Dirençli Epilepside Tanı ve Tedavi Alternatifleri

Dirençli Epilepside Tanı ve Tedavi Alternatifleri

Dirençli Epilepside Tanı ve Tedavi Alternatifleri

Epilepsi, beyinin epileptik nöbet geçirmeye yatkınlığı ile karakterize bir hastalığıdır . İlk teşhis deteylı bir nöbet hikayesi ile başlar bu şekilde gerçek epilepsi ile epilepsi-benzeri olaylar birbirinden ayrılır (Şekil 1). Toksik veya metabolik hadiseler ile tetiklenen yapısal veya semptomatik epileptik nöbetler ayıklanmalıdır. Tetiklenmemiş ilk nöbet sonrasında başlanılan Anti-Epileptik İlaç (AEİ) ilk 1-2 yıl içerisinde başka nöbet geçirme olasılığını azaltırsa da uzun dönem sonuçları değiştirmez. Tekrarlayan tetiklenmemiş nöbeti olan yeni teşhis edilmiş erişkin ve çocuk hastaların yapılan medikal tedaviden faydalanma olasılığı % 50-60 arasında değişmektedir. Epilepsi birçok hasta için hayat boyu süren bir hastalık değildir ve yarısından fazlasında nöbetlerde tam kontrol sağlanacaktır, AEİ kesilmesi de hastanın yaşına nöbet başlangıç süresine ve altta yatan epilepsinin doğal gidişine göre yapılacaktır. Tanıdan sonraki ilk altı aydaki olan nöbet sıklığı ve başlangıç tedavisine cevap erken ve uzun süreli remisyon olup olmayacağının en önemli göstergeleridir ve eğer hastalar ilk iki ilaca yanıt vermiyorsa büyük olasılıkla bu hastaların nöbetleri yüksek oranda tekrarlayacaktır.

Şekil 1. Epileptik ve non-epileptik nöbetler

Dirençli nöbeti olan hastaya genel yaklaşım Tedavi başarısızlığının sebepleri

Erken dönemde üç önemli faktör tedavi başarısızlığının en önemli sebebidir: ilk seçilecek ilacın uygun olmaması, ilaç alımında uyumsuzluk ve nöbet tekrarına olanak sağlayan yaşam şekli. Epilepsi her iki hemisferden kaynaklanan generalize şeklinde olabileceği gibi sınırlı bir epileptik alandan kaynaklanan fokal nöbet şeklinde de olabilir. İlk kullanılacak olan AEİ hastanın epilepsi şekline göre olmalıdır. Generalize epilepsilerdeki ilaca cevap daha selektif ve altıda yatan epilepsi sendromuna ve semiyolojik nöbet tipine bağlıdır. Absans nöbet (dileptik), miyoklonik nöbet ve generalize tonik klonik nöbet uygun olan antiepileptiklere değişik cevap gösterir. Generalize epilepsiyi tanıyamama veya ona uygun AEİ’ı vermeme en sık karşılaşılan nöbet tekrarlama sebebidir. Fokal epilepsiler ve Generalize olan veya olmayan fokal epilepsiler birçok AEİ’a cevap vermelerine rağmen kişiler arasında değişimler gösterirler. Fokal epilepsilerdeki başlanacak olan ilaç ile ilgili olarak ilacın yan etkileri ve beraber olan komorbititeleri önemlidir son zamanlarda yapılan randomize çalışmalarda lamotrigine’in karbamazepinden ve bazı yeni AEİ’lardan daha etkili olduğu ortaya konulmuştur. İlaç kullanımındaki uyumsuzluk en sık rastlanılan tedavi başarısızlık sebebidir ve kronik epilepsili hastaların en sık olarak karşılaştıkları status epileptikus sebebidir. Hasta eğitimi, az yan etki, kolay doz aralığı ve nöbet risklerini iyi açıklamak hastaların ilaç kullanımındaki uyum kabiliyetini artıracaktır. Bazı hastalarda nöbeti tetikleyen faktörler vardır (aşırı alkol alımı, uyku düzeninin bozulması gibi) bu faktörler düzeltildiğinde nöbet kontrol oranı artabilir.

İlaca dirençliliğin tanımı

İlaca dirençliliği tanımlamak için bir çok kriter kullanılabilir fakat bütün amaçları içine alan bir tanım söz konusu değildir. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse tam olarak nöbetleri (büyük nöbet) kontrol altına alınmamış her hasta ilaca dirençlidir. Fakat bu tanımlama tıbbi veya cerrahi tedavinin değerlendirilmesinde kullanılamaz. Tıbbi dirençlilik iki yada üç AEİ kullanımına rağmen nöbetlerin olması olarak tarif edilir. Hasta tarafından bakıldığında dirençlilik nöbetlerin şiddet ve sıklığına bağlıdır ve bunların hayat kalitesine yaptığı kötü tesirdir, aynı zamanda AEİ’ların yan tesiri de önemlidir. Doktor içinse dirençlilik sadece tanımlamaya değil aynı zamanda tanının doğruluğuna bağlıdır. Detaylı bir çalışma yapılmadan dirençlilik tanımı yapmak tartışmalı sonuçlar yaratacaktır.

Teşhis

İki ilaca yanıt vermemiş bir hastanın erkenden epilepsi uzmanınca görülmesi iyi bir bakım yapılmasına sebep olacaktır (şekil 2). Son iki dekattır daha uzmanlaşmış olan epilepsi merkezleri sadece cerrahi öncesi araştırmalar yapmakla kalmayıp aynı zamanda hastayı sevk eden nörologlar için de modern tedavi alternatiflerini göstermiştir. EEG-video monitorizasyon uygulamaları, hastanın nöbetlerinin epilepsi-benzeri nöbetler olup olmadığını veya altta yatan epilepsi tipinin ortaya konulmasında çok faydalıdır. Yüksek rezolüsyonlu MR ile altta yatan fokal epilepsi sebebini ortaya koymada faydalıdır. Epilepsi hastalarının %25’ine yanlış tanı konulmakta ve bu nedenle ilaca dirençli olmakta ve gereksiz ilaç yan etkilerine hasta maruz kalmakta ve gerçek altında yatan sebebe yönelik tedavi yapılamamaktadır. Non-epileptik psikolojik nöbetleri olan ve epilepsi tanısı alan hastaların hem uygunsuz tedavi uygulanması nedeni ile nöbetlerin devam etmesi hem de ilaçları toksik etkisi, entubasyo sedasyon VNS uygulanması ve hatta epilepsi için cerrahi evalüasyon gibi aşırı tedaviye bağlı yan etkilere maruz kalabilir. Epileptik olamayan olayların erken tanısı sonucun iyi olmasını sağlar. Epileptik ve non-epileptik birilikteliği daha önce düşünüldüğünden daha azdır. Normal nörolojik muayenesi olan, erişkin başlangıçlı nöbeti olan hastaların %10’unda hem non-epileptik hem de epileptik nöbet birliktedir.

Rutin EEG epilepsinin klinik tanısı ve altında yatan sendromu ortaya koyma açısından kullanışlıdır. 20-30 dakikalık örnekleme özellikle uyku periyodunu kapsamıyorsa yetersiz

olabilir ve interiktal anormallikleri görmek için örnekleme uzatılabilir veya tekrarlanabilir. EEG sonuçları oldukça spesifiktir, popülasyonun sadece % 1-2 sinde non-spesifik olarak yanlış-pozitif olabilir çocuklarda daha sıktır. Tanınamayan fizyolojik varyantların oluşturduğu non-spesifik keskin dalga benzeri dalga formlarının görülmesi yanlışlıkla epilepsi tanısı koydurur. Epilepsi tanısı yanlışlıkla konulmuşsa bu tanıyı düzeltmek için EEG-video monitorizasyon yapılmalıdır. Generalize deşarjların fragmanları yanlışlıkla fokal epilepsi tanısı koydurabilir ve böylece idyopatik generalize epilepsi tanısı atlanmış ve yanlış ilaç seçimi yapılmış olur. Bunu yanında ekstratemporal fokal epilepsisi olan bir hastanı EEG’sindeki süratli bilateral senkronizasyon generalize epilepsi bulgusu olarak yorumlanabilir ve hastanın uygun ilaç tedavisi ve belki de epilepsi cerrahisi şansı elinden alınmış olabilir.

MRI’ da yapısal bir lezyonun varlığı epilepsi tanısını kolaylaştırır ve daha önemlisi cerrahi tedavinin düşünülmesini sağlar. Özel olarak bu konuya ilgili olan bir radyologun kronik fokal epilepsili olguların % 90’ından fazlasında gizli lezyonları Diğer radyologlar %50’sini gözden kaçırırken ortaya koyduğu gösterilmiştir.

Tedavi

Hasta ve yakınlarının son dekatlarda daha bilgili ve tedavi alternatiflerini bilmesi söz konusudur. Kronik epilepsinin oluşturduğu yan etkiler ve problemler daha iyi bilinmekte ve hastaların multidisipliner gruplara tedavi amacı ile yöneldiği görülmektedir. Yeni antiepileptiklerin etkinlikleri geçen literatürde gözden geçirilmiştir. İlaç seçenekleri ve çoklu ilaç uygulamaları sistemik bir yaklaşım gerektirdiği tavsiye edilmiştir. İlk kullanılan iki veya üç ilaca cevap vermeyen hastaların altı ay yada daha fazla süreli nöbetsiz olması ilave ilaç kullanılması ile %15-20 oranında sağlanabilmektedir. Yardımcı çoklu ilaç kullanımı ile ilk iki veya üç AEİ’a yanıt vermeyen hastaların %30-40’ında %50 oranında nöbet azalması sağlanmıştır. Küratif veya palyatif cerrahi yöntemlerin veya deneysel tedavi yöntemlerinin yan etkilerinin medikal tedavilerin ve epilepsinin kendi potansiyel yan etkilerinden daha az olması gerekmektedir. Cerhi tedavinin düşünüldüğü patolojilerde (MTS, fokal kortikal displazi, vasküler malformasyon, iyi huylu tümör veya dual patolojiler) kriptojenik fokal epilepsiden daha yüksek oranda dirençli epilepsi oluşturma olasılığı vardır ne yazık ki bu bulgular her çalışmada rapor edilmemektedir.

Dirençli Fokal Epilepsi

Temporal lob epilepsisi en sık rastlanılan fokal epilepsi sebebidir. Bu sendrom tanısı alan hastaların seçilenlerinde yapılan cerrahi epilepsinin kontrolüne ve yaşam kalitesinin artmasına sebep olmaktadır. Randomize kontrollü, tedavi amaçlı yapılan bir çalışmada 80 hastanın 40’ına Temporal lob epilepsi cerrahisi diğer 40‘ına ise ilaç tedavisi uygulanmış başarı oranları Cerrahi grubunda %58 ve ilaç tedavi grubunda % 8 olarak bulunmuş (P<0.001). Epilepsi cerrahisi klas I kanıtların ve tedavi seçeneklerinin bunu desteklemesine rağmen hala çok az kullanılmaktadır.

Rezektif epilepsi cerrahisi

Epilepsi cerrahisinin amacı herhangi bir kalıcı hasar vermeden epileptojenik alanın tamamen çıkarılmasıdır. Epilepsi cerrahisi programlarında yapılan ameliyatların yarısından fazlasını anterior temporal lobektomiler oluşturmaktadır ve bu hastaların % 60-70’i bir iki yıllık takiplere bakıldığında nöbetsizlerdir. Mezial Temporal lop epilepsisi ve hipokampal skleroz birlikteliği temporal lobektomi yapılan % 60 hastada vardır. Son zamanlarda yapılan iki çalışma temporal lobektomilerin uzun dönem sonuçlarını yayınladılar. McIntosh ortalama takibi 9,6 yıl olan 325 temporal lobektomi serisini yayınladı. Cerrahi sonrasında nöbetsiz olma oranı ilk iki yılda % 55.3, ilk beş yılda % 47.7 ve on yılda ise % 41 idi. İlk iki yıl nöbetsiz olan hastanın 10 yıl nöbetsiz olma olasılığı % 74 idi. Bir miktar daha iyi sonuçlar Jeha ve arkadaşları tarafından 10 yıl sonraki nöbetsizlik oranını 371 hastalık bir seride % 58 olarak bildirmiştir.

Cerrahinin sonuçları büyük oranda altta yatan epilepsinin sebeplerine bağlıdır. Vasküler malformasyon, düşük gradlı tümörler, disembrioplastik nöroepitelial tümör ve kistik lezyonlar en az hipokampal skleroz kadar başarı gösterirler. Kortikal displastik lezyonlar ve post travmatik gliozislerin tekrarlama şansı üç kat daha fazladır sebep olarak da tam çıkarılamam ve ilave epileptojenik alanların olmasıdır. MRI da beraberinde patoloji olmayan temporal lob epilepsi cerrahisi olgularında da lezyonlulara benzer iyi sonuçlar alınmıştır. Sekonder jeneralize nöbet veya MRI da bilateral temporal patoloji varlığı kötü prognoza işaret eder. Hastalığın süresi, ameliyat öncesi nöbet sıklığı, febril nöbet varlığı gibi faktörleri de sonuç tahminlerinde kullanan çalışmalar vardır.

Temporal dışı fokal epilepsi cerrahisi sayısı yarıdan az olup son zamanlarda ki görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler bu oranı % 40-60 arsına çıkarmıştır. Cerrahi endikasyondaki eşik değer her hasta için değişir ve nöbetlerin şiddet ve sıklığına, ilaçların yan etkilerine, yaşam kalitesine, iyi sonuç alma oranına ve yapılacak olan prosedürün riskine bağlıdır. Son zamanlarda 70 frontal lob epilepsi cerrahisi uygulanan hasta ile yapılan bir çalışmada nöbetsizlik oranı birinci yılda % 55.7, üçüncü yılda % 45.1, beşinci yılda % 30.1 idi ve nöbetlerin çoğu ilk 6 ayda tekrarlamaktaydı. Bu hastaları incelediğimizde eğer hastada tek lobda MRI da lezyon varsa, lokal veya lateralize EEG söz konusu ise 3 yıldaki nöbetsizlik oranı temporal lobektomilerdeki değer ulaşırken (% 50-60) bu özellikler yoksa bu oran % 0-14 arasına kadar düşmekteydi. En iyi sonuç düşük gradlı tümörlerde elde edilirken (%62) bunu kortikal gelişimsel malformasyonlar izlemekteydi (%52). MR bulgusu olamayan hastalarda nöbetlerin tekrarlama oranı % 75 idi.

Vasküler malformasyonlar ve düşük gradlı glial tümörler genellikle nöbet ile semptomatik hale gelirler, ilaca cevap vermeyen hastalarda lezyonektomi yapılmalıdır. Fakat preoperatif olarak hastanın nöbet semiyolojisi ve elektrofizyolojik bulgularının lezyon ile uyumlu olması gerekmektedir. Lezyonun ve çevre epileptik alanın total olarak çıkarılması gerekmektedir, gerektiği taktirde invaziv monitorizasyon yapılmalıdır.

Çocuklardaki katastrofik epilepsi, hemisferik malformasyonlar, Rasmussen ensefaliti, Sturge-Weber sendromu ve hemisferik vasküler hasarlanmalar gibi durumlarda bir hemisferin anatomik rezeksiyonunun (hemisferektomi) veya fonksiyonel diskonneksiyonun (hemisferotomi) faydalı olabileceği rapor edilmiştir. Bir çok hastada hem nöbet sıklığında hemde gelişim geriliğinde iyiye gidişler görülmektedir. Tübero sklerozlu hastalarda beraberinde ilaca dirençli epilepsi varsa bu hastalara lober veya multi-lober rezeksiyonlar yapılması hastaların hem nöbet kontrolünde hem de kognitif fonksiyonlarında düzelme sağlar.

Palyatif Cerrahi

Bazı hastalarda gerçekçi tam nöbet kontrolü sağlamak mümkün değildir bu hastalarda nöbetlerde azalma sağlanması vagal sinir stimulasyunu (VNS), korpus kallazotomi ve multibl subpial transrezeksiyon teknikleri ile yapılabilir.
Cilt altına yerleştirilen bir pulse jeneratörü sayesinde yapılan vagal sinir stimülasyonu sayesinde Rezektif cerrahinin uygun olmadığı hastalarda ilaçların oluşturduğu yan etkiler olmadan nöbet sayısında azalma sağlanabilir. VNS takılan hastaların % 30-40’ında %50 nöbet sıklığında azalma saptanmıştır fakat tam nöbetsizlik oldukça nadirdir. VNS çoğunlukla ilaca dirençli parsiyel epilepsileri olan erişkinlerde denenmesine rağmen, primer jeneralize epilepsilerde ve drop atakları olan çocuklarda ve Lennox-Gastaut sendromlu hastalarda etkili olabilir.

Korpus kallazotomi ilk kez 1939 yılında bilateral eş zamanlı kortikal epileptiform aktiviteleri durdurmak ve bir hemisferden kaynaklanıp süratle diğerine geçen epileptik aktivitesi olan hastalarda kullanılmıştır. Bu prosedür genellikle düşme ataklarını azaltmak için Lennox-Gastaut sendromu olan hastalarda kullanılmaktadır.

Multibl subpial transrezeksiyon gri cevhere yapılan 4mm aralıklı vertikal insizyonlardan oluşmaktadır bu sayede önemli kortikal alanların içindeki epileptiform odakların yayılmasını sınırlandırma prensibine dayanmaktadır. Bu prosedür bazı merkezlerde uygulanmaktadır bu sayede fazladan rezeksiyon yapmadan ve hastaya ilave defisit ilave etmeden belirgin nöbet kontrolü sağlanmaktadır.

İlaca dirençli jeneralize epilepsi Semptomatik jeneralize epilepsi

Günlük büyük nöbetlerle olan katastrofik epilepsilerle karakterize jeneralize epilepsiler difüz beyin injürileri sonucunda oluşurlar. Katastrofik epilepsisi olan çocukların beyinlerindeki anormallik onların kaçınılmaz olarak beraberinde mental retardasyonları da getirmektedir. Bazı hastalarda kognitif gerileme nöbetlerden dolayı olmaktadır. Bu hastalarda nöbetlerin kontrolü normal entelektüel gelişime müsaade etmektedir.

Birçok genetik ve metabolik hastalık ilaca dirençli çocukluk çağı epilepsisine eneden olmaktadır ve çoğunlukla ilk yaşlarında etkilemektedir. Progresif myoklonik epilepsi ile kendini gösteren bazı hastalıklarda genetik ve metabolik detaylı çalışmalar yapmak gerekmektedir. Mesela vitamin B6 ve biotinidaz eksikliği olup ta ilaca dirençli epilepsisi olan hastalar tedavi edilebilir metabolik bozuklukları düzeltildiğinde epilepsi kontrol altına alınabilir.

West ve Lennox-Gastaut sendromları farklı sebeplerden oluşurlar. Lokalize yapısal anomaliliklerle ilişkili olabilirler ki buda erken cerrahi tedaviye yanıt verip epilepsi kontrolü ve kognitif düzelme sağlayabilir. West sendromu yaşamın ilk yılında başlayan EEG hipsaritmisi ve epileptik spasmların birlikte olduğu bir sendrom olarak tarif edilebilir. Birçok çalışma ACTH’ un ilk tedavi olarak kortikosteroidden daha iyi olduğu gösterilmiştir. West sendromlu birçok hastada büyüdüklerinde Lennox-Gastaut sendromu gelişmektedir. Lennox-Gastaut sendromu, tonik ve atonik nöbetleri içeren jeneralize nöbetlerle karakterize, yavaş dalga-diken EEG aktivitesin olduğu ve 1 ila 8 yaş arasında başlayan mental retardasyonla seyreden bir sendromdur. Lennox-Gastaut sendromunu tedavi amacıyla değişik farmakolojik ve non-farmakolojik tedavi yöntemleri kullanılmaktadır, ilk seçenek valproik asit olup yapılan çalışmalar lamotrigine ile kombine edilebileceğini göstermiştir. Yapılan randomize çalışmalar lamotrigine, topiramat ve felbamatı Lennox-Gastaut sendromunda kullanılmasını uygun bulmuştur (89). Son zamanlarda zonisamide de yardımcı tedavi olarak kullanılmaktadır. Eğer standart ilaç tedavisi nöbetlerin kontrolünde başarısız kalırsa veya tolere edilemezse VNS, ketojenik diyet, benzodiyazepinler ve fenobarbital önerilir. Enfeksiyonlar ve kafa travmaları yaygın beyin injurisine ve muhtemel geniş epileptojeniteye genellikle neden olurlar. Gelişmiş ülkelerde bakteriyel menenjit geçiren çocukların %5’inde viral ensefalitin geç komplikasyonu olarak akut dönemde nöbet geçirmişlerde %20, geçirmemişlerde %10 epilepsi görülür. Travmatik beyin yaralanmaları genel popülasyonda %4 oranda epilepsi nedenidir ve genç erişkinlik döneminde görülen en sık epilepsi sebebidir. Enfeksiyon veya travma sonrasında olan beyin hasarlı hastalarda kalıcı kognitif fonksiyon bozukluğu difüz hasarın bir bulgusudur ve multi-fokal veya difüz epilepsiye işaret eder. Bununla beraber seçilmiş hastalarda travmatik veya enfeksiyöz lokalize hipokampal veya kortikal hasarı olan hastalar epilepsi cerrahisinden faydalanabilirler.

İdyopatik jeneralize epilepsi

Dirençli idyopatik epilepsinin tıbbi tedavisi Perucca tarafından detaylı olarak gözden geçirilmiştir. Valproik asit jüvenil myoklonik epilepsi için geniş kabul görmüş bir ilacıdır. Son zamanlarda yapılan randomize kontrollü çalışmalar valproik asidin topiramattan daha iyi tolere edildiği ve jeneralize ve sınıflandırılamayan epilepsilerde lamotrigineden daha etkili olduğu gösterilmiştir. Kötü uyum veya uygunsuz AEİ reçete edilmesi en sık rastlanılan tıbbi tedaviye cevapsızlık nedenidir. Karbamazepin veya fenitoin jeneralize tonik klonik nöbetleri kontrol edebilir fakat absans veya myoklonik nöbetleri de agrave ettiği bilinmelidir. Jüvenil myoklonik epilepsili hastadaki uygunsuz AEİ’ı uygun ilaçla değiştirmek sonrasında elde edilen yanıt, rutin nöroloji pratiğindeki en önemli ödüllerdendir. Hastaların % 20 ila 10’unda valproik asit almalarına rağmen nöbetleri devam edebilir veya hasta yan etkilerinden ve doğumsal defekt oluşturma riski nedeniyle ilacı değiştirmek isteyebilir. Jüvenil myoklonik epilepside etkili olan diğer ilaçlar, lamotrigine, levetracetam, topiramat, zonisamide ve klonozepamdır. Bütün nöbet tiplerini eşit olarak kontrol etmese de lamotrigine jüvenil myoklonik epilepsideki jeneralize tonik klonik nöbetleri kontrolde etkilidir fakat myoklonik nöbetleri kontrol etmez hatta agreve eder. Valproik asitle lamotrigine kombinasyonu monoterapinin kontrol etmediği durumlarda düşünülmelidir. Levetrasetam ve benzodiyazepinler myoklonik jerklerin kontrolünde kullanışlıdır. Fenobarbital primidon veya felbamat ilk sıra ilaçlar dirençli olgularda kullanılabilir.

İlaca dirençli çocukluk çağı veya jüvenil absans nöbeti olan çocuk nadirdir. Tam nöbet kontrolü %90 hastada elde edilir. Valproik asit ve etosüksimidin karşılaştırmalı çalışmalarda absans nöbeti için eşit etkili olduğu, fakat etosüksimitin bu çocuklarda %40 uranında görülen

jeneralize tonik-klonik nöbetleri kontrol edemediği gösterilmiştir. Tek tek valproik asit veya lamotrigine etki etmeyen hastalar bu iki ilacın kombinasyonunda fayda görebilirle çünkü muhtemelen aralarındaki pozitif farmakodinamik etkilenme buna sebeb olmaktadır. Benzer olumlu etkileşim atipik absans nöbeti olan hastalarda tek tek kullanıldığında yanıt alınamayen valproik asit ve etosüksimit içinde geçerlidir.

