?

Cevizin Faydaları Nelerdir? Hindistan Cevizi Yağı Faydaları

Kefir Nedir? Kefirin Faydaları Nelerdir?

Bağırsak İltihabı (Kolit) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Baker Kist (Diz Arkası Ağrısı) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Ağız Kuruluğu (Kserostomi) Nedir? Ağız Kuruluğu Neden Olur?

Omega 3 Nedir? Omega 3’ün Faydaları Nelerdir?

Yüz Estetiğinde Altın Oran Nedir? Nasıl Hesaplanır?

Beyin Damar Tıkanıklığı Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Muzun Faydaları Nelerdir? Muz Kabuğu Faydaları Nelerdir?

Klostrofobi (Kapalı Alan Korkusu) Nedir? Klostrofobi Belirtileri

Romatoid Artrit (İltihaplı Romatizma) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Yumurtalık (Over) Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Menenjit Nedir? Belirtileri Nelerdir? Menenjit Aşısı

Siroz Nedir, Siroz Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda Dijital Bağımlılık Nasıl Oluşur ?

Sepsis (Kan Zehirlenmesi) Nedir? Sepsis Belirtileri ve Tedavisi

Sağlık Raporu Nedir ? Sağlık Raporu Neden Alınır ?

SMA Hastalığı Nedir? Neden Olur? Belirtileri ve Tedavisi

Meyve Suyu Çocuklar İçin Zararlı Mıdır?

Hamilelik Reflüsü Nedir? Hamilelik Reflüsü Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda Ateş Neden Olur? Evde Ateş Nasıl Düşürülür?

Kronik Yorgunluk Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Hipertansiyon Nedir? Yüksek Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Anemi (Kansızlık) Nedir? Kansızlık Belirtileri Nelerdir?

Kulak Çınlaması (Tinnitus) Neden Olur? Nasıl Geçer?

Gebelikte Şeker Yüklemesi Nedir? Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?

Gebelikte Ayrıntılı Ultrason Şart Mı? Kaçıncı Haftada Yapılır?

Burun Akıntısı Nasıl Geçer? Burun Akıntısı Covid Belirtisi Mi?

Omicron Varyantı Nedir? Omicron Belirtileri Nelerdir?

İnfluenza (Grip) Nedir? İnfluenza Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Gastrit Nedir? Gastrit Belirtileri Nelerdir?

Kolon ve Rektum Kanseri Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Panik Atak Nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir?

Larenjit (Gırtlak İltihabı) Nedir? Larenjit Belirtileri ve Tedavisi

Gül Hastalığı (Rozasea) Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Kurdeşen (Ürtiker) Nedir? Neden Olur? Kurdeşene Ne İyi Gelir?

Perinatoloji ve Yüksek Riskli Gebelikler

Soğuk Algınlığı Belirtileri Nelerdir? Soğuk Algınlığına Ne İyi Gelir?

Behçet Hastalığı Nedir? Behçet Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Gebelikte Tarama Testleri Nelerdir? Ne Zaman Yapılır?

Geniz Akıntısı Nedir? Neden Olur? Nasıl Geçer?

Lazer Epilasyon Nedir? Nasıl Yapılır? Hangi Bölgelere Yapılır?

Hıçkırık Neden Olur? Hıçkırık Nasıl Geçer?

Çocuklarda İşitme Kaybı Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Halluks Valgus Nedir? Halluks Valgus Ameliyatı

Halluks Rigidus (Sert Ayak Başparmağı) Nedir?

Entübe Nedir? Entübasyon Nasıl Yapılır?

Propolis Nedir? Nasıl Kullanılır? Propolis Faydaları Nelerdir?

Myastenia Gravis Nedir? Myastenia Gravis Belirtileri ve Tedavisi

Nöropatik Ağrı Nedir? Belirtileri Nelerdir? Nöropatik Ağrı Tedavisi

Chia Tohumu Nedir? Chia Tohumu Faydaları Nelerdir?

Saç Dökülmesi Neden Olur? Saç Dökülmesi Nasıl Önlenir?

Ataksi Nedir? Ataksi Belirtileri, Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri

Nefes Darlığı Neden Olur? Nefes Darlığına Ne İyi Gelir?

Kalp Pili Nedir? Kalp Pili Nasıl Takılır?

