Spontan İntrakranial Hipotansiyon Tedavisi - Prof. Dr. Dilek Necioğlu Örken

Spontan İntrakranial Hipotansiyon Tedavisi - Prof. Dr. Dilek Necioğlu Örken

SPONTAN İNTRAKRANİAL HİPOTANSİYON

Spontan intrakranial hipotansiyon baş ağrısının nadir nedenlerinden biridir. Pozisyonla ortaya çıkan baş ağrısı ve beyin omurilik sıvısı (BOS) basıncında düşüklük ile seyreder. Beyin omurilik sıvısı, beyni ve omuriliği çevreleyen renksiz bir sıvıdır. Beynin ventrikül adı verilen su boşluklarında sürekli olarak üretilir ve emilir. Bu sıvı beyni ve omuriliği çevreleyerek bir amortisör görevi görür. Aynı zamanda beyne besin sağlamak ve atıkları beyinden uzaklaştırmak için bir araçtır. Beyin omurilik sıvısının hacmi azaldığında normalde sıvı içinde yüzen beyin kafatası içinde sarkar. Bu da baş ağrısına ve diğer nörolojik belirtilere neden olur.

Spontan İntrakranial Hipotansiyon Ne Sıklıkla Görülür?

Fotoğraf: Dilek Necioğlu Örken

Spontan intrakranial hipotansiyonun yılda görülme sıklığı 5/100 000 kişidir. Genellikle genç ve orta yaşta sıktır ve kadınlarda daha fazla görülür. Altında bir neden olmadığında spontan intrakranial hipotansiyon olarak adlandırılır. Önemsiz travma sonucunda dural kesede yırtık ve BOS kaçağı nedeniyle olduğu düşünülür. Sekonder olduğunda ise bağ dokusu hastalıkları ve tıbbi girişimlere bağlı olarak ortaya çıkabilir.

Spontan İntrakranial Hipotansiyon Belirtileri Nelerdir?

Ana belirtisi ortostatik dediğimiz, ayağa kalkmakla artan, yatmakla geçen baş ağrısıdır. Ağrı aynı zamanda öksürmek, gülmek ve Valsalva manevrası ile de artar. Ağrı kesicilere dirençlidir. Ayrıca bulantı, kusma, kulak çınlaması, işitmede etkilenme, ateş, çift görme, kafa çifti sinirlerinde felç, sırt ve boyun ağrısı da görülebilir.

Sekonder İntrakranial Hipotansiyon Nedenleri Nelerdir?

Marfan ve Ehlers-Danlos sendromu gibi bağ dokusu hastalıklarında görülebilir. Ayrıca kranial ya da spinal cerrahi, lomber ponksiyon, spinal anestezi, ventrikülo-peritoneal şant ve kraniospinal travma nedeni ile dura mater zedelenmesi sonucunda da olabilir.

İntrakranial Hipotansiyon Tanısı Nasıl Konur?

Tipik klinik bulguların yanı sıra beyin MRG’de çepeçevre meningeal kontrastlanma görülebilr. Ayrıca kafatasının içindeki daha düşük basınç nedeniyle beyin, kafatası tabanına doğru hatta kısmen dışarı sarkabilir (Bu sarkma Chiari malformasyonu olarak bilinen yapısal bir soruna benzeyebilir). Bazen de bu bulguların hiç biri görülmeyebilir.

Ayırıcı Tanıda Hangi Hastalıklar Olabilir?

Spontan intrakraniyal hipotansiyona benzer şekilde ortaya çıkan birkaç durum vardır. Postural taşikardi sendromu ortostatik bir baş ağrısı olarak ortaya çıkabilir. Ancak bu gibi durumlarda, ilişkili BOS sızıntısı yoktur. BOS şantlarının aşırı drenajı, spontan intrakraniyal hipotansiyona benzer bir klinik tablo olarak da ortaya çıkabilir. Bazen de ateş, baş ağrısı ve meninkslerin iritasyonu ile menenjit ile karışabilir.

İntrakranial Hipotansiyon Nasıl Tedavi Edilir?

Yeni başlayan hafif orta baş ağrısında konservatif tedaviler denenebilir. Konservatif tedavide yer alan stratejiler BOS sızıntısını azaltmayı amaçlar. Sıkı yatak istirahati ve dik oturmaktan kaçınma, ağızdan ya da damardan bol sıvı ve kafein alımı ile BOS hacminin geri kazanılması baş ağrısını hafifletebilir. Eğer bu strateji ile düzelme olmaz ise epidural kan yaması yapılabilir. Eğer bu yöntemlerle de düzelme olmazsa bazen cerrahi onarım gerekebilir.

Kaynak:
Michali-Stolarska ve ark. Diagnostic Imaging and Clinical Features of Intracranial Hypotension – Review of Literature. Pol J Radiol 2017
Liauat MH, Jain S. Spontaneous Intrakranial Hypotension. StatPearls 2022

"
Tansiyon Nedir? Yüksek ve Düşük Tansiyon Belirtileri | Anadolu Sağlık Merkezi

Tansiyon Nedir? Yüksek ve Düşük Tansiyon Belirtileri | Anadolu Sağlık Merkezi

Tansiyon Nedir? Yüksek ve Düşük Tansiyon Belirtileri

Kalp sürekli olarak vücuda aort damarı aracılığıyla kan pompalar. Bu pompalama işlemi sırasında kan, basınçla damarla gönderilir. Damarların iç duvarlarında oluşan basınç, tansiyon olarak tanımlanır. Kan basıncı olarak da tanımlanabilen tansiyon, doku ve organların yeterince kanlanabilmesi ve yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için son derece önemlidir. Kalp her kasıldığında kanı, atardamarlara belirli bir basınç ile pompalar, kalp kası gevşediğinde de damarlar içinde bir miktar basınç kalır. Bu iki basınç türü, büyük ve küçük tansiyon olarak adlandırılır. Tansiyon, kişiden kişiye farklılık gösterse de ortalama olarak büyük tansiyonun 90 ila 120 mm Hg, küçük tansiyonun ise 60 ila 80 mm Hg aralığında olması beklenir. Hipotansiyon olarak tanımlanan tansiyon düşüklüğü çoğunlukla sakınca yaratmaz ve nadiren semptomatik bulguların ortaya çıkmasına neden olur. Ancak tansiyonun birden düşmesi, baş ağrısı ve hâlsizlik gibi belirtilere yol açabilir. Tansiyon yüksekliği ise hipertansiyon olarak tanımlanır ve tansiyon düşüklüğüne göre çok daha ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Tansiyon çeşitlerine geçmeden önce, tansiyonun ne demek olduğu iyi anlaşılmalıdır.

Tansiyon Nedir?

Kalp durmadan çalışarak, vücut için gerekli olan temiz kanı, doku ve organlara gönderir, oksijen seviyesi azalan kirli kanı geri toplayarak da tüm vücudun beslenmesini sağlar. Kalp kasının sürekli olarak kasılıp gevşemesiyle gerçekleşen bu durum, dolaşım sistemi aracılığıyla gerçekleştirilir. Kalp her kasıldığında, kapakçıklar açılarak kan, atardamarlara ve buradan da çatallanarak tüm damarlara gönderilir. Bu sırada kan damarlarında basınç oluşur. Bu basınç, tıp dilinde sistolik basınç ya da farklı bir deyişle yüksek tansiyon olarak tanımlanır. Kalp kasının gevşemesiyle damarların üzerindeki basınç düzeyi azalır. Genişlemiş olan damarlar, kana basınç uygulayarak kan akımını devam ettirir. Ancak bu süre boyunca da kan damarlarında hala bir miktar basınç bulunur. Bu basınç ise küçük tansiyon ya da tıp dilindeki adıyla diyastolik basınç olarak adlandırılır. Tansiyon ölçümü sfigmomanometre olarak tanımlanan alet ile mm Hg cinsinden ölçülür. Tansiyon ölçümü sırasındaki koşullar kan basıncını önemli ölçüde etkilediğinden ölçüm, 5 dakikalık istirahat sonrasında yapılmalıdır. Yemek ve egzersiz sonrası tansiyon ölçümü normalden düşük, kahve tüketimi ya da sigara kullanımından sonra ise normalden yüksek sonuç verebilir. Bu yüzden tansiyon ölçümünden önceki yarım saat boyunca kişinin bu eylemlerden uzak kalması gerekir.

Tansiyon Çeşitleri

Tansiyonun iki farklı çeşidi bulunur:

Hipotansiyon (Düşük tansiyon)

Kan basıncının anormal şekilde düşmesi ya da halk arasında yaygın olarak bilinen adıyla tansiyon düşüklüğü, hipotansiyon olarak tanımlanır. Büyük tansiyonun 90 mm Hg, küçük tansiyonun 60 mm Hg değerinin altında olmasıyla oluşur. Çoğunlukla kişide bir belirtiye neden olmayan bu durum, tedavi de gerektirmez. Ancak tansiyonun aniden düşmesi, hafif ya da şiddetli belirtilere yol açabilir. Aşırı terleme, dehidrasyon, ishal, yetersiz beslenme, alerjik reaksiyonlar, stres, gebelik, hormonal dengesizlik, bazı kalp damar hastalıkları, anemi, kan kaybı gibi nedenlerin yanı sıra bazı ilaçların kullanımına bağlı olarak da hipotansiyon oluşabilir. Hipotansiyon çoğunlukla üç farklı şekilde görülür:

Ortostatik Hipotansiyon: Tüm yaş gruplarında görülebilen ortostatik hipotansiyon genellikle zayıf ve sağlıksız yaşlıları etkiler. Otururken birden ayağa kalkmak gibi vücut pozisyonu değişikliğinde oluşan bu durum, kişinin başının dönmesine, gözlerinin kararmasına yol açabilir. Genellikle birkaç saniye süren bu durum bazı sağlık problemlerinin habercisi olabilir. Sinirsel Aracılı Hipotansiyon: Diğer yaş gruplarına göre çocuk ve gençlerde daha sık görülen bu durum, kişinin uzun süre ayakta durmasına bağlı olarak gelişir. Baş dönmesi ve baygınlık gibi belirtilere yol açar. Şoka Bağlı Hipotansiyon: Travma, yanık, zehirlenme, ani kan kaybı gibi kişinin şoka girmesine yol açan durumlarda oluşan hipotansiyon, kişinin hayatını tehdit edecek boyutta olabilir ve acil tıbbi yardım gerektirir.

Hipertansiyon (Yüksek tansiyon)

Tansiyonun 130/80 mm Hg değerinin üzerinde olması hipertansiyon ya da farklı bir deyişle yüksek tansiyon olarak tanımlanır. Toplumda görülme sıklığı %30 ila %45 arasında olan bu rahatsızlık, mutlaka kontrol altına alınması gereken bir durumdur. Primer ve sekonder hipertansiyon olmak üzere iki farklı türü bulunur. Toplumda yaklaşık olarak %90 oranında görülen primer hipertansiyonda tansiyonun yükselmesine neden olan odak bir hastalık bulunmaz. Sekonder hipertansiyon ise yaklaşık olarak %10 oranında görülür ve tansiyon yüksekliği altta yatan farklı bir sağlık probleminden kaynaklanır. Sıklıkla sorulan "Tansiyona ne iyi gelir?" sorusunu yanıtlamadan önce "Hipertansiyon belirtileri nelerdir? sorusunu cevaplamak gerekir.

Tansiyon Yükselmesi (Hipertansiyon) Belirtileri

Ailede yüksek tansiyon öyküsünün varlığı, 40 yaşın üzerinde olmak, diyabet ve sigara kullanımı, hipertansiyon riskini arttıran etkenler arasında yer alır. Baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması, hâlsizlik, nefes darlığı, bulanık görme, sık idrara çıkma, burun kanaması, kalp ağrısı ya da kalp ritminin düzensiz olması, hipertansiyon belirtileri arasında yer alır. Kalp, beyin, böbrek ve göz gibi organlar üzerinde olumsuz etkileri bulunan hipertansiyon, zaman içinde atardamarlarda deformasyona yol açar. Beyin kanaması, kalp krizi, felç, böbrek yetmezliği, beyin damarlarında tıkanıklık ve körlük gibi ciddi sağlık problemlerine yol açabilen hipertansiyonun mutlaka kontrol altına alınması gerekir.

Tansiyon Yükselmesine Ne İyi Gelir?

Tansiyon yüksekliğinde kişinin mutlaka hekime görünmesi ve tedavi alması gerekir. İlk kez tanı alan ve tedavisine başlanan hastaların ilk hekim kontrolü 2 ila 4 hafta arasında yapılmalıdır. İlk kontrol sırasında hekim, ilaçların dozunu ya da kullanım şeklini değiştirebilir. Daha sonra her 6 ayda bir kez hekim kontrolüne gidilmelidir. Tansiyon yüksekliği varlığında yaşam tarzında değişiklik olmazsa olmazlar arasında yer alır. Sigara kullanımının bırakılması, vücut kitle endeksine göre kilonun dengelenmesi, tuz tüketiminin günlük 6 gr. ile sınırlandırılması ve düzenli egzersiz yapılması son derece önemlidir. Taze meyve ve sebzelerden alınan potasyum da tansiyon yüksekliğine iyi gelir. Tüm bunların haricinde tuzsuz ayran, nar suyu, greyfurt, sarımsak, kekik, limon suyu gibi gıdaların alınması, tansiyonun dengelenmesi için önerilebilir.

Tansiyon Düşüklüğü (Hipotansiyon) Belirtileri

Hipotansiyon, çoğunlukla belirti vermese de bazı durumlarda baş dönmesi, bulantı, kusma, hâlsizlik, nefes darlığı, aşırı terleme, depresyon, vücut ısısının düşmesi, bayılma ve nefes darlığı gibi belirtilere yol açabilir. Tansiyon düşüklüğü belirtileri görülmesi durumunda hekime başvurulması ve nedenlerinin araştırılması önemlidir.

Tansiyon Düşüklüğüne Ne İyi Gelir?

Yetersiz beslenmeye bağlı olarak görülen folik asit ve B12 vitamin eksikliği, diyabet, kalp hastalıkları, dehidrasyon, iç kanama, aşırı kan kaybı ve bazı ilaçların kullanımı tansiyonun düşmesine neden olabilir. Tuzlu ayran, havuç suyu, zeytin, üzüm, zencefil, fesleğen ve su tüketiminin artırılması tansiyon düşüklüğüne iyi gelebilir.

Hamilelikte (Gebelikte) Tansiyon

Gebelerin yaklaşık %10'unda yüksek tansiyon görülür. Gebelik öncesi var olan ya da gebeliğin beşinci ayından önce görülen tansiyon yüksekliği, kronik hipotansiyon olarak değerlendirilirken, gebelik tansiyonu olarak bilinen tansiyon yüksekliği çoğunlukla gebeliğin beşinci ayından sonra görülür. Mide bulantısı, kusma, idrar miktarında azalma, çift görme, hızlı kilo artışı, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında farklılık gibi semptomlarla görülen gebelik tansiyonu, hamilelik zehirlenmesine (Preeklampsi) yol açabilir. Bu yüzden gebelik boyunca kan basıncının kontrol altına alınması son derece önemlidir. Hafif vakalarda anne adaylarına istirahat önerilirken daha şiddetli vakalarda ilaç tedavisi gerekebilir.

Son güncellenme tarihi: 08 Nisan 2020

Yayınlanma tarihi: 08 Nisan 2020

"
Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir? Düşük Tansiyon Nasıl Geçer?

Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir? Düşük Tansiyon Nasıl Geçer?

Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir? Düşük Tansiyon Nasıl Geçer?

Düşük tansiyon, sağlık sorunlarına yol açan ve günlük yaşamı olumsuz etkileyen bir rahatsızlıktır. Tıbbi adıyla hipotansiyon olarak bilinen bu durum, genellikle kan basıncının normalden düşük seviyelere inmesi sonucu ortaya çıkar.

Düşük tansiyon yapacağınız bazı küçük hamlelerle kontrol altına alınabilir. Bunlar arasında bol bol su içmek düzenli beslenmek, vücudun tuz ve mineral alımını desteklemek, bazı bitki çaylarını tüketmek yer alır.

Bu makalemizde, düşük tansiyonun olası nedenlerini ve evde uygulanabilecek bazı yöntemleri ele alarak, bu durumu anlamaya ve yönetmeye yardımcı olacağız. Eğer düşük tansiyon hastalığıyla mücadele ediyorsanız makalemizin devamını okumanızı tavsiye ederiz.

Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Düşük tansiyonun nedenleri çeşitlilik gösterir. Bazı kişilerde belirgin semptomlarla kendini gösterirken, diğerlerinde sessizce ilerleyebilir. Düşük tansiyon (hipotansiyon) belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilmekle birlikte, genellikle aşağıdaki şekillerde ortaya çıkabilir:

Baş dönmesi ve başın hafifliği Sersemlik hissi Bulanık görme ve odaklanma sorunları Halsizlik ve yorgunluk Hızlı veya düzensiz kalp atışları Soluk cilt rengi veya soğuk terleme Mide bulantısı veya kusma Baş ağrısı Hızlı nefes alma veya nefes darlığı Odaklanma sorunları veya zihinsel bulanıklık Düşük Tansiyon Neden Olur?

Düşük tansiyonun (hipotansiyon) birçok farklı nedeni vardır. Bu nedenler genellikle tansiyon düşüklüğüne yol açan faktörlerin türüne ve vücudun nasıl tepki verdiğine bağlı olarak değişebilir. Örneğin, yetersiz sıvı alımı, vücutta azalan kan hacmi ve düşük tansiyona yol açar. Bunun yanı sıra uzun süreli oturma veya yatmanın ardından hızla ayağa kalkmak, kanın bacaklara hızla akmasına ve geçici olarak tansiyonun düşmesine neden olur.

Tuzun vücuda fazla alımı yüksek tansiyona neden olurken, tuz alımının düşük olması da kan basıncının düşmesine düşük tansiyon nedenleri arasındadır. Ayrıca kalp yetmezliği, düşük kalp atış hızı veya düzensiz kalp ritmi gibi kalp sorunları, kan pompalama kapasitesini de etkileyerek tansiyon düşüklüğüne yol açar. Düşük tansiyonun tek nedeni kalp hastalıkları değildir. Diyabet de sinir sistemini etkileyerek ve kan damarlarının genişlemesine neden olarak tansiyon düşüklüğüne yol açar

Ciddi kan kaybı, vücuttaki kan hacmini azaltarak tansiyon düşüklüğüne yol açar. Özellikle hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar veya antidepresanlar gibi bazı grup ilaçlar da tansiyonun düşmesine neden olur. Beyin ve sinir sistemi hastalıkları, vücudun tansiyonu düzenleme yeteneğini etkiler. Gebelik sırasında kan hacmi artabilir ve bu da tansiyonun düşmesine neden olabilir. Ailesel yatkınlık gibi genetik faktörler de düşük tansiyon nedenleri arasındadır.

Düşük Tansiyon Kaçtır?

Tansiyon, genellikle iki ölçümle ifade edilir: sistolik (büyük) tansiyon ve diastolik (küçük) tansiyon. Bu iki ölçüm, milimetre cinsinden civa (mmHg) ile ifade edilir. Düşük tansiyon değeri, yaş, cinsiyet, sağlık durumu ve diğer faktörlere göre değişir. Genel olarak, yetişkinlerde düşük tansiyon olarak kabul edilen değerler şunlardır:

Sistolik (büyük) tansiyon: 90 mmHg'nin altı Diastolik (küçük) tansiyon: 60 mmHg'nin altı

Ancak düşük tansiyon değeri sadece sayılarla değil, aynı zamanda kişinin genel sağlık durumu ve semptomlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Örneğin, bazı insanlar normalden daha düşük tansiyon değerlerine sahip olabilirler, ancak herhangi bir semptom yaşamazlar veya sağlıklarını etkilemezler.

Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir?

Düşük tansiyonun (hipotansiyon) yönetimi, altta yatan nedenlere ve semptomların şiddetine bağlı olarak değişebilir. Düşük tansiyonunun nedenini tespit etmek ve gerektiğinde profesyonel tıbbi yardım almak önemlidir. Ancak genel olarak, düşük tansiyonu hafifletmek ve semptomları yönetmek için aşağıdaki adımlar yardımcı olabilir:

1. Sıvı Alımını Artırma

Dehidrasyon düşük tansiyonun bir nedenidir. Yeterli miktarda su içmek, vücuttaki kan hacmini artırarak düşük tansiyonu dengeler.