Kronik dirençli epilepsinin tedavisi

Yoğun epilepsi bakımı

Dirençli epilepsi hasta hayatını, sosyal ilişkiler, aile hayatı, eğitim aktiviteleri iş hayatı ve sağlık ve yaşam kalitesi gibi birçok yönden etkiler (tablo panel). Yaşam sitilinde yapılacak olan değişiklikler ve kısıtlamalar hem nöbet kontrolünü artırır hem de hasta güvenliği için önemlidir. Kronik epilepsinin oluşturduğu diğer negatif sonuçlardan bir kısmı tedavi edilebilir veya önlenebilir. Bunlar genellikle değişik faktörlerin kombinasyonu sonucunda ortaya çıkarlar: tedavinin uzun dönem etkileri, tıbbi veya davranışsal eşlik eden bozulmalar, sosyal uyumsuzluk, iş kısıtlamaları ve sağlık merkezlerine ulaşım zorluğu sayılabilir. Yoğun dirençli epilepsi bakımı bir ekip işi olup multidisipliner bir grubu gerektirir, bunlar, özelleşmiş hemşire, sosyal çalışma, grup çalışması ve tavsiye grubu ve tıbbi ve psikiyatrik alt gruplarla birlikteliği gerektirir.
Panel: dirençli epilepside eşlik eden problemler ve sağlık ve yaşam kaliyesi üzerine olan etkileri

Hayat stilinde değişiklikler İlaç ihtiyacı Nöbet olasılığına karşı önlemler (araç kullanamama) Tetikleyici faktörlerin engellenmesi İlaç yan etkileri Uyku bozukluğu Başarısı migren Sigara, obesite Semptomatik epilepsi:

Gelişimsel kortikal malformasyon
Beyin tümörü
İnme
Beyin yaralanması
Menenjit, ansefalit
Serebral palsy
Multibl skleroz

Travmatik yaralanmalar Epilepside ani açıklanamayan ölüm Davranışsal ve psikiyatrik yan etkiler Depresyon Anksiyete Psikoz Dikkat eksikliği hiperaktivite Kognitif bozulma İntihar Psikososyal etkiler Sosyal fonksiyonda Eğitimde İşte Eğlencede Uzun dönem ilaç etkileri Uyku hali, kötü zihinsel durum Halsizlik yorgunluk Kilo değişiklikleri Azalmış kemik dansitesi ve osteoporoz Kısırlık Seksüel ve hormonal disfonksiyon Doğumsal defekt Uzun dönem tedavi etkileri ve eşlik eden yan etkiler

Epilepsili çocukların aileleri devam eden epilepsinin potansiyel etkileri ve çoklu ilaç tedavisinin çocuğun davranışsal ve tıbbi sağlığı üzerine oluşturabileceği etkiler nedeni ile oldukça tedirgindirler. Erişkin hastalar, uzun dönem yan etkiler, medikal yan etkiler, kognitif ve davranışsal bozulmalar konusunda daha duyarsızdırlar. İlaçların yan etkileri, özelliklede kognitif ve ruhsal yan etkileri hayat kalitesini birçok nöbetten daha fazla etkiler. Birçok hasta bazı dikkatli sorularla veya ilaç ayarlamaları ile ortaya konulacak olan bazı yan etkilerin farkında bile değildir. Majör depresyon ve anksiyete gibi ruhsal problemler hayatının %60’ını veya fazlasını nöbet ile geçiren hastalarda sık olarak görülmektedir. Erke kontroller sonucunda depresyon tespit edilip bunu ilaç yan etkisinden ayırt edebiliriz. Tekrarlayan nöbetleri olan hastalarda depresyon görülme oranı normal popülasyondan on kat daha fazla olup kontrol altındaki epilepsili gruptan ise 2-3 kez daha fazladır. Epilepsi grubunda intihar riski normal popülasyona göre 2-3 kez daha fazladır ve beraberinde artmış semptomlarının olmasını gerektirmez. Değişik formlardaki psikozlar ile kronik epilepsi birlikteliği vardır.

Doğurganlık ile ilgili sağlık problemleri de dikkat edilmesi gereken konular arasındadır bu epilepsili hastalarda. Epilepsili erkek ve kadınlardaki seksüel disfonksiyon AEİ’ların değiştirilmesi ve hormon tedavileri ile düzeltilebilir. Doğurma yaşına gelen kadınlarda uygun doğum kontrolü önemlidir. Epilepsili hastalardaki kemik sağlığındaki bozulma son zamanlarda çalışılmıştır. AEİ’lardan sitokrom P450 enzim sistemi üzerinden etki gösterenlerde artmış kırık riskinin olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir Epilepsili hastaların ilave kalsiyum ve D vitamini almaları önerilir uzun dönem AEİ kullanan hastalarda kemik dansitometre yapılması ve riskli bölgelerin ortaya konulması uygun olabilir. Uyku bozuklukları epilepsili hastalarda görülebilir bunlarda uyku probleminin çözümlenmesi epilepsinin kontrolüne de yardımcı olabilir.

Epilepside ani açıklanamayan ölüm (SUDEP) (Sudden Unexplained Death in EPilepsy)
Epilepsili hastalarda SUDEP oranı normal popülasyondan 24 kez daha fazladır. SUDEP’in altında yatan mekanizma tam olarak bilinmemektedir ve etkin önleyici tedbirler eksiktir. Bu konunun hasta ile tartışılması gerekmekte midir bu hala bilinmemektedir. Yeni başlayan epilepsili hasta böyle bir ani ölüm riskine sahip değildir. Bu sıkılı oranı direk olarak epilepsinin kontrol edilemesi ve süre ile ilgilidir bu oran epilepsi cerrahisi düşünülecek kadar kontrol edilemeyen epilepsilerde yüzde bire kadar yükselmektedir. Sadece epilepsinin kontrol edilmesi bu hastalardaki oranın normal popülasyona çekilmesini sağlamaktadır. Bunun hasta tarafından bilinmesi hastaların ilaçlarını daha düzenli olarak kullanmasına yarayabilir.

Deneysel ve yardımcı tedavi opsiyonları

Yeni ilaç denemeleri
Var olan AEİ’ların dirençlerini ortadan kaldırmak veya yeni etki mekanizmaları ile ilaçlar bulmak nöbet kontrolünü artırabilir. 20’den daha fazla deneme aşamasında olan AEİ vardır. Bazıları var olan ilaçların modifiye edilmesi ile bazıları ise tamamen yeni farmakolojik yapıdan üretilmektedir. AEİ’ların bilinen üç temel etki mekanizması vardır,

voltaj-kapılı iyon kanallarının değiştirilmesi (sodyum, potasyum ve kalsiyum kanalları) nörotrasmisyonun sinaptik inhibisyonunun artırılması ve beyin uyarılmasının baskılanması.

İki önemli mekanizma ilaç direncini ortaya koyar ve ilacın etkinliğini azaltır bunlar,

taşıyıcı hipotezi (birçok ilaç taşıyıcılarının miktarında artış olması ve epileptojenik alandaki AEİ’ı uzaklaştırmaları) hedef hipotezi ( epileptik alandaki ilaç hedef duyarlılığının azalması).

İlaç taşıyıcılarının kontrol altına alınması ilaç konsantrasyonlarının artmasına neden olarak etkinliği artıracaktır.

Hücre nakli ve gen tedavileri

Kök- hücre bilimindeki ve viral gen ekspresyon sistemlerindeki gelişmeler epilepsinin tedavisinde fokal yaklaşımlara ilgiyi artırmıştır. Ratlarda yapılan bir çalışma rat hipokampusuna fetüs hücre grefti ekilmesinin epilepsi üzerine faydalı olduğunu vurgulamıştır. Nadir görülen epilepsi sendromlarında genetik altyapı gösterilmesine rağmen sık görülen epilepsilerin birçok genetik ve çevresel faktörlere bağlı oldukları düşünülmektedir. Beyinde nöronal inhibisyonu sağlayacak gen tedavileri daha dikkat çekicidir.

Beyin stimülasyonu

İlaca dirençli epilepside nöronal stimülasyon 20 yıldır denenmektedir. Subkortikal beyin yapılarının stimülasyonu nöbet oluşumunu indirek olarak engelleyebilir. Anterior talamik stimülasyonun parsiyel ve jeneralize nöbet kontrolünde etkili olduğunu gösteren birçok yayın mevcuttur fakat kontrollü çalışmalar yeni başlamıştır. Sentromedian çekirdeğin stimülasyonun faydalı olduğu bir çalışmada gösterilmiştir. Beyin haritalanması sırasında yapılan direk kortikal stimülasyon EEG deşarjlarının kısalmasına veya yok olmasına neden olmaktadır. Çok merkezli bir klinik çalışma ilaca dirençli parsiyel başlangıçlı epilepsilerde kraniuma implante edilen responsiv nöro-stimülatörleri (RNS, NeuroPace, Mountain View, California) kullanılması ile ilgili olarak devam etmektedir.

Radyocerrahi

Gamma bıçağı kullanarak cerrahi olarak ulaşması güç bölgelerde olan epileptojenik alanların (Primer motor korteks, insula, hipotalamus) tedavisi yapılabilir. Gamma bıçağı ile ilgili olarak yapılan tedavilerin çoğu lezyon cerrahisidir (AVM, kavernom, tümör). Mezial Temporal skleroz ve hipotalamik hamartomda kullanımı ile ilgili yayınlarda vardır. Bu tedavinin sıkıntısı etkinliğin geç başlaması ve tahmini güç geç komplikasyonlarının olamsıdır bu nedenle cerrahi uygulanamayacak olgularda uygulanabilir fakat cerrahiye alternatif değildir ve daha birçok çalışma yapılması gerekmektedir.

Yardımcı tedaviler

Ketojenik diyetin ilk olarak epilepsi tedavisine girmesi 1920’leri bulur. Artmış tedavi alternatiflerine rağmen 1990’larda tekrar gündeme gelmiştir. Bu diyette hasta kısa süre aç bırakıldıktan sonra dikkatli olarak yağdan zengin ve protein ve karbonhidrattan fakir bir beslenme ile ketozis oluşturmaya dayanır bir meta-analizde diyetin %50’nin üzerinde nöbet kontrolü sağladığı gösterilmiştir. Yeni yapılan 145 çocukluk bir çalışmada Ketojenik diyet uygulanan 73 çocuktan 23’ünde (% 38) %50’den fazla nöbette azalma sağlanmıştır. Ketojenik diyet kendinde olan hastalarda zor tolere edilebilir bu durumda daha kolay uygulana ve ketozis yapan Atkins diyeti uygulanabilir.alternatif ve moda tedaviler epilepside oldukça popülerdir ve Ricotti ve Delanty tarafından gözden geçirilmiştir.

Sonuç

Dirençli epilepsinin tedavisi EEG-video monitorizasyon ve yüksek rezolüsyonlu görüntüleme tekniklerinin kullanılması değişmiştir. Hastaların bu konudan haberdar edilmesi tedavide çığır açmıştır. Artık birçok hasta problem olmadan tedaviler sonrasında nöbetsiz olabilmektedir. Herhangi bir hasta ilaç tedavisine rağmen bir yıldır devam eden nöbeti varsa bu hasta epilepsi konusunda uzmanlaşmış merkezlere tanı ve tedavi amacıyla gönderilmelidir. Epilepsi cerrahisi seçilmiş hastalarda küratif ve güvenli bir tedavi yöntemidir. Burada çözümlenmesi gereken hastayı ilk gören ve tedavi eden nörolog ile bölgesel epilepsi cerrahisi yapan merkezler arasında uyum ve ilişkiyi sağlamaktır.

Kaynak: Schuele SU, Lüders HO.Intractable epilepsy: management and therapeutic alternatives.Lancet Neurol. 2008 Jun,7(6):514-24.

Bu yazıdaki bilgiler genel bilgi vermek amacı ile hazırlanmış olup bir doktordan alınan bilgilerin yerine kullanılamaz.

© Buradaki bilgilerin herhangi bölümü veya tamamı Prof. Dr Ersin Erdoğan’ın müsaadesi olmadan kullanılamaz veya çoğaltılamaz

"
Epilepsi (sara) teşhis ve tedavisi | Özel Medinova Hastanesi

Epilepsi (sara) teşhis ve tedavisi | Özel Medinova Hastanesi

Epilepsi (sara) teşhis ve tedavisi

Epilepsi beyin hücrelerinde geçici anormal elektrik yayılması sonucu ortaya çıkan bir klinik tablodur. Hastada belli bir süreye sınırlı olarak bilinç, davranış, duygu, hareket veya algılama fonksiyonlarında bozukluk görülür. Çok çeşitli klinik tablolarla karşımıza çıkan epilepsinin en sık görülen nöbet tipi jeneralize tonik klonik nöbetlerdir. Her epileptik nöbet geçiren kişi epilepsi hastası demek değildir. Nöbetler zaman içinde her hasta için belli özelliklerde, bazen kendiliğinden bazen de tetikleyen faktörler zemininde tekrarlarsa epilepsi tanısı konulur.

Epilepsi çocuk ve ergenlik çağının en sık, erişkin dönemin de beyin damar hastalıklarının ardından ikinci en sık rastlanılan nörolojik hastalığıdır. Gelişmiş ülkelerde görülme hızı 25-50/100.000’dir. Her yaş grubunda görülmekle birlikte en fazla en genç ve en yaşlı grubu etkiler.

Uzun süreli tedavi ve izlem gerektiren bu hastalık yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler. Doğru tedavi ile hastaların büyük kısmında nöbetler kontrol altına alınır ve hasta normal yaşantısını sürdürür. Bu nedenle nöbetlerin tedavisi çok önemlidir. Ancak hastaların %25’inde uygun ilaç kullanımına rağmen nöbetler kontrol altına alınamamaktadır. Epilepsi nöbetleri ilaç başlandıktan sonraki 1-2 yıl içinde kontrol edilemediyse, ikili kombine ilaçla başarısız olunmuşsa, antiepileptik ilaçlarla kabul edilemez yan etkiler ortaya çıkıyorsa, beyin görüntüleme incelemelerinde sorumlu olduğu düşünülen bir lezyon varsa bu hastalar “epilepsi cerrahisi adayı” olarak değerlendirilmelidirler.

Bunun için hastaların multidisipliner yaklaşımın olduğu, medikal ve cerrahi tedavinin gerektirdiği alt yapı ve uzmanları (nöroşirurjiyen, nöroradyolog, psikiyatrist, nöropsikolog) barındıran epilepsi merkezlerinde, epilepsi konusunda uzman nörologlar tarafından değerlendirilmeleri uygun olacaktır. Epilepsi cerrahisi adayı dirençli epilepsi hastalarının yanı sıra epilepsiye eşlik eden psikolojik ve/veya psikiyatrik hastalık mevcutsa, nöbet tipi veya epilepsi sendromundan emin olunamaması gibi tanı sorunları varsa bu hastaların da epilepsi merkezlerinde takip edilmeleri hastalar için daha faydalı olacaktır.

Ülkemizde son yıllarda epilepsi konusunda modern sağlık hizmeti sunan bu tip yapılanmalar yeni olarak özel tedavi kurumlarının birincil hedefleri içinde yer almaktadır. Bizim de amacımız Şişli Florence Nightingale Hastanesi Nöroloji biriminde, epilepsili hastalara multidisipliner bir yaklaşımla medikal ve gereğinde cerrahi tedavinin uygulanabildiği bir epilepsi merkezinde hizmet verebilmektir. Bu amaçla çeşitli alt birimlerle faaliyet gösteren bir epilepsi merkezi kurulmaktadır.

Merkezimizde hem ayaktan hem de yatarak hasta takibi yapılacaktır. Acil ve diğer nöroloji polikliniklerinden epilepsi ön tanısı veya tanısı ile epilepsi polikliniğimize refere edilen hastalara günümüzün modern tanı ve tedavi programları uygulanacaktır. Bu grup içinden epilepsi cerrahisi için aday olduğu düşünülen dirençli epilepsili hastalar epilepsi cerrahisinin preoperatuvar hazırlık protokolüne uygun olarak takibe alınmak üzere epilepsi cerrahisi polikliniğine yönlendirilecektir. Ayrıca bu poliklinik bünyesinde hasta ve hasta yakınlarına evlenme ve çocuk sahibi olma, askerlik, eğitim gibi epilepsi hastalarının zorluk çektiği sosyal konularda danışmanlık yapılacak gereğinde psikiyatrist ve psikolog yardımı alınması sağlanacaktır. Epilepsi polikliniği Şişli Florence Nightingale Hastanesi’nde ve Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi’nde başlangıç olarak, haftada 2’şer gün yapılmaktadır.

Epilepsi biliminin temel direğini EEG oluşturmaktadır. EEG beyindeki geniş bir sinir hücresi grubunun elektriksel aktivitisindeki dalgalanmanın kayıtlanması ilkesine dayanır. Elektrodların saçlı deriye yapıştırılması ile kayıtlama yapılır. Epileptik bir hastada EEG incelemesinin yapılması,

Klinik olarak konulmuş olan tanının desteklenmesi ve doğru tanı konmasını,
EEG çekimi sırasında nöbet kaydı yapılabilirse hangi tipte epilepsi olduğunun anlaşılmasını,
Epileptik nöbetin beynin hangi bölgesinden kaynaklandığının anlaşılmasını sağlar.
EEG tetkiki kısa süreli bir incelemedir. Bu nedenle ilk incelemede bozukluk saptanamayabilir. Klinik olarak şüpheli ve tekrarlayan durumlarda birden fazla EEG incelemesi yapılmalıdır. Gerektiğinde hasta uykusuz bırakılarak kısa veya uzun süreli uyku incelemeleri yapılmalıdır.

EEG laboratuvarımız şu anda biri sabit diğeri portabl olmak üzere 2 EEG cihazı ile hizmet vermektedir. Portabl EEG cihazımızla laboratuvara getirelemeyen hastalara yatak başı EEG incelemesi yapılmaktadır. Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi’nde de hem ayaktan hem de yatan hastalara EEG hizmeti verilmektedir.

Teknolojinin desteği ile geliştirilen video-EEG monitorizasyon incelemeleri ile hastanın hem EEG aktivitesi hem de eş zamanlı olarak video görüntüsü kaydedilmektedir. Şişli Florence Nightingale Hastanesi’nde kurulmuş olan videoEEG monitorizasyon ünitemizde hastalar içinde televizyonu, buzdolabı bulunan ve her türlü konforu barındıran, evleri kadar rahat bir ortamda kalmaktadırlar. Bu sırada başka bir odada bulunan teknisyen tarafından monitor yardımı ile izlenebilmektedirler. Rutin EEG incelemesinde olduğu gibi saçlı deriye yapıştırılmış olan elektrodlarla (noninvazif) ağrısız bir şekilde EEG kaydı da eş zamanlı olarak yapılmaktadır.

Epilepsi cerrahisi adayı hastalarda ise sorumlu odağın saptanması için noninvazif monitorizasyonun yanı sıra yeni alınan EEG cihazımız ile nöroşirurjiyen tarafından beyin zarının katmanları arasına (subdural) ve/veya beyin dokusu içine (derin) yerleştirilecek olan elektrodlar kullanılarak invazif monitorizasyon yapılacaktır. Odağın saptanmasında sağlıklı bir karar alınabilmesi için 1-5 gün monitorizasyon yapılarak en az 5 klinik ve elektrofizyolojik nöbet kaydının yapılması gerekmektedir.

Ayrıca video EEG monitorizasyon incelemesi yalancı nöbet-gerçek nöbet – senkop ayırıcı tanısı için tek tanı yöntemidir. Bu amaçla da özellikle psikiyatri ve kardiyoloji polikliniklerinden yönlendirilecek hastalara da bu konuda hizmet verilebilecektir.

"
Epilepsi nedir? Epilepsi belirtileri nelerdir? Özel Sada Hastanesi

Epilepsi nedir? Epilepsi belirtileri nelerdir? Özel Sada Hastanesi

Epilepsi nedir? Epilepsi belirtileri nelerdir?

Epilepsi Nedir? beyin elektriksel aktivitelerinde meydana gelen değişiklikler sonucu ortaya çıkan nöbetlerle karakterize edilen bir sağlık sorunudur. Bu rahatsızlık, medeniyetin ilk zamanlarından beri varlığını sürdüren ve hayat kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen bir durumdur. Epilepsi nöbetleri, agresif titreme, bilinç ve kontrol kaybı gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu makalede, epilepsi nöbetlerinin ne olduğunu, belirtilerini, nedenlerini ve tedavi seçeneklerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

Uzm. Dr. Güray ÖZALP

Epilepsi (Sara) Epilepsi Nöbeti Nedir?

Epilepsi nöbeti, beyin hücrelerindeki anormal elektriksel aktivitelerin sonucunda oluşan geçici bir durumdur. Bu aktiviteler, sinir hücrelerinin anormal şekilde senkronize olmasıyla ortaya çıkar. Epilepsi nöbetlerinin şiddeti ve süresi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Nöbetler sırasında bazı hastalarda kas kasılmaları ve titremeler görülebilirken, diğerlerinde bilinç kaybı yaşanabilir.

Epilepsi Nöbetlerinin Sebepleri Nelerdir?

Epilepsi nöbetleri, çeşitli faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkabilen bir nörolojik rahatsızlıktır. Sinir sisteminin karmaşık yapısı ve beyin fonksiyonlarının hassasiyeti, epilepsi nöbetlerinin altında yatan nedenleri anlamayı zorlaştırmaktadır. Bu makalede, epilepsi nedenlerini ve nöbetlerin gelişim mekanizmalarını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

Beyin ve Sinir Sistemi Etkileşimi

Epilepsi nöbetlerinin nedenleri, sinir hücrelerinin uyarılma ve dinlenme durumları arasındaki hassas dengeyi bozan faktörlerle ilişkilendirilebilir. Beyindeki elektriksel aktivitenin kontrolsüz bir şekilde artması, nöbetlerin tetiklenmesine yol açabilir. Bu aktivite artışı, nörotransmitter adı verilen kimyasalların düzensiz salınımı veya sinir hücrelerinin iletişimindeki aksaklıklar sonucu meydana gelebilir.

Epilepsi Nöbetleri Neden Olur?

Epilepsi nöbetlerinin tam olarak neden kaynaklandığı belirlenememiş olsa da, birçok faktörün etkileşimi sonucu geliştiği düşünülmektedir. Bu faktörler arasında:

Beyin Yaralanmaları ve Travmalar

Doğum sırasında veya sonrasında meydana gelen beyin yaralanmaları, ilerleyen yaşlarda epilepsi riskini artırabilir. Ayrıca, kafa travmaları, düşmeler veya kazalar sonucu oluşan beyin hasarları da nöbetlere yatkınlığı artırabilir.

Enfeksiyonlar ve İltihaplanmalar

Beyin enfeksiyonları, özellikle ensefalit ve menenjit gibi iltihaplanmalara bağlı olarak epilepsi nöbetlerini tetikleyebilir. İltihaplanmaların neden olduğu beyin dokusu hasarı, elektriksel aktivitenin anormal bir şekilde artmasına neden olabilir.

Genetik Faktörler

Aile geçmişi, epilepsi riskini etkileyebilir. Epilepsi hastalığına yatkınlığı olan kişilerde genetik faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Aile üyelerinde epilepsi öyküsü bulunan bireylerde nöbet riski daha yüksek olabilir.