Endometriozis (Çikolata Kisti) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gıdı Estetiği Nedir? Nasıl Yapılır? Ameliyatsız Gıdı Estetiği

Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Nedir? Belirtileri, Tedavi Yöntemleri

PCR Testi Nedir? Nasıl Yapılır? PCR Sonucu Ne Zaman Çıkar?

Bruksizm (Diş Sıkma) Nedir? Bruksizm Belirtileri ve Tedavisi

Beyin Ölümü Nedir? Beyin Ölümü Hangi Durumlarda Görülür?

Organ Bağışı Nedir? Organ Bağışı Nasıl Yapılır?

Bel Soğukluğu (Gonore) Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Ödem Nedir? Neden Olur? Ödem Nasıl Atılır?

Velashape Nedir? Velashape ile Bölgesel Zayıflama

Narsistik Kişilik Bozukluğu Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Parkinson Nedir? Neden Olur? Parkinson Belirtileri ve Tedavisi

Delta Virüsü Belirtileri Nelerdir? Delta Plus Varyantı Nedir?

Yeme Bozukluğu Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Folik Asit Nedir? Folik Asit Ne İşe Yarar? Folik Asit Eksikliği

Egzama Nedir? Egzama Neden Olur? Egzama Tedavisi

Doğum Lekesi Nedir? Neden Olur? Doğum Lekesi Nasıl Geçer?

İshal Neden Olur? İshale Ne İyi Gelir? İshal Nasıl Geçer?

Kıl Dönmesi Nedir? Belirtileri Nelerdir? Kıl Dönmesi Ameliyatı

İnme (Felç) Nedir? İnme Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Genital Siğil Nedir? Belirtileri Nelerdir? Genital Siğil Tedavisi

Perianal Fistül ve Anal Apse Nedir? Belirtileri, Tedavi Yöntemleri

İşitme Kaybı Nedir? İşitme Kaybı Dereceleri ve Tedavisi

Kabakulak Nedir? Kabakulak Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Ferritin Nedir? Ferritin Düşüklüğü ve Ferritin Yüksekliği

Ayak Mantarı Nedir? Nasıl Geçer? Ayak Mantarına Ne İyi Gelir?

Polikistik Over Nedir? Polikistik Over Belirtileri ve Tedavisi

Mide Kanaması Nedir? Mide Kanaması Belirtileri Nelerdir?

İdrar Yolu Enfeksiyonu Nedir? İdrar Yolu Enfeksiyonu Belirtileri

Lipödem Nedir? Belirtileri Nelerdir? Lipödem Tedavisi

Kol Germe Estetiği (Brakioplasti) Nedir? Kol Germe Ameliyatı

Meme Estetiği (Meme Büyütme, Meme Küçültme ve Dikleştirme)

Doğum Kontrol Hapı Nedir? Ne İşe Yarar? Nasıl Kullanılır?

Adet Gecikmesi Nedir? Adet Gecikmesi Neden Olur?

Sünnet Nedir? Sünnet Neden ve Nasıl Yapılır?

Sezaryen Doğum Nedir? Normal Doğum ve Sezeryan Doğum

Böbrek Nedir? İşlevi Nedir? Böbrek Sağlığını Korumanın Yolları

Spiral Nedir? Spiral Ne Zaman ve Nasıl Takılır?

Covid-19 Kalp Hastalarını Nasıl Etkiler?

Anne Sütü ve Emzirmenin Faydaları

Mide Balonu Nedir? Mide Balonu ile Ne Kadar Zayıflanır?

Sinir Sıkışması Nedir? Sinir Sıkışması Belirtileri Nelerdir?

Sedef Hastalığı Nedir? Sedef Hastalığı Belirtileri ve Tedavisi

Pap Smear Testi Nedir? Nasıl Yapılır?

Miyom Nedir? Miyom Belirtileri Nelerdir? Miyom Ameliyatı

Aşırı Terleme (Hiperhidroz) Nedir? Aşırı Terleme Neden Olur?

Tükenmişlik Sendromu Nedir? Evreleri, Belirtileri ve Tedavisi

Haşimato Hastalığı Nedir? Haşimato Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Göz Kapağı Estetiği Nedir? Göz Kapağı Estetiği Ameliyatı

Kepçe Kulak Nedir? Kepçe Kulak Ameliyatı

Zona Nedir? Zona Belirtileri Nelerdir? Zona Neden Olur?