2. Tuz Tüketimi

Düşük tuz seviyeleri tansiyonu düşürür. Doktorunuzun önerdiği miktarlarda tuz tüketmek, tansiyonunuzu dengelemeye yardımcıdır.

3. Yavaş Yükselme veya Kalkma

Uzun süre oturduktan veya yattıktan sonra hızla ayağa kalkmamak, düşük tansiyonu, baş dönmesi ve bayılma riskini azaltır.

4. Dengeli Beslenme

Sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzeni, kan basıncını dengelemeye yardımcıdır. Özellikle düşük tansiyona sahipseniz, düşük karbonhidratlı ve yüksek proteinli besinler tüketmek tansiyonunuzu dengelemeye yardımcı olur.

5. Kafein Tüketimi

Kafein, tansiyonu kısa süreli olarak yükseltir. Ancak aşırıya kaçmamak önemlidir.

6. Düzenli Egzersiz

Düzenli egzersiz yapmak, kalp sağlığını destekleyebilir ve kan dolaşımını artırır.

7. Bitki Çayları

Biberiye başta olmak üzere zencefil, kırmızı biber, meyan kökü ve alıç çayları kan basıncının yükselerek tansiyonun düzenlenmesini sağlar.

8. Sık Sık Öğünler

Birden fazla küçük öğün tüketmek, kan şekeri seviyelerini dengelemeye yardımcıdır.

9. Tansiyon Ölçümü

Tansiyonunuzu düzenli olarak kontrol etmek, değişiklikleri izlemenize ve gerekirse doktorunuzla iletişime geçmeniz tansiyonu dengelemeye yardımcıdır.

10. Vücut Pozisyonu

Yatarken başınızı hafifçe yükseltmek veya bacaklarınızı yüksekte tutmak, kanın daha iyi dolaşmasına yardımcıdır.

11. Stres Yönetimi

Stres, tansiyonu etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Yoga, meditasyon gibi stres azaltma tekniklerini kullanmak tansiyonun dengelenmesine yardımcı olur.

Ne Zaman Doktora Başvurulmalı?

Düşük tansiyon (hipotansiyon) semptomları yaşadığınızda veya endişe duyduğunuzda bir doktora başvurmanız önemlidir. Baş dönmesi, bayılma, bulanık görme, nefes darlığı veya şiddetli halsizlik gibi ciddi semptomlar yaşıyorsanız ve bu semptomlar sürekli olarak artıyorsa doktora başvurmanız gerekir.

Bunun yanı sıra yeni bir ilaç almaya başladıysanız ve düşük tansiyon semptomları gelişirse, doktorunuza danışmalısınız. Bazı ilaçlar tansiyonu etkileyebilir. Diyabet, kalp hastalığı, böbrek sorunları gibi kronik sağlık sorunları olan veya yaşlı yetişkinler, düşük tansiyon semptomları yaşadığında doktora başvurmak önemlidir.

Ani bir tansiyon düşmesi sonucu bayılma gibi olaylar yaşarsanız ve hamilelik sırasında düşük tansiyon semptomları yaşıyorsanız acil doktora başvurmanız gerekir.

TIBBİ BİRİMLER KULAK BURUN BOĞAZ GENEL CERRAHİ ESTETİK VE PLASTİK CERRAHİ OBEZİTE CERRAHİSİ GÖZ KLİNİĞİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ KLİNİĞİ SAÇ EKİMİ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ DAHİLİYE (İÇ HASTALIKLARI) KLİNİĞİ GÖĞÜS HASTALIKLARI KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ KARDİYOLOJİ GASTROENTEROLOJİ ÜROLOJİ NÖROLOJİ KALP VE DAMAR CERRAHİSİ DERMATOLOJİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE MİKROBİYOLOJİ BESLENME VE DİYET PSİKİYATRİ KLİNİĞİ GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ RADYOLOJİ ANESTEZİ CHECK-UP BİRİMİ BİYOKİMYA ONKOLOJİ KLİNİĞİ ACİL ODYOLOJİ "
Tansiyon Neden Düşer? Büyük Anadolu Hastanesi

Tansiyon Neden Düşer? Büyük Anadolu Hastanesi

Tansiyon Neden Düşer?

“Tansiyon neden düşer?” Tansiyon düşüklüğünün sinsi ve gizemli yüzü ile tanışmaya hazır mısınız? Çoğu zaman fark edilmeyen ancak yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilecek bu durum her yaştan insanı tehdit eder. Gerek yaşamsal faaliyetler için gerekse günlük işlerde enerji ve canlılık gerektiren hareket kabiliyeti için tansiyonun önemi yadsınamaz. Ancak tansiyon düşüklüğünün nedenleri ve belirtileri hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanlar için durum daha karmaşık ve tehlikeli olabilir. Bu nedenle siz değerli okuyucularımız için uzman görüşlerini ele alarak tansiyon düşmesinin altında yatan faktörleri aydınlatmayı amaçladık. Yazının devamında, genetik yatkınlık, hormonal dengesizlikler, ilaç kullanımı gibi pek çok faktörün etkisi altında düşen tansiyonun detaylarını ve bu durumun nasıl daha iyi yönetilebileceğini inceleyeceğiz. Ayrıca tansiyon düşüklüğü yaşadığınızı nasıl anlayacağınıza dair ipuçları verirken, önerilen yaşam tarzı değişiklikleri ve doğal yöntemlerle sağlıklı bir tansiyona ulaşabileceğinizi göstereceğiz.

Tansiyon Nedir ve Normal Değerleri Nelerdir?

Tansiyon kanın damarlarda oluşturduğu basınca denir. Tansiyon ölçümü sırasında iki değer elde edilir: Büyük tansiyon (sistolik) ve küçük tansiyon (diyastolik). Büyük tansiyon, kalbin kasılma anındaki kan basıncını, küçük tansiyon ise kalbin gevşeme anındaki kan basıncını gösterir. Peki hipotansiyon nedir? Normal tansiyon değerleri yaşa ve cinsiyete göre değişkenlik gösterebilir. Genel olarak kabul edilen normal değerler büyük tansiyon için 90-120 mmHg arasında ve küçük tansiyon için 60-80 mmHg arasındadır. Bu değerlerin altında kalan tansiyon düşüklüğüne hipotansiyon adı verilir.

Düşük Tansiyonun Belirtileri ve Risk Faktörleri

“Tansiyon düşerse ne olur?” sorusu pek çok kişinin merak ettiği bir konudur. Tansiyon düşmesi ya da hipotansiyon kan basıncının anormal derecede düşük olması durumudur. Bu durumda kalp, oksijen ve besin maddelerini hücrelere taşıyacak kadar kan pompalayamaz ve bu da çeşitli sağlık sorunlarına yol açar. Düşük tansiyonun belirtileri genel olarak aşağıdaki gibidir:

Baş dönmesi, Bayılma, Bilinç bulanıklığı, Bulanık görme, Gözlerde kararma, Halsizlik, Sersemlik hissi. Tansiyon Düşmesine Neden Olan Faktör Nelerdir?

Tansiyon düşmesi günümüzde birçok bireyi etkileyen yaygın ve önemli bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki tansiyon neden düşer ve bu duruma ne tür faktörler sebep olabilir? İşte hipotansiyon nedenleri yani tansiyon düşüklüğüne yol açan başlıca durumlar:

Yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarının tansiyon üzerinde büyük etkisi vardır. Dengesiz ve sağlıksız bir beslenme şekli “Küçük tansiyon neden düşer?” sorusunun cevaplarından biri olarak gösterilebilir. Ayrıca uzun süre ayakta kalma ya da ani hareketler yapma gibi fiziksel aktiviteler de kan basıncının düşmesine yol açabilir. Diğer yandan bazı hastalıklar ve rahatsızlıklar da tansiyon düşüklüğünün altında yatan sebepler arasında yer alır. Örneğin, kalp yetmezliği, Parkinson hastalığı veya anemi gibi kronik hastalıklar hipotansiyona zemin hazırlayabilir. Buna ek olarak bazı ilaçların yan etkileri de tansiyon düşüklüğüne neden olabilmektedir. Hipotansiyon ilaçları başta olmak üzere, antihipertansif (yüksek tansiyonu düşürmeye yönelik) ilaçlar, diüretikler veya antidepresanlar gibi bazı ilaç grupları tansiyonun aniden düşmesine sebep olabileceği gibi, uzun vadede de hipotansiyon riskini artırır. Sonuç olarak tansiyon düşüklüğünün altında yatan nedenler oldukça çeşitli olup, yaşam tarzından hastalıklara ve ilaç kullanımına kadar geniş bir yelpazede değerlendirilmelidir. Eğer siz de tansiyon düşüklüğünden şikayetçiyseniz, mutlaka bir uzmana başvurarak durumunuzu değerlendirmeli ve gerekli önlemleri almaya özen göstermelisiniz. Tansiyon düşmesine neden olan faktörler aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Beslenme, Gebelik, Hormonal değişiklikler, Sıcak havalar, Sıvı kaybı, Uzun süreli hareketsizlik, Yaşlılık, Zorlanma. Hamilelikte Tansiyon Neden Düşer?

“Hamilelikte tansiyon neden düşer?” sorusu da merak edilen konular arasında. Gebelik döneminde folik asit ve B12 gibi vitamin eksiklikleri, anafilaktik şok, kalp rahatsızlıkları, hipotiroidizm gibi endokrin problemler, uzun süre ayakta kalma ve enfeksiyonlar sırasında gelişen septik şok gibi nedenlerle tansiyon düşebilir.

Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir?

“Tansiyon neden düşer ne iyi gelir?” diye merak ediyorsanız ilk olarak yaşam tarzında değişiklik yapmanız gerektiğini bilmelisiniz. Öncelikle düşük tansiyonun altında yatan sebepleri belirlemek önemlidir. Bu durum genellikle yaşam tarzı faktörlerine bağlıdır. Siz de kronik hipotansiyon problemi yaşıyorsanız bazı yaşam tarzı değişiklikleri ve doğru hipotansiyon ilaçları ile bu durumu kontrol altına alabilirsiniz. Uzun vadede sağlık için önerilen tedbirler arasında düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmek ve stresi yönetmeye çalışmak bulunmaktadır. Düzenli egzersiz hem kan dolaşımını artırarak tansiyonu dengelemeye yardımcı olur hem de genel sağlık durumunu iyileştirir. Ayrıca kilo vermeye yardımcı olarak tansiyon problemlerini azaltabilir.

Sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmek de önemlidir. Tuz tüketimini azaltarak, potasyum açısından zengin gıdalar tüketerek ve işlenmiş yiyeceklerden kaçınarak tansiyon dengesini koruyabilirsiniz. Bunun yanında düşük tansiyonu olan bireylerin yeterli sıvı alımına dikkat etmeleri ve öğünlerini daha küçük porsiyonlarda tüketmeleri önerilmektedir. Stres yönetimi de hipotansiyon problemlerine çözüm sunabilir. Stres tansiyon üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir ve rahatlama teknikleri ile stres seviyelerini düşürmek tansiyon dengesini sağlamaya yardımcı olacaktır. Bunun yanında yoga, meditasyon veya derin nefes alma gibi tekniklerle stresi azaltarak tansiyonunuzu kontrol altında tutabilirsiniz.

Eğer bu yaşam tarzı değişikliklerine rağmen hala düşük tansiyon problemi yaşıyorsanız doktorunuzla görüşerek uygun hipotansiyon ilaçları kullanmaya başlayabilirsiniz. Bu ilaçlar genellikle kan damarlarını daraltarak kan basıncını artırır ve böylece tansiyonu dengelemeye yardımcı olurlar. Doğru tedavi yaklaşımı ile uzun vadede sağlıklı bir yaşam sürdürmek mümkün olacaktır.

Düşük Tansiyon Tanısı Nasıl Konur?

Düşük tansiyon tanısı konulmasında öncelikle doktorunuz sizinle detaylı bir görüşme gerçekleştirecektir. Bu süreçte hipotansiyon belirtileri gözlemi için yaşam tarzınız ve alışkanlıklarınız hakkında bilgi edinmeye çalışacaktır. Bunun yanında “Ortostatik hipotansiyon nedir?” gibi sorulara da yanıt aranır.

Doktorunuz tansiyon ölçümünüzü yaparak değerlerinizin normal seviyelerden düşük olup olmadığını kontrol edecektir. Eğer düşük tansiyon şüphesi varsa daha detaylı incelemeler yapılabilir. Hipotansiyon ilaçları kullanımı ise sadece doktor tavsiyesi üzerine gerçekleştirilmelidir. Tanı sürecinde kan testleri yapılabilir ve böylece anemi veya elektrolit dengesizliği gibi durumlar kontrol edilebilir. Ayrıca kalp ritmi ile ilgili problemlerin olup olmadığını anlamak için EKG testi de uygulanabilir. Doktorunuz eğer uygun görürse ortostatik hipotansiyonu kontrol etmek amacıyla özel bir test uygulayabilir. Bu testte hastanın uzanırken, otururken ve ayakta olan tansiyon değerleri ölçülerek farklı pozisyonlardaki tansiyon değişimleri incelenir.

Düşük tansiyon teşhisi konulduktan sonra doktorunuz sizin için en uygun tedavi planını oluşturacaktır. Bu süreçte yaşam tarzı değişiklikleri ve öneriler dikkate alınarak düşük tansiyonun etkilerini azaltmak ve sağlığınızı iyileştirmek hedeflenir. Sonuç olarak düşük tansiyon tanısı için doktorunuzla yakın bir iş birliği içinde olmanız önemlidir. Tüm şikayetlerinizi ve endişelerinizi paylaşarak en doğru değerlendirmeye ulaşılmasını sağlayabilirsiniz. Unutmayın düşük tansiyon ile ilgili herhangi bir tedavi veya ilaç kullanımına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Tansiyon Düşüklüğü Nasıl Tedavi Edilir?

Tansiyon düşüklüğü bazı bireylerde yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir sağlık sorunudur. “Tansiyon neden düşer ve tansiyon düşerse ne yapılır?” gibi sorularının cevapları ise tansiyon düşüklüğünden muzdarip olanlar için büyük önem taşır. Öncelikle küçük tansiyon neden düşer ya da genel olarak hipotansiyonun sebeplerini anlamak gerekir. Bu durum dehidrasyon, hormonal dengesizlikler, sinir sistemi hastalıkları veya bazı ilaçların yan etkisi gibi pek çok faktöre bağlı olarak ortaya çıkabilir.

Hipotansiyon tedavisi öncelikle altta yatan sebeplerin belirlenmesiyle başlar. Eğer tansiyon düşmesine neden olan spesifik bir faktör tespit edilebilirse bu faktörün ortadan kaldırılmasıyla tansiyon düzeyleri normale dönebilir. Örneğin dehidrasyona bağlı olarak meydana gelen hipotansiyonda yeterli sıvı alımını sağlamak tansiyonun normale dönmesine yardımcı olacaktır. Bazı durumlarda ise doktorlar tansiyon düşüklüğünün semptomlarını kontrol altına almak ve daha ciddi komplikasyonları önlemek amacıyla hipotansiyon ilaçları reçete edebilir. Bu ilaçlar tansiyonu yükseltmek için kan damarlarının daralmasına veya kalp atış hızının artmasına neden olacak şekilde çalışır. Hipotansiyon ilaçları kullanırken doktorunuzun belirttiği dozaj ve süreye dikkat etmeniz önemlidir. Yine de tansiyon düşüklüğünün tedavisi bireysel bir yaklaşım gerektiren bir süreçtir ve herkesin ihtiyaç duyduğu tedavi yöntemi farklı olabilir. Bu nedenle tansiyon düşüklüğü yaşayan kişilerin kendileri için en uygun çözümü bulmak adına doktorlarıyla iş birliği içinde olmaları büyük önem taşır.

"
İzmir Düşük Tansiyon Tedavisi - Egepol Hastaneleri

İzmir Düşük Tansiyon Tedavisi - Egepol Hastaneleri

Düşük Tansiyon Tedavisi

Düşük tansiyon ya da tıbbi adıyla hipotansiyon, kan basıncının düşüşüyle ortaya çıkmaktadır. Bu durum çoğu zaman anlık olmasına karşın uzun süre devam etmesi de mümkündür. Genel bir yaklaşım olarak düşük tansiyon değerleri yüksek tansiyona göre daha sağlıklı kabul edilmektedir.

Düşük Tansiyon Nedir?

Tansiyon değerinin 9/6 seviyesinin altına düşmesi düşük tansiyon olarak kabul edilmektedir. 9/6 değeri, kan basınç değerinin üst sayısının 90 milimetre civa, alt sayısınınsa 60 mm civa olduğunu göstermektedir. Söz konusu olan değerler kalbin atardamarlar aracılığıyla oluşturduğu basınçtır. Bu nedenle tansiyon değerinin düşüklüğü veya yüksekliği insandan insana değişebilir. Bir yetişkin için normal kabul edilen tansiyon değeri, bir başkası için risk teşkil edebilir.

Düşük tansiyonun kendi içinde çeşitleri bulunmaktadır. Ayakta dururken oluşması ortostatik veya postural hipotansiyon olarak adlandırılır. Oturma veya uzanma pozisyonundan aniden ayağa kalkılmasıyla oluşur. Postprandiyal düşük tansiyon, otonom sinir sistemi bozuklukları dolayısıyla ortaya çıkar.

Yemek yedikten sonra oluşan türü postprandiyal hipotansiyodur. Nöral aracılı hipotansiyonsa hatalı beyin sinyalleri sonucunda ortaya çıkar. Genellikle uzun süre ayakta bekleme durumunda, kalp ve beyin arasında yanlış bir iletişim kurulmasıyla yaşanmaya başlar.

Düşük Tansiyon Nedenleri Nelerdir?

Düşük tansiyonun nedenleri basit olabileceği gibi son derece ciddi bir kaynaktan dolayı da olabilir. Bu nedenle değerin düşmesine neden olan ana konunun belirlenmesi oldukça önemlidir. Tansiyon, gün içinde hissedilen duygu durumuna ya da beslenme alışkanlıklarına göre anlık olarak bile değişebilir. Çoğunlukla dinlenme veya uyku halinde tansiyon düşer, uyanma sırasındaysa hızlı biçimde yükselir. Tansiyonun düşmesine neden olan diğer durumlar şu şekildedir:

Hamilelik, Kalp rahatsızlıkları (bradikardi, kalp krizi, kalp yetmezliği vb.) Tiroid sorunları, Addison (böbreküstü bezi yetmezliği) Kan şekerinin düşmesi (hipoglisemi), Diyabet, Yüksek ateş, Mide bulantısı veya kusma, İshal, Yorucu egzersizler, Dehidrasyon, Kan kaybı, Enfeksiyon, Alerji, Anemi, Bazı ilaçlar dolayısıyla görülen yan etkiler. Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Her bireyde düşük tansiyon belirtileri farklı şekilde ortaya çıkabilir. Aniden düştüğü zamanlarda ilk hissedilenler baş sönmesi, baygınlık, bunaltı ve dikkat eksikliği olur. Ayrıca tansiyonu düşen bireyler kendilerini daha yorgun, sersem ve uykulu hissedebilir. Ancak düşük tansiyonun aşağıda yer aldığı gibi farklı belirtileri de mevcuttur.

Nemli ve soğuk bir cilt, Tenin daha soluk görünmesi, Nefes alma hızında artış, Nabzın zayıflaması, Ayağa kalkınca göz kararması, Nefes alma süresinin kısalması, Uzun süre güneşte durmak, Sıcak suda fazla vakit geçirmek.

Düşük tansiyonun bir rahatsızlık olması için belirtilerin düzenli olarak yaşanması gerekmektedir. Eğer tansiyon düşük olmasına rağmen birey kendini iyi hissediyorsa normal bir durum olarak kabul edilir. Değerler gözlem altında tutulur ancak belirtiler ortaya çıkmadığından dolayı herhangi bir tedavi uygulanmasına gerek duyulmaz.

Düşük Tansiyon Nasıl Tedavi Edilir?

Çoğu rahatsızlıkta olduğu gibi düşük tansiyon da oluşum nedeni ortadan kaldırarak tedavi edilmektedir. Ancak hafif semptomlarda herhangi bir tedaviye gereksinim duyulmaz. Ciddi durumlardaysa altta yatan soruna bağlı olarak uygun tedavi yöntemleri uygulanır. Fakat hiçbir tedavi yöntemi uzman doktor tarafından önerilmedikçe uygulanmamalıdır.