Yaş ve Gelişim Dönemleri

Epilepsi her yaşta ortaya çıkabilir, ancak erken çocukluk dönemi ve 55 yaş sonrası daha sık görülür. Çocukluk döneminde yüksek ateşli hastalıklara bağlı nöbetler, büyüme ile birlikte genellikle kaybolurken, bazı durumlarda epilepsiye dönüşebilir.

Diğer Sağlık Sorunları

Bazı sağlık sorunları, epilepsi riskini artırabilir. Özellikle demans gibi bilişsel fonksiyon kaybına yol açan rahatsızlıklar, epilepsi nöbetlerinin gelişimine zemin hazırlayabilir.

Çevresel Faktörler ve Yaşam Tarzı

Kişinin yaşam tarzı ve çevresel faktörler de epilepsi riskini etkileyebilir. Stres, düzensiz uyku, alkol tüketimi gibi faktörler, beyin aktivitesini etkileyerek nöbetlere zemin hazırlayabilir.

Epilepsi Nöbetlerini Azaltma Yolları

Epilepsi nöbetlerini azaltmak ve kontrol altına almak için aşağıdaki yöntemlerden faydalanılabilir:

İlaç Tedavisi

Antiepileptik ilaçlar, nöbet sıklığını azaltabilir ve şiddetini hafifletebilir. Bu ilaçlar, beyindeki elektriksel aktiviteyi dengeleyerek nöbetleri önlemeye yardımcı olabilir. Ancak ilaç tedavisinin etkili olabilmesi için doktor önerilerine uyulması önemlidir.

Beslenme ve Yaşam Tarzı Değişiklikleri

Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, epilepsi nöbetlerini yönetmede yardımcı olabilir. Düzenli uyku, düşük stres seviyeleri, dengeli beslenme ve düzenli egzersiz, nöbetleri azaltmaya yardımcı olabilir.

Cerrahi Müdahale

Epilepsi nöbetlerine cerrahi müdahale, ilaç tedavisinin etkili olmadığı veya yan etkilerin yoğun olduğu durumlarda düşünülebilir. Cerrahi müdahale ile epileptik aktiviteyi başlatan beyin bölgeleri çıkarılabilir veya düzeltilerek nöbetlerin önlenmesi amaçlanabilir.

Epilepsi Nöbeti Belirtileri Nelerdir?

Epilepsi nöbeti, farklı çeşitleri ve belirtileriyle kendini gösterebilir. Bazı nöbetler öncesinde belirtiler ortaya çıkabilirken, diğerleri nöbet anında kendini gösterebilir. Epilepsi nöbetlerinin yaygın belirtileri arasında:

Ön Nöbet Belirtileri

Yoğun Korku ve Endişe: Ani bir şekilde ortaya çıkan yoğun korku ve endişe hali, bazı nöbet türlerinin öncesinde görülebilir.

Mide Bulantısı: Nöbet öncesinde mide bulantısı hissi meydana gelebilir.

Sersemlik: Kişi, nöbetin yaklaştığı dönemde sersemlemiş veya dengesiz hissedebilir.

Görme Değişiklikleri: Bazı hastalar, nöbet öncesinde görmeyle ilgili değişiklikler yaşayabilir.

Kısmi Kontrolsüzlük: Ayak ve ellerdeki hareketlerde kısmi kontrolsüzlük hissedilebilir.

Vücut Dışına Çıkma Hissi: Vücudun dışına çıkmış gibi hissetmek, nöbetin yaklaşan bir işareti olabilir.

Baş Ağrısı: Nöbet öncesinde ani baş ağrıları meydana gelebilir.

Nöbet Anı Belirtileri

Bilinç Kaybı ve Kafa Karışıklığı: Nöbet anında bilinç kaybı yaşanabilir ve nöbet sonrasında kafa karışıklığı görülebilir.

Kas Kasılmaları: Kontrolsüz kas kasılmaları, nöbetlerin en tipik belirtilerinden biridir.

Ağızdan Köpük Gelmesi: Nöbet esnasında ağızdan köpük gelmesi görülebilir.

Düşme: Nöbet anında kişi düşebilir ve kendini yaralayabilir.

Garip Tat Oluşması: Bazı hastalar, nöbet anında ağızda garip bir tat oluştuğunu ifade edebilir.

Diş Kenetlenmesi: Nöbet sırasında diş kenetlenmesi meydana gelebilir.

Dilin Isırılması: Dilin ısırılması, nöbetlerin etkisiyle oluşabilir.

Hızlı Göz Hareketleri: Ani başlangıçlı hızlı göz hareketleri görülebilir.

Garip Sesler Çıkarma: Kişi, anlamsız ve garip sesler çıkarabilir.

Bağırsak ve Mesane Kontrolünün Kaybı: Nöbetler sırasında bağırsak ve mesane kontrolü kaybedilebilir.

Ani Ruh Hali Değişiklikleri: Nöbet sonrasında kişinin ruh hali ani bir şekilde değişebilir.

Epilepsi Nöbetlerinde İlk Yardım ve Önlemler

Epilepsi nöbetleri, aniden ortaya çıkabilen ve kişinin yaşamını etkileyen durumlar arasında yer alır. Bir kişinin nöbet geçirmesi durumunda doğru müdahaleler yaparak ona yardımcı olmak oldukça önemlidir. Bu makalede, epilepsi nöbeti geçiren bir kişiye nasıl yardımcı olunabileceği ve epilepsi hastalarının dikkat etmesi gereken önemli noktaları ele alacağız.

Epilepsi Nöbeti Geçiren Kişiye Yardımcı Olma

Epilepsi nöbeti geçiren bir kişiye doğru şekilde yardımcı olmak, hem hastanın güvenliğini sağlamak hem de nöbetin etkilerini en aza indirmek için önemlidir. İşte epilepsi nöbeti esnasında yapmanız gerekenler:

1. Sakin Olun ve Güvenli Bir Pozisyon Sağlayın

Öncelikle kendiniz sakin olmaya çalışın. Panik yapmadan hareket etmek, hem size hem de hastaya yardımcı olacaktır. Hastayı kendisine zarar vermeyecek şekilde yatırın veya oturtun. Yan çevirmek, solunum yolunun açık kalmasına yardımcı olabilir.

2. Hareketleri Durdurmaya Çalışmayın

Epilepsi nöbeti sırasında kişi kontrolsüz hareketler yapabilir. Bu nedenle, kişinin hareketlerini zorla dururmaya veya çenesini açmaya çalışmamalısınız. Ayrıca dilini dışarı çıkarmaya yönelik müdahalelerde bulunmamalısınız.

3. Rahatlatıcı Önlemler Alın

Hastanın giydiği kemer, kravat gibi sıkı kıyafetleri gevşeterek rahatlamasını sağlayın. Başörtüsü gibi eşyalar da hastanın nefes almasını kolaylaştırmak için gevşetilmelidir.

4. Su İçirmeyin

Nöbet sırasında hastaya su içirmeye çalışmayın, çünkü boğulma riski olabilir. Hasta bilincini kaybettiğinde sıvıların doğru yoldan ilerlemesi sağlanamayabilir.

5. Canlandırma İşlemi Gereksizdir

Epilepsi nöbeti sırasında canlandırma işlemi yapılmasına gerek yoktur. Nöbet sonrasında hastanın kendiliğinden normale dönmesini bekleyin.

Epilepsi Hastalarının Dikkat Etmesi Gerekenler

Epilepsi hastalarının günlük yaşamlarında dikkat etmeleri gereken bazı önlemler vardır. Bu önlemler, nöbetlerin sıklığını azaltmak ve hastanın güvenliğini sağlamak amacıyla alınmalıdır:

İlaçları Düzenli Alın

Epilepsi hastalarının doktorları tarafından önerilen ilaçları düzenli olarak saatine uygun bir şekilde alması önemlidir. İlaçların düzenli kullanımı, nöbetlerin kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir.

Kimlik Kartı Taşıyın

Epilepsi hastası olduğunuzu belirten bir kimlik kartı taşımanız önemlidir. Acil durumlarda sağlık profesyonellerine doğru bilgiyi iletmek, doğru ve hızlı müdahale açısından kritiktir.

Riskli Durumlardan Kaçının

Ağaca tırmanma, balkon veya teras gibi yüksek yerlerde dolaşma gibi riskli eylemlerden kaçının. Bu tür durumlar düşme ve yaralanma riskini artırabilir.

Yüzmede Dikkatli Olun

Epilepsi hastalarının yalnız yüzmemesi önemlidir. Nöbetler sırasında suyun içinde güvende olmayabilirsiniz, bu nedenle yüzme aktivitelerinizi başkalarıyla birlikte gerçekleştirmeye çalışın.

Parlak Işıklardan Kaçının

Sürekli parlayan ve sönen ışıklar, bazı epilepsi nöbetlerini tetikleyebilir. Televizyon gibi cihazların karşısında uzun süre kalmaktan kaçının.

Spor Yaparken Dikkat Edin

Spor yapmak, epilepsi hastaları için genellikle güvenlidir. Ancak aşırı susuz kalmamaya ve yorulmamaya dikkat etmek önemlidir. Fiziksel aktivitelerinizi doktorunuzla görüşerek planlayın.

Yeterli Uyku Alın

Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk, nöbetleri tetikleyebilir. Düzenli ve yeterli uyku almaya özen gösterin.

Kafa Darbelerinden Kaçının

Başınıza alacağınız darbeler, nöbetleri tetikleyebilir. Bu nedenle tehlikeli aktivitelerden kaçının ve gerektiğinde koruyucu ekipmanlar kullanın.

Epilepsi Hastalığı Tedavi Edilebilir Mi?

Epilepsi tedavisi, ilaçlar ve cerrahi girişimlerle gerçekleştirilir. Epilepsi nöbetlerinin durdurulması veya sıklığının azaltılması için kullanılan ilaçların düzenli ve özenli bir şekilde kullanılması, tedavinin temelini oluşturur. Hekimin önerdiği ilaçlar doğru bir şekilde kullanıldığında, hastaların yüzde dördünde nöbetler tamamen durabilir.

Her antiepileptik ilacın farklı bir etki mekanizması olduğundan, hastanın nöbet tipine uygun bir ilaç seçilir. Doğru dozda kullanılan ilaçlar, hastalığı tamamen ortadan kaldırmaz, ancak epilepsi nöbetlerinin önlenmesine veya sıklığının azaltılmasına yardımcı olabilir.

Tedavi, bazı hastalarda yaşam boyu devam ederken, bazı çocukluk çağı nöbetlerinde 15-20 yaşlarına kadar sürdürülmesi yeterli olabilir.

Genellikle tek bir epilepsi ilacıyla tedaviye başlanır ve doz yavaşça artırılır. Eğer verilen ilaç etkili olmazsa, ikinci bir ilaç eklenir veya ilaç değiştirilebilir. Bununla birlikte, ilacın yan etkilerini izlemek için düzenli aralıklarla hastanın kan tahlilleri yapılır. Epilepsi ilacının en yaygın yan etkileri şunlar olabilir: uyku hali, baş dönmesi, dengesizlik.

Epilepsi, bazı tipleri dışında sürekli bir hastalıktır. Bu nedenle, hastaların düzenli olarak bir nöroloji uzmanı tarafından takip edilmesi gereklidir.

Epilepsi hastalarının yaklaşık %30'unda, çeşitli ilaç tedavilerine rağmen nöbet sıklığı değişmez. Bu durumda "Tedaviye dirençli epilepsi" olarak adlandırılan bir grup hastada cerrahi müdahale düşünülebilir.

En az iki antiepileptik ilaç, bir yıl boyunca yüksek dozda kullanıldığı halde hala yaşam kalitesini olumsuz etkileyen nöbet aktivitesi gözlenen dirençli epilepsi hastalarına epilepsi cerrahisi uygulanabilir. Bu cerrahi müdahalede, sara nöbetlerini tetikleyen bölgenin cerrahi olarak çıkarılması veya baskılanması amaçlanır.

Cerrahi sonrasında, hasta ilaçlarını almaya devam eder. Belirli bir süre sonra ilaçlar kademeli olarak azaltılır ve sonunda kesilir. Hasta, cerrahi sonrası düzenli kontrollerle takip edilmelidir. Bu kontroller, hastanın sağlık durumunun izlenmesi açısından önemlidir.

Sıkça Sorulan Sorular

Epilepsi nedir?

Epilepsi, beyin elektriksel aktivitelerindeki değişiklikler sonucu ortaya çıkan nöbetlerle karakterize edilen bir sağlık sorunudur.

Epilepsi nöbetleri nasıl belirti verir?

Epilepsi nöbetleri agresif titreme, bilinç ve kontrol kaybı gibi belirtilerle kendini gösterebilir.

Epilepsi nöbetlerinin nedenleri nelerdir?

Epilepsi nöbetleri beyin hücrelerindeki anormal elektriksel aktivitelerin sonucunda oluşan geçici bir durum olarak ortaya çıkar.

Epilepsi tedavisi nasıl yapılır?

Epilepsi tedavisi ilaçlar ve cerrahi girişimlerle gerçekleştirilir. İlaçlar düzenli ve özenli bir şekilde kullanıldığında nöbetleri azaltabilir.

Epilepsi nöbeti geçiren bir kişiye nasıl yardımcı olunmalıdır?

Epilepsi nöbeti esnasında kişiye zarar vermemek için sakin olunmalı, güvenli bir pozisyon sağlanmalı ve hareketlerini durdurmaya çalışmamalısınız.

Epilepsi hastalarının dikkat etmesi gerekenler nelerdir?

Epilepsi hastaları düzenli ilaç kullanımına dikkat etmeli, riskli durumlardan kaçınmalı ve yeterli uyku almaya özen göstermelidir.

Epilepsi nöbetlerinin şiddeti ve süresi nasıl değişebilir?

Epilepsi nöbetlerinin şiddeti ve süresi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kimi hastalarda kas kasılmaları görülebilirken, diğerlerinde bilinç kaybı yaşanabilir.

Epilepsi nöbetlerine karşı cerrahi müdahale nasıl yapılır?

Tedaviye dirençli epilepsi hastalarında cerrahi müdahale ile sara nöbetlerini tetikleyen bölge çıkarılabilir veya baskılanabilir.

Epilepsi hastaları spor yapabilir mi?

Evet, epilepsi hastaları spor yapabilir. Ancak aşırı susuz kalmamaya ve yorulmamaya dikkat etmeleri önemlidir.

Epilepsi tedavisi için ilaçların düzenli kullanımı niçin önemlidir?

İlaçların düzenli kullanımı, nöbetlerin kontrol altına alınmasına ve tedavinin etkili olmasına yardımcı olabilir.

İçindekiler İçindekiler Epilepsi Nöbeti Nedir? Epilepsi Nöbetlerinin Sebepleri Nelerdir? Epilepsi Nöbetleri Neden Olur? Epilepsi Nöbetlerini Azaltma Yolları Epilepsi Nöbeti Belirtileri Nelerdir? Epilepsi Nöbetlerinde İlk Yardım ve Önlemler Epilepsi Hastalarının Dikkat Etmesi Gerekenler Epilepsi Hastalığı Tedavi Edilebilir Mi? Sıkça Sorulan Sorular "
Epilepsi Tedavisi - Dr. Gökhan Gürel Beyin Sinir Hastalıkları ve Başağrısı Merkezi

Epilepsi Tedavisi - Dr. Gökhan Gürel Beyin Sinir Hastalıkları ve Başağrısı Merkezi

Epilepsi: Tanı, Belirti ve Tedavisi

Epileptik nöbet, beyin hücrelerinde ortaya çıkan anormal ya da aşırı elektriksel aktivite sonucunda bilinç kaybı, vücutta kasılmalar ve anormal hareketlerle ortaya çıkan geçici belirtilerdir. İlk nöbet, epilepsinin habercisi olabileceği gibi, önemli bir beyin hastalığının da ilk gösterisi olabilir.

Ancak beyindeki bu anormal ve aşırı aktivite sürekli epileptik nöbet oluşturma eğiliminde ise ve nöbetler tekrar ediyorsa, bu durumu epilepsi olarak tanımlamak gerekir.

Toplumun %10'u yaşamında bir kez olsun nöbet geçirmektedir. Bu hiç de az bir oran değildir. Ayrıca bir kez nöbet geçirme dışında tekrarlayan nöbetler yani epilepsi hastalığı da toplumda oldukça sık görülmektedir. İster ilk nöbet olsun, isterse tekrarlayan epileptik nöbetler olsun hastaları detaylı bir biçimde değerlendirmek, doğru tanı koymak ve tedavide geç kalmamak oldukça önemlidir. Tedavi edilmeyen epilepsilerin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden ağrı ve olumsuz sonuçları olabilir.

Epilepsi klinik bir tanıdır. Bu nedenle hastanın yakınları dikkatle ve titizlikle dinlenmeli, gerekirse yakınlarından, çevresinden de bilgi alınmalıdır. Eğer varsa, nöbet sırasında çekilmiş video görüntüleri oldukça yararlı olabilir. Eğer hastanın nöbet özellikleri iyi anlaşılır ise tanı koyması kolaylaşacaktır. Bu nedenle nöbet ile gelen her hastanın hikayesini titizlikle sorgulamak, detaylı muayene etmek ve zaman ayırmak gerekir.

Yine de tanı konulamayan hastalarda laboratuvar incelemeleri, elektroansefalografi (EEG) incelemesi ve diğer görüntüleme yöntemlerine başvurulabilir.

Epilepsi tanısı koyulan hasta ve yakınlarına hastalık ile ilgili detaylı ve anlaşılır bir biçimde bilgi vermek gerekir. Nöbetleri tetikleyici etmenler (açlık, uykusuzluk, stres, ışık, bazı ilaçlar vs.) konusunda bilinçlendirilmeli ve eğer gerekiyorsa yaşam tarzı yeniden düzenlenmelidir.

Ayrıca hasta yakınları epileptik nöbetler sırasında nasıl davranacakları konusunda uyarılmalı ve bilinçlendirilmelidirler. Çünkü pek çok epilepsi nöbetinde nöbetin kendisinden olduğu kadar, nöbete müdahale etmeye çalışan kişilerin yaptığı yanlışlar nedeniyle hasta zarar görebilir, hatta yaşamını kaybedebilir.

Epilepsi tanısı almış kişiler araç kullanma konusunda uyarılmalı, mesleki özelliklerine göre bazı önlemler alınmalıdır. Ayrıca en kısa sürede en uygun antiepileptik tedaviye başlanmalıdır. Epilepsi tedavisinde ilaç seçimi uzmanlık ve deneyim gerektiren bir konudur.

Bir epilepsi hastasına ilaç başlanırken, o ilacın uzun yıllar kullanılacağı göz önünde bulundurularak etkinliği ve yan etkileri iyi hesaplanarak başlanmalıdır. Hasta özelinde, nöbet tipine uygun, doğru ilaç seçildiğinde ve düzenli kullanıldığında 'tek ilaçla' epilepsi nöbetlerin büyük oranda kontrol altına almak mümkündür. Bu nedenle düzenli ilaç kullanımı ve tedaviye uyum konusunda hastanın bilinçlemdirilmesi ve gerekirse ilaç kan düzeyleri ile düzenli kontrolü oldukça önemlidir.

Bazen epilepsiler dirençli olabilmekte ve çoklu ilaç kullanımı gerekmektedir. Bu durumda ilaç etkileşimleri, yan etkiler ve ilaç uyumu daha da önem kazanmaktadır.

Yeterli dozda, yeterli sürede uygun ilaç tedavilerine karşın kontrol altına alınmayan epilepsilerin tedavisinde nörostimülasyon yöntemleri ve epilepsi cerrahisi gibi ilaç dışı tedavi seçenekleri de bulunmaktadır.

Kliniğimize çok sayıda nöbet geçiren hasta ya da epilepsi hastası başvurmaktadır. Hasta ve yakınlarının bilinçlendirilmesi, tetikleyiciler konusunda bilgilendirilmesi ve ilaç tedavileri uzun bir süreci kapsamaktadır. Her bir hastamız için titizlikle yürütmeye çalıştığımız bu süreçte, hastalarımıza tam zamanlı çalışan nörofizyoloji teknikeri eşliğinde, uluslararası standartlara uygun elektroansefalografi (EEG) hizmetleri sunmaktayız. Rutin ve uzun EEG hizmetleri dışında ilaç kan düzeyi takiplerini de kliniğimizde sağlamaktayız.

Epilepsi Nedir? Epilepsi Çeşitleri ve Tedavisi » Özel Levent Hastanesi

Epilepsi Nedir? Epilepsi Çeşitleri ve Tedavisi » Özel Levent Hastanesi

Epilepsi Nedir? Epilepsi Çeşitleri ve Tedavisi

Halk arasında sara hastalığı olarak bilinen epilepsi nörolojik bir hastalıktır. Beyinde bulunan nöronların ani ve istemsiz boşalması sonucunda kişide nöbetler görülür. Nöbetlerin şekli kişiden kişiye değişebilmektedir. İstemsiz kasılmalar, duyusal değişiklikler ve bilinçte değişimler görülebilir.

Epilepsi Nöbeti Çeşitleri

Absans nöbet: Kısa göz dalmalarının olduğu nöbet türüdür. Kısa süreli bilinç kaybı yaşanır.

Fokal nöbet: Vücudun sadece bir kısmında gerçekleşen nöbettir. Bilinç açık veya kapalı olabilmektedir.

Jeneralize nöbet: Tüm vücutta kasılma, idrar kaçırma ve ağızda köpürme meydana gelir.

Tonik nöbet: Vücudun etkilenen bölümünde sürekli ve şiddetli bir kasılma meydana gelir.

Somatoduyusal nöbet: Vücudun bir bölümünün uyuşması veya karıncalanması şeklindedir.

Psişik nöbet: Ani korku, öfke ya da neşe gibi hisler ortaya çıkar. Görsel ya da işitsel halüsinasyonlar görülebilir.

Epilepsi Tanısı Nasıl Konulur?

Öncelikle geçirilen nöbet şeklinin hekime iyi bir şekilde tarif edilmesi gerekir. Bu nedenle hem nöbeti geçiren hem de nöbete şahit olan kişinin muayene esnasında anlattıkları teşhis için önemlidir. Tanı koymak için EEG, MR, Bilgisayarlı Tomografi ve PET gibi tetkikler yapılabilmektedir.

Epilepsi Tedavisi

İlaç tedavisi ile nöbetler %70 oranında engellenebilmektedir. İlaçların düzenli olarak kullanılması çok önemlidir. Çocuklukta görülen epilepsi yaşla birlikte tamamen ortadan kalkabilmektedir. Çoğunlukla hastalık hayat boyu devam etmekte ilaçlar sayesinde nöbetler engellenebilmektedir. İlaç tedavisine yanıt vermeyen hastalar için cerrahi müdahaleler yapılabilmektedir.

Epilepsi Nöbeti Geçiren Hastaya Nasıl Yardımcı Olabiliriz? Öncelikle sakin olunmalı, panikle ani müdahalelerde bulunulmamalıdır. Hasta yere düşmüşse, hastayı yan çevirmek iyi olacaktır. Hastaya hareketlerini durdurması için zoraki müdahale yapılmamalı, dili dışarı çıkarılmaya çalışılmamalıdır. Kemer, kravat gibi vücudunu sıkabilecek eşyalar gevşetilebilir. Su içirmeye çalışılmamalıdır, bu hastanın boğulmasına sebep olabilir. Epilepsi Hastasıysanız, İlaçlarınızı düzenli kullanmalısınız. Yalnız yüzmemelisiniz. Banyo kapısını kilitlememelisiniz. Üzerinizde epilepsi hastası olduğunuza dair bir kart bulundurmanız faydalı olabilir. Ağaca çıkma, yüksek bir yerden sarkma gibi tehlikeli olabilecek eylemlerden uzak durmalısınız. Spor yapıyorsanız susuz kalmamaya özen göstermelisiniz. Kendinizi aşırı yorgun ve uykusuz bırakmamalısınız. Kafa bölgesine darbe almamak için her daim dikkatli olmalısınız. "
EPİLEPSİ VE EPİLEPSİ CERRAHİSİ NEDİR? Ankara Nöroloji Profesörü

EPİLEPSİ VE EPİLEPSİ CERRAHİSİ NEDİR? Ankara Nöroloji Profesörü

EPİLEPSİ VE EPİLEPSİ CERRAHİSİ NEDİR?