Kabızlık Nedir? Kabızlığa Ne İyi Gelir? Kabızlık Nasıl Geçer?

Huzursuz Bacak Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gıda Zehirlenmesi Nedir? Gıda Zehirlenmesi Belirtileri Nelerdir?

Endoskopi Nedir? Endoskopi Nasıl Yapılır? Endoskopi Sonrası

Akdeniz Anemisi Nedir? Akdeniz Anemisi Belirtileri ve Tedavisi

Kolonoskopi Nedir? Kolonoskopi Nasıl Yapılır?

Baş Ağrısı Neden Olur? Baş Ağrısı Nasıl Geçer?

Bipolar Bozukluk Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Hemoroid (Basur) Nedir? Lazerle Hemoroid Tedavisi

Migren Nedir? Migren Belirtileri Nelerdir? Migrene Ne İyi Gelir?

Kesi Yeri Fıtığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Göbek Fıtığı Nedir? Belirtileri Nelerdir? Göbek Fıtığı Ameliyatı

Mide Fıtığı Nedir? Mide Fıtığı Belirtileri ve Tedavisi

Alerji Testleri Nelerdir? Alerji Testleri Ne İşe Yarar?

D Vitamini Eksikliği: Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Ses Teli Bozuklukları Nelerdir? Nodül ve Polipler

Kulak Hastalıkları Nelerdir? Nedenleri ve Belirtileri

Sırt Ağrısı Neden Olur? Sırt Ağrısı Nasıl Geçer?

Bel Kayması Nedir? Bel Kayması Belirtileri ve Tedavisi

Burun Tıkanıklığı Neden Olur? Burun Tıkanıklığına Ne İyi Gelir?

Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir? Omurilik Tümörü Ameliyatı

Kemik Kanseri (Tümörü) Nedir? Kemik Kanseri Belirtileri

Faranjit Nedir? Faranjit Belirtileri ve Tedavisi

Koronavirüs (COVID-19) Belirtileri Nelerdir? Çocuklarda COVID-19

Kas ve İskelet Sistemi Hastalıkları

İnsülin Direnci Nedir? İnsülin Direnci Belirtileri ve Tedavisi

Alzheimer Nedir? Alzheimer Belirtileri ve Tedavisi

Kalp Hastaları Nasıl Beslenmelidir? Kalp Ameliyatı Sonrası Beslenme

Ablasyon Nedir? Ablasyon Tedavisi ve Sonrası

Meme Kanseri Nasıl Anlaşılır? Meme Kanseri Belirtileri ve Tedavisi

Karpal Tünel Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Endoskopik Hipofiz Cerrahisi Nedir? Endoskopik Hipofiz Ameliyatı

Omuz Artroskopisi Nedir? Omuz Artroskopisi Sonrası İyileşme

Morbid Obezite Nedir? Kimlere Morbid Obez Denir?

COVID-19 Dönemi ve Sonrasında Beslenmenin Önemi

Artroskopi Nedir? Diz Artroskopisi Nasıl Yapılır?

Mesane Kanseri (Tümörü) Nedir? Mesane Kanseri Belirtileri

Tırnak Batması (Batık Tırnak) Nedir? Nedenleri ve Tedavisi

Mide Botoksu Nedir? Nasıl Yapılır ve Kimlere Uygulanır?

Ayak ve Ayak Bileği Cerrahisi Nedir?

Donuk Omuz Nedir? Donuk Omuz Belirtileri ve Tedavisi

Hilterapi Nedir? Yüksek Yoğunluklu Lazer Tedavisi

ESWL Nedir? ESWL Taş Kırma Tedavisi

Aralıklı Oruç Nedir? Aralıklı Oruç Diyeti (IF Diyeti) Nasıl Yapılır?

Tendon Nedir? Tendon Yaralanmaları ve Tedavi Yöntemleri

Epilepsi Nedir? Epilepsi Belirtileri Nelerdir? Epilepsi Tedavisi

Sporcu Sağlığı ve Sporcu Yaralanmaları Nedir?

Ülser Nedir? Ülser Belirtileri Nelerdir? Ülser Tedavisi ve Ülser Diyeti

Fransız Askısı Nedir? Nasıl Uygulanır? İşlemin Avantajları Nelerdir?