Düşük tansiyon dolayısıyla ortaya çıkan belirtiler çoğu zaman düzenli beslenme ve ilaç tedavisiyle ortadan kaldırılır. Tıbbi bir durum yoksa tansiyonun yükselmesi için daha fazla tuz kullanılması önerilir. Ancak fazla tuz zararlı olacağından ve özellikle kalple ilgili rahatsızlıkları tetikleyeceğinden dolayı aşırı tuz tüketiminden kaçınılmalıdır.

Ayrıca tansiyonun dengelenmesi açısından bol su içmek oldukça önemlidir. Alınan su miktarı kan hacmini değiştirdiği için tansiyon değerlerinin normale dönmesine yardımcı olacaktır.

Düşük Tansiyon Kaç Olunca Tehlikeli Olur?

Hipotansiyon olarak da bilinen düşük kan basıncı, atardamarlardan akan kan basıncının çok düşük olduğu tıbbi bir durumdur. Yüksek tansiyon genellikle sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilirken, düşük tansiyon da kişinin sağlığı için risk oluşturabilir. Düşük tansiyonun hangi noktada tehlikeli hale geldiği yaş, altta yatan sağlık koşulları ve semptomların şiddeti gibi çeşitli faktörlere bağlıdır.
Düşük tansiyon, tansiyonun 90/60 mmHg sınırının altına düşmesi durumudur.

Genel olarak düşük tansiyon, baş dönmesi, bayılma, kafa karışıklığı veya bulanık görme gibi semptomlara neden olduğunda tehlikeli kabul edilir. Düşük kan basıncı tedavi edilmezse hayati organların düzgün çalışması için yeterli kan akışını alamadığı hayatı tehdit eden bir durum olan şoka neden olabilir. Bazı durumlarda düşük tansiyon, kalp hastalığı, diyabet veya tiroid sorunları gibi altta yatan bir tıbbi durumu gösterebilir.

Diyabet veya Parkinson hastalığı gibi belirli sağlık sorunları olan kişiler, düşük tansiyona daha duyarlı olabilir. Yaşlı yetişkinler, kardiyovasküler sistemlerinde yaşa bağlı değişiklikler nedeniyle düşük tansiyon geliştirme riski de yüksektir. Özellikle kan basıncını etkileyebilecek ilaçlar kullanıyorsanız, kan basıncını düzenli olarak izlemek önemlidir.

Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir? Düşük Tansiyon Neden Olur? | Güven Hastanesi

Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir? Düşük Tansiyon Neden Olur? | Güven Hastanesi

Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir? Düşük Tansiyon Neden Olur?

Düşük tansiyon, tıbbi adıyla hipotansiyon, kan basıncının 90/60 mmHg değerinin altına düşmesi olarak tanımlanır.

Düşük tansiyon çoğu kişide belirti göstermeyebilir. Bazı kişilerde ise tansiyon düşüklüğü, sersemlik, yorgunluk, baş dönmesi, bulantı, bulanık görme ve bayılma gibi belirtilere neden olabilir.

Yemek yedikten sonra, uzun süre ayakta kaldıktan sonra, uzun süreli yatak istirahati sonrası tansiyon düşebilir.

Ciddi sıvı/kan kaybı, Kalp yetmezliği, kalp krizi, kalp kapak hastalığı ya da kalp hızının çok düştüğü durumlar, Hipotiroidizm gibi endokrin hastalıklar, Genetik, fiziksel ve emosyonel stres, Ciddi bakteriyel enfeksiyonlar sonrası gelişen septik şok, Ciddi alerjik reaksiyonlar sonrası ve bazı ilaç tedavileri sebebiyle düşük tansiyon görülebilir.

Peki, düşük tansiyon nasıl tedavi edilir?

İçindekiler Tansiyon nedir? Düşük tansiyon nedir? Düşük tansiyonun belirtileri nelerdir? Düşük tansiyon neden olur? Düşük tansiyon tehlikeli midir? Hangi komplikasyonlara yol açabilir? Düşük tansiyon tanısı nasıl konur? Düşük tansiyon nasıl tedavi edilir? Tansiyon nedir?

Kanımız her kalp atışında atardamarlarımıza baskı yapar. Kanın atardamar duvarlarına doğru yaptığı itme kuvvetine tansiyon denir. Tansiyon aynı zamanda kan basıncı olarak da adlandırılır.

Düşük tansiyon nedir?

Düşük tansiyon, kan basıncının 90/60 mmHg değerinin altına düşmesidir.

Düşük tansiyonun belirtileri nelerdir?

Düşük tansiyon, çoğu kişide herhangi bir belirti vermeyebildiği gibi bazı belirtilere de neden olabilir.

Düşük tansiyon belirtileri şunlardır:

Sersemlik, Yorgunluk, Baş dönmesi, Bulantı, Bulanık görme, Bayılma.

Hipotansiyonun yani düşük tansiyonun en sık karşılaşılan formu “ortostatik hipotansiyon” denilen, kişinin oturmaktan veya yatmaktan, ayakta durmaya geçtiğinde meydana gelir. Ortostatik hipotansiyon, her yaşta olabildiği gibi yaşlı insanlarda daha sık görülür.

Düşük tansiyon neden olur? Yemek yedikten sonra, Uzun süre ayakta kaldıktan sonra, Uzun süreli yatak istirahati sonrası tansiyon düşebilir.

Düşük tansiyona neden olan diğer faktörler şunlardır:

Ciddi sıvı/kan kaybı, Kalp yetmezliği, kalp krizi, kalp kapak hastalığı ya da kalp hızının çok düştüğü durumlarda, Hipotiroidizm gibi endokrin hastalıklarında, Genetik, fiziksel ve emosyonel stres, Ciddi bakteriyel enfeksiyonlar sonrası gelişen septik şok, Ciddi alerjik reaksiyonlar sonrası ve bazı ilaç tedavileri sebebiyle hipotansiyon gelişebilir.

Parkinson ve diyabet gibi otonom sinir sistemini etkileyen hastalıklar da ortostatik hipotansiyona neden olabilir.

Ayrıca, yaşlanma ve hamilelik de kan basıncının genel olarak düşmesine neden olabilir.

Düşük tansiyon tehlikeli midir? Hangi komplikasyonlara yol açabilir?

Kan basıncının ani düşmesi (kontrolsüz kan kaybı, kalp krizi, ciddi enfeksiyon ya da alerjik reaksiyon durumlarında olduğu gibi), beyne ve diğer organlara yeterli kan akışı sağlanmasını önler. Organların zarar görmesine, hastanın şoka girmesine neden olabilir ve hayatı tehdit edici olabilir. Bu nedenle dikkatli olunmalıdır.

Düşük tansiyon tanısı nasıl konur?

Aralıklı kan basıncı ölçümlerinde kan basıncının 90/60 mmHg’nin altında olması ve hastanın,

Yorgunluk, Halsizlik, Baş dönmesi, Bulantı, Çok fazla terleme ve bayılma gibi semptomlarının olması halinde hastanın düşük tansiyonunun olduğu kabul edilir.

Bu hastalarda, kan şekeri, tiroid hormonları, anemi testleri, B12, gebelik testi gibi kan testleri yapılmalıdır. Altta yatan kalp ya da akciğer hastalığı şüphesine yönelik hekimin uygun gördüğü diğer tanı yöntemlerinden (elektrokardiyografi, ekokardiyografi, efor testi, tilt testi, akciğer filmi, tomografi, manyetik rezonans) yararlanılmalıdır.

Düşük tansiyon nasıl tedavi edilir?

Birçok insan için kronik düşük tansiyon, diyet ve yaşam tarzı değişiklikleriyle etkili bir şekilde tedavi edilebilir.

Hekim önerisiyle yapılabilecek çeşitli uygulamalar, tansiyon düşüklüğünün kontrolünde yararlı olabilir.

Alkol dışı sıvı alımının artırılması, Tuz alımının artırılması, Düşük karbonhidratlı beslenilmesi, Öğünlerin küçültülmesi ve öğün sonrası istirahat edilmesi, Oturur ve yatar pozisyondan kalkarken yavaş hareket edilmesi, Uzun süreli oturma veya ayakta kalma gibi davranışlardan sakınılması, Gece geç saatlerde kafeinli içeceklerden uzak durulması, İlaç tedavisinin düzenlenmesi kan basıncı düşüklüğünün kontrolünde çoğu zaman yararlı olabilir.

Vitamin eksikliği varsa eksik vitaminlerin reçetelendirilmesi uygun olacaktır.

Düşük tansiyon, kişide mevcut olan bir rahatsızlığın işareti de olabilir. Bu durumda altta yatan durumun tanısı ve tedavisi gerekmektedir. Uygun ilaç tedavisinin verilmesi, kişinin kullanmakta olduğu ilaçların düzenlenmesi, gerekiyorsa doz ayarlanması ya da değiştirilmesi gerekebilir.

Bazı olgularda ise kan basıncında meydana gelen ani düşmeler kalp krizi, ciddi kan/sıvı kaybı, anafilaksi, ciddi enfeksiyon gibi acil olarak tedavi edilmeyi gerektiren durumların sonucu olabilir. Bu durumda hızlı davranılmalı ve uygun tıbbi müdahale yapılmalıdır.

Birçok kişi, düşük tansiyona bağlı gelişebilecek semptomlar hakkında fikir sahibidir. Kişinin kan basıncı düşüklüğü ve hipotansiyon semptomları varsa hekime başvurması, kan basıncı kontrolünü sağlamaya yönelik gerekli önlemleri ve neler yapması gerektiği konusunda bilgi alması faydalı olacaktır. Hastanın medikal tedaviye başlaması veya kullanmakta olduğu ilaç tedavisinin gözden geçirilerek düzenlenmesi gerekebilir.

Sağlık Rehberi

Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.

"
Düşük Tansiyon Nedir? Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Düşük Tansiyon Nedir? Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Düşük Tansiyon

Tıbbi olarak hipotansiyon olarak bilinen düşük tansiyon, kan basıncı değerlerinin üst sayı (sistolik) için 90 milimetre cıvanın (mm Hg) veya alt sayı (diyastolik) için 60 mm Hg’ nin, yani 9 / 6 değerinin altında olduğu zaman ortaya çıkan durumdur. Bu durum her zaman bir sorun olduğu anlamına gelmez.

Düşük tansiyonu olan insanlar yüksek veya hatta normal tansiyonu olanlardan daha uzun yaşama eğilimine sahip olabilir. Bu nedenle düşük tansiyon tercih edilebilir bir durum gibi görülebilir.

Ancak, insanların büyük bir kısmı için anormal derecede düşük tansiyon baş dönmesine ve bayılmaya neden olabilir. Daha ağır vakalarda, düşük tansiyon hayatı tehdit edici olabilir.

Bir birey için düşük tansiyon olarak kabul edilen şey başka biri için normal olabilir. Tıp uzmanları tansiyonu genellikle sadece semptomlara neden olursa çok düşük olarak kabul eder.

Tansiyon, her kalp atışının aktif ve istirahat aşamalarında atar damarlardaki basınç değerinin ölçüsüdür. Buna göre tansiyon ölçümündeki en yüksek değer kalbin atar damarlardan vücudun geri kalanına kan pompalarken oluşturduğu basınç miktarına sistolik tansiyon denilir.

Yine bir tansiyon okuması sürecinde kalp atımlar arasında dinlenirken damarlarda oluşturduğu en düşük değerli basınç miktarına da diyastolik tansiyon denilir. Mevcut rehberlere göre normal kan basıncı 120/80 mmHg’ den düşük olarak tanımlanmaktadır.

Nedenleri Düşük Tansiyonun Nedenleri Nelerdir?

Düşük tansiyonun nedeni dehidrasyondan ciddi tıbbi veya cerrahi bozukluklara kadar değişebilir. Tedavi edilebilmesi için düşük tansiyona neyin neden olduğunu bulmak önemlidir.

Tansiyon gün boyunca vücut pozisyonuna, solunum ritmine, stres seviyesine, fiziksel duruma, kullanılan ilaçlara, yenilenlere, içilenlere ve günün saatine bağlı olarak değişir. Tansiyon genellikle geceleri en düşük seviyededir ve uyanma sırasında keskin bir şekilde yükselir.

Hamilelikte düşük tansiyon görülmesi normaldir. Dolaşım sistemi hamilelik sırasında hızla genişlediği için, tansiyon düşmesi muhtemeldir. Geçici olarak düşük değerler gösteren tansiyon seviyesi genellikle doğum yaptıktan sonra hamilelik öncesi seviyelere geri döner.

Düşük tansiyona neden olabilecek bazı kalp rahatsızlıkları arasında son derece düşük kalp atış hızı (bradikardi), kalp kapağı problemleri, kalp krizi ve kalp yetmezliği sayılabilir.

Endokrin problemleri de tansiyon düşüklüğüne neden olabilir. Tiroid sorunları, paratiroid hastalığı, Addison hastalığı adlı böbreküstü bezi yetmezliği, düşük kan şekeri (hipoglisemi) ve bazı durumlarda diyabet düşük tansiyona neden olabilir.

Vücudunuz aldığından daha fazla su kaybettiğinde, susuzluğa bağlı halsizlik, baş dönmesi ve yorgunluk görülebilir. Ateş, kusma, şiddetli ishal, diüretiklerin aşırı kullanımı ve yorucu egzersizler dehidrasyona neden olabilir.

Büyük bir yaralanma veya iç kanama gibi çok fazla kan kaybetmek, vücudumuzdaki kan miktarını azaltır ve dolayısıyla tansiyonda ciddi bir düşüşe neden olur. Bunun yanı sıra vücuttaki herhangi bir enfeksiyon kan dolaşımı sistemine girerse, kan basıncında septik şok ya da septisemi adı verilen, şiddetli enfeksiyondan kaynaklı hayatı tehdit eden bir düşüşe yol açabilir.

Şiddetli alerjik reaksiyon, yani anafilaksi, vücudun ciddi ve potansiyel olarak hayatı tehdit eden bir tepkisidir. Alerjik reaksiyonun ortak tetikleyicileri arasında gıdalar, bazı ilaçlar, böcek zehirleri ve lateks bulunur. Anafilaksi solunum problemlerine, kurdeşene, kaşıntıya, şişmiş bir boğaza ve tansiyonda tehlikeli bir düşüşe neden olabilir.

Normal beslenmede alınması gereken B-12 ve folat vitaminlerinin eksikliği vücudun yeterli kırmızı kan hücresi (anemi) üretmesini engelleyerek düşük tansiyona neden olabilir.

Bazı ilaçlar da düşük tansiyona neden olabilir. Bunlar arasında diüretik haplar, alfa blokerler, beta blokerler, Parkinson hastalığı için ilaçlar, trisiklik antidepresanlar, özellikle kalp ilacı nitrogliserinle alındığında sildenafil veya tadalafil dahil erektil disfonksiyon için ilaçlar bulunmaktadır.

Düşük Tansiyon Türleri Nelerdir?

Tıp uzmanları, düşük tansiyonu nedenlerine ve diğer faktörlere bağlı olarak genellikle çeşitli kategorilere ayırırlar. Ayakta dururken oluşan düşük tansiyon, yani ortostatik veya postural hipotansiyon, oturma pozisyonundan veya uzandıktan sonra ayağa kalkınca aniden gerçekleşen tansiyon düşüşüdür.

Normalde bir yerde ayağa kalktığınızda yerçekimi kanın bacaklarınızda birikmesine neden olur. Vücut bu durumu kalp atış hızını artırarak ve kan damarlarını daraltarak telafi eder, böylece beyne yeterli kanın tekrar geri dönmesini sağlar.

Ancak ortostatik hipotansiyonu olan kişilerde, bu dengeleme mekanizması başarısız olur ve tansiyon düşer. Bu da baş dönmesine, baş dönmesine, bulanık görmeye ve hatta bayılmaya neden olur.

Ortostatik hipotansiyon, susuzluk, uzun süreli yatak istirahati, bacaklarını üst üste atarak uzun süre oturma ya da çömelme durumunda, gebelik, diyabet, kalp problemleri, yanıklar, çok sıcak ortamlarda bulunmak, büyük varisli damarlar ve bazı nörolojik bozukluklar gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Ortostatik hipotansiyon özellikle ileri yaşta yaygın görülür ve normal şartlarda sağlıklı bireylerde de rastlanır.

Bazı ilaçlar, özellikle de yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar - diüretikler, beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri ve anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörlerinin yanı sıra antidepresanlar, Parkinson hastalığı ve erektil disfonksiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar da ayrıca ortostatik hipotansiyona yol açabilirler.

Ortostatik düşük tansiyon belirtilerinin gecikerek pozisyon değişikliğinden 5-10 dakika sonra semptomları göstermesi de mümkündür. Bu durumun daha hafif bir formuna veya erken bir aşamasına işaret edebilir.

Yemek yedikten sonra ortaya çıkan düşük tansiyon türü ise postprandiyal hipotansiyon olarak adlandırılır. Yemekten sonra gerçekleşen bu ani düşüş çoğunlukla ileri yaştaki bireyleri etkiler.

Yemek yedikten sonra sindirim sistemine kan akışı artar. Normalde, vücut kalp atış hızını artırır ve normal tansiyonu korumaya yardımcı olmak için bazı kan damarlarını daraltır.

Ancak bazı bireylerde bu mekanizmalar başarısız olur ve baş dönmesi, baygınlık ya da yere düşme görülebilir. Postprandiyal düşük tansiyonun, yüksek tansiyon veya Parkinson hastalığı gibi otonom sinir sistemi bozuklukları olan insanları etkilemesi daha olasıdır.

Doktor tavsiyesi ile tansiyon ilaçlarının dozunu azaltmanın yanı sıra ve az miktarda ve düşük karbonhidratlı yemekler ile beslenmek postprandiyal düşük tansiyonun semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir.

Nöral aracılı hipotansiyon yani hatalı beyin sinyallerinden kaynaklanan düşük tansiyon ise uzun süre ayakta bekledikten sonra tansiyonda düşüşe neden olur. Bu bozukluk çoğunlukla genç yetişkinleri ve çocukları etkiler. Tıp uzmanları bu sorunun kalp ve beyin arasındaki yanlış iletişim nedeniyle ortaya çıktığını düşünmektedir.

Sinir sistemi hasarı nedeniyle ortaya çıkan düşük tansiyon, yani ortostatik hipotansiyonlu çoklu sistem atrofisi aynı zamanda Shy-Drager sendromu olarak da adlandırılır. Nadir görülen bu bozukluk, kan basıncı, kalp atış hızı, solunum ve sindirim gibi istemsiz işlevleri kontrol eden otonom sinir sistemi üzerinde giderek artan hasara neden olur. Yatarken çok yüksek tansiyon değerleri olmasıyla ilişkilidir.

Düşük Tansiyonun Ortaya Çıkardığı Komplikasyonlar Nelerdir?

Orta derecede gelişen nispeten daha hafif düşük tansiyon türleri bile baş dönmesine, halsizliğe, bayılma ve düşme nedeniyle yaralanma riskine neden olabilir. Ciddi derecede gerçekleşen düşük tansiyon ise, vücudu normal işlevlerini yerine getirmek için yeterli oksijenden mahrum ederek kalbe ve beyne zarar verebilir.

Belirtiler Düşük Tansiyonun Belirtileri Nelerdir?

Bazı bireylerde düşük tansiyon, özellikle aniden düştüğünde ya da baş dönmesi veya sersemlik, baygınlık (senkop), bulanık görme, bulantı, yorgunluk konsantrasyon eksikliği gibi belirti ve semptomlarla birlikte gerçekleştiğinde altta yatan bir tıbbi soruna işaret eder.

Aşırı düşük tansiyon, ya da şok durumu hayatı tehdit edici bir durum olabilir. Bu şok durumunun belirti ve semptomları arasında nemli, soğuk ve soluk bir cilt, hızlı ve kısa nefes alma, zayıf ve hızlı nabız ile özellikle yaşlı bireylerde akıl karışıklığı bulunur. Eğer şok belirtileri varsa acil tıbbi yardım ihtiyaç vardır.

Sadece 20 mm Hg' lik bir değişiklik - örneğin 110 mm Hg sistolik seviyesinden 90 mm Hg sistolik seviyesine ani bir düşüş sonucunda beyin yeterli miktarda kan almadığı için baş dönmesine ve bayılmaya neden olabilir.

Kontrolsüz kanama, ciddi enfeksiyonlar veya alerjik reaksiyonlar gibi sebeplerden kaynaklanan büyük bir düşüş, hayatı tehdit edici olabilir.