Neredeyse her yaşta görülebilen, kişilerin günlük hayatını olumsuz yönde etkileyen ve genellikle tedavi sürecinin oldukça uzun sürdüğü hastalıklardan biri olan epilepside cerrahi yöntemlerden yararlanılmaktadır.

Tarih boyunca uygulanan ve köklü bir geçmişe sahip olan cerrahi yöntemler özellikle teknoloji ve tıbbın gelişmesi ile günümüzde yaygın hale gelmiştir. Epilepsi cerrahisi hem riskleri oldukça düşürmekte hem de kişilerin sosyal hayatlarına normal bir şekilde devam edebilmelerini mümkün kılmaktadır.

EPİLEPSİ NEDİR?

Epilepsi, beyin nöronlarında görülen anormal aktivitelerin normal seyri etkilemesi sonucunda kişilerde ani ve istemsiz kasılmalara, bilincin kapanmasına ve duygusal değişmelere neden olan bir hastalıktır. Genel olarak titremeler ve nöbetler şeklinde kendini gösteren epilepsi halk arasında sara olarak da bilinmektedir.

Ani ve istemsiz bir şekilde gelen epilepsi nöbetlerinde titremeler, bilinç kayıpları ve çeşitli vücut hareketleri görülmektedir. Teşhis içinse bu nöbetlerin birden fazla kez tekrar etmesi gerekmektedir.

Oldukça yaygın bir şekilde görülen epilepsi her yaş grubunda kendini gösterse de 18 yaş altı ve 65 yaş üstü bireylerde daha çok görülmektedir. Özellikle 18 yaş altındaki bireylerde en sık görülen nörolojik hastalıkların başında epilepsi gelmektedir.

EPİLEPSİ NEDEN OLUR?

Epilepsi, kişiden kişiye bağlı olarak çok farklı nedenle görülmektedir. Tespit edilen nedenlerin yanı sıra bazı hastalara epilepsi teşhisi koyulsa da hastalığın nedeni bilinmemektedir. Epilepsiye neden olan bazı faktörler şunlardır:

Genetik faktörler. Kalıtımla geçen hastalıklar. Beyin tümörleri ve menenjit gibi iltihaplar. Kaza ve yaralanmalara bağlı gelişen kafa travmaları. Zor doğumlarda gelişen travmalar. Sinir sistemi, beyin dokusu ve damarları etkileyen hasarlar. ÇALIŞMA SAATLERİ Pazartesi-Perşembe14:00 – 19:00Cuma-Cumartesi-PazarKapalı +90 (312) 441 55 11 +90 (552) 445 55 11 MUAYENEHANE

Cinnah Caddesi No:55/11 Çankaya / Ankara

EPİLEPSİ TÜRLERİ NELERDİR?

Epilepsi, sinir hücrelerinin etkilendiği alana ve beyinde görülen anormal aktivitelerin etkilediği bölgelere göre fokal ve jeneralize olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:

FOKAL EPİLEPSİ


Parsiyel epilepsi olarak da bilinen fokal epilepside beynin çeşitli bölgelerinde görülen anormal elektriksel aktiviteler eş zamanlı olarak görülmemektedir. Belli bir bölgede başlayan anormallikler bazı durumlarda bu bölge ile sınırlı kalırken bazı durumlarda ise beynin tümüne yayılabilmektedir. Bu farklılık, fokal epilepsinin de kendi arasında basit ve kompleks nöbetler olarak ayrılma nedenidir.

Bilincin açık olduğu basit fokal nöbetler frontal lob, temporal lob ya da parietal lobda meydana gelen anormalliklerden kaynaklanabilmektedir. Bu farklı bölgeler, kişilerin nöbet sırasında farklı belirtiler göstermesine neden olmaktadır. Frontal lob hareket bozuklukları ile, temporal lob ani panik ve deja-vu hissi ile, parietal lob ise uyuşukluk ve görmede yaşanan sıkıntılarla ilişkilendirilmektedir.

Kompleks fokal epilepside ise hastalar nöbet sırasında bilinçlerini kaybetmektedir. Belirtileri arasında sürekli yutkunma ve çiğneme isteği, bakışların bir noktaya sabitlenmesi ve şaşkınlık hali bulunmaktadır. Kişiler, nöbetin ardından genellikle nöbet sırasında yaptıklarını hatırlamamaktadır.

JENERALİZE EPİLEPSİ

Fokal epilepsinin aksine jeneralize epilepside beynin tüm bölgelerinde eş zamanlı olarak ya da bir bölgede başlayıp diğer bölgelere yayılan anormal elektriksel faaliyetler gözlemlenmektedir. Sara nöbeti olarak da bilinen ve oldukça şiddetli geçen epilepsi nöbeti jeneralize kategorisinde değerlendirilmektedir. Belirtileri arasında istemsiz kol, bacak ve vücut hareketleri, vücudun bazı bölgelerinin ya da her yerinin tamamen kasılması ve sonra gevşemesi bulunmaktadır. Çoğu jeneralize epilepsi nöbetinde kişilerin bilinci kapalıdır.

EPİLEPSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?


Epilepsi belirtileri genel olarak basit ve karmaşık nöbetlerde farklılık göstermektedir. Basit nöbetler gerçek bir nöbet olmakla birlikte daha şiddetli bir nöbetin habercisi de olabilmektedir. Karmaşık nöbetlerde ise hastalar genellikle ne yaptıklarından habersizdir. İki nöbet türü arasındaki en önemli fark bilincin açık ya da kapalı olmasıdır. Basit nöbetlerde hastaların bilinci açıkken karmaşık nöbetlerde gerçekleştirilen hareketler ve çıkarılan sesler bilinçsiz bir şekilde yapılmaktadır.

Epilepsi nöbetinden önce aura adı verilen ve tanı sırasında da değerlendirilen bazı belirtiler görülmektedir. Bu belirtiler, genel olarak beynin belli ve küçük bir bölümünde gerçekleşen normalin dışında biyoelektrik aktiviteleri ile ilişkilendirilmektedir. Bu belirtiler arasında,

Aniden ortaya çıkan anksiyete ve korku hali, Görme ya da işitmede bozukluklar, Mide bulantısı, Vücudun bazı bölgelerinde görülen uyuşmalar, Bayılma hissi, Koku duyumunda gerçekleşen değişimler bulunmaktadır.

Epilepsi belirtileri, beyinde etkilenen bölüme göre kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Genel olarak nöbetler sırasında görülen belirtiler ise şu şekildedir:

Vücutta aniden ortaya çıkan kasılma ve titremeler, Bilinç kaybı, Kol ve bacaklarda istemsiz meydana gelen hareketler, Tekrar eden kafa sallama hareketleri, Dişlerin kenetlenmesi, Ağızdan köpük gelmesi, Hızlı ve ani bir şekilde gerçekleşen göz hareketleri, Bakışların bir noktaya sabitlenmesi, Konuşamama ve sorulara yanıt verememe.

EPİLEPSİ TEŞHİSİ NASIL YAPILIR?

Görüntüleme yöntemleri epilepsinin teşhisinde öncelikle başvurulan yöntemlerden biridir. EEG, MR ve bilgisayarlı tomografi en sık kullanılan görüntüleme yöntemlerinin başında gelmektedir. Beynin elektriksel aktivitesini belirten EEG, epilepsi tanısında özellikle önem taşımaktadır. EEG sayesinde beynin kontrolsüz biyoelektrik aktivitesinin bulunduğu bölgeler tespit edilmektedir. Nöbetlere neden olan herhangi bir yapısal problemin olup olmadığı ise MR ve tomografi sayesinde anlaşılmaktadır. Uzman hekimlerin ihtiyaç duyması durumunda kan ve idrar testi de yapılmaktadır.

Epilepsi tanısı için hastanın tıbbi öyküsü, nöbetlerin sıklığı, şiddeti ve belirtiler de hekimlerin dikkat ettiği noktalar arasında bulunur. Bazı zamanlarda aşırı stres, yorgunluk, duygu ve hormon değişimleri de nöbetlere neden olabilmektedir. Bu anlamda, her nöbet epilepsiye işaret etmemektedir. Hekimler hastaların öyküsünü dinledikten sonra tanı koyabilmektedir.

EPİLEPSİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?

Epilepsi tedavisinde medikal ve cerrahi yöntemler kullanılmaktadır. İlaçlı tedavide epilepsinin kaynağı değil yalnızca nöbet ve belirtilerin yok edilmesi amaçlamaktadır. Hastaların ortalama %60-%65’i yalnızca tek tip bir ilaç kullanarak günlük hayatına devam edebilmektedir.

Belirtilerin baskılanabildiği hasta grubunun yanı sıra ortalama %20 oranındaki bir hasta grubunda ise belirtiler ve nöbetler çok daha şiddetli seyretmektedir. Medikal tedavinin yeterli olmadığı bu hastalar cerrahi yöntemlerden faydalanmaktadır. Epilepsi cerrahisi, nöbetlerin tamamen ya da kısmen ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır.

EPİLEPSİ CERRAHİSİ NEDİR?

Epilepsinin tedavi yöntemleri arasında bulunan epilepsi cerrahisi, beyinde epilepsi nöbetlerine neden olan bölgelerin tespit edilmesi ve cerrahi işlemlerle bu bölgedeki hasarların giderilmesini amaçlamaktadır. Epilepsi cerrahisinin amacı nöbetlerin en aza indirilmesi olsa da temelde nöbetleri tamamen ortadan kaldırmak bu cerrahi yöntemlere başvurma sebebidir. Aynı zamanda, epilepsi için kullanılan ilaçların yan etkilerini yok etmek de amaçlanmaktadır. Epilepsi cerrahisinin uygulanma nedenlerinden biri de kişilerin sosyal hayatına devam edebilmesini sağlamaktır.

CERRAHİ OPERASYONLAR TEKNİKLERİ NELERDİR?

Cerrahi operasyonlar epilepsi türüne ve amaca göre fonksiyonel ve rezektif olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:

FONKSİYONEL CERRAHİ

Palyatif cerrahi olarak da bilinen fonksiyonel cerrahi genel olarak nöbetlerin şiddetinin ve sıklığının en aza indirilmesi amacıyla uygulanmaktadır. Beynin nöbete neden olan belli bölgesinin diğer bölgelere etki etmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. İlaç tedavisine direnç gösteren her yaş grubu hasta bu operasyona alınabilmektedir. Fonksiyonel cerrahinin başarı ortalaması %80 civarındadır.

REZEKTİF CERRAHİ

Rezektif cerrahi ise tüm epilepsi tipleri için uygun olması nedeniyle sıklıkla tercih edilen yöntemlerden biridir. Bu işlemde amaç beynin nöbete neden olan bölgesinin tamamen çıkarılmasıdır. Ameliyattan önce ilaç tedavisine yanıt vermeyen hastaların operasyon sonrasında 1-2 yıl daha ilaç kullanması gerekmektedir. Medikal tedavi bu süreçte nöbetlerin görülüp görülmemesine göre devam etmektedir.

SIK SORULAN SORULAR Epilepsi cerrahisi kimlere uygulanabilir?

Epilepsi cerrahisinin uygulanabilmesi için hastaların ilaçlı tedaviye (özellikle 3 antiepileptik ilaca rağmen epileptik nöbet geçiriyor olması) yanıt vermiyor olması gerekmektedir. Aynı zamanda, epilepsi sendromlarının da cerrahi işlemlere uygun ve tedavi edilebilir olması aranan şartlardan biridir.

Epilepsi hastalığı tamamen geçer mi?

Epilepsi, uzun bir sürecin ardından tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bununla birlikte uygulanan tedavi yöntemi epilepsi tipine, nöbetlerin şiddetine ve sıklığına, hastaların gösterdiği sendromlara göre belirlenmektedir. Medikal tedavi yalnızca nöbetleri engellerken cerrahi operasyonlar epilepsinin tamamen ortadan kalkmasını da sağlayabilmektedir. Epilepsinin tamamen geçmesi hastaların durumuna göre değişiklik göstermektedir.

Ameliyattan sonra nelere dikkat etmek gerekir?

Epilepsi cerrahisi hastalığı bir anda ortadan kaldırmadığı için hastaların medikal tedaviye 1-2 yıl daha devam etmesi gerekmektedir. Nöbetlerin bu süre içinde görülmemesi hiç görülmeyeceği anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, ameliyat sonrasında uzman hekimlerin uygun gördüğü süreç içinde ilaçların alınmaya devam etmesi şarttır. Nöbetin görülmemesi durumunda ilaçlar yavaş yavaş bırakılmaktadır.

Epilepsi nöbetleri sırasında hastalara nasıl yardım edilmelidir?

Epilepsi nöbetleri ortalama 1-2 dakika sürmektedir. Bu süre boyunca hastalara kesinlikle müdahalede bulunmamak gerekmektedir. Özellikle yaygın olarak yapılan hastaların ağzını açmaya çalışmak ya da kasılmasına müdahale etmek ciddi zararlar doğurabilmektedir. Aynı zamanda uyanması için kolonya gibi uyarıcı kokular koklatmak da işe yaramamaktadır.

Nöbet geçiren hastaları öncelikle kravat ya da şal gibi boğucu giysilerden kurtarmak gerekmektedir. Hastanın nöbet geçirdiği ortamda ona zarar verebilecek kesici cisimler varsa uzaklaştırılmalıdır. Hastanın bilinci yerine geldiğinde ise dinlenmesine izin verilmelidir.

"
Yenidoğan Nöbetleri (Konvulziyonları) – Prof. Dr. Adnan Ayvaz

Yenidoğan Nöbetleri (Konvulziyonları) – Prof. Dr. Adnan Ayvaz

Yenidoğan Nöbetleri (Konvulziyonları)

Yenidoğan nöbetleri, Doğumdan sonra yaşamın ilk ayında olan bebekler yenidoğan olarak adlandırılır. Doğumdan sonraki ilk bir ay içinde ortaya çıkan nöbetlere (havale, atak, konvülziyon…) yenidoğan konvilsiyonları denir. Konvülsiyon (=nöbet) beyinde bir grup sinir hücresinin (nöronun) anormal deşarjı sonucu oluşan geçici nörolojik işlev bozukluğudur.

Zamanında doğan bebeklerde sıklık 1000 canlı doğumda 0.7-2.7 iken 1500 gramın altındaki erken doğan bebeklerde 1000 canlı doğumda 57.5 – 132 olarak bulunmuştur.
Yeni doğan konvülsiyonları etyoloji, klinik, tedavi, hastalığın seyri açısından diğer yaşlarda görülen konvülsiyonlardan ayrılır. Yenidoğanlardaki nöbetler büyük çocuklarda ve yetişkinlerde meydana gelen nöbetlerden farklıdır.

Yenidoğanlarda nöbetlerin sebepleri neler olabilir? Doğumdan sonraki ilk 3 günde Hipoksik iskemik ensefalopati (HIE, Beyin oksijensiz kalması) Beyin kanaması Kan şekeri düşmesi, hipoglisemi Erken dönemde kanda kalsiyum düşmesi, hipokalsemi Kanda sodyum azalması, hiponatremi Vitamin B6 (Pridoksin) bağımlılığı ve/ve ya eksikliği Doğumsal beyin yapı bozuklukları Doğumu izleyen 3 günden sonra Geç dönemde kanda kalsiyum düşmesi, hipokalsemi Kanda magnezyum azalması, hipomagnezemi İnfeksiyonlar Gün konvülsiyonları Doğumsal metabolik hastalıklar Nörokutan sendromlar Doğumsal serebral anomaliler, Doğumsal beyin yapı bozuklukları Merkezi sinir sisteminin dejenaratif hastalıkları Kromozom anomaliler Yenidoğanlarda nöbetler nasıl olabilir?

Nöbetler genellikle gizli (belirsiz, subbitle) olabilir. Çünkü bebeğin beyni hala gelişmektedir. Yenidoğan döneminde beynin hem fizyolojik hemde morfolojik matürasyonu tamamlanmadığı için jeneralize tonik klonik konvülsiyonlar görülmez. Bu nedenle nöronal deşarjlar genellikle lokalize kalır ve gelişigüzel yayılır.

Nöbet anında bir yenidoğan, Nefes alıp vermenin uzun bir süre durması şeklinde (apneik konvulzyonlar) olabilir. Bebeğin yüz ifadesi, nefes alma ve kalp atış hızı değişebilir. Anormal göz hareketleri, göz kırpma, çiğneme, adım atma, boks hareketleri nöbet olabilir (subbitle nöbetler). Bir bacağın veya bir kolun sağ ya da solda değişebilen kasılması veya sertleşmesi olabilir. Tüm üst vücut aniden öne doğru sarsılabilir. Her iki bacak da dizleri bükülmüş olarak karnına doğru çekilebilir. Bu sırada ağlama çığlık atma ve ya donup kalma olabilir. Yanıt verme bozukluğunun (birçok nöbet türünü tanımlamak için kritik olan) yenidoğanlarda değerlendirilmesi zordur. Ebeveynler sesleri yenidoğanın dikkatini çekemediğinde duyarlılığın bozulduğundan şüphelenebilirler.

Yenidoğan nöbetlerinin genellikle gizli (belirsiz, subbitle) olabilmesi nedeniyle bazen uzmanlar bile yenidoğanlarda nöbetleri tanımlamakta zorluk çekerler. Normal bebekler, daha büyük bir çocuk veya yetişkinlerde epilepsi öngörülebilecek birçok ani, kısa sarsılma, yüz buruşturma, bakış ve ağız hareketleri gösterebilir. Bir bebekte ise epilepsi nöbeti için şüphelenilmesi gereken belirtiler daha az tipiktir.

Davranış değişiklikleri oluyorsa ve aynı yaştaki çocuklar ile benzer değilse. Şüpheli bir davranışı ebeveynler, doktor tarafından izlenmesi için evde videoya kaydetmeleri teşhis için çok yararlıdır. Tekrarlanan basit davranış özellikleri bile ataklar halinde veya sürekli ise önemli olabilir. Nöbetler çocuk hem uyanık hem de uykudayken ortaya çıkabilir. Nöbetler duruş veya aktivite değişiklikleri ile ortaya çıkmaz veya kolun veya bacağın hafifçe hareket ettirilmesiyle durdurulamaz.

Bebeğinizde böyle durumlar ile karşılaşıyorsanız nöbet olabileceğini aklınıza getirerek bir uzmana başvurunuz.

Hangi davranışlar kolayca nöbetlerle karıştırılır?

Bebeklerdeki Moro refleksi, nöbetle kolayca karıştırılabilen mükemmel bir normal yanıttır. Bir bebek, başının desteğinin anlık olarak kaldırılması, yüksek bir gürültü veya parlak bir ışıkta olduğu gibi ürküyorsa, aniden sırtını sertleştirecek, kolları ve bacakları vücuttan dışarı doğru uzanacak ve parmakları açılacaktır. Moro refleksi ilk üç aya kadar tam ve beş aya kadar daha hafif formda devam eder.

Bebeklerde nöbetlerle karıştırılabilecek bir diğer normal davranış örnekleri de titremelerdir. Titreme hareketleri veya ürpermeler epileptik nöbetler değillerdir. Ancak sık ve gürültülü, tek taraflı baskın olan, elle tutulunca durmayan titremeler her durumda epileptik nöbet açısından incelenmelidir.

EEG yenidoğanlarda nöbetlerin teşhis edilmesine yardımcı olur mu?

Nöbetlerin tanımlanmasında genellikle çok yardımcı olan elektroensefalogramın (EEG) yenidoğanlarda yorumlanması daha zordur. Yenidoğanlarda beyin elektriksel aktivitesinin normal ve anormal paternleri daha açık bir şekilde tanımlanmasına rağmen, belirsizlik alanları hala mevcuttur ve sadece özel olarak eğitilmiş pediatrik nörologlar yenidoğan EEG paternlerini ustalıkla yorumlayabilir.

‘İyi huylu ailesel yenidoğan konvülsiyonları’ (Benign familial neonatal convulsion) ne demektir?

Nadir bir genetik bozukluğu olan, iyi huylu ailesel yenidoğan konvülsiyonları olan yenidoğanlarda, yaşamın ilk günlerinde sık sık kısa nöbet geçirmeye başlarlar. Bozukluk genellikle otozomal dominant bir gen tarafından miras alınır (yani bir ebeveynin de bozukluğu vardı). Ayrıca çocuğun DNA’sındaki spontan mutasyondan da kaynaklanabilir. Nöbetler genellikle 6 ila 9 aylıkken durur.

Yenidoğan nöbetlerinde tedavide neler önemlidir, nasıl bir yol izlenmektedir?

Yenidoğan nöbetleri nörolojik gelişimi olumsuz etkileyeceği için acil tedavi gerektirir. Bu yüzden bir yandan etyolojik sebebi araştırılırken bir yandan da tedavi başlanır.

– Nöbet sırasında solunum ve dolaşım desteği, oksijen verilmeli, damar yolu açılmalı ve kan örneği alınmalıdır.
– Öncelikle hipoglisemi, hipokalsemi, elektrolit düzensizliği gibi sorunlar düzeltilmelidir.

-Genel olarak kabul edilen görüş bir saat içinde üçten fazla nöbet görülür yada tek bir nöbet üç dakikadan fazla sürerse antikonvülsan ilaç tedavisinin başlanmasıdır.

-Nörolojik inceleme ve EEG normalse hasta taburcu edilmeden antikonvülsan tedavi sonlandırılır. Nörolojik incelemede bozukluk var ancak EEG normalse tedavi bir ay sürdürülüp hasta kontrole çağrılır. Kontrolde nörolojik inceleme normalse tedavi kesilir.
– Nörolojik incelemede anormal bulgular varsa ilaç üç ay daha kullanılır.
– Üç ayın sonunda, bu süre içinde nöbet gözlenmemişse tedavi kesilir.

Bu gönderiyi paylaş"
Epilepsi nöbeti ne zaman beyin hastalığının işareti olur? Sağlık Haberleri

Epilepsi nöbeti ne zaman beyin hastalığının işareti olur? Sağlık Haberleri

Epilepsi nöbeti ne zaman beyin hastalığının işareti olur? En çok bilinen türü, şiddetli kasılıp gevşemelerle görülen, bilinç kaybı ve birtakım istemsiz hareketlerin bulunduğu ve genellikle birkaç dakika süren nöbet tipi olmakla beraber, epilepsi hastalığının pek çok tipi bulunuyor. Epilepsinin her yaşta, farklı şekillerde ve farklı derecelerde ortaya çıkabileceğini belirten Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “İlk atağın ileri yaşlarda ortaya çıktığı epilepsi nöbetlerinin daima altta yatabilecek birincil bir beyin hastalığını akla getirmeli” uyarısında bulundu.

Epilepsi için “Farklı Bakma, Farkında Ol” dediler

Sara nöbetleri (epilepsi hastalığı) toplumda sık görülen ve antik dönemden beri bilinen bir hastalık. Epilepsi, beyin dokusunun ya da bir grup beyin hücresinin (nöronların) zaman zaman ve düzensiz aralıklarla ortaya çıkan, anormal ve güçlü elektriksel deşarjlarının doğurduğu klinik bir tablo.