Masseter Botoksu (Çene Botoksu) Nedir? Neden ve Nasıl Yapılır?

Varikosel Nedir? Varikosel Belirtileri Nelerdir? Varikosel Ameliyatı

Göz Altı Işık Dolgusu Nedir? Göz Altı Işık Dolgusu Öncesi Sonrası

Jawline (Çene) Dolgu Nedir? Nasıl Yapılır? Faydaları Nelerdir?

Kalça Estetiği Nedir? Neden, Nasıl ve Kimlere Uygulanır?

Gençlik Aşısı Nedir? Neden ve Nasıl Uygulanır? Faydası Nedir?

Dudak Dolgusu Nedir? Neden Uygulanır? Dudak Dolgusu Sonrası

Ozon Tedavisi Nedir? Ozon Tedavisi Faydaları Nelerdir?

Lipomatik Nedir? Lipomatik ile Liposuction (Yağ Aldırma)

Trigliserid Nedir? Trigliserid Yüksekliği Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Jinekomasti Nedir? Jinekomasti Belirtileri Nelerdir?

Karın Germe Ameliyatı Nedir? Neden ve Nasıl Yapılır?

Hollywood Yanağı (Bişektomi) Nedir? Neden ve Nasıl Yapılır?

Tenisçi Dirseği Nedir? Belirtileri, Egzersizleri ve Tedavisi

Topuk Dİkeni Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

ESWT (Şok Dalga Tedavisi) Nedir? Nasıl, Kimler İçin Yapılır?

Kinezyo Bant Nedir? Ne İşe Yarar?

Kardiyak Rehabilitasyon Nedir? Nasıl Uygulanır? Yararı Nedir?

Pediatrik Rehabilitasyon Nedir? Pediatrik Tedavi ve Uygulamaları

Ortopedik Rehabilitasyon Nedir? Neden ve Nasıl Uygulanır?

Nörolojik Rehabilitasyon ve Uygulamaları

Demans Nedir? Demans Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Manuel Tedavi Nedir? Nasıl, Kimler İçin Yapılır?

PRP Saç Nedir? Nasıl Uygulanır? Faydaları Nelerdir?

Tetik Parmak Hastalığı Nedir? Nedeni, Belirtileri, Tedavisi

Rotator Cuff Kasları Nedir? Rotator Kuf Sendromu Nedir?

Kalp Hastalıkları ve Korunma Yolları Nelerdir?

Check Up Nedir? Ne Zaman, Nasıl Yapılır?

Anjiyo Nedir? Nasıl, Hangi Durumlarda Yapılmalıdır?

Kuru İğne Tedavisi Nedir? Nasıl Uygulanır? Kimler için Uygundur?

Lenfödem Nedir? Tedavisi, Belirtileri Nelerdir?

Safra Kesesi Nedir? Safra Kesesi Taşı Belirtileri Nelerdir?

Kolesterol Nedir? Kolesterol Belirtileri, Kolesterol Tedavisi

COVID-19 Antijen Testi Nedir? Neden Yapılır?

Bademcik Nedir? Ne İşe Yarar? Bademcik Ameliyatı

Badem Göz Ameliyatı Nedir? Nasıl Yapılır?

Antikor Testi Nedir? Kimlere Yapılır? Antikor Testi ve COVID-19

Alerjik Rinit Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavi Yöntemi

Uyku Apnesi Nedir? Belirtileri, Nedenleri ve Tanı Yöntemleri

Kadınlarda İdrar Kaçırma Nedir?

Reflü Nedir? Belirtileri ve Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Kısırlık (İnfertilite) Nedir? Belirtileri, Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tiroit Nedir? Tiroit Belirtileri, Tanısı, Tiroit Hastalıkları ve Tedavisi

Diz Protezi Nedir? Diz Protezi Çeşitleri ve Ameliyatı

Depresyon Nedir? Çeşitleri, Belirtileri, Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kalça Protezi Nedir? Kalça Protez Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Boyun Fıtığı Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Tanı ve Tedavisi Nelerdir?

Geniz Eti Nedir? Neden Büyür? Geniz Eti Ameliyatı

Hemoroid Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Böbrek Taşı Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Tanı ve Tedavisi