Eğer düzenli yapılan ölçümlerde sürekli düşük tansiyon değerleri varsa, ancak birey kendisini iyi hissediyorsa bu sadece gözlem altında tutulması gereken bir durumdur.

Bazı vakalarda güneşte veya sıcak banyoda çok fazla zaman geçirildiğinde ortaya çıkan hafif dehidrasyonun sonucu olarak görülen baş dönmesi veya sersemlik bile nispeten küçük bir sorun olabilir.

Yine de düşük tansiyon belirtileri veya semptomları varsa doktora başvurmak önemlidir, çünkü daha ciddi sorunlara işaret edebilir.

Bu belirtilerin ne zaman ortaya çıktıklarını ve o esnada ne yapıldığını kaydetmek, doktora durumu anlatırken yararlı olacaktır.

Tedavi Yöntemleri Düşük Tansiyon Nasıl Tedavi Edilir?

Belirti ve semptomlara neden olmayan, veya sadece hafif semptomlara neden olan düşük tansiyon nadiren tedavi gerektirir. Ancak semptomlar varsa tedavi altta yatan nedene bağlıdır.

Örneğin, düşük tansiyon ilaçlardan kaynaklandığında, tedavi genellikle ilacı değiştirmeyi ya da durdurmayı veya ilacın dozunu düşürmeyi içerir.

Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta hiçbir ilaç doktor tavsiyesi olmadan kullanılmamalı veya bırakılmamalıdır.

Düşük tansiyona neyin neden olduğu belli değilse veya sebep olan tıbbi durumun tedavisi mevcut değilse, hedef düşük tansiyonu yükseltmek olacaktır.

Bu şekilde belirti ve semptomları azaltılabilir. Yaşa, sağlık durumuna ve düşük tansiyon türüne bağlı olarak, bunu birkaç şekilde gerçekleştirmek mümkündür.

Öncelikle düşük tansiyonu yükseltmek için diyette daha fazla tuz kullanmak yararlı olabilir. Tıp uzmanları genellikle beslenmede tuzun sınırlandırılmasını önermektedir, çünkü sodyum tansiyonu bazen çok olmak üzere artırabilir.

Düşük tansiyonu olan insanlar için bu durum faydalı olabilir. Ancak aşırı sodyum, özellikle ileri yaşlarda kalp yetmezliğine neden olabileceğinden, diyetteki tuzu arttırmadan önce mutlaka doktora danışmak gereklidir.

Daha fazla su içmek gereklidir. İçilen sıvılar vücuttaki kan hacmini arttırır ve dehidrasyonu önler. Bu da düşük tansiyon tedavisinde önemli bir adımdır.

Kompresyon çorapları, yani varis ağrısını ve damar şişmesini hafifletmek için yaygın olarak kullanılan elastik çorapları giymek bacaklarda kan birikmesini azaltmaya yardımcı olabilir.

Düşük Tansiyon İçin Ev Tedavileri ve Yaşam Tarzı Değişiklikleri

Düşük tansiyonun nedenine bağlı olarak, semptomları göreceli basit yöntemlerle azaltmak ve önlemek mümkündür.

Daha fazla su almak ve alkolden kaçınmak önemlidir. Alkol susuzluğa neden olur ve ılımlı olarak içildiğinde bile tansiyonu düşürebilir. Su ise susuzluğu giderir ve kan hacmini artırır.

Sağlıklı beslenme için kepekli tahıllar, meyveler, sebzeler ve yağsız tavuk ve balık dahil olmak üzere çeşitli yiyeceklere odaklanarak sağlık için ihtiyaç duyulan olan tüm besinleri almak mümkündür.

Eğer doktor daha fazla tuz kullanılmasını önerdiyse, ancak yemekte çok fazla tuz tadı bireyin hoşuna gitmiyorsa, doğal soya sosu kullanmak ya da yemek soslarına az miktarda toz çorba karışımı eklemek mümkündür.

Vücudun pozisyonlarına dikkat etmek gereklidir. Uzanma ya da çömelme durumundan ayakta durma pozisyonuna yavaşça geçmek önemlidir.

Otururken bacakları birbirinin üzerine atmamak tavsiye edilir. Yataktan kalkmadan önce birkaç dakika derin nefes almak ve sonra yavaşça doğrulup oturmak yardımcı olacaktır. Yatağın baş kısmının hafifçe yükseltilmiş olması da uyurken yerçekimi etkileriyle savaşmaya yardımcı olabilir.

Eğer semptomlar ayakta dururken görünüyorsa, uylukları makas şeklinde çaprazlayıp sıkmak ya da bir ayakla bir sandalye ya da yükseltiye bastıktan sonra mümkün olduğu kadar öne eğilmek bacaklardan kalbe kan akışını teşvik eder.

Gün içinde her öğünde az miktarda, ve patates, pirinç, makarna ya da ekmek gibi yüksek karbonhidratlı yiyecekler yerine düşük karbonhidratlı besinler tüketmek, yemeklerden sonra tansiyon düşmesini engelleyebilir.

Doktor buna ek olarak kan basıncını geçici olarak yükseltmek için yemeklerle birlikte kafeinli kahve veya çay içmeyi önerebilir. Ancak kafein başka sorunlara neden olabileceğinden, daha fazla kafeinli içecek içmeden önce doktora danışmak önemlidir.

Acıbadem Web ve Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır. Güncellenme Tarihi: 16 Mart 2023 Perşembe Yayımlanma Tarihi: 16 Mart 2023 Perşembe

Benzer İlgi Alanları Baş Dönmesi Baş dönmesi, kişinin etrafındaki şeyleri hareket ediyor gibi hissetmesi, göz kararması, uyuşukluk, sersemlik ve denge kaybı üretebilen tıbbi bir durumdur. Detaylı Bilgi Hipertansiyon Hipertansiyon, kalpten vücuda taşınan kanın atardamar duvarlarına uyguladığı kuvvetin, kalp hastalığı gibi sağlık sorunlarına neden olabilir. Detaylı Bilgi İç Hastalıkları İç Hastalıkları bölümlerinde, hematoloji, onkoloji, nefroloji, endokrinoloji, kardiyoloji, romatoloji ve gastroenteroloji dallarında hizmet verilmektedir. Detaylı Bilgi Kardiyoloji Acıbadem Sağlık Grubu Kardiyoloji bölümleri kalp sağlığını korumak ve var olan kalp hastalıklarını teşhis ve tedavi etmek için çalışmaktadır. Detaylı Bilgi Pulmoner Hipertansiyon Pulmoner hipertansiyon, akciğerlerinizdeki damarları ve kalbinizin sağ tarafındaki odacıkları (sağ kulakçık ve sağ karıncık) etkileyen yüksek tansiyon türüdür. Detaylı Bilgi Tansiyon Nedir? Yüksek tansiyon ise tıp dilinde hipertansiyon olarak ifade edilir. Aşırı tuz tüketimi ve hareketsiz hayat tarzı hipertansiyona yol açabilmektedir. Detaylı Bilgi

KİŞİSEL VERİLERİN ELDE EDİLMESİ VE İŞLENMESİ İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME FORMU

Acıbadem Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. (“Acıbadem”) ve Acıbadem’in hakim ve bağlı şirketleri (hepsi birlikte “Acıbadem Grubu” olarak anılacaktır.) tarafından, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) ve ilgili mevzuat kapsamında Veri Sorumlusu sıfatıyla, kişisel verileriniz, aşağıda açıklanan çerçevede ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuata uygun olarak işlenebilecektir.

1. Kişisel Verilerin elde Edilmesi, İşlenmesi ve İşleme Amaçları

Kişisel verileriniz Acıbadem Grubu tarafından sağlanmakta olan kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaçlarıyla ve Acıbadem Grubu şirketlerinin faaliyet konularına uygun düşecek şekilde, sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, çağrı merkezi, internet sitesi, sözlü, yazılı ve benzeri kanallar aracılığıyla elde edilmektedir. Sağlık verileriniz başta olmak üzere özel nitelikli kişisel verileriniz ve genel nitelikli kişisel verileriniz, Grup tarafından aşağıda yer alanlar dâhil ve bunlarla sınırlı olmaksızın bu maddede belirtilen amaçlar ile bağlantılı, sınırlı ve ölçülü şekilde işlenebilmektedir:

Kimlik bilgileriniz: Adınız, soyadınız, T.C. Kimlik numaranız, pasaport numaranız veya geçici TC Kimlik numaranız, doğum yeri ve tarihiniz, medeni haliniz, cinsiyetiniz, sigorta veya hasta protokol numaranız ve sizi tanımlayabileceğimiz diğer kimlik verileriniz. İletişim Bilgileriniz: Adresiniz, telefon numaranız, elektronik posta adresiniz ve sair iletişim verileriniz, müşteri temsilcileri ya da hasta hizmetleri tarafından çağrı merkezi standartları gereği tutulan sesli görüşme kayıtlarınız ile elektronik posta, mektup veya sair vasıtalar aracılığı ile tarafımızla iletişime geçtiğinizde elde edilen kişisel verileriniz. Muhasebesel Bilgileriniz: Banka hesap numaranız, IBAN numaranız, kredi kartı bilginiz, faturalama bilgileriniz gibi finansal verileriniz. Sağlık hizmetlerinin finansmanı ve planlaması amacıyla özel sağlık sigortasına ilişkin verileriniz ve Sosyal Güvenlik Kurumu verileriniz. Hastane veya tıp merkezlerimizi ziyaret etmeniz halinde güvenlik ve denetim amaçlı tutulmakta olan kamera kayıtları görüntüleriniz. Otoparkı kullanmanız halinde araç plaka veriniz. Sağlık Bilgileriniz: Laboratuvar sonuçlarınız, test sonuçlarınız, muayene verileriniz, randevu bilgileriniz, check-up bilgileriniz, reçete bilgileriniz dahil ancak bunlarla sınırlı olmaksızın tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi sırasında veya bunların bir sonucu olarak elde edilen her türlü sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verileriniz. www.acibadem.com.tr sitesine veya www.acibadem.com.tr/AcibademOnline/TR/MainPage adresine gönderdiğiniz veya girdiğiniz sağlık verileriniz ve sair kişisel verileriniz. Acıbadem’e veya Acıbadem Grup şirketlerinden herhangi birine iş başvurusunda bulunmanız halinde bu hususta temin edilen özgeçmiş dâhil sair kişisel verileriniz ile Acıbadem Grubu çalışanı ya da ilişkili çalışan olmanız halinde hizmet akdiniz ve işe yatkınlığınız ile ilgili her türlü kişisel verileriniz.

Acıbadem Grubu tarafından elde edilen her türlü kişisel veriniz (Özel nitelikli kişisel veriler de dahil fakat bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) aşağıdaki amaçlar ile işlenebilecektir:

Kimliğinizi teyit etme, Kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi. İlgili mevzuat uyarınca Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile talep edilen bilgilerin paylaşılması. Hastane ve Tıp Merkezlerimizin iç işleyişi ile günlük operasyonların planlanması ve yönetilmesi. Hastane Yönetimi, Hasta Hakları, Hasta Deneyimi bölümleri tarafından hasta memnuniyetinin ölçülmesi, arttırılması ve araştırılması. İlaç temini. Randevu almanız halinde randevu hakkında sizi haberdar edebilme. Risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi. Sağlık hizmetlerini geliştirme amacıyla analiz yapma. Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından sağlık hizmetlerinizin finansmanı, tetkik, teşhis ve tedavi giderlerinizin karşılanması, müstehaklık sorgusu kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgilerin paylaşılması. Araştırma yapılması. Yasal ve düzenleyici gereksinimlerin yerine getirilmesi. Sağlık hizmetlerinin finansmanı kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgileri paylaşma. Kalite, Hasta Deneyimi, Bilgi Sistemleri bölümleri tarafından risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi. Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından hizmetlerimiz karşılığında faturalandırma yapılması ve anlaşmalı olan kurumlarla ilişkinizin teyit edilmesi. Pazarlama, Medya ve İletişim, Çağrı Merkezi bölümleri tarafından kampanyalara katılım ve kampanya bilgisi verilmesi, Web ve mobil kanallarda özel içeriklerin, somut ve soyut faydaların tasarlanması ve iletilebilmesi.

İlgili mevzuat uyarınca elde edilen ve işlenen Kişisel Verileriniz, Acıbadem veya Acıbadem Grubu’na ait fiziki arşivler ve/veya bilişim sistemlerine nakledilerek, hem dijital ortamda hem de fiziki ortamda muhafaza altında tutulabilecektir.

2. Kişisel Verilerin Aktarılması

Kişisel verileriniz, Kanun ve sair mevzuat kapsamında ve yukarıda yer verilen amaçlarla Acıbadem ve Acıbadem Grubu tarafından Acıbadem Grubu’na dahil olan şirketler ile, Özel sigorta şirketleri, Sağlık bakanlığı ve bağlı alt birimleri, Sosyal Güvenlik Kurumu, Emniyet Genel Müdürlüğü ve sair kolluk kuvvetleri, Nüfus Genel Müdürlüğü, Türkiye Eczacılar Birliği, Mahkemeler ve her türlü yargı makamı, merkezi ve sair üçüncü kişiler, yetki vermiş olduğunuz temsilcileriniz, avukatlar, vergi ve finans danışmanları ve denetçiler de dâhil olmak üzere danışmanlık aldığımız üçüncü kişiler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, resmi merciler dâhil sağlık hizmetlerini yukarıda belirtilen amaçlarla geliştirmek veya yürütmek üzere işbirliği yaptığımız iş ortaklarımız ve diğer üçüncü kişiler ile paylaşılabilecektir.

3. Kişisel Veri Elde Etmenin Yöntemi ve Hukuki Sebebi

Kişisel verileriniz, her türlü sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, yukarıda yer verilen amaçlar ve Acıbadem’in faaliyet konusuna dahil her türlü işin yasal çerçevede yürütülebilmesi ve bu kapsamda Acıbadem’in akdi ve kanuni yükümlülüklerini tam ve gereği gibi ifa edebilmesi için toplanmakta ve işlenmektedir. İşbu kişiler verilerinizin toplanmasının hukuki sebebi,

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği, Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Mahremiyetinin Korunması Yönetmeliği, Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuat hükümleridir.

Ayrıca, Kanun’un 6. maddesi 3. fıkrasında da belirtildiği üzere sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbı teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir.

4. Kişisel Verilerin Korunmasına Yönelik Haklarınız

Kanun ve ilgili mevzuatlar uyarınca,

Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme, Kişisel veriler işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme, Kişisel sağlık verilerine erişim ve bu verileri isteme, Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme, Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme, Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme, Kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme, Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesine ve/veya kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesine ilişkin işlemlerin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme, İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme hakkını haizsiniz.

Mezkûr haklarınızdan birini ya da birkaçını kullanmanız halinde ilgili bilgi tarafınıza, açık ve anlaşılabilir bir şekilde yazılı olarak ya da elektronik ortamda, tarafınızca sağlanan iletişim bilgileri yoluyla, bildirilir.

5. Veri Güvenliği

Acıbadem, kişisel verilerinizi bilgi güvenliği standartları ve prosedürleri gereğince alınması gereken tüm teknik ve idari güvenlik kontrollerine tam uygunlukla korumaktadır. Söz konusu güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak muhtemel riske uygun bir düzeyde sağlanmaktadır.

6. Şikayet ve İletişim

Kişisel verileriniz teknik ve idari imkânlar dâhilinde titizlikle korunmakta ve gerekli güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak olası risklere uygun bir düzeyde sağlanmaktadır. Kanun kapsamındaki taleplerinizi, “https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html” web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak,

(i) ATATÜRK MAH.FEZA SK.NO:3/8 ATAŞEHİR, Istanbul, Türkiye adresine kargo ile ıslak imzanızı taşıyan bir dilekçe ile “Kurumsal Sekretarya” departmanı dikkatine Zarfına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilgi Talebi” yazılarak gönderebilirsiniz, (ii) Noter kanalıyla gönderebilir, (iii) acibademsaglik@hs02.kep.tr adresine güvenli elektronik ya da mobil imzalı olarak, kayıtlı elektronik posta adresi veya sistemimizde kayıtlı elektronik e-posta adresiniz aracılığıyla ve/veya (iv) Acıbadem’e hitaben yazdığınız “word veya pdf.” formatındaki bir dosyayı güvenli eimza ile imzalayarak kisiselveri@acibadem.com ‘a e-posta’nın konu kısmına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Bilgi Talebi” yazarak iletebilirsiniz.

Kanun kapsamındaki taleplerinizi, https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak ve formda belirtilen usullerle tarafımıza iletmenizi rica ederiz.

SIK ZİYARET EDİLENLER Akciğer kanseri Bağırsak kanseri Böbrek nakli Cilt kanseri Gırtlak kanseri Hemoroid Kalp krizi belirtileri Kan kanseri (Lösemi) Karaciğer nakli Kemik iliği nakli Kolon kanseri Koronavirüs Belirtileri Lenf kanseri Lenfödem Meme kanseri Mide kanseri Pankreas kanseri Prostat kanseri Rahim kanseri Vücut kitle endeksi hesaplama


Ana Sayfa Hastaneler Doktorlar Medikal Teknolojiler Kurumsal Bilgiler Sponsorluklar Bilgilendirilmiş Onamlar Kişisel Verilerin Korunması İletişim

Web sitemizde bulunan tüm görsellerin, işitsel veya içerik bilgilerinin izinsiz kullanılması yasaktır. Durumun tespit edilmesi halinde hukuki yollara başvurulacaktır.

"
Düşük Tansiyon Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Düşük Tansiyon Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Düşük Tansiyon (hipotansiyon)

Atardamarların içerisindeki basınç tansiyon olarak adlandırılmaktadır. Bu basıncın fazla olduğu durumlarda tansiyon yükselir, aksine düşük olduğu durumlarda ise tansiyon düşmektedir. Vücudun hayati fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için tansiyon değerinin belirli değerlerde olması gerekmektedir.

Kan basıncının ölçümünde milimetre cıva (mmHg) birimi kullanılmaktadır. Büyük olarak adlandırılan kan basıncı değerine sistolik, küçüğe ise diastolik kan basıncı denmektedir. Düşük tansiyon ise, sistolik kan basıncı değerinin 90 mmHg’ dan, diastolik kan basıncı değerinin ise 60 mmHg’ dan düşük olması durumunu ifade etmektedir.

Düşük tansiyon zaman zaman ciddi sağlık sorunlarına sebebiyet verebilmektedir. Yüksek tansiyonda olduğu gibi tehlikeli görülmese de düşük tansiyona karşı da tedbirli olmak gerekir. Düşük tansiyon her zaman kendi başına bir rahatsızlık olarak değil altta yatan başka bir rahatsızlığın sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir.

İçindekiler Düşük Tansiyon Nedir?

Atardamarların içindeki basıncın tansiyon diye adlandırıldığına değindik. Kan basınç seviyesi kişiden kişiye değişiklik gösterebilmektedir. En ideal kan basıncı ise 120/80 mmHg olarak kabul edilmektedir. Düşük tansiyon ya da tıbbi dilde hipotansiyon, kan basıncı değerinin 90/60 mmHg değerinin altın olduğu durumlarda söz konusudur.

Düşük tansiyon genellikle hipertansiyona göre daha tercih edilebilir olmaktadır. Ancak genellikle çok düşük tansiyona sahip olmak bayılma, baş dönmesi gibi semptomları beraberinde getirmektedir. Ayrıca biri için düşük kabul edilen tansiyon bir başkası için normal kabul edilebilir.

Belirtilen semptomlara sahip olunduğunda genellik tansiyon düşük olarak kabul edilmektedir. Göz kararması, baygınlık hissi gibi belirtiler düşük tansiyonun işaretçisi olmaktadır. Düşük tansiyona neden olabilecek unsurlara ise, vücudun aşırı susuz kalması, düzensiz ve de dengesiz beslenme, bazı kalp veya tansiyon ilaçlarının kullanımları olarak değinilebilir.

Kişiye düşük tansiyon teşhisi konulabilmesi için belirli periyotlarda tansiyonun izlenmesi gerekmektedir. Tansiyonun 90/60 mmHg değerinin altında olması ve de düşük tansiyonun yaygın belirtilerinin gözlenmesi teşhis konulmasına yardımcıdır.

Düşük tansiyon birçok nedene bağlı olarak gelişebilmektedir. Herhangi bir rahatsızlığa bağlı olmadan gelişen düşük tansiyona genellikle ilaç tedavisi uygulanmamaktadır. Kişinin gereksinimine göre gerekli müdahale yapılmaktadır.