Toplumda en çok tanınanı ‘grand mal epilepsi’ (bütün vücudu tutan, şiddetli kasılıp gevşemelerle görülen, bilinç kaybı ve bir takım istemsiz - otonom hareketlerin de bulunduğu, genellikle birkaç dakika süren nöbet tipi) olmakla birlikte epilepsi hastalığının çok sayıda türü olduğunu söyleyen

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Beyin Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Nadir görülen bazı şekillerinde (örneğin, bazı hastalarda tamamen psikokognitif – psikomotor belirtilerle, bazı hastalarda otonom sinir sistemi belirti ve bulgularıyla, bazı hastalarda çok kısa süreli dalmalarla vb. sayısız farklı biçimlerde, bilincin etkilendiği ya da etkilenmediği durumlar) tanı koymak tecrübeli uzmanları bile zorlayabilir. Bunun yanında, bazı durumlar da epilepsi atağını taklit edebilir/benzerlik gösterebilir ki en sık senkop (bayılma) ve psişik durumlar – somatizasyon atakları epilepsi ile karışabilir” şeklinde konuştu.

İLERİ YAŞTAKİ EPİLEPSİ ATAKLARINA DİKKAT!

Epilepsinin her yaşta, farklı şekillerde ve farklı derecelerde ortaya çıkabildiğini söyleyen Prof. Bozbuğa,“Çoğu hastada kendi başına bir hastalık olup tedavi doğrudan sara nöbetlerine yönelik olmaktadır. Bu tedaviler genellikle ilaç tedavisi şeklinde yapılmakta ve özellikle günümüzde pek nadiren cerrahi girişimleri gerektirmektedir” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ancak, bazı durumlarda sara nöbetleri kendi başına bir hastalık olmayıp, bir takım beyin hastalıklarının belirtisi olarak da görülebilmektedir. Bu hastalarda dikkat çeken en önemli özelliklerden biri, genellikle çocukluk yaşlarında ortaya çıkan primer idiopatik epilepsi hastalığının (kendi başına hastalık olan epilepsi ataklarının) aksine, epilepsi ataklarının geç yaşlarda (erişkin dönemde) ortaya çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla, ilk atağın ileri yaşlarda ortaya çıktığı epilepsi nöbetleri daima altta yatabilecek birincil bir beyin hastalığını akla getirmeli ve bu yönden uzmanların değerlendirmesi ve tetkikleri gerektirmektedir.

ERİŞKİN YAŞLARDA GÖRÜLEN EPİLEPSİ, BEYİN TÜMÖRÜNE İŞARET EDİYOR

Erişkin yaşlarda başlayan epilepsi hastalığında birincil bir beyin hastalığı olarak sıklıkla beyin tümörleri görülmektedir. Beyin tümörlerinin belirtisi olabilen bu nöbetler bütün vücudu tutabildiği gibi bazen sadece belirli bir vücut bölgesinde olabilmekte (fokal motor epilepsi atağı), belirli bir yerden başlamasıyla bedenin diğer bölgelerine dağılabilmekte (motor Jacksoniyen epilepsi atağı) ya da duyusal algılama bozuklukları ve davranış değişiklikleri ya da daha farklı şekillerde kendini gösterebilmektedir. Yaygın ya da bölgesel tipte olsun epilepsilerin beyin tümörlerinde görülme sıklığı %25-50 oranındadır ve genellikle yavaş büyüyen tümörlerde ve beyinde korteksin (beyin kabuğunun) uyarılmasının yüksek olduğu bölgelerin tutulduğu/etkilendiği tümörlerde sıklıkla bir belirti olarak ortaya çıkmaktadır. Yavaş ilerleyici tipte klinik tabloya yansıyan baş ağrısı, kişilik ve davranış değişiklikleri gibi sinsi ve çoğu zaman yeterince uyarıcı olmayan beyin tümörü belirtilerinin yanında epilepsi nöbetleri hastalığın tetkiki ve tanınması için uyarıcı olabilmektedir.

UYKUSUZLUK VE STRES EPİLEPSİ OLUŞUMUNU KOLAYLAŞTIRIYOR

Beyin tümörleri dışında, beyin ve sinir cerrahisinin çok önemli hastalıklarından biri olan beyin damarlarının yumaklarında da yine epilepsi atakları ortaya çıkabilir. Beyin damarlarının arteriyövenöz malformasyonlarında ortaya çıkan epilepsiler genellikle genç ve orta yaş grubunda öne çıkmakta, beraberine baş ağrısı, kol ve bacakta güç kaybı, duyusal bozukluklar, konuşma bozuklukları vb. durumlar ile birlikte olabilmekte ve tanı için önemli bir belirti - bulgu oluşturmaktadır. Epilepsi ataklarının nedeni elbette pek çok hastalıkları kapsamaktadır. Biz beyin cerrahları için çok önemli olan beyin tümörleri ve beyin damar yumaklarının yanında beyin apseleri, metabolik hastalıklar, beyin iltihaplanmaları, kafa travmaları, kullanılan ya da birden kesilen bazı ilaçlar, beynin dejeneratif hastalıkları (MS vb.) gibi hastalıklar da epilepsiye neden olan hastalıklar arasında özellikle belirtilmelidir. Ayrıca, uykusuzluk, emosyonel stres, hormonal değişiklikler/bozukluklar, sıvı – elektrolit dengesi bozuklukları vb. birçok durum da epilepsi oluşumunu kolaylaştırabilmektedir.

ÇOK GEÇMEDEN UZMANA BAŞVURUN!

Epilepsi atağının gözlemlendiği her durum aslında bir ölçüde aciliyet de gösteren bir tıbbi olgudur. Epilepsi atağı olduğunda gecikmeden bir hekime ve konunun uzmanına başvurulması gerekir. Epilepsi atağı esasen bir belirti olarak düşünülmeli ve bunun altında yatan sorunun anlaşılmasına çalışılmalıdır. Bu nedenler – hastalıklar çok geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Yenidoğan döneminden çok ileri yaşlara kadar, yani her yaşta görülebilen epilepsinin hangi yaşta ortaya çıktığı, nasıl bir epilepsi ve ne sıklıkta olduğu, ne gibi belirti ve bulguların eşlik ettiğine bakılarak birincil hastalığın tanısı sağlanır. Bu süreçte pek çok incelemenin de titizlikle yapılması şarttır. Beynin görüntülenmesi, elektroensefalografi (EEG), çeşitli kan tetkikleri ilk aşamada yapılması gereken tetkiklerdir. Tüm muayene ve tetkiklerden sonra beyin tümörü tanısı konmuş ise (ve epilepsinin bu tümör sonucu ortaya çıktığı düşünülmüşse), beyin tümörünün cerrahi rezeksiyonu/çıkartılması ve gerekiyorsa diğer yardımcı tedaviler sonrasında epilepsinin ortada kalkması beklenir, ama yine de hastalarımızın küçük bir oranında da olsa bazı hastalarımızda epilepsinin devam ettiğini görmekteyiz. Bu aşamada da uygun ilaçlar ile epilepsi kontrol altına alınabilmektedir.”

EPİLEPSİ NASIL TEDAVİ EDİLİYOR?

Epilepsinin, ayrıntılı bir biçimde tetkik edilip değerlendirildiğini, altta yatan nedenlerin, kolaylaştırıcı faktörlerin belirlenir ve esas nedene yönelik tedavi düzenlendiğini aktaran Beyin Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Bu, ya epilepsiyi kendi başına bir hastalık olarak teşhis koyup değerlendirdiysek uygun ilaç tedavisine başlamak, yaşam biçimini düzenlemek şeklindedir ya da epilepsiye neden olan birincil bir beyin hastalığı (beyin tümörü, beyin damarlarının yumağı, beyin apseleri ya da iltihaplanmaları, beyin travması, beynin dejeneratif hastalıkları ve kolaylaştırıcı faktörler) ortaya konmuşsa nedene yönelik tedavi yapmak ve epilepsinin seyrini izleyerek gerekirse ek tedaviler de uygulamak şeklindedir” dedi.

VİDEO: "EPİLEPSI" İÇİN UMUT

"
MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ NÖROLOJİK HASTALIKLAR | Abdi İbrahim

MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ NÖROLOJİK HASTALIKLAR | Abdi İbrahim

MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ
NÖROLOJİK HASTALIKLAR

Toplumda “sara hastalığı” olarak da bilinen epilepsi hastalığı, kısa süreli beyin fonksiyon bozukluğuna bağlıdır ve beyin hücrelerinde geçici anormal elektrik yayılması sonucu ortaya çıkar.

Nöbetlerle karakterize ve kronik bir beyin hastalığıdır. Epilepsi bulaşıcı bir hastalık değildir. Hemen her yaşta görülebilmekte ve değişik nedenlerle olabilmektedir.

Epilepsi uzun süreli tedavi ve izlem gerektiren bir hastalık olup, epileptik nöbetler, ilaçların yan etkileri ve sosyal önyargılar nedeniyle oluşan kısıtlamalar yüzünden, hastaların yaşam kalitesini de önemli ölçüde etkilemektedir. Dünya nüfusunun yaklaşık %1’ini etkilemektedir

Epilepsi nöbetlerinin sıklığı, şiddeti de bireyler arası farklılıklar göstermektedir, kimi hastalarda bilinç kaybıyla ilerlediği gibi, kimi hastalarda ise daha farklı belirtilere neden olabilmektedir. Nöbetin ne tip bir nöbet olduğunun belirlenmesi tedavisinin düzenlenebilmesi açısından oldukça önemlidir.

Epilepside doğru tanıyı koyabilmek için, hasta ve hasta yakınlarından, detaylı bir öykü alınması gerekir. Tanı koyabilmek adına, gerekiyorsa hekim tarafından hastanın video kayıtları ve yazılı açıklamaları istenebilmektedir. Özellikle çocuk yaşlardaki nöbetlerde aile bireylerinin gözlemleri çok önemlidir. Tanı için hastanın vereceği klinik bilgiler yanında en önemli tanı yöntemi EEG’dir (elektroensefalografi).

Bunun yanı sıra, MR ve hekimlerin gerek göreceği kan analizleri de yapılmaktadır. Özellikle hastanın hangi tip epilepsiye sahip olduğunun belirlenmesi tedavisinin düzenlemesi açısından oldukça önemlidir.

Epilepside nöbetin tipi belirlendikten sonra, hekim tarafından verilen ilacın veya ilaçların düzenli ve planlı kullanımı çok önemlidir. Çalışmalara bakıldığında yaklaşık her beş hastadan dördünde, verilen ilaçlar düzenli kullanıldığında nöbetleri durmaktadır.

Çoğu hekim öncelikle tek ilaçla tedaviye başlar, eğer nöbetler tek ilaçla kontrol altına alınamıyorsa, o zaman yanına ya başka bir ilaç ekleyebilir ya da ilaç değişimi yapabilmektedir. Hastaların hekiminin tavsiyesine uyarak düzenli kontrole gitmeleri, hatta gerektiği dönemlerde, hekimin tavsiyesiyle ilaç kan düzeyi ölçümlerini yaptırmaları gerekebilmektedir.

İlaçların düzensiz kullanımı veya hastanın iyi olduğunu düşünerek ilaçlarına ara vermesi, hastanın tekrar nöbet geçirmesine neden olabilmektedir. Dolayısıyla epilepside hastanın olduğu kadar hasta yakınlarının da bu konuda duyarlı olması gerekmektedir.

Epilepsi tedavisinde başarılı sonuca ulaşana kadar doktorla sıkı irtibat halinde olunmalı ve aşağıdaki durumlarla karşılaşınca doktorun önerileri alınmalıdır:

Nöbet sayısında beklenmedik bir artış olursa Herhangi bir nedenle ilaç alınamadığında (örn. Mide yakınması) Diğer sağlık nedenleriyle Gebelik söz konusu olduğunda veya gebe kalmak düşünüldüğünde

İlaçlar, doktorun söylediği şekilde düzenli olarak alınmalıdır. İlaçların düzensiz alınması veya almaya ara verilmesi bu ilaçların nöbetler üzerine sağladığı olumlu etkiyi ortadan kaldıracaktır.

İlaç tedavisi dışında ketojenik diyet, cerrahi yöntemler de özellikle dirençli epilepsi hastaları için alternatif tedavi yöntemleri arasında yer almaktadır.

EPİLEPSİ İLE YAŞAM

Epilepsi, hastaların toplumda damgalanmasına yol açan bir hastalıktır. Toplumdaki negatif davranışlar epilepsiye karşı oluşan damgalanmayı arttırıp, epilepsili bireylerde psikososyal problemlere (evlenme, çalışma, eğitim gibi) ve tedavi aksamasına neden olmakta bu da epilepsi hastalarının yaşam kalitelerini negatif yönde etkilemektedir.

Oysa epilepsi hastaları da meslek sahibi olabilirler, sorumluluklar alabilirler, okuyabilirler, üniversiteye gidebilirler. Tarihe bakıldığında birçok başarılı, ünlü epilepsi hastası olduğunu görüyoruz. Bunlar içinde, Van Gogh, Dostoyevski, Jül Sezar ve birçok bilim adamı, siyasetçi, iş adamı sayılabilir

Epilepsili çocuklar ise ne kadar erken topluluk içine girer ve çevresine uyum sağlarsa o kadar kendine güven kazanacaktır. Anne-baba ve diğer ilgililer, onun diğerlerinden farklı olduğunu hatırlatıcı koruyuculuk, kollayıcılık içinde olmamalıdırlar. Bu onu güvensiz ve tedirgin biri yapabilir.

Epilepsi hastası bazı çocuklar okulda nöbetleri nedeni ile tanınarak bazı çocukların alay konusu olabilir ya da bu nedenle kötü davranışlarla karşılaşabilirler. Bu durum çocuğunuzun kendine güvenini kaybetmesine, sinirli, saldırgan ya da alışılmamış davranışlar (okuldan kaçmak gibi) sergilemesine neden olabilir. Bunlarda şüpheleniyorsanız çocuğunuzun öğretmenleriyle konuşarak, çocuğunuza desteğinizi hissettirebilirsiniz ve kendine güvenini kazanması için cesaretlendirebilirsiniz.

Doğru bilgi sahibi olmak, pozitif yaklaşımla birleştiğinde size yardımcı olacak ve çocuğunuz çocukluğunu keyifle yaşayabilecektir. Onun anlayabileceğini düşündüğünüz kadar ona epilepsi hakkında bilgi verin ve onun bu durumun üstesinden gelebileceği basit ipuçlarını öğretin. Yaşı ilerledikçe kendisi ile ilgili sorumluluklar alması için cesaretlendirmelisiniz, aşağıdaki öneriler bu konuda size yol gösterici olabilir,

Çocuğunuzun nöbetlere eğilimi olan özel bir birey olduğunu kabul edin ve onun da kabullenmesi için cesaretlendirin, Farklı durumlarla baş edebilmesi için kendine güveninin gelişmesine yardımcı olun, Çocuklarınızın her birinin sizin zamanınızı, ilginizi ve enerjinizi paylaşmaya hakları olduğunu unutmayın, Epilepsi hastası çocuğunuzun yapamadıklarından çok, yapabildiklerine konsantre olmaya çalışın, Çocuklarınızı çok sevmenize rağmen bazı anlarda onlara karşı kızgınlık ve öfke hissetmenizin tamamen normal olduğunu bilin, Aile olarak hep birlikte eğleneceğiniz aktiviteler planlayın Çocuğunuzun açık bir şekilde yardıma ihtiyacı olmadıkça ona yardım etmek için koşuşturmayın, Çocuğunuz epilepsi hastası olduğu için aile yaşamınızı kısıtlamayın, Epilepsi hastası çocuğunuza diğerlerinden farklı davranmayın, Çocuğunuzun kendini hasta olarak görmesine ya da epilepsiyi bir özürmüş gibi kullanmasına izin vermeyin Ruhsal ve bedensel enerjinizi yeniden kazanmak için arada sırada diğer kişilerden yardım almaktan çekinmeyin.

Epilepsi, kesinlikle utanılacak bir hastalık olmadığından hastalarla vakit geçiren kişilerin (örneğin, öğretmenleri gibi) durumu bilmelerinde sakınca yoktur. Çünkü durumu bilmeyen kişilerin, nöbet sırasında hastaya herhangi bir yardımı olamayacaktır.

Dengeli beslenme de her hastalıkta olduğu gibi epilepside de önemlidir. Açlık, uykusuzluk, kafa travmaları gibi durumlar nöbetleri ortaya çıkarabileceği için bu durumlardan kaçınılması gerekmektedir.

EPİLEPSİ VE SOSYAL UĞRAŞLAR

Tüm kronik hastalığı olanlara çevresinin uyguladığı aşırı kollamacılık, bu kişileri toplumdan izole edip yalnızlığa ve fiziksel atalete itmektedir. Epilepsi hastalarına sıklıkla güvenli bir yerde bulunmaları hatırlatıldığı için bu kişiler evlerinden dışarı çıkmak istemezler.

Hatta evdeki iş bölümüne bile katılmadıkları ve mazeret olarak hastalıklarını öne sürdükleri görülmektedir. Norveç'te yapılan bir çalışmada epilepsi hastalarının boş zamanlarındaki sosyal aktiviteleri incelenmiştir. Birçok hastanın ailesi ile aynı mahallede oturmasına karşın en fazla haftada bir aile ve arkadaşları ile görüştükleri, evde TV izlemeyi, radyo dinlemeyi ve kitap okumayı tercih ettikleri görülmüştür.

Sosyal olanakların en iyi olduğu ülkelerden birisi olması, parasal sorunların olmamasına karşın epilepsi hastalarının her türlü sosyal faaliyetlerden kaçındıkları görülmüştür. Neden olarak o aktiviteye karşı ilgilerinin olmaması, aldığı antiepileptik ilaçların yarattığı yorgunluk, nöbet geçirme korkusu, öğreneceği yeni bir aktivite sırasında kendine eşlik edecek kimsenin olmayışı vb. ileri sürülmüştür.

Grubun büyük kısmı, inaktif yaşamı sevmediklerini daha aktif olmak istediklerini belirtmişlerdir. Sosyal aktiviteler arasında ışığa duyarlı nöbeti olan hastalar televizyonu uzaktan seyretmeli. Güneşli havalarda şapka ve koyu renkli güneş gözlüğü ile dışarı çıkmalıdır.

EPİLEPSİ VE İLK YARDIM Bir kişi yanınızda nöbet geçirirse neler yapmalısınız?

Öncelikle sakin olun, hastanın yanından ayrılmayın, yardıma gerek varsa başkasını gönderin

1- Hastanın hareketlerini durdurmaya ve/veya engellemeye çalışmayın! 2- Hastayı güvenli bir yere yatırın veya alın! 3- Yaralayabilecek ucu sivri veya sert eşyalardan (Sivri köşeler vb.) hastayı uzaklaştırarak veya bunları hastanın yanından uzaklaştırarak hastayı koruyun! 4- Sıkı giysileri varsa giysilerini gevşetin (kravat, kemer gibi), şayet takıyorsa gözlüğünü çıkartın! 5- Sabit ve rahat olacak bir şekilde onu bir tarafa doğru yatırıp, tükürüğünün dışarı akması sağlayın. Rahat nefes alması için mümkünse ağzını ve solunum yolunu açık tutun! 6- Asla ağzına bir şey sokmaya veya koymaya (örneğin, dişlerini sıkıyorsa açmaya veya su vermeye) çalışmayın! 7- Çene ile ilgili zorlayıcı hareketler yapmayın! 8- Nöbet sırasında ilaç vermeye çalışmayın, kendi kendinize nöbetin geçmesine yönelik bir şey yapmayın! Soğan, kolonya vb. şeyler koklatmayın! 9- Epilepsi krizi olduğu bilinen bir kişi ise yapay solunum veya kalp masajı yapmayın! 10- Hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğunu gösteren ve/veya öyle ise sizin neler yapmanız gerektiğini açıklayan bir kart veya sağlık karnesi olup olmadığına bakın! 11- Nöbetinin bitmesini bekleyin! 12- Unutmayın ki, sıklıkla nöbet sonrasında kişi yorgun, ne yaptığını bilemez haldedir, dolayısıyla bu aşamada elinizden geldiğince sakin ve güven verici olun! Engellemeler olumuz olabilir ama açık bir cama veya yola doğru gitme vb hareketlere yumuşakça engel olun! 13- Nöbet hakkında verebileceğiniz bütün bilgilerin hem hastaya hem de doktora yardımcı olacağını unutmayın! 1- Hasta suda nöbet geçirdiyse (örneğin yüzerken) 2- Hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğuna dair hiçbir bilgi yoksa veya hastanın bu nöbetinin bir epilepsi hastalığı nedeniyle geçirilip geçirilmediğini bilinmiyorsa 3- Kişi yaralanmışsa, gebe ise veya diyabetikse 4- Nöbet 5 dakikadan daha uzun süredir devam ediyorsa 5- İkinci nöbet, ilk nöbet bittikten çok kısa bir süre sonra başlıyorsa 6- Kasılmalar bittikten sonra kişinin bilinci açılmıyorsa 1- Oyun alanında biri nöbet geçiriyorsa en önemli şey kişiyi yaralanmalara karşı korumaktır, bu amaçla kişiye zarar verebilecek cisimler etraftan uzaklaştırılmalıdır. Ağzın içine herhangi bir şey yerleştirmeye ya da sıkılmış yumrukları açmaya çalışmak herhangi bir yarar sağlamaz. 2- Nöbetler genellikle 2-5 dakika sonra kendi kendine durur. 3- Nöbet sonrasında hastaların zihinsel fonksiyonlarında, şuur, motor ve duyusal fonksiyonlarda geçici bozukluklar olabilir. 4- Nöbetten sonra hava yolu, solunum ve dolaşımın durumu kontrol edilmelidir. Nabız ya da solunum yoksa kardiyopulmoner resüsitasyona başlanmalıdır. 5- Hasta güçlükle soluyor, nöbetler hiç durmaksızın devam ediyor ya da hasta yarım saat geçmesine rağmen hâlâ kendine gelemediyse acil yardım istenmelidir. 1- Nefes almada sorun varsa 2- Kardiyopulmoner resüsitasyon ihtiyacı varsa 3- Şuur açılmaksızın nöbetlerin peş peşe olması 4- 10 Dakikadan uzun süren şuur bulanıklığı 5- Daha önce epilepsi olmayan bir kişide ilk nöbetin olması 1- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi , Tıklayınız 2- Karaagac N, Yeni SN, Senocak M, et al, Prevalence of epilepsy in Silivri, a rural area of Turkey, Epilepsia, 1999, 40, 637-42 3- Epilepsi Rehberi, Türk Nöroloji Derneği Epilepsi Çalışma Grubu, 1-42 4- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız 5- Kubra Y et al, Epilepsy&Behavior 2016, 60, 142-148 6- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız 7- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız 8- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız 9- Türk Epilepsi ile Savaş Derneği websitesi Tıklayınız

Parkinson hastalığı, beyinde dopamin üreten hücrelerin kaybı ile gelen titreme, hareketlerde yavaşlama, kaslarda kasılma gibi klinik belirtilerle kendini gösteren ilerleyici bir hastalıktır. Parkinson hastalığı, adını ilk olarak 1817 yılında hastalığı tanımlayan İngiliz Doktor James Parkinson’dan almıştır. İleri yaşlarda daha sık rastlanan bir hastalık olup genç yaşlarda da nadir de olsa görülebilmektedir. Parkinson hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir, genetik ve çevresel faktörlerin hastalığın ortaya çıkışında önemli olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de yaklaşık 100.000 parkinson hastası olduğu tahmin edilmektedir.

Dopamin, vücut hareketlerini kontrol eden sinir hücreleri (bu hücrelere tıpta nöron diyoruz) tarafından salgılanan bir kimyasaldır. Beyin bölgesindeki dopamin üreten hücrelerin kaybı sonucunda artık bu hücreler dopamin üretemez ve bu durum hastalarda özellikle hareketlerde ortaya çıkan çeşitli klinik belirtilerle kendini gösterir. Hatta parkinson hastalığının erken evrelerinde, uyku bozuklukları, koku duyusu kaybı, kabızlık gibi sadece bu hastalığa özgü olmayan belirtiler de görülebilmektedir.