Ani tansiyon düşmesi tehlikeli olabilmektedir. Bu gibi durumlarda önemli olan beyne oksijen gitmesini sağlamaya çalışmak olarak bilinir. Tansiyon ölçüldüğünde nabız düşük değilse su veya tuzlu ayran içilmesi gibi durumlar yararlı olabilir.

Düşük Tansiyon Nedenleri Nelerdir?

Düşük tansiyona neden olan birçok faktör sıralanabilir. Kan basıncı asıl olarak kalbin kanı pompalama gücü ve kan miktarına bağlı olsa da birçok farklı unsurda kan basıncı düzeyini etkileyebilmektedir.

Her insanın tansiyonunun herhangi bir anda düşebileceğini unutmamak gerekir. Genellikle de tansiyon düşüklüğü belirti göstermez. Tansiyonun düzenli takibi sonucunda belirli bir süre 90/60 mmHg değerinin altında seyrediyorsa ve de düşük tansiyona ilişkin belirtiler gözleniyorsa teşhis konabilir.

Düşük tansiyona neden olabilecek bazı önemli unsurlara şu şekilde değinebiliriz,

Genetik Faktörler: Bazı kişilerin genetik olarak fizyolojik yapılarına bağlı olarak düşük tansiyona sahip oldukları bilinmektedir. Bu durum kişide ekstra bir sağlık sorununa sebebiyet vermiyorsa normal kabul edilir.

Gebelik: Gebelik döneminde anne karnındaki bebeğin kan ihtiyacının artmasına bağlı olarak düşük tansiyon görülebilmektedir. Düşük tansiyona has semptomların gözlendiği durumlarda gerekli önlemlerin alınması tavsiye edilmektedir.

Ani hareketler: Ani hareketler sonucu da tansiyon düşüklüğü ortaya çıkabilmektedir. Bu duruma en belirgin örnek, oturur pozisyondayken ani ayağa kalkma ve yatarken doğrulmaya bağlı olarak gelişebilen tansiyon düşüklüğüdür.

Kan kaybı: Kan miktarında kısa süre içinde görülen azalma da tansiyon düşüklüğüne sebebiyet vermektedir. Bununla birlikte anemiye bağlı olarak da düşük tansiyonun gelişebileceği bilinmektedir.

Kalp problemleri: Kalp kapaklarının ağır hasarlı olduğu durumlarda veya kalp krizinde dolaşım sistemindeki aksamaya bağlı olarak da tansiyon düşüklüğü görülebilmektedir. Bu gibi durumlara acil müdahale edilmelidir.

Düşük tansiyona neden olabilecek bu önemli nedenlerle birlikte, hormonal bozukluklar, enfeksiyonlar, alerji, ilaç yan etkileri ve uzun süre susuz kalmaya bağlı olarak da tansiyon düşüklüğü gözlenebilmektedir.

Hipotansiyon Nedir? Hipotansiyon Belirtileri Nelerdir?

Hipotansiyon Nedir? Hipotansiyon Belirtileri Nelerdir?

Hipotansiyon: Tanı, Belirti ve Tedavisi

TR

Kızılay Sağlık Grubu Sağlık Rehberi Hipotansiyon Nedir? Hipotansiyon Belirtileri Nelerdir? Hipotansiyon Nedir? Hipotansiyon Belirtileri Nelerdir? Hipotansiyon Nedir? Hipotansiyon Belirtileri Nelerdir?

Hipotansiyon veya bilinen diğer adıyla düşük tansiyon, büyük tansiyonun
90 mmHg, küçük tansiyonun ise 60 mmHg kan basıncı değerinin altında
olduğu zamanlarda görülmektedir.

Hipotansiyon veya bilinen diğer adıyla düşük tansiyon, büyük tansiyonun
90 mmHg, küçük tansiyonun ise 60 mmHg kan basıncı değerinin altında
olduğu zamanlarda görülmektedir.
Hipotansiyon Nedenleri:
Hipotansiyon günün farklı saatlerine bağlı olarak değişim göstermektedir
ve fiziksel durum ile beslenme düzenine göre ortaya çıkabilmektedir.
Genetik olarak da görülen hipotansiyon, diyabet ve hamilelik
durumlarında gelişim gösterebilir. Aynı zamanda alınan bazı ilaçlar da
düşük tansiyona neden olabilir.
Hipotansiyon Belirtileri:
-Baş dönmesi
-Göz kararması
-Kalp çarpıntısı
-Mide bulantısı
-Terleme
-Baygınlık durumu
gibi semptomlar kan basıncının çok düşük olduğu zamanlarda ortaya
çıkabilmektedir.
Hipotansiyon Tedavisi

Hipotansiyon tedavisi, hastanın sahip olduğu hipotansiyon türüne ve
belirtilerinin düzeyine bağlı olarak değişmektedir. Başka bir hastalığa bağlı
olarak ortaya çıkmadıysa tansiyon yükseltmek için ilaç tedavisi
uygulanmayabilir. Ancak hastanın kan, sıvı veya tuz eksikliği olması
durumunda takviye sağlanabilmektedir.

"
Düşük Tansiyon Belirtileri - Liv Hospital

Düşük Tansiyon Belirtileri - Liv Hospital

Düşük Tansiyon Belirtileri

Düşük kan basıncı veya hipotansiyon, dolaşım sisteminde normalden düşük seviyelerde basınçla karakterize yaygın bir tıbbi durumdur. Genellikle yüksek tansiyon kadar konuşulmasa da, önemli sağlık sorunlarına yol açabilir. “Düşük tansiyon belirtileri, ne iyi gelir?” gibi merak edilen soruların yanıtları tanı, belirti ve tedavi yöntemlerini içermektedir.

İçindekiler Düşük Tansiyon Nedir? Düşük Tansiyon Neden Olur? Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir? Düşük Tansiyon Nasıl Teşhis Edilir? Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir? Sıkça Sorulan Sorular Düşük Tansiyon Nedir?

Düşük kan basıncı veya hipotansiyon, dolaşım sistemi içindeki basıncın normalden anormal derecede düşük olduğu bir tıbbi durumdur. Çoğu durumda, normal bir kan basıncı ölçümü yaklaşık olarak 120/80 mm Hg civarındadır, ilk sayı (sistolik) kalbin kasıldığı zamanındaki basıncı temsil ederken ikinci sayı (diyastolik) kalbin atışlar arasındaki dinlenme anındaki basıncı gösterir. Hipotansiyon, kan basıncı değerlerinin normalin altına düştüğü durumlarda meydana gelir. Hipotansiyon değerleri genellikle 90/60 mm Hg veya daha düşük olabilir.

Düşük Tansiyon Neden Olur?

Düşük kan basıncı her zaman endişe nedeni olmasa da, kan basıncının aşırı derecede düşmesi tehlikeli olabilir ve tıbbi müdahale gerektirebilir. Tedavi genellikle altta yatan nedeni ele almayı içerir ve bazı durumlarda kan basıncı seviyelerini düzenlemeye yardımcı olmak için beslenme veya yaşam tarzı ayarlamaları yapılmasını gerektirebilir. Düşük kan basıncı yaşayan bireylerin durumlarına özgü en iyi çözümü belirlemek için bir sağlık profesyoneline danışmaları önerilir.

Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Düşük kan basıncının veya hipotansiyonun çeşitli belirtileri olabilir. Düşük tansiyon belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

Baş dönmesi: Hızla kalktığınızda özellikle başınızın dönmesi veya kararsız hissetme. Bayılma (senkop): Kan basıncının düşmesiyle sıklıkla tetiklenen ani bilinç kaybı. Bulanık görme: Noktaları görme veya tünel görüşü gibi görsel bozukluklar yaşama. Yorgunluk: Sürekli yorgunluk veya zayıflık. Mide bulantısı: Mide bulantısı hissi veya mide bulantısı yaşama. Kafa karışıklığı: Konsantre olmakta zorlanma veya net düşünmekte güçlük çekme. Hızlı veya sığ solunum: Nefes darlığı veya hızlı nefes alma. Soğuk, yapışkan cilt: Serin ve nemli his. Solgunluk: Ciltte belirgin renk kaybı. Susama: Sıvıya artan bir istek.

Bazı insanlar herhangi bir fark edilir belirti yaşamadan doğal olarak düşük kan basına sahip olabilir ve bu her zaman endişe nedeni olmayabilir.

Düşük Tansiyon Nasıl Teşhis Edilir?

Düşük kan basıncı, yani hipotansiyon, genellikle tıbbi bir teşhis için tıbbi geçmiş, fiziksel muayene ve bazen özelleşmiş testlerin bir kombinasyonunu içerir:


Tıbbi Geçmiş: Sağlık profesyoneli, semptomlarınızı, ne zaman başladığınızı ve olası tetikleyicileri veya temel tıbbi durumları sorgular. Ayrıca ilaçlarınızı ve diyet, egzersiz gibi yaşam tarzı faktörlerini de sorabilir. Fiziksel Muayene: Kan basıncınızı yatarken, otururken ve ayakta dururken ölçmeyi içerebilir ve postür değişikliklerini değerlendirmek için kullanılır. Ortostatik Vital Bulgular: Ortostatik vital bulgular teşhisin önemli bir parçasıdır. Bu, pozisyon değişiklikleri ile ilişkili semptomlarınızın olup olmadığını belirlemek için farklı pozisyonlarda (yatarken, otururken ve ayakta dururken) kan basıncınızı ve kalp atış hızını ölçmeyi içerir. Kan Testleri: Düşük kan basıncına katkıda bulunabilen temel tıbbi durumları elemek için bazı durumlarda kan testleri yapılabilir. Bu durumlar arasında anemi, tiroid bozuklukları veya diyabet bulunabilir. Elektrokardiyogram (EKG): EKG, kalp ile ilgili sorunları dışlamak ve düşük kan basıncına yol açabilecek herhangi bir kalp sorununu kontrol etmek için yapılabilir. Ekokardiyografi: Bu görüntüleme testi, kalbin yapısını ve işlevini değerlendirmek için ses dalgalarını kullanır. Kalp işlevini daha fazla incelemek için önerilebilir. Eğme Masası Testi: Düşük kan basıncının nedeni belirsizse bir eğme masası testi yapılabilir. Bu test, kan basıncı ve kalp atış hızındaki değişiklikleri izlemek için farklı açılara eğilebilen bir masaya bağlı olmayı içerir. Bu testte hasta baş kısmı hareketli bir masaya yatırılır. Emniyet kemerleri bağlanarak hastanın güvenliği sağlanır. Daha sonra hastanın başı 60 veya 70 dereceye kadar kaldırılıp tansiyon ve nabız değerleri ölçülür. Daha sonra bu değerler hastanın normal haldeki değerleri ile karşılaştırılır. Düşük Tansiyona Ne İyi Gelir?

Düşük tansiyonun tedavisi temel neden ve durumun ciddiyetine bağlıdır. Düşük tansiyonu tedavi etmek için izlenebilecek bazı genel yaklaşımlar şunlardır:


Hidrasyon: Dehidrasyon (vücudun fazla su kaybetmesi) düşük tansiyonun yaygın bir nedenidir. Yeterli miktarda sıvı, özellikle su içmek, tansiyonu yükseltmeye yardımcı olabilir. Kusma veya ishal yaşanıyorsa, kaybedilen sıvıları yerine koymak önemlidir. Diyet: Düşük tansiyonu olan bazı kişilere yüksek tuz içeren bir diyet önerilebilir, çünkü tuz kan hacmini artırarak tansiyonu yükseltebilir. Ancak bu tavsiye tıbbi gözetim altında takip edilmelidir, çünkü aşırı tuz alımı bazı tıbbi durumları olanlar için zararlı olabilir. İlaçlar: Bazı durumlarda, sağlık profesyoneliniz tansiyonu yükseltmek için ilaçlar reçete edebilir. Bu ilaçlar, temel nedeni göre fludrokortizon, midodrin veya diğerleri içerebilir. Kompresyon Çorapları: Kompresyon çorapları giymek, kanın bacaklarda birikmesini önleyerek daha iyi dolaşımı teşvik edebilir ve bu da tansiyonu yükseltebilir. Postür Değişiklikleri: Eğer postür değişikliği nedeniyle tansiyon düşüşü yaşıyorsanız yavaşça kalkarak vücudunuzun uyum sağlamasına yardımcı olabilirsiniz. Tuz Alımı: Sağlık profesyoneliniz tavsiye ederse, diyetinize daha fazla tuz eklemek tansiyonu artırabilir. Bu özellikle ortostatik tansiyon düşüklüğü gibi durumları olanlar için önemlidir. Alkol Tüketimi: Alkol tüketimini sınırlamak veya kaçınmak gereklidir, çünkü bunlar tansiyonun düşmesine neden olabilir. Beslenme: Daha sık, daha küçük öğünler tüketmek, yemekten sonra tansiyonun düşmesini önlemeye yardımcı olabilir. Diğer sağlık sorunları: Kalp hastalığı veya diyabet gibi temel tıbbi bir durum düşük tansiyonu tetikliyorsa bu durumu yönetmek ve tedavi etmek tansiyonu yükseltmede önemli olabilir. Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Bazı durumlarda düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı bir kiloyu korumak ve uzun süre ayakta durmaktan kaçınmak gibi basit yaşam tarzı değişiklikleri düşük tansiyonu yönetmeye ve önlemeye yardımcı olabilir. Sıkça Sorulan Sorular

Düşük tansiyon hakkında merak edilen soruları ve yanıtlarını metnin devamında bulabilirsiniz.

Gebelikte Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Gebelikte düşük tansiyon belirtileri baş dönmesi, sersemlik ve özellikle oturduktan sonra ayağa kalkarken şiddetlenen bayılma ile kendini gösterebilir. Hamileler ayrıca yorgunluk, bulanık görme ve mide bulantısı yaşayabilirler. Dolaşımın azalması nedeniyle konsantre olmakta zorlanabilirler veya güçsüz hissedebilirler. Hamilelik sırasında düşük tansiyon, hormonal değişiklikler, artmış damar genişlemesi ve büyüyen rahimden kaynaklanabilir. Hafif hipotansiyon yaygın olup genellikle zararlı değildir, ancak ciddi tansiyon düşmeleri, hem anne hem de gelişmekte olan fetusu etkileyebilir ve bir sağlık profesyoneli ile görüşülmelidir.

Düşük Tansiyonu Olan Kişilere Nelere Dikkat Etmeli?

Düşük tansiyona sahip kişiler birkaç faktöre dikkat etmelidir. İlk olarak, dehidrasyon düşük tansiyonu kötüleştirebileceğinden iyi bir şekilde hidrasyon sağlamalıdır. Oturma veya yatma pozisyonunda uzun süre kaldıktan sonra yavaşça kalkarak baş dönmesi veya bayılma önlenebilir. Özellikle sıcak ortamlarda uzun süre ayakta durmaktan kaçınmak ve gerektiğinde destek çorapları kullanmak önemlidir. Tansiyonu yükseltmeye yardımcı olabilecek yeterli tuz alımını içeren bir diyet uygulanabilir. Ancak bu konuda sağlık profesyonelinden rehberlik alınması önerilir.

Düşük Tansiyon Kaçtır?

"Düşük tansiyon kaçtır?" sorusunun tıbbı düzeyde net bir karşılık vermek mümkündür. Düşük tansiyon, kan basıncının 90/60 mmHg değerinin altında ölçülmesi olarak tanımlanır. Bu değer, büyük tansiyon (sistolik) ve küçük tansiyon (diyastolik) olmak üzere iki farklı değerden oluşur. Büyük tansiyon, kalbin kanı pompaladığı andaki basıncı ifade ederken, küçük tansiyon ise kalbin atımlar arası dinlenme durumundaki basıncını gösterir.

"
Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Pankreas Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Pankreas kanseri, teşhis edilmesi güç ve tedavi edilmesi zor bir kanser bir kanser türüdür. İstatistiki verilere göre pankreas kanseri dünyadaki en ölümcül dördüncü kanserdir. Pankreasta yer alan hücrelerin mutasyon geçirerek vücudun kontrolü dışında bozulmaya ve çoğalmaya başlamasıyla pankreas kanseri oluşur. Bu mutasyonların sonucu olarak pankreasta kitle oluşumu görülür, normal sağlıklı hücreler ise ölmeye ve fonksiyonlarını yitirmeye başlar.

Erken teşhis edilip tedavi edilmediği takdirde bu mutasyonlu kanser hücreleri pankreasın yanında bulunan diğer organlara sıçrayabilirler. Pankreas kanseri genellikle ekzokrin hücrelerinin bulunduğu kısımda meydana gelir. Bu durum tıp dünyasında adenokarsinom (ekzokrin kanseri) olarak bilinir.

Kimi hastalarda ise pankreas kanseri nadir olarak adacık hücrelerinde oluşmaya başlar. Bu türe ise “endokrin kanseri” adı verilmektedir. Bu durumda kanser, pankreasın hormon üretme işlevine sahip olan kısmında veya nöroendokrin hücrelerinde ortaya çıkmaktadır. Pankreas kanseri tedavisine yönelik gelişen teknolojiye rağmen henüz işe yarar bir ilaç tedavisi yoktur. Bundan dolayı, pankreas kanserinin tedavisi için genellikle cerrahi operasyona başvurulmaktadır. Hastanın yaşı ve hastalığın erken teşhis edilmesi tedavi için çok önemli bir faktördür.

Pankreas Kanseri Neden Olur?

Pankreas kanserinin nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Henüz bu konuya dair net bir bilgi mevcut değildir. Ancak pankreas kanserine yakalanma riskini artıran çeşitli faktörler vardır. En önemli faktör olarak yaşlılık öne çıkmaktadır. Pankreas kanseri 50'li yaşlardan başlayarak genellikle 60 yaş üstü insanlarda ortaya çıkar.

Sigara kullanmak, şeker hastalığı (diyabet), kişinin pankreas kanserine genetik yatkınlığı (BRCA2 mutasyonu), Lynch veya Peutz Jeghers Sendromu, ailede pankreas kanseri olması ve obezite (aşırı kilo) gibi durumlar pankreas kanserinin sebepleri arasında sayılabilir. Zira bu tip durumlar, hastalığa yakalanma riskini bariz bir şekilde artırmaktadır. Ayrıca bilhassa bu kansere genetik yatkınlığı olduğu tespit edilen kişilerin sık sık kontrol yaptırması gerekmektedir. Zira her kanserde olduğu gibi pankreas kanserinde de erken teşhis hayati önem taşımaktadır.

Pankreas Kanseri Evreleri Nelerdir?

Pankreas kanseri 4 evre olarak bilinse de aslında 5 evreden oluşmaktadır. Tedavi şekli hastanın hangi evrede olduğuna göre değişiklik gösterecektir.

Evre 0: Bu evrede henüz kanser yayılmamıştır ve pankreas kanalının üst katmanında konumlanmıştır. Bu evrede kanseri herhangi bir görüntüleme metoduyla saptamak mümkün değildir. Evre 1: Pankreas kanserinin 1. evresinde lokal (bölgesel) büyüme görülür. Kanser hala pankreasın içindedir, diğer organlara yayılma görülmez. Evre 1A ve Evre 1B olarak ikiye ayrılır. Tümörün boyutu eğer 2 cm'den düşükse Evre 1A, tümörün boyutu 2-4 cm arasında ise Evre 1B olmaktadır. Evre 2: İkinci evrede bölgesel bir yayılma söz konusudur. Pankreas kanseri 2. evrede artık pankreas dışına doğru büyür ve lenf bezlerine doğru yayılabilir. Henüz diğer organlara bir yayılım yoktur ama artık risk artmaya başlar. Tümör boyutu 4 cm'yi geçer. Evre 3: Evre 3'te pankreasta mevcut olan tümör daha geniş bir bölgeye yayılır. Yakındaki damarlara ve sinirlere doğru ilerleyebilir. Bu evrede metastaz görülmez yani başka organlara sıçrama yoktur. Evre 4: Pankreas kanserinin son evresi olarak bilinir. Bu evrede karaciğer, bağırsak, mide, akciğer ve hatta beyin gibi uzaktaki organlara yayılım gösterebilir. Pankreas Kanseri 4. Evre Yaşam Süresi

4. evre, kanserin vücuda yayılımının en fazla arttığı ve hastalığın en ciddileştiği dönemdir. Eğer kişiye 4. Evre pankreas kanseri tanısı konmuş ise, bu hastalığın vücudun diğer organlarında da yayılım gösterdiği anlamına gelir. Bu aşamada tedavi için artık çok geçtir. Pankreas kanseri evre 4’de yaşam süresi 3 ile 6 ay arasında farklılık göstermektedir. Bu süre aralığı kişiden kişiye farklılık göstermektedir ve kesin bir zaman aralığı vermek güçtür.

Pankreas Kanseri Son Evre İyileşir mi?

Pankreas kanserine yakalanan ya da yakalanma ihtimali bulunan kişilerin en çok merak ettiği konulardan birisi son evrede kurtulma şansı olup olmadığıdır. Pankreas kanseri, bilindiği üzere kanser türleri arasında en hızlı yayılım gösteren kanserdir. Pankreas kanseri tanısı konulduktan sonra kişinin hayatta kalma oranı %5’lik kesimde 5 yıl olarak tahmin edilmektedir. Eğer tanı son evre olan 4. Evrede konmuşsa kişinin hayatta kalabilme oranı çok düşüktür. Bu kişiler genellikle çeşitli komplikasyonlara bağlı olarak 3 ile 6 ay arası bir sürede hayatlarını kaybetmektedir.

Pankreas Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Pankreas kanseri genellikle ilk evrelerde pek belirti göstermeyen, sinsi bir kanser türüdür. Pankreas kanserinin belirtilerine baktığımızda nadir görülen diyabet (şeker hastalığı), ishal ve depresyon belirtileri göze çarpmaktadır. En çok görülen belirtiler ise mide bulantısı, iştah kaybı, ani kilo kayıpları, sarılık, midede ağrı hissidir. Pankreasın baş kısmında olan kanser ilk aşamalarda kendisini sarılık ve dışkıda açık renk olarak gösterir. Gövde ve uç kısımlarına yayıldığında ise genellikle sırta vuran bir ağrı ortaya çıkar. Pankreas kanserinin en yaygın görülen belirtileri ise şu şekilde sıralanabilir:

İştah kaybı ve bununla birlikte doğan kilo kaybı Karın ağrısı Mide bulantısı ve kusma Aşırı halsizlik ve yorgunluk hissi Yemek yedikten sonra ya da uzanınca başlayan karın ağrısı Şişkinlik Üst karın bölgesinden başlayıp sırta vuran ağrı Derinin ve göz altlarının sarılaşması İdrar renginin koyulaşması Cam macunu renginde görülen açık renkli büyük abdest

Kronolojik olarak sıralandığında genellikle ilk olarak karnın üst bölgesinde bir rahatsızlık hissi ve genel olarak bir iştahsızlık görülür. Ayrıca bu belirtileri şişkinlik ve hazımsızlık takip eder. Bu aşamada genelde kanser çoğu hasta tarafından fark edilmez, zira sıradan bir mide hastalığına benzemektedir. Kimi durumlarda hastalarda aniden diyabet ortaya çıkabilir, bu da kişide pankreas kanseri olma ihtimalini artıran ve kesinlikle doktora danışılması gereken bir durumdur. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde karın ağrısı şiddetlenir ve sırta vurmaya başlar, sarılık ve kilo kaybında da artış görülür.

Pankreas Kanseri Son Evre Belirtileri Nelerdir?

Pankreas kanserinin en zor ve yıkıcı belirtileri kendini son evrede göstermektedir. Bu da hastalığı sinsi ilerleyen bir duruma sokar. Son evrede mide bulantısı, iştahta azalma ve sarılık gibi belirtiler önde gelir. Kanser, pankreasın baş bölgesinde ise dışkı sırasında beyaz sıvılar görülebilir. Ayrıca son evre sırt bölgesinde ciddi ağrılara yol açar. Pankreas kanserinin son evresinin belirtileri aşağıda verildiği gibidir:

Yemekten sonra uzandığınızda karın bölgesinde rahatsız edici bir ağrı meydana gelir. Gaz sancıları normalden daha fazla artar ve şişliğe neden olur. İştah kaybı meydana gelir ve kişi yemek yemek istemez. Sık sık kusma görülebilir. İdrar renginde koyulaşma oluşur. Bazı hastalarda ise kanlı idrar şikayeti olabilir. Kişi kendini sürekli halsiz hisseder. Pankreas kanserinin son evresinde safra kesesi ve karaciğer büyümeye başlar. Varis meydana gelir. Kaşıntı şikayeti kendini gösterir. Çoğu kişide iletişim güçlüğü meydana gelir ve hastalar kendilerini ifade etmede güçlük çekerler. Kişiler hareket etmek istemezler ve gün boyu yatmak isterler. Bu pankreas kanserinin halsizliğe neden olmasından ötürü gelişen bir sorundur. Kalp atışlarında düzensizlikler yaşanmaya başlar. Vücudun çeşitli kısımlarında kasılmalar görülebilir. Çoğu kişide solunum güçlüğü görülür. Bu da kişinin nefes alıp vermede zorluk yaşamasına neden olur. Pankreas Kanseri Tanısı Nasıl Konur?

Pankreas kanseri, ilk başlarda sıradan bir mide ağrısı veya karın ağrısı olarak kendini gösterebileceği için ilk aşamalarda tespit edilmesi zor olan bir kanser türüdür. Bu nedenle, pankreas kanseri şüphesi olan hastalarda doktor tarafından çeşitli tetkikler istenebilir. Pankreas kanserin teşhisi için başvurulan yöntemler ise şu şekilde sıralanabilir:

Kan Testi: Bilirubin gibi pankreasla ilişkili çeşitli maddelerin ölçümü yapılır. CEA, CA19-9 ve CA-125 değerleri incelenir. Pozitron Emisyon Tomografisi (PET Taraması): PET taraması yöntemiyle hastaya radyonüklid madde ve işaretli glikoz verilir. Enjekte edilen glikoz kanserli hücrelerde toplanır. Böylelikle kanserli hücrelerin tespit edilmesi kolaylaşır. Laparoskopi: Laparoskopi cerrahi bir operasyondur. Karındaki iç organlar incelenerek hastalık ve kanser belirtileri kontrol edilir. Laparoskop olarak adlandırılan ince bir tüp karın duvarından içeriye doğru yerleştirilir. Gerekirse doku örneği almak için bölgede kesiler açılabilir. Ultrasonografi: Pankreas kanserinden şüphelenilen durumlarda ilk olarak ultrasonografi yöntemine başvurulur. Ultrasonun sonucuna göre pankreasta kitlenin olup olmadığı, kitle varsa boyutu ve hangi bölgede olduğu hakkında bilgi sahibi olunmaktadır. MR (Manyetik Rezonans): Pankreas kanserine en kesin tanı koyma yolu, hastaya ağızdan ve damar yolu ile ilaç verilen manyetik rezonans görüntüleme tekniğidir. MR yöntemi kullanılarak tümörün hangi evrede olduğu saptanır ve hastadaki tümörün doğası net olarak anlaşılır. Pankreas Kanseri Tedavisi Nasıl Yapılır?

Pankreas kanserinin tedavi yöntemi, kanserin özelliğine ve hangi evrede olduğuna göre belirlenir. Erken teşhis pankreas kanseri tedavisinde büyük önem arz etmektedir. Yaş, sağlık durumu, diğer organların sağlığı da dikkate alınır. Pankreas kanserinde cerrahi tedavi, sistemik tedavi (kemoterapi ve bağışıklık sistemini güçlendiren tedaviler) ve radyoterapi seçenekleri mevcuttur.

Sözü edilen tedavi yöntemleri hastalığın ilerlemesine ve türüne bağlı olarak birbirleriyle kombine bir şekilde kullanılabilirler. Pankreas kanseri başka bölgelere yayılmadan teşhis edilebilirse ve hastanın durumu cerrahi müdahaleye uygunsa kontrol altına alınabilir.

Ancak kanser geç tespit edilmişse ve yayılım göstermişse, kanserin getirdiği zararları ve olumsuz semptomları azaltmaya yönelik hafifletici tedaviler uygulanır. Bunun yanında Pankreas kanserinde tümörlü yapının pankreasa komşu olan ana kan damarlarına sıçradığı durumlarda ameliyat yöntemine başvurulmaz.

Pankreas Kanseri Ameliyatı

Tümörün pankreasa yayıldığı durumlarda cerrahi müdahaleler yaparak tümörün çıkarılması mümkündür. Kimi hastalarda pankreasın tamamen alınması gerekir. Pankreasın tamamen çıkarıldığı hastalar yaşamları boyunca insülin ve benzeri pankreas tarafından salgılanan enzimleri dışarıdan almak durumunda kalırlar.

Pankreas Kanserinde Whipple Yöntemi

Eğer pankreas kanseri sebebiyle meydana gelen mutasyonlu hücreler pankreasın baş kısmındaysa, Whipple yöntemi olarak adlandırılan prosedür uygulanarak, pankreastaki doku ve tümörlü bölge hastadan çıkarılabilir. Whipple ameliyatında safra kesesi ve safra kanalının bir bölümü, pankreas yakınlarındaki lenf yolları, pankreasın baş veya gövde kısmı, ince bağırsağın (duodenum bölümü) ve midenin birer bölümü alınabilir.

Sonuç olarak Whipple ameliyatı ile gerekirse onikiparmak bağırsağının tamamı, safra yollarının pankreasa komşu bölümü, midenin bir kısmı ve pankreasın baş kısmı alınmaktadır. Pankreasın geri kalan kısmı ise mide ile bağlanır. Bunun yanında safra kanalı ile ince bağırsak arasında direkt bir bağlantı kurulur. Bu operasyonun en önemli ve uğraş isteyen yanı hastadan alınan organ ve dokuların birbirleriyle olan koordinasyonlarının komplikasyonlara mahal vermeyecek şekilde sağlanmasıdır.

Pankreatikoduodenektomi olarak da bilinen Whipple yöntemi pankreas kanserinin tedavisinde en sık kullanılan yöntemdir. Teknik olarak zor bir iş olan Whipple yöntemi için bu alanda uzmanlaşmış olan doktorlara danışmak faydalı olacaktır. Uygun teçhizatı olmayan küçük kliniklerde veya konuyla ilgili tecrübesi olmayan doktorlar tarafından yapıldığında %15-20 civarında başarısızlık oranına sahiptir. Whipple yöntemi konusunda tecrübeli olan kurumlarda ise bu ameliyatlardaki risk oranı yaklaşık üç kat azalır. Pankreas kanserinin ileri evrelerinde tümörler yakındaki kan damarlarına da sıçramış olacağı için Whipple prosedürü bu hastalar için uygun olmayacaktır.

Uzak Pankreatektomi Yöntemi

Dalak, pankreas kuyruğu ve pankreas gövdesinin bir kısmının hastanın vücudundan alınma işlemidir. Asıl olarak nöroendokrin tümörlerin tedavisinde uygulanan bir metottur. Bu operasyonla dalak vücuttan alınacağı için kişinin bağışıklık sistemi zayıflayacaktır ve ileride oluşabilecek hastalık risklerini azaltmak için çeşitli aşılar ve ilaçlar doktorunuz tarafından önerilecektir.

Total Pankreatektomi Yöntemi

Bu operasyon ile pankreasın ve dalağın tamamı alınır. Ancak pankreasın tamamen alınması hasta için genellikle başka büyük zorluklar oluşturacağından dolayı (dışarıdan sürekli insülin takviyesi gibi) bu yöntem pek tercih edilmemektedir.

Pankreas Kanseri Sonrası Süreç

Hastalık genelde geç aşamalarda fark edildiği için cerrahi yöntemlerle bu hastalığı atlatma şansı diğer hastalıklara kıyasla pek yüksek değildir. İlk 3 yıllık süreç çok dikkatle takip edilmelidir, hastalığın tekrarlama ihtimaline karşı düzenli olarak doktorla iletişime geçilmelidir. Ameliyat sonrası kişilerin günlük hayatlarında iyileşme görülebilir, ancak tedaviye vücudun vereceği cevap birçok farklı değişkene bağlıdır.

Erken dönemde teşhis edilen pankreas kanserinde ameliyat sonrası daha olumlu sonuçlar alındığı saptanmıştır. Kesinlikle vücutta kötü hücrelerin oluşumuna sebep verecek olan sigaradan uzak durulmalı ve alkol tüketilmemelidir. Söz konusu bireyler, ameliyattan sonra kanserin tekrarlama riskini en aza indirmek ve bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için düzenli ve sağlıklı beslenmeli, fazla kilo almaktan kaçınmalı ve hayatlarındaki stres faktörünü mümkün olduğunca azaltmalıdır.

Pankreas Kanseri Hastaları Nasıl Beslenmelidir?

Kanser hastalığını yenmek için uygulanabilecek kesin bir beslenme tablosu bulunmamaktadır. Kanser hastalarının bazı gıdaları tüketmesi vücudu güçlendirerek tedaviye destek olmaktadır. Bunun için öncelikle et ve katı yağ tüketiminden kaçınılmalıdır. Kullanılacak olan yağlar mutlaka zeytinyağı olmalıdır. Harici yağlar tüketilmemelidir.

Ev yapımı yoğurt ve kefir tüketmek bağışıklığı güçlendirecektir. Katkı maddesi içeren hiçbir ürün ise tüketilmemelidir. Pirinç, patates, mısır ve makarna gibi unlu mamullerin tüketiminden ise uzak durulmalıdır. Bu bakımından beyaz ekmek tüketimi de tavsiye edilmemelidir. Şekerli gıdalar da uzak durulması gereken gıdalar arasındadır.

Pankreas Kanserine Karşı Nasıl Önlem Alınabilir?

Bazı kanser türlerinin yapıları gereğince anlamlandırılmaları zordur. Her ne kadar tahmin etmeseniz bile beklenmedik bir zamanda ortaya çıkabilir. Yine de her türlü kansere karşı birtakım önlemler almak mümkündür. Ancak bu önlemlerin kanser başlamadan değil, özellikle kanser başlamadan önceki süreçte alınmaları hayati önem taşır. İlgili önlemlerin hayat tarzı haline getirilmesi ise alınacak olan önlemin etkisini arttırmaktadır. Ancak yine de unutulmamalıdır ki kansere karşı tek başına etkili olabilecek hiçbir önlem yoktur.

1.) Sigara Kullanımı: Sigara, vücuda en çok zarar veren zararlı alışkanlıklardan birisidir. Kullanımı birçok organ yetersizliğine neden olabileceği gibi kansere de neden olabilir. Sigarayı bırakmak hem kendi hem sağlığınız hem de aile ve toplum sağlığı için çok önemlidir.

2.) Fazla Kiloları Vermek: Fazla kilolar birçok sağlık sorununa yol açan unsurlardan birisidir. Bu nedenle hayat boyu fazla kilo alımından kaçınmak gerekir. Ancak herkesin ideal kilo aralığı farklıdır. Fazla kilo almak gibi fazla kilo vermek de vücut için iyi değildir. Bu nedenle vücut ağırlığı dengede tutulmalıdır. Bunun için işlenmiş, fazla yağlı ve tuzlu gıdaların tüketiminden kaçınmak gereklidir. Bütün bunları desteklemek için spor yapmayı atlamamak da önemlidir. Fazla kiloları spor ile vermek vücudun dinç kalmasına yardımcı olacaktır.

3.) Şeker ve Tatlıdan Uzak Durmak: 2006 yılında, American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayınlanan bir araştırmada diyet alışkanlıkları bakımından takip edilen 80 bin kişinin 131’inde pankreas kanseri geliştiği görülmüştür. Özellikle çaya ve kahveye normalden fazla miktarda şeker koyan kişilerde bu risk daha yüksektir. Bu da sağlıklı beslenmenin önemini yeniden vurgulayan bir etkendir.

Cancer Epidemyology dergisinde 2010 yılında yayımlanan bir makalede ise Singapur’da yaşayan 60 bin kişi tam 14 yıl boyunca takip edilmiştir. Araştırmanın sonucunda, günde iki bardak kola ve benzeri gazlı ve şekerli içecekleri tüketen kişilerin %87 oranında daha fazla pankreas kanserine yakalandığı görülmüştür. Bu nedenle gazlı ve şekerli içecekler ve gıdalar mümkün olduğu kadar az tüketilmelidir. Bu içeceklerin vücuda hiçbir katkısı olmadığı gibi sağlıklı besinlerin vücuda sağlayacağı faydanın önünü kesmektedirler.

4.) Fazla Alkol Tüketiminden Kaçınmak: Alkol fazla tüketildiğinde aynı sigara gibi vücuda ciddi hasar veren bir etken haline gelir. Özellikle haftada bir iki günden fazla içiyorsanız aldığınız alkol miktarına dikkat etmelisiniz. Fazla alkol tüketimi birçok hastalığa neden olduğu gibi pankreas kanserine de neden olabilmektedir.

5.) Kimyasallardan Uzak Durmak: Bazı kişiler işleri gereği kimyasallara diğer insanlardan daha fazla maruz kalmaktadır. Özellikle tozlu dumanlı, kimyasalların ve toksik maddelerin bol bulunduğu fabrika gibi ortamlarda çalışan kişiler gün boyu pankreas kanserine neden olabilecek etkenle karşı karşıya kalırlar. Bu bir işlerde çalışan kişiler mümkünse iş değiştirmelidir. Kimyasallar kansere neden olan etkenlerin başında gelmektedir. Evi bu tür alanlara yakın olan kişiler de aynı şekilde risk altındadır. Bu kişiler mümkünse ev değiştirmeli, bu sağlanamıyorsa ise camlar gün boyu açık tutulmamalıdır.

6.) Her Gün Düzenli Olarak Spor Yapmak: Spor, vücut sağlığını koruyan en önemli unsurların başında gelmektedir. Öyle ki düzenli bir spor programına sahip olan ve bunu uygulayan kişiler diğer insanlara göre çok daha az hastalanmaktadır. Hareketsiz yaşam ve beraberinde gelen fazla kilo alımı pankreas kanseri bakımından risk teşkil eder. Ancak yapılacak olan spor kişinin fiziksel durumuna göre seçilmelidir. Kişi, ağır spor yapacak durumda değilse yoga ve pilates gibi sporlara yönelebilir.

7.) Safra Kesesini Aldırmamak: Safra kesesinde bazen küçük taş ya da polip oluşumu görülebilmektedir. Fazla şikayet olmadığı takdirde bunların alınması pek tercih edilen bir çözüm yolu değildir. Safra kesesini aldıran kişilerde pankreas kanserine yakalanma oranı artmaktadır.

8.) Et ve Katı Yağ Tüketimini İyice Azaltmak: Fazla et ve katı yağ tüketimi pankreas kanseri için risk teşkil eden bir durumdur. Bu nedenle ailesinde pankreas kanseri olan kişiler bunların tüketimini olabildiğince azaltmalıdır. Eğer yemeğe yağ gerekiyorsa bunun için katı yağ değil, bitkisel yağlar tercih edilmelidir. Et tüketimi ise her gün olmamak şartıyla az miktarda aylık olarak tüketilebilir. Yine de bunun için öncelikle bir doktora danışılması en iyi yoldur.

9.) Hepatit B Aşısı Olmak: Hepatit B, kişiyi hasta ettiği takdirde vücutta birçok yıkıma neden olan bir sorundur. Ancak Hepatit B aşısı ile bu sorun ortadan tamamen kaldırılabilir. Bu nedenle pankreas kanserine önlem olarak aşı programları ihmal edilmemelidir.

10.) Genetik Test: Özellikle ailesinde ikiden fazla pankreas kanseri öyküsü olan kişiler mutlaka kendileri için genetik test yaptırmalıdır. Bu da kişide mutasyon olup olmadığını tespit eder. Pankreas kanseri, sinsi ilerleyen bir hastalık olduğundan vücutta oluşması durumuna erken teşhis hayat kurtarmaktadır.

Pankreas Kanseri Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Pankreas Nedir ve Ne İşe Yarar?

Pankreas, karnın arka kısmında bulunan ve yaklaşık 14-15 cm uzunluğu olan bir organdır. Onikiparmak bağırsağı, karaciğer ve kalın bağırsağın hemen yanında olan ve vücut içerisinde çok mühim görevleri olan bez formunda bir organdır. Pankreas organı salgıladığı enzimlerle sindirim sisteminin doğru çalışmasına etki etmekte ve yiyeceklerden elde edilen glukozun kandaki seviyesini kontrol etmektedir.

Pankreas aynı zamanda insülin ve glikojen üretir. Bu hormonların kana karışmasını sağlar ve böylelikle kan şekerini düzenler. Bununla birlikte, hayati ölçüde önemli sindirim enzimlerini salgılayan organdır. Pankreas besinlerdeki karbonhidrat, yağ ve proteinleri ayrıştırır ve bunların vücutta enerjiye dönüşerek depolanmasını sağlar.