1- Titreme 2- Hareketlerde yavaşlama 3- Kol, bacaklar veya gövde de katılık 4- Denge sorunları ve düşmeler

Bunlardan ikisinin bir süredir olması aslında uzman tarafından tanının koyulabilmesi için yeterli olmaktadır. En önemli özelliği ise belirtilerin vücudun sadece tek tarafında ortaya çıkmasıdır. Örneğin, hareket halinde tek kolun sallanması azalabilmektedir. Titremeler ise daha çok dinleme halinde olmaktadır. Parkinson hastalığı ilerledikçe hastalar daha az yüz ifadesi kullanıp yavaş konuşmaya başlayabilirler.

Ancak her titreme parkinson demek değildir. Bu tür klinik belirtilerin olması durumunda uzman bir hekim tarafından hastanın değerlendirilerek ayırıcı tanının yapılması özellikle bu hastalıkta erken tedaviye başlayabilmek adına önemli olmaktadır.

Nasıl tedavi edilir?

Parkinson hastalığı, sinsi bir şekilde başlayıp yıllar geçtikçe ilerleyen bir hastalıktır. O yüzden birçok hastalıkta olduğu gibi erken tedavi bu hastalıkta da oldukça önem taşımaktadır.

Tedavi yöntemleri hastanın klinik durumuna ve yaşına göre değişebilmektedir. Her hastaya aynı tedavi uygulanmadığı gibi her hastada da hastalığın ilerleyişi aynı olmamaktadır.

Aslında mevcut tedavi yöntemlerinin bir uzman kontrolünde, hastalar tarafından uygun ve doğru şekilde kullanılması ile hastalar hayattan kopmadan yaşamlarına devam edebilmektedir. Birçok hastalıkta olduğu gibi parkinson hastalığında da kullanılan tedavi yöntemleri kesinlikle hasta tarafından “iyileştim” diye uzman ile görüşülmeden kendi kendine kesilmemelidir. Aynı zamanda tedaviye ek olarak yapılan düzenli egzersizin de hastaların duygudurumu, uyku kalitesi ve bilişsel fonksiyonları üzerine olumlu etkisinin olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Özellikle bu aşamada birçok hastalıkta olduğu gibi hekim ve hasta yakınlarının iş birliği içinde olması, hastaya destek olmak adına oldukça önemlidir.

Parkinson hastalığında doğru beslenme

Parkinson hastalığını ve bulgularını tedavi eden belirli bir diyet yoktur ama sağlıklı ve dengeli bir beslenme şekli, genel iyilik halini sağlar. Sebze ve meyve yemek sizi enerjik tutar ve vücudunuzda su kaybını önler.

Zengin lifli yiyecekler ve sıvı alımı tansiyon ve kabızlık şikayetlerini hafifletir. Tedavi rejiminiz diyetinizi etkileyebilir. Yemeklerin zamanı ve içeriğini ayarlamak tedavinin daha etkin olmasını sağlar. Özellikle bazı yiyeceklerin yan etkilerinden korunmak için onları yemekten kaçınmanız gerekir.

Doktorunuzla ve bir diyetisyen ile birlikte size en uygun diyeti belirlemek için çalışmalısınız. Sağlıklı bir beslenme programı için:

Farklı tür yiyecekler yiyin. Sağlıklı porsiyonlarda yiyin. Yiyecek gruplarını doğru dengede yiyin. Düzenli öğünler yiyin. Yeterli miktarda su için Günde en az beş öğün sebze yiyin.

Kabızlık parkinson hastalarında sık görülür. Sıvı ve lifli gıdaların tüketimini artırmak barsak hareketlerini düzenler. Sabah ılık içecekler içmek, günde 8 bardak su içmek barsak hareketlerini hızlandırır. Meyveler, sebzeler, tam buğday içeren besinler lif kaynağı olan yiyeceklerdir ve bunların çoğu aynı zamanda da antioksidandır.

Bazı parkinson ilaçlarının yan etkisi düşük tansiyondur. Sıvı ve tuz alımı tansiyonu yükseltecektir ancak kalp ve böbrek problemleriniz varsa öncelikle hekiminiz ile konuşmalısınız. Az ve sık yemek arada olan tansiyon dalgalanmalarını engeller. Yutma problemleri öksürme ve boğazda takılma hissi olarak kendini gösterebilir. Bir konuşma terapisti kişisel olarak size uygun bir beslenme değişikleri yapabilir. Yutma algısını artıran yiyecekleri artırabilir, katı ve sıvı gıdaların dengesini değiştirebilir.

Dik olarak oturmalısınız, küçük lokmalar ısırmalısınız, yavaş yemelisiniz ve yemek zamanlarını uzun tutmalısınız. Bazı Parkinson hastalarında özellikle geceleri ve doz sonu kötüleşmesi yaşadıklarında ağrılı kas krampları olabilir. Sarı hardal, zerdeçal yemek, soda içmek yardımcı olabilir. Doğru miktarda su alınmış olması kramplardan koruyabilir. Daha çok sabahları olan tansiyon oynamaları ve baş dönmeleri tansiyon ilaçlarının öğlene doğru alınması ile giderilebilir. Tansiyon düşüklüğünün sabah içilen Türk kahvesi ile dengelenmesi de olasıdır.

Sağlıklı kiloyu devam ettirmek

Parkinson hastalığında hareket azaldığı için kilo alınabilir. Fazla kilolu olmak eklemleri yorar ve hareket etmeyi zorlaştırır. Eğer kilo alırsanız diyetinize ve aldığınız kalorilere dikkat etmeniz gerekir örneğin kızarmış yiyeceklerden, tatlılardan, pastalardan, bisküvilerden ve tatlı içeceklerden uzak durmalısınız.

Genel olarak parkinson hastaları kilo kaybeder. Eğer kilo kaybediyorsanız bunun iştah kaybı, yeme ve yutmada zorluk, bulantı, istemsiz hareketlerle (diskinezi) baş etmek için vücudun kullandığı ekstra enerji ve vücudun besinleri etkili bir şekilde emilimini yapamaması gibi bir çok nedeni vardır. Farklı ilaç tedavileri de vücut ağırlığını etkiler.

Doğru dengeyi bulmak

Dengeli beslenme aşağıdaki listedeki farklı yiyecek grubundan çeşitli gıdaları içermektedir. Gün boyunca bütün gruplardan yediğinizden emin olmak için, ideal olarak bir öğünde en az üç gruptan yiyecekler ile beslenmelisiniz. Eğer belirli bir tedavi alıyorsanız bu her zaman mümkün olmayabilir ve size verilen diyete uymanız gerekebilir.

Genel diyet önerileri şu şekildedir:
Eğer istemsiz hareketleriniz oluyorsa vücut ağırlığınızın her bir kilosu için 25-30 kalori almalısınız. Karbonhidrat protein oranı 4-5:1 olmalıdır. Günlük protein alımı vücut ağırlığınıza göre kilo başı 0,8 gram olmalıdır.

Yiyecek Grupları Karbonhidratlar

Karbonhidratlar vücudun temel enerji ihtiyacını karşılayan nişastalı ve şekerli besinlerdir. Tipik karbonhidratlar ekmek, hamur işi, patates, makarna, pirinç, bisküviler, kek ve pastalardır.

Şekerler, parkinson ilaçları ile etkileşmezler ancak bazen şekerin insülin salgısını artırmasından dolayı aminoasit döngüsü seviyesi düşer ve ilaçların beyne ulaşması sırasında farklı etkileri olabilir.

Eğer uzun zamandır parkinson iseniz karbonhidratlar ve şekerli yiyeceklerin istemsiz hareketleri arttırdığını kötüleştirdiğini fark etmiş olabilirsiniz ama aynı zamanda karbonhidratları diyetinizde tutmanız vücut ağırlığınızı ve enerji seviyelerinizi korumak için önemlidir. Bütün besinleri içeren dengeli bir diyet bulmanız gerekir.

Proteinler vücudunuzun gelişim ve onarımı için temel yapı taşlarıdır. Tipik proteinler et, süt ürünleri, yumurta ve balıktır. Aynı zamanda hayvansal olmayan protein alternatifleri (baklagiller) de mevcuttur.

Mide ve barsak boşaltımını yavaşlattığı için parkinson ilaçlarının emilimini de azaltabileceği için yağların alımı kontrol altında olmalıdır. Öte yandan doymuş yağ asitlerinin çok olduğu bir beslenme tarzı kolestrol ve beyin damar hastalığı riskini artırabilir. Tekli doymamış yağlar (zeytinyağı) ve çoklu doymamış yağlar (balık ve kuru meyve) ise koruyucu rol oynadıkları için tercih edilebilir.

Lif bir parkinson hastasının beslenme programında olması gereken en temel bileşenlerden biridir. Kabızlığı azaltmak için günde 30-35 gr lif alınmalıdır. Lifler sindirimi hızlandırması için kabuklu bir şekilde tercih edilmelidir.

Süt ve Süt Ürünleri

Süt ve süt ürünleri en önemli üç ana besin kaynağı olan karbonhidrat, protein ve yağ içerir. Aynı zamanda vitamin ve mineral de içerirler. Eğer süt ürünü yemiyorsanız, temel kalsiyumu ve süt ürünlerindeki besleyici maddeleri başka kaynaklardan aldığınıza emin olmalısınız. Gözlemsel veriler özellikle erkeklerde yüksek hayvansal yağ ve süt ürünü tüketimi ile parkinson gelişimi arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu bulguları doğrulamak ve keşfetmek için daha fazla klinik çalışma gerekmektedir.

Sebze ve Meyveler

Sebzeler ve meyveler sağlıklı barsaklar ve kabızlık için iyi bir lif kaynağıdır. Aynı zamanda biraz karbonhidrat, vitamin ve mineral içermektedir. Sebze ve meyveler taze, dondurulmuş, konserve ve kurutulmuş olarak yenebilir. Yüksek derecede doymamış yağ asitleri alımı ve bitkisel temelli bir beslenme şekli ve ek olarak doymuş yağ oranı düşük olan balık yemek parkinsona karşı koruyucu olabilir.

Gün boyunca 8-10 bardak sıvı almak çok önemlidir. Asitli içecekler ve meşrubatlar şişkinlik yapabilir bu nedenle bu içeceklerden kaçınmak en iyisidir. Doktorunuz tavsiye etmedikçe alkol tüketmemelisiniz.

Mesane işlev problemleriniz varsa ve sık tuvalete gitmek zorundaysanız sıvı tüketimini sabah saatlerinde tercih etmelisiniz. Ağzınız kuruyorsa düzenli olarak az miktarda su yudumlamak, bir şekeri ağızda emmek ve sakız çiğnemek tükürük salgısını artıracağı için ağız kuruluğuna iyi gelebilir. Yaşlandıkça su içme ihtiyacımız azalır ve bazı parkinson ilaçları da vücudu susuz bırakabilir düzenli su içmek bu yüzden çok önemlidir. Yemekler de su ile daha kolay yenebilir ve sindirilebilir.

Kalsiyum ve D Vitamini

Parkinson hastalarında, düşme riski fazla olduğu için osteoporoz (kemik erimesi) özellikle kaçınılması gereken bir durumdur. Parkinsonun şiddeti ve kemik yoğunluğu arasında bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir bu nedenle doktorunuzla kalsiyum ve Vitamin D ölçümlerinizi değerlendirip osteoporoz riskinizi azaltmalısınız. Kemiklerinizi güçlü tutmak için günde en az 1200 mg kalsiyum ve 600IU D vitamini almalısınız. (70 yaşın üzerinde günde 800 IU D vitamin alınmalıdır).

Bu ihtiyaç yemeklerin, içeceklerin ve ek desteklerin bir arada ayarlanması ile karşılanabilir. Kalsiyum için iyi yiyecek ve içecek kaynakları: Düşük yağlı süt, yağlı balık ve yoğurttur. Günde 3 porsiyon süt veya süt ürünü, günlük kalsiyum ihtiyacınızı karşılar. Bir porsiyon aşağıdakiler gibidir:

Yarım litre sütün üçte biri 1 küçük kâse yogurt 1 kibrit kutusu peynir Yeşil yapraklı sebzeler (örneğin ıspanak) Kılçıksız küçük balıklar (sardalya gibi) Fasulye, nohut gibi bakliyatlar Kuru meyveler Kuruyemişler, tahin

Birbirinden farklı kalsiyum ve D vitamin takviyeleri mevcuttur. Doktorunuza öneriler ile ilgili danışabilirsiniz. Doktorunuza sormadan kesinlikle D vitamin ve kalsiyum takviyesi almayın. Yapabildiğiniz kadar yürüyüş, dans aerobik gibi egzersizler yapın. Günde 30 dakika ve daha fazla egzersiz yapmaya çalışın. Doktorunuz ve fizyoterapistinizle hayatınızda nasıl güvenli aktivite yapabileceğinizi konuşun.

Çeşitli yemek gruplarından farklı yiyecekler tüketerek vücudunuzun ihtiyacı olan tüm vitamin ve mineralleri almalısınız. Vücudunuzda hangi vitamin veya mineral eksikse takviye gıda olarak almaktansa o vitamin ve minerali içeren yiyeceği yemeniz daha iyidir fakat bazen vücudunuz yiyeceklerin emilimini iyi yapmadığı durumlarda takviye almak tek çözüm olabilir. Vitamin A, D, E ve K süt ve süt ürünlerinde bulunurlar. Yağda çözünen ve kullanılmadan önce haftalarca vücutta depolanabilen vitaminlerdir. B vitamini seviyeleri Parkinson olan insanlarda düşük bulunmuştur ve bu B6 vitaminin iyi seviyelerde olması Parkinson olma riskini düşürebilir diye düşünülmektedir.

B12 vitamini sağlıklı bir beyin fonksiyonu için önemlidir ve B12 vitaminini normal seviyelerde tutmak zihinsel sorunlarla ilgili riski düşürebilir. B vitaminleri ve C vitamini suda çözünür, turunçgillerde, yeşil yapraklı sebzelerde bulunur ve vücutta depolanmadıkları için günlük tüketilmeleri gerekir.

Mineraller yiyeceklerin içinde çok az, eser miktarda bulunmaktadır. Önemli mineraller kalsiyum, krom, tuz, florür, iyot, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum, selenium, sodium, sülfür ve çinkodur.

Aldığınız vitamin ve mineral takviyelerinin diğer Parkinson ilaçları ile etkileşmemesi için doktorunuz ile bu konuyu konuşmanız çok önemlidir. Takviyeleri yüksek miktarda almak başka sağlık problemlerine neden olabilir.

Bazı vitaminler ve mineraller antioksidanlar olarak bilinir ve serbest radikallerin verdiği zararları azaltmaya sebep olur. Antioksidanlar serbest radikalleri durdurarak hücrelerin zarar görmesini engeller.

E vitamini Parkinson’un ilerleyişini yavaşlattığı düşünülen bir antioksidandır fakat çalışmalar bunu henüz kanıtlamamıştır. Yemek kaynaklarından koruyucu olduğu gösterilenler bitkisel yağlar, kuruyemişler, tohumlar ve buğday ruşeymidir. Vitamin E takviyelerinin Parkinson hastalığının ilerlemesini geciktirmek ve motor fonksiyonları düzeltmek ile ilgili bir faydası yoktur. Antioksidanların Parkinson’un ilerlemesini yavaşlatmasıyla ilgili hiçbir kanıt yoktur. Eğer sağlıklı ve dengeli bir beslenme programınız varsa ayrıca antioksidan takviyesi almanıza gerek yoktur ancak beslenme programınızla ilgili sorunlarınız varsa doktorunuza danışın. Antioksidan takviyelerini yüksek miktarlarda almak sağlığınıza zararlı olabilir ve Parkinson ilaçlarıyla etkileşebilir.

Sebzeler: yeşil yapraklı sebzeler, enginar, bamya, lahana, biber, patates Meyveler: çilek, armut, elma, üzüm, yaban mersini Yumurta Bakliyat: fasulye, mercimek Fındık, ceviz Koyu çikolata (bitter) Kırmızı şarap, kahve ve çay gibi bazı içecekler

Bazı vitaminler ve mineraller antioksidanlar olarak bilinir ve serbest radikallerin verdiği zararları azaltmaya sebep olur. Antioksidanlar serbest radikalleri durdurarak hücrelerin zarar görmesini engeller.

E vitamini Parkinson’un ilerleyişini yavaşlattığı düşünülen bir antioksidandır fakat çalışmalar bunu henüz kanıtlamamıştır. Yemek kaynaklarından koruyucu olduğu gösterilenler bitkisel yağlar, kuruyemişler, tohumlar ve buğday ruşeymidir. Vitamin E takviyelerinin Parkinson hastalığının ilerlemesini geciktirmek ve motor fonksiyonları düzeltmek ile ilgili bir faydası yoktur. Antioksidanların Parkinson’un ilerlemesini yavaşlatmasıyla ilgili hiçbir kanıt yoktur. Eğer sağlıklı ve dengeli bir beslenme programınız varsa ayrıca antioksidan takviyesi almanıza gerek yoktur ancak beslenme programınızla ilgili sorunlarınız varsa doktorunuza danışın. Antioksidan takviyelerini yüksek miktarlarda almak sağlığınıza zararlı olabilir ve Parkinson ilaçlarıyla etkileşebilir.

Sebzeler: yeşil yapraklı sebzeler, enginar, bamya, lahana, biber, patates Meyveler: çilek, armut, elma, üzüm, yaban mersini Yumurta Bakliyat: fasulye, mercimek Fındık, ceviz Koyu çikolata (bitter) Kırmızı şarap, kahve ve çay gibi bazı içecekler

Co-enzyme Q10 yüksek antioksidan özelliklere sahiptir ama çalışmalar bunu etkili bir Parkinson tedavisi olarak tavsiye etmez. Eğer ayrıca Co-Enzyme Q 10 almak istiyorsanız doktorunuz ile konuşmalısınız. Yağlı balık, sakatat ve sığır etinde az miktarda Co-enzyme Q 10 bulunur.

Özellikle erkeklerde Parkinson Hastalığı gelişme riskini belli miktarda kafein alımı azaltır. Aynı zamanda kafein tüketimi Parkinson’dan koruyucu olması nedeniyle önerilmektedir.

Parkinson ve yetersiz beslenme

Yakın zamanda yapılan bir araştırma, Parkinson hastalarının %60'ının yetersiz beslenme riski altında olduğunu göstermiştir. Bu durum %60’ında bu risk olacak anlamına gelmez. Riskin yüksek olduğunu gösterir. Yetersiz beslenmeye neden olan tüm nedenlerin farkında olmak yetersiz beslenmeden korunmayı sağlar.

Beslenme Sorunları Yutma problemleri

Yutma, gıdanın ağızdan mideye itilmesi için çok sayıda koordineli faz içeren karmaşık bir eylemdir. Bazı Parkinson hastaları ileri evrede yutma sorunları yaşayabilir. Parkinson'da, yutma güçlüğü (disfaji), katı yiyecekleri tüketirken sıvılara oranla daha belirgindir.

Yutma problemleri korkuyu ve boğulma riskini artırmaktadır. Yutma problemleriniz varsa doktorunuzla konuşmalısınız. Doktorunuz size bir konuşma veya yutma terapistine yönlendirebilir. Yutma fonksiyonunuz ve boğulma riskiniz değerlendirilmelidir. Terapist size güvenli yutma tekniklerini gösterebilir, yiyecekleri ince parçalara doğrayarak, püre yaparak yemeği veya yiyecek ve içecekleri düzenlemeyi anlatabilir.

Farklı gıdaların kıvamını (makarna ile çorba, meyve parçacıkları içeren jöle, et suyuyla kıyılmış et, süt ve tahıllar) birleştiren yemeklerden ve pirinç gibi küçük parçalara bölünmüş gıdalardan kaçınmak önemlidir. Bunun yerine, kompakt iri lokmalar oluşturan gıdaları seçin ve bunları soslar ile birleştirin (soslu köfte gibi).

Sıvılar: Sorbe,jöle, milkshake, koyulaştırıcı içeren sıvılar Ekmek ve tahıllar: Ekmek , pişmiş tahıl, tost ekmeği, pankek Süt ve süt ürünleri: Tereyağ, margarin, yoğurt, dondurma Balık ve et: Sosta pişmiş köfte ya da köfte, yumuşak et ya da kılçıksız balık Sebze: Sebze püresi , haşlanmış veya püre yapılmış patates Meyve: Soyulmuş, konserve meyveler, olgun muzlar, jöle meyveleri, meyve püresi. Sıvılar: Su, hafif meyve suları, süt, çay, kahve Ekmek ve tahıllar: Krakerler, şişirilmiş pirinç, tahıllar, ekmek içeren tohumlar, kuru kekler, bisküviler Süt ürünleri: Erimiş peynir Balık ve et: Kuru et veya kılçıklı balık Sebze: Çiğneme ihtiyacı duyulan uzatılmış taze sebzeler Meyve: Taze meyve

Parkinsonun ilk semptomlarından biri koku kaybıdır. Koku almak yiyeceklerin tadını almak için gereklidir. Koku ve tat kaybı genelde iştahı etkilemez ama bazen de iştah kaybının bir nedeni olabilir.

Öneriler: Sevdiğiniz bir yemeği yiyin. Yemeğin tat yoğunluğuna odaklanın.

Parkinson tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle mide bulantısına sebep olur. Küçük ve sık porsiyonlar yiyin. Zencefil mide bulantısını azaltmada oldukça etkilidir. Buzdolabında taze zencefil bulundurun ve zencefil çayı yapmak için kullanın ya da küçük bir dilim zencefil çiğneyin. Yolculuk sırasında el altında zencefil bulundurun. Aynı zamanda zencefil tozu da çay yapmak için kullanılabilir. Küçük porsiyonlar yiyin. Alkol, kafein ve asitli içecek alımını kısıtlayın ya da tamamen kaçının. Yemek yedikten sonra 45-60 dakika boyunca dik oturun. Şikayetleri tetikleyecek baharatlı yiyecekleri, çikolatayı, turunçgillerin suyunu, soğan, sarımsak ve domatesi kısıtlı tüketin veya hiç tüketmeyin. Öğün atlamayın. Yemek için yeteri kadar uzun zaman ayırın. Küçük, önceden kesilmiş elle yenebilecek yiyecekler hazırlayın. Sessiz bir ortamda yemek yiyin. Yemek yerken konuşmayın. Kaşığınız tatlı kaşığı boyutunda olursa büyük lokma almanız engellendiği için daha az genize kaçırma şikayeti yaşarsınız. Öğünlerde dolu dolu yemekten kaçının. Basit şekerlerden oluşan karbonhidrat alımını azaltın. Tuz ve su alımını artırın. (Doktorunuza danışın) Alkol tüketiminden kaçının. Kaslardaki sertleşme ve el becerileri kaybı yemek yerken çatal, bıçak ve tabak tutmayı zorlaştırır. Doktorunuz size yemenizi kolaylaştıracak özel dizayn edilmiş kâse, bardak, kaşık, tabak konusunda yardımcı olacak bir terapiste yönlendirebilir.

Depresyon, parkinsonlu insanlar arasında yaygındır ve yemek yeme isteğini etkileyebilir.

Öneri: Bunu doktorunuzla görüşün. Depresyon, B vitaminleri, D vitamini, omega-3 yağ asitleri veya diğer besin maddelerinin eksikliğine bağlı olabilir - bir kan testi bunların olup olmadığını gösterecektir ve eğer öyleyse doktorunuz yardımcı olacaktır. Bazı vakalarda, düzenli danışma oturumlarına katılarak depresyon hafifletilebilir, ancak bazıları antidepresan ilaç tedavisine ihtiyaç duyabilir.