Pankreas Kanseri Hangi Yaş Gruplarında Görülür?

Pankreas kanseri genellikle yaşı ilerleyen kişilerde görülür. Ayrıca spesifik bir yaş aralığı vermek gerekirse, daha çok 60 yaş üstü kişilerde görülmektedir.

Pankreas Kanserinde Kaşıntı Nerede Olur?

Kaşıntı, pankreas kanserinde en erken ve en sık görülen belirtilerden birisidir. Bu durum birçok hastada şikayete neden olarak rahatsızlık verici boyutlara ulaşabilir. Direkt bilirubininin ciltte toplanması ile kaşıntı şikayeti meydana gelir. Bu da birçok kişinin bir hekime danışmasına neden olur.

Pankreas Kanserinde İyileşme Belirtileri Nelerdir?

Pankreas kanseri iyileşme evresi herkese farklı bir şekilde etki eder. Bu konuda net bir şey söylemek olası değildir. İyileşme süresi ise ameliyat yapıldıysa bunun zorluğuna göre de değişebilmektedir. Ancak hastaya Whipple ameliyatı yapıldıysa, kişinin ameliyattan sonraki 6 ay içerisinde kendisini toplaması ve bazı şikayetlerinin azalması beklenir.

Fitoterapi Nedir?

Fitoterapi bilimi, kemoterapi, radyoterapi ve immünoterapi gibi modern tedavi yöntemlerinin etkisi artıran bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi, yan etkileri minimalize ederek kanser tedavisine yardımcı olmaktadır. Fitoterapi ve modern tıbbın birlikte uygulanması ile her yıl binlerce kanser hastası tedavi edilebilmektedir.

Fitoterapi sayesinde Pankreas Kanseri başta olmak üzere, Akciğer Kanseri, Mide Kanseri, Prostat Kanseri, Bağırsak (Kolon) Kanseri, Karaciğer Kanseri, Meme kanseri vb. gibi kanser türlerinin tedavisi desteklenebilmektedir. Fitoterapi tıbbi bilimler ile kanser gibi hastalıkların etkisini azaltmayı amaçlar. Fitoterapinin kanser tedavisinde kullanılmasının 5 amacı bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla aşağıda verildiği gibidir:

Kanser hücreleri ile savaşmak. Kanser hücrelerinin diğer organlara yayılmasının önüne geçebilmek. Bağışıklık sistemini sağlamlaştırarak vücudun diğer hastalıklara karşı savunmasını desteklemek. Kemoterapi ve radyoterapinin etkisini artırmak. Hastalığın, kemoterapinin veya radyoterapinin neden olduğu baş dönmesi, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma ve halsizlik gibi yan etkileri hafifletmek. Bitkisel Kanser Tedavisinin Süresi Ne Kadardır?

Bitkisel pankreas kanseri tedavisi anında sonuç vermeyen bir süreçtir. Hiçbir bitkisel tedavi kanseri direkt olarak tedavi edemez. Kanser tedavi süresi 6-12 ay arasında hastanın sağlık açısından ne durumda olduğuna ve kanserin türüne göre değişmektedir. Bazı hastalarda kanserli hücreler ilke 4 ay kadar bir sürede ortadan kalkabilir. Ancak her hastada durum bu şekilde değildir. Bazı hastalarda iyileşme süresi 12 ayı bulabilmektedir.

Kanserli hücreler yok olduktan sonra düşük dozlarda bitkisel destek alınabilir. Bu önerilen bir durumdur. Desteğe devam edilmesinin önerilmesinin nedeni metastazların önüne geçmektir. Kemoterapi ve radyoterapi pankreas kanserinde en çok başvurulan tedavi yöntemlerindendir. Ancak bunlar sıklıkla kanser kök hücresini yok etmek için yeterli gelmeyebilir. Yok edilemeyen kanser hücresi ise farklı organlara geçerek orada yıllarca bekleyebilir.

Bu süre ardından güçlenen kanser hücresi, kanser hücreleri üretmeye başlar. Kanser hücreleri nüks etmeleri durumunda ilk hallerine göre çok daha saldırgan ve güçlü bir yapıya ulaşırlar. Bu kanser hücreleri bu nedenden ötürü radyoterapi ve kemoterapinin etkilerine karşı daha dayanıklı bir yapıya sahiptir. Bu tür kanser hücreleri ile tedavide bitkisel tedaviden destek almak önerilen bir yöntemdir.

Bizimle İletişime Geçin Bölüm Hekimlerimiz

Op. Dr. Mehmet PEKDEMİR Genel Cerrahi
Obezite ve Metabolik Cerrahi

Op. Dr. Umut FAYDACI Genel Cerrahi

Op. Dr. Özgür KAYA Genel Cerrahi
Obezite ve Metabolik Cerrahi

Op. Dr. Nazmi Yaşar SAYIM Genel Cerrahi
Obezite ve Metabolik Cerrahi
İlgili İçerikler

Hamilelikte Bel Boyun Ağrısı

Penisilin Alerjisi Nedir? Neden Olur?

Kalça Protezi Nedir?

Minimal İnvaziv (Küçük Kesi) İle Kalp Ameliyatı

Hidrosefali Nedir? Tedavi Edilebilir Mi?

Mikrosefali Nedir?

Geçmeyen Öksürük Nedir? Nedenleri Nelerdir?

Bel ve Boyun Fıtığı için Ozon Tedavisi

Çocuklarda Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Aort Anevrizması Nedir?

Çocuklarda İshal ve Tedavisi

Kelebek Hastalığı (Lupus) Nedir?

Beyin Anevrizması Nedir? Beyin Anevrizması Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Pirola Varyantı Nedir?

Beyin Anjiyosu (BeyinAnjiyografi) Nedir? Beyin Anjiyosu Nasıl Yapılır?

Sıcak Havalar Astımı Nasıl Etkiler?

Hipertermi (Sıcak Çarpması) Nedir?

Erken Doğum (Prematüre) Nedir?

El Titremesi Nedir?

El Bileğinden Anjiyo (Radial Anjiyo) Nedir?

Kalp Romatizması (Kardiyak Romatizma) Nedir?

Menopoz Döneminde Kalp Krizi Riski

Nasır Nedir? Nasır Tedavisi Nasıl Olur?

Histerektomi nedir? Neden yapılır ?

Nadir Hastalık Nedir ?

Uyuz Hastalığı Nedir? Uyuz Belirtileri ve Tedavisi

Mide Yanması Neden Olur, Nasıl Geçer?

Mide Bulantısı Neden Olur, Nasıl Geçer?

Maymun Çiçeği Virüsü Nedir?

Gastrointestinal Enfeksiyon ( Gastroenterit ) Nedir ?

Yağsız Vücut Kitlesi (FFMI) Hesaplama

İdeal Kilo Hesaplama

Vücut Yağ Oranı Hesaplama

Bazal Metabolizma Hızı Hesaplama

Vücut Kitle İndeksi Hesaplama - Boy Kilo Endeksi

Peter Pan Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Hipokondriyazis (Hastalık Hastalığı) Nedir?

Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir?

Kemik İliği Kanseri Nedir? Belirti ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kalça Ağrısı Neden Olur? Kalça Ağrısı Nasıl Geçer?

Bebeklerde Burun Tıkanıklığına Ne İyi Gelir?

Bamya Tohumu Faydaları Nelerdir? Hangi Hastalıklara İyi Gelir?

Mutluluk Çubuğu (Penis Protezi) Nedir?

Palyatif Bakım Nedir, Nasıl Alınır, Şartları Nelerdir?

Annelik Estetiği (Mommy Makeover) Nedir?

Kolera Nedir? Nasıl Bulaşır?

Tip 1 ve Tip 2 Diyabet Hakkında Her Şey

Serotonin (Mutluluk Hormonu) Nedir? Ne İşe Yarar?

Kalp Sağlığı ve Beslenme

Kahvenin Faydaları ve Zararları Nelerdir?

Göz Yorgunluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Kabak Çekirdeğinin Faydaları Nelerdir?

İdrar Kaçırma (Üriner İnkontinans) Nedir?

Huzursuz (İrritabl) Bağırsak Sendromu Nedir?

Potasyum Nedir? Potasyum Yüksekliği ve Düşüklüğü

Bağışıklık Güçlendirici Besinler ve Takviyeler

Gebelik ve Doğum Öncesi Bakım

Doğum Öncesi ve Sonrası Beslenme

Çölyak Hastalığı Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Uçuk Nedir? Neden Çıkar ve Nasıl Geçer?

Böbrek Yetmezliği Nedir, Belirtileri Nelerdir?

Menopoz Nedir? Menopoz Belirtileri Nelerdir?

Burun Estetiği (Rinoplasti) Nedir?

Sinüzit Nedir? Sinüzit Belirtileri Nelerdir?

Hamilelik (Gebelik) Belirtileri Nelerdir?

Kalp Yetmezliği Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Akılcı İlaç Nedir ?

B12 Vitamini Nedir? B12 Vitamini Eksikliği Belirtileri Nelerdir?

Keten Tohumunun Faydaları Nelerdir?

Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı (FMF) Nedir?

Papatya Çayının Faydaları Nelerdir?

Kantaron Yağı Faydaları Nelerdir? Nasıl Kullanılır?

Kekik Çayı Nasıl Yapılır, Faydaları Nelerdir?

Histeroskopi Ameliyatı

Bypass Nedir? Bypass Ameliyatı

Varis Nedir?

Laparoskopi Nedir? Laparoskopi Neden Yapılır?

Andropoz Nedir? Andropoz Belirtileri Nelerdir?

Balgam Nedir? Balgam Nasıl Atılır?

Aft Nedir ve Nasıl Geçer?

AIDS (HIV) Nedir? HIV Belirtileri ve Tedavisi

Vajinal Akıntı Neden Olur? Vajinal Akıntı Nasıl Geçer?

Mide Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Güneş Yanığına Ne İyi Gelir? Güneş Yanıkları Nasıl Geçer?

Down Sendromu Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri

Astigmat Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Diş Ağrısına Ne İyi Gelir? Diş Ağrısı Nasıl Geçer?

Zatürre (Pnömoni) Nedir? Zatürre Belirtileri Nelerdir?

Vajinismus Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Tüberküloz (Verem Hastalığı) Nedir?

Skolyoz (Omurga Eğriliği) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Konjoktivit Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) Nedir?

MS Hastalığı (Multipl Skleroz) Nedir?

Cilt (Deri) Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Öksürüğe Ne İyi Gelir? Öksürük Nasıl Geçer?

Boğaz Ağrısı Neden Olur? Boğaz Ağrısı Nasıl Geçer?

Mide Ağrısına Ne İyi Gelir? Mide Ağrısı Nasıl Geçer?

Guatr Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Lösemi Nedir? Lösemi Belirtileri ve Tedavisi

Spina Bifida Nedir? Bebeklerde Spina Bifida

Lenf Kanseri (Lenfoma) Nedir?

Gut Hastalığı Nedir? Gut Hastalığına Ne İyi Gelir?

Demir Eksikliği Belirtileri Nelerdir? Demir Eksikliğine Ne İyi Gelir?

Sınav Kaygısı Nedir? Sınav Kaygısı ile Başa Çıkmanın Yolları

Yeşil Çayın Faydaları Nelerdir? Yeşil Çay Ödem Atar Mı?

Afazi Nedir? Afazi Tipleri ve Tedavisi

Bebeğin Gazı Nasıl Çıkarılır?

Çocuklarda İdrar Kaçırma ve İşeme Problemleri

Bebeklerde Kusma Neden Olur? Bebek Kusmasına Ne İyi Gelir?

Çocuklarda Alerjik Hastalıklar

Kalp Hastaları Oruç Tutabilir Mi?

Ramazan Ayında Beslenme

HPV Nedir? Belirtileri Nelerdir? HPV Aşısı Nedir?

Diz Kireçlenmesi ve Dizde Kireçlenme Belirtileri

Akciğer Kanseri Nedir? Akciğer Kanseri Belirtileri

Ağrılı Cinsel İlişki (Disparoni) Nedir? Nedenleri ve Tedavisi

Hepatit B Nedir? Belirtileri Nelerdir? Hepatit B Nasıl Bulaşır?

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Nelerdir? Belirtileri ve Tedavileri

Gebelik Hesaplama

Karaciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Hepatit C Nedir? Nasıl Bulaşır? Belirtileri Nelerdir?

Endoskopik Boyun Fıtığı Ameliyatı Nedir?

Cevizin Faydaları Nelerdir? Hindistan Cevizi Yağı Faydaları

Kefir Nedir? Kefirin Faydaları Nelerdir?

Bağırsak İltihabı (Kolit) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Baker Kist (Diz Arkası Ağrısı) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Ağız Kuruluğu (Kserostomi) Nedir? Ağız Kuruluğu Neden Olur?

Omega 3 Nedir? Omega 3’ün Faydaları Nelerdir?

Yüz Estetiğinde Altın Oran Nedir? Nasıl Hesaplanır?

Beyin Damar Tıkanıklığı Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Muzun Faydaları Nelerdir? Muz Kabuğu Faydaları Nelerdir?

Klostrofobi (Kapalı Alan Korkusu) Nedir? Klostrofobi Belirtileri

Romatoid Artrit (İltihaplı Romatizma) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Yumurtalık (Over) Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Menenjit Nedir? Belirtileri Nelerdir? Menenjit Aşısı

Siroz Nedir, Siroz Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda Dijital Bağımlılık Nasıl Oluşur ?

Sepsis (Kan Zehirlenmesi) Nedir? Sepsis Belirtileri ve Tedavisi

Sağlık Raporu Nedir ? Sağlık Raporu Neden Alınır ?

SMA Hastalığı Nedir? Neden Olur? Belirtileri ve Tedavisi

Meyve Suyu Çocuklar İçin Zararlı Mıdır?

Hamilelik Reflüsü Nedir? Hamilelik Reflüsü Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda Ateş Neden Olur? Evde Ateş Nasıl Düşürülür?

Kronik Yorgunluk Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Hipertansiyon Nedir? Yüksek Tansiyon Belirtileri Nelerdir?

Anemi (Kansızlık) Nedir? Kansızlık Belirtileri Nelerdir?

Kulak Çınlaması (Tinnitus) Neden Olur? Nasıl Geçer?

Gebelikte Şeker Yüklemesi Nedir? Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?

Gebelikte Ayrıntılı Ultrason Şart Mı? Kaçıncı Haftada Yapılır?

Burun Akıntısı Nasıl Geçer? Burun Akıntısı Covid Belirtisi Mi?

Omicron Varyantı Nedir? Omicron Belirtileri Nelerdir?

İnfluenza (Grip) Nedir? İnfluenza Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Gastrit Nedir? Gastrit Belirtileri Nelerdir?

Kolon ve Rektum Kanseri Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Panik Atak Nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir?

Larenjit (Gırtlak İltihabı) Nedir? Larenjit Belirtileri ve Tedavisi

Gül Hastalığı (Rozasea) Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Kurdeşen (Ürtiker) Nedir? Neden Olur? Kurdeşene Ne İyi Gelir?

Perinatoloji ve Yüksek Riskli Gebelikler

Soğuk Algınlığı Belirtileri Nelerdir? Soğuk Algınlığına Ne İyi Gelir?

Behçet Hastalığı Nedir? Behçet Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Gebelikte Tarama Testleri Nelerdir? Ne Zaman Yapılır?

Geniz Akıntısı Nedir? Neden Olur? Nasıl Geçer?

Lazer Epilasyon Nedir? Nasıl Yapılır? Hangi Bölgelere Yapılır?

Hıçkırık Neden Olur? Hıçkırık Nasıl Geçer?

Çocuklarda İşitme Kaybı Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Halluks Valgus Nedir? Halluks Valgus Ameliyatı

Halluks Rigidus (Sert Ayak Başparmağı) Nedir?

Entübe Nedir? Entübasyon Nasıl Yapılır?

Propolis Nedir? Nasıl Kullanılır? Propolis Faydaları Nelerdir?

Myastenia Gravis Nedir? Myastenia Gravis Belirtileri ve Tedavisi

Nöropatik Ağrı Nedir? Belirtileri Nelerdir? Nöropatik Ağrı Tedavisi

Chia Tohumu Nedir? Chia Tohumu Faydaları Nelerdir?

Saç Dökülmesi Neden Olur? Saç Dökülmesi Nasıl Önlenir?

Ataksi Nedir? Ataksi Belirtileri, Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri

Nefes Darlığı Neden Olur? Nefes Darlığına Ne İyi Gelir?

Kalp Pili Nedir? Kalp Pili Nasıl Takılır?

Endometriozis (Çikolata Kisti) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gıdı Estetiği Nedir? Nasıl Yapılır? Ameliyatsız Gıdı Estetiği

Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Nedir? Belirtileri, Tedavi Yöntemleri

PCR Testi Nedir? Nasıl Yapılır? PCR Sonucu Ne Zaman Çıkar?

Bruksizm (Diş Sıkma) Nedir? Bruksizm Belirtileri ve Tedavisi

Beyin Ölümü Nedir? Beyin Ölümü Hangi Durumlarda Görülür?

Organ Bağışı Nedir? Organ Bağışı Nasıl Yapılır?

Bel Soğukluğu (Gonore) Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Ödem Nedir? Neden Olur? Ödem Nasıl Atılır?

Velashape Nedir? Velashape ile Bölgesel Zayıflama

Narsistik Kişilik Bozukluğu Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Parkinson Nedir? Neden Olur? Parkinson Belirtileri ve Tedavisi

Delta Virüsü Belirtileri Nelerdir? Delta Plus Varyantı Nedir?

Yeme Bozukluğu Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Folik Asit Nedir? Folik Asit Ne İşe Yarar? Folik Asit Eksikliği

Egzama Nedir? Egzama Neden Olur? Egzama Tedavisi

Doğum Lekesi Nedir? Neden Olur? Doğum Lekesi Nasıl Geçer?

İshal Neden Olur? İshale Ne İyi Gelir? İshal Nasıl Geçer?

Kıl Dönmesi Nedir? Belirtileri Nelerdir? Kıl Dönmesi Ameliyatı

İnme (Felç) Nedir? İnme Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Genital Siğil Nedir? Belirtileri Nelerdir? Genital Siğil Tedavisi

Perianal Fistül ve Anal Apse Nedir? Belirtileri, Tedavi Yöntemleri

İşitme Kaybı Nedir? İşitme Kaybı Dereceleri ve Tedavisi

Kabakulak Nedir? Kabakulak Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Ferritin Nedir? Ferritin Düşüklüğü ve Ferritin Yüksekliği

Ayak Mantarı Nedir? Nasıl Geçer? Ayak Mantarına Ne İyi Gelir?

Polikistik Over Nedir? Polikistik Over Belirtileri ve Tedavisi

Mide Kanaması Nedir? Mide Kanaması Belirtileri Nelerdir?

İdrar Yolu Enfeksiyonu Nedir? İdrar Yolu Enfeksiyonu Belirtileri

Lipödem Nedir? Belirtileri Nelerdir? Lipödem Tedavisi

Kol Germe Estetiği (Brakioplasti) Nedir? Kol Germe Ameliyatı

Meme Estetiği (Meme Büyütme, Meme Küçültme ve Dikleştirme)

Doğum Kontrol Hapı Nedir? Ne İşe Yarar? Nasıl Kullanılır?

Adet Gecikmesi Nedir? Adet Gecikmesi Neden Olur?

Sünnet Nedir? Sünnet Neden ve Nasıl Yapılır?

Sezaryen Doğum Nedir? Normal Doğum ve Sezeryan Doğum

Böbrek Nedir? İşlevi Nedir? Böbrek Sağlığını Korumanın Yolları

Spiral Nedir? Spiral Ne Zaman ve Nasıl Takılır?

Covid-19 Kalp Hastalarını Nasıl Etkiler?

Anne Sütü ve Emzirmenin Faydaları

Mide Balonu Nedir? Mide Balonu ile Ne Kadar Zayıflanır?

Sinir Sıkışması Nedir? Sinir Sıkışması Belirtileri Nelerdir?

Sedef Hastalığı Nedir? Sedef Hastalığı Belirtileri ve Tedavisi

Pap Smear Testi Nedir? Nasıl Yapılır?

Miyom Nedir? Miyom Belirtileri Nelerdir? Miyom Ameliyatı

Aşırı Terleme (Hiperhidroz) Nedir? Aşırı Terleme Neden Olur?

Tükenmişlik Sendromu Nedir? Evreleri, Belirtileri ve Tedavisi

Haşimato Hastalığı Nedir? Haşimato Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Göz Kapağı Estetiği Nedir? Göz Kapağı Estetiği Ameliyatı

Kepçe Kulak Nedir? Kepçe Kulak Ameliyatı

Zona Nedir? Zona Belirtileri Nelerdir? Zona Neden Olur?

Kabızlık Nedir? Kabızlığa Ne İyi Gelir? Kabızlık Nasıl Geçer?

Huzursuz Bacak Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gıda Zehirlenmesi Nedir? Gıda Zehirlenmesi Belirtileri Nelerdir?

Endoskopi Nedir? Endoskopi Nasıl Yapılır? Endoskopi Sonrası

Akdeniz Anemisi Nedir? Akdeniz Anemisi Belirtileri ve Tedavisi

Kolonoskopi Nedir? Kolonoskopi Nasıl Yapılır?

Baş Ağrısı Neden Olur? Baş Ağrısı Nasıl Geçer?

Bipolar Bozukluk Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Hemoroid (Basur) Nedir? Lazerle Hemoroid Tedavisi

Migren Nedir? Migren Belirtileri Nelerdir? Migrene Ne İyi Gelir?

Kesi Yeri Fıtığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Göbek Fıtığı Nedir? Belirtileri Nelerdir? Göbek Fıtığı Ameliyatı

Mide Fıtığı Nedir? Mide Fıtığı Belirtileri ve Tedavisi

Alerji Testleri Nelerdir? Alerji Testleri Ne İşe Yarar?

D Vitamini Eksikliği: Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Ses Teli Bozuklukları Nelerdir? Nodül ve Polipler

Kulak Hastalıkları Nelerdir? Nedenleri ve Belirtileri

Sırt Ağrısı Neden Olur? Sırt Ağrısı Nasıl Geçer?

Bel Kayması Nedir? Bel Kayması Belirtileri ve Tedavisi

Burun Tıkanıklığı Neden Olur? Burun Tıkanıklığına Ne İyi Gelir?

Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir? Omurilik Tümörü Ameliyatı

Kemik Kanseri (Tümörü) Nedir? Kemik Kanseri Belirtileri

Faranjit Nedir? Faranjit Belirtileri ve Tedavisi

Koronavirüs (COVID-19) Belirtileri Nelerdir? Çocuklarda COVID-19

Kas ve İskelet Sistemi Hastalıkları

İnsülin Direnci Nedir? İnsülin Direnci Belirtileri ve Tedavisi

Alzheimer Nedir? Alzheimer Belirtileri ve Tedavisi

Kalp Hastaları Nasıl Beslenmelidir? Kalp Ameliyatı Sonrası Beslenme

Ablasyon Nedir? Ablasyon Tedavisi ve Sonrası

Meme Kanseri Nasıl Anlaşılır? Meme Kanseri Belirtileri ve Tedavisi

Karpal Tünel Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Endoskopik Hipofiz Cerrahisi Nedir? Endoskopik Hipofiz Ameliyatı

Omuz Artroskopisi Nedir? Omuz Artroskopisi Sonrası İyileşme

Morbid Obezite Nedir? Kimlere Morbid Obez Denir?

COVID-19 Dönemi ve Sonrasında Beslenmenin Önemi

Artroskopi Nedir? Diz Artroskopisi Nasıl Yapılır?

Mesane Kanseri (Tümörü) Nedir? Mesane Kanseri Belirtileri

Tırnak Batması (Batık Tırnak) Nedir? Nedenleri ve Tedavisi

Mide Botoksu Nedir? Nasıl Yapılır ve Kimlere Uygulanır?

Ayak ve Ayak Bileği Cerrahisi Nedir?

Donuk Omuz Nedir? Donuk Omuz Belirtileri ve Tedavisi

Hilterapi Nedir? Yüksek Yoğunluklu Lazer Tedavisi

ESWL Nedir? ESWL Taş Kırma Tedavisi

Aralıklı Oruç Nedir? Aralıklı Oruç Diyeti (IF Diyeti) Nasıl Yapılır?

Ereksiyon Tedavisinde Kullanılan İlaçlar |. Emin ÖZBEK

Ereksiyon Tedavisinde Kullanılan İlaçlar |. Emin ÖZBEK

Hipertansiyon: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Ocak 16 , 2023 16/01/2023 Ereksiyon Tedavisinde Kullanılan İlaçlar

Erektil disfonksiyon (ED, sertleşme sorunu, ereksiyon problemi) günümüzde sık karşılaştığımız sorunlardan birisidir. Son yıllarda erektil disfonksiyon tedavisinde kullanılan ve ağızdan alınan ilaçların kullanımında ciddi bir artış olmuştur. Bu ilaçlar ereksiyon tedavisinde çığır açmış ilaçlardır. Bu grup ilaçlar genel olarak fosfodiesteraz tip 5 inhibitörleri (phospho diestherase type 5 inhibitors, PDE5i) olarak bilinir. Dünyada en çok kullanılan ilaçlar arasındadır.

Önceleri dünyada önde gelen büyük firmların ürettiği bu ilaçları günümüzde çok sayıda firma üretmektedir. Ülkemizde de yerel firmalar bu grup ilaçları üretmeye başlamışlardır ve eczanelerde satışa sunulmuştur.

Bu yazımda ereksiyon tedavisinde ağızdan alınan PDE5i grubu ilaçlar hakkında genel bilgilendirme yapacağım.

İçerikte Neler Var? (What's in the Article?)

Erektil disfonksiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar hangileridir?

Ereksiyon tedavisinde ağızdan hap olarak alınan ilaçlar PDE5i grubu ilaçlar (ED ilaçları) olarak bilinir. Bu grup ilaçlar 4 gruptur ve şunlardır:

Sildenafil (Viagra): İlişkiden 1 saat kadar önce alınır. Mide boşken almak tercih edilir. Hastalığın derecesine bağlı olarak etkisi 4-5 saat kadar sürebilir. Piyasada 25,50 ve 100 mg şeklinde mevcuttur. Vardenafil (Levitra): İlişkiden 45-dakika-1 saat sonra alınır. Aç karnına veya yiyecekle alınabilir. Yağlı yiyecekler emilimini engelleyeceğinden bu duruma dikkat edilmesi gerekir. 4-5 saat kadar etkilidir. Eczanelerde 5,10 ve 20 mg olarak mevcuttur. Tadalafil (Cialis, Hardcis): İlişkiden 1-2 saat kadar önce alınır. Yiyeceklerle alınması emilim açısından bir sorun oluşturmaz. Bu ilaçlar diğerlerinden farklı olarak 36 saat kadar etkilidirler. Yani uzun etkili ilaçlardır. Bunların düşük dozları her gün almak için hazırlanmıştır. Yüksek gramajlı dozları ilişki öncesi almaya uygun olarak hazırlanmıştır. Eczanelerde 5,10 ve 20 mg olarak bulunmaktadır. Avanafil: Yiyeceklerle veya aç karnına alınabilir. Genellikle ilişkiden 30 dakika önce alınması önerilir. Etki süreleri 6 saate kadar uzayabilir. 50,100 ve 200 mg olarak mevcuttur. PDE5i grubu ilaçlar nasıl etki eder?

PDE5i grubu ilaçlar, nitrik oksitin (NO) etkisini artırarak yaparlar. NO, ereksiyon oluşmasında önemli bir moleküldür. Penis iç kısmındaki kavernöz düz kasları gevşeterek penis damarlarının genişlemesini ve penise fazla kan gelmesini sağlar. Penise fazla miktarda arteriyel kan gelmesi sonucu da ereksiyon oluşur. Yapısal olarak ve etki süreleri bakımından aralarında farklılıklar olsa da bu grup ilaçların etki mekanizmaları birbirine benzer.

ED ilaçları nasıl kullanılır?

PDE5i grubu ilaçlar (ED ilaçları) ereksiyon sorunu olan hastalarda birinci basamak ağızdan tedavi amacıyla dünyada en sık kullanılan ilk sıradaki ilaçlardır. ED ilaçlar iki şekilde kullanılır:

İlişki öncesi: Genellikle ilişkiden 1 saat kadar önce alınır. Bu yöntem ereksiyon sorunu çok ciddi olmayan veya normal olup performansı artırmak amacı ile kullanan hastalar için uygundur. Uzun süreli kullanımı: Uzun süreli kullanım için genellikle düşük dozlar tercih edilir. Bu amaçla tadalafil 5mg/ gün olarak tercih ediyoruz. Yapılan çalışmalarda 3 ay bu ilaçları kullananlarda gece ereksiyonları başladığı ve ereksiyonun düzeldiği gösterilmiştir. Bu şekilde uzun süreli ve düşük doz tedavi ayni zamanda tedavi amacıyla da kullanılmaktadır. Ciddi ereksiyon sorunu olanlarda ve penil rehabilitasyon amacıyla bu tedaviyi öneriyoruz ve sonuçlarımız oldukça başarılı. Ereksiyon tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkileri nelerdir?

Bu ilaçların çok ağır yan etkileri yoktur. PDE5İ grubu ilaçların sık görülen yan etkileri şunlardır:

Yüzde kızarıklık Baş ağrısı Hazımsızlık Burun tıkanıklığı Sırt ağrısı Görme problemleri: Bulanık, mavi görme, ışığa aşırı hassasiyet

PDE5i grubu ilaçların son derece seyrek olmakla beraber bazen ciddi komplikasyonlar da olabilir. Bunlar:

İşitme kaybı: PDE5i ilaçların görme ile ilgili hafif derecede yan etkileri olabilir. Ancak görmede ciddi kayba kadar varan yan etkileri son derece seyretktir. Bunların direk ilacın yan etkilerinden ziyade önceden var olan problemlerden kaynaklanmış olma ihtimali de vardır. Böyle durumlarda hastaların mutlaka doktoruna baş vurması gerekir. Aslında en doğrusu bu ilaçların da mutlaka doktor önerisi ile kullanılması en doğrusudur. Görme kaybı: İşitme isitemi üzerindeki etkileri son derece azdır. Ciddi etkiler muhtemelern önceden var olan kulak rahatsızlıkları sonucudur. Priapizm: Priapizm, ağrılı ve uzamış ereksiyon demektir. PDE5i alan hastalarda çok nadir de olsa görülebilir. Bu hastaların böyle durumlarda 4-5 saat içinde mutlaka Üroloji uzmanına gözükmesi gerekir. Priapizm, acil olarak boşaltılmalıdır. Aksi taktirde peniste kalıcı hasara ve ereksiyon sorununa neden olur.

Biz uzun yıllar bu grup ilaçları hastalarımıza yazmaktayız. Hafif yan etkiler dışında ciddi yan etkilerle (komplikasyon) hiç karşılaşmadık.

PDE5i grubu ilaçlar kimlere verilmemelidir?

Oral erektil disfonksiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, normal kişilerde çok ciddi olmayan yan etkilere sahip olduklarından yoğun olarak kullanılmaktadır. Çoğu zaman bu ilaçlar doktor reçetesi olmadan direk eczanelerden alınabilmektedir. Bazı durumlarda PDE5i ilaçların kullanımı çok ciddi yan etkilere neden olabilir. Oral ED ilaçlarının alınmaması gereken veya alınmasının sakıncalı olduğu bazı durumlar vardır. Bunlar:

Nitrit-nitrat içeren ilaç alanlar: Nitrit, nitrat içeren ilaçlar (nitrogliserin) kalp kaynaklı göğüz ağrısı olan hastalarda (angına) kullanılan ilaçlardır. Bunlarla birlikte alındığında ciddi tansiyon düşüklüğü ve bayılmalar olacağından bu hususta dikkatli olunmalıdır. Tansiyon hastaları: Tansiyonu çok düşük veya çok yüksek olan hastaların bu ilaçları alırken dikkatli olmaları gerekir. Bu hastaların doktor önerisi olmadan bu ilaçları almamaları en doğrusudur. Ciddi karaciğer hastalığı olan kişiler Böbrek yetmezliği olan ve bu nedenle diyalize giren hastalar. ED ilaçları her hastaya ayni etkiyi gösterir mi?

Hayır, bu grup ilaçalr her hastaya ayni etkiyi göstermez. Etkileri hastadan hastaya farklılıklar gösterir. Obez, yaşlı, hareketsiz bir yaşantısı olan kişiler, şeker hastaları, hipertansiyon hastaları, prostat kanseri nedeniyle ameliyat olanlar, kardiyovasküler hastalığı olanlar, nörojenik problemleri olan hastalarda PDE5i grubu ilaçların etkinliği normal kişilere göre daha azdır.

ED ilaçlarından maksimum etki için nelere dikkat etmelidir?

Erektil disfonksiyon (ED) tedavisinde kullanılan ilaçlardan maksimum (en iyi) derecede fayda sağlamak için hastaların dikkat etmeleri gereken önemli bazı hususlar vardır: Bunlar:

Düzenli egzersiz Obez (şişman) hastaların ideal kilolarına gelmeleri Hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) varsa kontrolü Şeker hastalığı (diabetes mellitus, diyabet) varsa kontrolü Uygun doz ve zamanda kullanmak Testosteron eksikliği varsa bunun tedavisi yapılmalıdır Doktor önerisi ile kullanmak ED ilaçların alımı sırasında dikkat edilecek hususlar nelerdir?

İlaçların emilimi yiyecek ve içeceklerle etkilendiğinden ilaç kullanımın sırasında bu durumun mutlaka göz önünde bulundurulması gerekir:

Sildenafil ve Vardanafil yiyeceklerle etkileşime girer ve ince barsaklardan emilimi engellenir. Bu bakımdan bu grup ilaçlar aç karnına alınmalıdır. Yağlı gıdalarla alınmaması tercih edilir. Tadalafil ve avanafil yiyeceklerden etkilenmediği için bunlar yemekle alınabilir. Ama tercihen bu ilaçların aşırı yemeklerle birlikte alınmaması daha iyidir. Hangi ED ilacı en iyidir?

Bu grup ilaçların etkileri birbirlerine benzer. Her hastaya en uygun bir ilaç yoktur. İlacın etki süresi (kısa, uzun etkili), fiyatları, kullanım kolaylığı gibi faktörler hasta tercihi açısından önemlidir.

ED ilaçları prostat büyümesi tedavisinde kullanılır mı?

ED ilaçları iyi huylu prostat büyümesinin (BPH) ilaçla tedavisinde de kullanılmaktadır. Alfa bloker ilaçlarla birlikte kombine tedavi olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Biz de hastalarımıza bu tedavi kombinasyonunu uygulamaktayız. Bu amaçla en çok tdalafil grubu ilaçlar 5mg dozlarında ve her gün kullanılmaktadır.

BPH tedavisinde PDE5i kullanımının başlıca iki amacı vardır:

Bu grup ilaçlar mesane boynu ve prostat kapsülündeki düz kasları gevşeterek hastaların rahat idrar yapmalarını sağlar BPH ile birlikte ayni zamanda hastada ED varsa bunu tedavi etmek ED ilaçları bağımlılık yapar mı?

ED tedavisinde kullanılan PDE5i grubu ilaçlar hastalarda bağımlılık yapmaz. Özellikle bu ilaçları uzun süredir kullanan veya performans amacıyla kullanan hastalara psikolojik olarak ilacı bıraktıklarında ereksiyon sorunu olacağını düşünürler.

ED ilaçları ESWT tedavisi ile birlikte kullanılır mı?

ESWT, penise şok dalga tedavisi ereksiyon sorunu olan hastalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda ESWT tedavisinin ED ilaçlarına cevap vermediği hastalarda etkili olduğu gösterilmiştir. ESWT tedavisi sonrası hastaların ED ilaçlarından fayda gördüğü bilinmektedir. Ayrıca ESWT ile PDE5i grubu ilaçların birlikte uygulanması sonucu daha olumlu sonuçlar alındığı gösterilmiştir. Biz de hastalarımıza ESWT ile ED ilaçlarını birlikte uygulamaktayız ve sonuçlarımız oldukça iyidir.

ED ilaçları PRP ve kök hücre tedavisi ile birlikte kullanılabilir mi?

ED ilaçları penise uygulanan PRP (P-shot), SVF ve diğer kök hücre uygulamaları ile birlikte alınabilir. Restoratif veya rejeneratif tedavi yöntemleri olarak bilinen bu tedavilerle birlikte ED ilaçları alınmasının daha etkili olduğu gösterilmiştir.

ED ilaçları spermlere zarar verir mi?

Ed ilaçları gençler ve çocuk sahibi olmak isteyen erkekler arasında da yaygın olarak kullanılmaktadır. Hastalarımızın sık sorduğu sorulardan birisi de bu ilaçların spermler üzerine olumsuz etkilerinin olup olmayacağı veya kısırlık (infertilite) yapıp yapmayacağı sorusudur. Yapılan bilimsel çalışmalarda ED ilaçlarının spermler üzerinde olumlu etkileri olduğu ve kısırlık yapmadığı, tam tersine faydalı olabileceği gösterilmiştir.

Bir ilacı kullanan birisi başka bir ilaca geçebilir mi?

Bu grup ilaçların etkileri, mekanizmaları birbirine çok benzer. Ayni grup bir ilaçtan diğerine geçmekte bir sorun yoktur. Bunların Ürolog kontrolünde olması daha iyidir.

ED ilaçları kadın cinsel fonksiyon bozukluğu tedavisinde etkili mi?

ED ilaçları kadın cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavisinde denenmiştir. Fakat bu konuda etkili olmadıkları gösterilmiştir. Bu konu ile ilgili uluslar arası saygın Üroloji dergilerinde yayınlanan bilimsel çalışmalar vardır. Bu ilaçları bayanlara önermiyoruz.

ED ilaçları ereksiyon sorunu olmayan kişiler performans amacıyla alabilir mi?

Sık merak edilen sorulardan birisi de bu ilaçların normal kişilerde sadece performans artırmak amacıyla kullanılıp kullanılmayacağıdır. Evet, bu ilaçlar performans amacıyla normal kişiler tarafından da kullanılabilirler. Bu amaçla kullanılacaksa uzun süreli değil, adece ilişki öncesi ilaç kullanımını önermekteyiz.

ED ilaçları erken boşalmayı etkiler mi?

PDE5i grubu ilaçlar ayni zamanda erken boşalmayı da düzeltebilir. Yaptığımız ve ulusal ve uluslar arsı kongrelerde sunduğumuz çalışmalarda ED ilaçlarının erken boşalma problemi olan hastalarda bu sorunu düzelttiğini gözlemledik. Bu çalışmamızı uluslar arası tıp dergilerinde yayınladık.

ED ilaçları erken boşalma ilaçları ile birlikte kullanılabilir mi?

Evet kullanılabilir. ED ilaçlarının erken boşalma tedavisinde kullanılan ilaçlarla birlikte kullanılmasında her hangi bir mahzur yoktur. Tam tersi erken boşalma üzerine birlikte kullanıldıklarında daha fazla etkili olurlar. Çalışmalarımızda bunu gösterdik. Bu çalışmamızı uluslararası bir Üroloji dergisinde yayınladık.

ED ilaçlarının penil rehabilitasyonda kullanımı

PDE5i grubu ilaçlar (ED ilaçları), prostat kanseri (açık, robotik, laparoskopik) nedeniyle yapılan radikal prostatektemi ameliyatlarında ereksiyonun yeniden kazandırılması amacıyla (penil rehabilitasyon) yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu ilaçlar penil rehabilitasyon amacıyla kullanılan diğer yöntemlerle kombine veya tek başına kullanılabilirler. Biz de hastalarımıza bu tedavi yöntemini sık olarak kullanmaktayız. Bu amaçla düşük doz tadalafil grubu 5 mg’lık ilaçları tercih ediyoruz.

Sonuç olarak, PDE5i grubu ilaçlar, ereksiyon sorunu tedavisinde ağızdan ilk basamak tedavide tüm dünyada en çok kullanılan ilaçlardır. Bunlardan beklenen sonucu elde edebilmek için mutlaka Ürolog kontrolünde kullanılması gerekir. Üroloji doktoru, hastaya uygun doz, süre ve ilacı yazacaktır. Günümüzde bu ilaçlar suistimale uygun olduğundan ilacın güvenilir kaynaktan temini önemlidir. ED ilaçları ve diğer tedavi yöntemlerine cevap alınamayan durumlarda en son seçenek penis protezi (penil protez) ameliyatıdır.

Prof. Dr. Emin ÖZBEK

Üroloji Uzmanı

İstanbul/ TÜRKİYE

"