Parkinson hastalığında kabızlık

Kabızlık, parkinson’da genel bir sorundur ve diyetinizi düzenlemek kabızlıkla baş etmek için en önemli etkendir. Sıklıkla antikolinerjik ilaçların ve dopamin agonistlerinin kullanımıyla ve hareketliliğin azalmasından kaynaklanır. Parkinson hastalarının yaklaşık yarısı günde bir defadan az bir bağırsak hareketi olduğunu söylerler. Bu nedenle, pişmiş meyve ve sebzeleri yiyerek lif alımını arttırmak önemlidir. Sıvı alımını artırmak barsaklar tarafından sıvı emilimini artıracağı için dışkıyı yumuşatır ve daha kolay atılmasına yol açar.

Sıvı kısıtlama rejiminde bulunmadığınız sürece günde en az 1,5 L su içmeniz önerilir. Kademeli olarak meyve, sebze, bakliyat, mercimek, tam buğday ekmeği ve tahıllar gibi zengin lifli gıdaların alımını artırmanız kabızlık konusunda yardımcı olur. Çok fazla lif alımı da kabızlığa neden olabilir bu konuda dikkatli olmalı ve mutlaka lif ve sıvı alımını dengelemelisiniz.

Tam buğdaylı yiyecekler, meyveler ve sebzeler gibi kompleks karbonhidratları yemek kabızlığı gidermek konusunda şekerler ve işlenmiş gıdalardan daha faydalıdır. Aynı zamanda egzersiz de barsak uyarımı için faydalıdır. Eğer diyetinizi değiştirmeniz ve egzersizi artırmanız ile kabızlık problemleri çözülmezse doktorunuza danışın.

Yeme problemleri ve beslenme programı ile ilgili kim bana tavsiye verebilir?

Bir diyetisyen size beslenme ihtiyaçlarınıza göre diyet oluşturabilir. Sizin ihtiyaçlarınıza ve şikayetlerinize göre, aldığınız parkinson ilaçlarını da göz önünde bulundurarak sağlıklı bir beslenme planı hazırlayacaktır. Bir konuşma terapisti size yutma problemlerinin ve konuşma problemlerinin üstesinden gelebilmeniz için taktikler verebilir. Ayrıca yutma problemine sebep olabilecek diğer olasılıkları da ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Bir ergoterapist yemekler ve yemekler için kullanılacak araç gereçlerle ilgili fikirler vererek yemek zamanlarını kolaylaştırabilir.

Mutfağınızdaki ve yemek yediğiniz alandaki küçük değişiklikler her şeyi farklılaştırabilir.

Yemek hazırlamak için gereken araç gereçleri hazırlayacağınız yemeğe göre gruplandırıp bir araya toplarsanız, onları almak için çok fazla hareket etmek zorunda kalmazsınız. Blender, mikrodalga, küçük bir bıçak işlerinizi kolaylaştırarak yemek hazırlama süresini kısaltmaya yarar. Önceden dikkatli bir plan yapmak alışveriş ve yemek yapmayı kolaylaştırır. Buzdolabınızda ve dolabınızda yiyecekleri koymak için geniş bir alanınız olsun. Böylece alışveriş yapmaya fırsat bulamadığınızda yedek yiyeceğiniz olur. ALZHEIMER Alzheimer hastalığı nedir?

Alzheimer Hastalığı (AH) primer, dejeneratif ve ilerleyici bir demans tipi olup, en önemli ve en sık görülen demans nedenidir.

Bilişsel bozukluk ve kişilik değişikliği ile birlikte anlamlı, kalıcı ve ilerleyici bir hafıza kaybı, davranış bozuklukları ve günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlık kaybı ve buna ek olarak bilişsel işlevlerin giderek azalmasına yol açan kronik nörodejeneratif bir hastalıktır.

Her Alzheimer hastası demanslıdır ama her demans hastası Alzheimer hastası değildir.

Alzheimer hastalığı ne kadar sık görülür?

Alzheimer Hastalığı 65 yaşından sonraki her 5 yılda bir ikiye katlanarak artmakta, 85 yaşın üzerinde ise her üç kişiden birinde Alzheimer hastalığına rastlanmaktadır. Hastalığın görülme sıklığı 65 yaş üstü kişilerde %10-15, 80 yaş üstünde ise %30-50 olarak belirtilmektedir.

İlerleyen yaşla birlikte, Alzheimer hastalığının görülme sıklığı artar ancak Alzheimer hastalığının, normal yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu olmadığı bilinmelidir. Normal yaşlanma sürecinde beyinde yapısal birtakım değişiklikler olur ama bilişsel/zihinsel yetilerde belirgin bir kayıp söz konusu değildir. Alzheimer hastalığında ise, belirgin şekilde “yeni bilgileri öğrenme güçlüğü” vardır.

Alzheimer bulguları ve klinik belirtileri nelerdir?

Alzheimer hastalığı yavaş başlar, sinsi ilerler, geri dönüşümsüzdür. Demans aşamasına ulaşmadan önce uzun yıllar, kliniğe ilerleyici unutkanlık şeklinde yansıyan bir demans öncesi evreden geçer. İlk semptom çoğu kez yeni bilgileri öğrenme yeteneğinin kaybıdır.

Alzheimer hastalığının karakteristik semptomlar arasında hafıza, dil, problem çözme güçlükleri ve kişinin günlük aktiviteleri gerçekleştirmesini etkileyen diğer bilişsel becerilerdeki zorluklar bulunur.

Epizodik belleğin (kişisel olarak yaşanmış zamanı ve yeri, belli spesifik olayları içerir) kaybı Alzheimer hastalığında ana belirtidir. Hastalık ilerledikçe semantik bellekte de (Oluşmuş olaylar ve genel bilgi ile ilgili bellek) yıkım başlar. Tarihi gerçeklerin veya isimlerin hatırlanmasında da yıkım oluşur.

Hasta, yürütücü işlevler alanındaki bozukluk nedeniyle zihinsel esnekliğini kaybetme eğilimindedir. Soyut anlamları kavramakta, davranışlarını planlamakta, bireysel ve toplumsal sorunlar üzerine akıl yürütmede zorlanır.

Alzheimer tanısı nasıl konur?

Alzheimer hastalığı tanısını tek başına koyduracak bir test yoktur. Alzheimer hastalığı tanısı için nörolojik muayene, kan testleri, zihinsel testler, beyin görüntülemesi yapılmalıdır.

Tanı için bellek bozukluğunun mutlaka olması gerekmektedir. Nöropsikolojik testlerle (Mini Mental Durum Değerlendirmesi, Saat Çizme vb.) ve bazı laboratuvar testleri ile konfirme edilerek, klinik olarak demans tanısı konulabilir.

Alzheimer hastalığında erken tanı önemli midir?

Preklinik dönemde tanı konması ve tedavinin başlanması hastalık ilerlemesinin yavaşlatılmasındaki anahtar noktadır.

Ancak mevcut tahminler demans ile yaşayan insanların %32'sinin hâlâ resmi bir teşhisi olmadığını göstermektedir.

Türkiye’de ise demans tanısı, genellikle, hafif evrenin sonu ya da orta evrenin başlarında konulmaktadır

En iyi uygulama, ilaç tedavisi ve bakım yönetiminin kognisyon ve fonksiyonları uzun dönemli koruyabilmesi için, tanının erken veya orta evrede konulmasıdır. Alzheimer hastalığı ve diğer demansların erken tanısı, optimal bakım kalitesinin sağlanması açısından kritiktir.

Alzheimer hastalığının hafif aşamalarında tedaviye erken başlayarak, hayat kalitesi ve bağımsızlığı korumak yolu ile, daha yüksek fonksiyonel seviyeler devam ettirilebilir. Uzun süreli çalışmalar tedaviye erken başlanan hastaların geç başlananlara göre daha iyi olduğunu göstermektedir.

Alzheimer tedavi edilebilir mi?

Alzheimer hastalığının kesin bir tedavisi yoktur. Ancak tedavi konusundaki çalışma ve gelişmelerde durum karamsar değildir. 1990′ların sonundan itibaren hastalığın tedavisinde kullanılan 4 önemli ilaç piyasaya çıkmıştır. Bu ilaçlar, erken dönemde kullanıma başlanırsa etkili olmaktadır. Son yıllarda yaşam tarzının, metabolizmanın, zihinsel ve fiziksel egzersizlerin hastalığın başlangıç yaşını yıllarca geciktirilebildiği gözlemlenmiştir.

1. Graham WV., et al. Update on Alzheimer’s Disease Therapy and Prevention Strategies, Annu. Rev. Med. 2017. 68:413–30

2. Houmani N., et al. Multi-dimensional profiling of elderly at-risk for Alzheimer disease in a differential framework, HAL Id: hal-02161052 https://hal.archives-ouvertes.fr/hal-02161052 2019

3. Souder E, Beck C. Overview of Alzheimer’s disease. Nurs Clin North Am 2004, 39(3):545-559.

4. Sağlık Bakanlığı Dünya Alzheimer Farkındalık Günü Rapor Bülteni, 2015

5. Gürvit H, Demans Sendromu, Alzheimer Hastalığı ve Alzheimer Dışı Demanslar, 2010

6. Lök N., et al. Institutional Services for Dementia Care in Turkey, Current Approaches in Psychiatry 2017, 9(4):464-473

7. Fazio S., et al. Alzheimer’s Association Dementia Care Practice Recommendations, The Gerontologist cite as: Gerontologist, 2018, Vol. 58, No. S1, S1–S9

8. Perez AS., et al. Review of Alzheimer’s Disease: Treatments and New Pharmacological Strategies, Pharmaceutical Science and Technology, 3(1): 7-21, 2019

9. NICE Guidelines, Dementia, 2018

10. H.M. Fillit., et al. Recommendations for Best Practices in the Treatment of Alzheimer's Disease in Managed Care, The American J of Geriatric Pharmacotherapy, 4,A, 2006

11. G. Small and R. Bullock, Defining optimal treatment with cholinesterase inhibitors in Alzheimer’s disease, Alzheimer’s & Dementia - (2010) 1–8

HUZURSUZ BACAK SENDROMU

Genellikle gece, bacaklarda ortaya çıkan, tam olarak tarif edilemeyen ve uykuya dalmaya engel olan, garip duyu hissi (parestezi) huzursuz bacak sendromu olarak tanımlanır. Bu garip his, genellikle bacakların derinlerinde hissedilen yanma, diken batması, karıncalanma ve sıkıntı gibi tanımlanan rahatsız edici bir histir.

Huzursuz Bacak Sendromu’nun belirtileri nelerdir?

HBS’nin en belirgin karakteri, semptomların, gece, uykunun başladığı saatlerde şiddetlenmesi, uykuyla beraber devam etmesi, gün içinde kaybolması ve bacak sallama veya yürümekle hafiflemesidir.

Yakınmalar, genellikle akşam saatlerinde ortaya çıkarken, ilerleyen durumlarda gün içinde de uzun süreli oturma ve istirahat dönemlerinde ortaya çıkabilir. Hastalar akşamları TV seyredemezler, misafirliğe gidemezler ve yattıklarında bacaklarındaki huzursuzluk hissinin harekete zorlaması nedeniyle uykuya dalamazlar, yataklarından kalkıp dolaşmak isterler. En önemli özelliklerden birisi, şikayetlerin hareketle azalmasıdır ve bacaklar hareket ettirilerek geçici bir rahatlama sağlanabilir. Huzursuz Bacak Sendromu ne

Huzursuz Bacak Sendromu ne kadar sık görülür?

Huzursuz Bacak Sendromu erişkinlerin %5-10’unu etkiler.

Huzursuz Bacak Sendromu’nun sebebi nedir?

HBS’nin patogenezi tam olarak kesinleşmese de patofizyolojideki en önemli etkenin, demir metabolizması ve dopaminerjik sistem bozuklukları (beyinde dopamin isimli maddenin bazı özel bölgelerde azalması) sonucu olduğu saptanmıştır.

Demir eksikliği (en önemli göstergesi ferritin düşüklüğü) İleri evre böbrek yetmezliği Şeker hastalığı Parkinson hastalığı Sinirlerin değişik nedenlerle etkilenmesi (polinöropati) Romatoid artrit Hamilelik

HBS tanısı, hekimler, nöroloji uzmanları ya da uyku hastalıklarıyla uğraşan uzman hekimler tarafından konulabilir. HBS tanısını koyduracak bir kan testi ya da görüntüleme yöntemi bulunmamaktadır. Tanı hastalık öyküsü ve fiziki muayene ile konulmaktadır. HBS bulguları, genellikle oldukça tipiktir ve tanı için ek testler gerekmez. Tanıda şüphe olduğunda ya da HBS’nin ortaya çıkmasını kolaylaştıran ek bir hastalık varsa bunun saptanması için kan tetkikleri, EMG ya da tüm gece yapılan uyku tetkiki gerekebilir.

Huzursuz Bacak Sendromu’nun ilaç dışı tedavisinde neler yapılabilir?

Hafif şiddetteki Huzursuz Bacak Sendromu hastalarında, gündüz yapılan düzenli egzersiz semptomları düzeltebilir. Ayrıca sıcak banyolar, bacak masajları ve sıcak pet uygulamaları semptomları azaltabilir. Akşamları alkol almaktan kaçınılmalıdır. Ayrıca alkol uykuya dalmayı geciktirir.

Uyku günlük yaşamın bir süre için kesintiye uğraması ya da boşa geçen bir zaman değildir. Zihinsel ve fiziksel sağlığımızı her gün yenilememiz için önemli olan ve yaşamımızın üçte birini kapsayan aktif bir dönemdir. İnsomni yani “uykusuzluk” ise aslında çağımızın hastalığı olup, uyku için yeterli şartlar ve koşullar olmasına rağmen,

Uykuya dalmakta zorluk Uykuyu sürdürmekte zorluk ya da Erken saatte uyanıp uyuyamama olarak tanımlanmaktadır. Uykusuzluk, kadınlarda erkeklere göre yaklaşık 2 kat daha sık rastlanmaktadır. Türkiye’de insomni tanısı yaklaşık %9 civarında saptanmıştır.

İnsomni birincil olarak uykunun kendisinden kaynaklanabileceği gibi depresyon, kronik stres gibi başka bir psikiyatrik hastalığın da belirtisi olabilmektedir. O yüzden insomni tanısı koyarken ayırıcı tanının yapılması oldukça önemlidir.

nsomni’si olanlarda okul performasında azalma, gündüz dikkat-konsantrasyon bozukluğu, sosyal işlev bozukluğu, yorgunluk gibi belirtilere rastlanılır. Bu tür hastalarda depresyon gelişimi 4 kat, madde kötüye kullanımı veya bağımlılığına 7 kat daha sık rastlanmaktadır.

Eğer uykunuz bir aydan daha uzun bir süredir bozuksa ve sizin günlük işlevlerinizi bozuyorsa yardım arama zamanı gelmiştir.

Tanı için hasta ve hasta yakınından detaylı bir öykü alınmasının yanı sıra polisomnografi denilen gece boyunca yapılan uyku tetkiki gerekir. Bu tetkik beyin aktivitesi, solunum, kalp ritmi, nabız, kan oksijen düzeyi, vücut hareketleri başta olmak üzere vücutta gece uyku boyunca ortaya çıkan tüm aktivitelerin kaydedilmesi işlemidir. Ayrıca fizik muayene de tiroit gibi çeşitli hastalıkların olup olmadığını anlamak için yapılır. Laboratuvar testlerinin yeri insomnide sınırlı olmasına rağmen metabolik testler, endokrinolojik testler ve tam kan sayımı ayırıcı tanı için gerekebilmektedir. Uykusuzluğa sebep olan nedenler ortadan kalkmadan maalesef tedavinin başarılı olması beklenemez.

Bazen sizden bir veya iki hafta süreli uyuyarak ve uyanık dönemlerinizi gösteren bir uyku günlüğü tutmanız istenebilmektedir. İnsomni’nin en az haftada 3 gün ve en az 3 ay süresince devam etmesi kronik insomni olduğunu gösterir ki bu durumda tedavi edilmesi gerekmektedir.

Uykusuzluk bazen sadece bilgi verme ve eğitim ile düzelebilmektedir. Bazı kimseler doğal olarak daha az uyurlar. Herkesin sekiz saat uyuması gerekir düşüncesi aslında yanlıştır.

Uykusuzluğun tedavisinde farmakolojik olmayan tedavi yöntemlerine, davranışsal tedaviler ve uyku hijyeni eğitimini örnek olarak verebiliriz. İyi bir uyku hijyeni için

Uykulu hissetmeden yatağa gidilmemelidir Eğer 20 dakika sonra halen uyuyamadıysanız yataktan çıkılmalıdır Her gece yatağa gitmeden önce rahatlatıcı meşguliyetler edinilmelidir Her sabah aynı saatte kalkılmalıdır Düzenli olarak tüm gece uykusuna sahip olmaya çalışılmalıdır Eğer yapabilirse, şekerleme yapmaktan kaçınılmalıdır Yemek, ilaçlar, diğer aktivitelerin düzenli olmasına dikkat edilmelidir Yatağınızı sadece uyku ve cinsel aktivite amacıyla kullanılmalıdır Öğle yemeğinden sonra kafein alınmamalıdır Yatma vaktinden altı saat öncesinde bira, bir bardak şarap veya diğer alkollü içeceklerden kaçınılmalıdır Yatma vakti öncesinde sigara içilmemeli veya diğer nikotin içeren gıdalar alınmamalıdır Yatağa aç girilmemeli, ancak yatma vaktine yakın saatlerinde ağır yemek de yenmemelidir Yatma vaktinden önce, altı saat içerisinde ağır egzersizden kaçınılmalıdır Uyku haplarını dikkatli doktor kontrolünde kullanılmalı, uyku hapı kullanırken alkol alınmamalıdır Endişelenmeye yol açan nedenlerle gün içinde ilgilenilmeli, bir aile bireyi ya da arkadaşla paylaşılmalıdır. Eğer endişeleriniz kalıcı olursa bir doktor ile konuşulmalıdır Yatak odanız sessiz, karanlık ve hafif soğuk duruma getirilmelidir1

Çoğu zaman özellikle kronik insomnide, sadece uyku hijyeni eğitimi yeterli olmamakta, doktor kontrolünde farmakolojik tedavi dediğimiz uyku hapları da kullanılmaktadır.

Uyku hapları özellikle stresli durumlarda, kronik insomni’ de periyodik alevlenme dönemlerinde yardımcı olabilmekte ve uykusuzluk ile birlikte olan endişeyi azaltabilmektedirler. Ancak kesinlikle bir uzman kontrolünde kullanılmalıdırlar.

Türk Nöroloji Derneği Websitesi : Tıklayınız

Amerikan Psikiyatri Derneği DSM-5 Tanı Ölçütleri

TUTDER TAPES çalışması

Breslau Ne et al, “Sleep disturbance and pyschiatric disorders: a longitudinal epidemiological study of young adults”, Biol.Psychiatry 1996, 39, 411-18

Uyku Bozuklukları Tedavi Rehberi 2014

NÖROPATİK AĞRI Nöropatik ağrı nedir?

Sinir sistemini doğrudan etkileyen bir lezyon veya hastalık sonucu ortaya çıkan ağrı olarak tanımlanan Nöropatik ağrı, çeşitli nedenlere ve farklı ağrı dağılımlarına sahip bir grup durum için kullanılan bir terimdir. Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkan nöropatik ağrı çevresel sinir sisteminden, merkezi sinir sisteminden ya da otonomik sinir sisteminden kaynaklanabilir.

Nöropatik ağrının normal ağrıdan farkı nedir?

Nöropatik ağrı, genellikle doku hasarı gibi ağrıya sebep olabilecek bir neden olmadan, sinir sistemindeki sinirlerin hasar görmesiyle ortaya çıkan ağrıdır. Dokular normaldir. Ağrı, sinirlerdeki patolojiye bağlıdır ve sıklıkla kroniktir, alışılagelmiş ağrı kesici ilaçlara yanıt vermez. Nöropatik ağrı dışındaki ağrıda (nosiseptif ağrı) ise ağrı uyandıracak bir doku hasarı bulunmaktadır. Bu ağrı, dokudaki hasar ortadan kalkınca düzelir.

Hangi durumlar nöropatik ağrıya neden olabilir?

Birçok santral ve periferik sinir sistemi patolojisi nöropatik ağrıya neden olabilir. Diyabet, Kanser ve tedavisi, enfeksiyonlar, ilaçlar, periferik sinir hasarları, omurilik yaralanmaları, damar problemleri, cerrahi lezyonlar bu sebepler arasında en sık görülenlerdendir.

Nöropatik ağrı belirtileri nelerdir?

Nöropatik ağrı, yanma, batma, donma, karıncalanma, elektrik çarpması gibi değişik ve rahatsız edici duyularla karakterizedir. Normalde herhangi bir ağrıya neden olmayacak durumlar veya hafif dokunmalar sonucunda anormal bir ağrı oluşabilir.

Nöropatik ağrılı hastalarda, ağrının yanı sıra, uyku bozukluğu, anksiyete ve enerji azalması gibi eşlik eden durumlar da görülür. Nöropatik ağrılı hastaların %68’i ‘’kuvvetle’’ ya da ‘’çoğunlukla’’ bozulmuş uyku yaşadığını ifade etmektedir.

Nöropatik ağrı, hem ortaya çıkan rahatsız edici semptomları, hem de eşlik eden durumları ile hayat kalitesi ve günlük aktiviteler üzerinde önemli etki yapmakta 5 yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir.

Nöropatik ağrı tedavisi nasıl yapılmalıdır?

Nöropatik ağrı klasik ağrı kesicilere cevap vermez, tedavisi nöroloji uzmanı tarafından planlanmalıdır.

1. Treede RD, Neurology 2008,70:1582-1583

2. Nanna B. Finnerup et al., Neuropathic pain: an updated grading system for research and clinical practice, Pain, August 2016·Volume 157·Number 8

3. Marcus DA. Chronic Pain. 2005:111-128.

4. Strambi Lfet al., Neuropathic Pain and Sleep: A Review, Pain Ther (2017) 6 (Suppl 1):S19–S23

5.Danielle Reddi., Chronic pain after surgery: pathophysiology, risk factors and prevention, Postgrad Med J 2014,90:222–227.

6.Wright Megan E., An update on the pharmacologic management and treatment of neuropathic pane, 2017

Bizi Takip Edin

© 2024 Abdi İbrahim İlaç Sanayi ve Tic A.Ş. Tüm Hakları Saklıdır.

Bu sitedeki bilgiler, bir hekim veya eczacıya danışmanın yerine geçemez.
Daha fazla bilgi için bir hekime veya eczacıya başvurunuz.

Kişisel Verilerin Korunması Gizlilik Bilgi Toplumu Hizmetleri

İnternet sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Çerezler hakkında detaylı bilgi için Çerezler Politikası’nı inceleyebilirsiniz. Devam etmeniz halinde çerez kullanımına izin verdiğinizi kabul edeceğiz.

"
Epilepsi hastalığı nedir? Epilepsi hastalığının tedavisi var mı? Belirtileri neler? (Sara Hastalığı) - Sağlık Haberleri

Epilepsi hastalığı nedir? Epilepsi hastalığının tedavisi var mı? Belirtileri neler? (Sara Hastalığı) - Sağlık Haberleri

Epilepsi hastalığı nedir? Epilepsi hastalığının tedavisi var mı? Belirtileri neler? (Sara Hastalığı) Halk arasında Sara hastalığı olarak bilinen Epilepsi hastalığı oldukça tehlikelidir. Vücudun kontrolsüz hareketleri olarak özetlenen sara hastalığı nöbetler şeklinde görülür. Merkezi sinir sistemi olup, bu nöbetler birkaç dakika sürer ve sonra geçer. Sara hastalığı sinirsel bir hastalıktır ve tedavisi edilmesi gerekir. Buna göre, epilepsi hastalığı nedir? Epilepsi hastalığının tedavisi var mı?

Vakaların çoğunun sebebinin tespit edilemediği epilepsi hastalığı oldukça yaygınlaşmaya başladı. Halk arasında Sara hastalığı olarak bilinen ve merkezi sinir sistemi olan epilepsi hastalarında vücutta ani titremeler ve kontrolsüz hareketler olur. Pek çok nöbet tipi vardır, duruma ve kişiye göre değişir. Bebeklik döneminden ilerleyen yaşlara kadar herhangi bir dönemde ortaya çıkabilir. Buna göre, epilepsi hastalığı nedir? Epilepsi hastalığının tedavisi var mı? İşte ayrıntılar..

SARA (EPİLEPSİ) HASTALIĞI

Vücudumuzu yöneten merkez beyindir. Bütün aktiviteleri beynimiz sayesinde yaparız. Dolayısıyla beyindeki hücreler arasında elektriksel bir bağlantı vardır. Merkezi sinir sistemi hücrelerinin beklenmedik, aniden elektriksel boşalması sonucu epilepsi ortaya çıkar. Bir kaç dakika sürer ve sonra geçer. Bu durum bir defadan fazla meydana gelirse buna epilepsi hastalığı denir. Halk arasında "sara" hastalığı olarak bilinir. Nöbetler şeklinde görülür.

Dünyada yaklaşık 40 milyon sara hastası vardır. Ülkemize bu sayı 700 bin civarındadır. Toplumda sara hastalarına genelde kötü gözle bakılmaktadır. Oysaki epilepsi sadece sinirsel bir hastalıktır ve epilepsi hastaları asla deli değildir ve hastaların zeka anormallikleri yoktur.

SARA HASTALIĞININ NEDENLERİ

Genelde epilepsinin nedeni bulunamaz fakat sıklıkla çocukluk çağında ortaya çıkan bu hastalıkta bazı etmenlerin hastalığa neden olduğu bilinmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Doğuştan gelen faktörler: Doğum sırasında beynin oksijensiz kalması ya da zedelenmesi, genlerin bulunduğu kromozomlarda meydana gelen hastalıklar, enzim eksikliği,

Beyin zarlarında iltihap oluşması, menenjit, beyinde meydana gelen tümörler,

Gebelikte ortaya çıkan, bebeğin gelişmesini önleyen bazı hastalıklar, annenin sigara, alkol, madde kullanması,

Trafik kazası sonucu beyin zedelenmesi, travma geçirme,

Ateşli havale geçirme, epilepsinin nedenleri arasında yer almaktadır.

EPİLEPSİ NÖBETİ

Epilepsi nöbetlerinin farklı şekilleri mevcuttur. Şuur kaybı ile beraber görülen nöbette, kişi yaptıklarının farkında değildir. Zaten nöbetten sonra da ne yaptığını bilemez. Elleri, kolları anlamsız şekilde sağa sola hareket eder. Sersemlemiştir ve gözünün önünde noktalar oluşur.

Diğer bir nöbet şeklinde yine şuur kaybı vardır ve hasta yere düşer. Bütün vücudu kasılır ve çırpınır bir haldedir. Ağzından köpük gelebilir. Yaklaşık3-4 dakika sürer. Hasta dilini ısırabilir. Nöbet geçtikten sonra yorgun bir haldedir. Bir süre sonra normale döner.

Bazı nöbetlerde sadece belli bir vücut bölgesi etkilenir. Çünkü bütün beyin etkilenmemiştir. Kontrol edilemeyen vücut bölgesinde, dengesiz hareketler görülür. Şuur kaybı yoktur. Bir başka nöbette ise bir kaç saniye donuk anlamsız bakıştan sonra normale döner. Çok kısa sürelidir ve sadece birkaç saniye şuur kaybı vardır.

Epilepsi hastalığıyla yaşamak zordur fakat kontrol altına alınabilir. Önemli olan nöbetin ardarda gelmemesidir. Bu durum, hayati tehlikesi olan bir problemdir.

NÖBET SIRASINDA NELER YAPILMALIDIR?

Nöbet sırasında yapılacak şey, hastanın kendisine zarar vermesini önlemektir.

Hastanın etrafında hastaya zarar verecek eşyaları kaldırmak gerekir. Başını bir yere çarpabilir. Kesici aletlere, yatak kenarlarına çarpıp kendisine zarar verebilir.

Başını ve vücudunu yana çevirin, başının altına yumuşak bir yastık koyulmalıdır.

Dilini ısırmaması için nöbet geçiren kişinin çenesi açık tutulmaya çalışılmalıdır.

Kıyafetleri ve yakası gevşetilmelidir. Rahat nefes alması sağlanmalıdır. Hastanın ağzında yiyecek varsa bunu çıkarmak gerekir.

Hastayı kendine getirmek için soğuk su dökme, tokat ama, kolonya sürme gibi şeyler uygulanmamalıdır.

Panik yapmayın ve hastayı da telaşlandırmayın.

Hastaya herhangi bir ilaç verilmemelidir.

Nöbet sırasında hastanın neler yaptığını gözlemlenmeli ve hastanın doktoruyla bunlar paylaşılmalıdır.

EPİLEPSİ NASIL TEŞHİS EDİLİR?

Epilepsi teşhisinde hasta yakınlarının, doktora vereceği bilgiler çok önemlidir. Nöbetin ne kadar sıklıkla meydana geldiği, nöbet sırasında neler olduğu hasta yakınları tarafından dikkatle incelenmeli ve bu bilgiler doktora iletilmelidir. Doktor- hasta yakını iletişimi çok önemlidir. Ailede başka birinde de bu nöbetin olup olmadığı öğrenilir. Ancak epilepsi tedavisi uzun sürdüğünden, kesin teşhis koymak için kesin bulgular gereklidir. Bunun için de bazı tetkikler gerekecektir. Beyin tomografisi, EEG, emar ve bazı testler istenir. Bu testler, ayırıcı tanı konması için mutlaka yapılmalıdır.

EPİLEPSİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Epilepsi hastalığının tedavisi, nöbetleri durdurmaya yönelik ilaç tedavisidir. Burada en önemli nokta ilaçların düzenli ve planlı kullanımıdır. Her beş hastadan dördünde uygun ilaçlar seçildiğinde ve yeterli dozda alındığında nöbetler kesilir. Diğer yöntem ise cerrahidir.

"
Epilepsi Nedir?

Epilepsi Nedir?

Epilepsi Nedir ?

Epilepsi, yaşanmış bir beyin hasarı sonrasında ortaya çıkan bir hastalıktır. Genellikle doğum esnasında oluşur. Bilinen ismi ile sara hastalığı, tireme, kasılma, bilinç kaybı ve kendini kontrol edememe gibi belirtiler ile ortaya çıkan nöbetler ile kendisini gösterir.

Geçirilen nöbetler genellikle 2 dakika ile sınırlıdır. 2 dakikadan fazla süren nöbet durumları tehlikeli olabilir ve tıbbi müdahale gerektirebilir. Epilepsi hastalığı geçiren bir kişi, geçirdiği nöbetin genellikle farkında olmaz.

Epilepsi nöbeti geçiren bir hasta da dikkat edilmesi gereken en önemli unsur dilini ısırmasını önlemektir. Bunun için hasta yan yatırılmalı, boğazına kaçabilecek salya ve kusma engellenmelidir.

Genellikle ilk müdahale olarak bilinçsizce hastanın dişlerinin arasına sert bir nesne sıkıştırılmaya çalışılır. Bu tamamen yanlış bir müdahale olacaktır, bu durum bilinçsiz durumdaki hastanın soluk borusunu tıkayarak nefessiz kalmasına sebebiyet verilebilir.

Epilepsi Nedenleri Nelerdir?

Epilepsi nöbetlerinin altında sadece doğumla gerçekleşen sebepler değil birçok neden olabilmektedir. Tespit edilmiş belli başlı nedenler olmasına rağmen henüz net bir sonuca ulaşılamamıştır. Epilepsinin belli bir yaş dönemi yoktur, her yaş gurubunda görülebilmektedir.

Tespit edilmiş epilepsi nedenleri şu şekildedir:

Doğum sırasında yaşanan sorunlar (Bebeğin oksijensiz kalması gibi), Çocuklukta yaşanan yüksek ateş, Düşme ve çarpmaya bağlı kafa travmaları, Genetik faktörler, Bebeğin anne karnındayken geçirmiş olduğu enfeksiyonlar, Beyine giden kan damarlarının tıkanması sonucu hasta da beyin hasarının ortaya çıkması, Tümörler de uzun dönemde hastanın epilepsi nöbeti geçirmesine sebep olabilmektedir. Epilepsi Belirtileri Nelerdir?

Epilepsinin belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

Hiçbir sebep yokken ortaya çıkan endişe hâli, Ayak ve el hareketlerini kontrol edememe durumu, Ortam içerisindeki sesleri duyma ancak bu seslere ve sorulanlara cevap verememe, Vücutta engel olunamayan kasılmalar, Kısa süreli bilinç kaybı yaşanması, Bir anda gelişen mide bulantısı, Belirli bir noktaya sabitlenip kalmak, Hiç sebep yokken bir anda oluşan baş ağrısı.

Yukarıda sıraladığımız belirtiler birer ön belirti olup nöbet öncesinde ortaya çıkarlar. Bu belirtilerin arkasından gelen belirtiler ise hastanın epilepsi atağı geçirdiğine işarettir. Uzun süreli devam ederse mutlaka tıbbi müdahale edilmesi gerekmektedir.

Kontrolsüz kasılmaların şiddetlenmesi kişinin bu kasılmalara engel olamaması Bilinç kaybına bağlı olarak yere düşme Bir anda ortaya çıkan hızlı göz kırpmalar Dişlerin kenetlenip, dilin ısırılmasına sebep olma Hastanın ağzından gelen salya hatta köpük Bilinçsiz sesler çıkarmak İdrar kaçırma gibi bilinçsiz hareketler Epilepsiye Nasıl Teşhis Konulur?

Epilepsi, uzun süreli gözlem gerektiren bir hastalıktır. Öncelikle hastanın nöbet geçirdiği andaki yakınlarının gözlemlerinden yararlanılır. Yakınlarına epilepsi nöbeti geçiren hastanın hangi belirtileri yaşadığı sorulur. Alınan bilgiler sonrasında hastadan hekim tarafından bilgisayarlı tomografi, MR yada EEG gibi tetkikler istenir.

Hastanın son dönemlerde uykusuz kalıp kalmadığına, günlük iş yükü altında aşırı yorulup yorulmadığına özellikle bakılır. Ayrıca stresli bir dönemden geçiyorsa da epilepsi nöbetini tetikleyebilir.

Hastanın yaşı teşhis konulmasında en önemli unsurlardan birisidir. Genellikle erken yaşlarda görülen epilepsi hastalığı geç dönemde görüldüğünde daha da riskli olabilmektedir.

Aynı zamanda epilepsi nöbetinin sürme aralığı da doğru tanı açısından çok önemlidir. Çünkü epilepsi nöbetlerinin 2 dakikayı aşmaması sağlık açısından önemlidir. 2 dakikadan uzun süren epilepsi nöbetleri beyin hasarı açısından da tehlike arz etmektedir.

Epilepsi Tedavisi Nasıl Yapılır?

Günümüzde epilepsi tedavisinin önlenebildiği hatta kontrol altına alındığı ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar sayesinde hastanın ani nöbetler geçirmesi engellenebilmektedir.

Sık nöbet geçiren ileri yaşlardaki hastalar ilaç tedavisine yanıt vermeyebiliyor. İlaç tedavisinden sonuç alınamayan hastalar cerrahi müdahale yoluyla tedavi edilebiliyor.

Ergenlik döneminde gözlemlenen hastalarda zamanla epilepsi hastalığı yok olabiliyor. İleri dönemde tedaviye gerek görülmeyebiliyor. Epilepsi nöbetlerini azaltmak için kendiniz de birtakım önlemler alarak etkisini azaltabilirsiniz. Her hastalığın tetikleyicisi olan stresten uzak durmaya çalışmalı, zararlı alışkanlıklardan uzak sağlıklı bir yaşam tercih edilmelidir. Aynı zamanda ilaçların düzenli alınması da çok önemlidir. Zamanında alınmayan ilaçlar tedavinin sekteye uğramasına ve nöbet sıklıklarının artmasına sebep olabilir.

Uyku düzenine hastanın özellikle önem vermesi gerekir. Uyku bozuklukları sık nöbet geçirmede oldukça etkilidir. Düzenli spor yapmalı, en azından gündelik egzersizler ile sağlıklı bir yaşama adım atılmalıdır.

Düzenli egzersizler, sağlıklı ve düzenli beslenme ile desteklenmelidir. Böylece epilepsi nöbetleri hafifletilebilir, hastanın daha sağlıklı bir yaşam sürmesi sağlanabilir.

Tedavi Edilebilir Epileptik Hastalıklar | Epilepsiye Direnen Çocuklar

Tedavi Edilebilir Epileptik Hastalıklar | Epilepsiye Direnen Çocuklar

PİRİDOKSİN BAĞIMLI EPİLEPSİ

Piridoksin bağımlı epilepsi antiquitin (a-aminoadipik-semialdehit dehidrogenaz-7A1) adlı proteini kodlayan 5q23.2’deki ALDH7A1 genindeki homozigot mutasyon sonucu ortaya çıkan otozomal resesif bir hastalıktır. Antiquitin enzimi lizin aminoasidinin yıkılım aşamasındaki pipekolik asit yolağında görevlidir. Eksikliğinde plazma ve BOS’ta pipekolik asit düzeyleri, plazma ve idrarda a-aminoadipik-semialdehit (a-AASA) düzeyleri artmaktadır. Klinik olarak yenidoğan ve erken süt çocukluğunda değişik tiplerde, bazen status şeklindeki dirençli nöbetlerle karakterli olup, nöbetler fetal dönemde de görülebilmektedir. İrritabilite ve kusma gibi sistemik belirti ve bulgular sıktır. Elektroensefalografi (EEG) ve nörogörüntüleme tipik olmayıp plazma ve idrarda a-AASA ve/veya plazma ve BOS’ta pipekolik asit artışının saptanması tanıda yol göstericidir. Kesin tanı, genetik testle ALDH7A1 geninde mutasyonun gösterilmesi ile konulmaktadır. Nöbetler AEİ’lere dirençli iken piridoksine yanıtlıdır.

GLUKOZ TRANSPORTER TİP 1 EKSİKLİĞİ

Klasik klinik formunda erken infantil epilepsi ve mikrosefali ile karakterlidir, ancak yakın zamanda çocukluk çağında dirençli absans nöbetleri ile de gidebildiği gösterilmiştir. Serebral glukoz transportu ile ilgili 1. kromozom üzerinde lokalize SLC2A1 (solute carrier family 2 member 1) gen mutasyonlarına bağlı doğumsal bir nörometabolik hastalıktır. Tanısı kanda normal glisemik düzeye rağmen beyin-omurilik sıvısı (BOS)’nda glukoz azlığı ve genetik test ile konulmaktadır. Glukoz transporter Tip 1 (GLUT-1) eksikliğinin doğru ve erken tanısı çok önemlidir, çünkü tedavi edilebilen bir hastalıktır. Tedavide ketojenik diyet ve son yıllarda bildirildiğine göre modifiye Atkins diyeti yararlıdır.GLUT-1 eksikliğine yol açan 1p34.2 bölgesindeki de novo SLC2A1 gen mutasyonunun in vitro çalışmalarda jeneralize epilepsi kliniği oluşturduğu gösterilmiştir. GLUT-1 defekti önceden bilişsel gerilik, epilepsi, hareket hastalığı ve mikrosefalinin eşlik ettiği ensefalopati ile karakterli ağır nörolojik belirtilerle giden bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Ancak çalışmalar, SLC2A1’deki de novo mutasyonlara bağlı daha hafif klinikle giden epilepsilerin de bulunabileceğini göstermiştir. GLUT-1 eksikliğinin dominant ve resesif olarak kalıtılan formları bildirilmiştir. Heterozigot formlarda çocuklukta başlayan koreoatetoz ve ilerleyici spastik parapleji tablolarının olduğu rapor edilmiştir. Ciddi işlevsel bozukluk yaratan mutasyonların dominant olarak kalıtılması, hafif işlev bozukluğu ile sonuçlanan mutasyonların ise yatkınlık allelleri olarak etkinlik göstermesi ile ilişkili olduğu kabul edilmektedir

PİRİDOKSAL FOSFAT YANITLI EPİLEPSİ

Piridoksin fosfat oksidaz enzimi eksikliği sonucu oluşan otozomal resesif kalıtımlı bir hastalıktır. B6 vitamininin biyolojik olarak aktif olan kofaktörşekli piridoksal-P (PLP)’tır. PLP, piridoksin fosfat oksidaz enzimi tarafından sentezlenmektedir. Bu enzimi PNPO geni kodlamaktadır. Fosfatlanmış aktif B6 vitamini aminoasit transmisyonu, dekarboksilasyon reaksiyonu, steroid hormon aktivitesinin düzenlenmesi, gen ekspresyonunun regülasyonu, dopaminerjik, glutaminerjik ve serotonerjik nörotransmisyon gibi 140’tan fazla biyokimyasal reaksiyonda rol oynamaktadır. Aktif B6 vitamininin rol aldığı reaksiyonların vücuttaki enzimatik tepkimelerin %4’ü olduğu kabul edilmektedir. PLP yanıtlı epilepsi klinik olarak piridoksin bağımlı epilepsiye benzer özellikler göstermektedir. Nedeni açıklanamayan dirençli nöbetleri olan ve piridoksine yanıt vermeyen yenidoğanlara 30 mg/kg/gün dozunda PLP’ye yanıt alınması ile klinik tanı konabilir. PNPO eksikliği saptanan olgulara günde 50-100 mg/kg dozunda PLP verilmelidir.

SEREBRAL FOLAT EKSİKLİĞİ

Folat transport eksikliğinin en sık nedenidir. Folat reseptör-alfa proteinini kodlayan 11q13.4 lokalizasyonundaki FOLR1 (Folate receptor-1) genindeki mutasyonlar çocukluk çağında beyne özgü bir folat transport defektine yol açmaktadır. Yakın zamanda tanımlanan bu hastalık ilerleyici hareket bozukluğu, psikomotor gerilik ve epilepsi ile karakterli olup, folinik asit tedavisi hastalığın klinik bulgularını düzeltmektedir. Olguların BOS incelemelerinde metilentetrahidrofolat düzeyleri belirgin düşük bulunmuş ve folinik asit tedavisi ile artış göstermiştir. Kraniyal manyetik rezonans görüntüleme (MRG)’de periventriküler ve subkortikal alanlarda miyelinizasyon geriliği ve manyetik rezonans spektroskopi (MRS) incelemesinde özellikle pariyeto-oksipital beyaz cevherde kolin ve inozitol piklerinde azalma olduğu bildirilmiştir

SÜLFİT OKSİDAZ VE MOLİBDEN KOFAKTÖR EKSİKLİĞİ

Sülfür içeren aminoasitlerin metabolizması sonucu ortaya çıkan sülfitlerin oksidasyonu için sülfit oksidaz enzimine gereksinim vardır. Bu enzimin eksikliğinde sülfitler sülfatlara dönüşemez, birikir ve nörolojik tablonun ortaya çıkmasına neden olur. Klinik olarak erken miyoklonik ensefalopatiyle birlikte dirençli epileptik nöbetler, hafif stimülasyonla miyokloni, gövdede hipotoni, ekstremitelerde spastisite, yüzde dismorfik bulgular ve beslenme güçlüğü görülür. Olgularda ikinci-üçüncü aydan itibaren hastalığın önemli bulgularından olan lens subluksasyonu görülür. Kromozom 12q13.2 bölgesindeki SUOX geninde mutasyonlar bildirilmiştir. 32 Molibden kofaktör sülfit oksidaz, ksantin oksidaz ve aldehit oksidaz enzim işlevleri için gereklidir. Molibden kofaktör eksikliğinde de benzer bir tablo görülür. Dirençli nöbetler, hipotoni, yüzde dismorfik bulgular, mikrosefali, beslenme güçlüğü, gelişme geriliği, lens subluksasyonu, düşük serum ürik asit düzeyleri vardır. MOCS1, MOCS2 ve GPHN genlerindeki çeşitli mutasyonlar molibden kofaktör eksikliğine yol açmaktadır. SUOX gibi bu genlerin de genetik geçişleri genellikle otozomal resesiftir. Sülfit oksidaz ve molibden kofaktör eksikliği durumlarında protein ve kükürtlü aminoasitlerden kısıtlı diyet, ayrıca piranopterin monofosfat, betain ve sisteamin ile tedavi önerilmektedir.

BİYOTİN METABOLİZMASI BOZUKLUĞU

Erken süt çocukluğu döneminde başlayan tedaviye dirençli konvülziyonlar, hipotoni, seboreik dermatit ve alopesi en belirgin bulgulardır. Kromozom 3p25.1 bölgesinde lokalize BTD geninde mutasyonlar saptanmıştır. Otozomal resesif geçişlidir. Tedavi edilmezse psikomotor gerilik, işitme kaybı, geri dönüşümsüz optik atrofi ve görme kaybı gelişmektedir. Tedaviye dirençli epileptik nöbetler 5- 20 mg/gün dozlarında biyotine yanıt vermektedir.

KREATİN EKSİKLİĞİ SENDROMU

Beyin ve kas dokusunun enerji metabolizmasında önemli rol oynayan kreatin sentezinde arjinin glisin amidinotransferaz (AGAT) ve guanidinoasetat metiltransferaz (GAMT) olmak üzere iki enzim, ayrıca kreatinin kandan beyne transportunda görevli birtaşıyıcı protein (CRT1) rol almaktadır. AGAT enzimi 15q21.1 bölgesindeki GATM geni ve GAMT enzimi 19p13.3 bölgesindeki GAMT geni tarafından kodlanmaktadır. Başlıca semptom ve bulguları yaşamın ilk yılında başlayan nöbetler, hipotoni ve psikomotor gelişim geriliğidir. Otozomalresesif geçişlidir. GAMT ve AGAT eksiklikleri kreatin desteği verilerek tedavi edilebildiği için erken tanı prognozu iyileştirmektedir. Günlük 0,35-2 g/kg dozundaki kreatin desteği beyinde kreatin depolarını doldurarak nöbetleri kontrol altına almakta ve gelişimi olumlu olarak etkilemektedir. X’e bağlı geçiş gösteren kreatin transporter (CRT1) eksikliğinde kreatin suplementasyonunun faydası olmadığı gösterilmiştir.

SERİN BİYOSENTEZ BOZUKLUKLARI

Antenatal başlangıçlı tedavi edilebilir bir ensefalopati nedenidir. L-serin beyin gelişim ve işlevleri için gerekli olup membran lipidleri, glisin ve Dserin gibi nöromodülatörlerin sentezinde rol oynamaktadır. Serin eksikliği bozuklukları L-serin biyosentetik yolağında rolü olan üç enzimden birinin eksikliği sonucu ortaya çıkmaktadır. En iyi tanımlanmış tipi 3-fosfogliserat dehidrogenaz (3- PGHD) eksikliğidir ve konjenital mikrosefali, ciddi psikomotor gerilik ve dirençli nöbetlerle karakterizedir. Kromozom 1p12 lokalizasyonundaki PHGDH ve 7p11.2 lokalizasyonundaki PSPH genlerindeki mutasyonlar sonucu ortaya çıkmaktadır. Semptom ve bulgular ortaya çıkmadan önce tedaviye başlanabilirse prognoz yüz güldürücüdür. Epilepsi kontrol altına alınabilir, baş çevresinde normal büyüme elde edilebilir ve santral sinir sisteminde normal miyelinizasyon olur. Tedavi için 400-600 mg/kg/gün şeklinde yüksek dozlarda serin ve glisin (200-300 mg/kg/gün) önerilmektedir.

*Paylaşımlar bilgilendirme amaçlıdır. Tedavi yöntemi hastadan hastaya değişir, mutlaka ilgili hekime danışılmalıdır.